Kur'an'ın bizlere vermek istediği mesajlarını aktarmakta kullandığı yöntemlerden bir tanesi, geçmişte yaşamış olan kişi ve toplulukların yaşadıkları hayatlardan kesitler anlatmak sureti ile, o hayatlardan örnek alınmasını sağlamak şeklindedir. Lokman ismi, geçmişte yaşamış bir kimse, ve oğluna verdiği bir takım öğütler üzerinden Kur'an içinde yerini almış, bizler tarafından Lokman'ın oğluna verdiği o öğütler üzerinden insan hayatının nasıl şekillenmesi gerektiği yönünde örnekler çıkarılması gerekirken, onun ismi genellikle elçi olup olmadığı yönünde tartışmalar arasında oğluna verdiği öğütler buharlaşıp gitmiştir.
Yazımızda, aynı adı taşıyan sure içindeki ayetlerde, Lokman'ın oğluna verdiği öğütlerin, bizim hayatımıza nasıl yansıması gerektiği üzerindeki düşüncelerimizi paylaşmaya çalışacağız.
[031.012] Biz Lokmana «Allah’a şükret» diye hikmet verdik. Kim şükrederse
kendisi için şükreder. Kim nankörlük ederse bilsin ki Allah müstağnidir, hiçbir
şeye muhtaç değildir, her türlü övgüye lâyıktır.
Lokman'ın elçi olup olmadığı, onun ile ilgili olarak yapılan tartışmalardandır. Onun elçi kimliğine sahip olup olmadığının bizim için herhangi bir önemi bulunmamakta, bizim için öneme haiz olan asıl konu, onun yaşadığı hayatın örnek bir hayat olmasıdır. Surenin 12. ayetinde, Lokman'a Hikmet verildiğinden bahsedilmektedir. Bu kelime, Kur'an'ın anahtar terimlerinden bir tanesi olup, üzerinde bir takım spekülasyonlar yapılarak hadis ve sünnet'in vahiy olduğu yönündeki çıkarımlara mesnet olarak kullanılmak istenilmektedir.
Hikmet; Islah etmek, düzeltmek amacı ile men etmek engellemek anlamına gelen Hakeme kelimesinden türemiştir.
Hikmet kelimesini Lokman bağlamında düşündüğümüz, ve Lokman'ın bir beşer olduğunu dikkate aldığımızda, hikmet sadece belirli kimselere verilmiş bir özellik olarak değil, bütün insanlara doğuştan verilmiş, yaşamının ilerleyen yıllarında insanın beslendiği yaşam kaynağı her ne ise, ona göre şekillenen doğru ile yanlışı birbirinden ayırt edebilme özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanın asıl meselesi, işte kendisinde bulunan hikmeti nasıl kullanması gerektiğidir. Çünkü insanda bulunan hikmet, çeşitli yönlendirmeler neticesinde yolundan sapmaya müsait olan yani Şeytan'ın emri altına girebilen bir özelliğe sahiptir.
Tarih boyunca gelen elçiler, muhataplarına insanda var olan hikmetin, vahyin doğrultusunda yönlenmeleri için çalışmışlardır. Yapılan bütün kavgalar insanda var olan bu hikmetin neye göre yönlenmesi gerektiğinde düğümlenmiş olup Lokman, kendisine verilen hikmeti vahyin doğrultusunda kullanan örnek bir şahsiyet olarak bizlere sunulmaktadır.
Ayet, insanın kendisinde olan bu hasletin doğru yönde kullanmasının faydasının kendisine olduğunu, yanlış yönde kullanılan hikmetin zararının da yine insanın kendisine olduğunu, Allah (c.c) nin insana vermiş olduğu tüm emirlerin yerine getirilmesine kendisinin ihtiyacı olmadığını beyan etmektedir.
Allah'ın kendisine verdiği hikmeti , nankörlük yönünde değil şükür yönünde kullanan Lokman oğluna şunları söylemektedir. Lokman'ın oğluna söylediği sözler, aynı zamanda bilginin insanlar nasılda nasıl yayıldığını da göstermesi bakımından dikkat çekicidir. İnsan sahip olduğu bilgiyi kendisinden öncekilerinin edindiği tecrübi bilgilerin bir başkasına devredilmesi şeklinde öğrenmektedir.
[031.013] Hani Lokman; oğluna öğüt vererek demişti ki: Oğulcuğum; Allah'a
şirk koşma, doğrusu şirk, büyük bir zulümdür.
Lokman oğluna nasihat vermeye, Allah'a şirk koşulmaması gerektiğinden başlamaktadır. Çünkü insan yaşamı sadece Allah'a kulluk etmek temeline dayalı bir sistem üzerinde olması gerekmektedir. Şirk'in ne olduğunu ifade etmek için kullanılan Zulüm kelimesi üzerinde duracak olursak şunları söyleyebiliriz;
Kelime, ışığın yokluğu yani Karanlık anlamına sahip olduğu gibi, bir şeyi eksilterek veya artırarak, zaman veya mekanından saptırarak kendine ait olmayan bir yere koymak anlamına gelmektedir.
Şirk kavramının tarifinin Zulüm kelimesi ile yapılmış olmasının anlamını, Kur'an içinde geçen Nur, Zulümat gibi kelimelerin geçtiği ayetleri alt alta koyarak okuduğumuzda daha net bir şekilde anlayabiliriz. Ayrıca kelimenin diğer anlamını dikkate aldığımızda, tevhid'in fıtri bir durum, şirk'in ise arızi yani dış etkenler nedeniyle oluşan bir durum olduğunu anlayabiliriz.
Bir insanın bilmesi gereken en önemli şey, kimin kulu olması gerektiği olup, yaşamını insanların tek ilahı rabbi olan Allah (c.c) buyrukları doğrultusunda yönlendirmek bütün insanların asli görevidir. Allah (c.c) dışındakilere kul olmak yolu ile şirk batağına düşmenin dünya ve ahiret sonuçları, Kur'an'ın bir çok yerinde yaşanmış hayatlar örneğinde anlatılmaktadır.
Lokman oğluna öğüt olarak bunları söylerken, bu öğütten bizim çıkaracağımız ders şu olabilir; Sorumlu bir anne baba olarak önce kendimiz tevhit üzere kaim olan bir hayat sürmeye çalışmak, sonra bu hayatı çocuklarımıza örnek olarak sunmak zorundayız. Örnekliğini sunmadığımız bir hayatı başkalarına tavsiye etmek, bu tavsiyelerin tutulmamasına sebep olacaktır.
[031.014] Biz insana, ana ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye
etmişizdir. Annesi onu, güçsüzlükten güçsüzlüğe uğrayarak karnında taşımıştı.
Çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bana ve ana babana şükret diye
tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş Bana'dır.
[031.015] Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne)
bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi
geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır. O zaman
size, yapmış olduklarınızı haber veririm.
Lokman s. 14. ve 15. ayetleri her ne kadar Lokman'ın oğluna verdiği nasihatlerin arasına girmiş cümleler gibi görünse de, insanın ana ve babasına iyilik yapması Allah (c.c) nin ona verdiği emirlerdendir. Ayetler insanın anne karnındaki ve sonraki haline dikkat çekerek, anne ve babanın insan üzerindeki hakkını hatırlatmaktadır. Ancak itaat konusuna sınırlama getirilerek, işin içine Allah'a isyan girdiğinde anne babaya bu konuda itaat edilmemesi gerektiği bildirilmektedir.
Her ne kadar itaat edilmese dahi, anne ve baba ile iyi geçinilmesi emredilerek, onların yaşamlarındaki ihtiyaçlarını karşılama noktasında geri durulmaması da bilhassa hatırlatılmaktadır.
[031.016] Oğulcuğum; işlediğin şey bir hardal tanesi kadar da olsa, bir
kayanın içinde veya göklerde, yahut yerin derinliklerinde de bulunsa, Allah onu
getirir. Muhakkak ki Allah; Latif'tir, Habir'dir.
İnsanın yaptığı iyilik ve kötülüklerin karşılığını göreceğini bilmesi, ve bu bilgiyi hayatına pratize etmesi, hele hele bu karşılığın ahiret hayatında olacağını bilerek ona göre yaşam sürmesi, onu dünya hayatında Allah'ın istediği bir kul haline getirecektir. Yaptıklarının hesabını yüce bir merciye vereceğine inanmayan insanların binlerce yıldır dünyayı nasıl bir fesat ortamına soktuğunu hatırlayacak olursak, Allah'a hesap verme inancının insan ve toplumların hayatında ne kadar önemli olduğu görülecektir.
Bu noktada ahirete iman ettiklerini iddia eden birçok Müslüman'ın ahiret inancına sahip olmayanlar gibi yaşamaları, bu inancı gereği gibi içselleştirmemiş olmaları anlamına gelmektedir.
[031.017] « Oğulcuğum, salatı ayakta tut, ma'ruf olanı emret, münker
olandan sakındır ve sana isabet eden (musibetler) e karşı sabret. Çünkü bunlar,
azmedilmesi gereken işlerdendir.
Lokman oğluna insan yaşamı için gerekli olan ve Evrensel Doğrular olarak ifade edebileceğimiz nasihatlerine devam etmektedir. Kuran içinde geçtiği yerlerde genellikle Namaz olarak çevrilen Salat kelimesi, namazı da içine alan geniş bir anlam alanına sahiptir. Bu kavramı, kulun kendisine çizilen daire içinde bir hayat sürmesi şeklinde anlamlandırdığımız zaman, insan hayatı içinde yapılan Allah (c.c) tarafından tasdik edilen tüm doğrular bu kavram içine girmektedir.
Maruf olanın hayata geçirilmesi ve başkasına da tavsiye edilmesi, münker olanın yaşamdan uzaklaştırılarak, başka yaşamlardan da uzaklaştırılması için tavsiyelerde bulunulması, bizim için sıkıcı ve dayanılmaz olarak görebileceğimiz durumlar karşısında sabır edilerek isyan moduna geçilmemesi, yine Allah (c.c) katından bize emredilmektedir.
İnsanların dünya hayatında maruf üzere, ve münkerden sakınan bir hayat sürmesi, ve bunun bütün inanlar tarafından hayata geçirilebildiğini hayal olsa da düşünmek, yaşadığımız dünyanın cennete dönüşmesini sağlayacaktır.
[031.018] «İnsanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürlenerek
yürüme; Allah, kendini beğenip övünen hiç kimseyi şüphesiz ki sevmez.»
18. ayet, İnsanların birbirleri ile aralarındaki davranışları düzenlemektedir. İnsan olmak ortak paydasına sahip olanların, birbirleri ile aralarında sosyal ve ekonomik yönden farklılıkların olması kaçınılmazdır. Asıl olan bu farklılıkların öne çıkarılarak, kendisi gibi aynı duruma sahip olmayan diğer insanları küçümsemek, onlara karşı tepeden bakan bir tavır takınarak onlara karşı her fırsatta "Ben sizden farklıyım" mesajı vermeye çalışanları, başta Allah olmak üzere kimse sevmez.
[031.019] «Yürüyüşünde iktisatlı ol; sesini kıs. Seslerin en çirkini şüphesiz
merkeplerin sesidir.»
Yürüyüşünde bile gurur ve kibir bulunan, sesi ile insanlar arasında farklılık mesajı vermeye çalışanların, diğer insanlardan nasıl bir farka sahip olduğunu ayet bildirmektedir. Sesini yükselterek diğer insanlara hitap edenlerin sesleri, insanlar arasında hoşlanılmayan bir sese sahip olan eşeğin sesine benzetilmektedir.
Eşeğin sesinin çirkin olarak bildirilmesinin, bazı kimselerin kafasında, Madem sesi çirkin Allah eşeği neden güzel sesli olarak yaratmadı? sorusuna sebep olabilir. Eşeğin sesi için böyle bir ifadenin kullanılmış olması, bu sesin Allah katında çirkin olduğu için değil, insanların gözünde böyle bir algıya sahip olduğundan ötürüdür. Sesi beğenilmeyen bir kimse için sesinin eşek sesi gibi olduğu şeklinde ifadeler, bilindiği üzere insanlar arasında kullanılan deyimlerdendir.
Sonuç olarak; Kur'an yaşanmış hayatlar üzerinden bize kesitler sunarak, bizim hayatlarımızın ona göre şekillenmesini tavsiye etmektedir. Lokman rol model bir şahsiyet olarak Kur'an'da yerini almış, onun oğluna yaptığı tavsiyeler, Evrensel Doğrular olarak tüm zamanlara dair mesajlar ihtiva etmektedir.
Lokman'ın oğluna söylediği sözler, aynı zamanda bilginin insanlar arasında nasıl yayıldığını da anlamak açısından dikkat çekicidir. İnsanlar yaşadıklarını bildiklerini ve öğrendiklerini kendisinden sonra gelecek olan kuşaklara sözlü bilgi şeklinde aktarmak sureti ile, yayılmasını sağlamaktadırlar.
İnsan olarak hem bizi yaratana, hem de diğer insanlara karşı yapacağımız doğru davranışlar, bizleri dünya ve ahirette mutlu ve mesut bir yaşam sürmemizi sağlayacaktır. Lokman'ın oğluna yaptığı tavsiyeler ile, bugün bizlerin o tavsiyeler karşısında nasıl bir durumda olduğumuzu düşündüğümüz zaman, neden dünyanın her tarafından fesat kazanlarının kaynadığını anlamak zor olmayacaktır.
Lokman adlı kişi üzerinden anlatılanlara, İdeal bir insan nasıl olmalıdır? sorusunun cevabı olarak bakıldığında, bizlere çok şeyler anlatmış olduğu görülecektir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.