Hocalar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hocalar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Aralık 2015 Perşembe

Tevbe s. 34-35. Ayetleri : İnsanların Mallarını Haksızlıkla Yiyen Ahbar Ruhban ve Hocalar

İnsanların dini inançlarını sömürerek, onları dünyalık geçici hevesleri için kullanmak, insanlığın kadim sorunlarından birisi olarak hala ayakta durmaktadır. Tevbe s. 34. ve 35. ayetleri bu soruna değinerek , insanların dini inançlarını sömürerek onları paraya çevirmeye heveslenenlerin sonlarını ve dünyada kazandıklarının onlara ahirette nasıl geri dönüşü olacağını beyan etmektedir.

[009.034]  Ey iman edenler; doğrusu ahbar ve rahiblerin çoğu insanların malını haksızlıkla yerler. Ve Allah yolundan alıkoyarlar. Altını ve gümüşü biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanlara; işte onlara pek acıklı bir azabı müjdele.
[009.035]  O gün cehennem ateşinde bunların üzeri kızdırılır ve bunlarla onların alınları, böğürleri ve sırtları dağlanır. İşte bu, kendiniz için biriktirdiğiniz, tadın biriktirmiş olduğunuzu, (denir).

Tevbe suresinin bu ayetlerinde, Hıristiyan ve Yahudi din bilginlerinin insanlara yapmış oldukları haksızlıklar okunarak , bu haksızlıkların sonu ile bilgi verilmektedir. Kur'an okumalarında düştüğümüz önemli yanlışlardan birisi , Yahudi ,Hıristiyanlar gibi guruplara hitap eden ayetlerin ,biz Müslümanlara herhangi bir mesaj verip vermediğine dair bir tefekkürde bulunmamak olup , ilgili ayetin hitap ettiği guruplar ile sınırlı bir alanı olduğu zannı hakimdir.

Maalesef bu haksızlıkların Müslüman dünyasındaki uzantıları, bugün Müslüman din adamları marifetiyle yürütülmeye çalışılmaktadır. Şayet bugün yeni bir elçi ile yeni bir kitap gelecek olsa , Tevbe s. 34. ayeti "Hocalar" ilavesi ile aynı şekilde inerek , İslam dünyasında "Hoca" adını almış kişilerin insanların dini duygularını sömürerek yapmış oldukları cürümler ele alınarak bunların karşılıkları haber verilirdi. 

İslam dünyasındaki bu sömürgeciliğin Türkiye ayağına baktığımızda, işin nasıl korkunç boyutlara geldiği görülmektedir. Son yıllarda gelişen kitle iletişim araçlarının imkanları kullanılarak satılmaya çalışılan muhteviyata baktığımız zaman tamamen dini açıdan kişiye faydası olmayan, aslı hurafe olan bilgiler ile bezenmiş , yalanlar ile süslenerek kişilerin bunları alması sağlanmaktadır. 

Bir çok tv kanalının , yüklü meblağlar karşılığında din adına konuşturduğu zevatın anlattıklarına baktığımız , ve bunları izleyen insanların sayılarını hesap ettiğimiz zaman ,doğru din algısının bu insanlara anlatılabilmesi konusunda umutlar zayıflamaktadır. Ciddiyetten uzak abuk subuk soruları cevaplamak ve hurafeleri anlatmak için alınan paralar, hesap günü kuruş kuruş bu kimselerden hesabı sorulacaktır.    

Tasavvuf kesimine mensup insanların her konuda olduğu gibi bu konularda da aldatılması gayet kolay olup , mensup oldukları tarikatın, büyük olarak bilinen kişisinin bu konudaki tavsiyesi, onlar için sanki Allah emri olarak algılanarak, bunların alınması için gayret sarf edilmektedir.

Özellikle son yıllarda dini cemaatlerin akıl almaz maddi güçler elde etmiş olması , din üzerinde yapılan sömürünün nasıl bir boyuta ulaştığının göstergesidir. Her dini cemaat kendisini maddi yönden güçlendirme gayretine girerek , birbirleri ile yarışır hale gelmişlerdir. Bu gayretin en büyük maddi kaynağı , o tarikatın veya cemaatin müritleri olup , maddi desteklerinin karşılığı olarak ahirette büyük vaadler ile onları kandırarak Tevbe s. 34. ve 35. ayetlerin muhatapları olmaya hak kazanmaktadırlar. 

Dün Hıristiyan dünyasının "Endülüjans" denilen, cennette arsa satma şarlatanlıklarının yerini , bu gün aynı şarlatanlığın başka versiyonu alarak , bilmemne tarikatının , veya bilmemne cemaatinin liderinin tavsiye ettiği ürünleri alarak onun şefaatine hak kazanıp cennette ki yerini sağlamlaştırdıklarını !! düşünen zavallı Müslümanlar, yemeyip içmeyip o ürünü alabilmek için çaba harcamaktadırlar.

Bu insanlar Allah -Peygamber-Kitap gibi kutsalları sadece ranta dönüştürmek için kullanarak bunları istismar etmekten çekinmemekte , buraya yazılmayacak kadar çok olan hurafe kaynaklı dini meseleleri paraya çevirmek için her türlü ahlaksızlığı yapmaktadırlar. 

Dua kavramını istismar ederek , peygamberler adına uydurdukları dua kitaplarını, aynı hacimde başka bir kitaptan daha pahalıya satarak , insanların umutlarını sömürmeye çalışan bu kişiler , sağlık konularında aynı şekilde peygamber ismini kullanarak , piyasada daha ucuz olan bir ürünü daha pahalıya satmaktadırlar.

Hal böyle iken, bu sömürünün ortadan kalkması için ne yapılmalıdır ? sorusu kafalarda yerini korumaktadır. 

Bu sömürülerin ortadan kalkması için sağmal inek olarak görülen bu insanların uyarılması gerekmektedir. Bu uyarının öncelikle "Din" kavramının insan hayatında nasıl bir zemine oturması, ve hangi kaynaktan beslenmesi gerektiğini anlatmakla mümkün olacaktır. 

Kur'an merkezli düşünce , dini duyguları ticaret metaı haline getirenler için büyük bir tehlike arz etmektedir. Tasavvuf kaynaklı hurafelere dayanan din algısını ellerinde tutarak bu sömürülerini devam ettirmek isteyenlerin yayınlarına bakıldığında , insanları sömürmek üzerine kurdukları tezgahların devamı için bu düşünceyi mahkum etmeye yönelik her türlü ayak oyunları görülebilir. 

Bu insanlar , mensup oldukları tarikat veya cemaatin liderlerini insan üstü bir konuma koyarak, Allah (c.c) ile denk tuttukları bilinen bir gerçektir. Bu gerçeği ayakta tutabilmek için önce Muhammed (a.s) ı ilah seviyesine çıkararak , onun varisleri olduğu yalanları ile bu zatları sahneye koymaktadırlar.

Kur'an şirk hastalığına şifa olan bir kitap olarak bu hastalığın tek çaresidir. Bu hastalığa ilaç olarak sunulan kitaba karşı , tarikat veya cemaat liderlerinin hop oturup hop kalkması boşa değildir. Kur'an eğer dinde belirleyici bir kitap olduğu takdirde , bu kişilerin karizmaları yerle bir olarak din adına ortaya yalanlar ortaya çıkacak ve etraflarında kimse kalmayacaktır.

Tarikat veya cemaat liderlerinin dünyalıklarını oluşturmak için kullandıkları en büyük silahları "Şefaat" silahıdır. Bu guruplara bağlı olanlar, liderlerinden ahirette kendileri için şefaatçı olacakları beklentisinde oldukları için , bu tarikatların kapılarından ayrılamamaktadırlar. 

Şayet şefaat'in değil bu kişilere, Muhammed (a.s) a bile verilmediği, sadece Allah (c.c) nin elinde olduğu düşüncesi yerleştirildiği takdirde , bu cemaatlerin kapılarında bekleşenlerin bir bir ayrıldığı görülecektir. Bu korkudan dolayıdır ki , bu cemaat veya tarikatlar şefaat inancını ayakta tutmak için her türlü dalaverayı çevirmektedirler. 

Allah (c.c) nin kimsenin yaptığı haksızlığı yanına kar bırakmayacağına olan imanımız bir tarafa , bu insanların din üzerinden haksızlıklar yaparak , hem zavallı Müslümanları kandırmaları , hem de dine karşı olan bir kısım insana din hakkında yanlış bir intiba bırakarak İslam'ın bu adamların yaptıkları ve yaşadıkları din olduğunu zannederek "Din buysa ben gavur kalayım" dediklerine şahid olmaktayız.

Sonuç olarak ; Allah (c.c) nin ticareti helal kılmış olması , bu yol üzerinden her şeyin satılabileceği anlamına gelmemelidir. İnsanların umutlarını sömürerek onların dini duyguları üzerinden onları istismar edenlerin akıbeti, Tevbe s. 34. 35. ayetlerde beyan edilmesine rağmen , "Onlar Yahudi ve Hıristiyanmış bizi ilgilendirmez" mantığı içinde okunan ayetler , aynı zulmü yapan Müslüman dünyası içinde yerli papaz ve hahamlara balyoz gibi bir ihtar olması gerekirken , gözlerini kör eden tarikat ve cemaatçılık hastalığına kurban edilmeye çalışılmaktadır. 

Rabbimiz tüm Müslümanları Tevbe s. 34.35. ayetlerinin muhatabı olan insanların şerrinden muhafaza buyursun.