Kur'an'ın Türkiye gündemine oturması ile hadis konusunda yapılan tartışmalarında gündeme geldiği, bu konuda şiddetli tartışmaların yaşandığı bir gerçektir. Hadis rivayeti denildiğinde akla gelen ilk isim olan Ebu Hüreyre, bu tartışmalardan fazlası ile nasibini alan bir kişi olarak gündemdeki yerini halen korumaktadır. Yazımızda Kur'an'ı öncelleyerek rivayetleri ret edenlerin, Ebu Hüreyre konusunda rivayetleri esas almalarının yarattığı çelişki üzerinde duracağız.
Elimizde bulunan hadis külliyatı içinde en fazla hadis rivayet eden kişi olarak karşımıza çıkan Ebu Hüreyre adına isnat edilen hadislerin bir kısmının Kur'an ile çelişki arz ettiğinin, yani sahih olmadığının, hadis usulcüleri tarafından dahi dile getirilmekte olduğu malumdur. Ancak ona isnat edilen bu rivayetlerin gerçekten Ebu Hüreyre tarafından söylenip söylenmediği de kesin değildir. Bir kısım uydurmaların bu isme isnat edilerek, sahihliği konusunda güven kazandırılmak istenilmesi imkan dahilindedir.
Kur'an'ın gündeme gelmesi ile Kur'an'a aykırı olduğu iddia edilen hadislerin bir çoğunda Ebu Hüreyre isminin bulunması, bazı kimselerin bu isim hakkında bir takım olumsuz kanaatler beslemesine sebep olmuştur. İşin garip tarafı ise, rivayet konusunda bu kadar dikkatli olan kimselerin, Ebu Hüreyre ile ilgili bilgiler konusunda rivayetleri esas alarak, bu olumsuz kanaatlerini bu rivayetlere dayamış olmalarıdır.
Mahmud Ebu Reyye tarafından yazılan, Türkçeye Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması adı ile çevrilen kitap, Kur'an Müslümanlarının Ebu Hüreyre konusunda güvendikleri bir kitaptır. Bu kitap içinde bulunan Ebu Hüreyre ile ilgili bilgilerin tamamı rivayetlerden oluşmuştur. Ancak rivayetlerin zan içerdiği, kesin bilgi ifade edemeyeceği konusunda mangalda kül bırakmayanlar, Ebu Hüreyre konusunda bu söylediklerini bir kenara atmakta, bu sahabe hakkında yazılan bilgileri yazan kişinin, sanki Ebu Hüreyre ile aynı çağda yaşamış ve onu görmüş gibi onun yazdıklarına güvenmektedirler.
Mustafa Sıbai tarafından yazılan, Türkçeye İslam Hukukunda Sünnet adı ile çevrilen kitapta ise, Ebu Reyye tarafından Ebu Hüreyre'ye yöneltilen ithamlar ele alınarak cevap verilmesine rağmen, bu kitap Ebu Reyye tarafından yazılan kitap kadar rağbet görmemiştir. Biz Sıbai tarafından yazılan kitaptaki bilgileri tercih ettiğimizi iddia etmemekle birlikte (o kitaptaki bilgilerde elbette rivayetlerden oluşmaktadır), eleştiride objektif olmanın gereğine vurgu yapmak amacında olduğumuz bilinmelidir.
Kur'an Müslümanı olduğunu iddia eden kimseler, gerçekten bu iddialarında samimi iseler, Ebu Hüreyre hakkındaki bilgilerin de zan içerdiğini, doğruluk ve yanlışlık payı olabileceğini düşünerek, bu konuda laf etmekten geri durmaları, eğer laf söylenecek ise Ebu Hüreyre'nin şahsı hakkında değil, ona isnat edilen hadisin tenkidi konusunda laf edilmesi gerektiğini bilmelidirler.
Ebu Hüreyre hayatta olmadığı için kendisine yöneltilen ithamlara cevap veremeyecek durumda olması, onun eleştirisi konusunda daha dikkatli olunması gereğini ortaya çıkarmaktadır. Hakkında yapılan ithamlara cevap veremeyecek bir durumda olan kişinin itham edilmesi kadar gayri etik bir durum olamaz. Çünkü yapılan bu ithamların gerçekle alakası olmama ihtimali her zaman mevcuttur.
Bir kişi veya topluluk hakkındaki kinimizin bizi adaletsizliğe sürüklememesini emreden kitabı öncellediğini iddia ederek, hadis konusundaki bazı düşüncelerimizden kaynaklanan sorunları kendisini savunamayacak bir kimseye yüklemek, bir Müslümana asla yakışan bir durum değildir. Kur'an Müslümanı olma iddiasında olan bir kimsenin bu konuda karar vermesi için kesin ve zan içermeyen bir bilgiye sahip olması gerekmektedir ki, Ebu Hüreyre hakkında böyle bir bilgi ise asla mevcut değildir.
Ebu Hüreyre de elbette bir insandır, ve yaşadığı hayat içinde hata yapmış olabilir, ancak onun yaptığı iddia edilen hataların kaynağı yine rivayetler olup, kesin bilgi içermemektedir. Zan içeren bilgiler üzerinden giderek bir kişi hakkında yapılan ithamlara güvenmek problemli bir düşüncedir. Tarih ve tarihte yaşamış kişiler konusundaki mevcut bilgilerin o tarihi yazan kişilerin kanaatleri doğrultusunda yazıldığını dikkate aldığımızda, kişileri karalama konusunda elimizdeki mevcut bilgilerin daha dikkatli olarak incelenmesi gereği ortadadır.
Ne Ebu Hüreyre hakkında olumsuz kanaatler ortaya koyan rivayetlere, ne de onun hakkında olumlu kanaatler ortaya koyan rivayetlere sarılarak bu kişi hakkında söz söylemeye çalışmak bize kesin bilgiler vermeyecektir. Çünkü onun hakkında olumlu veya olumsuz söz söyleyenler başka kimseler olup, o sözü söyleyenlerin güvenilirliği her zaman tartışmaya açıktır.
Sonuç olarak; Kur'an Müslümanlığı hadis eleştirisi konusunda hadisin kendisini değil, onu rivayet ettiği iddia edilen Ebu Hüreyre hakkında yapılan bazı ithamlara sarılarak, onu değersiz kılmaya çalışmak ile bu konuda sınıfta kalmıştır. Kendisi hakkında yapılan ithamlara cevap verecek bir durumda olmayanı yargılamak adil bir yargı biçimi olmayıp, bu konuda en hassas olması gerekenler bu yanlışı yapmaktadırlar.
Rivayetlere güven olmayacağını iddia ederek, hadis rivayetlerinin tamamını çöpe atmayı teklif edenlerin, Ebu Hüreyre konusunda yapılan ithamların rivayetler neticesinde oluştuğunu görmezden gelmeleri büyük bir çelişkidir.
Amacımızın Ebu Hüreyre gerçekten kendisi hakkındaki yapılan ithamları hak eden birisi ise onu temize çıkarmak olmadığı bilinmeli, amacımızın rivayetler kanalı ile gelen bilgilerdeki seçiciliğin, Ebu Hüreyre konusunda da gösterilmeye çalışılmasına, söyleyen üzerinden değil söylenen üzerinden yorum yapılması gereğine dikkat çekmektir.