Kur'an, kıssa yollu anlatım üslubu ile geçmişte yaşamış bazı elçi ve kavimlerin başlarından geçenleri bizlere anlatarak, o anlatımlardaki mesajlardan ibretler almamızı istemektedir. İbret almak için okunan Kur'an kıssaları, geçmişlerin masalları olmaktan çıkarak, yaşanan hayatlara dair mesajları ihtiva etmiş olduğu bu şekilde anlaşılabilecektir.
Kur'an'ın Ahsen'el Kasas (Kıssaların en güzeli) olarak beyan ettiği Yusuf kıssasını okuduğumuz zaman, bu kıssa içindeki bazı ayetlerde Yusuf (a.s) tarafından uygulanan, bir devlet yöneticisinin takip etmesi gereken iktisadi sistemin örnekliklerini görmekteyiz. Bu iktisadi sistem ilk defa Yusuf (a.s) tarafından uygulama alanına sokulmuş bir sistem değil, tüm zamanlarda geçerli olan evrensel bir iktisadi modeldir.
Yusuf (a.s) zindanda iken ülkenin yöneticisi bir rüya görür ve bu rüyayı Yusuf (a.s) şu şekilde yorumlar.
[012.046] (Zindana gidip:) «Yusuf, ey doğru (sözlü insan) .. Yedi besili
ineği yedi zayıf (ineğin) yediği ve yedi yeşil başakla diğerleri kuru olan
(rüya) konusunda bize fetva ver. Umarım ki insanlara da (senin söylediklerinle)
dönerim, belki onlar (bunun anlamını) öğrenmiş olurlar.»
[012.047] Dedi ki: «Siz yedi yıl, önceleri (ektiğiniz) gibi ekin ekin,
yediğinizin az bir kısmı dışında (kalanını) biçtiklerinizi başağında bırakın.»
[012.048] Sonra bunun arkasından (kuraklığı) zorlu yedi yıl gelecektir,
sakladığınız az bir miktar dışında, daha önce biriktirdiğinizi yiyip
bitirecektir.»
[012.049] Sonra bunun arkasından bir yıl gelecektir ki, insanlar onda bol
bol yağmura kavuşturulacak ve onda sıkıp-sağacaklar.»
Yukarıdaki ayet meallerine baktığımızda, tüm zamanlar için geçerli olan ekonomik yönetim modelini görmekteyiz. Bu ekonomik modeli en kısa ve öz olarak özetleyecek olursak hepimizin bildiği fakat uygulama alanına sokmadığı bir atasözümüz akla gelmektedir.
Sakla samanı gelir zamanı
Bu atasözünün verdiği mesaj, iki kişilik bir aileyi yöneten için de, milyonlarca nüfusa sahip olan bir ülkeyi yöneten kişi için de geçerlidir. Buradaki asıl nokta gelir ve gider arasındaki dengenin korunmasıdır. Çünkü bir ülkenin iktisadında çıkışlar ve inişler olması değişmez bir yasa olup, tüm ülkeler için geçerlidir. Önemli olan bu çıkışları ve inişleri doğru yönetebilmektir.
Yusuf (a.s) bu evrensel ilkeyi bilmekte, bir ülkenin iktisadi yaşantısının inişli çıkışlı bir grafik izlediğini iyi bilmektedir. Yusuf (a.s) ülke ekonomisinin çıkışlı bir grafik izlediği zamanda Har vurup harman savurmak şeklinde gerçekleşen bir yönetim modeli yerine, Bollukta biriktirip darlıkta harcamak şeklinde bir yönetim modeli uygulamak sureti ile, ülkesinde baş gösteren kıtlığı şimdiki tabiri ile ekonomik krizi başarı ile yönetmiş, ülkesinin düze çıkmasını sağlamıştır.
Yusuf (a.s) kıssası içinde anlatılan bu olayın biz sadece rüya yorumlamak kısmını okuyacak olursak, bize dair bir mesajı olduğu akla dahi gelmeyecektir. Bu olayın bize bakan asıl yönü rüya yorumundan ziyade, Yusuf (a.s) tarafından uygulanan iktisadi sistemdir ve bu sistem tüm zamanlarda geçerli olan ve tüm ülkelerin uygulaması gereken iktisadi bir sistemdir.
Bu sistemi uygulamak yerine, Varlıkta har vurup harman savurmak, darlıkta ise borç bulmak peşinde koşmak şeklinde gerçekleşen bir iktisadi sistem uygulandığında bir ülkenin akıbeti ne olur?.
Bu sorunun cevabı, dünya tarihinde yaşanan bazı olaylara baktığımızda gayet kolay verilebilecektir. Lüks ve ihtişam içinde bir yaşam sürebilmek için devlet kasasını boşaltan ülkeler, başka ülkelerden borç almaya yönelmekte, fakirleşen ülkelere borç veren hiç bir ülke ise borcu babasının hayrına vermemekte, borç verdiği ülkeye karşı kendi menfaatine uygun yaptırımları sıralayarak, borç verdiği ülkeyi kölesi haline getirmektedir.
Ülkelerin helak olması, artık günümüzde gelir gider dengelerini denk tutamayan ülkeler için, ekonomik krize girmek şeklinde gerçekleşmekte, bu helak neticesinde ise, bir ülkenin ve halkının geleceği yıllarca ipotek altına alınmakta, ağır borç faizleri altında ülkeler ezilmektedir.
Borç yiyen kesesinden yer.
Bir ülke için asıl olan ekonomik yönden kendisine yetebilmesi ve güçlü olmasıdır. Güçlü ve kendisine yetebilen bir ekonomiye sahip olan ülkeler, başkalarından borç almaya yönelmeyecek, dolayısı ile borç aldığı ülkeler tarafından baskı altına da alınamayacaktır.
Yusuf (a.s) kıssasından alınacak mesajlardan bir tanesi de üretimin teşvik edilmesine yönelik bir iktisadi sistemin kurulmasını teşvik etmiş olduğudur. Kendi kendine yetebilen ve dışa bağımlı olmayan bir sistem ile yönetilen ülkelerin beka sorunu olmayacak, dış etkilerden zarar görme oranı en aza inecektir.
Ekonomisini dışa bağımlı olmaktan kurtaramamış olan ülkelerin, dış güçlerin kendilerine zarar vermeye çalıştığı yönündeki şikayetleri de sadece kendi hatalarını örtme, veya günü kurtarma çabasından ileri gidemeyecektir. Çünkü yaşadığımız dünya bir kurtlar sofrası olup, bu sofrada güçlü olan, güçsüz olanı mutlaka yemeye çalışacaktır. Asıl olan şikayet etmek değil, kurtlar tarafından yenilmeyecek bir sisteme sahip olmaya çalışmak olmalıdır. Bunun yolu ise önce lüks ve israfın önüne geçmekle başlayacaktır.
Ülkemize baktığımızda ise üretimin değil tüketimin teşvik edildiği, ülkenin refah seviyesinin sanki, halkın bankalara ne kadar çok borçlu olması ile orantılı olması gerekiyormuşçasına, ülke halkı bankalara borçlanmaya teşvik edilmektedir. Bir aylık tatil için 12 ay faizli kredilerin alındığı, dini bir vecibenin ifası için dahi bankaların faizli kredi verme yarışına girdiği bir ülkenin geleceğinin aydınlık olduğunu söylemek, yalan söylemek veya hayal görmekten başka bir şey değildir.
Bir ülkenin ekonomik yönden helak olmasının önüne geçilmesi için, ülke halkına ve yönetimdekilere büyük görevler düşmektedir. Yönetim sahipleri, ülke kaynaklarını ölçülü biçimde yönetmek, lüks ve israftan kaçınmak, gelebilecek olan ekonomik krizin hasarsız bir biçimde atlatılabilmesi için gerekli önlemleri, halkın hoşuna gitmese dahi almak zorundadır.
Yönetimdeki kişilerin israfı önleyici tedbirler almaları, iş başında gelecek seçimlerde de kalabilmeleri açısından bazı riskler oluşturduğu için, maalesef bu tür tedbirleri almak istememekte, hatta gelecek seçimlerde daha fazla oy almak için halkın hoşuna gidecek israf olarak görülebilecek bazı tavizler dahi verebilmektedir. Halkın hoşuna giden bu tavizler belki belirli bir süre için onları iktidarda tutmaya yarayabilir, fakat ilerisi için gelecek ekonomik felaketleri asla önleyemez.
Ülke yönetiminde olanların ne pahasına olursa olsun iktidarda kalma hesapları yaparak, ülke kaynaklarını feda etmesi yerine, ülkenin geleceği için faydalı olacak önlemler almaya çalışmaları, halkın hoşuna gitmese dahi, ülkenin geleceği için aydınlık günlerin gelmesine vesile olacak, onların tarih önünde saygı ile anılmalarını sağlayacaktır. Ülkelerini iktidarda daha fazla kalabilmek uğruna felakete sürüklemiş olan yöneticilerin tarihte nasıl anıldığı ise herkesçe bilinmektedir.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
Devletin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Devletin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
8 Ağustos 2018 Çarşamba
15 Haziran 2016 Çarşamba
Süleyman (a.s) Örneğinde Bir Devletin Cinleri ve Şeytanları Kontrol Altında Tutmasının Yolu
Kur'an kıssaları geçmiş yaşantılardan kesitler sunarak , gelecek olan yaşantılara örnekler veren anlatımlardır. Süleyman (a.s) kıssası , kendisine yönetim gücü ve servet verilenlerin , bu gücü nasıl kullanmaları gerektiği dair bilgiler ihtiva etmektedir. Onun kıssasında geçen, Cinler ve Şeytanların onun emrine verilmiş olmasının bizlere dönük nasıl bir mesaj taşıyabileceğini konu etmeye çalışacağımız bu yazımızda , konumuz ile ilgili ayetlerin mealleri şöyledir;
[034.012] Süleyman için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay (mesafe) olan rüzgâra (boyun eğdirdik) ; erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık. Onun eli altında Rabbinin izniyle iş görmekte olan bir kısım cinler de vardı. Onlardan kim bizim emrimizden çıkıp-sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından tattırırdık.
[034.013] Onlar, ona mihraplar, heykeller, havuzlar gibi çanaklar ve sabit kazanlardan her ne isterse yaparlardı. Çalışın ey Davud hanedanı, şükür için çalışın! Kullarım arasında şükreden azdır.
[038.036-8] Bunun üzerine Biz de, istediği yere onun buyruğu ile kolayca giden rüzgarı, bina kuran ve dalgıçlık yapan şeytanları, demir halkalarla bağlı diğerlerini onun buyruğu altına verdik.
Süleyman (a.s) çok geniş bir coğrafi alana yayılmış toprakları ve bu geniş alanda yaşayan kalabalık bir insan nüfusunu yöneten bir hükümdardır. Bu coğrafi alandaki insanları yönetmek , yönetim gücü ve kabiliyeti gerektirmektedir.
Meallerini verdiğimiz ayetler, onun yönetimi altındaki insanları nasıl yönettiğine dair anlatımlar olup, bu ayetlerin bir devlet içindeki insanların nasıl yönetilmesi gerektiği dair mesajlar içermekte olduğunu söyleyebiliriz . Süleyman (a.s) kıssası okunurken onun hükümdar olması dikkate alınarak okunmaya çalışıldığında , kıssa masal olmaktan çıkarak, güncel hayata dair mesajlar olmaya başlayacaktır.
"Cinler" ve "Şeytanlar" olarak ifade edilenlerin kim oldukları noktasında söyleyeceklerimiz , bazı kimselerden tarafından yadırganabilir. Böyle bir ifadenin kullanılmış olması , Kur'anda bu isimle anılan varlık guruplarının isyankar , bozguncu , insanları ayartan v.s gibi vasıflara sahip olması olup , bu vasıflara sahip olan veya bu vasıflara sahip olma potansiyeli bulunan insan guruplarının , bir devlet yönetimi altında nasıl kontrol altında tutulabileceğini yukarıdaki ayetlerden okumak mümkündür.
Süleyman (a.s) kıssası genellikle hayat içinden kopuk bir anlayışla okunduğu için, kıssa içinde geçen bazı anlatımların gerçek hayata dair mesajlar olarak okunmaya çalışılmaması sonucunda , kıssanın doğru mesajı maalesef okunamamaktadır. Kıssa genellikle "aya değil parmağa bakmak" yöntemi ile veya kerameti müritlerinden menkul din baronlarının sahtekarlıklarına payanda olması amacına dönük okunduğu için , asıl mesaj ıskalanarak , bize herhangi bir faydası olmayacak kısır tartışmalar içinde buhar olup gitmiştir.
Yine tekrarlamak isteriz ki ; Biz, ayetlerde geçen "Cinler" ve "Şeytanlar" ifadeleri ile onların ontolojik kimliklerini değil , Kur'anda bu kimlikler üzerinden ifade edilenlerin Kur'an geneline baktığımızda olumsuz bir anlamda kullanılmış olmasından hareketle , Süleyaman (a.s) kıssası içindeki anlatımlar ile, bir devlet çatısı altında bu vasfa veya potansiyele sahip insanların nasıl yönetilebileceği yazının konusu olacaktır.
Bir ülke toprakları içinde yaşayan insanların, bir takım etnik farklılıkları olması bir realitedir. Din , dil , ırk , kavim , renk vs. gibi farklılıkları taşıyan insanlar, aynı ülke ve devlet çatısı altında birlik , beraberlik ve huzur içinde nasıl yaşaması gerektiğini bize yine Kur'an öğretmektedir.
Süleyman (a.s) kıssası içinde geçen cin ve şeytanları , o ülkede yaşayan etnik azınlık veya ülke içinde yaşayan diğer insan gurupları ile birbirleri arasında husumet olan insanlar olarak okumaya çalıştığımızda , kıssanın güncel mesajını okumak kolaylaşacaktır.
Her ülke ve devlet içinde, etnik farklılıkları olan insan gurupları mutlaka bulunur , asıl olan bu farklılıkların, o insanlar arasında kin ve düşmanlık vesilesi değil , Hucurat s. 13. ayeti gereğince, birlik ve beraberlik vesilesi olarak görülmesini sağlamak , bir devletin asli vazifesi olmalıdır. Devletin yönetim modeli , o devlet içinde yaşayan insanlar üzerinde önemli bir paya sahiptir.
Bir devletin topraklarına göz koymuş, bir başka düşman ülke, tarih boyunca var olmuş , her zaman da var olacaktır. Bu devletler, topraklarına göz koydukları devletleri ele geçirebilmek için, bu gibi etnik ayrılıkları fırsata dönüştürmek gayesi ile , halkın içinde fitne ateşini körükleyerek devletleri güçsüz bırakma yollarını denemektedirler.
Devletler , düşmanlarının ellerine koz vermemek için , kendi içlerinde mevcut olan, bu gibi farklı guruplara mensup olan insanlar arasında ayrım yapmamak ve onları adalet anlayışına uygun bir biçimde yönetmek zorundadırlar.
Süleyman (a.s) ın yönetimi, bu noktada örnek bir yönetim modeli olarak bizlerin karşısındadır. Cinler ve şeytanlar olarak ifade edilen insan guruplarını çalıştırmak sureti ile öncelikle onların ekonomik olarak sıkıntı içine düşmemelerini hem de böyle bir mekanizma içinde yer alarak , Süleyman (a.s) ın yönetimi ile barışık olmalarını sağlamıştır.
"Süleyman için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay (mesafe) olan rüzgâra(boyun eğdirdik)"
Bu cümle Süleyman (a.s) ın geniş bir coğrafya üzerinde hüküm sürdüğünü bildirmektedir. Ayeti lafızcı bir anlam ile okuduğumuzda rüzgarların esmesini kontrol altında tutması gibi bir anlam çıkar ki böyle bir anlam yanıltıcı olacaktır. Rüzgarın Süleyman (a.s) a boyun eğmesinin ne anlama gelebileceğini, Enfal s. 46. ayetine baktığımızda daha kolay anlayabiliriz.
[008.046] Allah'a ve Rasulüne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin. Sonra korkuya kapılırsınız da zaafa düşerseniz ve rüzgarınız gider. Sabredin, muhakkak ki Allah; sabredenlerle beraberdir.
Bu ayette "Rüzgarınız gider" şeklinde kullanılan deyimin anlamı , bir topluluğun birbiri ile çekiştiği zaman , sahip oldukları gücün ellerinden gitmesi anlamında olup , Süleyman (a.s) ın rüzgarını da bu anlamda okumak gerektiğini düşünmekteyiz. Yani Süleyman (a.s) çok geniş coğrafyaya hükmeden güçlü bir hükümdardır.
"erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık"
Bir devletin güçlü ve kuvvetli olması için askeri ve teknolojik bakımdan üstün bir güce sahip olması gerekmektedir. Başkalarına bağımlı olarak yaşayan devletler , hiç bir zaman güçlü bir devlet olamazlar. Halkı için gerekli olan maddeleri temin etmekte dışa bağımlı olan devletler , hele hele stratejik önemi olan maddeleri temin etmekte dışa bağımlı olan ülkeler , yeri geldiğinde ambargoya maruz kalarak elleri kolları bağlanarak dış devletlerin kölesi durumuna geleceklerdir.
Bu cümle, Süleyman (a.s) ın askeri ve teknolojik bakımdan büyük bir üstünlüğe sahip olduğunu ifade etmektedir.
"Onun eli altında Rabbinin izniyle iş görmekte olan bir kısım cinler de vardı."
"bina kuran ve dalgıçlık yapan şeytanları,"
"Onlar, ona mihraplar, heykeller, havuzlar gibi çanaklar ve sabit kazanlardan her ne isterse yaparlardı."
Süleyman (a.s) ın elinin altında cinler ve şeytanların olmasını , gaybi varlıkların elinde olması olarak değil , ülkesinin içinde farklı insan guruplarının olması şeklinde anlamanın daha doğru olacağını düşünmekteyiz. Bu gurupları ülke içinde kullanarak onları ekonomik ve sosyal yönden ülkeye katkı vermelerini sağlamış , hem yönetim için tehlike oluşturmalarının önüne geçmiş hem kendileri için çalışma imkanı sağlamış , günümüz tabiri ile onlara iş , aş ve ekmek vermiştir.
Süleyman (a.s) ın tebası üzerinde uyguladığı yönetim modeli onların karnını doyurarak aç bırakmayan yani onları ekonomik yönden destekleyen bir yönetim modeli olup , bu modelin ip uçlarını, emrinde çalışanlara yaptırdığı "Çanaklar" ve "Sabit kazanlar" olarak ifade edilen kelimelerde görebiliriz. Emrinde çalıştırdıklarına yaptırdığı bu eşyalarla hem onlara hem iş güvencesi sağladığını, hem de tebası altındaki insanları aç bırakmayan bir yönetim sergilediğini okuyabiliriz. Çünkü yapılan eşyalar ile onu yapanlar iş sahibi olurken , yapılan eşyalar ile insanlar karnını doyurmaktadırlar.
Bir devlet , tebasının tamamını kucaklayan bir yönetim , hem de onların tamamının geleceklerini ekonomik ve sosyal açıdan garanti altına aldığı zaman, her türlü iç ve dış tehlikeden emin olacaktır. Devletlerin dış düşmanları , o devleti ele geçirmek için o devletin tebasına yaptığı zulmü koz olarak kullanarak tebasını, o devlete isyan etmesi için kışkırtamayacaktır.
Bir devlet yönetimi altında yaşayan halk , o devletin kendisine karşı uyguladığı yönetim modelinden memnun olduğu müddetçe , o devlete isyan etmesi için herhangi bir sebep olmayacağı gibi , dış düşmanların ellerinde halkı kışkırtmak için bir kozları da olmayacaktır.
" demir halkalarla bağlı diğerlerini onun buyruğu altına verdik."
Süleyman (a.s) yönetiminin , acziyet gösteren bir yönetim olmadığını bu cümleden anlamaktayız. Bir devlet güvenliği için sosyal ve ekonomik önlemlerin yanı sıra , her türlü asayiş olayları için polisiye tedbirleri almak zorundadır. İnsan unsurunun olduğu her yerde suç işleme potansiyelinin her zaman muhtemel olduğu düşünüldüğünde sert tedbirlerin alınması gayet makul ve gereklidir.
"Onlardan kim bizim emrimizden çıkıp-sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından tattırırdık."
Bir devlet , halkının mutlu ve müreffeh yaşaması için gerekli olan her türlü sosyal ve ekonomik önlemleri alarak , halkının ihtiyaçlarını karşılamak sureti ile onları memnun eden bir yönetim tarzı sergilemek zorundadır . Yönetim sahiplerinin , halktan gelecek olan her türlü şikayet ve isyan yollarını kapattıktan sonra , böyle bir yönetime karşı isyan sergileyenler için sert önlemler almaları artık zaruret haline gelmiş demektir.
Karnı tok sırtı pek olan ve devlet tarafından her türlü ihtiyacı karşılanmış olan halkın isyan etmesi için geçerli bir sebep artık yokken , hala isyan hareketleri içinde olanlar her türlü şekilde bertaraf edilmesi gerekecektir.
Bir devlet içinde, kıssada "Cinler" ve "Şeytanlar" olarak ifade edilen ve başkaları tarafından istismar edilmeye açık olan unsurların , önce devlet tarafından ekonomik ve sosyal bakımdan gerekli olan ihtiyaçları karşılanarak , muhtemel olan her türlü kalkışmalarının önüne geçilmelidir.
Adil bir devlet önce suça giden yolları kapatarak , halkının suç işlemesine ihtiyaç bırakmayacak her türlü sosyal ve ekonomik tedbirleri alması gerekmektedir. Her türlü tedbiri alarak şuça giden yollar tıkandıktan sonra , hala suç işleyen olursa o suçun bir daha işlenmemesi için sert önlemler almak devletin hakkı ve vazifesidir.
Sonuç olarak ; Süleyman (a.s) geniş bir coğrafyaya yayılmış bir devletin yönetiminin başıdır.
Süleyman (a.s) böyle bir coğrafi alana yayılmış ülkenin geleceğinin sağlam zemine oturması için gerekli olan askeri ve teknolojik ihtiyacı dışa bağımlı olarak değil , kendi iç imkanları ile sağlamaktadır.
Süleyman (a.s) ın yönetimi altında cinler ve şeytanlar ifade edilen isyan etme potansiyeli olan insan gurupları vardır.
Süleyman (a.s) bu gibi insan guruplarını dışlamak yerine , onları ekonomik ve sosyal içine alarak , onlara iş ve aş sağlayarak isyan etmelerini önleyecek tedbirler almaktadır.Süleyman (a.s) yönetim konusunda zaafiyet göstermeyen bir hükümdardır. Hükümranlığı altında yaşayan insanların , isyan etme sebeplerini ortadan kaldırdıktan sonra,yine isyan edecek olurlarsa onları bu yaptıklarına pişman edecek güce sahiptir.
"Bu kıssada Süleyman (a.s) tarafından yapılan yönetim modeli eğer , günümüz Türkiyesinin kuruluşundan beri uygulanarak bir kavmi üstün tutan , diğer kavmi aşağılayan bir yönetim sergilenMEmiş olsaydı acaba şu anda içinde yaşadığımız günlere gelinirmiydi ?" sorusunun cevabı herhalde koskoca bir "HAYIR" olacaktır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
[034.012] Süleyman için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay (mesafe) olan rüzgâra (boyun eğdirdik) ; erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık. Onun eli altında Rabbinin izniyle iş görmekte olan bir kısım cinler de vardı. Onlardan kim bizim emrimizden çıkıp-sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından tattırırdık.
[034.013] Onlar, ona mihraplar, heykeller, havuzlar gibi çanaklar ve sabit kazanlardan her ne isterse yaparlardı. Çalışın ey Davud hanedanı, şükür için çalışın! Kullarım arasında şükreden azdır.
[038.036-8] Bunun üzerine Biz de, istediği yere onun buyruğu ile kolayca giden rüzgarı, bina kuran ve dalgıçlık yapan şeytanları, demir halkalarla bağlı diğerlerini onun buyruğu altına verdik.
Süleyman (a.s) çok geniş bir coğrafi alana yayılmış toprakları ve bu geniş alanda yaşayan kalabalık bir insan nüfusunu yöneten bir hükümdardır. Bu coğrafi alandaki insanları yönetmek , yönetim gücü ve kabiliyeti gerektirmektedir.
Meallerini verdiğimiz ayetler, onun yönetimi altındaki insanları nasıl yönettiğine dair anlatımlar olup, bu ayetlerin bir devlet içindeki insanların nasıl yönetilmesi gerektiği dair mesajlar içermekte olduğunu söyleyebiliriz . Süleyman (a.s) kıssası okunurken onun hükümdar olması dikkate alınarak okunmaya çalışıldığında , kıssa masal olmaktan çıkarak, güncel hayata dair mesajlar olmaya başlayacaktır.
"Cinler" ve "Şeytanlar" olarak ifade edilenlerin kim oldukları noktasında söyleyeceklerimiz , bazı kimselerden tarafından yadırganabilir. Böyle bir ifadenin kullanılmış olması , Kur'anda bu isimle anılan varlık guruplarının isyankar , bozguncu , insanları ayartan v.s gibi vasıflara sahip olması olup , bu vasıflara sahip olan veya bu vasıflara sahip olma potansiyeli bulunan insan guruplarının , bir devlet yönetimi altında nasıl kontrol altında tutulabileceğini yukarıdaki ayetlerden okumak mümkündür.
Süleyman (a.s) kıssası genellikle hayat içinden kopuk bir anlayışla okunduğu için, kıssa içinde geçen bazı anlatımların gerçek hayata dair mesajlar olarak okunmaya çalışılmaması sonucunda , kıssanın doğru mesajı maalesef okunamamaktadır. Kıssa genellikle "aya değil parmağa bakmak" yöntemi ile veya kerameti müritlerinden menkul din baronlarının sahtekarlıklarına payanda olması amacına dönük okunduğu için , asıl mesaj ıskalanarak , bize herhangi bir faydası olmayacak kısır tartışmalar içinde buhar olup gitmiştir.
Yine tekrarlamak isteriz ki ; Biz, ayetlerde geçen "Cinler" ve "Şeytanlar" ifadeleri ile onların ontolojik kimliklerini değil , Kur'anda bu kimlikler üzerinden ifade edilenlerin Kur'an geneline baktığımızda olumsuz bir anlamda kullanılmış olmasından hareketle , Süleyaman (a.s) kıssası içindeki anlatımlar ile, bir devlet çatısı altında bu vasfa veya potansiyele sahip insanların nasıl yönetilebileceği yazının konusu olacaktır.
Bir ülke toprakları içinde yaşayan insanların, bir takım etnik farklılıkları olması bir realitedir. Din , dil , ırk , kavim , renk vs. gibi farklılıkları taşıyan insanlar, aynı ülke ve devlet çatısı altında birlik , beraberlik ve huzur içinde nasıl yaşaması gerektiğini bize yine Kur'an öğretmektedir.
Süleyman (a.s) kıssası içinde geçen cin ve şeytanları , o ülkede yaşayan etnik azınlık veya ülke içinde yaşayan diğer insan gurupları ile birbirleri arasında husumet olan insanlar olarak okumaya çalıştığımızda , kıssanın güncel mesajını okumak kolaylaşacaktır.
Her ülke ve devlet içinde, etnik farklılıkları olan insan gurupları mutlaka bulunur , asıl olan bu farklılıkların, o insanlar arasında kin ve düşmanlık vesilesi değil , Hucurat s. 13. ayeti gereğince, birlik ve beraberlik vesilesi olarak görülmesini sağlamak , bir devletin asli vazifesi olmalıdır. Devletin yönetim modeli , o devlet içinde yaşayan insanlar üzerinde önemli bir paya sahiptir.
Bir devletin topraklarına göz koymuş, bir başka düşman ülke, tarih boyunca var olmuş , her zaman da var olacaktır. Bu devletler, topraklarına göz koydukları devletleri ele geçirebilmek için, bu gibi etnik ayrılıkları fırsata dönüştürmek gayesi ile , halkın içinde fitne ateşini körükleyerek devletleri güçsüz bırakma yollarını denemektedirler.
Devletler , düşmanlarının ellerine koz vermemek için , kendi içlerinde mevcut olan, bu gibi farklı guruplara mensup olan insanlar arasında ayrım yapmamak ve onları adalet anlayışına uygun bir biçimde yönetmek zorundadırlar.
Süleyman (a.s) ın yönetimi, bu noktada örnek bir yönetim modeli olarak bizlerin karşısındadır. Cinler ve şeytanlar olarak ifade edilen insan guruplarını çalıştırmak sureti ile öncelikle onların ekonomik olarak sıkıntı içine düşmemelerini hem de böyle bir mekanizma içinde yer alarak , Süleyman (a.s) ın yönetimi ile barışık olmalarını sağlamıştır.
"Süleyman için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay (mesafe) olan rüzgâra(boyun eğdirdik)"
Bu cümle Süleyman (a.s) ın geniş bir coğrafya üzerinde hüküm sürdüğünü bildirmektedir. Ayeti lafızcı bir anlam ile okuduğumuzda rüzgarların esmesini kontrol altında tutması gibi bir anlam çıkar ki böyle bir anlam yanıltıcı olacaktır. Rüzgarın Süleyman (a.s) a boyun eğmesinin ne anlama gelebileceğini, Enfal s. 46. ayetine baktığımızda daha kolay anlayabiliriz.
[008.046] Allah'a ve Rasulüne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin. Sonra korkuya kapılırsınız da zaafa düşerseniz ve rüzgarınız gider. Sabredin, muhakkak ki Allah; sabredenlerle beraberdir.
Bu ayette "Rüzgarınız gider" şeklinde kullanılan deyimin anlamı , bir topluluğun birbiri ile çekiştiği zaman , sahip oldukları gücün ellerinden gitmesi anlamında olup , Süleyman (a.s) ın rüzgarını da bu anlamda okumak gerektiğini düşünmekteyiz. Yani Süleyman (a.s) çok geniş coğrafyaya hükmeden güçlü bir hükümdardır.
"erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık"
Bir devletin güçlü ve kuvvetli olması için askeri ve teknolojik bakımdan üstün bir güce sahip olması gerekmektedir. Başkalarına bağımlı olarak yaşayan devletler , hiç bir zaman güçlü bir devlet olamazlar. Halkı için gerekli olan maddeleri temin etmekte dışa bağımlı olan devletler , hele hele stratejik önemi olan maddeleri temin etmekte dışa bağımlı olan ülkeler , yeri geldiğinde ambargoya maruz kalarak elleri kolları bağlanarak dış devletlerin kölesi durumuna geleceklerdir.
Bu cümle, Süleyman (a.s) ın askeri ve teknolojik bakımdan büyük bir üstünlüğe sahip olduğunu ifade etmektedir.
"Onun eli altında Rabbinin izniyle iş görmekte olan bir kısım cinler de vardı."
"bina kuran ve dalgıçlık yapan şeytanları,"
"Onlar, ona mihraplar, heykeller, havuzlar gibi çanaklar ve sabit kazanlardan her ne isterse yaparlardı."
Süleyman (a.s) ın elinin altında cinler ve şeytanların olmasını , gaybi varlıkların elinde olması olarak değil , ülkesinin içinde farklı insan guruplarının olması şeklinde anlamanın daha doğru olacağını düşünmekteyiz. Bu gurupları ülke içinde kullanarak onları ekonomik ve sosyal yönden ülkeye katkı vermelerini sağlamış , hem yönetim için tehlike oluşturmalarının önüne geçmiş hem kendileri için çalışma imkanı sağlamış , günümüz tabiri ile onlara iş , aş ve ekmek vermiştir.
Süleyman (a.s) ın tebası üzerinde uyguladığı yönetim modeli onların karnını doyurarak aç bırakmayan yani onları ekonomik yönden destekleyen bir yönetim modeli olup , bu modelin ip uçlarını, emrinde çalışanlara yaptırdığı "Çanaklar" ve "Sabit kazanlar" olarak ifade edilen kelimelerde görebiliriz. Emrinde çalıştırdıklarına yaptırdığı bu eşyalarla hem onlara hem iş güvencesi sağladığını, hem de tebası altındaki insanları aç bırakmayan bir yönetim sergilediğini okuyabiliriz. Çünkü yapılan eşyalar ile onu yapanlar iş sahibi olurken , yapılan eşyalar ile insanlar karnını doyurmaktadırlar.
Bir devlet , tebasının tamamını kucaklayan bir yönetim , hem de onların tamamının geleceklerini ekonomik ve sosyal açıdan garanti altına aldığı zaman, her türlü iç ve dış tehlikeden emin olacaktır. Devletlerin dış düşmanları , o devleti ele geçirmek için o devletin tebasına yaptığı zulmü koz olarak kullanarak tebasını, o devlete isyan etmesi için kışkırtamayacaktır.
Bir devlet yönetimi altında yaşayan halk , o devletin kendisine karşı uyguladığı yönetim modelinden memnun olduğu müddetçe , o devlete isyan etmesi için herhangi bir sebep olmayacağı gibi , dış düşmanların ellerinde halkı kışkırtmak için bir kozları da olmayacaktır.
" demir halkalarla bağlı diğerlerini onun buyruğu altına verdik."
Süleyman (a.s) yönetiminin , acziyet gösteren bir yönetim olmadığını bu cümleden anlamaktayız. Bir devlet güvenliği için sosyal ve ekonomik önlemlerin yanı sıra , her türlü asayiş olayları için polisiye tedbirleri almak zorundadır. İnsan unsurunun olduğu her yerde suç işleme potansiyelinin her zaman muhtemel olduğu düşünüldüğünde sert tedbirlerin alınması gayet makul ve gereklidir.
"Onlardan kim bizim emrimizden çıkıp-sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından tattırırdık."
Bir devlet , halkının mutlu ve müreffeh yaşaması için gerekli olan her türlü sosyal ve ekonomik önlemleri alarak , halkının ihtiyaçlarını karşılamak sureti ile onları memnun eden bir yönetim tarzı sergilemek zorundadır . Yönetim sahiplerinin , halktan gelecek olan her türlü şikayet ve isyan yollarını kapattıktan sonra , böyle bir yönetime karşı isyan sergileyenler için sert önlemler almaları artık zaruret haline gelmiş demektir.
Karnı tok sırtı pek olan ve devlet tarafından her türlü ihtiyacı karşılanmış olan halkın isyan etmesi için geçerli bir sebep artık yokken , hala isyan hareketleri içinde olanlar her türlü şekilde bertaraf edilmesi gerekecektir.
Bir devlet içinde, kıssada "Cinler" ve "Şeytanlar" olarak ifade edilen ve başkaları tarafından istismar edilmeye açık olan unsurların , önce devlet tarafından ekonomik ve sosyal bakımdan gerekli olan ihtiyaçları karşılanarak , muhtemel olan her türlü kalkışmalarının önüne geçilmelidir.
Adil bir devlet önce suça giden yolları kapatarak , halkının suç işlemesine ihtiyaç bırakmayacak her türlü sosyal ve ekonomik tedbirleri alması gerekmektedir. Her türlü tedbiri alarak şuça giden yollar tıkandıktan sonra , hala suç işleyen olursa o suçun bir daha işlenmemesi için sert önlemler almak devletin hakkı ve vazifesidir.
Sonuç olarak ; Süleyman (a.s) geniş bir coğrafyaya yayılmış bir devletin yönetiminin başıdır.
Süleyman (a.s) böyle bir coğrafi alana yayılmış ülkenin geleceğinin sağlam zemine oturması için gerekli olan askeri ve teknolojik ihtiyacı dışa bağımlı olarak değil , kendi iç imkanları ile sağlamaktadır.
Süleyman (a.s) ın yönetimi altında cinler ve şeytanlar ifade edilen isyan etme potansiyeli olan insan gurupları vardır.
Süleyman (a.s) bu gibi insan guruplarını dışlamak yerine , onları ekonomik ve sosyal içine alarak , onlara iş ve aş sağlayarak isyan etmelerini önleyecek tedbirler almaktadır.Süleyman (a.s) yönetim konusunda zaafiyet göstermeyen bir hükümdardır. Hükümranlığı altında yaşayan insanların , isyan etme sebeplerini ortadan kaldırdıktan sonra,yine isyan edecek olurlarsa onları bu yaptıklarına pişman edecek güce sahiptir.
"Bu kıssada Süleyman (a.s) tarafından yapılan yönetim modeli eğer , günümüz Türkiyesinin kuruluşundan beri uygulanarak bir kavmi üstün tutan , diğer kavmi aşağılayan bir yönetim sergilenMEmiş olsaydı acaba şu anda içinde yaşadığımız günlere gelinirmiydi ?" sorusunun cevabı herhalde koskoca bir "HAYIR" olacaktır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)