Sloganları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sloganları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Ocak 2016 Perşembe

"İNDİRİLMİŞ DİN" ve "UYDURULMUŞ DİN" Sloganları Üzerinden Yapılan Din Savaşları

Son yıllarda Türkiye genelinde Kur'anın daha fazla öne çıkması , geleneksel düşünce yanlıları ile , bu düşünce karşıtları arasındaki uçurumu daha fazla açarak , düşünce farklılıklarının düşmanlığa yol açacak kadar keskinleşmesine sebep olmuştur. Müslümanlar arasındaki bu tür düşmanlıklar, yabancısı olduğumuz bir durum olmamakla birlikte , bize düşen görev bu düşmanlıkları körüklemek yerine , en aza indirmeye çalışmak olmalıdır. 

Farklı düşünceye sahip olanların birbirleri ile olan savaşlarının, sloganlar üzerinden de yürütülerek ayrışmaların ayyuka çıkarılmaya çalışıldığına şahit olmaktayız. "UYDURULMUŞ DİN" ve "İNDİRİLMİŞ DİN" sloganları bu savaşta önce çıkan sloganlar olarak herkesin ağzında dolaşmaya başlamıştır. Bu sloganlarla , herkes kendisini "İndirilmiş din" yanlısı , karşısındakini "Uydurulmuş din" yanlısı olarak itham ederek , arası doldurulmaz bir uçurumun iki tarafında yerlerini almışlardır. 

"İndirilmiş din" yanlısı olarak kendisini ifade edenlerin, Kur'an merkezli bir din algısı üzerine oturmuş anlayışını temsil ettiği , bu kimselerin "Uydurulmuş din" yanlısı olarak lanse ettiği kimselerin , klasik ve rivayete dayalı bir din anlayışını temsil ettiğini söyleyebiliriz.

Yazımızın amacının , Kur'an merkezli din anlayışının yanlış olduğunu, rivayet merkezli din anlayışının doğru olduğunu iddia etmek değil , amacımız her iki taraftakilerin ayrılıkları körükleyici söylemler yerine , birleştirici veya en azından ayrılıkları körüklemeyen bir söylem kullanması kullanması gerektiğini hatırlatmaktır.

Birlik ve beraberlik , bir toplumu toplum yapan ana unsurlardan en önemlisidir. Bu durumu biz Müslümanlar açısından değerlendirdiğimizde , "Yüzyıllardır birbirimizle olan savaşlarda dökülen Müslüman kanı , kafirler ile yapılan savaşlarda dökülmemiştir" demek yanlış bir tespit olmayacaktır.

Savaşın her iki tarafında olanlar , kendi dinlerinin "İndirilmiş" karşı tarafın dininin "Uydurulmuş" olduğunu iddia ederek "Senin dinin kötü benim dinim iyi" kavgası yapmaktadırlar. Ortak bir paydada birleşilerek , yanlışlara çözüm aranması elbette olması gerekendir , ancak bu mümkün olmuyorsa sadece karşı tarafı hedef alan söylemler üreterek kendi haklılığını, karşı tarafın haksız olduğunu öne sürerek ispatlamaya çalışmak, faydadan çok zarar getirecektir. 

Kendisinin söyleminin "İndirilmiş din" üzerine kurulu olduğunu iddia edenlerin bir kısmının , "Uydurulmuş din" olarak söylenenlere rahmet okutturacak kadar yanlışlar içinde olduğunu gördüğümüzde , bu söylemlerin havada kalan ve slogandan öte geçmeyen hamaset edebiyatı olduğunu da müşahede etmekteyiz. Herkesin din anlayışı kendisine göre "İndirilmiş din" olurken , karşısındakinin din anlayışı "Uydurulmuş din" haline gelebilmektedir.

Kendi aramızda olan savaşların bize bir faydası olmadığı gibi , zararı olduğu , bu işten faydalanan tarafın İslam düşmanları olduğu herkesin malumudur. Herkes tarafından bilinen bu gerçeğe rağmen ,aramızdaki düşmanlıkların gün geçtikçe azalmayıp artış göstermesi , bizleri "Nerede yanlış yapıyoruz?" sorusunun cevabını aramaya yöneltmelidir. 

"İndirilmiş din" söylemini öne çıkaranların , anlattığı dine baktığımızda , tamamen rivayet kaynaklı din olan ve adına "Uydurulmuş din" dedikleri anlayışa reddiyeler ortaya koyan bir söylem olduğunu görmekteyiz. Bu söylem etrafındaki sözlerin ve düşüncelerin yanlış olduğunu iddia etmemekle birlikte , "Din" dediğimiz şeyin sadece geçmişe reddiyeler ortaya koymakla anlatılmış olmayacağının bilinmesi gerekmektedir. 

Hadis ve sünnet anlayışları , peygamber algıları , kabir azabı , şefaat meselesi , cehennemden çıkış var mı , İsa beşikte konuştu mu konuşmadı mı , miraç , mehdi , tasavvuf , İsa (a.s) ın nüzulü v.s gibi konular, uydurulmuş ve indirilmiş din savaşlarının en başta gelen konularını oluşturmakta ve taraftarlar birbirlerini acımazsızca eleştirerek tekfirler , hakaretleşmeler gırla gitmektedir.

"Klasik din anlayışındaki bu tür yanlışlıklar hiç gündeme gelmemeli" gibi bir düşünceye sahip olmadığımızı hatırlatarak , bu tür yanlışları ortaya koyarken, düşmanlıkların körüklenmemesi ve sanki bu konular dinin özüdür gibi bir algı yaratılmaması gerektiğini düşünmekteyiz. Bu konularda Kur'ani bir düşünceye sahip olduğunu düşünenlerin, dinin bu kadar olduğu ve tartışılması gereken konuların bunlarla sınırlı olduğu , bu konulardaki düşüncelerin net bir şekilde oturması ile her şeyin bittiği gibi bir algıya sahip olmaması gerekmektedir.

İstanbul fethedilirken , Bizans'ın papazlarının meleklerin kaç kanadı olduğu gibi tartışmalar yaptığı şeklinde anlatılan, belki yalan belki doğru olan anektodun gerçeğini,  şu anda biz Müslümanlar gerçek olarak yaşamaktayız. 

Etrafımızda kan gölü ve dünya insanları zulüm ve işkence içinde kan ağlarken biz Müslümanların bu zulme karşı bir çare olacak söylem üretme çalışmaları içinde olmaları yerine, bize olan getirisi kin ve düşmanlık olan ihtilaflı konuları gündemde tutmak doğru bir tavır değildir.

"Din" denilen şey sadece gelenekteki yanlışları gündemde tutarak anlatılmaz. Özellikle son yıllarda başta ülkemiz olmak üzere bir çok insan İslamdan uzak bir hayatı seçerek "Din buysa ben gavur kalayım" şeklinde sözlerle , bizlerin yaşantısını baz alarak İslamı terk etmektedir. 

Bu insanların İslamı terk etmelerine en büyük sebep , "Müslümanım" diyenlerin hal ve hareketleri veya "Din bu dur" diyenlerin anlattıkları din dir. İnsanlara sadece ahirete dayalı bir anlayışı empoze etmek artık bir çok insana artık cazip gelmemektedir. İslamın önce dünya hayatına dair olan söylemleri öne çıkarılarak , bunların yerine gelmemesinde dünyanın fesada uğrayacağı , şu anda içinde bulunduğumuz durumun sebebinin bu olduğu anlatılmalıdır. Dünya hayatında yapılan veya yapılmayanların karşılığının ahirette verileceği hatırlatılarak , sadece ahiret endeksli bir din "Tapınak dini" olarak kalmaya ve insanlar tarafından ret edilen bir olacaktır.

Düşüncemiz şu dur ki ; "İndirilmiş din" anlayışına sahip olduğunu iddia eden ve bu dini T.V ekranlarında anlatan hocalardan bir çoğunun dinin bir kısmını ele alarak diğer bir kısmını arka planda bıraktıklarına şahit olmaktayız. Ele aldıkları kısım, genellikle klasik din algısının yanlışları olup , ele almadıkları kısım ise bu dinin evrensel boyutudur. İşte bu boyut esas konuşulması ve ele alınması gereken kısım olup , cehennemin ebedi olup olmaması veya İsa nın beşikte konuşup konuşmaması , mehdinin gelip gelmeyeceği gibi gerçek hayattan kopuk olan konular ile ekranlar doldurulmaktadır.

Klasik din anlayışında "Tapınak dini" ne indirgenmiş olan İslam , bu anlayışa karşı olanlar tarafından bu algıdan kurtarılmaya çalışılmamakta , ve aynı çerçevede bir din anlayışı ortaya konulmaya çalışmaktadır. 

"Reform" kelimesi biz Müslümanlar  tarafından duyulduğunda hepimizde rahatsızlık uyandıran bir kelimedir. Ancak bu kelime "DİNDE REFORM" olarak değil "DİN ANLAYIŞINDA REFORM" olarak gündeme gelerek dinin değil, din algısının reforma tabi tutulması gerektiğini düşünmekteyiz. 

"Dinde reform" düşüncesi, dinin sabitelerinin yeniden ele alınması anlamında bir düşünceyi beraberinde getirdiği için , doğru bir düşünce değildir. Söylemek istediğimiz , asıl reformun dinin kendisinde değil , bu dine mensup olanların kafalarında gerçekleşmesi gerektiğidir.  
"Din anlayışında reform" , bu dinin sadece tapınaklarda yaşanan ve tapınaklar ile sınırlı bir din olmadığı , yaşayan insanların tümüne ve onların hayatlarının 24 saatinin tamamına dair sözleri olan bir din olduğunun, önce bu dinin mensuplarınca farkına varılması ile gerçekleşecektir. 

T.V ler de , "İndirilmiş din" adına, bu dini insanlara anlatan hocalarımız kabir azabı , cehennemden çıkış var mı yok mu gibi konular yerine, önce kendilerinin bu dinin evrensel çağrısını öğrenip , sonra insanlara anlatmaları zaruri bir ihtiyaçtır. 

Bir tarafın "Melek peygamber" algısını yıkarak , "Beşer peygamber" algısını yerleştirmek için söylenen sözlere baktığımızda , hiç bir peygamberin zalimlere karşı yaptığı başkaldırmalar , yaşadıkları düzene karşı olan savaşları gündeme gelmeyip , sadece elçilerin suya sabuna zarar vermeyen yüzleri insanlara anlatılmaya çalışılmaktadır. 

O peygamberlerin asıl yüzlerinin , zulüm ve baskı sistemlerine karşı, hakkı dile getirmek olduğunu düşündüğümüzde , bazı hocaların t.v lerde bırakın bu sistemlere karşı halkı uyarmaları , zulüm ve baskı sistemlerini öven konuşmalar yapması ve bu sistemleri desteklemeleri , bizleri gelecek için pek umuda sevketmemektedir. 

"Paralel yapılanma" olarak bildiğimiz ve bir kaç yıldır Türkiye gündemini meşgul eden konu ile alakalı olarak , bu yapılanma ortaya çıkmadan önce bazı hocaların bu yapılanmaya karşı olan tutumları ile , bu gün olan tutumları farklıdır, ne oldu da dün "Cici" olan bir hoca efendi bu gün "Kaka" oluverdi?. Dün cici diyerek , bu gün kaka diyenlerin, bu sözlerinin siyasi iktidara karşı olan yağcılıklarının bir neticesi olduğunu söylemek, o kişilere yapılmış bir haksızlık olmayacaktır. 

Eğer bizler gerçek olarak "İndirilmiş din" i anlatmak için yola çıkanlardan isek , bu dinin zalimlere karşı olan sözünün bütün elçilerin başta gelen sözleri olduğunu haykırmak zorundayız. 

"Uydurulmuş din" adı altındaki söylemin "La ilahe İllallah" kelimesinin dilde ne kadar söylenirse o kadar sevap alınacağının yanlış olduğunu ifade eden indirilmiş din yanlıları , bu kelimenin hayat içinde nasıl pratiğe geçebileceğine dair bir kelime dahi etmemeleri veya edememeleri düşündürücüdür.

"Allah'tan başka ilah yoktur" sözü , yaşanılan hayat içindeki kuralları belirleyici olanın , olması gerekenin sadece Allah (c.c) olduğunun dil ile ifade edilmesi demektir. Bu ifadenin nasıl olması gerektiği , bu ifadenin anlamı hayata geçirilmediği zaman başımıza neler geleceği , bizlere peygamber kıssaları ile anlatılmıştır. 

"Uydurulmuş din" söylemi yanlılarının, bu kıssaları masala döndürerek okumalarının getirdiği yanlışlar ,  o kıssalardan elde edilmesi gereken mesajların anlaşılmamasına yol açarak bizleri bu günlere getirmiştir. "İndirilmiş din" söylemine sahip olanların bir kısmı ise , bu kıssalarda olan bazı olayların nasıllığı üzerinde dönüp dolaşarak kıssa içinden çıkamayan okumalar gerçekleştirip, kıssaların ibret alınması gereken anlatımlar olduğunu ıskalamaları, her iki söylem yanlılarının ortak yönü olarak karşımızdadır. 

Bir tarafın Kur'anın sahifelerini kutsayarak onu dokunulmaz bir kitap haline getirmesine karşın , diğer tarafın Kur'anın suya sabuna dokunmayacak ve bizlere pratik hayatta pek faydası olmayan konularını gündeme getirerek asıl konuları ört bas etmeleri , "Alim" kisvesi altında olanları sorumluluk altında bırakmaktadır. 

İndirilmiş din" in kitabı olan Kur'anın , cehennemin ebediliği , kabir azabı , miraç , nuzulü İsa v.s gibi konulardaki sözünden daha fazla , zulüm , şirk , açlık , sefalet , infak , haksızlık v.s gibi insan hayatını direk ilgilendiren konularda sözleri vardır. Bizlerin "Şirk" kavramını sadece tasavvuf ve hadisçiler ile sınırlayan bir anlama hapsederek , daha geniş bir alana yaymamız gerekmektedir. İndirilmiş din yanlıları olan alimlerimiz, yaşam sistemleri konusundaki şirkleri anlatmadıkça, kitabı gizleyen Yahudi alimlerinden hiç bir farkı olmayacaktır. 

"UYDURULMUŞ DİN " , insanları zulme karşı uyandırmayan , zalimlere kul olmayı esas alan , haksızlığa karşı durmayan , haksızların yanında olan , "Şirk" i esas alan , Allah'ı devre dışı bırakan din olup , din adamlarının eli ile insanlara empoze edilen , ve onlara tarafından "Allah ile aldatmak" şeklinde karşılığını bulan bir din dir.

"İNDİRİLMİŞ DİN" ise , sadece Allah'a kul olmayı emreden , ondan başka ilah ve rab tanımayan , şirkin her türlüsünü ret eden , göndermiş olduğu elçiler ile hayat içinde pratize edilmiş , zalimlere karşı baş kaldırmayı esas alan , zalimin değil mazlumun yanında olan , yönetici tabakaya yağcılığı değil hakkı söylemeyi emreden , para servet v.s dünyalıklar için yöneticilerin ağzı ile konuşulmasını istemeyen , kitabın tamamına iman edilmesini emreden bir din dir.

Bizler bu deyimleri sadece slogan haline getirerek , bizim gibi düşünmeyenleri suçlamaya yönelik deyimler haline soktuğumuz zaman , gerçek bir din algısına sahip olmak yerine , kendimiz aldattığımız bir din algısına sahip oluruz.

Sonuç olarak ; Müslümanlar arasında yüzyıllardır süren ihtilaflar hız kesmeden Türkiye genelinde sürmekte ve ihtilaflar daha keskin ayrışmalara sebep olmaktadır. Sloganlar üzerinde süren bu din savaşlarında "İndirilmiş din" taraftarı olma iddiası içinde olanların büyük çoğunluğunun , dinin sadece belirli konularını ele alarak , daha önemli konularını göz ardı ettiğini görmekteyiz. 

Gerçek bir din söylemi sahibi olmak demek , bu dinin en önemli örnekleri olan elçilerin yolunu izlemek demek olup , bu elçiler her durumda hakkı, canları pahasına ortaya koyarak bizlere her konuda örnek olmuşlardır. Birilerini karalamak , birilerini aklamak adına geliştirilen söylemler gerçek bir din algısını temsil etmekten uzak olan anlayışlar olup , bizlere fayda yerine zarar getirecektir. 

Bizler karşımızdakilerin yanlışları üzerinden , kendi doğrularımızı anlatmak yerine , sadece doğrularımızı anlatıp , eğer yanlış gördüğümüz bir nokta varsa, edep erkan dahilinde bunları dile getirebiliriz Bizler, kimseyi kendimiz gibi düşünmeye zorlamak , veya düşünmediği için hakaret etmek gibi bir hakka sahip olmadığımızı unutmamak zorundayız. 

RABBİMİZ BİZLERİ SLOGANLARIN ARKASINA SAKLANAN DİNİ SÖYLEMLERDEN BERİ KILSIN.