Kur'an kıssaları , yaşanmış hayatlardan örnekler vererek , yaşanmakta ve yaşanacak olan hayatlara dair mesajlar içeren anlatımlardır. Kur'an içinde anlatılan bir kıssa , içinde bir çok mesajları taşıma kapasitesine sahip anlatımlar olup, bir çok alt başlık halinde okunabilme imkanına sahiptir . Kıssalar ile anlatılan bu yaşanmışlıklar , bizlerin bu anlatımlardan kendi yaşamlarımıza dair mesajlar çıkarmamızı beklemektedir.
Bu yazımızda , Hud suresi içinde anlatılan Nuh (a.s) kıssasının 43. ayetinde Nuh'un oğlunun, babasının çağrısını ret ederek , "Cebel" e (Dağ) sığınarak helak olmaktan kurtulabileceği zannının ,onu kurtaramadığı konusunu ele almaya çalışarak , bu durumun bize dönük olarak nasıl bir mesajı olabileceği yönünde düşüncelerimizi paylaşmaya çalışacağız.
Bilindiği üzere Nuh (a.s), uzun yıllar boyunca kavminin şirkten kurtulup Tevhide dönmesi için çağrılar yapmış , bu uğurda gece gündüz durmadan çalışmasına rağmen , kendisine az bir insan iman etmiştir. Nuh (a.s) Rabbine dua ederek , artık elinden geleni yaptığını bu kafirleri helak etmesini istemiş ve bu duası Rabbi tarafından kabul edilerek kavmi helak edilmiştir.
Hud s. içinde anlatılan Nuh (a.s) kıssasına baktığımızda , Tufan başladığı zaman oğluna , "Ey oğulcuğum! Bizimle beraber gel, kafirlerle birlik olma" şeklinde seslendiğini görmekteyiz (Hud .s 42).
Babasının bu çağrısına karşı oğlu ona , "Dağa (Cebel) sığınırım, beni sudan(Min el mai) kurtarır" cevabını verir. Ancak oğlunun sığındığı CEBEL yani dağ onu korumamış ve neticede su da boğulmuştur (Hud s. 43).
Bu olayın bize bakan yönünün okunabilmesinin, ayet içinde geçen ve Nuh (a.s) ın oğlunun , kendisini su dan koruyacağını zannederek sığındığı, CEBEL (Dağ) kelimesinin ifade ettiği anlamın güncelleştirilerek mümkün olabileceğini düşünmekteyiz. Bu kelimeden yola çıkarak , farklı kurtarıcılar peşinde koşmanın kişileri su da boğmasının, bizler için nasıl gerçekleşebileceğini okumaya çalışacağız.
Nuh (a.s) kıssasının en önemli objesi GEMİ olup , bu gemiye binenler helak olmaktan kurtulur iken , binmeyenler ise helak olmuşlardır. Kıssaları güncel mesajlar olarak okumanın gereğine binaen , bu gemi sadece Nuh (a.s) kıssası ile tarih sahnesinden silinen veya falan dağ da kalıntısı aranan bir obje olarak görülmeyerek , bize dönük mesajı olan bir obje olarak okunmalıdır.
EL FULKE (Gemi) , Nuh (a.s) a Allah (c.c) tarafından yapılması emredilen bir araçtır. Nuh (a.s) kıssasında "Mü'min" veya "Kafir" ayrımı, kişilerin o gemiye binip binmemesi sonucunda yapılmıştır. Gemiye binen Mü'minler helaktan kurtulmuş , binmeyen kafirler ise helak olmuşlardır. Nuh (a.s) kıssasındaki Gemi artık sadece bir binek aracı olmaktan çıkarak , helaktan kurtuluşun bir yolu olan, evrensel bir sembol haline gelmiş ve bize dönük mesajı olan bir objedir.
GEMİ artık , bir seyahat aracı olmaktan çıkmış , Nuh kavminden iman edenlerin DÜNYA VE AHİRETTE KURTULMALARINA VESİLE OLAN BİR ARAÇ olmuştur . Bu gün bizlerin dünya ve ahirette kurtulmasına sebep olacak olan geminin yani aracın adı ise "KUR'AN" dır. Nuh (a.s) ın oğlu bu gemiye binmeyerek , nasıl dünya ve ahirette helak oldu ise , Kur'anı hayatına rehber edinmeyenler , aynı şekilde dünya ve ahirette helak olacaklardır.
Bu bağlamda Nuh (a.s) ın oğlunun "Dağa sığınırım, beni sudan kurtarır" sözü, önem kazanmaktadır. Bu sözü ,bize dönük bir mesaj olarak okuduğumuzda , "CEBEL" (Dağ) kelimesi , GEMİDEN YANİ KUR'ANDAN KAÇANLARIN SIĞINDIKLARI HER TÜRLÜ SIĞINMA ARACININ ADI OLARAK EVRENSEL BİR ANLAM KAZANMAKTADIR.
Nuh (a.s) ın oğlunun GEMİye binmeye yanaşmayarak , başka bir kurtarıcı olarak CEBELe sığınmayı tercih etmesi , onu kurtaramamış , sonuçta oğlu boğulanlardan olmuştur.
Artık Nuh (a.s) kıssasında bir obje olan CEBEL (Dağ) , evrensel bir anlama bürünerek , Kur'an dışında sığınılan kurtuluş araçlarının yani "Sahte Kurtarıcı" ların ortak bir isim haline gelmiştir.
Nuh (a.s) ın oğlunun helak olmasının bize dönük mesajı , Kur'andan başka sığınaklar olduğunu zannına kapılarak , onlara sığınanlar ve bu sığınakların kendilerini dünya ve ahirette kurtuluş sağlayacağını zanneden her kim olursa olsun bu zannı onu helak olmaktan kurtaramayacak olduğunun yaşanmış bir örnek üzerinden canlı bir biçimde gösterilmesidir.
Bu noktada , insanları kurtuluşa götürdüğü zannedilen , fakat gerçekte helake götüren "CEBEL" lerin yani "Sahte Kurtarıcı" ların ne veya kimler olabileceği sorusunun cevabı gündeme gelmektedir.
"Kur'an", insanların dünya hayatlarında tabi olacakları kuralları ihtiva eden bir kurallar manzumesi olarak Rabbimizin bizler için indirdiği bir kitaptır. Bu kitabın muhteviyatı , insanların dünya hayatı içinde tabi olacakları kuralların temellerini bizlere beyan eden etmektedir. Bu kitabın ihtiva ettiği beyanları hayatları içinde tatbik edenlerin , dünya ve ahirette kurtuluşa erecekleri Rabbimiz tarafından haber verilmektedir.
Bunun tersi olarak , bu kitabın muhteviyatını hayatlarına tatbik etmeyenlerin ise dünya ve ahirette helak olacakları, geçmiştekilerin yaşanmış örnekleri şeklinde bizlere sunulmaktadır.
Vahyin haricindeki kurtarıcılar neden sahtedir ?.
"Kurtarıcı" vasfına sahip olan bir yaşam sisteminin yani "DİN" in, insanlara sadece dünya garantisi değil "Dünya ve Ahiret" garantisini birlikte vermesi gerekmektedir. Çünkü insan sadece dünya hayatını yaşayan, öldükten sonra toprak olan bir canlı değil , öldükten sonra yeniden diriltilerek ebedi bir yaşama devam eden bir canlıdır.
İnsanın ölümle bitmeyen bir hayatı olduğunu göz önünde bulundurarak , ona her iki tarafta mutlu ve mesut bir yaşam garantisini sadece Allah (c.c) nin dini olan İslam, vaat etmektedir.
İslam'ın haricindeki bütün yaşam sistemleri , insanı sadece dünya hayatında yaşayan ve ölen bir varlık olarak görerek , ona bu bakış açısı ile bakarak , onun için bir takım yaşam sistemleri önermektedirler. Bu önermeler insanlara, dünya hayatı içinde mutlu ve mesut bir hayat getirmediği gibi , ahiret hayatında da ebedi olarak cehennem ile cezalandırılmasına sebep olacaktır.
Kur'an ve önceki kitapların tamamının ortak çağrısı , insanı dünya ve ahireti birlikte düşünerek , ona göre bir yaşam biçimi yani dini tercih etmesini tavsiye etmektedir. Kur'an içinde anlatılan kıssalar , tek taraflı bir hayatı tercih ederek dünyaya saplanan ve ahireti hesap etmen bir yaşam sürenlerin akıbetlerini haber vererek , bu tür yaşam sistemlerini tercih edenlerin , dünya hayatlarının helak olmak ile son bulduğunu bizlere bildirmektedir.
Ahiretteki sonsuz yaşamı hesaba katmayarak , sadece dünya hayatı ile ilgili düzenlemeler vaz eden yaşam sistemlerinin ortak adı "Şirk düzenleri" olup , bu düzenler ile yönetilen kavimlerin helak edilme sebepleri , ahireti ötelemeleri sonucunda yaptıklarının hesabını vermek gibi bir kaygı içinde olmadan yaşamalarının getirdiği sonuçlardır . İşte bu yaşamlar sonucunda ortaya çıkan fesat , o kavimlerin helakına sebep olmuştur.
Ved , Suva , Yeuk , Yeğus ve Nesr adlı putlar , Nuh (a.s) ın kavminin bırakmamakta direndiği putlar olup , bu putlar evrensel bir sembol olarak , Allah (c.c) nin dininin dışındaki yaşam sistemlerini temsil etmektedir.
Dün Nuh kavminde görülen bu isimlerin yerini , Kapitalizm , Liberalizm , Marksizm , Kemalizm v.s gibi sistemler almış olup , dün kavminin müşrik ileri gelenlerinin bu günkü torunları , bu sistemleri bırakmamak için direnmektedirler. Bu düzenler , Nuh'un oğlunun kendisini kurtaracağını zannettiği "Cebel" ler olup , "Gemi" ye yani vahye binmeyen kim olursa olsun , onları boğulmaktan kurtaramayacaktır.
Sonuç olarak ; Nuh (a.s) ın oğlunun kendisini dünya ve ahirette kurtaracak olan gemiye binmeyi ret ederek , kendisini koruması için dağa sığınmasını bize dönük mesajlar olarak okuduğumuzda , "GEMİ", insanları dünya ve ahirette kurtuluşa götüren bir araç olarak evrensel bir anlama dönüşerek bu gün yerini KUR'ANA bırakmış olan bir objedir.
Nuh (a.s) ın oğlunun kendisini koruyacağını zannettiği "CEBEL" , Kur'an karşısında olan bütün sahte kurtarıcıların ortak adına dönüşerek , Nuh'un oğlunu helak olmaktan nasıl kurtaramadı ise , bu gün "Cebel" e mukabil olan bütün sahte kurtarıcı olan yaşam sistemleri , dün Nuh'un oğluna nasıl bir faydası olmadı ise , bugünde onun torunlarına bir faydası olmayacaktır.
Dünya ve ahirette helak olmaktan kurtulmanın yolu, Kur'an gemisine binerek hedefe ulaşmaktan geçmektedir. Kur'an gemisine binmeyerek , dağların kendisini kurtaracağını zannedenler Nuh'un oğlu gibi helak olmaktan kurtulamayacaklardır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
oğlunun etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
oğlunun etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
19 Şubat 2016 Cuma
4 Temmuz 2011 Pazartesi
Ademin İki Oğlunun Kıssası
Maide suresi 27. ile 32. ayetlerinde bizlere Ademin iki oğlunun kıssası anlatılmaktadır. Tefsirlere baktığımız zaman bu kıssada o bizlere kur'anda bilgisi verilmeyen bunların isimleri, kurban sunma nedenleri, sundukları kurbanın cinsi ile ile ilgili birçok israiliyat diyebileceğimiz bilgi kirliliği mevcuttur. Kur'an kıssalarını, kur'anda verildiği kadar bilgi ile yetinmeyip araya birçok kur'an dışı bilgi koyarak anlamaya çalışmak o kıssadan alınması gereken hisseyi geri plana atarak "kur'an masalları" mesabesine düşürür.Kur'an kıssaları ile ilgili olarak her zaman dile getirmeye çalıştığımız anlama metodunu yine tekrarlamak istiyoruz. Kur'an kıssaları bizlere görsel bir anlatım tarzında sunulmaktadır. Bizler bir tiyatro veya sinema eserini seyrettiğimiz zaman hiçbirimiz o eserdeki bir sanatçının gerçek hayattaki kimliği ile ilgilenmeyiz.
Dikkatlerimizi o sanatçının eserdeki oynadığı role çevirip , o roldeki taşıdığı kimlik üzerinden onun vermek istediği mesaja yoğunlaştırırız. Kur'an kıssalrıda aynı bu formak içinde bizlere sunulmaktadır. Seyretmiş olduğumuz herhangi bir tiyatro veya sinema eserinde oyuncunun gerçek kimliğini öne çıkarmak hiçbirimizin aklına gelmez. Kur'an kıssalarını okurken kıssanın sadece o günkü yaşanmışlığı içinde kalarak vermek istediği mesajı hesaba katmadan anlamaya kalktığımız zaman kur'anın bize verdiği bilgi az gelir ve neticesinde kıssa ile ilgili nerede bilgi kirliliği varsa alarak kıssaya yamamaya çalışırız ve neticesinde hisse alınması için anlatılan bir kıssa maalesef "eskilerin masalları" mesabesine düşer.
Kur'an kıssalarını "eskilerin masalları" mesabesine düşmekten kurarmak için öncelikler bize kur'anın verdiği ile yetinmek zorundayız . Çünkü kur'an bize eksik bilgi vermez, verdiği bilgi demekki bize lazım olan kadarıdır ve hisse almamız için yeterlidir.Kur'an kıssaları ile ilgili olarak tefsirlerde yer alan " hadis " adı altındaki bilgilerin tamamı bilgi kirliliğidir ve resulullah sav adına uydurulan yalanlardır. Çünkü kur'anın birçok ayetinde kıssa anlatımları ile beraber rabbımız " bunlar yaşanırken sen orada değildin " mealinde ayetleri beyan eder. Beyan edilen bunca ayete rağmen sanki oradaymış gibi resulullah adına uydurulan sözler ona iftiradan başka bir şey değildir. Bu ön biligler ışığında Ademin iki oğlunun kıssasını anlamaya çalışalım. Konu ile ilgili ayetler şöyledir.
-----27- Onlara Adem'in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: "Seni mutlaka öldüreceğim." (Öbürü de:) "Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder."
-----28- "Eğer beni öldürmek için elini bana uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım."
-----29- "Şüphesiz kendi günahını ve benim günahımı yüklenmeni ve böylelikle ateşin halkından olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası budur."
-----30- Sonunda nefsi ona kardeşini öldürmeyi (tahrik edip zevkli göstererek) kolaylaştırdı; böylece onu öldürdü, bu yüzden hüsrana uğrayanlardan oldu.
-----31- Derken, Allah, ona, yeri eşeleyerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir karga gönderdi. "Bana yazıklar olsun" dedi. "Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim?" Artık o, pişman olmuştu.
-----32- Bu nedenle, İsrailoğulları’na şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır.
-----33- Allah'a ve Resûlü’ne karşı savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuğa çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri, asılmaları ya da elleriyle ayaklarının çaprazca kesilmesi veya (bulundukları) yerden sürülmeleridir. Bu, dünyadaki aşağılanmalarıdır, ahirette onlar için büyük bir azap vardır.
-----34- Ancak, sizin onlara güç yetirmenizden önce tevbe edenler başka. Bilin ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
Kıssa "onlara Ademin iki oğlunun gerçek olan haberini oku" diye başlıyor. Devamında, bildirilen gerçek haberin ne olduğu anlatılıyor. Ayete geçen "gerçek haber" kelimesine dikkat edecek olursak anlıyoruzki bu verilen bilgiden bilgiden önceki haberler gerçek değildir. Gerçek olan bu bilgiye rağmen adlarının habil ile kabil olduğu, kavgalarının sebebinin aralarındaki bir kız meselesi olduğu gibi gerçek olmayan haberlere dayanan bilgiler tefsirlerde kol gezmektedir. Burada anlamamız gereken bilgi ademin iki oğlunun aralarında bir anlaşmazlık olduğu ve anlaşmazlığı bir hakeme başvurarak onun vereceği karara saygı duyarak kabul etmeleri gerektiği ve oğullardan birinin bu karara saygı duymayarak güç kullanmaya kalkmasıdır.
Daha önce Adem ile iblis kıssasındaki belirttiğimiz gibi o kıssayıda sadece adem ve iblise has bir kıssa zannedip kıyamete kadar gelecek olan insanların kıssası olmaktan çıkardığımız zaman kıssaya bir sürü yalan haberler ekleyerek "eskilerin masalları" haline getiririz.
Ademin iki oğlunun kıssasının bize zaman ve mekan bildirilmeden anlatılmasından anlamamız gereken odurki, bu kıssa sadece adem ile eşinden doğan iki oğlan çocuğunun kıssası değil, kıyamete kadar gelecek olan "ademoğulların" başlarına gelecek olan anlaşmazlıklar karşısında takınacağı tavıra bir örnektir. Aralarındaki anlaşmazlıklarda hakkına razı olarak verilecek karara saygı duyan bir kesim ve verilen karara saygı duymayarak zorbalaşan bir kesim mutlaka olacaktır.
Kıssada iki oğulunda "birer kurban sunmaları" ikisininde verilecek olan kararı kabul edeceklerinin beyanıdır. Ancak aleyhinde karar çıkan diğer oğul bu kararı beğenmeyerek diğerini öldüreceğini söylüyor. Burada bir davada lehte karar çıkması için gerekenin ne olduğuda bildirilmektedir. "Allahtan korkup sakınmak" yani bütün hayatımızda, kararlarımızda, anlaşmazlıklarımızda " müttaki"olmak zorundayız. 28. ayette " eğer sen beni öldürmek için elini uzatırsan ben seni öldürmek için elimi uzatmayacağım" sözü "buyur beni öldür" yani bir pısırıklık şeklinde değil. Karşımızdaki zalim dahi olsa Allah cc nin bize o zalim hakkında uymamız gereken kuralları yine kendisinin bildireceğinin beyanıdır. Ayetin devamında " çünkü ben ALEMLERİN RABBİ OLAN ALLAHTAN KORKARIM" cevabı bize zalimlere uygulayacağımız muameleyi yine kur'andan öğrenmemiz gerektiğini bildirmektedir.
29. ayette "kendi günahını ve benim günahımı yüklenmeni" şeklinde bir söz geçmektedir . Kur'anın bir çok yerinde "hiç bir kimsenin başka bir kimsenin yükünü yüklenmeyeceği" şeklindeki ayetleri ile bu ayetin arasında görünüşte bir müşkil olmasına rağmen ayeti " hem önceki günahını hemde beni öldürme günahını yüklenmeni"olarak anlamak gerekir.
31. ayette bizlere verilmek önemli bir mesajda şudur. Herhangi bir hareketi yapmadan önce o hareketin getireceği neticeyi iyi düşünün , Haksız yere yaptığınız bir uygulama sizi dünyada ve ahirette zelil eder, son pişmanlık etmez, bir kişi ne kadar tevbe etsede o günahın vicdanında açtığı derin yarnın kapanmsı çok zordur.Yaşadığınız müddetçe gördüğünüz en basit bir olay dahi yaptığınız o yanlışı size hatırlatır.
32. ayette bu öldürme olayı ile israiloğulları arasında bağlantı kurularak "haksız bir yere öldürülen bir canın yeryüzündeki bütün canları öldürmüş gibi olduğu, bir hayatı kurtarmanında bütün insanları kurtarmak gibi olduğu beyan edilerek insan hayatının değeri ortaya konmaktadır. İsrailoğullarının çoğunun bu bilgilerle gelen resullere rağmen buna uymayarak insan hayatını hiçe sayarak bozgunculuk ettiklerini bildiriyor. Günümüzdede, insan hayatının ne kadar değerli ve bir tek insanı dahi haksız yere öldürmenin ne kadar ağır bir cürüm olduğunu bildirilmesine rağmen her gün yüzlerce insan israil amerika, rusya, fransa, ingiltere vs, gibi ülkelerin maddi çıkarları uğruna katledilmektedir. Bir damla benzin ile insan hayatı eşdeğer hale getirilmiştir.
33. ve 34. ayetlerde zalimlerin yaptıklarının karşılığı olarak ahirette göreceği cezanın yanısıra dünyada iken görecekleri cezanın ne olacağı bildirilmektedir. Ancak günümüzde kur'anı "tarihselcilik" yöntemi ile okuyarak bazı hükümlerini rafa kaldırmak isteyen bazı kişiler bu cezaların aynen değil bunu "kur'anın ne dediği değil ne demek istediği önemlidir" söylemi altında "önemli olan caydırıcılıktır ve bu caydırılıcığı başka yolla yapmak gerekir" diye söylemlerle haşa "Allaha dinini öğretmeye " kalkmaktadırlar. Ve bir başka söylem ise , 34. ayetteki " ancak onları yakalamızdan önce tevbe edenler hariç" mealindeki ayetten bu cezaya çarptırılacak olan kişilerin tevbe ettikleri takdirde dünyadaki cezadan kurtulabilecekleri yolunda bir düşünce ortaya atarak cezayı delme yolunda bazı çabalarını görmekteyiz. 33. ayetin sonundaki "ahirette onlar için büyük bir azap vardır" cümlesini "yakalanmadan önce tevbe edenler hariç" cümlesi ile birlikte anlamamız gerekir. Yani kişinin yakalandıktan sonra tevbe etmesi onu ahiret azabından kurtarmaz. Kişinin ahiret azabından kurtulabilmesi için yakalanmadan önce tevbe etmesi gerekir. Nisa s. 18. ayetinde makbul tevbenin ölüm gelmeden önceki tevbe olduğu , ölüm anında yapılan tevbenin geçerli olmadığını beyan eden ayetin ışığında, kişinin yakalandığında yapılan tevbede makbul bir tevbe değildir.
Sonuç olarak Ademin iki oğlunun kıssası ,zaman ve mekanla ve şahıslarla sınırlı bir kıssa değil aksine tarihin bütün zaman ve mekanlarında yaşamış ve yaşayacak olan ADEMOĞULLARININ hepsinin başından geçmesi muhtemel olan , ihtilaf halinde başvurulması gereken mercinin ALLAHIN KİTABI olduğu, verilecek olan hükmün bu kitap doğrultusunda verilmesi gerektiği ve herkesinde bu kitaba uyularak verilecek olan hükme boyun eğmesi gerektiğini bildirmektedir. Kitabın hükmüne boyun eğmeyenlerin zalim olduğu , bu zulümlerin karşılık olarak işledikleri cinayetlerin çok ağır bir cürüm olduğu beyan edilmektedir. Zalimlerin bu fesadlarının karşılıklarının dünyada verilecek olan cezaya karşılık tevbe etmedikleri takdirde ahirettede cezaya uğrayacakları, bu tevbenin onları dünyadaki cezadan değil ahiretteki cezadan kurtaracağını, yakalanmadan önce tevbe etseler dahi dünyadaki cezanın uygulanması gerektiğini görüyoruz. Bunun tersine olarak yakalanan kişi "ben tevbe ettim" deyip salıvarilse cezanın caydırıcılığı ortadan kalkar. Çünkü tevbe kişi ile rabbi arasında olan bir şeydir. Kalpleri en iyi bilen Allah cc dir. Bir kişinin gerçekten tevbe edip etmediğini Allahtan başka kimse bilmez. Bizlerinde hiçkimsenin kalbini açıp bakamayacağımıza göre bize düşen görev onun kitabına uymaktır.
EN DOĞRUSUNUALLAH CC BİLİR.
Dikkatlerimizi o sanatçının eserdeki oynadığı role çevirip , o roldeki taşıdığı kimlik üzerinden onun vermek istediği mesaja yoğunlaştırırız. Kur'an kıssalrıda aynı bu formak içinde bizlere sunulmaktadır. Seyretmiş olduğumuz herhangi bir tiyatro veya sinema eserinde oyuncunun gerçek kimliğini öne çıkarmak hiçbirimizin aklına gelmez. Kur'an kıssalarını okurken kıssanın sadece o günkü yaşanmışlığı içinde kalarak vermek istediği mesajı hesaba katmadan anlamaya kalktığımız zaman kur'anın bize verdiği bilgi az gelir ve neticesinde kıssa ile ilgili nerede bilgi kirliliği varsa alarak kıssaya yamamaya çalışırız ve neticesinde hisse alınması için anlatılan bir kıssa maalesef "eskilerin masalları" mesabesine düşer.
Kur'an kıssalarını "eskilerin masalları" mesabesine düşmekten kurarmak için öncelikler bize kur'anın verdiği ile yetinmek zorundayız . Çünkü kur'an bize eksik bilgi vermez, verdiği bilgi demekki bize lazım olan kadarıdır ve hisse almamız için yeterlidir.Kur'an kıssaları ile ilgili olarak tefsirlerde yer alan " hadis " adı altındaki bilgilerin tamamı bilgi kirliliğidir ve resulullah sav adına uydurulan yalanlardır. Çünkü kur'anın birçok ayetinde kıssa anlatımları ile beraber rabbımız " bunlar yaşanırken sen orada değildin " mealinde ayetleri beyan eder. Beyan edilen bunca ayete rağmen sanki oradaymış gibi resulullah adına uydurulan sözler ona iftiradan başka bir şey değildir. Bu ön biligler ışığında Ademin iki oğlunun kıssasını anlamaya çalışalım. Konu ile ilgili ayetler şöyledir.
-----27- Onlara Adem'in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onlar (Allah'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı. Onlardan birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) Demişti ki: "Seni mutlaka öldüreceğim." (Öbürü de:) "Allah, ancak korkup-sakınanlardan kabul eder."
-----28- "Eğer beni öldürmek için elini bana uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım."
-----29- "Şüphesiz kendi günahını ve benim günahımı yüklenmeni ve böylelikle ateşin halkından olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası budur."
-----30- Sonunda nefsi ona kardeşini öldürmeyi (tahrik edip zevkli göstererek) kolaylaştırdı; böylece onu öldürdü, bu yüzden hüsrana uğrayanlardan oldu.
-----31- Derken, Allah, ona, yeri eşeleyerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir karga gönderdi. "Bana yazıklar olsun" dedi. "Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim?" Artık o, pişman olmuştu.
-----32- Bu nedenle, İsrailoğulları’na şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır.
-----33- Allah'a ve Resûlü’ne karşı savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuğa çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri, asılmaları ya da elleriyle ayaklarının çaprazca kesilmesi veya (bulundukları) yerden sürülmeleridir. Bu, dünyadaki aşağılanmalarıdır, ahirette onlar için büyük bir azap vardır.
-----34- Ancak, sizin onlara güç yetirmenizden önce tevbe edenler başka. Bilin ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
Kıssa "onlara Ademin iki oğlunun gerçek olan haberini oku" diye başlıyor. Devamında, bildirilen gerçek haberin ne olduğu anlatılıyor. Ayete geçen "gerçek haber" kelimesine dikkat edecek olursak anlıyoruzki bu verilen bilgiden bilgiden önceki haberler gerçek değildir. Gerçek olan bu bilgiye rağmen adlarının habil ile kabil olduğu, kavgalarının sebebinin aralarındaki bir kız meselesi olduğu gibi gerçek olmayan haberlere dayanan bilgiler tefsirlerde kol gezmektedir. Burada anlamamız gereken bilgi ademin iki oğlunun aralarında bir anlaşmazlık olduğu ve anlaşmazlığı bir hakeme başvurarak onun vereceği karara saygı duyarak kabul etmeleri gerektiği ve oğullardan birinin bu karara saygı duymayarak güç kullanmaya kalkmasıdır.
Daha önce Adem ile iblis kıssasındaki belirttiğimiz gibi o kıssayıda sadece adem ve iblise has bir kıssa zannedip kıyamete kadar gelecek olan insanların kıssası olmaktan çıkardığımız zaman kıssaya bir sürü yalan haberler ekleyerek "eskilerin masalları" haline getiririz.
Ademin iki oğlunun kıssasının bize zaman ve mekan bildirilmeden anlatılmasından anlamamız gereken odurki, bu kıssa sadece adem ile eşinden doğan iki oğlan çocuğunun kıssası değil, kıyamete kadar gelecek olan "ademoğulların" başlarına gelecek olan anlaşmazlıklar karşısında takınacağı tavıra bir örnektir. Aralarındaki anlaşmazlıklarda hakkına razı olarak verilecek karara saygı duyan bir kesim ve verilen karara saygı duymayarak zorbalaşan bir kesim mutlaka olacaktır.
Kıssada iki oğulunda "birer kurban sunmaları" ikisininde verilecek olan kararı kabul edeceklerinin beyanıdır. Ancak aleyhinde karar çıkan diğer oğul bu kararı beğenmeyerek diğerini öldüreceğini söylüyor. Burada bir davada lehte karar çıkması için gerekenin ne olduğuda bildirilmektedir. "Allahtan korkup sakınmak" yani bütün hayatımızda, kararlarımızda, anlaşmazlıklarımızda " müttaki"olmak zorundayız. 28. ayette " eğer sen beni öldürmek için elini uzatırsan ben seni öldürmek için elimi uzatmayacağım" sözü "buyur beni öldür" yani bir pısırıklık şeklinde değil. Karşımızdaki zalim dahi olsa Allah cc nin bize o zalim hakkında uymamız gereken kuralları yine kendisinin bildireceğinin beyanıdır. Ayetin devamında " çünkü ben ALEMLERİN RABBİ OLAN ALLAHTAN KORKARIM" cevabı bize zalimlere uygulayacağımız muameleyi yine kur'andan öğrenmemiz gerektiğini bildirmektedir.
29. ayette "kendi günahını ve benim günahımı yüklenmeni" şeklinde bir söz geçmektedir . Kur'anın bir çok yerinde "hiç bir kimsenin başka bir kimsenin yükünü yüklenmeyeceği" şeklindeki ayetleri ile bu ayetin arasında görünüşte bir müşkil olmasına rağmen ayeti " hem önceki günahını hemde beni öldürme günahını yüklenmeni"olarak anlamak gerekir.
31. ayette bizlere verilmek önemli bir mesajda şudur. Herhangi bir hareketi yapmadan önce o hareketin getireceği neticeyi iyi düşünün , Haksız yere yaptığınız bir uygulama sizi dünyada ve ahirette zelil eder, son pişmanlık etmez, bir kişi ne kadar tevbe etsede o günahın vicdanında açtığı derin yarnın kapanmsı çok zordur.Yaşadığınız müddetçe gördüğünüz en basit bir olay dahi yaptığınız o yanlışı size hatırlatır.
32. ayette bu öldürme olayı ile israiloğulları arasında bağlantı kurularak "haksız bir yere öldürülen bir canın yeryüzündeki bütün canları öldürmüş gibi olduğu, bir hayatı kurtarmanında bütün insanları kurtarmak gibi olduğu beyan edilerek insan hayatının değeri ortaya konmaktadır. İsrailoğullarının çoğunun bu bilgilerle gelen resullere rağmen buna uymayarak insan hayatını hiçe sayarak bozgunculuk ettiklerini bildiriyor. Günümüzdede, insan hayatının ne kadar değerli ve bir tek insanı dahi haksız yere öldürmenin ne kadar ağır bir cürüm olduğunu bildirilmesine rağmen her gün yüzlerce insan israil amerika, rusya, fransa, ingiltere vs, gibi ülkelerin maddi çıkarları uğruna katledilmektedir. Bir damla benzin ile insan hayatı eşdeğer hale getirilmiştir.
33. ve 34. ayetlerde zalimlerin yaptıklarının karşılığı olarak ahirette göreceği cezanın yanısıra dünyada iken görecekleri cezanın ne olacağı bildirilmektedir. Ancak günümüzde kur'anı "tarihselcilik" yöntemi ile okuyarak bazı hükümlerini rafa kaldırmak isteyen bazı kişiler bu cezaların aynen değil bunu "kur'anın ne dediği değil ne demek istediği önemlidir" söylemi altında "önemli olan caydırıcılıktır ve bu caydırılıcığı başka yolla yapmak gerekir" diye söylemlerle haşa "Allaha dinini öğretmeye " kalkmaktadırlar. Ve bir başka söylem ise , 34. ayetteki " ancak onları yakalamızdan önce tevbe edenler hariç" mealindeki ayetten bu cezaya çarptırılacak olan kişilerin tevbe ettikleri takdirde dünyadaki cezadan kurtulabilecekleri yolunda bir düşünce ortaya atarak cezayı delme yolunda bazı çabalarını görmekteyiz. 33. ayetin sonundaki "ahirette onlar için büyük bir azap vardır" cümlesini "yakalanmadan önce tevbe edenler hariç" cümlesi ile birlikte anlamamız gerekir. Yani kişinin yakalandıktan sonra tevbe etmesi onu ahiret azabından kurtarmaz. Kişinin ahiret azabından kurtulabilmesi için yakalanmadan önce tevbe etmesi gerekir. Nisa s. 18. ayetinde makbul tevbenin ölüm gelmeden önceki tevbe olduğu , ölüm anında yapılan tevbenin geçerli olmadığını beyan eden ayetin ışığında, kişinin yakalandığında yapılan tevbede makbul bir tevbe değildir.
Sonuç olarak Ademin iki oğlunun kıssası ,zaman ve mekanla ve şahıslarla sınırlı bir kıssa değil aksine tarihin bütün zaman ve mekanlarında yaşamış ve yaşayacak olan ADEMOĞULLARININ hepsinin başından geçmesi muhtemel olan , ihtilaf halinde başvurulması gereken mercinin ALLAHIN KİTABI olduğu, verilecek olan hükmün bu kitap doğrultusunda verilmesi gerektiği ve herkesinde bu kitaba uyularak verilecek olan hükme boyun eğmesi gerektiğini bildirmektedir. Kitabın hükmüne boyun eğmeyenlerin zalim olduğu , bu zulümlerin karşılık olarak işledikleri cinayetlerin çok ağır bir cürüm olduğu beyan edilmektedir. Zalimlerin bu fesadlarının karşılıklarının dünyada verilecek olan cezaya karşılık tevbe etmedikleri takdirde ahirettede cezaya uğrayacakları, bu tevbenin onları dünyadaki cezadan değil ahiretteki cezadan kurtaracağını, yakalanmadan önce tevbe etseler dahi dünyadaki cezanın uygulanması gerektiğini görüyoruz. Bunun tersine olarak yakalanan kişi "ben tevbe ettim" deyip salıvarilse cezanın caydırıcılığı ortadan kalkar. Çünkü tevbe kişi ile rabbi arasında olan bir şeydir. Kalpleri en iyi bilen Allah cc dir. Bir kişinin gerçekten tevbe edip etmediğini Allahtan başka kimse bilmez. Bizlerinde hiçkimsenin kalbini açıp bakamayacağımıza göre bize düşen görev onun kitabına uymaktır.
EN DOĞRUSUNUALLAH CC BİLİR.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)