19 Temmuz 2024 Cuma

HUD SURESİ MEALİ

 1- Elif, Lâm, Ra. Bir kitap ki onun ayetleri (dış etkenlere karşı) sağlamlaştırılmış, aynı zamanda bilge ve haberdar tarafından ayrıntılı olarak açıklanmıştır.

2- Allah'tan başkasına kulluk etmeyin diye. Şüphesiz ki ben sizin için O'ndan bir uyarıcı ve müjdeciyim.

3- Ve Efendinizin bağışlamasını isteyin, sonra O'na (itaatle) dönün ki, sizi isimlenmiş bir süre sonuna kadar güzel yararlılık ile yararlandırsın ve her lütuf sahibine lütfunu(n karşılığını) versin. Ve eğer (başka tarafa) yönelirseniz, artık ben de sizin için büyük gün azabından kaygı duyarım.

4- Dönüşünüz Allah'adır. Ve O, herşey üzerine ölçü koyucudur.

5- Dikkat edin, şüphesiz ki onlar, ondan gizlenmek için göğüslerini büküyorlar*. Dikkat edin, elbiselerine kaplanmakta oldukları vakit onların saklıyor olduklarını da açığa vuruyor olduklarını da biliyor. Şüphesiz ki O, göğüslerin sahip olduğunu en iyi bilicidir.

*Gerçek inançlarının ortaya çıkmasını istememeleri anlamında bir deyim.

6- Ve yeryüzünde canlıdan hiçbiri yoktur ki, onun rızkı Allah'ın üzerinde olmasın. Ve onun (dünyadaki) kararlaşma yerini de (yaşam ile) ilgiyi kesme yerini de (kabrini) bilir. Hepsi apaçık bir yazıttadır.

7- Ve O, tahtı su üzerinde iken iş bakımından hanginiz daha güzel diye size yıpratmak için gökleri ve yeri altı dönemde takdir edendir. Ve and olsun ki eğer sen onlara: "Şüphesiz ki siz ölümden sonra harekete geçirileceksiniz" diyecek olsan, o (gerçeği) örtenler kesinlikle: "Bu apaçık bir sihirden başka birşey değildir" diyeceklerdir.

8- Ve and olsun ki eğer azabı onlardan (zaman parçalarından oluşan) sayılı bir topluluğa kadar sonralayacak olsak, kesinlikle: "Onu (azabı) alıkoyan nedir?" diyeceklerdir. Dikkat edin, (o azap) onlara geleceği gün onlardan çevrilmiş değildir ve onunla alay etmekte oldukları onları çepeçevre kuşatmıştır.

9- Ve and olsun ki eğer insana bizden bir rahmet tattırsak, sonra onu kendisinden çekip alsak, şüphesiz ki o kesinlikle ümit kesen nankördür.

10- Ve and olsun ki eğer ona kendisine dokunan zorluktan sonra nimet tattırsak, kesinlikle: "Kötülükler benden gitti" der. Çünkü o kesinlikle sevinen böbürlenendir.

11- (Her duruma karşı) direnerek gayret edenler ve düzgün işler işleyenler hariç. İşte onlar var ya, onlar için bağışlanma ve büyük ödül vardır.

12- Sen onların: "Ona bir hazine indirilmiş olmalı veya onun beraberinde bir de melek gelmiş olmalı değil miydi?" demelerinden ötürü, göğsün ona daralarak sana vahyolunanın bazısını belki bırakıcısın. Sen ancak ve ancak bir uyarıcısın. Ve Allah herşey üzerinde güvenilendir.

13- Yoksa: "Onu kendisi yakıştırdı" mı diyorlar? De ki: "Öyleyse, eğer doğru söyleyenlerden iseniz onun örneği gibi yakıştırılmış on sure getirin ve Allah'ın aşağısından gücünüzün yettiği kimseleri de çağırın." 

14- Eğer (o çağırdıklarınız da) size cevap veremezlerse, artık bilin ki o ancak ve ancak Allah'ın bilgisi ile indirilmiştir ve şüphesiz ki O'ndan başka tanrı yoktur. Siz artık teslim olanlardan mısınız?

15- Kim şimdiki yaşamı ve onun süsünü istiyorsa, onlara işlerini orada tastamam öderiz ve onlara orada (karşılıkları) düşük tutulmaz.

16- İşte onlar o kimseler ki, onlar için sonrakinde ateşten başkası yoktur. Ve yetiştirdikleri orada boşa gitmiştir ve işlemekte oldukları da geçersizdir.

17- (Şimdiki hayatı ve süsünü isteyen kimse) kendisinin Efendisinden bir delil üzerinde olan ve kendisini O'ndan bir tanığın (İncil'in) peşi sıra izlediği ve ondan (İncil'den) önce de önder ve rahmet olarak Musa'nın kitabı (ile haber verilmiş) olan kimse gibi midir? İşte bunlar ona (Kur'an'a) inanırlar. Ve taraflardan hangisi onu (ret ederek) örterse, artık ona söz verilmiş yer ateştir. Artık ondan yana bir tereddüte düşme. Çünkü o, senin Efendinden bir gerçektir. Fakat insanların çoğu inanmazlar.

18- Ve Allah'ın üzerine yalan yakıştırmış olandan daha haksızlık yapan kimdir? İşte onlar Efendilerine sunulurlar ve tanıklar da: " İşte bunlar Efendileri üzerine yalan söyleyenlerdir" der. Dikkat edin, Allah'ın dışlaması haksızlık yapanların üzerinedir.

19- Onlar, Allah'ın yolundan uzaklaştırırlar ve onda eğri büğrü arama peşine düşerler. Ve onlar sonrakini (ret ederek) örtücülerin ta kendileridir.

20- İşte onlar, yeryüzünde beceriksiz bırakıcılar olmadılar ve onlar için Allah'ın aşağısından olan yönelenlerden de kimse yoktur. Onlar için kat kat azap vardır. Onlar işitmeye dayanamıyorlar ve onlar göremiyorlardı.

21- İşte onlar, benliklerini ziyana sokanlardır ve yakıştırmakta oldukları da onlardan sapmıştır.

22- Hiç kuşku yok şüphesiz ki onlar, sonrakinde ziyan edenlerin ta kendileridir.

23- Şüphesiz ki onlar, inandılar ve düzgün işler işlediler ve Efendilerine gönülden boyun eğdiler. İşte onlar cennetin arkadaşlarıdır. Onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

24- Bu iki kısım örnek olarak kör ve işitmeyenle, gören ve işiten gibidir. Bu ikisi örnek bakımından eşit olur mu? Halâ hatırlamaz mısınız?

25- 26- Ve and olsun ki Nuh'u kendi topluluğuna gönderdik. (Onlara): "Şüphesiz ki ben sizin için Allah'tan başkasına kulluk etmeyin diye (gönderilmiş) apaçık bir uyarıcıyım. Şüphesiz ki ben sizin üzerinize acı gün azabından kaygı duyuyorum" (dedi).

27-Bunun üzerine kendi topluluğundan olan dolgun (gerçeği) örtenler: "Biz seni bizim örneğimiz gibi bir beşerden başkası olarak görmüyoruz ve biz sana uyanı da bizim aşağı durumda olan basit görüşlü olanlarımızdan başkası olarak ta görmüyoruz. Ve biz sizin için bizim üzerimizde bir lütuftan bir eser de göremiyoruz. Aksine bizi sizi yalancılardan olduğunuza kanaat getiriyoruz" dedi.

28- 29- 30- 31- (Nuh): "Ey topluluğum söyleyin bana, eğer ben Efendimden bir delil üzerinde isem ve bana kendi yanından bir rahmet vermiş, bu da sizin üzerinize köreltildiyse, siz onu çirkin görenler olduğunuz halde biz sizi ona (zorla) yapıştıracak mıyız? Ve ey topluluğum, ben sizden buna karşılık bir mal da sormuyorum. Benim ödülüm Allah'tan başkasının üzerinde değildir. Ve ben inananları kovucu da değilim. Çünkü onlar Efendileri ile karşılaşacaklardır. Fakat ben sizi bilgisizce hareket eden bir topluluk olarak görüyorum. Ve ey topluluğum, eğer ben onları kovacak olursam, o takdirde Allah'tan (gelecek olana karşı) bana yardım edecek kimdir? Halâ hatırlamaz mısınız? Ve ben size 'Allah'ın depoları benim yanımdadır' demiyorum ve ben duyularla algılanamayananı da bilmem ve ben 'Ben meleğim' de demiyorum ve ben gözlerinizin hor gördüğü kimseler için 'Allah onlara asla bir hayır vermeyecektir' de demiyorum. Allah, onların benliklerinde olanı en iyi bilicidir. (Eğer onları kovacak olursam) o takdirde şüphesiz ki ben haksızlık yapanlardan olurum" dedi.

32- (Onlar): "Ey Nuh, bize karşı üstünlük sağlamaya uğraştın hem bizimle uğraşıyı da çok uzattın. Öyleyse eğer doğru söyleyenlerden isen bizi tehdit ettiğin o şeyi getir" dediler.

33- 34- (Nuh): "Onu eğer dilerse size ancak ve ancak Allah getirir. Ve siz beceriksiz bırakıcılar değilsiniz. Ve eğer Allah sizi azdırmayı istemişse, size içtenlikle öğüt vermek istesem bile, içtenlikle verdiğim o öğüt size fayda vermez. O, sizin Efendinizdir ve yalnızca O'na döndürüleceksiniz" dedi.

35- Yoksa, "Onu kendisi yakıştırdı" mı diyorlar? De ki: "Eğer onu kendim ortaya atmış isem, artık suçum benim üzerimedir ve ben sizin suçlarınızdan uzağım."

36- 37- Ve Nuh'a: "Durum şu ki; Topluluğundan (şimdiye kadar) inanmış olandan başka kimse asla inanmayacaktır. Artık onların yapmakta olduklarından dolayı sıkıntılanma. Ve bizim gözetimimiz ve vahyimizle gemiyi meydana getir ve haksızlık yapanlar hakkında bana söz söyleme. Çünkü onlar batırılmış (olacak)lardır" diye vahyolundu.

38- 39- Ve (Nuh) gemiyi meydana getiriyor, kendi topluluğundan dolgunlar her ne zaman ona uğramış olsa, onu (gemiden dolayı) maskaraya alıyorlardı. (Nuh): "Eğer siz biz(im yaptığımız gemi)den dolayı maskaraya alırsanız, şüphesiz ki sizin bizi maskaraya aldığınız gibi, biz de sizi maskaraya alacağız. Rezil edecek azabın kime geleceğini ve kalıcı azabın kimin üzerine serbestleşeceğini ileride bileceksiniz" dedi.

40- Nihayet buyruğumuz geldiği ve tandır kaynadı (yerden sular fışkırmaya başladı) ğı zaman, (Nuh'a): "Her çiftten ikişer ve üzerine söz geçmiş dışındaki aile halkını ve inanmış kimseyi ona yükle" dedik. Onun beraberinde olan pek az kimseden başkası inanmamıştı.

41- Ve (Nuh): "Ona binin. Onun akması ve onun durması Allah adıyladır. Şüphesiz ki benim Efendim kesinlikle çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

42- Ve o (gemi), onları dağlar gibi dalgalarda akıtıyordu. Ve Nuh uzak kalmış oğluna: "Ey oğulcuğum bizim beraberimizde (gemiye) bin ve (gerçeği) örtücülerin beraberinde olma" diye seslendi.

43- (Oğlu): "Dağa sığınacağım o beni sudan sarar" dedi. (Nuh): "Bugün Allah'ın buyruğundan, merhamet ettiği kimse dışında (seni) sarabilecek yoktur" dedi. Ve dalga ikisinin arasına engel olarak girdi, böylelikle (oğlu) batırılmışlardan oldu.

44-  Ve: "Ey yer suyunu yut ve ey gök sen de tut" denildi. Ve su eksildi böylece buyruk yerine getirildi. Ve (gemi) Cudi'nin üzerine oturdu. Ve: "Uzaklık haksızlık yapanlar topluluğuna olsun" denildi.

45- Ve Nuh Efendisine seslenerek: "Efendim, oğlum şüphesiz ki benim aile halkımdandı ve şüphesiz ki senin sözün gerçektir ve sen karar vericilerin en doğru karar vericisisin" dedi.

46- (Allah): "Ey Nuh, şüphesiz ki o, senin aile halkından değildi. Şüphesiz ki o (nun yaptığı) düzgün olmayan bir işti. Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi bana sorma. Şüphesiz ki ben sana bilgisizce hareket edenlerden olursun diye öğüt veriyorum." dedi.

47- (Nuh): "Efendim, şüphesiz ki ben hakkında bana bilgi olmayan şeyi sana sormaktan sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen, ziyan edenlerden olurum" dedi.

48- Ve: "Ey Nuh, sana ve senin beraberinde toplumlara bizden bir esenlik ve bereketlerle (gemiden) in. (Sizden sonra) bir takım toplumlar olacak, onları yararlandıracağız sonra onlara bizden acı azap dokunacaktır" denildi.

49- İşte bu, duyularla algılanamayanın haberlerindendir. Onu sana vahyediyoruz. Bundan önce ne sen ve ne de senin topluluğun onu biliyordun. Artık direnerek gayret et. Şüphesiz ki (güzel) sonuç korunanlarındır.

50- 51- 52- Ve Ad'a da onların kardeşleri Hud'u. (Onlara): "Ey topluluğum, Allah'a kulluk edin. Tnrıdan izin için O'ndan başkası yoktur. Siz yakıştırma yapanlardan başkası değilsiniz. Ey topluluğum, ben sizden onun üzerine bir ödül sormuyorum. Benim ödülüm beni yarıp açığa çıkarandan başkasının üzerinde değildir. Halâ bağ kurmaz mısınız? Ve ey topluluğum, Efendinizin bağışlamasını isteyin, sonra O'na (itaatle) dönün ki üzerinize göğü(n yağmurunu) bol bol göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın ve suçlular olarak (başka tarafa) yönelmeyin."

53- 54- 55- 56- 57- (Onlar da): " Ey Hud, bize apaçık bir delil getirmedin ve biz tanrılarımızı (sadece) senin sözünden dolayı bırakıcılar değiliz ve biz sana inananlar değiliz. Biz 'Bazı tanrılarımız seni kötü çarpmış' tan başka da birşey demiyoruz" dediler. (Hud'da onlara): "Şüphesiz ki ben Allah'ı tanık tutarım ve şüphesiz ki ben, sizin O'nun aşağısından olan ortaklaştırmakta olduklarınızdan uzağım. Haydi toplu halde bana plân kurun sonra bana bakmayın. Şüphesiz ki ben, benim de Rabbim ve sizin de Efendiniz Allah'ı üstlenici edindim. Canlıdan hiçbir yoktur ki O, onun perçeminden tutucu olmasın. Şüphesiz ki benim Efendim, dosdoğru yol üzerindedir. Eğer (başka tarafa) yönelirseniz, onunla gönderildiğimi size kesinlikle ulaştırıp duyurdum. Ve benim Efendim ardınıza sizden başka bir topluluğu getirir. Ve siz de O'na hiçbir şeyle zora sokamazsınız. Şüphesiz ki benim Rabbim, herşey üzerinde koruyucudur" dedi.

58- Ve buyruğumuz geldiğinde Hud'u ve onun beraberindeki inananları, bizden bir rahmetle kurtardık. Ve onları sert azaptan kurtardık.

59- Ve işte bu Ad, Efendilerinin ayetlerini ısrarla reddettiler ve O'nun elçisine karşı çıktılar ve her zorba inatçının buyruğuna uydular.

60- Ve arkalarına bu şimdikinde de ve kalkışın gününde de dışlama takıldı. Dikkat edin şüphesiz ki Ad, Efendilerini (nden gelen gerçeği) örttüler. Dikkat edin, uzaklık Hud topluluğı Ad içindir.

61- Ve Semud'a da onların kardeşleri Salih'i. (Onlara): "Ey topluluğum, Allah'a kulluk edin. Tanrıdan sizin için O'ndan başkası yoktur. O, sizi yeryüzünde meydana getiren ve size orada ömür verendir. Artık O'nun bağışlamasını isteyin sonra O'na (itaatle) dönün. Şüphesiz ki benim Efendim (kullarına) yakındır cevap vericidir" dedi.

62- (Onlar da): "Ey Salih, sen bundan önce içimizde (iyi şeyler) beklenen birisiydin. Sen bizi atalarımızın kulluk etmekte olduklarına, kulluk etmekten vaz mı geçiriyorsun? Şüphesiz ki biz, bizi kendisine çağırdığına karşı kuşkulu bir belirsizlik içindeyiz" dediler.

63- 64- (Salih'te onlara): "Ey topluluğum söyleyin bana, eğer ben Efendimden bir delil üzerinde isem ve bana kendisinden bir rahmet vermişse, eğer ben de O'na karşı çıkacak olursam, Allah'tan (gelecek azaba karşı) bana kim yardım eder? O zaman siz benim ziyanımdan başkasını arttırmış olmuyorsunuz. Ve ey topluluğum, bu size bir delil olarak Allah'ın dişi devesi. Artık onu bırakın Allah'ın yeryüzünde yesin ve ona sakın kötülükle dokunmayın, aksi takdirde yakın azap sizi tutar" dedi.

65- Derken onu ayaklarını keserek öldürdüler. Bunun üzerine (Salih): "Yurdunuzda üç gün daha yararlanın. Bu, yalan söylenmemiş bir sözdür" dedi.

66- Süre bitip buyruğumuz geldiğinde Salih'i ve onun beraberindeki inananları, bizden bir rahmetle o günün rezilliğinden kurtardık. Şüphesiz ki senin Efendin O, çok kuvvetlidir çok güçlüdür.

67- Ve haksızlık yapanları korkunç ses tuttu, birden yurtlarında diz üstü çökenler oldular.

68- Sanki orada zenginlik içinde hiç olmamışlar gibi. Dikkat edin, şüphesiz ki Semud Efendilerini (nden gelen gerçeği) örttüler. Dikkat edin, uzaklık Semud içindir.

69- Ve and olsun ki elçilerimiz ibrahim'e müjdeler getirip "Selâm" dediler. (İbrahim'de) "Selâm" dedi. Gecikmeden kızartılmış buzağıyı getirdi.

70- Fakat ellerinin ona bitişmediğini gördüğünde, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içine kaygı hissettirdi. (Elçiler'de): "Kaygı duyma, şüphesiz ki biz Lût topluluğuna gönderildik" dediler.

71- Ve onun karısı da ayakta idi, bunun üzerine güldü. Biz de ona hemen İshak'ı ve İshak'ın ardından da Yakub'u müjdelendirdik.

72- (O da): "Vay başıma gelene, ben beceriksiz bir kadın ve bu kocam da yaşı ilerlemiş bir adam olduğu halde, ben doğuracak mıyım? Şüphesiz ki bu kesinlikle şaşılacak bir şeydir" dedi.

73- (Elçiler'de): "Allah'ın buyruğundan dolayı mı şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve O'nun bereketleri sizin üzerinizedir ey evin halkı. Çünkü O, övgüye lâyıktır şanı yücedir" dediler.

74- İbrahim'den korku gittiği ve ona müjdeler geldiğinde, Lût topluluğu hakkında bize karşı üstünlük sağlamaya çalıştı.

75- Şüphesiz ki İbrahim, kesinlikle yumuşak davranıcı başkaları için üzüntü duyan yönelen biriydi.

76- (Elçiler): "Ey İbrahim, bundan kayıtsız kal. Gerçek şu ki; senin Efendinin buyruğu kesinlikle gelmiştir. Ve şüphesiz ki geri döndürülmeyecek azap onlara gelicidir" (dediler).

77- Ve elçilerimiz Lût'a geldiğinde onlardan dolayı kötüleşti ve onlardan dolayı göğsü daraldı ve: "Bu sıkı ve zorlu bir gündür" dedi.

78- Ve önceden kötülükleri işlemekte olan topluluğu, koştura koştura ona geldi. (Lût): "Ey topluluğum, bunlar benim kızlarım, onlar sizin için daha temizdir. Artık Allah'tan korunun ve beni konuklarıma karşı rezil etmeyin. İçinizde hiç ergin adam yok mu?" dedi.

79- (Topluluğu ona): "And olsun ki senin kızlarında bizim bir gerçeğimiz olmadığını sende bilmektesin. Ve şüphesiz ki sen bizim ne istemekte olduğumuzu da kesinlikle biliyorsun" dediler.

80- (Lût): "Keşke benim size karşı bir kuvvetim olsa veya sağlam bir dayanağa sığınabilseydim" dedi.

81- (Elçiler): "Ey Lût, biz senin Efendinin elçileriyiz sana asla bitişemezler. Artık geceden bir kesitte karın hariç olmak üzere halkını yürüt ve içinizden bir kimse arkasına eğilim göstermesin. Gerçek şu ki, onlara erişecek olan ona da erişicidir. Şüphesiz ki onların verilmiş sözleri (azap vakitleri) sabah vaktidir. Sabah vakti de yakın değil midir?" dediler.

82- 83- Artık buyruğumuz geldiğinde oranın üstünü altına getirdik ve üzerlerine senin Efendinin yanından, pişirilmiş çamurdan birbirini izleyen alametlendirilmiş taşlar yağdırdık. Ve orası bu (Mekke'li) haksızlık yapanlardan uzakta da değildir.

84- 85- 86- Ve Medyen'e de onların kardeşleri Şuayb'ı. (Onlara): "Ey topluluğum, Allah'a kulluk edin. Tanrıdan sizin için O'ndan başkası yoktur. Ve ölçeği ve tartıyı eksik yapmayın. Şüphesiz ki ben sizi refah içinde görüyorum ve şüphesiz ki ben sizin için çevreleyici gün azabından kaygı duyuyorum. Ve ey topluluğum ölçeği ve tartıyı hakkaniyete uygun olarak tastamam yapın ve insanların eşyalarını(n değerini) düşük tutmayın ve bozucular olarak yeryüzünde karışıklık çıkarmayın. Eğer inananlar iseniz, Allah'ın kalıntısı (bıraktığı kazanç) sizin için daha hayırlıdır. Ve ben sizin üzerinizde koruyucu değilim" dedi.                      

87- (Topluluğu): "Ey Şuayb, atalarımızın kulluk etmekte olduğunu veya mallarımızda dilediğimizi yapmayı bırakmamızı, sana inancın mı buyuruyor? Oysa sen kesinlikle yumuşak davranıcı ergin birisin" dediler.

88- 89- 90- (Şuayb): "Ey topluluğum söyleyin bana, eğer ben Efendimden bir delil üzerinde isem ve beni kendisinden güzel rızık ile rızıklandırmışsa (sizi engellemekten nasıl geri dururum?) Ve ben sizi ondan vazgeçirmeye çalıştığım şeylerde size aykırılaşmak istemiyorum. Ben, gücüm yettiğince (yanlışlarınızı) düzeltmekten başka bir şey istemiyorum. Benim uzlaşmam Allah'tan başkasına da değildir (sizinle asla uzlaşamam). Yalnızca O'nu üstlenici edindim ve yalnızca O'na yöneldim.Ve ey topluluğum, bana karşı olan bölücülüğünüz, Nuh topluluğu veya Hud topluluğu veya Salih topluluğuna erişenin örneğinin size de erişmesine sebep olmasın. Ve Lût topluluğu da sizden uzakta değildir.Ve Efendinizin bağışlamasını isteyin sonra O'na (itaatle) dönün. Şüphesiz ki benim Rabbim çok merhametlidir (dönen kullarını)sevendir" dedi.

91- (Topluluğu): "Ey Şuayb söylemiş olduğun şeylerin çoğunu kavramıyoruz. Ve biz seni içimizde kesinlikle zayıf olarak görüyoruz. Ve şayet küçük topluluğun olmasaydı, seni kesinlikle taşlardık. Ve sen bizim üzerimizde gücü olan birisi de değilsin" dediler.

92- 93- (Şuayb): "Ey topluluğum, küçük topluluğum sizin üzerinizde Allah'tan daha mı güçlüdür ki, O'nu arkanıza atılacak bir şey olarak tutundunuz? Şüphesiz ki benim Efendim işlemekte olduklarınızı çevreleyicidir. Ve ey topluluğum, durumunuz neyi gerektiriyorsa onu işleyin. Ben de işleyiciyim. İleride onu rezil edecek azabın kime geleceğini ve o yalancının kim olduğunu bileceksiniz. Artık gözetleyin şüphesiz ki ben sizin beraberinizde gözetleyiciyim" dedi.

94- Ve buyruğumuz geldiğinde Şuayb'ı ve onun beraberindeki inananları, bizden bir rahmetle kurtardık. Ve haksızlık yapanları ise korkunç ses tuttu, böylece yurtlarında diz üstü çökenler oldular.

95- Sanki orada zenginlik içinde hiç olmamışlar gibi. Dikkat edin, uzaklık Medyen içindir, Semud'un uzaklığı gibi.

96- 97- Ve and olsun ki Musa'yı delillerimizle ve apaçık bir yetkiyle, Firavun ve onun dolgunlarına gönderdik. Fakat onlar Firavun'un buyruğuna uydular. Ve Firavun'un buyruğu ise ergin (bir buyruk) değildi. 

98- Kalkışın döneminde kendi topluluğunun önüne geçerek onları su yerine ateşe vardırdı. Ve o ne sıkıntılı su dur varılmış olan su.

99- Ve arkalarına, bu yaşamda da ve kalkışın döneminde de dışlama taktırıldı. O ne sıkınıtlı bir armağandır verilmiş olan armağan.

100- Bu, şehirlerin haberlerindendir, onları sana anlatıyoruz. Onlardan kimi ayaktadır, kimi de biçilmiştir.

101- Ve biz onlara haksızlık yapmadık, fakat onlar benliklerine haksızlık yaptılar. Allah'ın aşağısından olan çağırmakta oldukları tanrıları senin Efendinin buyruğu geldiğinde onları hiçbir şeyden zenginleştirmedi ve onlara yıkımdan başka bir şeyi de artırmadı.

102- Ve şehirleri haksızlık yapanlar oldukları halde tuttuğu zaman, senin Efendinin tutması işte böyledir. Şüphesiz ki O'nun yakalaması acıdır şiddetlidir.

103- Şüphesiz ki işte bunda sonrakinin azabından kaygı duyan kimse için kesinlikle bir delil vardır. Bu, insanların kendisinde toplanmış olacakları bir gündür. Ve bu tanık olunmuş bir dönemdir.

104- Ve biz onu sayılı bir süre sonundan başkası için sonralamıyoruz.

105- O gün gelir, hiçbir benlik O'nun duyurusu olmadıkça konuşamaz. Artık onlardan kimi sonu kötü ve (kimi de) sonu iyidir.

106- Sonu kötü olanlara gelince, artık onlar ateştedirler. Onlar için orada korkuç soluk alıp vermeler vardır.

107- Gökler ve yer daimi olduğu sürece senin Efendinin dilemesi hariç, onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar. Şüphesiz ki senin Rabbin ne istiyorsa mutlaka yapandır.

108- Ve sonu iyilere gelince, artık onlar cennettedirler. Gökler ve yer daimi olduğu sürece senin Efendinin dilemesi hariç, onlar orada ölüm görmemek üzere kesintisiz bir vergi olarak kalıcıdırlar.

109- Artık onların kulluk etmekte olduklarından yana bir tereddüte düşme. Onlar atalarının önceden kulluk etmekte olduklarından başka bir şekilde kulluk etmiyorlar. Ve şüphesiz ki biz onlara hisselerini eksiksiz olarak tastamam vereceğiz.

110- Ve and olsun ki Musa'ya kitabı verdik, fakat onda ayrışıldı. Ve eğer senin Efendinden geçmişteki bir kelime olmasaydı, aralarında (karar) kesinlikle yerine getirilirdi Ve şüphesiz ki onlar (Mekkeliler), ondan (Kur'an'dan) kuşkulu bir belirsizlik içindedirler.

111- Ve şüphesiz ki senin Efendin onların her birine işlerini(n karşılığını) tastamam verecektir. Çünkü O, onların işlemekte olduklarından haberdardır.

112- Artık sen, senin beraberindeki (itaatle) dönenlerle, buyurulduğun gibi dosdoğru ol. Ve taşkınlık yapmayın. Çünkü O, işlemekte olduklarınızı görücüdür.

113- Ve haksızlık yapanlara yanaşmayın, yoksa ateş size de dokunur. Sizin için Allah'ın aşağısından olan yönelenlerden kimse yoktur. Sonra yardım olunmazsınız.

114- Ve gündüzün iki tarafında ve geceden de gündüze yakın kısımda kulluk görevini ayakta tut. Şüphesiz ki güzellikler kötülükleri giderir. İşte bu, hatırlayıcılar için bir hatırlatmadır. 

115- Ve direnerek gayret et. Şüphesiz ki Allah, güzel davrananların ödülünü kayba uğratmaz.

116- Sizden önceki nesillerden kalıntı sahiplerinin, yeryüzünde bozuculuktan vazgeçirtmeleri gerekmez miydi? O kimselerden içlerinden kurtardığımız pek azı hariç (bunu yapmadı). Ve haksızlık yapanlar içinde şımartıldıkları refaha uydular ve suçlular oldular.

117- Ve senin Efendin oranın halkı düzelticiler oldukları halde iken şehirleri haksızlık yaparak yok edecek değildir.

118- Ve eğer senin Efendin şayet dilemiş olsaydı, insanları kesinlikle tek toplum yapardı. Fakat ayrışmaya devam edeceklerdir.

119- Senin Efendinin merhamet ettiği hariç. Ve onları bunun (merhamet etmek) için takdir etmiştir. Ve senin Efendinin: "Cehennemi kesinlikle cinden ve insanlardan toplu halde dolduracağım" kelimesi (Rablerinin merhametini geri tepmeleri neticesinde) tamam oldu.

120- Ve elçilerin haberlerinden onunla gönlünü kalıcılaştıracak her birini sana anlatıyoruz. Ve bunda sana gerçek ve inananlar için bir öğüt ve hatırlatma gelmiştir.

121- 122- Ve inanmayanlara de ki: "Durumunuz neyi gerektiriyorsa onu işleyin, biz de işleyicileriz. Ve bakının şüphesiz ki biz de bakınanlarız."

123- Ve göklerin ve yerin duyularla algılanamayananı Allah'ındır. Ve buyrukların hepsi yalnızca O'na döndürülür. Öyleyse O'na kulluk et ve O'nu üstlenici edin. Ve senin Efendin işlemekte olduklarınızdan duyarsız değildir.


9 Temmuz 2024 Salı

YUNUS SURESİ MEALİ

1-Elif, Lâm, Ra. İşte bu sana bilge kitabın ayetleridir.

2- İçlerinden bir adama: "İnsanları uyar ve inananlara onlar için Efendilerinin yanında doğruluk rütbesi olduğunu müjdelendir" diye vahyetmemiz, insanlar için şaşılacak bir şey mi oldu? (Gerçeği) örtücüler dedi ki: "Şüphesiz ki bu, kesinlikle apaçık bir sihirbazdır."

3- Şüphesiz ki Efendiniz Allah, gökleri ve yeri altı dönemde takdir eden, sonra tahtın üzerine (yönetime) oturarak (gökler ve yer ile ilgili) buyruğu ardı ardına düzenleyendir. O'nun duyumundan sonra olması haricinde (O'nun katında) eşlikçiden kimse yoktur. Efendiniz olan Allah işte bu dur, öyleyse artık O'na kulluk edin. Halâ hatırlamaz mısınız?

4- Toplu halde dönüşünüz O'nadır. Allah'ın sözü gerçektir. Şüphesiz ki O, takdir etmeyi başlatır sonra, inanan ve düzgün işler işleyenlere hakkaniyetli olarak karşılık vermesi için, onu geri döndürür (yeniden başlatır). Ve (gerçeği) örtenler için, (gerçeği) örtmeleri sebebiyle kaynar sudan bir içecek ve acı azap vardır.

5- O, güneşi bir aydınlık ve ayı bir ışık yapan ve senelerin sayısını ve hesabını bilmeniz için, ona konaklama yerleri ölçüleyendir. Allah bunu gerçek (bir neden)den başka yapmadı. Bilenler topluluğu için delillerimizi ayrıntılı olarak açıklıyoruz.

6- Şüphesiz ki gece ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde ve Allah'ın takdir ettiği göklerde ve yerde, korunanlar topluluğu için kesinlikle işaretler vardır.

7- 8- Şüphesiz ki bizimle karşılaşmayı beklemeyen ve şimdiki yaşama hoşnut olarak onunla rahatlayan ve ayetlerimizden duyarsızlar var ya; İşte onların sığınakları, kazanmakta oldukları nedeniyle ateştir.

9- Şüphesiz ki inanan ve düzgün işler işleyenlere, inanmaları sebebi ile Efendileri onları altlarından nehirler akar nimet cennetlerine iletir.

10- Oradaki çağrıları: "Allah'ım sen her türlü eksikten uzaksın" ve oradaki esenlik temennileri: "Selâm" dır. Çağrılarının sonu ise: "Övgü alemlerin Efendisi Allah'a"dır.

11- Ve eğer Allah insanlara hayrı hızlı istedikleri gibi şerri de hızlandırsaydı, süre sonları onlara kesinlikle yerine getirilmiş olurdu. Bizimle karşılaşmayı beklemeyenleri böylece taşkınlıkları içinde bocalamaya bırakırız.

12- Ve insana bir zorluk dokunduğu zaman, yanı üstü halde veya oturduğu halde veya ayakta olduğu halde bize çağrı yapar. Ondan zorluğunu kaldırdığımızda ise, sanki kendisine dokunan zorluktan dolayı bize hiç çağrı yapmamış gibi geçip gider. Savurganlık yapanlara işlemekte oldukları böylece süslendi.

13- Ve and olsun ki sizden önce nice nesilleri haksızlık yaptıklarında yok ettik. Ve elçileri onlara apaçık delilleri getirmelerine rağmen inananlar olmadılar. Biz suçlular topluluğuna işte böyle karşılık veririz.

14- Sonra nasıl işleyeceğinize bakmak için sizi onların ardından, ardıllar yaptık.

15- Ve ayetlerimiz onlara apaçık deliller halinde peşi sıra okunduğu zaman bizimle karşılaşmayı beklemeyenler: "Bu okunandan başkasını getir veya onu değiştir" dedi. De ki: "Benim için onu benliğimden değiştirmem olmaz. Ben, bana vahyolunandan başkasına uymam. Eğer ben Efendime baş kaldıracak olursam, büyük gün azabından kaygı duyarım."

16- De ki: "Eğer Allah dilemiş olsaydı, onu peşi sıra size okumazdım ve onu size de algılatmazdı. And olsun ki ondan önce içinizde bir ömür kaldım. Halâ bağ kurmaz mısınız?"

17- Artık Allah'ın üzerine yalan yakıştırandan veya O'nun ayetlerini yalanlayandan, daha haksızlık yapan kimdir? Gerçek şu ki: suçlular arzuladığına kavuşturulmazlar.

18- Ve Allah'ın aşağısından onları ne zora sokabilen ve ne de fayda verebilenlere kulluk ediyor ve: "Bunlar Allah'ın yanında bizim eşlikçilerimizdir" diyorlar. De ki: "Allah'a göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?" O her türlü eksikten uzaktır ve onların ortaklaştırmakta olduklarından yücedir.

19- İnsanlar tek bir toplumdan başka değildi. Derken ayrıştılar. Ve eğer senin Efendinden geçmişte bir kelime olmasaydı, aralarında hakkında ayrışmakta oldukları konularda (karar) kesinlikle yerine getirilirdi.

20- Ve: "Ona onun Efendisinden bir delil indirilmeli değil miydi?" diyorlar. De ki: "Duyularla algılanamayan ancak ve ancak Allah'a aittir. Artık bakının şüphesiz ki bende sizin beraberinizde bakınanlardanım."

21- Ve kendilerine dokunan bir zorluktan sonra (nankör) insanlara rahmet tattırdığımız zaman, onların birden ayetlerimize karşı bir tuzağı vardır. De ki: "Allah, tuzağa en hızlı karşılık verendir." Şüphesiz ki elçilerimiz kurmakta olduğunuz tuzakları yazıyorlar.

22- O, size karada ve denizde yürütendir. Nihayetinde gemide olduğunuz zaman onlar (yolcular) güzel rüzgârla aktıkları ve onunla sevindikleri  zaman, şiddetli fırtına ona (gemiye) gelir ve dalgalarda her taraftan onlara gelir ve onlar (ölüm ile) çevrelendikleri kanaatine vardıklarında, itaat sistemini sadece O'na özgüleyenler olarak:  "And olsun ki eğer bizi bundan kurtaracak olursan, kesinlikle şükredenlerden olacağız" diye Allah'a çağrıda bulunurlar.

23- Onları kurtardığında ise onlar birden yeryüzünde haksızlığın peşine düşerler. Ey (böyle yapan) insanlar, saldırganlığınız benliğinizedir. Şimdiki yaşam bir yararlanmadır, sonra dönüşünüz bizedir. Artık işlemekte olduklarınızı size biz haber vereceğiz.

24- Şimdiki yaşamın örneği ancak ve ancak, onunla insanların ve hayvanların yediği, yeryüzünün bitkisinin birbirine karıştığı gökten indirdiğimiz su gibidir. Nihayet yeryüzü takısını tutup süslendiği ve onun halkı da buna kendilerinin güç yetirici oldukları kanaatine vardıkları zaman, buyruğumuz ona geceleyin veya gündüzleyin gelir de, böylelikle onu dün üzerinde sanki hiç zenginlik yokmuş gibi biçilmiş kılarız. Düşünenler topluluğu için delilleri ayrıntılı olarak böylece açıklıyoruz.

25- Ve Allah esenliğin yurduna çağırır. Ve dilediğini dosdoğru yola iletir.

26- Güzel davrananlar için daha güzeli ve fazlası vardır. Ve yüzlerini ne karalık ve ne de aşağılanma bürür. İşte onlar, cennetin arkadaşlarıdır. Onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

27- Ve kötülükleri kazanmış olanların karşılığı, o kötülüğün örneği kadardır. Ve onları aşağılanma bürür. Onlar için Allah'tan (gelen azaptan) sarıcı yoktur. Yüzleri sanki geceden karanlık bir kesitle kaplanmıştır. İşte onlar, ateşin arkadaşlarıdır. Onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

28- 29- Ve o günde onları toplu halde sürüp toplarız, sonra ortaklaştırmış olanlara: "Siz ve ortaklarınız yerlerinize" deriz. Böylece aralarındaki bağlantıyı ortadan kaldırmışızdır. Ve ortakları onlara: "Siz yalnızca bize kulluk etmiyordunuz. Artık bizimle sizin aranızda tanık olarak Allah yeterlidir. Şüphesiz ki biz sizin kulluğunuzdan kesinlikle duyarsızlardık." dedi.

30- İşte orada her benlik geçmişiyle yıpratılır. Ve gerçek yönelenleri olan Allah'a geri döndürülmüşler ve yakıştırdıkları da onlardan sapmıştır.

31- De ki: "Gökten ve yerden sizi kim rızıklandırıyor? Ya da işitme ve görmelere hükümran olan kimdir? Ve ölüden yaşayanı ve yaşayandan ölüyü kim çıkarıyor? Ve (yer ve gök ile ilgili) buyruğu ardı ardına kim düzenliyor? Diyecekler ki "Allah." Öyleyse de ki: "Halâ korunmaz mısınız?"

32- İşte bu Allah sizin gerçek Efendinizdir. Gerçekten sonra artık sapkınlıktan başka ne var? O halde nasıl çevriliyorsunuz?

33- İşte böylece senin Efendinin itaatten çıkmış olanlar üzerindeki "Şüphesiz ki onlar inanmazlar" sözü gerçek oldu.

34- De ki: "Ortaklarınızdan takdiri başlatan sonra onu geri döndüren (tekrarlayan) var mıdır? De ki: " Allah, takdiri başlatır sonra onu geri döndürür (tekrarlar). O halde artık nasıl döndürülüyorsunuz?"

35- De ki: "Ortaklarınızdan gerçeğe ileten var mıdır? De ki: "Allah, gerçeğe iletir. Gerçeğe ileten kimse mi yoksa doğru yola iletilmedikçe kendisini doğru yola iletemeyen kimse mi uyulmaya daha hak sahibidir? Size ne oluyor nasıl karar veriyorsunuz?"

36- Ve onların tamamı kanaatten başkasına uymuyorlar. Şüphesiz ki (onların sahip oldukları) kanaat, gerçekten yana hiçbir şekilde zenginlik sağlamaz. Şüphesiz ki Allah, yapmakta olduklarını en iyi bilicidir.

37- Bu Kur'an Allah'ın aşağısından (olan biri tarafından) yakıştırılan birşey değildir. Fakat önündekinin doğrulayıcısı ve kitabın ayrıntılı açıklamasıdır. Onda belirsizlik yoktur. Alemlerin Efendisindendir.

38- Yoksa "Onu kendisi yakıştırdı" mı diyorlar? De ki: "Öyleyse, eğer doğru söyleyenlerden iseniz onun örneği gibi bir sure getirin ve Allah'ın aşağısından gücünüzün yettiği kimseleri de çağırın."

39- Aksine, onlar bilgisini çevreleyemedikleri ve onun (verdiği haberin) geri dönüşümü henüz kendilerine gelmemiş şeyi yalanladılar. Kendilerinden öncekiler de böyle yalanladılar. Haksızlık yapanların sonu nasıl oldu artık bir bak.

40- Ve içlerinden ona (sonradan) inanacak olan da vardır ve içlerinden ona (sonradan) inanmayacak olan da vardır. Ve senin Efendin bozucuları en iyi bilendir.

41- Eğer seni yalanlayacak olurlarsa artık de ki: "Benim işim banadır ve sizin işiniz de sizedir. Sizler benim işleyeceğimden uzaksınız ve ben de sizin işleyeceğinizden uzağım."

42- Ve içlerinden seni dinleyenler vardır. Ve eğer ki bağ kurmuyorlarsa, o sağırlara artık sen mi işittireceksin? 

43- Ve içlerinden sana bakanlar vardır. Ve eğer ki görmüyorlarsa, o körleri artık sen mi doğru yola ileteceksin?

44- Şüphesiz ki Allah, insanlara hiçbir şekilde haksızlık yapmaz. Fakat insanlar benliklerine haksızlık yapıyorlar.

45- Ve onları (kabirlerinde) sanki gündüzden bir saatten başka kalmamışlar gibi, aralarında birbirleri ile tanışacak halde sürüp topladığımız gün, Allah ile karşılaşmayı yalanlamış olanlar kesinlikle ziyan etmişler ve doğru yolu da bulamamışlardır.

46- Ve onlara söz verdiğimizin bazısını sana göstersek veya seni ömrünü tamamlasak, artık onların dönüşü bizedir. Sonra Allah onların yapmakta olduklarının üzerinde tanıktır.

47- Ve her toplumun bir elçisi vardır. Elçileri (tanıklık için) geldiği zaman, karar aralarında hakkaniyetli olarak yerine getirilir. Ve onlara haksızlık yapılmaz.

48- Ve: "Eğer doğru söyleyenlerden iseniz bu söz ne zaman?" diyorlar.

49- De ki: "Allah dilemedikçe benliğim için ne zorluğa ve ne de bir faydaya güç sahibiyim. Her toplum için bir süre sonu vardır. Süre sonları geldiği zaman, ne bir saat sonralayabilirler ve ne de öne çekebilirler."

50- De ki: "Bana söyleyin eğer O'nun azabı size gecelerken ve gündüzleyin gelecek olsa, suçlular ondan hangisini (geceyi mi gündüzü mü) hızlı istiyor?"

51- (Azap başınıza) çöktükten sonra mı O'na inandınız? Şimdi mi? Halbuki (önceden) onu hızlı istiyordunuz.

52- Sonra o haksızlık yapanlara: "Ölüm görmemek üzere kalıcılık azabını tadın. Kazanmakta olduklarınızdan başkasıyla mı karşılık göreceksiniz?" denildi.

53- Ve senden: "O (azap haberi)gerçek mi?" diye haber istiyorlar. De ki: "Evet ve Efendime and olsun ki şüphesiz ki o kesin gerçektir ve siz beceriksiz bırakıcılar değilsiniz."

54- Ve eğer  yeryüzünde olan herşey yanlış yapan benliğin olsaydı, kesinlikle onu kurtulmalık olarak verirdi. Ve azabı gördüklerinde pişmanlığı sakladılar. Ve (karar) aralarında hakkaniyetle yerine getirildi. Ve onlara haksızlık yapılmaz.

55- Dikkat edin, göklerde olanlar ve yerde olanlar şüphesiz ki Allah'ındır. Dikkat edin, şüphesiz ki Allah'ın sözü gerçektir. Fakat onların tamamı bilmezler.

56- O, yaşatır ve öldürür ve yalnızca O'na döndürüleceksiniz.

57- Ey insanlar, Efendinizden size kesinlikle bir öğüt göğüslerde olana bir şifa ve inananlar için yol gösterici ve rahmet gelmiştir.

58- De ki: "Allah'ın lütfu ve O'nun rahmeti ile, artık işte bununla sevinsinler. O, onların toplamakta olduklarından daha hayırlıdır.

59- De ki: "Allah'ın rızıktan size indirip te ondan yasak ve serbest kıldığınızı bana söyleyin. De ki: "Allah mı size duyuru yaptı yoksa siz mi Allah'ın üzerine yakıştırma yapıyorsunuz?"

60- Ve Allah'ın üzerine yalan yakıştıranların, kalkışın günü (hakkındaki) kanaati nedir? Şüphesiz ki Allah, insanlar üzerinde kesinlikle büyük lütuf sahibidir. Fakat insanların çoğu şükretmezler.

61- Ve sen bir durumda olmazsın ve okunandan onun hakkında peşi sıra birşey okumazsın ve işten birşey işlemezsiniz ki, ona daldığınız zaman biz sizin üzerinizde tanıklar olmayalım. Ve ne yerde ve ne de gökte zerre ağırlığından birşey, senin Efendinden uzak kalır. Ve bundan daha küçüğü ve ne de daha büyüğü yoktur ki apaçık bir yazıtta olmasın. 

62- Dikkat edin, şüphesiz ki Allah'ı yönelen edinenlere ne kaygı vardır ve onlar ne de üzüleceklerdir. 

63- Onlar, inanan ve korunmakta olanlardır.

64- Onlar için şimdiki yaşamda ve sonrakinde müjdeler vardır. Allah'ın kelimeleri için değiştirme yoktur. İşte bu büyük kurtuluşun ta kendisidir.

65- Ve onların sözleri seni üzmesin. Şüphesiz ki  güç topluca Allah'ındır. O, her şeyi işiticidir her şeyi bilicidir.

66- Dikkat edin, göklerde kim varsa ve yerde kim varsa şüphesiz ki Allah'ındır. Allah'ın aşağısından olanlara çağrı yapanlar (gerçekte o) ortaklara uymuyorlar. Onlar (gerçekte) kanaatten başkasına uymuyorlar. Ve onlar yalnızca saçmalıyorlar.

67- O, sizin için geceyi onda sakinleşme ve gündüzü de görünür kılandır. Şüphesiz ki bunda işitenler topluluğu için işaretler vardır.

68- "Allah çocuk sahibi oldu" dediler. O, her türlü eksikten uzaktır. O, zengindir. Göklerde olanlar ve yerde olanlar O'nundur. Yanınızda buna dair bir yetki yoktur. Allah'ın üzerine bilmediğiniz birşeyi mi diyorsunuz?

69- De ki: "Şüphesiz ki Allah'ın üzerine yalan yakıştıranlar, arzuladığına kavuşturulmazlar."

70- Şimdikinde bir yararlanmadır, sonra dönüşleri bizedir, sonra (gerçeği) örtmekte olmaları nedeniyle onlara şiddetli azabı tattıracağız.

71- 72- Ve onlara Nuh'un haberini peşi sıra oku. Bir zaman topluluğuna: "Ey topluluğum benim konumum ve Allah'ın ayetlerini hatırlatmam size ağır geliyorsa, artık ben sadece Allah'ı üstlenici edindim. Artık siz ortaklarınız ile beraber buyruğunuz hakkında toplanın (karar kılın), sonra buyruğunuz size keder olarak kalmasın, sonra bana (olan kararı) yerine getirin ve bana bakmayın. Eğer (başka tarafa) yönelirseniz, ben sizden ödülden bir şey sormadım. Benim ödülüm Allah'tan başkasının üzerinde değildir. Ve ben teslim olanlardan olmakla buyuruldum" demişti.

73- Buna rağmen onu yalanladılar. Bunun üzerine biz de onu ve onun beraberinde gemide olanları kurtardık ve onları ardıllar yaptık ve ayetlerimizi yalanlamış olanları ise batırdık. Uyarılanların sonu nasıl oldu, artık bir bak.

74- Sonra onun ardından onların topluluklarına elçileri harekete geçirdik. Onlara apaçık deliller getirdiler. Önceden yalanlamaları nedeniyle inananlar olmadılar. Sınırı aşanların kalplerine işte böyle damga vururuz.

75- Sonra onların ardından Musa'yı ve Harun'u Firavun ve onun dolgunlarına, delillerimizle harekete geçirdik. Fakat büyüklendiler ve suçlular topluluğu oldular.

76- Onlara yanımızdan gerçek geldiğinde: "Şüphesiz ki bu kesinlikle apaçık sihirdir" dediler.

77- Musa: "Size gerçek geldiğinde böyle mi diyorsunuz? Bu sihir midir? Oysa sihirbazlar arzuladığına kavuşturulmazlar" dedi.

78- (Onlar da): "Sen bize atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyden eğilimi kesmemiz ve bu ülkede büyüklüğün ikinizin olması için mi geldin? Ve biz sizin ikinize inananlar değiliz" dediler.

79- Ve Firavun: "Bütün en iyi bilen sihirbazı bana getirin" dedi.

80- Sihirbazlar geldiğinde Musa onlara: "(Yere) ne atacaksanız  atın" dedi.

81- 82- Attıklarında ise Musa: "Sizin o getirdiğiniz sihirdir. Şüphesiz ki Allah, onu boşa çıkaracaktır. Şüphesiz ki Allah, bozucuların işini düzeltmez. Ve suçlular çirkin görse de Allah kendi kelimeleri ile gerçeği ortaya çıkaracaktır" dedi.

83- Musa'ya, kendi topluluğu içindeki küçük bir grup, ancak Firavun ve onun dolgunlarının onlara baskı ve işkence yapma kaygısı üzerine oldukları halde inandı. Çünkü Firavun o ülkede çok yüceydi. Ve çünkü o kesinlikle savurganlık yapanlardandı.

84- Ve Musa (topluluğuna): "Ey topluluğum eğer Allah'a inanan, eğer teslim olanlarsanız artık yalnızca O'nu üstlenici edinin" dedi.

85- 86- Bunun üzerine onlar da: "Üstlenici edinmemiz Allah'adır. Efendimiz bizi haksızlık yapanlar topluluğuna işkence ve baskı aracı yapma ve bizi rahmetinle (gerçeği) örtücüler topluluğundan kurtar" dediler.

87- Ve Musa'ya ve kardeşine: "Topluluğunuz için Mısır'a evler yerleştirin ve evlerinizi birbirine yönelik halde (birbirinden haber alabilecek vaziyette) kılın ve kulluk görevinizi yerine getirin ve inananları müjdelendir" diye vahyettik.

88- Ve Musa: "Efendimiz, şüphesiz ki sen Firavun ve onun dolgunlarına şimdiki yaşamda süs ve mallar verdin. Efendimiz, bunun sonucunda senin yolundan saptırıyorlar. Efendimiz, onların mallarının üzerine silgi çek ve kalplerinin üzerine düğümü sağlamlaştır. Artık onlar acıklı azabı görünceye kadar inanmazlar" dedi.

89- (Allah): "İkinizin çağrısına kesinlikle cevap verilmiştir. Artık ikiniz dimdik ayakta durun ve bilmezlerin yoluna sakın uymayın" dedi.

90- Ve İsrailoğullarını denizi geçirdik. Firavun ve onun askerleri saldırganlık ve düşmanlıkla onların ardına düştüler. Nihayet batma ona yetiştiği zaman: "Ben inandım, gerçek şu ki; İsrailoğulları'nın O'na inandığından başka tanrı yok ve ben teslim olanlardanım" dedi.

91- 92- Şimdi mi? Önceden karşı çıkmış ve bozuculardan olmuştun. Artık bugün senin ardından gelenlere bir delil olman için senin zırhını kurtaracağız. Ve şüphesiz ki insanlardan çoğu ayetlerimizden kesinlikle duyarsızdırlar.

93- Ve and olsun ki İsrailoğulları'nı doğru bir yerleşkeye yerleştirdik ve onları temiz şeylerden rızıklandırdık. Kendilerine ilim gelinceye kadar ayrışmadılar. Şüphesiz ki senin Efendin kalkışın gününde aralarında hakkında aykırılığa düşmekte oldukları konularda (kararı) yerine getirecektir.

94- Eğer sana indirdiğimizden kuşkuda isen, senden önceki kitab(Tevrat)ı okuyanlardan sor. And olsun ki sana Efendinden gerçek gelmiştir. Artık sakın tereddüde düşenlerden olma.

95- Ve sakın Allah'ın ayetlerini yalanlayanlardan olma. Yoksa ziyan edenlerden olursun.

96- 97- Şüphesiz ki üzerlerine senin Efendinin kelimesi gerçek olanlar, eğer ki onlara bütün deliller gelmiş olsa da, acıklı azabı görünceye kadar inanmazlar.

98- Yunus topluluğu dışında inanıp ta inanması kendisine fayda vermiş bir şehir olmalı değil miydi? Onlar inandıklarında şimdiki yaşamdaki rezillik azabını onlardan kaldırdık ve onları bir vakte kadar yararlandırdık.

99- Ve eğer senin Efendin dilemiş olsaydı, yeryüzünde bulunan kimselerin hepsi kesinlikle toplu halde inanırdı. Artık inananlardan olmalarına kadar insanları sen mi zorlayacaksın?

100- Allah'ın duyurusu olmadıkça bir benliğin inanması olamaz. Allah, pisliği bağ kurmayanların üzerine kılar.

101- De ki: "Göklerde ve yerde ne var bir bakın." Ancak, deliller ve uyarılar inanmayanlar topluluğunu (inanç bakımından) zenginleştirmiyor.

102- Onlar kendilerinden önce gelip geçenlerin günlerinin örneğinden başkasına mı bakıyorlar? De ki: "Artık bakının şüphesiz ki ben de sizin beraberinizde bakınanlardanım."

103- Sonra elçilerimizi ve inananları kurtarırız. İşte böyle inananları kurtarmak üzerimizde bir gerçek (vazife)tir.

104- 105- 106- De ki: "Ey insanlar, eğer siz benim itaat sistemimden kuşkuda iseniz, artık bilin ki sizin Allah'ın aşağısından kulluk ettiklerinize ben kulluk etmem. Fakat ben, sizin ömrünüzü tamamlayacak olan Allah'a kulluk ederim. Ve ben inananlardan olmakla ve yüzünü yaratılış ayarı üzerine meyilli olarak itaat sistemine doğrult ve sakın ortaklaştıranlardan olma diye ve Allah'ın aşağısından sana ne fayda ve ne de zorluk veremeyecek olanı çağırma, eğer böyle yaparsan, o takdirde şüphesiz ki sen de haksızlık yapanlardansın" (buyuruldum).

107- Ve eğer Allah sana bir zorluk dokunduracak olursa, artık onu O'ndan başka kaldıracak yoktur. Ve eğer senin için bir hayır isteyecek olursa, artık O'nun lütfunu geri döndürebilecek yoktur. Onu kullarından dilediğine eriştirir. Ve O, son derece bağışlayıcıdır son derece merhametlidir.

108- De ki: "Ey insanlar, Efendinizden size kesinlikle gerçek gelmiştir.Artık kim doğru yolu bulursa, ancak ve ancak benliği için bulmuştur. Ve kim saparsa, ancak ve ancak kendi aleyhine sapmış olur. Ve ben sizin üzerinize üstlenici değilim."

109- Ve sana vahyolunana uy ve Allah kararını verinceye kadar direnerek gayret et. Ve O, karar vericilerin en hayırlısıdır. 


29 Haziran 2024 Cumartesi

TEVBE SURESİ MEALİ

1- Allah'tan ve O'nun elçisinden, ortaklaştıranlardan antlaşma yaptıklarınıza dair uzaklık bildirisidir.

2- Artık yeryüzünde dört ay dolaşın ve bilin ki şüphesiz ki sizler, Allah'ı beceriksiz bırakıcılar değilsiniz ve şüphesiz ki Allah, (gerçeği) örtücüleri rezil edicidir.

3- Ve Allah'tan ve O'nun elçisinden büyük hacc günü insanlara bir duyurudur: Şüphesiz ki Allah ortaklaştıranlardan uzaktır ve O'nun elçisi de. Bu durumda eğer (itaatle) dönerseniz, artık sizin için daha hayırlıdır. Ve eğer (başka tarafa) yönelirseniz, artık bilin ki şüphesiz ki sizler Allah'ı beceriksiz bırakıcılar değilsiniz. Ve (gerçeği) örtenleri acı azapla müjdelendir.

4- Ortaklaştıranlardan antlaşma yaptıklarınız sonra (sözleşmelerinden) hiçbirini eksik yapmayanlar ve size karşı bir kimseye bile arka çıkmayanlar bunun dışındadır. Artık onların antlaşmalarını uzatma sonlarına kadar tamamlayın. Şüphesiz ki Allah korunanları sever.

5- Yasaklı aylar sıyrıldığında, artık ortaklaştıranları bulduğunuz yerde öldürün ve onları tutun ve onları kısıtlayın ve onlar için bütün gözlem yerlerine oturun. Eğer (itaatle) döner ve kulluk görevlerini ayakta tutar ve arınmayı yerine getirirlerse, artık onlara yollarını (serbestçe dolaşmaları için) boş bırakın. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

6- Ve ortaklaştıranlardan biri eğer senden komşuluk isterse, artık sen de ona komşuluk göster ki Allah'ın kelâmını işitebilsin. Sonra da onu güvende olacağı yere ulaştır. İşte bu onların bilmezler topluluğu olmasındandır.

7- Yasak Mescit'in yanında antlaşma yaptıklarınız dışında, ortaklaştıranlar için Allah'ın yanında ve O'nun elçisinin yanında nasıl bir antlaşması olabilir? Onlar size karşı dosdoğru olurlarsa, artık siz de onlara karşı dosdoğru olun. Şüphesiz ki Allah, korunanları sever.

8- Nasıl (bir antlaşma olabilir ki)? Ve eğer size karşı üstün gelmiş olsalardı, sizin hakkınızda ne bir yakınlık bağını ve ne de anlaşma yükümlülüğünü gözetirlerdi. Onlar ağızları ile sizi hoşnut ederler, fakat kalpleri ise direnir ve onların tamamı itaatten çıkanlardır.

9- Onlar, Allah'ın ayetlerini pek az bedele satarak, O'nun yolundan uzaklaştırdılar. Şüphesiz ki onların işlemekte oldukları ne kötüdür.

10- Bir inanan hakkında ne bir yakınlık bağını  ve ne de anlaşma yükümülülüğünü gözetirlerdi. Ve işte onlar, sınırı aşanların ta kendileridir.

11-  Eğer (itaatle) döner ve kulluk görevlerini ayakta tutar ve arınmayı yerine getirirlerse, artık itaat sisteminde sizin kardeşlerinizdir. Ve bilenler toplululuğu için ayetlerimizi ayrıntılı olarak açıklıyoruz.

12- Ve eğer antlaşmalarının ardından yeminlerini bozar ve itaat sistemine dil uzatırlarsa, artık sizde (gerçeği) örtenlerin önderleriyle savaşın. Çünkü onların (geçerli bir) yeminleri yoktur. Umulur ki (düşmanlıktan) vazgeçerler.

13- Yeminlerini bozan ve elçiyi (Mekke'den) çıkarmaya eğilim gösteren ve sizinle (savaşmaya) ilk defa (kendileri) başlayan bir toplulukla savaşmaz mısınız? Yoksa onlardan endişe mi duyuyorsunuz? Eğer inananlardan iseniz, artık Allah kendisinden endişe duymanıza daha hak sahibidir.

14- 15- Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları azaplandırsın ve onları rezil etsin ve onlara karşı size yardım etsin ve inanan topluluğun göğüslerine şifa versin. Ve onların kalplerindeki kini gidersin. Ve Allah dilediğinin (itaatle) dönüşünü kabûl eder. Ve Allah her şeyi bilicidir en bilgedir.

16- Yoksa Allah içinizden güçlerini kullananları ve ne Allah'tan ve ne O'nun elçisinden ve ne de inananların aşağısından başka sırdaşa tutunmayanları henüz bilmeden bırakılıvereceğinizi mi hesap ettiniz? Ve Allah, işlemekte olduklarınızdan haberdardır.

17- (Gerçeği) örtücülüklerine benlikleri tanıklar iken, ortaklaştıranların Allah'ın boyun eğilen yerlerini onarmaları olamaz. İşte onların işledikleri boşa gitmiştir. Ve onlar ateşte ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

18- Allah'ın boyun eğilen yerlerini ancak ve ancak, Allah'a ve sonraki güne inanan ve kulluk görevlerini ayakta tutan ve arınmayı yerine getiren ve Allah'tan başkasından endişe duymayanlar onarabilir. İşte bunların artık doğru yolu bulanlardan olması umulur.

19- Yoksa siz hacılara suvarmayı ve Yasak Mescit'i onarmayı, Allah'a ve sonraki güne inanan ve Allah'ın yolunda gücünü kullanan kimse(nin yaptığı) gibi (aynı) mi kıldınız? Bunlar Allah'ın yanında eşit olmazlar. Ve Allah, haksızlık yapanlar topluluğunu doğru yola iletmez.

20- İnananların ve göç edenlerin ve Allah'ın yolunda malları ve benlikleri ile güçlerini kullananların Allah'ın yanındaki kademeleri daha büyüktür. Ve işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

21- Efendileri onları kendisinden bir rahmet ve hoşnutluk ve orada kalıcı nimetler olan cennetler ile müjdelendiriyor.

22- Orada ölüm görmemek üzere ebedi olarak kalıcıdırlar. Şüphesiz ki Allah, büyük ödül O'nun yanındadır.

23- Ey inananlar, babalarınız ve kardeşleriniz, eğer (gerçeği) örtmeyi inanmanın üzerine sevip tercih ediyorlarsa, onlara yönelenler olarak tutunmayın. İçinizden kim onlara yönelirse, işte onlar haksızlık yapanların ta kendileridir.

24- De ki: "Eğer babalarınız ve oğullarınız ve kardeşleriniz ve eşleriniz ve oymağınız ve gayret ederek kazandığınız o mallar ve durgun gitmesinden endişe duymakta olduğunuz o ticaret ve o hoşlandığınız yerleşkeler, size Allah'tan ve O'nun elçisinden ve O'nun yolunda gücünüzü kullanmaktan daha sevimli ise, artık Allah buyruğunu getirinceye kadar bekleyin. Ve Allah, itaatten çıkanlar topluluğunu sevmez."

25- And olsun ki Allah size size birçok savaş meydanlarında ve Huneyn gününde de yardım etmişti. Hani çok olmanız sizi şaşırtmıştı da bu ise sizi hiçbir şeyden zenginleştirmemiş ve yeryüzü tüm genişliğine rağmen size dar gelmiş, sonra arkanızı çevirerek (başka tarafa) yönelmiştiniz.

26- Sonra Allah, elçisinin üzerine ve inananların üzerine sakinliğini indirdi ve sizin  göremediğiniz askerler indirdi ve (gerçeği) örtenleri azaplandırdı. İşte bu (gerçeği) örtücülerin karşılığıdır.

27- Sonra bunun ardından Allah dilediğine (lütuf ile) döner. Ve Allah, çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

28- Ey inananlar, ortaklaştıranlar ancak ve ancak pisliktir. Artık bu yıllarından sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Ve eğer fakirlikten kaygı duyacak olursanız, Allah dilerse sizi ileride kendi lütfundan zenginleştirecektir. Şüphesiz ki Allah, her şeyi bilicidir en bilgedir.

29- Kitap verilmiş olanlardan, Allah'a ve sonraki güne inanmayan ve Allah ve O'nun elçisinin yasaklaştırdığını yasaklaştırmayan ve gerçek olan(Allah)ın itaat sistemini (kendileri için de) itaat sistemi edinmeyenlerle, onlar küçülenler olarak elden (maddi savaş) karşılığı verinceye kadar savaşın.

30- Ve Yahudiler, "Uzeyr Allah'ın oğludur" dedi. Ve Hristiyanlar da "Mesih Allah'ın oğludur" dedi. Bu ağızlarının (delilsiz olarak) sözleridir. Önceki (gerçeği) örtenlerin sözünü taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin nasıl da döndürülüyorlar.

31- Hahamlarına ve rahiplerine ve Meryem oğlu Mesih'e Allah'ın aşağısından efendiler olarak tutundular. Halbuki tek olan tanrıya kulluk etmekten başkasıyla buyurulmamışlardı. O'ndan başka tanrı yoktur. O, onların ortak koşmakta olduklarından uzaktır.

32- Ağızları ile Allah'ın ışığını söndürmeyi istiyorlar. Ve Allah ise (gerçeği) örtücüler çirkin görse de ancak ışığını tamamlamaya direniyor.

33- O elçisini, ortaklaştıranlar çirkin görse de itaat sisteminin tamamını ona ortaya çıkarmak için doğru yol ve gerçek olan(Allah)ın itaat sistemi ile gönderendir.  

34- Ey inananlar, şüphesiz ki hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların mallarını kesinlikle haksız yolla yerler ve Allah'ın yolundan uzaklaştırırlar. Ve onlar ki altını ve gümüşü yığarlar ve onları Allah'ın yolunda dağıtmazlar, artık onları acı azapla müjdelendir.

35- O gün, o (yığdıkları) cehennem ateşi üzerinde kızdırılır ve onunla, onların alınları ve yanları ve sırtları: "Bu benliğiniz için yığdığınızdır, yığmakta olduklarınızı artık tadın" (denilerek) dağlanır.

36- Şüphesiz ki Allah'ın gökleri ve yeri takdir ettiği gündeki yazgısında, ayların sayısı Allah'ın yanında oniki aydır. Bunlardan dördü yasaklıdır. İşte bu, dimdik duran itaat sistemidir. Öyleyse bu aylarda  benliğinize haksızlık yapmayın ve ortaklaştıranlarla onların sizinle el birliğiyle savaştığı gibi, sizde onlarla el birliğiyle savaşın. Ve bilin ki şüphesiz ki Allah korunanların beraberindedir.

37- (Yasak ayı) ertelemek, ancak ve ancak (gerçeği) örtmede artırmadır ki onunla (gerçeği) örtenler saptırılır. Onu bir sene serbestleştiriyorlar ve bir yılda yasaklaştırıyorlar ki Allah'ın yasaklaştırdığının sayısına denkleştirip böylece Allah'ın yasaklaştırdığını serbestleştiriyorlar. Kötü işleri onlara süslü gösterildi. Ve Allah, (gerçeği) örtücüler topluluğunu doğru yola iletmez.

38- Ey inananlar, size ne oluyor ki, size: "Allah'ın yolunda sefere çıkın" denildiği zaman yere ağırlaştınız. Yoksa sonrakinden (vazgeçip) şimdiki yaşama mı hoşlandınız? Fakat şimdiki hayatın yararı, sonrakine göre ancak pek azdır.

39- Eğer siz sefere çıkmazsanız, size acı azapla azaplandırır ve sizi başka bir toplulukla değiştirir ve siz de O'nu hiçbir şeyle zora sokamazsınız. Ve Allah herşey üzerine ölçü koyucudur.

40- Eğer siz ona (elçiye) yardım etmezseniz, (gerçeği) örtenler ikinin ikincisi olarak onu çıkardığı zaman da Allah ona kesinlikle yardım etmişti. Hani ikisi o çukurda iken arkadaşına: "Üzülme şüphesiz ki Allah bizim beraberimizdedir" diyordu. Bunun üzerine Allah onun üzerine sakinliğini indirdi ve sizin görmediğiniz askerlerle onu güçlendirdi ve (gerçeği) örtenlerin sözünü en aşağı kıldı. Ve Allah'ın sözü ise, o en yüksektir. Ve Allah çok güçlüdür en bilgedir.

41- Zor da gelse kolay da gelse, sefere çıkın ve mallarınız ve benlikleriniz ile Allah'ın yolunda gücünüzü kullanın. İşte bu eğer bilirseniz sizin için daha hayırlıdır.

42- Şayet yakın bir sunum ve uzun olmayan bir sefer olmuş olsaydı, kesinlikle sana uyarlardı. Fakat zorlu sefer onlara meşakkatli geldi. Ve "Eğer gücümüz yetmiş olsaydı, kesinlikle senin beraberinde çıkardık" diye Allah (adın)a dostluk yemini edecekler. Onlar (böyle demekle) kendi benliklerini yok ediyorlar. Ve Allah biliyor ki şüphesiz ki onlar kesinlikle yalancılardır.

43- Allah sen(i cezalandırmak) den geçti. Doğru söylemiş olanlar sana apaçık belli oluncaya ve sen yalancıları bilinceye kadar onlara niçin duyuru yaptın?

44- Allah'a ve sonraki güne inananlar, mallarıyla ve benlikleriyle güçlerini kullanmaları konusunda senden (savaşa çıkmamak için) duyuru istemezler. Ve Allah korunanları en iyi bilicidir.

45- Senden ancak ve ancak Allah'a ve sonraki güne inanmayan ve kalpleri belirsizlik içinde olup, belirsizlikleri içinde bir oraya bir buraya döndürülüp duranlar duyuru ister.

46- Ve eğer çıkmayı istemiş olsalardı, onun için kesinlikle (araç gereç) hazırlığı hazırlarlardı. Fakat Allah onların (savaş için) harekete geçmelerini çirkin gördü de onları böylelikle kararlarında sebatlandırdı ve onlara: "Oturanların beraberinde oturun" denildi.

47- Şayet içinizde (savaşa) çıkmış olsalardı, size bozgundan başka birşeyi  artırmazlar ve sizin için kargaşa peşine düşmek için kesinlikle aranıza konulurlardı. Ve içinizde onlara kulak verenler vardır. Ve Allah, haksızlık yapanları en iyi bilicidir.

48- And olsun ki önceden de kargaşa peşine düşmüşler ve senin için (arkandan) işler çevirmişlerdi. Nihayet gerçek geldi ve onlar çirkin görenler oldukları halde Allah'ın emri üstün geldi.

49- Ve içlerinden kimi var ki: "Bana (savaşmamak için) duyuru yap ve beni fitneye düşürme" der. Dikkat edin, onlar fitneye düşmüşlerdir. Ve şüphesiz ki cehennem kesinlikle (gerçeği) örtücüleri çevreleyicidir.

50- Eğer sana bir iyilik erişirse, bu onları üzer. Ve eğer sana bir (kötü)erişme erişirse: "Biz işimizi  (sağlam) tutmuştuk" derler ve sevinenler olarak (başka tarafa) yönelirler.

51- De ki: "Bize Allah'ın bizim için yazdığından başkası erişmez. O, bizim yönelenimizdir. Ve inananlar artık yalnızca Allah'ı üstlenici edinsin."

52- De ki: "Siz bizim için, iki güzelliğin birinden başkasını mı bekliyorsunuz? Ve oysa biz sizin için, Allah'ın kendi yanından veya bizim elimizle size bir azap eriştirmesini bekliyoruz. Artık bekleyin şüphesiz ki biz de sizin beraberinizde bekleyenleriz."

53- De ki: "Zorlanarak veya zorlanmayarak dağıtın, sizden asla kabûl olunmayacaktır. Şüphesiz ki siz itaatten çıkanlar topluluğu oldunuz."

54- Onlardan dağıtımlarının kabûl olunmasını, onların Allah'ı ve O'nun elçisini (ret ederek) örtmeleri ve kulluk görevlerine üşenir oldukları halden başka şekilde gelmemeleri ve çirkin görerek harcama yapmalarından başka birşey alıkoymadı.

55- Artık onların ne malları ve ne de çocukları sakın seni şaşırtmasın. Allah onunla ancak ve ancak, dünya yaşamında onları azaplandırmayı ve benliklerinin onlar (gerçeği) örtücü oldukları halde perişan olmasını istiyor.

56- Ve onlar şüphesiz ki sizden olduklarına dair dostluk yemini ediyorlar. Oysa onlar sizden değillerdir. Fakat onlar (sizden) ayrılanlar topluluğudur.

57- Eğer onlar bir sığınacak bir yer veya çukurluklar veya girebilecek bir delik bulabilselerdi, kesinlikle dolu dizgin olarak ona yönelirlerdi.

58- Ve içlerinden kimi bağışlar konusunda seni karalar. Eğer ondan kendilerine verilirse, hoşnut olurlar ve eğer ondan verilmezse, birden kızgın hale gelirler.

59- Ve eğer onlar Allah'ın ve O'nun elçisinin onlara verdiğine hoşnut olmuş olsalar ve: "Allah bize yeter, Allah bize lütfundan verecektir ve O'nun elçisi de, şüphesiz ki biz sadece Allah'a ilgi duyanlarız" demiş olsalardı (onlar için daha hayırlı olurdu).

60- Bağışlar, Allah'tan bir belirleme olarak ancak ve ancak, fakirlere ve düşkünlere ve onun üzerinde (toplamak için) çalışanlara ve kalpleri ısındırılacak olanlara ve boyunduruk altındakilere ve borç altındakilere ve Allah'ın yoluna ve yolun oğluna (yolda kalmışa) dır. Ve Allah her şeyi bilicidir en bilgedir.

61- Ve içlerinden kimileri Habeci'yi rahatsız ediyor ve: "O bir kulaktır"* diyorlar. De ki: "O, sizin için bir hayır kulağıdır. Allah'a inanır ve inananlara güvenir. Ve içinizden inananlar için bir rahmettir." Ve onlar ki Allah'ın elçisine rahatsız veriyorlar, onlar için acı azap vardır.

*Her duyduğu şeyi onaylayan ve herkesin sözünü kabûl eden kişi.

62- Sizi hoşnut etmek için Allah (adın) a dostluk yemini ediyorlar. Eğer inananlardan iseler hâlbuki Allah ve O'nun elçisi, kendisini razı etmelerine daha hak sahibidir.

63- Allah'a ve O'nun elçisine kim sınır koyarsa, şüphesiz ki onun için orada ölüm görmemek üzere kalıcı olacağı cehennem ateşi olduğunu bilmediler mi? İşte bu, büyük rezilliktir.

64- İkiyüzlüler, kalplerinde olanı onlara haber verecek bir surenin üzerlerine indirilmesinden sakınır. De ki: "Alay edin. Şüphesiz ki Allah, sakınmakta olduğunuzu ortaya çıkarıcıdır."

65- Ve and olsun ki eğer onlara (alaylarının sebebi hakkında) soracak olsan, sana kesinlikle: "Biz ancak ve ancak (lâfa) dalmıştık ve (ciddi bir amacımız olmadan) oynuyorduk" diyeceklerdir. De ki: "Allah'ı ve O'nun ayetlerine ve O'nun elçisine mi alay etmekteydiniz?"

66- Hiç gerekçe ileri sürmeyin, siz inanmanızdan sonra kesinlikle (gerçeği) örttünüz. Eğer içinizden bir grup(u cezalandırmak) tan geçsek bile, bir gruba azap edeceğiz. Çünkü onlar suçlulardandır.

67- İkiyüzlü erkekler ve ikiyüzlü kadınlar birbirlerindendir, yadırgananı buyurur ve benimsenenden vazgeçirtir ve (cimrilik yaparak) ellerini sıkarlar. Onlar Allah'ı unuttular buna karşılık O'da onları (rahmetinden payı) unuttu. Şüphesiz ki iki yüzlüler, itaatten çıkanların ta kendileridir.

68- Allah, ikiyüzlü erkeklere ve ikiyüzlü kadınlara ve azılı (gerçeği) örtücülere, orada ölüm görmemek üzere kalıcı olacakları  cehennem ateşini söz verdi. O, onlara yeterlidir. Ve Allah onları dışlamıştır. Ve kalıcı azap onlar içindir.

69- Sizden öncekiler gibi. Onlar sizden kuvvet bakımından da daha şiddetli ve mallar ve çocuklar bakımından da daha çoktu. Onlar kendileri için takdir edilenlerle yararlandılar. Sizler de sizden öncekilerin kendileri için takdir edilenlerle yararlandıkları gibi, sizler için takdir edilenlerle yararlandınız ve onların daldıkları gibi siz de (şimdiki hayata) daldınız. İşte onların işledikleri şimdikinde ve sonrakinde boşa gitmiştir. Ve işte onlar, ziyan edenlerin ta kendileridir.

70- Onlara, kendilerinden önceki Nuh ve Ad ve Semud topluluğu ve İbrahim topluluğu ve Medyen arkadaşları ve altı üstüne çevrilmiş şehirlerin haberi gelmedi mi? Elçileri onlara apaçık delillleri getirmişti. Allah onlara haksızlık yapacak değildi. Fakat onlar benliklerine haksızlık yapmaktaydılar.

71- İnanan erkekler ve inanan kadınlar birbirlerinin yönelenleridir. Benimseneni buyururlar ve yadırganandan vazgeçirirler ve kulluk görevlerini ayakta tutarlar ve arınmayı yerine getirirler ve Allah'a ve O'nun elçisine itaat ederler. İşte onlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz ki Allah, çok güçlüdür en bilgedir.

72- Allah, inanan erkeklere ve inanan kadınlara orada ölüm görmemek üzere kalıcı olacakları altından nehirler akar cennetler ve Adn cennetlerinde güzel yerleşkeler söz verdi. Allah'tan bir hoşnutluk ise en büyüktür. İşte bu, büyük kurtuluşun kendisidir.

73- Ey Haberci azılı (gerçeği) örtücülere ve ikiyüzlülere karşı güç kullan ve onlara karşı sert davran. Ve onların sığınağı cehennemdir. Ve ne sıkıntılı dönüş yeridir.

74- Demediklerine dair Allah (adın) a dostluk yemini ediyorlar. Ve and olsun ki onlar (gerçeği) örtmenin kelimesini söylemişler teslim olmalarından sonra (gerçeği) örtmüşler ve kavuşamadıkları şeye eğilim göstermişlerdir. Onların hoşlanmama nedeni ise, Allah ve O'nun elçisinin kendi lütfundan onları zenginleştrimiş olmasından başka birşey değildir. Eğer (itaatle) dönerlerse, bu kendileri için hayırlı olur. Ve eğer (başka tarafa) yönelirlerse, Allah onları şimdikinde ve sonrakinde acı azapla azaplandıracaktır. Ve onlar için yeryüzünde ne bir yönelen ve ne de yardımcı vardır.

75- Ve içlerinden kimi: "And olsun ki eğer kendi lütfundan verirse, biz de kesinlikle bağış vereceğiz ve kesinlikle düzgünlerden olacağız" diye Allah'a antlaşma yapmıştı.

76- Kendi lütfundan verdiğinde ise, onunla cimrilik ettiler ve kayıtsız kalarak (başka tarafa) yöneldiler.

77- Allah'a karşı O'na verdikleri söze aykırı davranmaları ve yalanlamaları nedeniyle, ta ki O'nunla karşılaşacakları güne kadar ikiyüzlülüğü kalplerinde bir sonuç yaptı.

78- Şüphesiz ki Allah'ın onların saklılarını ve başbaşa konuşmalarını ve şüphesiz ki Allah'ın duyularla algılanamayananları çok iyi bilici olduğunu bilmediler mi?

79- Onlar, inananlardan istekli bağış yapanlara ve güçlerinden başkasını bulamayanlara dil uzatarak maskaraya alıyorlar. Allah onları maskara edecektir ve acı azap onlar içindir.

80- Onlar için bağışlanma iste veya onlar için bağışlanma isteme. Eğer onlar için yetmiş defa bağışlanma istesen de, Allah onları asla bağışlamayacaktır. İşte bu, onların Allah'ı ve O'nun elçisini (ret ederek) örtmeleri nedeniyledir. Ve Allah, itaatten çıkanlar topluluğunu doğru yola iletmez.

81- Geri bırakılanlar, Allah'ın elçisine aykırı davranarak (evlerinde) oturmalarına sevindi ve Allah'ın yolunda mallarıyla ve benlikleriyle güçlerini kullanmayı çirkin gördüler ve: "Bu sıcakta sefere çıkmayın" dediler. Onlara de ki: "Cehennem ateşi, sıcaklıkça daha şiddetlidir." Keşke kavrayabilselerdi.

82- Artık kazanmakta olduklarının karşılığı olarak pek az gülsünler çok ağlasınlar.

83- Eğer Allah seni onlardan bir gruba döndürür de, onlar senden (sefere) çıkmak için duyuru isteyecek olurlarsa artık onlara de ki: "Benim beraberimde ebedi olarak asla çıkamayacaksınız ve benim beraberimde bir düşmanla asla savaşamayacaksınız. Çünkü siz ilk defasında oturmaya hoşnut oldunuz. Artık geride kalanların beraberinde oturun."

84- Ve onlardan ölen birine dua da etme ve onun kabrinde de durma. Çünkü onlar Allah'ı ve O'nun elçisini (ret ederek) örttüler ve itaatten çıkanlar olarak öldüler.

85- Ve onların malları ve çocukları seni şaşırtmasın. Allah bununla ancak ve ancak onlara dünyada azap etmek ve benliklerinin onlar (gerçeği) örtücü oldukları halde perişan olmasını istiyor.

86- Ve: "Allah'a inanın ve O'nun elçisi ile beraber gücünüzü kullanın" diye (emreden) bir sure indirildiği zaman uzunluk (maddi güç) sahipleri senden duyuru istemiş ve: "Bizi bırak oturanların beraberinde olalım" demişlerdi.

87- Geride kalan kadınların beraberinde olmaya hoşnut oldular. Ve onların kalplerinin üzerine damga vurulmuştur, artık onlar kavramazlar.

88- Fakat elçi ve onun beraberinde olanlar mallarıyla ve benlikleriyle güçlerini kullandılar. Ve işte onlar için hayırlar vardır. Ve işte onlar, arzuladığına kavuşturulacakların ta kendileridir.

89- Allah onlar için orada ölüm görmemek üzere kalıcı olacakları  altından nehirler akar cennetler hazırlamıştır. İşte bu, büyük kurtuluştur.

90-Ve bedevilerden (geçerli bir özürleri olmadığı halde) özür uyduranlar onlara (savaşmamak için) duyuru yapılması için geldi de, Allah'a ve O'nun elçisine yalan söyleyenler (hiçbir özür ileri sürmeden) oturdu. Onlardan (gerçeği) örtenlere acı azap erişecektir.

91- Ne zayıfların üzerine ve ne hastaların üzerine ve ne de (savaşa çıkmak için) dağıtacak birşey bulamayanların üzerine, Allah'a ve O'nun elçisine içtenlikle samimi oldukları sürece burukluk yoktur. İyilik edenler üzerine de yol(sorumluluk)dan hiçbir şey yoktur. Ve Allah, çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

92- Ve ne de (savaş için) binek sağlamak için sana geldikleri  zaman: "Sizi üzerine bindirecek birşey bulamıyorum" dediğinde, dağıtacak birşey bulamamalarından ötürü üzüntülü bir durumda gözleri yaştan dolarak (geriye) yönelenlerin üzerine (sorumluluk yoktur).

93- Yol (sorumluluk) ancak ve ancak, zenginler oldukları halde senden duyuru isteyerek arkada kalan kadınlar beraberinde olmaya hoşnut olanların üzerinedir. Ve onların kalplerinin üzerine Allah damga vurmuştur, onlar artık bilmezler.

94- (Savaş bitip) onlara döndüğünüz zaman size özür ileri sürerler. De ki: "Hiç özür ileri sürmeyin, size asla inanmayacağız. İç durumlarınızdan Allah bize kesinlikle haber vermiştir. Ve işlediğinizi Allah görecek ve O'nun elçisi de (görecek) sonra duyularla algılanamayananın ve tanık olunanın bilicisine geri döndürüleceksiniz, artık size  işlemekte olduklarınızı O haber verecektir."

95- (Savaş bitip) onlara çevrildiğiniz zaman onlar(ı sorgulamak)dan yana kayıtsız kalmanız için size Allah (adın)a dostluk yemini edecekler. Artık onlardan yana kayıtsız kal. Çünkü onlar pisliktir. Ve onların sığınağı kazanmakta olduklarının karşılığı olarak cehennemdir.

96- Onlardan hoşnut olmanız için size dostluk yemini ediyorlar. Eğer siz onlardan hoşnut olsanız dahi, şüphesiz ki Allah itaatten çıkanlar topluluğundan hoşnut olmaz.

97- Bedeviler (gerçeği) örtücülükçe ve ikiyüzlülükçe daha şiddetli ve Allah'ın elçisi üzerine indirdiği sınırları bilmemeye daha yatkındırlar. Ve Allah her şeyi bilicidir en bilgedir.

98- Ve bedevilerden kimi (Allah'ın yolunda) dağıtacağını maddi yıkım olarak tutar ve sizin için (kötü) devirleri gözetler. Devrin kötüsü onların üzerine olsun. Ve Allah, her şeyi işiticidir her şeyi bilicidir.

99- Ve bedevilerden kimi Allah'a ve sonraki güne inanır ve (Allah'ın yolunda) dağıtacağını Allah'ın yanında yakınlıklar ve elçinin duaları olarak tutunur. Dikkat edin, şüphesiz ki dağıtacağı onlar için yakınlıktır. Allah onları rahmetine girdirecektir. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

100- Ve göçenler ve yardımcılardan öne geçen ilkler ve onlara güzellikle uyanlar var ya, Allah onlardan hoşnut olmuş ve onlarda O'ndan hoşnut olmuşlardır. Ve onlara orada ölüm görmemek üzere ebedi olarak kalıcı olacakları altından nehirler akar cennetler hazırlamıştır. İşte bu, büyük kurtuluştur.

101- Ve çevrenizdeki bedevilerden ikiyüzlü olanlar vardır. Ve Medine'nin halkından da ikiyüzlülük üzerinde inat edenler vardır ki onları sen bilmezsin, onları biz biliriz. Onları iki defa azaplandıracağız sonra da büyük azaba geri döndürülecekler.

102- Ve düzgün işi diğer kötüsüyle karıştıran diğerleri suçlarını tanıttılar. Allah'ın onlara (lütufla) dönmesi umulur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

103- Onların mallarından bağış olarak tut ki onunla onları temizleyesin ve onları arındırasın. Ve onlara dua et. Şüphesiz ki senin duan, onlar için sakinliktir. Ve Allah her şeyi işiticidir her şeyi bilicidir.

104- Onlar, Allah'ın kullarından (itaatle) dönüşü kabul edecek olanın ve bağışları tutacak olanın şüphesiz ki O olduğunu bilmediler mi? Şüphesiz ki Allah, son derece (lütufla) dönücü son derece bağışlayıcı O dur.

105- De ki: "(İşleyeceğinizi) işleyin, artık işlediğinizi Allah görecek ve O'nun elçisi  ve inananlar da (görecek) ve duyularla algılanamayananın ve tanık olunanın bilicisine geri döndürüleceksiniz. Artık size işlemekte olduklarınızı O haber verecektir."

106-Ve diğerleri Allah'ın buyruğu için beklemeye bırakılmışlardır. Onları ya azaplandırır ya da onlara (lütufla) döner. Ve Allah, her şeyi bilicidir en bilgedir.

107- Ve onlar zora sokmak ve (gerçeği) örtmek ve inananlar arasında ayrıştırma yapmak ve önceden Allah ve O'nun elçisi ile harp edeni (destek için) gözlem amacıyla boyun eğilen yer tutundular. (Sizi inandırmak için de): "Biz güzellikten başka birşey istemedik" diye dostluk yemini ediyorlar. Ve Allah tanıktır ki şüphesiz ki onlar kesinlikle yalancılardır.

108- Orada ebediyyen durma. İlk günden beri korunma üzerine temellendirilen boyun eğilen yer, orada durmana daha hak sahibidir. Orada adamlar vardır ki temizlenmeyi severler. Ve Allah temizlenenleri sever.

109- Yapısını Allah'tan korunma ve hoşnutluk üzerine temellendiren kimse mi daha hayırlıdır, yoksa yapısını kösecek olan bir uçurum kenarına temellendirip te onunla beraber cehennem ateşine kösülüp giden kimse mi? Ve Allah, haksızlık yapanlar topluluğunu doğru yola iletmez.

110- Yapmış oldukları yapıları, onların kalpleri parçalanana kadar kalplerinde bir belirsizlik olarak kalmaya devam edecektir. Ve Allah, her şeyi bilicidir en bilgedir.

111- Şüphesiz ki Allah inananlardan mallarını ve benliklerini cennet onların olmak üzere satın almıştır. Allah'ın yolunda savaşırlar, ölürler ve öldürürler. Tevrat'ta ve İncil'de ve Kur'an'da,  üzerine yükümlülük olarak aldığı gerçek söz olarak.  Ve antlaşmasını Allah'tan daha çok tastamam yerine getiren kimdir? Artık O'nunla yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı müjdeleşin. Ve işte bu, büyük kurtuluşun kendisidir.

112- (Ki onlar itaatle) dönenler, kulluk edenler, övgüde bulunanlar, (yeryüzünde) dolaşanlar, eğilenler, boyun eğenler, benimseneni buyuranlar ve yadırganandan vazgeçirtenler ve Allah'ın sınırlarını koruyanlardır. Ve inananları müjdelendir.

113- Bir Haberci ve inananlar için, yakınlık sahipleri olsalar dahi, onların şiddetli ateşin arkadaşları olduğu onlara apaçık belli olduktan sonra, ortaklaştıranlar için bağışlanma istemeleri olmaz.

114- İbrahim'in babası için bağışlanma istemesi, yalnızca ona vermiş olduğu sözden başka bir nedenle değildi. Onun Allah'a düşman olduğu, ona apaçık belli olduğunda ise o, ondan uzaklaştı. Şüphesiz ki İbrahim, başkaları için çokça üzüntü duyan yumuşak davranıcıydı.

115- Ve Allah'ın bir topluluğu doğru yola ilettikten sonra, korunmaları gerekeni apaçık belli edene kadar onları saptırması olamaz. Şüphesiz ki Allah, herşeyi bilicidir.

116- Şüphesiz ki Allah göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Yaşatır ve öldürür. Ve sizin için Allah'ın aşağısından ne bir yönelen ve ne de bir yardımcı vardır.

117- And olsun ki Allah, Haberci'ye ve içlerinden kısmının neredeyse kalpleri eğrilmek üzereyken, zorluğun saatinde ona uyan göçenlere ve yardımcıların üzerine (lütufla) döndü. Sonra onlara (lütufla) döndü. Şüphesiz ki O, onlara karşı çok acıyandır çok merhametlidir.

118- Ve geri bırakılmış üç kişiye de. Hattâ ki yeryüzü tüm genişliğine rağmen onlara dar gelmiş ve benlikleri de onlara dar gelmiş ve artık Allah'tan yine O'ndan başka sığınacak olmadığına kanaat getirmişlerdi. Sonra onlara dönmeleri için (lütufla) döndü. Şüphesiz ki Allah, son derece (lütufla) dönücü son derece merhamet edicidir.

119- Ey inananlar, Allah'tan korunun ve doğru söyleyenlerin beraberinde olun.

120- Medine halkından ve onların çevresindeki bedevilerden Allah'ın elçisinden geri kalmaları ve kendi benliklerini onun benliği üzerine ilgi duymaları olamaz. Bunun nedeni, onlara bir susuzluk ve bir yorgunluk ve Allah'ın yolunda bir açlık erişmez ve azılı (gerçeği) örtücüleri kızdıracak bir yere ayak basmazlar ve de düşmandan bir başarıya kavuşmazlar ki, onunla onlara düzgün iş (işlediği) yazılması nedeniyledir. Şüphesiz ki Allah güzel davrananların ödülünü kayba uğratmaz.

121- Ve küçük ve büyük dağıtım yapmamış ve de bir vadiyi kesmemiş (geçmemiş) olsunlar ki, Allah'ın onlara ancak işlemekte olduklarının en güzeli ile karşılığını vermesi için yazılmamış olsun.

122- (Medine haricindeki) inananların el birliğiyle (Medine'ye) seferber olmaları (doğru) olmaz. Onlardan her kısımdan bir grubun itaat sisteminde anlayış sahibi olmaları ve döndüklerinde topluluklarını uyarmaları için (Medine'ye) seferber olmaları gerekmez miydi?

123- Ey inananlar, azılı (gerçeği) örtücülerden size yönelenlerle savaşın ki sizde sertlik bulsunlar. Ve bilin ki Allah, korunanların beraberindedir.

124- Ve bir sure indirildiğinde içlerinden kimi "Bu hanginizin inancını artırdı?" der. İnananlara gelince, (inen sure) onların inançlarını artırmış ve onlar birbirleri ile müjdeleşir haldedirler.

125- Ve kalplerinde bozukluk olanlara gelince, pisliklerine pislik artırmış ve (gerçeği) örtücüler olarak ölmüşlerdir.

126- Ve onlar her yıl bir defa veya iki defa denemeden geçirildiklerini görmüyorlar mı? Sonra ne (itaatle) dönüyorlar ve ne de hatırlıyorlar.

127- Ve bir sure indirildiği zaman birbirlerine bakıp "Sizi bir kimse görüyormu? (diyerek) çevrildiler. Allah onların kalplerini çevirmiştir. Bunun nedeni onların kavramayanlar topluluğu olmasıdır.

128- And olsun ki size kendi cinsinizden (sizin gibi beşer olan) sizin sıkıntıya düşmeniz benliğine ağır gelen, size karşı istekli, inananlara karşı ise çok acıyan merhametli olan bir elçi gelmiştir.

129- Eğer (başka tarafa) yönelecek olurlarsa artık onlara de ki: "Allah bana yeterlidir. O'ndan başka tanrı yoktur. O'nu üstlenici edindim ve O, büyük taht'ın Efendisidir."


13 Haziran 2024 Perşembe

Enfâl s. 33. Ayetinde وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ İfadesinde Kast Edilenler Kimlerdir?

 Enfal s. 33. ayeti ile ilgili daha geniş bilgi sahibi olmak isteyen bir kimse, bu ayet ile ilgili olarak yapılan yorumlara ve meâllere baktığında bağlam ile alakası olmayan bilgiler olduğunu görecektir. Bazı meâl ve yorumlarda yazımıza başlık yaptığımız ifade ile inananların kast edildiği yönünde bilgiler olduğunu gördüğü zaman, "Acaba öyle mi?" sorusunun cevabını arayacaktır. Biz bu yazımızda bu ayetin bağlamı üzerinden bir anlama çalışması yapmaya çalışacağız. 

Ayetin metni şu şekildedir: 

وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَاَنْتَ ف۪يهِمْۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ

Bu ayete verilen meâller genelde şöyledir:

Fakat sen, onların içinde oldukça onları azaplandırmaz ve gene yarlıganma dilerlerken Allah onlara azap vermez.

Oysa (ey Resulüm!) Sen onların içlerinde bulunduğun sürece, Allah onları azaplandıracak değildi. Ve onlar, (tevbe istiğfar edip) bağışlanmalarını dilerlerken de, Allah onları azaplandıran olmayacaktır.

Halbuki sen (Ey Rasûlüm), onların içindeyken Allah onlara azap verecek değildi. İstiğfar ettikleri halde de Allah onlara azap edecek değil...

Oysa sen onların içinde bulundukça Allah, onlara azab edecek değildi ve onlar istiğfar ederlerken (içlerinde istiğfar edenler var iken) de Allah, onlara azab edecek değildi.

Yukarıdaki meâl örneklerini anlamak için 32. ayetten başlayan bir okuma yapmak gerektiğini düşünmekteyiz. 

Enfâl s. 32----Hani yine onlar, “Allahımız! Eğer bu kitap senin katından gelen gerçek ise, gökten üzerimize taş yağdır veya bize elem verici bir azap ver!” demişlerdi.

Bu ayette Mekke'li müşriklerin Kur'an'a karşı açıkça meydan okumalarını görmekteyiz. Allah (c.c) ayetin devamında, onların bu meydan okumalarına cevap vermektedir. 33. ayetin metnine dikkat ettiğimizde, 32. ayette Kur'an'a meydan okuyan Mekke'liler, burada "Hum" (onlar) zamiri ile ifade edilmektedir. Ayet içinde 4 adet "Hum" zamiri bulunmakta ve hepsi de Mekke'li müşriklere işaret etmektedir.

Fakat 4. zamirin geçtiği وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ ifadesi ile ilgili tefsirlere ve bazı meâllere baktığımızda, bu ifade ile inananların kast edildiği yönünde izahlar bulunmaktadır. Arapça gramer kaidelerinde her ne kadar bazı istisnai durumlar olsa da, zamir en yakınındaki isme racidir, şeklinde genel bir kaide vardır. Bu kaideden haberi olan bir kimse, "Acaba neden böyle bir yoruma gidildi? sorusunu haklı olarak soracaktır.

Yorumlar hakkında "Bu düşünce kesinlikle yanlıştır" şeklinde bir iddiamız olmamakla birlikte, Kur'an bütünlüğü dikkate alınarak bir okuma yapılsaydı, 33. ayette geçen  وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ ifadesi ile yine Mekke'li müşriklerin kast edildiği rahatlıkla anlaşılacak farklı yorumlara da gerek kalmayacaktı. 

Hud s. ilk ayetlerine baktığımızda, Allah'ın elçisinin muhataplarına O'ndan bağışlama istemelerini söylediğini görmekteyiz. 

Hud s. 1--- Elif, Lam, Ra. (Bu,) Ayetleri muhkem kılınmış, sonra hüküm ve hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından 'birer birer (bölüm bölüm) açıklanmış' bir Kitap'tır.

Hud s. 2--- Öyle ki, Allah'tan başkasına ibadet etmeyin. Gerçekten ben, sizi O'nun tarafından uyaran ve müjdeleyenim;

Hud s. 3--- Ve Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O'na tevbe edin. O da sizi, adı konulmuş bir vakte kadar güzel bir meta (fayda) ile metalandırsın ve her ihsan sahibine kendi ihsanını versin. Eğer yüz çevirirseniz gerçekten ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım.

Hud s. 3. ayetinde Allah'ın elçisinin muhataplarına bağışlama istemelerini söylenmektedir. Hud suresinin bağlamına baktığımızda, önceki elçilerin de muhataplarına bu doğrultuda mesajlar verdiğini görmekteyiz. 

Konumuz olan ayete dönecek olursak, Allah (c.c.) azap için belirli bir şart koşmaktadır. 1- Elçi onların içlerinde olduğu sürece, 2- Onlar Allah'tan bağışlama istedikleri sürece. 

Ancak bu ayet ile ilgili yapılan meâller, 2. şart ile ilgili olarak, halen bağışlanma isteyenler olduğu şeklinde bir anlam vermişlerdir. Bu anlamı vermenin sebebi ise, Mekke'de halen inananların olmasından ötürü, onların Allah'tan bağışlanma istemekte oldukları şeklinde tefsirlerde yapılan yorumların dikkate alınmış olmasıdır. 

Halbuki ayetin siyak ve sibakında inananlar ile ilgili olarak hiçbir ifade bulunmamaktadır. Biz bu tür yorumların Kur'an bütünlüğünün dikkate alınmamasının neticesinde yapıldığını düşünmekteyiz. 

Halbuki وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ ifadesini, Mekke'li müşriklerin bağışlanma istedikleri takdirde şeklinde anlamış olsalardı, daha isabetli yorum ve anlam vermiş olacaklarını düşünmekteyiz. Yani Allah (c.c.) Mekke'li müşriklerin azap isteklerinin geri çevrilmesini, onların bağışlanma istemeleri şartına bağlamaktadır. Yani 33. ayette Allah (c.c) Mekke'li müşriklere dolaylı olarak şöyle söylemektedir:

"Ey Mekke'li müşrikler siz bana meydan okuyarak sizi helâk etmemi istiyorsunuz, ancak benim sizi helâk etmem iki şarta bağlıdır. 1- Benim elçim sizin yaşadığınız topraklarda olduğu sürece sizi helâk etmem, ancak elçi aranızdan giderse 1. şart gerçekleşebilir. 2- Siz inkarı bırakıp inanmaya dönüp bağışlanma istediğiniz takdirde sizi helâk etmem, ancak bunu yapmayıp inkara devam ederseniz o zaman helâk ederim."

Konu ile ilgili ayeti bağlamı dahilinde okuduğumuzda şöyle bir anlam vermek daha isabetli olacaktır.

Enfâl s. --- 30- Ve bir zaman o inkar edenler, seni kısıtlamaları veya seni öldürmeleri veya seni (Mekke'den) çıkarmaları için sana tuzak kuruyordu. Ve onlar tuzak kuruyorlar, Allah'ta onların tuzaklarını boşa çıkarıyordu. Allah tuzakları boşa çıkaranların hayırlısıdır.

Enfâl s. --- 31- Ayetlerimiz onlara okunduğu zaman, "İşittik, şayet dilemiş olsaydık bunu örneği gibisini biz de deriz. Bu öncekilerin yazdıklarından başka birşey değildir." dediler.

Enfâl s. --- 32- Ve bir zaman, "Ey Allah'ımız, eğer bu senin katından bir hakikat ise, o takdirde üzerimize gökten taş yağdır veya bize acı veren azabı getir" demişlerdi.

Enfâl s. --- 33- Ve sen onların içlerinde olduğun halde iken, Allah onlara azap edecek değildir. Ve onlar bağışlanma istiyor halde oldukları takdirde de, Allah onlara azap edici değildir.

Enfâl s. --- 34- Ve onlar, onun sahip çıkan koruyucuları olmadıkları halde, Mescid-i Haram'dan uzaklaştırmaktalar iken, Allah onlara niçin azap etmesin?  Onun sahip çıkan koruyucuları korunanlardan başkası değildir. Fakat onların hiçbiri bunu bilmezler.

Enfâl s. --- 35- Onların, Ev'in (Kabe'nin) çevresindeki tavafları, ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka birşey değildir. İnkar etmekte olmanızdan dolayı artık azabı tadın. 

Ayetleri bağlam dahilinde okuduğumuzda "Onlar" olarak ifade edilenlerin hepsinin Mekke'li müşrikler olduğu anlaşılmaktadır. Bağlam ve anlam müsade etmediği halde, araya inananların sıkıştırılmış olmasının, bağlam ve bütünlük gözetilmemesi sonucunda olduğunu düşünmekteyiz.

                                       EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

12 Haziran 2024 Çarşamba

ENFAL SURESİ MEALİ

1- Sana (ganimet dışındaki) fazlalıklardan soruyorlar. De ki: "Fazlalıklar (üzerindeki karar hakkı) Allah'ın ve elçinindir. Artık Allah'a korunun ve aranızı düzeltin. Ve eğer inananlardan iseniz, Allah'a ve O'nun elçisine itaat edin."

2- İnananlar ancak o kimselerdir ki, Allah hatırlatıldığı zaman kalpleri ürperir ve O'nun ayetleri onlara peşi sıra okunduğu zaman inançlarını artırır ve onlar Efendilerini üstlenici edinirler.

3- Onlar kulluk görevlerini ayakta tutarlar ve rızık olarak verdiğimizden dağıtırlar.

4- İşte onlar gerçek inananların ta kendileridir. Onlar için Rablerinin yanında kademeler ve bağışlanma ve değerli rızık vardır.

5- (Fazlalık taksiminden ötürü inananların bazılarının durumu Bedir'de) senin Efendinin seni evinden gerçek (bir neden)le çıkardığı durum gibidir. İnananlardan bir kısım (Bedir'de savaşı) çirkin görmüşlerdi.

6- Gerçek (savaşma kararı) apaçık belli olduktan sonra bile, sanki baka baka ölüme sürülüyorlar gibi sana karşı üstünlük sağlamaya çalışıyorlardı.

7- Ve hani Allah size iki bölükten birini "Şüphesiz ki o sizindir" diye söz veriyordu. Siz ise dikensiz (silâhsız) olanın sizin olmasını arzu ediyordunuz. Allah ise kelimeleri ile gerçeği gerçekleştirmek ve (gerçeği) örtücülerin arkasını kesmek istiyordu.

8- Suçlular çirkin görse de gerçeği gerçekleştirmek ve gerçeği olmayanı da gerçeksiz hale getirmek için.

9- Hani siz Efendinizden yağmur yardımı istiyordunuz da, hemen: "Şüphesiz ki ben size meleklerden ardı ardına bin tanesi ile el uzatacağım" (diye) cevap vermişti.

10- Allah onu ancak müjde ve onunla kalplerinizin rahatlamasından başka nedenle yapmamıştı. Ve yardım Allah'ın yanından başkasından değildir. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür en bilgedir.

11- Hani kendisinden bir güvenlik olmak üzere hafif bir uyku sizi kaplıyor ve onunla sizi temizlemek ve sizden şeytanın sarsıntısını gidermek ve kalplerinizi bağlamak ve onunla ayaklarınızı kalıcılaştırmak için, üzerinize gökten su indiriyordu.

12- Hani senin Efendin meleklere: "Şüphesiz ki ben sizin beraberinizdeyim. Artık inananları(n ayaklarını) kalıcılaştırın. (Gerçeği) örtenlerin kalplerini ürkeklikle karşılaştıracağım. Artık vurun boyunlarının üstlerine ve vurun onların bütün parmaklarına" (diye) vahyediyordu.

13- Böyle olması onların Allah'a ve O'nun elçisine karşı bölücülük içine girmiş olmalarındandır. Ve kim Allah'a ve O'nun elçisine karşı bölücülük içine girerse, artık şüphesiz ki Allah, sonuçlandırması şiddetlidir.

14- İşte bu sizin içindir artık onu tadın. Ve şüphesiz ki (gerçeği) örtücülere ateşin azabı da vardır.

15- Ey inananlar, kalabalık halde olduğunuz iken (gerçeği) örtenlerle karşılaştığınız zaman, artık sakın arkalarınızı (örtenlere) yönelmeyin. 

16- Ve kim o gün savaş (taktiği) için bir tarafa kaydırma hali veya askeri birliğe katılma hali dışında (başka tarafa) yönelirse, artık kesinlikle Allah'tan bir hiddete yerleşmiştir ve onun sığınağı cehennemdir. Ve orası ne sıkıntılı dönüş yeridir.

17- Sonuçta onları siz öldürmediniz, fakat onları Allah öldürdü. Ve attığın zaman da sen atmadın fakat Allah attı. Ve inananları kendisinden güzel yıpratmayla yıpratmak için (yaptı). Şüphesiz ki Allah her şeyi işiticidir her şeyi bilicidir.

18- İşte bu sizin içindir. Ve şüphesiz ki Allah, (gerçeği) örtücülerin plânlarını gevşeticidir.

19- Ve eğer zafer istiyorsanız işte zafer! size gelmiştir. Ve eğer (düşmanlıktan) vazgeçerseniz, artık bu sizin için daha hayırlıdır. Ve eğer (düşmanlığa) geri dönerseniz, o zaman biz de geri döneriz. Ve askeri birliğiniz çok olsa da sizi hiçbir şeyden zenginleştirmeyecektir. Ve şüphesiz ki Allah inananların beraberindedir.

20- Ey inananlar, Allah'a ve O'nun elçisine itaat edin. Ve işitiyor olduğunuz halde iken ondan (başka tarafa) yönelmeyin.

21- Ve işitmiyor oldukları (kulak asmadıkları) halde "İşittik" diyenler gibi olmayın.

22- Şüphesiz ki Allah'ın yanında canlıların en şerlisi, bağ kurmayan (gerçeğe karşı) sağırlar ve dilsizlerdir.

23- Ve eğer Allah onlarda bir hayır bilmiş olsaydı, onlara kesinlikle işittirirdi. Ve eğer işittirmiş olsaydı da, onlar kayıtsız kalanlar olarak (başka tarafa) yönelirlerdi.
  
24- Ey inananlar, size yaşam verecek şeye çağırdığı zaman, Allah'a ve elçiye (olumlu) cevap verin. Ve bilin ki Allah, kişi ile onun kalbi arasına girer. Ve şüphesiz ki O'na sürülüp toplanacaksınız.

25- Ve içinizden erişimi yalnızca haksızlık yapanlara özel olmayacak olan bir kargaşadan sakının. Ve bilin şüphesiz ki Allah'ın sonuçlandırması şiddetlidir.

26- Ve hatırlayın ki siz bir zaman o yer(Mekke)de pek az olduğunuz halde zayıf bırakılmışlar idiniz, (müşrik) insanların sizi kapıp götürüvermelerinden kaygı duyuyordunuz da, şükredersiniz diye sizi sığındırdı ve yardımıyla güçlendirdi ve sizi temiz şeylerden rızıklandırdı.

27- Ey inananlar, Allah'a ve elçiye ihanet etmeyin. Ve siz biliyor olduğunuz halde iken emanetlerinize (Allah ve elçiye karşı olan sorumluluğunuza) ihanet etmeyin.

28- Ve bilin ki mallarınız ve çocuklarınız ancak ve ancak bir denemedir. Ve şüphesiz ki Allah, büyük ödül O'nun yanındadır.

29- Ey inananlar, eğer Allah'a karşı korunursanız, size (doğru ile yanlışı) ayırma gücü verir ve kötülüklerinizi sizden örter ve sizi bağışlar. Ve Allah büyük lütuf sahibidir.

30- Ve bir zaman o (gerçeği) örtenler, seni kalıcı olarak hapsetmeleri veya seni öldürmeleri veya seni (Mekke'den) çıkarmaları için sana tuzak kuruyordu. Ve onlar tuzak kuruyorlar, Allah'ta onların tuzaklarını boşa çıkarıyordu. Allah tuzakları boşa çıkaranların en hayırlısıdır.

31- Ve ayetlerimiz onlara peşi sıra okunduğu zaman: "İşittik, şayet dilemiş olsaydık, bunun örneği gibisini biz de kesinlikle diyebiliriz. Bu öncekilerin söylencelerinden başka birşey değildir." dediler.

32- Ve bir zaman: "Ey Allah'ımız, eğer bu senin yanından gerçeğin ta kendisi ise, o takdirde üzerimize gökten taş yağdır veya bize acı azabı getir" demişlerdi.

33- Ve sen onların içlerinde olduğun halde iken, Allah onları azaplandırıcı değildir. Ve onlar bağışlanma istiyor oldukları takdirde de, Allah onları azaplandırıcı değildir.

34- Ve onlar, onun yönelenleri olmadıkları halde, Yasak Mescit'ten uzaklaştırmaktalar iken, Allah onları niçin azaplandırmasın? Oysa onun yönelenleri korunanlardan başkası değildir. Fakat onların hiçbiri bunu bilmezler.

35- Onların, Ev'in (Kabe'nin) yanındaki kulluk görevleri, ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka birşey değildir. (Gerçeği) örtüyor olmanız nedeniyle artık azabı tadın.

36- Şüphesiz ki (gerçeği) örtenler mallarını Allah'ın yolundan alıkoymak için dağıtıyorlar. Onu (aynı yolda) dağıtacaklar, sonra bu onlara pişmanlık olacak, sonra da üstün gelineceklerdir. Ve o örtenler cehenneme sürülüp toplanacaklar.

37- Murdarı temizden ayırması ve murdarın kimini, kiminin üzerine toplu halde yığması ve böylece onu cehenneme koyması için. İşte onlar ziyan edenlerin ta kendileridir.

38- O (gerçeği) örtenlere de ki: "Eğer (düşmanlıktan) vazgeçerlerse, o takdirde geçmişte olanlar onlara bağışlanacaktır. Ve eğer (düşmanlığa) geri dönerlerse, o takdirde de öncekilerin yasası (uygulamaya) geçmiştir."

39- Ve kargaşa ortadan kalkıncaya ve itaat sisteminin tamamı Allah'ın oluncaya kadar, onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık şüphesiz ki Allah işlemekte olduklarını görücüdür.

40- Ve eğer (başka tarafa) yönelirlerse, artık bilin şüphesiz ki Allah sizin yöneleninizdir. Ne güzel yönelen ve ne güzel yardımcıdır.

41- Ve bilin ki, eğer Allah'a ve ayrılmanın gününde, iki (askeri) topluluğun karşılaşmasının gününde kulumuza indirdiğimize inanıyorsanız, ganimet olarak aldığınız şeyden beşte biri Allah'a ve elçiye ve yakınlığın sahiplerine ve yetimlere ve düşkünlere ve yolun oğluna (yolda kalmışa)dır. Ve Allah, herşeyin üzerine ölçü koyucudur.

42- Hani siz vadinin yakın tarafında ve onlar ise vadinin uzak tarafında ve binekliler (kervan) ise sizden daha aşağıda idi. Ve eğer sözleşme yapmış olsaydınız, yine de verdiğiniz o sözde kesinlikle ayrışırdınız. Fakat Allah (her zaman) yapılagelmiş bir buyruğun yerine gelmesi için (böyle yaptı) ki, yok olacak apaçık bir delilden ötürü yok olsun ve yaşayacak da apaçık bir delilden ötürü yaşasın. Ve şüphesiz ki Allah, kesinlikle her şeyi işitici her şeyi bilicidir.

43- Hani Allah uykunda sana onları pek az gösteriyordu. Ve eğer sana onları çok göstermiş olsaydı, o takdirde siz yılgınlık gösterir ve  (savaş) buyruğu konusunda birbirinizle çekişirdiniz. Fakat Allah (sizi) esenliğe çıkardı. Şüphesiz ki O, göğüslerin sahip olduğunu en iyi bilicidir.

44- Ve hani onlarla karşılaştığınız zaman, Allah (her zaman) yapılagelmiş bir buyruğun yerine gelmesi için onları sizin gözünüzde az gördürüyor ve onların gözünde de sizi azaltıyordu. Ve işler Allah'a döndürülür.

45- Ey inananlar, bir askeri birlikle karşılaştığınız zaman, artık (yerinizde) kalıcılaşın ve arzuladığınıza kavuştırılmanız için Allah'ı çokça hatırlayın.

46- Ve Allah'a ve O'nun elçisine itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin, yoksa yılgınlığa düşersiniz ve rüzgârınız (gücünüz) gider ve direnerek gayret edin. Şüphesiz ki Allah, direnerek gayret edenlerin beraberindedir.

47- Ve yurtlarından şımararak ve insanlara gösteriş yaparak çıkanlar ve Allah'ın yolundan uzaklaştıranlar gibi olmayın. Ve Allah onların işlemekte olduklarını çevreleyicidir.

48- Ve o zaman şeytan onların işlediklerini onlara süslemiş ve: "Bugün insanlardan size üstün gelecek yoktur ve şüphesiz ki ben sizin komşunuzum" demişti. Fakat iki askeri birlik birbirini gördüğünde ise, iki ökçesi üzerinde geri kaçmış ve: "Şüphesiz ki ben sizden uzağım. Çünkü sizin göremeyeceğinizi ben görüyorum. Şüphesiz ki ben Allah'tan kaygı duyuyorum" demişti. Ve Allah'ın sonuçlandırması şiddetlidir.

49- O zaman ikiyüzlüler ve kalplerinde bozukluk olanlar: "İtaat sistemleri bunları aldattı" diyordu. Ve kim Allah'ı üstlenici edinirse, artık şüphesiz ki Allah çok güçlüdür en bilgedir.

50- 51- Ve melekler, (gerçeği) örtenlerin yüzlerine ve arkalarına vurarak ve: "Yakıcı azabı tadın. İşte bu, ellerinizi ile sunduğunuz nedeniyledir. Yoksa Allah kullarına karşı asla haksızlık yapan değildir" (diyerek) ömürlerini tamamladıkları zaman, (onların halini) bir görseydin.

52- (Bunların izledikleri yol) Firavun yoldaşları ve ondan öncekilerin aynı minval üzere hali olan gibidir. Onlar Allah'ın ayetlerini örttüler, bundan dolayı Allah'ta onları suçları nedeniyle tutuverdi. Şüphesiz ki Allah kuvvetlidir sonuçlandırması kuvvetlidir.

53- İşte bu (yakalama), Allah'ın bir topluluğun üzerindeki nimetini, ta ki onlar benliklerinde olanı başkalaştırmadıkları sürece, (O'nun da) başkalaştırıcı olmaması nedeniyledir. Ve şüphesiz ki Allah her şeyi işiticidir her şeyi bilicidir.

54-  (Bunların izledikleri yol) Firavun yoldaşları ve ondan öncekilerin aynı minval üzere olan hali gibidir. Onlar Efendilerinin ayetlerini yalanladılar, bundan dolayı biz de suçları nedeniyle yok ettik ve Firavun yoldaşlarını batırdık. Ve hepsi haksızlık yapanlardı.

55- Şüphesiz ki Allah'ın yanında canlıların en şerlisi, (gerçeği) örtenlerdir. Onlar artık inanmazlar.

56- Onlar, içlerinden antlaşma yaptığın, sonra da her defasında antlaşmalarını bozanlardır. Ve onlar korunmazlar.

57- Bundan dolayı eğer onları harpte ele geçirecek olursan, artık onlara öyle bir gözdağı ver ki, ardılları hatırlarlar (da ibret alırlar).

58- Ve eğer bir topluluğun (anlaşmaya) ihanetinden kaygı duyarsan, sende (anlaşmayı) onlara eşit şekilde at. Şüphesiz ki Allah hainleri sevmez.

59- Ve o (gerçeği) örtenler öne geçtiklerini sakın hesap etmesinler. Çünkü onlar beceriksiz bırakamazlar.

60- Ve onlara karşı gücünüz yettiğince kuvvetten (asker ve silahtan) ve (eğitilmiş) bağlı atlardan hazırlayın. Bununla Allah'ın düşmanını ve sizin düşmanınızı ve bunların aşağısından olan diğerlerini -ki siz onları bilmiyorsunuz, Allah onları biliyor- çekindirirsiniz.  Ve Allah'ın yolunda şey(savaş ile ilgili araç gereç)den ne dağıtıyorsanız, size tastamam ödenir ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.

61-Ve eğer onlar barışa kanat açarlarsa, artık sen de ona kanat aç ve Allah'ı üstlenici edin. Çünkü O, her şeyi işiticidir her şeyi bilicidir.

62- Ve eğer seni aldatmak isterlerse, şüphesiz ki artık Allah sana yeterlidir. O, seni yardımıyla ve inananlarla güçlendirendir.

63- Ve onların kalplerinin arasını ısındırdı. Eğer yeryüzündekileri toplu halde dağıtmış olsaydın, kalplerının arasını yine de ısındıramazdın. Fakat Allah aralarını ısındırdı. Şüphesiz ki O, çok güçlüdür en bilgedir.

64- Ey Haberci, Allah sana ve inananlardan sana uyana yeterlidir.

65- Ey Haberci, inananları savaş üzerine teşvik et. Eğer içinizden direnerek gayret eden yirmi kişi olursa, iki yüz kişiye üstün gelirler. Ve eğer içinizden yüz kişi olursa, (gerçeği) örtenlerden bin kişiye üstün gelirler. Çünkü onlar kavramayanlar topluluğudur.

66-Şimdi Allah sizden hafifletti ve sizde zayıflık olduğunu bildi. Artık eğer içinizden direnerek gayret eden yüz kişi olursa, iki yüz kişiye üstün gelirler. Ve eğer içinizden bin kişi olursa, Allah'ın duyumuyla iki bin kişiye üstün gelirler. Ve Allah direnerek mücadele edenlerin beraberindedir.

67- Bir Haberciye o yerde (savaş meydanında) ağır basana kadar, esirler alması (doğru) olmamıştır. Siz şimdikinin sunumunu istiyorsunuz, ve Allah ise sonrakini istiyor. Ve Allah çok güçlüdür en bilgedir.

68- Eğer Allah'tan geçmiş bir yazgı (fidyenin serbestliği) olmasaydı, tuttuğunuz nedeniyle size kesinlikle büyük azap dokunurdu.

69- Artık ganimetlerinizden serbest temiz olması şartıyla yeyin ve Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

70- Ey Haberci, o esirlerden ellerinizde olanlara de ki:"Eğer Allah sizin kalplerinizde bir hayır bilirse, o takdirde size sizden tutulmuş olandan daha hayırlısını verir ve sizi bağışlar. Ve Allah çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir."

71- Ve eğer sana ihanet etmek isterlerse, onlar önceden  Allah'a da ihanet etmişler, O'da size onlardan yana (güç) sağlamıştı. Ve Allah her şeyi bilicidir en bilgedir.

72- Şüphesiz ki onlar inandılar ve göç ettiler mallarıyla ve benlikleriyle Allah'ın yolunda güçlerini kullandılar ve onları (göçenleri) sığındırdılar ve onlara yardım ettiler, işte onlar birbirlerinin yönelenidir. Ve inanan fakat göç etmeyenlere gelince, onlar ta ki göç edinceye kadar sizin onlar için hiçbir şeyden yöneliminiz yoktur. Ve eğer itaat sistemi ile ilgili sizden yardım isterlerse, o zaman yardım sizinle onlar arasında yeminle bağlanmış söz bulunan topluluğa karşı olması dışında sizin üzerinizedir. Ve Allah işlemekte olduklarınızı görücüdür.
 
73- Ve (gerçeği) örtenler ise birbirlerinin yönelenleridir. Eğer siz onu (birbirinize yönelen olmayı) yapmazsanız, o takdirde yeryüzünde kargaşa ve büyük bozgun olur.

74- Ve onlar ki inandılar ve göç ettiler ve Allah'ın yolunda güçlerini kullandılar ve onları (göçenleri) sığındırdılar ve onlara yardım ettiler, işte onlar gerçek inananların ta kendileridir. Onlar için bağışlanma ve değerli rızık vardır.

75- Ve onlar ki sonradan inandılar ve göç ettiler ve sizin beraberinizde güçlerini kullandılar. İşte onlar artık sizdendir. Rahim sahipleri (akrabalar) Allah'ın yazgısında birbirlerine daha yakındır. Şüphesiz ki Allah herşeyi bilicidir.

Enfâl s. 64. Ayetinin Farklı Mealleri Üzerinde Bir Mülâhaza

Enfâl s. 64. ayet meâlini karşılaştırmalı olarak okuyan bir kimse, bu ayet ile ilgili olarak birbirinden farklı iki meâle rastlayacaktır. Ancak bu iki farklı meâlden birisinin doğru, diğerinin ise yanlış olduğunu söylemek yanlış olacaktır. Çünkü irab kaideleri bakımından farklı tercihler, bu ayetin iki farklı şekilde çevrilmesini mümkün kılmaktadır. 

Ayetin Arapça metni ve iki farklı meâli şöyledir: 

يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ حَسْبُكَ اللّٰهُ وَمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ۟

1. Meâl----Ey peygamber! Allah sana da yeter, sana uyan inanmış kişilere de. 

2. Meâl----Ey Peygamber! Allah ve sana uyan müminler, sana yeter. 

Dikkat edilirse 1. Meâlde, Allah'ın Nebi'ye ve inananlara yeteceği şeklinde bir anlam verilmişken, 2. Meâlde ise, Allah'ın ve inananların Nebi'ye yeteceği şeklinde bir anlam verilmiştir. Bu iki farklı meâlden birisinin doğru, diğerinin ise yanlış olduğunu söylemenin yanlış olacağını yukarıda belirtmiş, bu farklı meâllerin sebebinin ise irab kurallarının tercihlerinden kaynaklandığını söylemiştik.

Ancak bağlama dikkat edersek, hangi anlamın doğruya daha yakın olduğu konusunda bir fikir olmamız mümkün olacaktır. Biz de bağlama riayet ederek bu ayetleri okumaya çalışacağız. Konuyu fazla uzatmamak adına, surenin 62. ayetinden itibaren okumaya başlayacağız.

Konunun daha öncesi müşriklerle savaş ve anlaşmayı bozması ile ilgilidir. 

Enfâl s. 62----- Sana hile yapmak isterlerse, sana Allah yeter. O seni yardımıyla ve müminlerle destekleyendir.

Bu ayette Allah'ın elçisini kendi yardımı ve inananlarla desteklediği beyan edilmektedir. Bu nokta 64. ayeti anlamak için bize bir ipucu vermektedir. Allah (c.c.) elçisini hem kendi yardımıyla hem de inananlarla desteklemesi ayetin anlaşılması için önemli bir noktadır. 

Enfâl s. 63----- (Allah) onların kalplerinin arasını birleştirmiştir. [*] Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların kalplerinin arasını birleştiremezdin fakat Allah onların arasını kaynaştırdı. Şüphesiz ki O güçlüdür, doğru hüküm verendir.

Bu ayette ise Allah (c.c.) inananlarla ilgili olarak, onların daha önce bozuk olan aralarının düzeltilmiş olduğu beyan edilmektedir. 

Enfâl s. 64----- Ey Peygamber! Allah ve sana uyan müminler, sana yeter.

Enfâl s. 64. ayetinin iki farklı şekilde yapılmış meâlinden, bizim tercihimiz 2. meâldir. bunun nedeni ise 62. ayette Allah'ın elçisini inananlarla desteklemiş olduğunu beyan etmesidir Çünkü buradaki anlam 64. ayetin anlamı ile yakından alâkalıdır.

Kur'an ayetleri ile ilgili yorum ve çevirilerde Arapçanın irab kurallarından kaynaklanan farklı yorum ve çeviriler, birçok Kur'an ayetinden rastlamaktadır. Bizler bu farklılıkları doğru veya yanlış olarak ifade etmek yerine, doğruya daha yakın hangisidir? sorusunun cevabını bulmaya çalışmanın daha yerinde olacağını düşünmekteyiz. Bu noktada bağlama dikkat etmek bizi daha doğruyu bulma noktasında önemli bir katkı sağlayacaktır.

                                         EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

3 Haziran 2024 Pazartesi

Kur'an Meali Çalışması İle İlgili Birkaç Söz

Blogda yayınlamaya başladığım çalışma, yıllardır okumaya, anlamaya ve yaşamaya çalıştığım Kur'an'ı daha iyi ve doğru anlamak için yapmaya gayret ettiğim bir meal çalışmasıdır. Bu çalışma, "Ben herkesten daha iyi meal yaparım" iddiası asla değildir. Ancak meallerde görülen bazı aksaklıkları tekrar etmemek üzerine kurulmuş bir düşüncenin pratiğe aktarılmaya çalışılan bir ürünü olma gayretiyle yapılmaktadır.

"Her meal kişisel bir yorumdur" düşüncesinin doğru tarafı olmakla birlikte, bu doğruluk "Anlam Yorum" tarzında yapılan mealler için daha geçerlidir. Benim yapmaya çalıştığım "Lafzi Meal" tarzı, kişisel yorumu en fazla kısıtlayan ve metne sadakat esasına dayalı bir yöntem olması açısından her türlü eleştiriye açıktır. Anlam yorum tarzında kişisel yorum daha fazla öne çıktığı için eleştiri alanı daha kısıtlıdır.

Çalışmamızda merkeze almaya çalıştığımız en önemli nokta, Kur'an'da eş anlamlı kelimenin olmadığı düşüncesinden yola çıkarak her kelimenin kök anlamı üzerinden bütün geçtiği yerlerde aynı anlamı verme çalışmasıdır. Bu nokta dikkatli bir meal okuyucusunun en önemli sıkıntılarından bir tanesidir.

Kur'an meallerini karşılaştırmalı okuyan bir kimsenin karşılaştığı en büyük sorun, ayet içindeki herhangi bir kelimenin veya ibarenin aynı kelime ve ibarenin geçtiği ayetlerdeki anlam uyumuna pek dikkat edilmemesidir. Kur'an'da bulunan herhangi bir kelimenin anlamı kitabın her yerinde kök anlamına uygun biçimde olduğu kanaatine sahip olduğumuz için, bütün kelimeleri kök anlama uygun biçimde vermeye gayret ediyoruz.

Kur'an'ı Arapça metninden okuyan bir kimse birçok cümlenin özellikle ayet sonlarının farklı surelerde aynı kalıpta geldiğini görecektir. Fakat aynı kalıpta gelen bu cümle veya kelimeler aynı kişi tarafından farklı şekilde anlam verilmiştir. Çevirmenin yapması gereken şey, mealini bitirdikten sonra sadece tekrar gözden geçirerek aynı şekilde gelen ibarelerin çevirisinde uyum sorunu olup olmadığını kontrol etmektir. Maalesef bu kontrolun pek yapılamadığını okuduğumuz meallerden görmekteyiz.

Biz bu hataya düşmemek adına meali her daim kontrol ederek uyum sorunu olup olmadığı noktasında herhangi bir yanlışı düzeltme cihetine gidiyoruz. Bundan dolayı mealimizde her zaman düzeltme yapmamız sözkonusu olmaktadır. 

Eleştiriler bizim için önemli bir katkı sağlama açısından dikkate alınacaktır.

Gayret bizden başarı Allah'tandır.