Allah (c.c) sadece kendisine kul olmak için yarattığı insanlara , bu kulluğun nasıl olması gerektiği bilgisini öğreten bir çok "Nebi Resul" göndermiştir. Bu Nebi Resuller, içlerinde bulundukları kavimlerinin Allah (c.c) dışında kulluk ettiklerine karşı amansız bir mücadele içine girerek, var güçleri ile sadece tek İlahın hakimiyetini tesis etmek için mücadele etmişlerdir.
Bu mücadele içinde öne çıkan ortak nokta , müşrik kavimleri ile en küçük bir tavize bile yanaşmamaları olan bu Nebileri takip iddiasında olan bazılarımızın, bu gün içinde bulunduğumuz sisteme karşı bir takım tavizkar tutum sergiliyor olmaları ,Nebi Resullerin yoluna yapılan bir ihanet olarak karşımızda durmaktadır. Bu ihanet, son yıllarda Türkiye de A.K.P adlı siyasi partinin iktidar olması ile daha bariz bir biçimde ortaya çıkmış ve bu ihanetin başını çekenlerinde, A.K.P iktidarı öncesi Türkiye deki mevcut sistemi "Tağut" olarak niteleyen bazı alim ve yazarlar kadrolarından olması bizi derinden yaralamaktadır.
Ne oldu da dün içinde yaşadığımız sisteme karşı çıkanlar, bu gün bu sisteme karşı daha yumuşakve tavizkar bir bakış açısı içine girdiler ?.
Bilindiği üzere A.K.P iktidarından önceki iktidar tarafından Müslüman kesime uygulanan baskılar sonucu , inancının gereği olarak başını örten bir bayan "Kamusal Alan" olarak tabir edilen bazı yerlere alınmamaktaydı, buna benzer zulümler Müslümanları içinde yaşadıkları sistemi sorgulamaya itmiş ve sistemin değişmesi konusunda bir fikir birliği içine girilmişti.
A.K.P adlı siyasi partinin iktidara gelmesi ile, Müslümanların yaşamında bir takım iyileştirilmeler yapılmış olması bir kısım Müslümanı atalete sürüklemiş ve sistemin sorgulanması bir kenara bırakılarak bu sistemin devam etmesi gerektiği düşüncesi ortaya atılmış ve özellikle kendisini Kur'ana nisbet ederek, düşüncelerinin kaynağını Kur'andan aldığını iddia eden bir kısım alim ve yazar kadrosu tarafından hararetle savunulmaya başlanmıştır.
A.K.P sempatizanları içinde dün mücahit olan , fakat bu gün müteahhit olan bazı eski İslamcıların, makam ve servet sahibi olmuş olmaları, sisteme bakışımızın değişmesinde rol oynayan etkenlerin başında gelmektedir. Mevcut iktidar sayesinde makam ve mevki sahibi olanların, iktidarın değişmesinde neticesinde bu gibi imkanlardan mahrum kalma korkusu ile mevcut iktidarın desteklenmesi gerektiği düşüncesini İslami söylem kullanarak savunmaları esas kaygının servet ve makamların elden gitme korkusu olduğunu göstermektedir.
Mevcut iktidar sahiplerinin bu gün yapmış oldukları israf derecesindeki bazı icraatları , belki de kendilerini İslami bir söylem ile halka lanse etmeyenlerin dahi yapmayacağını söylemek sanırım yanlış olmayacaktır. Bu israf icraatlarının bir başka iktidar tarafından yapıldığı takdirde yanlış olduğunu söyleyecek olanların , bu israfları kendi partileri yaptığı için bırakın eleştirmeyi , desteklediğini görmüş olmamız olayın vehametinin nasıl bir boyutta olduğunu göstermektedir.
Bu gün sistemin savulmasına sebeb olan mevcut iktidarın yapmış olduğu bir takım iyileştirmeleri göz önünde bulundurarak bu partinin iktidarının devam etmesi gerektiğini düşüncesine sahip olanların başta gelen argümanlarından bir tanesi , başka bir partinin iktidara gelmesi ile sahip olduğumuz mevcut iyileştirmelerin geri alınacağı ve eski baskı ve zulüm günlerinin geri geleceği iddiasıdır.
Yazımızda muhatap almaya çalıştığımız kişilerin, olaya sadece sosyal ve ekonomik yönden bakarak Türkiyenin mevcut siyasi parti iktidarı ile daha müreffeh bir hale geldiği düşüncesine sahip olanlar değil, hayatlarında Kur'anı örnek alarak ona göre bir hayat yaşama iddiasında olanlar olduğunu hatırlatmak isteriz. Cumhurbaşkanı veya Başbakanı bazı dini değerleri kullanarak öven bir takım meczuplar, bu yazının kapsamına alınmaya dahi değmeyecek kadar alçak bir seviyede oldukları için onlar muhatap alınmaya değer görülmemiştir.
Müslüman olarak Kur'anı hayatlarında belirleyici kılmak iddiasında olanlar için yaşadığımız sisteme karşı nasıl bir tavır içinde olmamız gerektiği bu Kitabın içinde YAŞANMIŞ ÖRNEKLER ile beyan edilmektedir.
Kur'anda zikri geçen Elçilerin mücadelelerinin bizlere anlatılma sebebi, bizlere örnek olması ve aynı durumda olduğumuz zamanlarda takip etmemiz gereken yolun nasıl olması gerektiğine dair olup , kıssa şeklindeki bu anlatımların masal veya mitoloji şeklinde okunması bu mücadeleyi anlamayı zorlaştıracaktır.
Nuh (a.s) örneğine baktığımızda 950 sene kavminin içinde kalmış olmasına rağmen ona iman edenlerin sayısı , etmeyenlere göre kıyas edilmeyecek kadar az olduğunu, kavminin helak edilmeye müstehak olmasından anlamaktayız. Nuh (a.s) şayet müşrik kavmi ile karşılıklı br tavizleşmeye Kur'an tabiri ile "Müdahene" ye girmiş olsaydı belkide ona iman edenlerin sayısında artış olacaktı.
Nuh (a.s) tebliğini sayısal çoğunluk üzerine değil Allah (c.c) den başkasını İlah olarak tanımama esasına kurduğu için kimse ile tavizleşmeye girmek durumuna düşmemiş ve kriterlerini Allah (c.c) nin belirlediği bir sistemin savunuculuğunu ve tebliğini yapmıştır.
İbrahim (a.s) a kavmi içinde sadece Lut (a.s) iman etmiş olması dikkate değer bir durumdur. İbrahim (a.s) kavminin şirkine karşı tavizkar bir şekilde duruş sergilemiş olsa idi ateşe atılmasına gerek bile duyulmayacak ve kavmi ile gül gibi geçinip gideceklerdi. İbrahim (a.s) ın kavmini onu ateşe atmaya yeltenecek şekilde kızdıran duruşunun sebebi neydi ? , neden canı pahasına böyle bir mücadele içine girişti ?.
Son Elçi Muhammed (a.s) Elçi atalarının yolunu takip etmiş ve Mekkelilerin "Müdahene" taleplerini geri çevirmiştir. Mekke de nazil olan ilk surelere baktığımızda ona önerilen mücadele metodunun öne çıkan en önemli noktası kimse ile karşılıklı bir tavizleşmeye gidilmeme emridir (Kalem s. 9. Ayet ).
Nuh , İbrahim , Muhammed ve diğer bütün Nebilerin selam onlara olsun , kavimlerinden bir çok baskı ve zulüm görmüş olmaları , bizlerin baskı ve zulüm görmemek için mevcut iktidarın devam etmesi gerektiği iddiasının ne kadar Kur'anla örtüştüğünü !! göstermektedir.
Bizlere ne oluyor da hem Kur'anı öncellediğimizi iddia ediyor , hem de o Kitap içinde bizden önceki Elçi atalarımızın yoluna ihanet ederek sistemi yönetenlerin sadece eşlerinin başörtülü veya namazlı abdestli olmalarını dikkate alarak bu sistemin artık savunulması gerektiğini iddia edebiliyoruz?.
Müslümanın kriteri bu mu olmalıdır ?.
Müslüman duruşu, sistemin kurucusunun kabrinde veya heykelinin önünde duran başka bir partinin lideri veya mensubu olduğunda onun yaptığına tereddüt etmeden "Şirk" diyebilen fakat bu eylemi bizim partinin !!!! lideri yaptığında "Gönlünüzün kıblesi şaşmasın" diyebilecek kadar yamulmak mı olmalıdır ?.
Müslümanın kriteri , kendisine verilen "Elma Şekeri" mesabesinde olan bir takım iyileştirmeler karşısında atalete düşmemek , Nebilerin örnekliğinde bir yol takip ederek 950 yıl dahi sürse , yanında kimse olmasa dahi doğru bildiğini bıkmadan , yılmadan , korkmadan savunmak olmalıdır.
Aksi takdirde Nebilerin yapmış oldukları ve bizlere Kur'anda anlatılan amellerini haşa "Aptallık" olarak görmek gibi bir yanlışa düşmüş oluruz. Şayet esas olan verilen ile yetinmek olmuş olsa idi , onların ve onlarla beraber olanların yaptıkları mücadeleler boşa yapılmış bir mücadele olmuş olurdu.
Bu gün "Tağut" denildiği zaman aklımıza sadece belli bir gurup Müslümanın sahiplendiği bir kavram aklımıza gelmektedir. Özellikle kendisini "Selefi" olarak niteleyenlerin gündeme taşıdıkları bu kavram, Kur'anın anahtar kavramlarından bir tanesidir. Kur'anı Tevhid merkezli bir okumaya tabi tuttuğumuzda ki bu okuma tarih boyunca gelen Elçilerin yolunu anlamada önemli bir okuma metodudur , bu kavram etrafında düşünülmesi gereken bir çok mesele gündeme gelecektir. Bu kavramı birilerinin gündem etmiş olması kendisini Kur'an nisbet edenlerin geri durmasını gerektirmez , aksine daha sıkı sarılmasını gerektirir.
Türkiye geneline baktığımızda son yıllarda "Alim" olarak niteleyebileceğimiz bazı kişilerin Kur'anı gündeme alanlarına baktığımız zaman bir kısım Alimin sisteme itiraz konusunda herhangi bir söylem üretmek şöyle dursun , etrafındakilere sistemi desteklemek konusunda fikirler empoze ettiğini görmekteyiz. Toplumun önünde olan bu kişiler sorumluluk yüklenme bakımından avamdan farklı bir durumda olup etrafındakileri okudukları ve tefsir dersleri yaptıkları Kitap doğrultusunda uyarmaları gerekmektedir. Aksi takdirde İsrailoğulları alimlerinden bir farkları olmayıp yapılan kötülüklere ortak olmak durumunda kalacaklardır.
Sonuç olarak ; Müslüman ve kendisini Kur'anın belirlediği bir Din anlayışına sahip olanlar olarak içinde bulunduğumuz sistemin adının , her ne kadar başında "Muhafazakar" kimlikli insanların olmuş olması onun "Tağuti" bir sistem olduğu noktasında hemfikir olmamızı gerektirir. Sistem konusunda hemfikir olmadığımız müddetçe içinde bulunduğumuz düşünce ayrılıkları en aza inmeyecektir. Kulluk görevimiz şayet sadece Allaha olması gerektiği bilincinde isek , Allahın yaratmış olduğu kulların vaaz ettiği sistemleri desteklemeye İslami kılıf uydurmaya çalışmaktan vaz geçip en azından kalbimizle buğz etmek gibi bir eylem içinde olmamız gerekmektedir. Aynı Kitabı okuyarak daha Kitabın bize nasıl bir yol önerdiği noktasında hem fikir olamamamız , bizim Kur'an okumalarında henüz kayda değer bir yol alamadığımızın göstergesi olarak karşımızda durmaktadır. Tağutları destekleyen , veya onlara herhangi bir sözü olmayan bir Kitap olarak okunan Kur'an, ancak entellektüel bir muhabbet aracı olmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Türkiye nin son 10 yıldır içinde bulunduğu duru özetleyen harika bir yazı olmuş.Allah razı olsun.Kurtuluş Kur 'an da ve Kur 'an 'ın doğru anlaşılmasında.Selametle....
YanıtlaSilRabbim ecrini kat be kat verir .inşallah abim.
YanıtlaSilHARİKA TESPİTLER