BORÇLU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
BORÇLU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Mart 2017 Pazar

BORÇLU YAŞAM: Fertlerin ve Toplumların Yeni Helak Sebebi

Yolun doğru olması anlamına gelen El Kasdu kelimesinden türemiş olan İKTİSAD , ifrat ve tefrit,  israf ve cimrilik arasında bir harcama yolu tutturmak anlamına gelmekte, kişi ve toplumların ayakta kalabilmesi bakımından düşündüğümüzde, yaşayan her kişi ve toplumlar için hayati öneme sahip olan bir kelimedir.İsra s. 29. ayetinde verilen yaşam ölçüsü, kişi ve toplumların hayatlarının her safhasında dikkate almaları gereken bir düstur olarak tüm zamanlara mesajlar taşımaktadır.

[017.029]  Elini boynunda bağlanmış olarak kılma, büsbütün de açık tutma. Sonra kınanır, hasret (pişmanlık) içinde kalakalırsın.

Kişinin geliri ve gideri arasında denklik kurmak sureti ile, bütçesini gelirine göre ayarlaması, İsra s. 29. ayetinde haber verilen duruma düşmemesi anlamına gelecektir. Gelir ve gider dengesini tutturamayan kişi ve toplumların yıkıma uğraması ise toplumsal bir yasa, yani Sünnetullahtır. 

Kur'an kıssalarını okuduğumuzda, bu kıssalarda kendilerine gelen elçileri ret eden bazı kavimlerin helak edildiklerini görmekteyiz. Helak edilen bu kavimlerin helak ediliş biçimlerini dikkate alarak yapılan kıssa okumalarında, bu helaklerin bugün de devam edip etmediği konusu tartışılmakta, bir kısım insan helakin devam eden bir süreç olmadığını iddia etmektedir.

Halbuki yapılan okumalarda, kavimlerin nasıl helak edildiklerinin değil , NEDEN HELAK EDİLDİKLERİ dikkate alınmış olsaydı, bu tartışmanın ne kadar gereksiz olduğu anlaşılır, kavimlerin helaki ile toplumsal yasaların (Sünnetullah) bağı kurulur, bu yasalarda değişme olmadığı dikkate alındığında ise, helakin devam eden bir süreç olduğu anlaşılarak bu helaktan kurtulmanın çareleri aranabilirdi. 

Çağdaş dünya insanını bekleyen yeni helak biçimi İKTİSADİ HELAK

Gelir ve gider dengesini tutturamayan kişi ve toplumların, yaptıkları hatalar sonucunda yıkıma uğramalarının evrensel bir yasa olduğu, yaşadığımız ülkedeki bazı ekonomik verilere bakıldığında açık seçik görülmektedir. Bu iddiamızın ne kadar gerçekçi olduğu, ülkede kaç milyon kişinin kredi kartı taşıdığı, kaç milyon kişinin kredi kartı borçlusu olduğu, kaç kişinin bankalara borçlu olduğu, kaç kişinin hakkında bankalar tarafından haciz işlemi başlatıldığı, kaç ailenin ekonomik meseleler yüzünden dağıldığı, kaç kişinin kredi kartı borcunu ödemek için hırsızlık yaparken yakalandığı, kaç kişinin borç yüzünden fuhşa sürüklendiği dikkate alındığında, bugün içinde bulunduğumuz durumun adı, İKTİSADİ HELAKtan başka bir deyim ile izah edilemez.

Ülke insanının önce nasıl bu hale geldiğini tespit etmek, bu halden nasıl çıkılabileceğinin de yolunu gösterecektir. 

Bankalar bilindiği üzere para alım satımı yapan, yaptıkları bu alım satımlar üzerinden faiz alan ve faiz veren kuruluşlardır. Her kuruluş gibi bankalarda ayakta kalabilmek için, para alış verişi yapmak ve faiz yolu ile kar etmek zorundadırlar. Allah (c.c) nin faizi haram kılmış olduğu her Müslüman tarafından bilinmekte olup, bankalar tarafından yapılan para alış verişi, İslam açısından bakıldığında meşru bir kazanç şekli değildir. Bazı Müslümanlar tarafından ortaya atılan banka faizinin haram olmadığı yönündeki düşüncelerin, haramı helal yapmaya yönelik yasağı delme çabalarının bir ürünü olduğunu burada kısaca hatırlatmak istiyoruz.

Kapitalist sistemin mabetleri olarak nitelenebilecek olan bankaların ayakta kalması, bu bankalar ile para alış verişi yolu ile ilişki kuracak olan insan sayısının çokluğuyla yakından alakalıdır. Bankaların, kendileri ile ilişki kuracak insan sayısını çoğaltarak, insanların onlardan para almasını sağlamak için bir takım yollara başvurduğu da bilinen bir gerçektir. 

İnsanların Allah (c.c) tarafından Geçici bir oyalanma olarak tabir edilen dünya hayatına olan aşırı ilgileri, onların Dünya Malı olarak özetleyebileceğimiz şeylere olan isteklerini de artırmıştır. 

[017.026-7]  Yakınlarına, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver, sakın saçıp savurma. Çünkü savurganlar şeytanların kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür.

Savurganlığı ve cimriliği yasaklayan bir dinin mensubu olarak, yaşamlarına daha fazla dikkat etmeleri gereken Müslümanların bir kısmı, maalesef dünyevileşmenin getirdiği hayat tarzını benimsemiş, lüks ve israf konusunda başkaları ile yarış haline girmiştir. Lüks ve israfa dayanan bir yaşamı tercih edenler için para, haliyle en çok ihtiyaç duyulan bir madde haline gelecektir. Bu ihtiyacın karşılanması için ise bankalar hazır beklemekte, para ihtiyacı olanların yardımına koşmak için!! her an fırsat kollamaktadırlar. 

Bankaların kredi reklamları ile aldanan insanlar, bu krediler ile diğer insanlardan aşağı kalmamak için tatile koşmakta, arabasını veya telefonunu yenilemekte, aldıkları kredi ile bir kaç hafta tatil yaparak, aldıkları yeni araba ve yeni telefonu ile dostlarına karşı övünen insanlar, aldıkları krediyi ödemek için bütün yıl borç ödeyerek, gelecek senenin tatil hayalini veya çıkacak olan yeni model telefonun veya arabanın hayalini kurmaktadırlar.

Reklam yolu ile algı üreterek insanların rahat, kolay, çağdaş yaşamlarını sağlamak için onlara en kolay biçimde krediler vermek için yarışan bankalara boynunu kaptıranlar için, artık çağdaş bir kölelik devri başlamıştır. Maaşını almak için bankamatiklere gelen bir çok kişinin, maaşını aldıktan sonra yaptıkları ilk işleri, aylık kredi kartı borçlarını ödemek olmaktadır. Maaşını alarak kredi kartı borcunu ödeyebilenler bir bakıma şanslı sayılmaktadır. Kredi kartı borcu olup ta, onu ödemek için para bulamayanları ise daha kötü ve zor günler beklemektedir. 

Bugün artık kölelik farklı bir şekle bürünerek işlevini sürdürmektedir. Bankaların süslü ve boyalı reklamlarına aldanarak, ihtiyaçları olmadığı halde, başkalarına özenerek lüks ve ihtişamlı bir hayat sürmek isteyenler bankaların kapılarını aşındırmakta, onlarda aldıkları faizli kredileri ödemek için kazançlarını bankalara ipotek ettirmektedirler.

HARCAMALAR KAZANILACAK PARADAN DEĞİL KAZANILMIŞ PARADAN YAPILMALIDIR.

İnsanların iktisadi hayatlarının bozulmasının en önemli sebebi, onların kazandıkları parayı değil, kazanacakları paraya harcamalarıdır. Kazanmadıkları para üzerinden borçlanan insanlar, bazı nedenlerden işlerini kaybettikleri zaman onları artık daha zor günler beklemektedir. Geçmişte kazanarak biriktirdiği parayı değil, gelecekte kazanacağı parayı harcayarak borçlanan insanların bütün hayatı bankalar tarafından ipotek altına alınarak bir nevi köle durumuna sokularak geçmektedir. 


Gelir gider dengesini tutturmak devletler için de hayati derecede önemlidir. Gelirleri ile giderleri arasındaki dengeyi sağlayamayarak bütçe açığı veren ülkeler, bu açığı borç almak yolu ile kapatmak zorunda kalmaktadırlar. Diğer ülkelerden borç alarak, bütçe açıklarını kapatmaya çalışan ülkeler, borç aldıkları ülkelere mahkum durumda kalarak, onların boyunduruğu altına girerek, emirlerini tatbik etmek zorunda kalmaktadırlar. 

Aldıkları borçları ödemekte sıkıntı çeken devletler, bazı kuruluşlarını satarak elde ettikleri gelir ile borçlarını kapatmak yolunu seçmektedirler. Bu devletlerin sattıkları kurumları alanlar ise, borç aldıkları zengin ülkelerin şirketleri olduğunu dikkate aldığımızda, ülkelerin işgalinin artık askeri yolla değil, ekonomik yolla gerçekleştirildiği gerçeği ile karşı karşıya olduğumuz görülmektedir.

Güçlü ülkeler, kendilerinden güçsüz olan ülkelerin kaynaklarını sömürmek için askeri yönteme ek olarak Ekonomik işgal yöntemine başvurmakta, bu yöntem ise, hem sömüren ülke hem de sömürülen ülke tarafından daha kolay bir şekilde gerçekleşmektedir.

Türkiye'nin I.M.F adı ile bildiğimiz kuruluştan borç almak zorunda kaldığı zamanlarda, bu kuruluş vereceği borcu nasıl kullanmamız gerektiğini bize dikte eder, eğer kabul edersek borcu verir ve emirlerinin uygulanıp uygulanmadığını kontrol ederdi. Verdiği borcun kalkınmamızı sağlayacak şekilde kullanılmaması, bu kuruluşun ilk emri olduğunu o günleri hatırlayanlar çok iyi bilecektir. Çünkü I.M.F adlı kuruluşun verdiği borç eğer ülke kalkınmasında kullanılacak olursa, ülke bu kuruluştan borç almak zorunda kalmayacak, dolayısı ile bu kuruluşlar ülkemiz sömürülerini gerçekleştirmekte zorluğa düşeceklerdir.

BORÇ YİĞİDİN KAMÇISI DEĞİL YİĞİDE VURULAN BİR PRANGADIR.

İnsanlar ve devletler için asıl olan borçsuz bir yaşam olup, borcu olmayan kişi ve devletler, kimseye karşı boyun eğmek zorunda kalmayacaktır. İnsanların ekonomik yönden felakete sürüklenmesinin sebebi, onların lüks tüketim için bankalardan aldıkları faizli krediler olduğuna göre, bu felakete uğramamak için İhtiyaç kredisi adı altında verdikleri, aslında lüks tüketimi artırmak amaçlı olarak alınan kredi alış verişini kesmek zorundadırlar. Bankalara mahkum kalmamak için ise, kazanacağımız paradan değil, kazandığımız paradan harcamak yoluna gitmek tek çıkar yoldur.

[020.131] Kendilerini sınamak için, dünya hayatının süsü olarak bol bol geçimlik verdiğimiz kimselere sakın göz dikme, Rabbinin rızkı daha iyi ve daha devamlıdır.

Bizden daha üst gelir gurubuna mensup insanların yaşam tarzlarına özenerek onlar gibi yaşamak arzusu, insanların iktisadi dengelerinin bozulmasına sebep olan en büyük etkendir. Herkes kazandığının kendisine sağladığı yaşam tarzına razı gelen bir yaşam sürecek olsa, borç almaya kimsenin ihtiyacı olmayacağı gibi, bankalara kölelik gibi bir durum da kendiliğinden ortadan kalkacaktır. 

Bankalar tarafından yapılan reklamlar, maalesef insanların borçlu olarak yaşaması gerektiğini, onların şuur altlarına işleyen algı operasyonları olup, asıl olan borçsuz bir yaşam olması gerekirken, bankalar bu durumu ters çevirerek borçlu yaşamı insanlara empoze etmekte, borçsuz bir insanı, hele hele kredi kartı olmayan bir insanı, çağ dışı kalmış yabani bir insan gibi göstermek sureti ile, insanları kurdukları bu tuzaklara düşürmektedirler.

Bankalar para satmayı esas alan kuruluşlar olup, bütün amaçları insanlara faiz karşılığı para satarak kar etmektir. Bu amaçlarına ulaşmak için her yolu meşru gören bu kuruluşların, insanların gözlerini boyamak sureti ile sundukları tuzaklara aldananların düştükleri acı durumlara bir çoğumuz şahit olmaktadır.

Müslüman olmanın verdiği şuuru hayata yansıtmak demek, kapitalist sistemin çarkları arasında ezilmeyi ret etmek demek anlamındadır. Bu sistem kendisini yaşatmak için, tüketime dayalı bir yaşam tarzını insanlara sunmakta, bu yaşam tarzının İslami literatürdeki adı ise İSRAFtır. İsrafı yaşam tarzı seçenlerin akıbeti ise, İsra s. 29. ayetinde belirtildiği üzere, dünya hayatında zelil bir duruma düşmektir.

Müslüman olmak demek, dünya malının geçici hevesine kapılmadan ahireti unutmamak şartı ile dünya hayatını yaşamaktır. Her insan güzel giyinmek, iyi yaşamak, güzel evlerde oturmak ve güzel arabalara binmek ister, ancak bu isteklerine meşru yoldan ulaşmak gerektiğini de çok iyi bilir. Onda var bende niye yok diyerek, başkalarına özenen hayatların sonu maalesef hüsran ile sonuçlanacaktır.

Sonuç olarak; Helak, Allah (c.c) nin emirleri doğrultusunda yaşamamanın getirdiği bir sonuç olup, kıyamete kadar devam edecek olan bir süreçtir. Yaşadığımız dünya içindeki helak biçimlerinden birisi, iktisadi dengeyi sağlamamaktan ötürü kişilerin ve devletlerin borçlanmak sureti ile çöküntüye uğraması, böylelikle borç aldıkları banka ve devletlere köle durumuna düşmeleri şeklinde gerçekleşmektedir.

Kişilerin ve devletlerin iktisadi dengeyi sağlayarak köle durumuna düşmemeleri, Allah (c.c) nin önerdiği yaşam kurallarına uymak ile gerçekleşecektir. Banka adı ile insanlara hizmet verdiğini iddia edenler, bu hizmeti!!! insanların iliklerine kadar sömürerek, onları kendilerine köle haline düşürmek ile yapmaktadırlar. 

Bankalara köle olmamanın yolu, onların insanların şuur altlarına işledikleri lüks tüketime rağbet etmeyerek, dengeli bir yaşam sürmek ile gerçekleşecektir.