Dırar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dırar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Aralık 2014 Cumartesi

Tevbe s. 107-110. Ayetleri ve Yeniden Oluşturulan Dırar Mescidleri

"Dırar Mescidi (zarar mescidi)” deyimi TEVBE 107 ayeti içinde; münafıkların Medine’de oluşturmuş oldukları ayrı bir mescid ile ilgili olarak kullanılmış olup, Allah(c.c)'nin onların oluşturmuş olduğu bu mescide değil, diğer mescide dahil olunmasını emrettiğini görmekteyiz. İlgili ayetlerin meali şöyledir.

[009.107] Bir de müslümanlara zarar vermek, kâfirlik etmek ve müslümanların arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resulü'ne karşı savaş açmış olanı beklemek için mescid yapanlar var. «İyilikten başka bir maksadımız yoktu.» diye yemin de edecekler. Fakat bunların kesinlikle yalancı olduklarına Allah şahittir.

[009.108] Orada asla durma. İlk gününden takva üzerine kurulmuş olan mescid, içinde durmana daha uygundur. Orada temizlenmek isteyen adamlar vardır. Allah, temizlenmek isteyenleri sever.

[009.109] Binasını Allah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa yapısını yıkılacak bir yarın kenarına kurup, onunla beraber kendisi de çöküp cehennem ateşine giden kimse mi? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.

[009.110] Yaptıkları bina, kalblerinde şüphe ve ızdırap kaynağı olmakta kalbleri paralanana kadar devam edecektir. Allah bilendir, hakimdir.

Ayetlerin tarihsel bağlamı Medine’de münafıklar tarafından inşa edilmiş olan mescid ile alakalı olup, o mescidin yapılış sebebinin beyan edilmesi ve Muhammed(a.s)'ın oraya asla girmemesinin emredilmesi üzerinedir. Siyer kaynaklarına göre o mescid sonradan yıkılmıştır.

"Bu ayetlerin günümüze dönük herhangi bir mesajı var mıdır?" dersek şu mesajları çıkarmak mümkündür;

Müslümanların bugün birçok fırka ve hizbe bölünmüş olduğu ve bu bölünmüşlüğün birbirimize karşı bir düşmanlığı da beraberinde getirmiş olduğu, her hizbin kendisinin onunla ifade ettiği bir kitabı, şeyhi ve mekanı olduğu bir gerçektir.

Şunu evvela hatırlatalım ki; bütün bu hizipleri “münâfık" ilan edip kendi fırkamızı hak ilan etmek gibi bir düşünce içinde değiliz. 73 fırka hadîsinin herkesi cehennemlik, sadece kendisini "kurtulmuş fırka" ilan edenlerin elinde bir silah olduğunu hatırdan çıkarıp, bütün oluşumları "Zarar Mescidi" olarak görüp kendi oluşumumuzu "Takvâ Mescidi" ilan etmek gibi bir amaç ile bu yazı kaleme alınmamıştır. Bizi takip edenler hiçbir fırka içinde olmadığımızı, çağrımızın sadece Kur’an’ın rehber edinilmesi üzerine kurulmuş bir düşünce merkezinden ayrılmamak üzerine olduğunu iyi bilirler.

Bugün Müslümanların birçoğunun, sahip olduğu kimliğin hakkını vermekten uzak olan inançlara ve "şucu bucu" şeklinde kimliklere sahip olarak kendilerini ifade ettikleri bilinen bir olgudur. Müslüman isminin yanına ilave isimler koyarak, o isimler ile kimliklerini ifade etmektedirler. Bu kimliğin oluşmasında Kur’an’dan çok; kişi, kitap, mezhep, meşrep, tarikat vb. kurumlar öne çıkmaktadır.

Allah(c.c)'nin bize verdiği bu isim, sadece O’nu İlah ve Rab edinmek üzerine kurulu bir inanç sistemidir. Ayrıca çeşitli fırkalara ayrılmış olan Müslümanların, kendi yanlarında olanlar ile yetinerek, başlarında olan şahsı veya Kur’an harici okuduklarını rehber edindikleri malumdur.

Bu oluşumlar içinde olanların Allah(c.c)'yi tek Rab ve İlah olarak tanımaları maalesef sözde kalmaktadır. Özde ise; tâbi oldukları kişileri veya onların kitaplarını Rab edindikleri gözlemlenmektedir. Herhangi bir meselede hakem olarak Allah’ın Kitap’ı yerine, o kişilerin yazmış olduklarının ortaya konulmuş olması; bu fırkaların birleştikleri bir noktadır.

Bu bağlamda, Kur’an’ı arkaya atarak meydana getirilmiş bütün fırka ve oluşumların toplanmış olduğu çatının adını "Dırar Mescidi (zarar mescidi)" olarak isimlendirmek, Medine’de tesis edilen o mescidin yapılmasındaki gaye ile örtüşmesi hasebiyle yanlış olmayacaktır.

O mescid çatısı altında toplananlar, ZARAR-KÜFR-TEFRİKA merkezli bir amaç doğrultusunda birleşerek Mü'minlere zarar vermeyi amaçlamışlardı. Bugün fırkacılık şeklinde meydana gelen oluşumların Mü'minlere hiçbir faydasının olmadığı, aksine zarar-küfr-tefrikadan başka bir şey doğurmadığı ayan beyan ortadadır. Herkesin, içinde bulunulan bu durumdan şikayetçi olması ancak birleşmenin kendi mescidlerinin çatısı altında olması gerektiğini düşünmesi ise ayrıca traji-komik bir durumdur.

Burada fırka isimleri altında toplanmış olan kimseleri “münâfık" olarak damgalamak gibi bir niyet içinde olmadığımızı tekrar hatırlatmak yerinde olacaktır. Ancak bu oluşumların neye hizmet ettiği konusu bizim için önemlidir. Kişilerin samimi bir niyet içinde bu oluşumlar içinde bulunmuş olmaları, bu yanlışları hoş görmeyi gerektirmez. Bizler niyet okuyuculuğu gibi bir vazife ile vazifelendirilmiş değiliz. Ancak ortada olan durumun kimin işine yaradığına, kimin ekmeğine yağ sürdüğüne bakarak karar verebiliriz.

Fırkacılık şeklindeki oluşumlar; Müslümanların birlik ve beraberliklerine vurulmuş en büyük darbelerden biri olmaları nedeniyle bugünkü zelil halimizin baş müsebbipleri olup, bu durumdan faydalanan müstekbirlerin ve zalimlerin ekmeklerine yağ sürdüğü muhakkaktır.

Bir fırkayı kötüleyip diğer bir fırkaya dahil olmayı tavsiye etmediğimizi yeniden hatırlatarak "Dırar Mescidi" adına layık olan fırkaların yerine "Takva Mescidi" olarak nitelenen bir oluşumun adresinin neresi olduğunun cevabını vermek gerekmektedir.

"Takva Mescidi" olarak nitelenebilecek oluşumun düşünce temellerini şöyle özetlemek mümkündür;

"Takva Mescidi"nde “salat"a duranlar onlardır ki; Kur’an’ı kendilerine hayat rehberi edinmişlerdir. Bu Kur’an, onlara içinde adı geçen Elçilerin örneklikleri üzerinden tarih boyunca şirke karşı nasıl mücadele edileceğinin örneklerini vererek, bugün o örnekler üzerinden tağutlara ve şirke karşı nasıl bir tavır takınınacaklarını öğretir.

"Takva Mescidi"nde “salat"a duranlar onlardır ki; vahyi ve onu göndereni öteleyip, onu getiren Elçiyi ikinci bir yarı-ilah mesabesinde görmeyip, onu dinde ayrı bir şâri değil, Allah’ın dininin uygulayacısı olarak görürler. Onun adına söylendiği iddia eden sözleri Kur’an ölçeğinde değerlendirerek doğruluğu veya yanlışlığı hakkında düşünce belirtirler.

"Takva Mescidi"nde “salat"a duranlar onlardır ki; mensup oldukları fırkanın önde gelenlerinin her sözüne “vardır bir hikmeti" diyerek boyun eğmez, yanlışını gördüğü an onu uyarırlar.

"Takva Mescidi"nde “salat"a duranlar onlardır ki; mensup oldukları fırkanın kitabını Kur’an ile aynı mesafede görerek ona kutsiyet atfetmez, ne okurlarsa okusunlar, okuduklarını Kur’an ile değerlendirir ve yanlışsa kimin yazdığına bakmadan yanlışlığını haykırırlar.

"Takva Mescidi"nde “salat"a duranlar onlardır ki; Kur’an’ı tevhid merkezli bir okuma ile hayata geçirir ve “parmak ayı gösterirken, aya değil parmağa bakmak" şeklinde okumalara itibar etmezler. Bu tür yapılan okumaların sonuçları aynı şekilde fırkacılık olup, diğer fırkayı zemmedip kendi fırkasını öne çıkarmaktan başka bir işe yaramadığı görülmektedir.

Sonuç olarak; TEVBE 107-110 ayetleri arasında gördüğümüz; farklı mescidler altında olan yapılanmalar, bugüne fırkacılık olarak yansımış, ayet içinde belirtilen amaçlara hizmet eden bir duruma sebebiyet verilmiştir. Tâbi olunması gereken mescidin yapılanma amaçlarının içinde TAKVA ve TEMİZLENME amacı olması gerektiği 108. ayet içinde beyan edilmektedir. Müslümanlar içinde oldukları fırkaların nasıl bir amaca hizmet ettiğini ve nasıl olması gerektiğini sorgulayarak şeyh, üstad, fırka, kitap tasallutundan kurtularak, Kur’an yönelmeleri ve bu Kitap altında oluşturulan "TAKVA MESCİDİ"nde “salat"a durmaları gerekmektedir.

EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.