Tağut etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tağut etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Haziran 2015 Çarşamba

Tağut Kelimesi Üzerine Bir Mülahaza

Tağut , Kur'anın mesajının anlaşılmasında önemli kelimelerden birisi olup, Türkiye gündemine seçim zamanlarında ve belirli bir takım hiziplerin söylemi şeklinde gelmektedir. "Selefiyye" adlı hizip bu kavramı gündem ederek özellikle mevcut sistem hakkında bir takım düşünceler üretmekte ve bu hizb'in söylemine karşılık olarak bazı karşıt hizipler bu kavramı gündem etmek konusunda geri durmaktadırlar.

Bu kelimenin ifade ettiği anlam basit bir anlam olmayıp, Kur'anın ana mesajı olan "Tevhid" ile yakından alakalıdır. Selefiyye'ye mensup hiziplerin bu kelimeyi gündem etmeleri ve bu kelimenin İslam Dünyasında'ki bazı silahlı guruplar ile birlikte anılması bu kelimeye karşı bir allerji oluşmasına sebeb olmuştur.

Bu kelimenin, özellikle içinde yaşadığımız sisteme karşı bir sözünün olmuş olması, bir takım kimselerin korku kaynağı olmuş ve bu kelimeyi duydukları zaman "Aslandan kaçan yaban eşekleri" misali kaçtığını görmekteyiz. Bu kelimeyi işittikleri zaman tüyleri diken diken olanların , Kur'anın tabiri ile "Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmına inanmamak" şeklinde tezahür eden yahudileşme temayülü içinde olduklarını üzülerek belirtmek isteriz. 

Türkiye de , yapıldığı iddia edilen Kur'an çalışmaları genelde entellektüel bir faaliyet aşamasından yukarı çıkamadığı  ve bu kelimenin ifade etttiği anlamın hayat içinde pratik bir uygulaması olması gerektiği için, Kur'an çalışmaları yapanların bu kelime üzerinde pek fazla durmak istemediklerini , bu kelimeyi gündem edenleri (Selefi gurupları kast etmekteyiz) bahane ederek Kur'an dışı yabancı bir kelime muamelesine tabi tuttuklarına şahid olmaktayız. 

Bu yazımızda , Kur'an şayet hayatımızda belirleyici bir kitap ise ki iddiamız bu dur , bu kelimenin ifade ettiği anlam konusunda nasıl bir düşünce sahibi olmamız gerekmektedir ? sorusunun cevabını aramaya çalışacağız. 

"Tağut" kelimesi , " Sınırı , haddi aşmak" anlamındaki "Tağa" kelimesinden türemiştir. Bu kelimenin geçtiği Ayet mealleri şu şekildedir. 

 [020.024]  «Firavun'a git, doğrusu o azmıştır (tağa).»
 [020.043]  Firavun'a gidin, doğrusu o azmıştır (tağa).
 [053.017]  Gözü kaymadı ve sınırı aşmadı (vema tağa).
 [069.011]  Gerçek şu ki, su taştığı (tağa)zaman, o gemide biz sizi taşıdık:
 [079.017] «Firavun'a git; doğrusu o azmıştır (tağa).»
 [079.037-9]  Azana (tağa)ve dünya hayatını ahirete tercih edene, şüphesiz cehennem tek barınaktır.
 [089.011-2]  İşte onlar ki beldelerde azgınlıkta (tağav)bulunmuşlardı. Oralarda fesadı çoğaltmışlardı.
 [011.112]  Sen, beraberindeki tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Aşırı gitmeyin,(vela tetğav) doğrusu Allah yaptıklarınızı görür.
 [020.081]  Size verdiğimiz rızıkların en hoşlarından yiyin ve o hususta taşkınlık yapmayın ki (vela tetğav), sonra gazabım iner üzerinize; her kimin üzerine de gazabım inerse, o uçuruma gider.
 [055.008]  Sakın tartıda taşkınlık (elle tetğav) etmeyin.
 [020.045]  Musa ve kardeşi: «Rabbimiz! Onun bize kötülük etmesinden veya azgınlığının (yetğa) artmasından korkarız» dediler.
 [096.006-7] Ama, insanoğlu kendini müstağni sayarak azgınlık (leyetğa) eder.
 [050.027]  Yanındaki şeytan: «Rabbimiz! Ben onu azdırmadım,(ma etğaytühü) fakat kendisi derin bir sapıklıktaydı» der.
 [051.053]  Onlar birbirlerine bunu mu tavsiye ettiler? Hayır onlar azgın bir kavimdir (kavmün tağun).
 [052.032]  Bunu kendilerine akılları mı buyuruyor, yoksa onlar, azgın bir kavim midirler?(kavmün tağun)
[037.030]  bizim size karşı zorlayacak bir gücümüz de yoklu; fakat siz azmış bir kavimdiniz;(kavmen tağıne)
[038.055] Bu böyle; ama azgınlara (littağıne)kötü bir gelecek vardır.
[068.031]  Dediler ki: Yazıklar olsun bize, doğrusu biz; azgınlardanmışız (tağıne).
[078.021-22]  Gerçekten cehennem, bir gözetleme yeridir.Azgınlar için (littağıne)varılacak bir yer.
[053.052] Önceden de Nuh kavmini (helak etmişti), çünkü onlar zulmetmiş ve azmıştı.(etğa)
[069.005]  Bu sebeple Semud, azgın bir sesle (bittağıyeti) helak edildiler.
[091.011]  Semud kavmi azgınlığından (bitağvahe) inanmadı.
[005.064]  Bir de Yahudiler: «Allah'ın eli bağlıdır.» dediler ve dedikleri yüzünden elleri bağlandı ve la'netlendiler. Hayır, O'nun iki eli de açıktır, dilediği gibi nimet veriyor. Andolsun ki, sana Rabbinden indirilenler, onlardan birçoğunun azgınlığını (tuğyanen) küfrünü artıracaktır. Bununla birlikte, aralarına kıyamete kadar sürecek olan bir düşmanlık ve kin bıraktık. Her ne zaman savaş için bir ateş tutuşturdularsa, Allah onu söndürdü. Onlar yeryüzünde bozgunculuk için koşarlar; Allah ise bozguncuları sevmez.
[005.068]  «Ey Kitap ehli! Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni gereğince uygulamadıkça bir temeliniz olmaz» de. And olsun ki Rabbinden sana indirilen, Kuran, onlardan çoğunun azgınlık (tuğyanen) ve küfrünü artırır. Öyleyse kafirler için tasalanma.
[017.060]  Sana: «Rabbin şüphesiz insanları kuşatmıştır» demiştik; sana gösterdiğimiz rüya ile ve Kuran'da lanetlenmiş ağaçla, sadece insanları denedik. Biz onları korkutuyoruz, fakat bu onlara büyük taşkınlık (tuğyanen kebiren) vermekten başka birşeye yaramıyor.
[018.080]  «Oğlana gelince; onun ana babası inanmış kimselerdi. Çocuğun onları azdırmasından (tuğyanen)ve inkara sürüklemesinden korkmuştuk.
[002.015]  Onlarla Allah alay eder ve taşkınlıkları (tuğyanihim)içinde bocalar durumda bırakır.
[006.110]  Onların kalblerini, gözlerini, ona ilk defa inanmadıkları gibi çeviririz; onları taşkınlıkları (tuğyanihim) içinde şaşkın şaşkın bırakırız.
[007.186]  Allah'ın saptırdığını yola getirecek yoktur. O, sapanları taşkınlıkları (tuğyanihim) içinde bocalayıp dururlarken bırakır.
[010.011] İyiliği acele isteyen kimselere Allah fenalığı da çarçabuk verseydi, süreleri hemen bitmiş olurdu. Bizimle karşılaşmayı ummayanları, azgınlıkları (tuğyanihim) içinde bocalayıp dururlarken bırakırız.
[023.075]  Biz onlara acısak ve başlarındaki sıkıntıyı gidersek bile, azgınlıkları (tuğyanihim)içinde bocalayıp kalırlar.
[002.256]  Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tâğutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir.
[002.257]  Allah inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkar edenlerin ise dostları tağuttur. Onları aydınlıktan karanlıklara sürüklerler. İşte onlar cehennemliklerdir, onlar orada temelli kalacaklardır.
[004.051] Görmedin mi o kendilerine kitaptan bir nâsip verilmiş kimseleri ki, Cibt ve Tâğût'a imân ediyorlar ve kâfirler için, «Bunlar mü'minlerden daha doğru bir yoldadırlar,» deyiveriyorlar.
[004.060]  Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tâğut'a inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, Tâğut'un önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.
[004.076]  İnananlar Allah yolunda savaşırlar, inkar edenler ise tağut yolunda harbederler. Şeytanın dostlarıyla savaşın, esasen şeytanın hilesi zayıftır.
[005.060]  De ki: «Allah yanında cezaca bundan daha kötüsünü size haber vereyim mi? Allah'ın la'net ettiği, gazabına uğrattığı, kendilerini maymunlara ve domuzlara dönüştürdüğü kimselerle Tağut'a tapanlar, işte bunlar, yerleri en kötü yer olan ve doğru yoldan en çok sapanlardır.»
[016.036]  Andolsun, biz her ümmete: «Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının» (diye tebliğ etmesi için) bir peygamber gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine de sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün.
[039.017]  Tağuta kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a yönelenlere müjde var. Müjdele kullarımı.

Yukarda verdiğimiz Ayet meallerine dikkat ettiğimiz zaman ortak nokta "Haddi aşmak" olarak karşımıza çıkmaktadır. "Haddi aşmak" deyiminin içine neler girer ki böyle bir had aşımı olduğunda "Tuğyan" ve "Tağut" kelimeleri gündeme gelsin ?.

Nahl s. 36. Ayetine baktığımızda ,Allah (c.c) nin Elçi gönderme sebebinin sadece ona kulluk ve Tağuttan kaçınmamız amacı olduğunu görmekteyiz. "Kulluk" dediğimiz kelimenin anlam alanı geniş bir çerçeve dahilinde olup , bizlerin yaşamlarında belirleyici olan inancın her alanda Allah (c.c) nin önerdiği ilkeler dahilinde olmasını gerektirmektedir. Bu ilkelerin çiğnenerek başka belirleyicilerin önerdiği sistemlerin hayata geçirilmesi "Tuğyan" ve bunları hayata geçirme noktasında önder olanların "Tağut" olarak Kur'anda yerini bulduğunu görmekteyiz. 

Yukarda verilen Ayet meallerine baktığımızda , Firavun'un icraatlarının bu kelime ile ifade edildiği yani Firavunun "Tağut" luğa soyunduğunu görmekteyiz. Firavun'un "Tağut" olarak nitelendirilmesine sebeb olan şey onun "İlahlık ve Rablik" iddiasında bulunmuş olmasıydı. Firavun'un bu iddiasının hayata geçmiş şekli yönetim noktasında kendisinin veya kendisi gibi beşerin belirlediği bir sistemi halkına dayatmış olması idi. 

İlah ve Rab kavramlarını ifade ettiği anlam kişilerin hayatlarında belirleyici olmak anlamına gelmekte olup , bu kavramların sadece Allaha hasredilmesi gerektiği yönünde Allah (c.c) kullarına Elçileri vasıtası ile vahiyler göndermiştir. Bu kavramların onun dışındakiler tarafından kullanılması "Şirk" olgusunu gündeme getirmektedir.

"Firavun" , "Tuğyan" ve "Tağut" gibi kelimeler, zaman içinde önemini yitirmiş kelimeler değil, aksine her an için yaşayan ve yaşayacak olan kelimelerdir. Bu kelimelerin yaşantı içinde ifadesini bulabilmesi için bizlerin Kur'anı "Tevhid" merkezli bir okumaya tabi tutmamız gerekmektedir.

Çağlar boyunca gelen Elçilerin tebliğleri sadece tek bir İlaha kulluk etmek noktasında birleşmiş olması bizlerinde o Elçilerin izlerini takip etmemizi gerektirmektedir. Ana ilkelerini Kur'anın belirlediği bir sistemin dışındaki tüm sistemlerin genel adı "Tağuti Sistem" olup bunun başka bir adı yoktur. 

Türkiye örneğine baktığımızda, Müslümanların yaşadığımız sistemin adını koymak noktasında bir takım sıkıntılar yaşadığını görmekteyiz. Her hangi bir hadisçi veya tasavvufçu ile ilgili olarak görüş beyan etmekte ve onu tekfir etmekte sıkıntı çekmeyen bir kısım "Ehli Kur'an" mensubu olduğunu iddia edenler içinde yaşadığımız sistem konusunda fikir beyan edilme noktasında "Ehli Kur'an" olduklarını unutup "Ehli Sistem" bir tavır takınarak Kur'anın içinde yaşadığımız sisteme dair herhangi bir sözünün olmadığı zannına kapılmaktadırlar. 

Bunun sebebi Kur'anın tek İlaha dayalı bir sistem önermiş olmasının ne anlama geldiğinin veya gelmesi gerektiğinin anlaşılamamış olmasından kaynaklandığını düşünmekteyiz. Maalesef "Tağut" kelimesi ve onun anlam alanı bizlere itici gelmekte ve bu kelimeyi harici zihniyetine sahip olan tekfirci hizipler sahiplenmiş ve gündem etmektedirler. Onların bunu gündem etmiş olmaları ,onların düşüncelerine sahip olmayanların gündem etmemesini gerektirmediği gibi gündem etmeye en çok hakkı ve vazifesi olanların, Kur'anı Dinde belirleyici kitap olarak görenlere ait olması gerektiğini düşünmekteyiz.

Maaleseftir ki bu gün Türkiyede iktidar partisinin muhafazakar bir söyleme sahip olması, bir kısım Müslümanları atalete düşürmüş ve muhafazakarların hükümet olduğu sistemin sanki İslami bir sisteme dönüştüğü zannı hakim olmuştur. Kriterlerini Kur'andan almayan bu düşünce sahiplerinin daha müfrit olanlarına baktığımız zaman bu günkü iktidar sahiplerinin Allah (c.c) nin ümmete bir lutfu olduğu gibi sözleri işitmemiz işin boyutlarının vehametini göstermesi açısından ibret vericidir. 

Kur'anın her çağa sözü olduğunun bilincine sahip Müslümanlar olarak , onun içinde yaşadığımız sistemin adını koymak noktasında bizlere yol gösterici olduğunu bilmemiz gerekmektedir. Allah (c.c) nin tek İlah yani onun gösterdiği ilkeler çerçevesindeki bir sistem yerine onun yarattığı kişilerin ortaya attığı ilkelerin hakim olduğu bir devlet sisteminin adı "Tağuti" bir sistemdir. 

Yaşadığımız sistemin "Tağuti" liği konusunda hem fikir olmak için Kur'anın Tevhid merkezli bir okunma metoduna dönülmesine gerek olduğunu düşünmekteyiz. Bunun dışında yapılan okumalar, bir takım kelime ve kavramların içinin boşaltılarak Kur'anın modası geçmiş düşünceler ve eskilerin masallarını kapsayan bir entellektüel bir çerez malzemesi haline çevrilmesinden başka bir işe yaramayacaktır. 

İşin daha kötüsü , yapılan bazı okuma metodlarının Kur'anın içinde yaşadığımız sistemi bırakın Tağuti olarak nitelemek ideal bir sistem olarak gördüğü sonucuna varmış olması, Kur'anın çağlar boyunca süregelen Tevhidi mücadele örnekliklerinin boşa yapılmış anlatımlar ve bize dair bir mesajı olmayan sözler mesabesine düşürecektir.

Kendisini Kur'ana nisbet ederek söylemde bulunan bazı kimselerin  Kur'anın, bazılarının konforunun bozulmasına sebeb olacak bu söylemini gündem etmeyip , Hadisçi veya tasavvufçuları tekfir etmeye yarayan bir araç olarak okumaları Kitabın tek taraflı okunmaya tabi kılındığının bir göstergesidir. Yaşadığımız sisteme dair sözü olan bir Kur'anın bu sözleri hayat pratize etme gereği olmuş olması "Tatlı su Müslümanlığı" yapan bizlerin hoşuna pek gitmeyecektir.

Bugün inancını Kur'anın belirlediği iddiasında olanların bir kısmındaki arız olan eksiklik Kitabın çağlar boyunca gelen Tevhid çağrısının okunmaması olup , bu çağrının anlatıldığı kıssa yollu anlatımlardaki bazı olayların olup olmadığı konusundadır. Kur'an hayat içinde yaşanan bir Kitap değil hayattan koparılmış ve hayata dair sözü olmayan laik ve Kemalist sistemi savunan bir Kitap haline getirilmiştir.

Sonuç olarak ; Kur'anın her an için yaşayan kelimelerinden olan "Tağut", belirli bir kesimin elinde kalarak , kendisini "Ehli Kur'an" olarak niteleyen bazı kimselerin gözünde "Tavuk" kelimesi kadar bir anlamı olmayan bir hale getirilmiştir. Son zamanlarda Kur'anın gündeme gelmiş olması maalesef , Kur'anın yaşanılan sisteme dair bir sözü olduğu noktasındaki düşünceleri beraberinde getirmemiştir. T.V lerde Kur'anı gündem etmeye çalışan bir kısım akademisyen ve alimlerin bu tür konuları gündeme getirmekten çekinerek suya sabuna dokunmayan düşünceleri gündeme getirmeleri onların bu tür söylemlerden Dünyevi gailelerden ötürü çekindikleri izlenimini kuvvetlendirmektedir. Kur'anı belirleyici bir Kitap olarak görenlerin o Kitap içindeki örneklerde canlarını mallarını Allah için feda edenlerin ne sebeble bunu yaptıklarını ciddi biçimde okumaları ve pratize etme gereği kaçınılmazdır. 

                              EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.