Ulaşılır ? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ulaşılır ? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Nisan 2016 Çarşamba

İSRA s.73-81. Ayetleri : Makamı Mahmud Nedir ve Nasıl Ulaşılır?

İsra suresi içindeki bazı ayetler, aşırı yüceltmeci peygamber algısının tezahürü olan, rivayetleri baz alan okuma yöntemi ile anlaşılmaya çalışılmış, ve netice olarak ayetler ilgili rivayetleri onaylayan bir anlayışa kurban edilmiştir. "Miraç" ve "Şefaat", aşırı yüceltmeci peygamber anlayışının bir ürünü olarak İslam düşüncesine sokulmuş ve itikat haline getirilmiş bir konudur. Miraç olayına delil getirilen ayetlerden bir tanesi de bu surenin ilk ayeti şefaat ile ilişkisi kurulan bu surenin 79. ayetidir. 

Yazımız, miraç ve şefaat konularını ele almaya yönelik değil, bunlar ile ilişkisi kurulan ayetleri , özellikle bu surenin 79. ayetini anlamaya yönelik olacaktır.

Konuya girmeden önce şunu hatırlatmak isteriz; İsra suresinin Muhammed (a.s) ın hicreti ile yakından alakalı olduğunu hatırlatarak 79. ayetin anlaşılması , surenin hicret ile  alakası kurulduğunda kolaylaşacaktır. Tefsirlere bakıldığında İsra suresinin tamamının hicretten evvel yani Mekke de nazil olan bir sure olduğunun yazılmasına karşın , bazı tefsirlerde , bu surenin bazı ayetlerinin hicret sonrası yani Medine de indiğine dair görüşlere rastlamaktayız.

Kanaatimizce, surenin bir kısım ayetlerinin Medine de inmiş olduğu görüşleri daha doğru olup , konu ile alakasını kurmaya çalışacağımız ayetlerin bağlamının nuzül mekanının Medine olduğunu söyleyenlerin görüşlerinin daha isabetli olduğu kanaatindeyiz. İsra s. 79. ayetine girmeden önce surenin 1- 8. ayetleri arasını ele almanın gerektiğini düşünmekteyiz. Çünkü bu ayetlerin, hicret izninin verildiği ayetler olduğu kanaati bizde ağır basmaktadır.

[017.001]  Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren O (Allah yücedir. Gerçekten O, işitendir görendir.
[017.002] Biz Mûsâ’ya kitap verdik ve onu, İsrailoğullarına «Benden başkasını Rab edinmeyin, benden başkasının himayesine girmeyin» diye, doğru yolu gösteren bir rehber kıldık.
[017.003] Nuh ile beraber taşıdığımız kimselerin soyunu da. Gerçekten o, çok şükreden bir kul idi.
[017.004] Biz İsrail oğullarına Kitap'da şu hükmü verdik: «Muhakkak siz yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir yükselişle yükseleceksiniz.»
[017.005] Birincisinin zamanı gelince,üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Onlar, evlerin aralarına girip araştırdılar. Bu yerine getirilmesi gereken bir vaad idi.
[017.006]  Sonra onlara karşı size tekrar 'güç ve kuvvet verdik', size mallar ve çocuklarla yardım ettik ve topluluk olarak da sizi sayıca çok kıldık.
[017.007]  Eğer ihsan ederseniz; kendiniz için ihsan etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz; o da kendinizedir. Diğerinin vakti gelince; yüzünüzü karartsınlar, mescide ilk defa girdikleri gibi girsinler ve ele geçirdikleri yeri harab etsinler diye onları tekrar göndeririz.
[017.008] [Olur ki Rabbiniz size merhamet eder. Eğer dönerseniz Biz de döneriz. Öyle ya, Biz cehennemi kafirlere zindan yapmışız!

İsra suresinin 1. ayeti, bilindiği üzere miraç uydurmalarına dayanak yapılan ayetlerdendir. Bu ayet genellikle Muhammed (a.s) bir gece vakti Mescidi Haram dan , Mescidi Aksa ya götürülmesi, yani bir nevi mucize anlayışı dahilinde okunmaktadır. Kanaatimiz o dur ki, bu ayet bedenen bir yürütülmeden çok, aynı surenin 60. ayetinde ki ," Sana gösterdiğimiz rüya" ibaresi dikkate alınarak okunduğunda bu yürüyüşün bedenen bir yürüyüş değil, Mekke den artık hicret edilmesi gerektiğini hatırlatan bir ayet olarak okunmalıdır. 

Musa ve Lut (a.s) ların kıssalarını okuduğumuzda, onların kıssasında geçen "Esra" ( Gece yürüyüşü) kelimesi, kurtuluşa giden yolu gösteren bir kelimedir. Allah (c.c), Musa ve Lut (a.s) lara "Kullarımı geceleyin yürüyüşe çıkar" emrini vererek, onlara müşrik kavimden kurtuluşun yolunu göstermiştir. 

Daha önce kendisine inen ayetlerde bu kıssaları okuyan Muhammed (a.s) , böyle bir yürüyüşün kendisi için de kurtuluşun anahtarı olduğunu anlayarak Mekke'yi terk  edip Medine'ye hicret etmiştir. 2-8. ayetlerde ise, Muhammed (a.s) a gideceği yerdeki yani Medine'de karşılaşacağı topluluğun karakteristik özellikleri anlatılarak, Muhammed (a.s) ile karşılaşacak olan topluluğun yani İsrailoğullarının eski hatalarını tekrarladıkları takdirde, daha önce yapmış oldukları fesat yüzünden işleyen evrensel helak yasalarının kendileri için yine işleyeceği haber verilerek kendilerine gelen elçiye karşı fesat çıkarmamaları, ona iman etmeleri öğütlenmektedir.

Küfür ve şirk'in kalesi haline getirilmiş olan Mekke şehrinden hicret etmek zorunda kalan Muhammed (a.s), hicret etmek zorunda kaldığı şehre tekrar galip bir kumandan olarak geri dönmesi gerektiğini, yine aynı surenin içindeki ayetlerden öğrenmektedir. Çünkü hicret sadece bir  terk ediş değil, terk edilmeye mecbur bırakılan yere muzaffer olarak geri dönmek için yapılan hazırlığı ifade etmektedir. Medine'ye hicret etmek zorunda kalan Muhammed (a.s) ın, 10 yıl boyunca verdiği mücadelenin temelinde, Mekke'yi küfrün elinden kurtararak, yeniden atası İbrahim (a.s) tarafından inşa edilen haline yani Tevhide döndürmek çabası yatmaktadır.

Konumuz olan ayetleri , böyle bir çerçevede okumaya çalıştığımızda, ilgili ayetlerin mesaj içeren yönü ortaya çıkarak sadece belirli zaman ve mekana has olan ayetler topluluğu olmaktan da çıkmış olacaktır. Konumuz ile ilgili ayetlerin Medine'de inmiş olduğuna dair görüşlere katıldığımızı tekrar hatırlatarak, ilgili ayetlerin genel çerçevesinin Mekke'de içinde bulunduğu durumun hatırlatılması ve oraya nasıl geri dönebileceğinin yollarının öğretilmesi olduğunu söyleyebiliriz.

[017.073]  Ve onlar az kalsın sana vahyettiğimiz şeyden başkasını Bize iftira edesin diye seni fitneye düşüreceklerdi. O zaman seni elbette dost edineceklerdi.
[017.074] Sana sebat vermemiş olsaydık, and olsun ki, az da olsa onlara meyledecektin.
[017.075] O takdirde sana, hayatın da ölümün de, kat kat azabını tattırırdık. Sonra bize karşı bir yardımcı da bulamazdın.

Mekke döneminin ilk yıllarında inen ayetlere baktığımızda , Muhammed (a.s) a çizilen yol haritasında, kafirler ile hiç bir şekilde müdahene içine yani karşılıklı tavizkar bir tutum içine girilmemesi emredilmektedir (Kalem s. 8-15). Bu ayetler Mekke dönemi içinde Muhammed (a.s) ın böyle bir tutum içine girmemiş olduğunu göstermekte olup , aynı tutuma bundan sonra da devam etmesi öğütlenmektedir.

[017.076]  Ve az kaldı seni yurttan çıkarmak için rahatsız edeceklerdi. O halde onlar da senden sonra pek az kalacaklardır.
[017.077] Senden önce gönderdiğimiz resuller hakkında cari olan ilahî kanun budur. Sen Bizim ilahi kanunumuzda asla bir değişiklik bulamazsın!

Bu iki ayet, Allah (c.c) nin değişmez yasası olan, elçi ve ona inananlara olan yardımını ifade etmektedir. "Sünnetullah" denen yasalar çerçevesinde işleyen elçi ve ona inananlara yardım sünneti bu sefer Muhammed (a.s) ve ona inananlar için işleyecektir. Ancak bu yardım şarta bağlı olup Allah (c.c) nin yardım için koyduğu şartlar yerine gelmeden bu yardım sünneti asla işlemeyecektir. 

[010.103]  Sonra Biz, resûllerimizi ve iman edenleri kurtarırız. Böylece müminleri kurtarmak üzerimize düşen bir borçtur.

Allah (c.c) nin hiç bir elçisi terk ettiği bir beldeyi yenilmiş olarak terk etmemiştir. Eğer bir elçi ve beraberindekiler bir beldeyi terk ediyorsa, o belde artık helak olmayı, iman edenler ise kurtuluşu hak etmiş demektir. Kıssalardaki helak olaylarının anlatıldığı ayetlere bakıldığında bu noktayı açık ve net olarak görebiliriz. Yani Allah (c.c) nin helak ve yardım vaadi mutlaka yerine gelmiş aynı helak ve yardım vaadi Mekkeliler ve Muhammed (a.s) için de gerçekleşecektir.


Mekkelilerin helakının diğer kavimler gibi o şehrin yıkımı ile gerçekleşmediğini, o şehri elinde tutan kafirlerin Müslümanlar eli ile mağlup edilerek şehrin onların elinden geri alınması ile gerçekleştiğini hatırlatmak isteriz.

Muhammed (a.s) ın Mekke den hicret etmesi  onun ilk bakışta yenilmiş olarak orayı terk ettiğini düşündürebilir. Medine de yurt tutan Muhammed (a.s) için Mekke artık geri dönülmeyecek bir yer değil, Allah (c.c) nin 77. ayette beyan ettiği üzere, Mekkeli müşriklerin yenilerek helak olacağı Müslümanların Allah (c.c) nin yardımını hak edeceği yani sünnetullah yasalarının yeniden işleyeceği bir belde olmayı beklemektedir.

Devam eden ayetlerde yapılması emredilenler bu yardım yasasının yani "Sünnetullah" ın işlemesi için yani helak ve yardımın gerçekleşmesi için yapılması gerekenleri bildirmektedir.

[017.078]  Güneşin kaymasından, gecenin kararmasına kadar salatı ikame et; ve bir de fecrin Kur'anını; çünkü fecrin Kur'an'ı gerçekten şahitlidir.
[017.079]  Sana nafile olarak, gecenin bir kısmında, o Kur'an'la meşgul olmak üzere uyanık ol. Böylece Rabbinin seni övgüye layık bir makama göndermesi umulur.

78. ayet ile ilgili tefsirlere bakıldığında ağırlıklı olarak namaz vakitleri ile ilgili bilgiler içerdiği düşünülerek yorumların yapıldığına şahit olmaktayız. "Salat" kavramının namazı da içeren daha geniş bir anlamı olduğundan hareketle , ayetleri sadece namaz vakitleri ile ilgili bilgiler dahilinde okumak yerine bu kavramın daha geniş anlamı olduğundan hareketle okumaya çalışarak şunları söyleyebiliriz ;

"Salat" kavramını en geniş anlamda , "Kulun hayatı içinde yapmakla yükümlü bulunduğu bütün sorumlulukları" olarak tarif edebiliriz. 

Hayat içinde her an ve sürekli olarak yaşanması gerekli bir kavram olarak 78. ayette Muhammed (a.s) a emredilen salatın ikamesini en geniş anlamda okuyacak olursak (Namazı ret ettiğimiz anlamına gelmesin), onun hicret etmek zorunda kaldığı Mekke'ye geri dönmek için başlatması gereken mücadele süreci ve bu süreç içinde izlemesi gereken yol haritasının çizilmesi olduğunu söyleyebiliriz.

Salatın ikamesi ile ilgili ayetlerde belirtilen vakitleri, sadece namaz vakitleri ile ilgili okumak yerine devamlılık ifade etmesi açısından okuduğumuzda, bu kavramın hayat içinde daha aktif bir biçimde yer alması gerektiği anlaşılacaktır. Namaz, salatın bir cüzü olarak günün belirli vakitlerinde eda edilmesi bir farz olarak iman edenlere yazılmış olup namaz dışındaki vakitlerde kul yine bütün yönelimini sadece Allah (c.c) ye yapmak ile sorumludur. Namazı Allah'a has kılıp, namaz dışındaki işlerde yönelimi başkalarına yapmak iman iddiasında olanların yapmaması gereken işlerdendir. 

Bu bağlamda, Mekke döneminin ilk yıllarında nazil olan Müzzemmil suresinin ilk ayetlerini yeniden hatırlamak yerinde olacaktır.

[073.001-4] Ey o örtünen,Az bir kısmı hariç olmak üzere, geceleyin kalk: Yarısı, yâhud eksilt ondan biraz Veya üzerine ilave et. Ve Kur'an'ı da belli bir düzen içinde (tertil üzere) oku.

Müzzemmil suresindeki bu ayetlerin 78 ve 79. ayet ile bağını kurmaya çalıştığımızda Muhammed (a.s) a emredilen gece mesaisi emri aynen korunmaktadır. Medine'de yeni bir oluşumun temellerini atarak Mekke'ye geri dönmeye hazırlanmaya başlayan Muhammed (a.s) ın bu geri dönüşünün gerçekleşmesinde,  geceleri yapacağı çalışmalar büyük öneme haizdir.

Musa (a.s) önderliğinde yıllarca Firavun zulmüne karşı koymaya çalışan İsrailoğullarına çizilen yol haritası ile Muhammed (a.s) a çizilen yol haritasına dikkat ettiğimizde birbiri ile aynı olduğunu görmekteyiz. Çünkü her iki elçinin amaçları aynı olup, her iki elçi de zalimlerin zulmüne son vermek gibi bir göreve sahiptirler.

[010.087]  Biz de Musa ile kardeşine şöyle vahyettik. «Kavminiz için Mısır'da  evler hazırlayın, evlerinizi kıble edinin ve salatı ayakta tutun! Bir de mü'minleri müjdele!

Musa ve Muhammed (a.s) lara verilen ortak emir olan "Salatı ayakta tutmak" ifadesinin anlamı sadece "Namaz kılın" şeklinde çevrildiğinde, bu kavramın anlamı buhar olup uçacaktır. Musa ve Muhammed (a.s) lara emredilen salatın anlamını , yeryüzünde zulmün ve fesadın son bularak , Tevhidin hayata hakim kılınması ve Allah (c.c) nin kafirleri helak , iman edenlere yardım sözünün gerçekleşmesi için ne yapılması gereken amellerin ortak adı olarak ifade etmek mümkündür. 

Bütün bunlardan sonra , Allah (c.c) nin 79. ayette vaad ettiği "Makamen Mahmuden" (Övülmüş Makam) deyiminin ne anlama gelebileceği biraz daha aydınlanmış olacaktır.

Öncelikle şunu söylemek isteriz ki; Bu terimin ne anlama gelebileceği hakkında getireceğimiz iddia bizim indi yorumumuz olacaktır. Ancak bu terimin ifade ettiği anlamın şefaat makamı olAmayacağını kesinlikle söylemek istiyoruz. Hesap gününde kimseden fidye alınmayacağını, şefaatin kabul olunmayacağını bizlere haber veren Rabbimizin bu haberlerini göz ardı ederek, rivayetler tarafından verilen bilgileri kabul etmek, iman iddiasında olan kimseye yakışmaz.

"Makamen Mahmuden" (Övülmüş Makam) deyiminin , önce en geniş anlamda tarifini yapmaya çalışarak , sonra bu deyimin Muhammed (a.s) için ifade ettiği anlamı bulmaya çalışalım. 

[028.085]  Hiç şüphesiz, sana Kur'an'ı farz kılan, seni dönülecek yere elbette döndürecektir. De ki: «Rabbim, hidayetle geleni de, açıkça bir sapıklık içinde olanı da daha iyi bilmektedir.»

Kasas suresi 85. ayetine baktığımızda , ki bu ayet büyük bir ihtimalle Mekke den hicret edilmesinden sonra nazil olmuştur (Tefsirlerde hicret esnasında Mekke ile Medine arasında bir yerde nazil olduğu rivayetleri vardır). Bu ayet, Muhammed (a.s) a hedef gösteren ayetlerden birisi olarak önemli bir mesaj vermektedir. Medine ye hicret etmek zorunda kalan Muhammed (a.s), çıkmak zorunda kaldığı şehre tekrar galip olarak geri dönmesi gerektiği bilinci içinde Mekke yi terk etmiştir.

"Makamen Mahmuden" deyiminin belirlilik takısı gelmeden ifade edilmesi , bu deyimin sadece belirli bir zamana ve mekana has olmadığını göstermekte olduğunu söyleyebiliriz.

"Makamen Mahmuden" deyimini , "Allah (c.c) nin kulları için gösterdiği zirve hedef  ulaşmaları gereken nokta tevhid mücadelesinin bayrağının dikilmesi gereken yer"  olarak tarif ettiğimizde ,bu deyimin Muhammed (a.s) için ifade ettiği düşünülen 3 anlamından birisini tercih edebiliriz.

Klasik tefsirlere bakıldığında bu terimin, şefaat makamı haricinde ki bu tarifi kabul etmek mümkün değildir, 1- MEDİNE , 2- MEKKE , 3- AHİRETTE ALINACAK KARŞILIK olarak yorumlandığını görmekteyiz. 

1. yorum olan Medine nin "Makamen Mahmuden" olarak yorumlanmasına katılmadığımızı peşinen söylemek istiyoruz şöyle ki; Medine Muhammed (a.s) için nihai hedef değil , nihai hedefe varmak için kullanacağı bir atlama taşı mesabesinde olup, AMAÇ değil ARAÇtır. Bu ayetlerin nazil olduğu yer Mekke değil Medine olduğu düşüncelerine katıldığımızı yukarıda da belirtmiştik. Dolayısı ile bu şehrin nihai hedefe varmak için kullanılan bir mekan olması nedeniyle, bu terimin anlam alanı içine giremeyeceğini düşünüyoruz, geriye diğer 2 şık kalmaktadır. 

2. yorum olan Mekke nin daha doğru bir yorum olduğuna katıldığımızı söylemek istiyoruz şöyle ki; Zaman içinde küfrün ve şirkin kalesi haline getirilen Mekke'lilere gönderilerek, küfre ve şirke karşı savaş açan elçi, bu şehir içindeki mütref takımı tarafından kabul edilmeyerek hicret etmek zorunda bırakılmış, küfür ve şirk o şehirde hakim kılınmaya çalışılarak, bir nevi kale olma halinin devam etmesi sağlanmaya çalışılmıştır. 

Mekke'nin müşrik işgalinden kurtarılıp, tevhidin merkezi haline getirilmesi, Muhammed (a.s) a gösterilen nihai bir zirve hedef olarak yeniden "Övülmüş Makam" haline yani tevhidin merkezi haline dönüştürülmesi, Allah (c.c) nin ona yüklediği görevlerdendir.

Peki Allah (c.c) neden Mekke için "Makamen Mahmuden" deyimini kullanmaktadır ?.


[003.096-97]  Gerçek şu ki, insanlar için ilk kurulan Ev, Bekke (Mekke) de, o, kutlu ve bütün insanlar (alemler) için hidayet olan (Kâbe) dir.Orda apaçık ayetler (ve) İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse o güvenliktedir. Ona bir yol bulup güç yetirenlerin Ev'i haccetmesi Allah'ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim de küfre saparsa, kuşku yok, Allah alemlere karşı muhtaç olmayandır.

Al-i İmran s. 96 ve 97. ayetlerinde kullanılan "Makamı İbrahim" deyimi , bu şehrin övülmüş bir yer olduğuna bir delil olarak görülebilir. Bakara, İbrahim ve Hac surelerindeki ayetlerden öğrendiğimize göre atamız İbrahim (a.s) , bu şehri Tevhidin bir sembolü olarak  ayağa kaldırmış ve duası ile buranın kıyamete kadar insanlar tarafından Hac mekanı olarak ziyaret edilmesine sebep olmuştur. 

[042.007] Böylece şehirlerin anası olan Mekke'de ve çevresinde bulunanları uyarman, şüphe götürmeyen toplanma günü ile uyarman için sana Arapça okunan bir Kitap vahyettik. İnsanların bir takımı cennete, bir takımı da çılgın alevli cehenneme girer.

Bu sebepten dolayı Mekke ,Tevhidi açıdan özel öneme sahip olan bir şehirdir. Bu şehrin asli haline döndürülmesi Muhammed (a.s) ın gönderiliş sebebi olup , hayatını bu şehrin ve etrafının şirkten temizlenerek Tevhid dininin kalesi olması için harcamıştır.

3. yorum olan ahirette alınacak karşılık yani cennetin "Makamen Mahmuden" olarak ifade edilmiş olabileceği yorumlarına soğuk bakmadığımızı ifade etmekle beraber , 2. yorumun daha isabetli olduğunu söylemek istiyoruz. Allah (c.c) dünya hayatında kendi yolunda hayat süren kullarına vereceği karşılık için kullandığı kelimelerin içinde "Makam" kelimesi de bulunmaktadır.

[025.076] Orada ebedi kalacaklar; ne güzel durulacak bir yer, ne güzel bir makam!
[035.035] Çünkü O, lütfu ile bizi devamlı kalınacak olan yerde (Elmukameti) yerleştirdi. Burada artık bize ne yorgunluk olacak, ne de usanç gelecek.

"Makamen Mahmuden" deyimini tarihselliği içinden çıkararak , zaman ve mekan üstü bir anlama sahip olarak okumaya çalıştığımızda şunları söyleyebiliriz ;

"Makamen Mahmuden" (Övülmüş Makam) terimi, sadece Muhammed (a.s) ve Mekke ile sınırlı bir anlama sahip değildir. Bu deyim ile ifade edilen şey , onun görevi icabı ulaşması gereken zirve hedef Mekke şehri olup , bu zirve hedef şehir zaman içinde şirkin kalesi haline gelmiştir. Muhammed (a.s) a ulaşması için gösterilen zirve hedefe nasıl ulaşılabileceği ise ona kendisinden önceki elçilerin kıssaları ile anlatılarak , aynı yolu izleyerek , o elçilerin hak ettiği yardıma nasıl kavuşabileceği öğretilmektedir.

Bu anlamda iman iddiasında bulunan her kulun, fethetmesi gereken bir Mekke si, yani ulaşması gereken zirve hedefi , övülmüş makamı mutlaka vardır olmalıdır . Böyle bir hedefi ve ulaşması gereken bir zirve hedefi tevhidi bir yaşantı çerçevesinde idealleri olmayan bir Mü'min, hayatını boşa geçirmiş sayılacaktır.

Var olma gerekçemiz olan, tek ilaha kulluk süren bir hayatta önümüze çıkan engelleri aşmaya çalışmak yolunda yürüyenlerin nasıl bir yol izlediği , bu engelleri aşarak  Makamı Mahmuda yani zirveye nasıl ulaştıkları, bir çok ayette bizlere bildirilerek , onların yolunu yol edinmemiz bizlerden istenilmektedir.

Allah (c.c) kendi yolunda yürüyen elçi ve kullarına dünya ve ahirette yardım sözü vermektedir. Bu yolda yürümeye çalışanların önlerine tarih boyunca engeller çıkmış ve bu engeller Allah (c.c) nin yardımı ile aşılarak hedefe varılmıştır. 

Muhammed (a.s) ın 23 yıllık süren mücadelesinin , 10 yıllık bölümü olan Medine bölümü okunduğunda, onun Mekke ye giden yolda izlediği yöntem , bizler içinde örneklikler ile doludur. Kur'anın özellikle Medine de inen ayetleri okunduğu zaman , Muhammed (a.s) ın böyle bir hedefi olduğu bilgisi ile okunduğunda , bu ayetlerin bizler içinde hedefe giden yolun işaretleri olduğu görülecektir. 

[017.080]  De ki: «Rabbim, gireceğim yere doğrulukla girmemi sağla, çıkacağım yerden de doğrululukla çıkmamı nasip et ve benim için kendi katından yardım edici bir kuvvet ver.»
[017.081] Yine de ki: Hak geldi; bâtıl yıkılıp gitti. Zaten bâtıl yıkılmaya mahkumdur.

"Gireceğim yer" ve "Çıkacağım yer" ifadelerinin tefsirlerinde, ayetin indiği mekana göre görüş farklılıkları olduğunu görmekteyiz. Ayetlerin Mekke de indiğini kabul eden görüşe göre girilecek yer Medine şehri , çıkılacak yer ise Mekke şehridir. Bu görüşe göre ayet henüz Mekke de ikamet etmekte olan Muhammed (a.s) a hicret etmesi gerektiğini beyan etmektedir.Ayetlerin Medine şehrinde indiğini düşündüğümüzde (Tercih ettiğimiz görüş bu dur) girilecek yer Mekke şehri , çıkılacak yer ise ölümden sonra yeniden kabirlerden çıkış olduğunu söyleyebiliriz. 

Böyle bir dua edilmesinin tavsiye edilmesinin üzerinde durmak gerekirse şunları söyleyebiliriz;

Bundan sonra hayatının geri kalan kısmını ölümüne kadar, şirkin kalesi haline getirilmiş olan Mekke yi kafirlerden geri almak için harcaması gerektiğine dair bir emir olarak algılaması ve bu emri yerine getirmek için gerekli olan yardımı Allah (c.c) den isteyerek var gücü ile mücadele etmesi emredilmektedir. 

"Bundan bize ne düşer?" diye sorduğumuzda ise cevap olarak ; "Hayatın anlamının tek ilaha kulluk yolunda mücadele için harcanması , ölüme değin bu uğurda hiç bir fedakarlıktan kaçınılmaması gerektiğinin bizlere de hatırlatılması" diyebiliriz.

Sonuç olarak; Allah (c.c) ye kulluk yolunda her kişinin ulaşması gerekli olan zirve hedef olarak tanımlayabileceğimiz "Makamı Mahmud", Muhammed (a.s) için Mekke olup bizler için ise, içinde bulunduğumuz zaman ve mekan şartlarına göre değişebilecek zirve hedefler olarak zaman ve mekan üstü bir anlama sahiptir.

Bu şehir zaman içinde asli durumu olan Tevhidin sembolü olmaktan çıkarılarak, arızi bir durum olan şirkin sembolü haline getirilmiştir. Elçilerin gönderiliş amacı olan asli hakikat Tevhid akidesinin ve onun sembollerini insanlara yeniden hatırlatmak görevinin son halkası olan Muhammed (a.s), bu hatırlatma görevinde diğer elçi ataları büyük güçlüklerle karşılaşarak bulunduğu şehirden hicret etmek zorunda kalmıştır.

Onun bu hicreti, tevhid sembolü olan şehri yeniden asli haline döndürmek, ve şirkin bayrağını indirmek için yeni bir mücadele sürecini başlatmış ve 10 yıllık mücadele sonunda "Övülmüş Makam" a ulaşmıştır. Bu makam sadece Mekke ye has değil, şirkin kalesi haline getirilmiş her yerin yeniden tevhidin kalesi haline getirilmesi neticesinde ulaşılması gereken hedefin bir adıdır. 

İlgili ayetleri herkesin ulaşması gereken bir hedefi yani makamı mahmudu olması gerektiği bilinci içinde ve bu hedefe ulaşımın nasıl olacağı yönünde bilgiler içermesi açısından okumaya çalıştığımızda bizlere daha kolay açılacaktır.

                                 EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.