Bugün kendisini İslam'a ve Müslümanlığa nisbet eden bir çok kimsenin birbirleri ile birçok konuda anlaşamadığı, fikir ayrılığı içinde olduğu bir gerçektir. Bu durumun elbette birçok sebepleri bulunmaktadır. Biz, bu durumun sebeplerini sadece kişilik sorunu üzerinden irdelemeye çalışacağız.
Müslümanların fikir ayrılığı içinde olmasının bir çok sebebi olmasına rağmen, biz bu durumu bir kişilik bozukluğu olan "Narsistlik" ve "Bağnazlık" üzerinden değerlendirmeye çalışacağız.
İnternet ortamında arama motoruna "Narsistlik nedir?" diye bir soru sorsanız alacağınız cevaplardan biri aşağıdadır.
-----Narsistik kişilik bozukluğu, insanların mantıksız derecede yüksek bir kendi önem duygusuna sahip olduğu bir ruh sağlığı durumudur. Çok fazla ilgiye ihtiyaç duyarlar ve bunu ararlar. Tüm insanların kendilerine hayran olmasını isterler. Bu bozukluğa sahip kişiler, başkalarının duygularını anlama veya önemseme yeteneğinden yoksun olabilir. Ancak bu aşırı özgüven maskesinin ardında, öz değerlerinden emin değildirler. En ufak bir eleştiriden kolayca rahatsız olurlar.
Maalesef kendisini İslam'a ve Müslümanlığa nisbet eden bazı kimselerde bu kişilik bozukluğuna rastlamaktayız. Nasıl mı?
Kendisini öne çıkarmak ve insanların gözünde önemli bir konuma sahip olma hastalığına sahip olan kişiler bu duygularını bir cemaat sahibi olmak üzerinden tatmin etmeye gayret ettiklerini görmekteyiz.
Kör satıcının kör alıcısı olur.
Bugün İslam dünyasındaki din konusundaki cehaletin had safhada olduğu aşikardır. Bu cehaletten nemalanmak isteyen açıkgöz din simsarları kendilerini bir şekilde öne çıkararak, cahil insanları kendilerine bağlamakta, onları kendi etrafında toplayarak dini bir oluşum meydana getirmektedir.
Bunları yaparken kendilerinde çok büyük ilmi ve fikri faziletler olduğu yönünde göz boyamalarla insanları aldatmaktadırlar. Din konusunda zır cahil olan bu aldanan insanlar, bağlandıkları kişinin kendilerine göre din konusunda son derece bilgili!! olduğunu gördüklerinde onu neredeyse ilah konumuna getirerek farkında olmadan "Şirk" batağına saplanmaktadırlar. Bu konuda kendilerini ikaz edenleri ise kesinlikle ret etmekte oldukları da malumdur. Bu durumu bağnazlıkla ilgili olarak işlemeye çalışacağız.
"Türkiye'de dini hayat kliniklerde tedavi görmesi gereken din manyakları tarafından ele geçirilmiştir." (Atasoy Müftüoğlu)
Atasoy ağabeyin bu tesbiti sadece Türkiye ile sınırlı değildir. Özellikle tarikatçı kesime bakıldığında, bu tarikatların başındakilerin veya onlara mensup bazı kimselerin din adına anlattığı menkıbelerin aklı başında bir insanın ağzından çıkması mümkün olmayan sözler ve meydana gelmesi imkansız olaylar olduğu her aklı selim sahibi kişinin malumudur.
Bunları söyleyen kişiler ise kendilerini dinleyen insanlar üzerinde öyle bir etkiye sahiplerdir ki, "Alem buysa kral benim" edasında tavırlar sergileyerek karşısısındaki insanları sihirlemekte, zaten bu duruma baştan gönüllü olanlar da anında sihirlenmektedirler.
Bu tiplerin önce psikiyatrik açıdan incelemeye tabi tutmak gerektiğini düşünmekteyiz. Çünkü içlerinde olan narsist duyguları tatmin etmenin yolunu din kapısında bulmuşlar, bu yollar hem manevi olarak duygularını tatmin etmekteler hem de maddi olarak nemalanmaktadırlar.
Narsist duygulara sahip olan kesim sadece tarikatlar içinde değil, kendisini "Kur'anMüslümanı" olarak takdim eden bazı kimselerde de narsist türden duygulara sahip olduklarını görmekteyiz. Şöyle ki;
"1500 senedir kimsenin bulamadığını ben buldum"
Bu ifadeleri sözlü olarak kullanmamalarına rağmen, fiili olarak kullanan ve Kur'an üzerinden akla ziyan çıkarımlarda bulunan kimselerin olduğu da gözden kaçmayan bir gerçektir. Elbette Kur'an hakkında konuşma yapma hakkını kimseye sınırlayacak değiliz, ancak bu kitap kimsenin narsist duygularını tatmin etme aracı da olamaz.
Kur'an hakkında bir çıkarım yapabilirsiniz, bu yaptığınız çıkarım doğru olabilir, yanlış da olabilir hatta akıllara zarar bir çıkarım da olabilir. Fakat yaptığınız çıkarım sonucunda "İşte en doğrusu bu dur, bunu ötesindeki çıkarımlar hepsi yanlıştır" diye bir söz sarfettiğinizde bu cahillikten öte bir kişilik bozukluğunun göstergesi olacaktır.
1500 yıldır Kur'an hakkında doğru veya yanlış bir çok söz söylenmiştir, bundan sonra da söylenecektir. Ancak söz söyleyecek kişinin hakkında konuştuğu kitabı iyi tanıması anlaması ve ondan sonra konuşmaya cesaret etmesini beklemek hakkımızdır.
Meal okumanın çoğalması ile başlayan meal sorgulama konusu bazı narsist kimseler tarafında istismar edilerek kendi kişilik bozukluklarının tatmin aracı olduğunu söyleyebiliriz.
"Bütün mealler hatalı benim mealim hariç"
Meallerde hata konusu Kur'an okuyanların gündeminde önemli bir yer tuttuğu yadsınamaz bir gerçektir. Ancak bütün mealleri bir kalemde silip atmak hatanın ötesinde sıkıntılı bir durumdur. Bu söylemi dillendiren insanların bir kısmına baktığımızda kendilerinin yaptığı ve doğru olduğu mealin bu olduğunu ifade ettikleri ayet mealleri, yanlış olduğunu iddia ettikleri ayet meallerine rahmet okutturacak derece hatalı ve hatanın ötedinde tahrif unsurları taşımaktadır.
"1500 yıldır bu söylenmemiş bunu da ben söyleyeyim tamam olsun" dercesine söylemler üretmek kişilik bozukluğunun göstergesinden başka bir şey değildir.
Ayrıca konuları tartışmaya açma ve onlar üzerinde konuşabilme yeteneğinde de başarılı olduğumuz pek söylenemez.
Kişi yüzde yüz doğru olduğunu iddia ettiği bir konu hakkında, eğer bu konunun karşı bir muhalifi varsa onun haklılık payı yüzde elliye düşecektir. Neden mi?
Kişi eğer bu düşüncesini karşı tarafla konuşmak istiyorsa, karşı tarafa katılmasa da ona da bir haklılık payı bırakmalıdır ki karşılıklı konuşma imkanı olsun. Eğer kişi sadece ben haklıyım tarzında bir yaklaşım ile karşı tarafı dışlayacak olursa, kendisini de dinleyen çıkmayacak, bu sefer karşı tarafla herhangi bir iletişim imkanı da kalmayacaktır.
Biz karşımızdaki düşüncenin yanlış olduğu kanaatinde olsak bile kendimizin tezinin dinlenmesi için, karşı tarafı da dinlemek zorunda olduğumuzu unutmayan bir yaklaşım tarzı sergilemek zorundayız. Aksi takdirde "Kargadan başka kuş tanımam" üslubu ile yapılan bir yaklaşım, kişilik bozukluğunun bir yansıması olacaktır.
Bu konuda elbette söylenebilecek birçok söz ve konu vardır, bir de en büyük hastalığımız olan bağnazlık üzerinde durmak istiyoruz.
Müslüman olarak çoğumuz sahip olduğumuz düşüncenin tek doğru olduğu bunun dışında herhangi bir doğru olmadığı, bizim doğrularımız dışında bir düşünce sahibi olmanın saf dışı edilme dini literatürü kullanacak olursak tekfir edilme sebebbi olarak görmekteyiz.
Şurası bir gerçektir ki, dini anlamda herhangi bir ihtilafın mercii Kur'an olmalıdır. İhtilaflar bu kitabın aydınlığında çözülmeli ve herkes bu kitabın hükmüne teslim olmalıdır. Bu konu da ayrı bir sıkıntı kaynağı olmakla birlikte bu yazının konusu değildir.
Narsistlik olarak ortaya çıkan kişilik bozukluğu daha sınırlı sayıdaki kimselerde olmasına rağmen, Bağnazlık olarak ortaya çıkan kişilik bozukluğu daha geniş sayıdaki kimselerde görülmektedir.
Narsistlik daha akıllı!! kimselerde ortaya çıkan bir bozukluk olmasına rağmen, bağnazlık kıt akıllı kimselerde, yani aklını narsistlere kiralayanlarda ortaya çıkan bir bozukluktur.
Bağnaz kimselerde beyin denilen düşünme organı, narsistlere kiraya verildiği için o narsistler o bağnazların yerine düşünmekte, o bağnazlara ise sadece o söylenileni bilinçsizce savunmak düşmektedir.
Tabi bunu din adına yaptıkları için uhrevi bir karşılığı da olduğunu zannederek bu işlerini daha bir aşkla ve şevkle yapmaktadırlar.
Narsistlik ve Bağnazlık ortaya çıkan bozukluk, kişinin bazı duygularını tatmin aracıdır. Bizim ilgi alanımız dini konular olduğu için, biz bu alanda böyle kişilik bozukluklarına sahip olan kimselere dikkat çekmeye çalışıyoruz. Diğer alanlarda bu tür kişilik bozukluğuna sahip insanların olduğu malumdur.
Bu durum tedavi gerektiren bir konu olmasına rağmen maalesef, hiç kimse bunun bir hastalık olduğunu bile farketmeden ortalıkta dolaşmaktadır.
Peki böyle durumda olan insanlarla karşılaştığımız zaman yapmamız gereken nedir?
--- Furkan s. 63 - Ve Rahman'ın kulları o kimselerdir ki o yerin üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve o düşüncesizler onlara söz söylediği zaman, "Selam" derler.
Bu konuda örnek verilebilecek birçok ayet bulunmaktadır. Eğer biz de karşımızdaki gibi aynı bozukluğa sahip değilsek yapılacak en doğru davranış Furkan s. 63. ayeti olmalıdır.
Bunun tersi bir davranış iki inatçı keçinin bir köprüde toslaşmasından başka bir şey olmayacak neticede her iki keçi dereye düşecektir.