Yazımıza başlık olarak aldığımız ayet; HAKKA 40 ve TEKVİR 19 ayetlerinde geçmekte olup mealen "muhakkak o; kerim bir elçinin sözüdür" buyurulmaktadır. Her iki surede geçen "kerim elçi" olarak kastedilen kişiler aynı kişiler değildir. Hal böyle iken, aklımıza "Bu Kur'an Allah(c.c)'nin sözü iken neden başkalarının sözü deniliyor?"
şeklinde bir soru gelmesi muhtemeldir. Bu sorunun cevabının
verilebilmesi için, iki suredeki ayetleri bağlamları içinde okuyarak,
kastedilen "kerim elçi"lerin kim oldukları, daha sonra ayetten ne kast
edildiği üzerindeki düşüncelerimizi paylaşmaya çalışalım.
HAKKA Suresi;
[069.038] Görebildiğinize yemin ederim ki;
[069.039] Ve görmediklerinize ki,
[069.040] Muhakkak o; kerim bir elçinin sözüdür.
[069.041] Ve o, bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz!
[069.042] bir kâhin sözü de değildir, siz pek az düşünüyorsunuz.
[069.043] O, alemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.
[069.044] O bize isnaden ba'zı lâflar uydurmağa kalkışsaydı
[069.045] Muhakkak onun sağ elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.
[069.046] Sonra onun can damarını koparırdık (onu yaşatmazdık).
[069.047] O zaman sizden hiç biriniz de buna engel olamazdınız.
[069.048] Çünkü o (Kur'an) muttakiler için bir öğüttür.
[069.049] İçinizde yalanlayanlar bulunduğunu şüphesiz bilmekteyiz.
[069.050] Ve muhakkak ki o; kafirler için bir üzüntüdür.
[069.051] Gerçekten o, şüphe götürmez bir bilgidir.
Muhammed(a.s)
için Mekkelilerin kahin, mecnun ve şair suçlamalarında bulunduğu yine
Kur'an'ın müteaddit ayetlerinde zikredilmektedir.
[021.005] «Hayır,»
Dediler, «Karışık rüyâlardır, Hayır, onu iftira etmiştir, o belki bir
şairdir. Bize evvelkilerin gönderilmiş oldukları gibi bir âyet
getirsin.»
[052.029-30] Artık sen öğüt
vermeğe devam et. Çünkü sen Rabbin nîmeti hakkı için ne bir kâhînsin ve
ne de bir mecnûn. Yoksa diyorlar mı ki, «O bir şairdir, onun hakkında
zamanın ızdırap veren felaketini bekliyoruz?»
Bu
ve benzeri ayetler, Muhammed(a.s) için bu tür yakıştırmaları red
ederek, o tür sözlerin yalan ve iftira olduğunu beyan etmektedir. HAKKA
Suresi ayetleri de bu gerçeğe dikkat çekmekte, onun ne şair ne de kahin
olmadığını, aksine kerim bir elçi olduğunu vurgulamaktadır. HAKKA Suresi
ayetlerinde bahsedilen "kerim elçi"nin Muhammed (a.s) olduğu açıkça
görülmektedir. Aynı ayetin geçtiği TEKVİR Suresi ayetlerinin meali de
şöyledir.
[081.015] Şimdi yemin ederim o sinenlere (gündüzleri gözden kaybolan yıldızlara),
[081.016] O akıp akıp yuvasına girenlere
[081.017] Kararmaya başlayan geceye and olsun;
[081.018] nefeslendiği zaman o sabaha ki,
[081.019] muhakkak o kerîm bir elçinin sözüdür.
[081.020] Arş'ın sahibi katında değerlidir ve güçlüdür.
[081.021] Kendisine uyulandır, emindir.
[081.022] Arkadaşınız (Muhammed) de mecnun değildir.
[081.023] Andolsun ki; onu, apaçık ufukta görmüştür.
[081.024] O, gayb hakkında cimri de değildir.
[081.025] O, kovulmuş şeytanın sözü değildir.
[081.026] Hal böyle iken nereye gidiyorsunuz?
[081.027] O alemlere öğütten başka birşey değildir.
[081.028] Sizden doğru olmak isteyenler için.
Bu
ayetlerdeki "kerim elçi"; 23. ayette Muhammed(a.s)'ın apaçık gördüğü,
20. ayette "arşın Sahibi" katında değerli olan vahyi beşer elçiye
getiren "melek elçi"dir.
Sonuç olarak; HAKKA 40 ayetindeki "kerim elçi" MUHAMMED(a.s), TEKVİR 19 ayetindeki "kerim elçi" ise CİBRİL'dir.
Şimdi şöyle bir soru akla gelecektir; Kur'an Allah(c.c)'nin kelâmı olduğu halde neden "kerim bir elçinin sözüdür" buyrularak, bir ayette Muhammed(a.s)'ın, bir diğer ayette de Cibril'in sözü olduğu bildiriliyor?
Meselenin doğru anlaşılması için "elçi" kelimesi anahtar bir kelime durumundadır.
Allah
(c.c) aşkın bir varlık olması nedeniyle duyu organlarımız ile onu
algılamak mümkün değildir. O kendisini bize; algılama kabiliyetimiz
çerçevesindeki bilgilerimiz ile benzetme yolu ile tanıtır. Bu benzetmeyi
"hükümdar" tasvirini kullanarak yapar. Her şeyin mülkünü elinde
tutması, arşının ve kürsisinin olması, ordularının olması, hazinelerinin
olması, elçiler göndermesi vb. konuları, bu "hükümdar" benzetmesi
ışığında okunduğunda anlamak kolaylaşacaktır.
Bir
hükümdarın yaptığı işlerden biri; emirlerini başkalarına aktarmak için
elçiler göndermesidir. Bir hükümdarın gönderdiği elçinin şahsiyeti,
görüntüsü, kıyafeti o elçiyi gönderen hükümdarın azameti ile orantılı
olup o hükümdarın büyüklüğünü yansıtır. Elçiyi gören insanlar, o elçinin
elçiliğini yaptığı hükümdarın azametini, karşısındakilere yansıtması
açısından elçinin önemli bir rolu vardır.
Alemlerin
Rabbi olan Allah(c.c) da, göklerin ve yerin mülkünü elinde tutan bir
"hükümdar" olarak mülkü içinde yaşayanlara bir takım hayat düzenlemeleri
(din) vaaz eder. Bu düzenlemelerin bildirimini, kulları içinden seçtiği
elçileri ile yapar. Bu elçiler, elçiliğini yaptıkları "hükümdar"ın
azameti ile orantılı olup, üstün ahlaklı olan ve kirli bir geçmişi
olmayan insanlardır. Kur'an kıssalarını okuduğumuz zaman o elçileri red
eden müşriklerin dahi elçilerin şahsiyeti ve geçmişi ile ilgili olarak
hiç bir şekilde suçlamaya gidemediklerini görürüz.
"Kerim" kelimesi bu anlamda önemli bir kelimedir. Bu kelime; cahiliye Arap'ının lügatında "sınırsız bir eliaçıklık" anlamında kullanılır. Bu payeyi almak için "falan kişi çok kerimdir" denilmek için varını yoğunu dağıtarak ele güne muhtaç olanların dahi olduğu söylenmektedir.
Bu
kelimenin cahiliye Arap'ının zihin dünyasındaki yerini bilen Rabbimiz,
gönderdiği elçileri için "kerim" kelimesini kullanarak, onların ne kadar
değerli olduklarını da o günün Arap'ının zihin dünyasına hitap ederek
anlatıyordu.
"Elçi" kelimesinin anlam alanı
içinde, bir hükümdar tarafından yazılmış olan fermanı, olduğu gibi
muhataplara aktarmak veya okumak vardır. Elçi okuduğu fermanı hükümdar
adına okur ve şahsi olarak bu fermana herhangi bir ilavesi veya çıkarımı
olamaz. Böyle bir şey yaptığı takdirde onun cezası ölüm olur. HAKKA
44-48 arası ayetler de bu duruma işaret etmektedir.
Bu
izahlardan sonra, Kur'an'ın "kerim elçi"nin sözü olması ile ilgili
olarak önce TEKVİR Suresi içinde geçen ayetlerdeki "kerim elçi" olan
Cibril in elçiliğinin ne anlama geldiği konusunda şunları
söyleyebiliriz.
[022.075] Allah; meleklerden elçiler seçer. İnsanlardan da. Doğrusu Allah; Semi' dir, Basir'dir.
[042.051] Bununla
beraber hiçbir insan için Allah'ın şu üç suret dışında doğrudan doğruya
ona söz söylemesi mümkün değildir; ancak, ya vahiy ile, ya perde
arkasından ya da bir elçi gönderir, izniyle ona dilediğini vahyeder.
Çünkü O, çok yüksek ve çok hikmet sahibidir.
[016.002] Allah
kullarından dilediğine buyruğunu bildirmek için meleklerini vahiyle
indirerek şöyle der: «İnsanları uyarın ki, Benden başka tanrı yoktur.
Benden sakının.»
Yukarda verdiğimiz ayet
meallerine göre Allah (c.c) insanlarla elçi göndererek konuşur. Bu
elçileri insanlardan ve meleklerden seçer. Meleklerden seçtiği elçiler
vasıtası ile beşer elçilere vahiy indirir. Bu olayın Muhammed(a.s)'ın
şahsında gerçekleşmesi diğer ayetlerde şöyle anlatılmaktadır.
[002.097]
De ki: «Cibril'e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten o Kitabı,
Allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü'minler için
hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O'dur.
[016.102] De
ki: Onu Ruh-el Kudüs, mü'minlerin imanını pekiştirmek, müslümanlara
hidayet ve müjde olmak üzere Rabbın katından hak ile indirmiştir.
[026.192-194] Muhakkak
ki o (Kur'an) âlemlerin Rabbinin indirmesidir. Onu Ruh el-Emin
indirmiştir. Uyarıcı-korkutuculardan olman için, senin kalbinin üzerine
Allah(c.c)'nin
vahyini, beşer elçi olan Muhammed(a.s)'a indiren "kerim elçi" Cibril,
elçi olmanın gereği olan Hükümdarın sözünü aynen beşer elçi olan
Muhammed(a.s)'a aktarmış ve elçiliğini yerine getirmiştir.
"Melek
elçi"den vahyi alan diğer "kerim elçi" olan Muhammed(a.s) da elçi
olmanın gereğini harfi harfine uygulayarak, kendisine gelen mesaja
herhangi bir ilave veya eksiltme yapmayarak muhataplarına bildirmiştir.
Dolayısı
ile her iki elçinin aktardığı vahiy Allah(c.c)'nin sözü olup, elçiler
bu noktada sadece vasıtadır. Muhammed(a.s)'ın Allah(c.c)'den gelen vahiy
ile kendisinin de muhatap olması ve bu muhatabiyetin yansımaları onun
örnekliği olarak bizleri de ilgilendirmektedir.
Sonuç
olarak; HAKKA 40 ve TEKVİR 19 ayetlerinde geçen "kerim elçi"ler
Allah(c.c)'nin sözünü insanlara aktarmak ile görevli "melek elçi" olan
Cibril ve "beşer elçi" olan Muhammed(a.s)'dır. Kur'an'ın onların sözü
olarak beyan edilmesinin ne anlama geldiği, elçi olmanın ne anlam
geldiği bilindiği zaman doğru olarak anlaşılacaktır. Sözü ilk olarak
vahyedenin Hükümdar olan Allah(c.c) olduğu ve bu vahyi önce Cibril'e
vererek o vahyi Muhammed(a.s)'a ulaştırmasını emretmiş, Cibril de
Muhammed(a.s)'a bu vahyi ulaştırmıştır. Cibril'in Muhammed(a.s)'a
okudukları, Muhammed(a.s)'ın muhataplarına okudukları sözler
kendilerinin sözleri değil, elçisi oldukları Hükümdar olan Alemlerin
Rabbi olan Allah(c.c)'nin sözleridir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.