Siyam'ın (oruç) Allah cc nin kulları üzerine yazmış olduğu yükümlülüklerden birisi olduğu 184-187. ayetler arasında beyan edilmektedir. Bu durum Kur'anda bizlere de yüklenmiş olup Ramazan ayı içinde bu vazife ifa edilmeye çalışılmaktadır. Bu yazımızda oruç ile ilgili ilmihal bilgilerinden ziyade, bu konunun Kur'an ayetleri çerçevesinde anlatımı üzerinde durmaya çalışacağız.
Yâ eyyuhellezîne âmenû kutibe aleykumus sıyâmu kemâ kutibe alellezîne min kablikum leallekum tettekûn(tettekûne).
[002.183] Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, sıyam (oruç), size de
yazıldı (farz kılındı) . Umulur ki sakınırsınız.
"Savm" kelimesi ; yemek ,konuşmak ,yürümek türünden bir fiili yapmaktan kendini tutmak geri durmak anlamında bir kelimedir. Gitmekten , veya yemden kendisini geri tutan ata "saimun" denmiştir. Sakinleşen durgunlaşan rüzgara , güneşin ğöğün ortasında durduğu düşünülerek öğle vaktine de "savmun" denmiştir.
"Mesametül feres" = atın ayakta durduğu yer.
Bakara s. 183. ayetinde sıyamı öncekilere yazdığı gibi bizlere de yazdığını bildiren Rabbimiz sıyam içinde olmamız gereken zamanı şu şekilde bildirmiştir.
Şehru ramadânellezî unzile fîhil kur’ânu huden lin nâsi ve beyyinâtin
minel hudâ vel furkân(furkâni), fe men şehide minkumuş şehra fel
yesumh(yesumhu), ve men kâne marîdan ev alâ seferin fe iddetun min
eyyâmin uhar(uhara) yurîdullâhu bikumul yusra ve lâ yurîdu bikumul usra,
ve li tukmilûl iddete ve li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum ve leallekum
teşkurûn(teşkurûne).
[002.185] Ramazan ayı. İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve hak ile
batılı birbirinden ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kur'an onda indirilmiştir.
Öyleyse sizden kim bu aya şahid olursa artık onu tutsun. Kim de hasta ya da
yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun) . Allah,
size kolaylık diler, size zorluk dilemez. (Bu kolaylığı) sayıyı tamamlamanız ve
sizi doğru yola (hidayete) ulaştırmasına karşılık Allah'ı büyük tanımanız
içindir. Umulur ki şükredersiniz.
"Şehr" kelimesi; "hilalin görünmesi ile güneşin bir noktadan yine aynı dönüşünden oluşan on iki cüzden birinin göz önünde bulundurulmasıyla meşhur açık aşikar herkesçe bilinen müddet süre" (El müfredat) anlamında bir kelimedir .
Yasin s. 39. ayetinde " Ay'a gelince, biz onun için de birtakım uğrak yerleri takdir
ettik; sonunda o, eski bir hurma dalı gibi döndü" buyurulması, ayın ilk gününün hilal ile başlayacağını haber vermesine bu durumun insanlığın ortak hafızasının bilgi birikimi olmasına rağmen bir takım insanların "Şehr" kelimesi ile ilgili olarak ve ayın başlangıcının dolunay zamanından itibaren başlaması gerektiği gibi absürt yaklaşımları eleştirilmeye bile değmeyecek derecede absürt bir düşünce olduğunu kısaca hatırlatmak isteriz.
Kur'an nazil olmadan önce insanların bildiği bir duruma göre inen ayetler üzerinde eğip bükmek sureti ile oruç hakkında bir takım çıkarımları da bulunup kendilerince bir oruç tarifi getirenleri Allah' a havale edip biz doğru bildiğimizi paylaşmaya devam ediyoruz.
Tevbe s. 36. ayetinde "Doğrusu Allah katında ayların sayısı, gökleri ve yeri yarattığı günkü Allah
yazısında on iki aydır" buyurması, koymuş olduğu bir kanun olup bütün insanlık bu kural içinde tespit edilmiş bir düzende hayatlarını sürdürmektedirler. Yunus s. 5. ayetinde "Güneşi ışıklı ve ayı nurlu yapan; yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için,
aya konak yerleri düzenleyen O'dur. Allah bunları ancak gerçeğe göre
yaratmıştır; bilen millete ayetleri uzun uzadıya açıklıyor." buyurularak, güneş ve ayın bizler için faydalarından birisininde zamanı hesaplamamız olduğu bildirilmiştir. Bu durum insanlığın ortak yönlerinden biri olup ilk insandan kıyamete kadar böyle devam edecektir.
"Şehri ramazan" denilince, bir yılın 12 aylık cüzlerinden bir ay olup, Kur'anın bu ay içinde nazil olmaya başladığı hatırlatılarak üzerimize yazılan "savm" ın bu ay içinde tutulması gerektiği emredilmektedir. Hasta veya seferde olanlara bir muafiyet getirilerek , hastalığı bittiği veya seferden döndüğü zaman o ay içinde tutamadıklarını , yerine getirmeleri emredilmektedir.
Rabbimiz bize böyle bir kolaylığı , bize zorluk çıkarmak istemediği , Ramazan ayı içindeki günler kadar tutmamız gerektiği için eksik kalanı Ramazan dışında tamamlamak imkanı verdiği için olduğu ve hidayet üzere olmanın bir gereği aynı zamanda onun böyle bir emre uyarak onun büyüklüğünü kabul ettiğimizi göstermemiz için olduğunu beyan etmektedir.
Sıyam'ın onun bizlere yüklemiş olduğu kulluk vazifelerinden birisi olup, herhangi bir özre sahip bulunmayan kişi, buna bayanların adet halleri de dahildir bu ayı sıyamlı olarak geçirmeleri bir kulluk borcudur. Özür hali ile ilgili biraz daha detaylı bilgiler 184. ayet içinde beyan edilmektedir. Bayanlar adet halinde eğer kendilerinde herhangi bir rahatsızlık hali olmadığını düşündükleri zaman oruçlarını tutmalarından herhangi bir sakınca yoktur. "Adetli bayanın oruç tutması haramdır" şeklinde ortaya atılan bir düşünce, Kur'andan onay alan bir düşünce olmayıp, adet hali kendisine herhangi bir rahatsızlık vermediği sürece, adetli bir bayan orucu tutmak zorundadır.
Eyyâmen ma’dûdât(ma’dûdâtin), fe men kâne minkum marîdan ev alâ seferin
fe iddetun min eyyâmin uhar(uhara) ve alellezîne yutîkûnehu fidyetun
taâmu miskîn(miskînin), fe men tatavvaa hayran fe huve hayrun leh(lehu),
ve en tesûmû hayrun lekum in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne).
[002.184] İçinizden kim hasta ya da yolcu olursa tutmadığı günler sayısınca
sonraki günlerde oruç tutar. Oruca dayanamayanların bir yoksulu doyuracak kadar
fidye vermeleri gerekir. Kim gönüllü olarak bundan daha fazlasını verirse, bu
onun için daha hayırlıdır. Ayrıca, eğer bilirseniz, oruç tutmanız sizin için
daha hayırlıdır.
Hastalık ve sefer hali durumunda olanlardan bu durumları kalkınca tutamadığı gün sayısı kadar diğer günler tutması beyan edildikten sonra , "yutikunehu" kelimesi etrafında bazı farklı görüşlerin olduğu göze çarpmaktadır. İlk bakışta oruca gücü yetip te bunu yerine getirmeyenlerin fidye vererek bu yükümlülüğü yerine getirmiş olacakları gibi bir düşünce bir kısım insan tarafından anlaşılır olmuştur. Bir kısım insan'da böyle bir fidyeyi bir ay oruç tutanların bu tutma şükrünü ifa etmek için vermeleri gerektiği gibi bir düşünce oldukları da görülmektedir. Bu düşüncelere katılmadığımızı söyleyerek doğru olduğunu düşündüğümüz şeyi ortaya koymaya çalışalım.
"Tavqun" kelimesi; güvercin gerdanlığı halkası gibi yaratılıştan olsun veya altın ve gümüş gerdanlık gibi el sanatı sonucunda elde edilmiş olsun boyuna takılan şeyi ifade eder. (elmüfredat)
Bu kelimenin anlamını, al-i imran s.180. ayetindeki kullanımından yola çıkarak anlamak mümkündür.
[003.180] Allah Teâlâ'nın kendilerine fazlından olarak verdiği şeyde
cimrilik edenler bunun kendileri için bir hayır olduğunu sanmasınlar. Hayır...
Bu onlar için bir şerdir. O cimrilik ettikleri şey, Kıyamet gününde boyunlarına
dolanacaktır (seyutavvikune). Ve göklerin ve yerin mirası Allah Teâlâ içindir. Ve Hak Teâlâ
yaptığınız her şeyden tamamıyla haberdardır.
Bu ayette kendilerine verilenleri cimrilik ederek sakınanların , kıyamet günü uğrayacakları akıbet hatırlatılarak cimrilik ettikleri şeylerin boyunlarına asılacakları anlatılmaktadır. Boyuna asılan şeyin taşımakta zorluk çekilmesi ve insana olan meşakkati ile bir bağ kurularak, bakara s. 184. ayetindeki "yutikunehu" kelimesinin anlamı anlaşılabilir.
Kişinin boynuna asılmış olan oruç yükünü zor taşıması, bunu taşımaya güç yetirememesi onun bu yükten fidye vererek kurtulacağını bildirir , bu ayet ile ilgili meallere baktığımız zaman bu anlam üzerinde yoğunlaşıldığını görmekle beraber şaz düşünce diyebileceğimiz farklı olmak adına söylendiğini düşündüğümüz sözlere de şahid oluyoruz.
Allah cc "yutiqunehu" kelimesi ile ifade edilen "güç yetirememe" durumunu insanların kendi vicdanlarına bırakmıştır. İnsanların yapıları birbiri ile farklılık arz etmesinden doğan durum gereği, kişinin oruç tutmaya güç yetirip yetiremediğine kendi vicdanında herhangi bir rahatsızlık duymadan karar vermesi gerekmektedir.
Kullarının gizli ve açık her şeyini bilen Rabbimiz bırakılmış olan bu açık kapıyı art niyetli insanların kullanmasına izin vermek için değil kulları için kolaylık dilemesinin bir gereğidir. Bugün bazı insanların ayeti yanlış yorumlayarak gücünün yettiği halde oruç tutmadan fidye vererek bu görevi yerine getirdiklerine dair olan inançları verilen ruhsat konusunda yanıldıklarını göstermektedir.
Uhılle lekum leyletes sıyâmir refesu ilâ nisâikum hunne libâsun lekum ve
entum libâsun lehun(lehunne) alîmallâhu ennekum kuntum tahtânûne
enfusekum fe tâbe aleykum ve afâ ankum, fel âne bâşirûhunne vebtegû mâ
keteballâhu lekum, ve kulû veşrabû hattâ yetebeyyene lekumul haytul
ebyadu minel haytıl esvedi minel fecri, summe etimmus sıyâme ilel leyli,
ve lâ tubâşirûhunne ve entum âkifûne fîl mesâcid(mesâcidi), tilke
hudûdullâhi fe lâ takrabûhâ kezâlike yubeyyinullâhu âyâtihî lin nâsi
leallehum yettekûn(yettekûne).
[002.187] Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar
sizin için, siz de onlar için bir elbisesiniz. Sizin nefislerinize hıyanet eder
olduğunuzu Allah bildi de tevbenizi kabul edip, sizi bağışladı. Artık onlara
yaklaşın ve Allah'ın hakkınızda yazdığını isteyin. Sizin için şafağın beyaz
ipliği, siyah ipliğinden seçilinceye kadar yeyin, için sonra geceye kadar orucu
tamamlayın. Mescidlerde i'tikafta bulunduğunuz zaman, kadınlarınıza yaklaşmayın.
Bu Allah'ın hudududur. Sakın onlara yaklaşmayın. İşte Allah ayetlerini
insanlara, korunsunlar diye böyle açıklar.
Bakara s. 187. ayetinde kadınlara yaklaşmanın oruçsuz olunduğu zaman olan geceleri helal kılınması, gündüzleri kadınlara yaklaşmanın haram olduğunu gösterir. Bu konu ile alakalı olarak, önceki ümmetlere geceleri bile kadına yaklaşmanın haram olduğu, bu hükmün kur'an ile neshedildiği şeklinde bir düşünce ortaya atıldığını görmekteyiz.
Allah cc nin yaratmış olduğu insan fıtratı ilk insandan beri değişme göstermediğine göre , Allah cc nin bizlerin böyle bir yasağa güç yetiremeyeceğimizi bildiği halde ve kimseye gücünün üstünde yük yüklemediği şeklindeki sözüne göre bizden öncekilere böyle bir haramlılığın olmasına ihtimal dahi olması mümkün değildir. Madem oruç bizden öncekilere yazıldığı gibi bize de yazıldı, onlara haram olan bir şeyin bizlere helal olması asla düşünülemez onlara helal olduğu gibi bizlere de helal kılınmıştır.
Ayet içinde oruca başlama ve bitirme zamanları beyan edilip bu zamanlar haricinde yenilip içilmesi emredilmekte olup , bu zamanlar içinde yeme , içme ,cinsel ilişkinin haram olduğu çok açık bir biçimde anlaşılmaktadır. Geceleri helal olan kadınlara yaklaşmak , kişinin mescid de itikaf halinde bulunduğu süre içinde iken bu zaman zarfı içinde haramdır. Bu emirlerin Allah cc nin çizmiş olduğu sınırlar olduğu ve o sınırların ihlal edilmemesi gerektiği beyan edilmesi ile kur'anın oruç ile ilgili bilgileri burada son bulmaktadır.
Sonuç olarak; kur'anın sıyam (oruç) ile ilgili olan ayetlerinden anladığımız şey , sıyam'ın bizden öncekilere yazıldığı gibi bizlere de yazılmış olan bir kulluk görevi olduğu anlaşılmaktadır. Bu görev'in Kur'anın nazil olmaya başladığı Ramazan ayı içinde , imsak vakti dediğimiz zaman'dan başlayarak akşam vaktine kadar yeme , içme ve cinsel ilişkiden kendinin tutmak şeklinde olacağını yine ayetlerden öğrenmekteyiz. Tabi ki kendini yeme içme gibi eylemlerden uzak tutmak geri kalan yanlış işleri yapabilme serbestiyetini vermez , özellikle açlık ve sigaraya dayanamayan bir takım insanların oruçlarını fırsat bilerek kırıcı davranışlarda bulunması bu görevin sıhhatine zarar verdiği hatırdan çıkarılmadan orucun sadece mideyi aç tutmak şeklinde bir ibadet olduğu zannına kapılınmamalıdır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.