9 Temmuz 2024 Salı

YUNUS SURESİ ÇEVİRİSİ

1-Elif, Lâm, Ra. Bunlar, o bilge kitabın ayetleridir.

2- İçlerinden bir adama: "Sen o insanları uyar ve inanmış olan kimseleri onlar için Efendilerinin yanında doğruluk önceliği olduğunu müjdele" diye bizim vahyetmemiz, insanlar için şaşılacak bir şey mi oldu? O gerçeği örtücüler: "Şüphesiz ki bu, kesinlikle bir apaçık sihirbazdır" dedi.

3- Şüphesiz ki sizin Efendiniz Allah, o gökleri ve o yeri altı günde takdir etti, sonra o tahtın üzerine (yönetime) denkleşti, (o gökler ve o yer ile ilgili) o buyruğu ardı ardına düzenlemektedir. O'nun onayından sonrası hariç hiçbir eşlikçi yoktur. Bu, Allah'tır sizin Efendinizdir, artık siz O'na kulluk edin. Siz hiç hatırlamaz mısınız?

4- Sizin dönüşünüz toplu olarak O'nadır. (Bu), Allah'ın bir gerçek söz vermesidir. Şüphesiz ki O, o takdir etmeyi başlatır sonra inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olan kimselere hakkaniyetle karşılık vermek için, onu tekrar döndürür. Ve onlar ki gerçeği örttüler, gerçeği örtmekte oldukları nedeniyle kaynar sudan bir içecek ve acı bir azap onlar içindir.

5- O ki, o güneşi bir aydınlık ve o ayı bir ışık yaptı ve senelerin sayısını ve o hesabı bilmeniz için, ona konaklama yerleri ölçülendirdi. Allah bunları o gerçekten başka (bir amaçla) takdir etmedi. Bilmekte olan bir topluluğa (gözle görülen) o ayetleri ayrıntılı olarak açıklıyor.

6- Şüphesiz ki o gecenin ve o gündüzün aykırı düşmesinde ve Allah'ın o göklerde ve o yerde takdir ettiği şeylerde, korunmakta olan bir topluluğa kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

7- 8- Şüphesiz ki o kimseler bizimle karşılaşmayı beklemezler ve bu şimdiki yaşama hoşnut olmuşlar onunla rahatlamışlardır ve o kimseler ki bizim ayetlerimizden de duyarsızkalanlardır. İşte onların sığınağı, kazanmakta oldukları şeyler nedeniyle o ateştir. 

9- Şüphesiz ki o kimseler inandılar ve o düzgün işleri işlediler, Efendileri onları inanmaları sebebi ile onların altından o nehirler akar o nimet bahçelerine iletir.

10- Ondaki çağrıları: "Ey Allah'ım sen her türlü eksiklikten uzaksın" ve ondaki esenlik temennileri ise: "Selâm" dır. Çağrılarının diğeri ise: "O övgü, o tüm insanların Efendisi Allah'a" dır.

11- Ve eğer Allah o insanlara o hayrın çabuklanmasını istedikleri gibi o şerri de çabuklaştırsaydı, onların süresi kesinlikle yerine getirilirdi. Biz, bizimle karşılaşmayı beklemez kimseleri böylece kendi taşkınlıkları içinde bocalamaya bırakırız.

12- Ve o insana o zarar dokunduğu zaman, yanı üstü olduğu veya oturur olduğu veya ayakta olduğu halde bizi çağırır. Ne zaman ki biz ondan zararını kaldırdığımızda ise o, kendisine dokunan bir zarara karşı bizi hiç çağırmamış gibi geçip gider. O savurganlık yapanlara işlemekte oldukları şeyler işte böyle süslendi.

13- Ve ant olsun ki biz sizden önceki o kuşakları haksızlık yaptıklarında yok ettik. Onların elçileri o apaçık delilleri onlara getirdikleri halde onlar, inanır olmadılar. Biz o suç işleyenler topluluğuna böyle karşılık veririz.

14- Sonra biz sizin nasıl işleyeceğinize bakmamız için onlardan sonra sizi o yerde ardıllar yaptık.

15- Ve onlara bizim ayetlerimiz apaçık olarak peşi sıra okunmakta olduğu zaman, bizimle karşılaşmayı beklemez kimseler: "Sen bu okunandan başkasını getir veya onu değiştir" dedi. Sen de ki: "Benim için onu kendi benliğim tarafımdan değiştirmem olmaz. Ben, bana vahyedilmekte olan şeyden başkasını izlemiyorum. Eğer ben Efendime karşı çıkarsam, şüphesiz ki bir büyük gün azabından kaygılanırım."

16- Sen de ki: "Eğer Allah dileseydi, onu size peşi sıra okumazdım ve onu size de bildirmezdi. Onun öncesinden sizin içinizde kesinlikle bir ömür kaldım. Siz hiç bağlantı kurmaz mısınız?"

17- Artık Allah'a karşı bir yalan yakıştırmış veya O'nun ayetlerini yalanlamış kimseden, daha haksızlık yapan kimdir? Gerçek şu ki, o suç işleyenler başarıya eriştirilmez.

18- Ve Allah'ın berisinden kendilerine zarar veremeyecek ve fayda da veremeyecek şeylere kulluk ediyorlar ve onlar: "Bunlar, Allah'ın yanında bizim eşlikçilerimizdir" diyorlar. Sen de ki: "Allah'ı o göklerde ve o yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haberlendiyorsunuz?" O, her türlü eksiklikten uzaktır ve onların ortak koşmakta oldukları şeylerden yücedir.

19- O insanlar (yaratılış ayarı olarak) bir tek ana toplumdan başka değildi. Derken aykırı düştüler. Ve eğer senin Efendinden öne geçmiş bir kelime olmasaydı, hakkında aykırı düşmekte oldukları şeyler hakkında onların arasında (karar) kesinlikle yerine getirilirdi.

20- Ve onlar: "Ona, kendisinin Efendisinden (gözle görülen) bir ayet indirilmeli değil miydi?" diyorlar. Sen de ki: "O algılanamayan ancak ve ancak Allah'a aittir, artık bakının şüphesiz ki bende sizin beraberinizde o bakınanlardanım."

21- Ve kendilerine dokunmuş olan zararın arkasından, biz o insanlara bir sarmalayıcı iyilik tattırdığımız zaman, onların birden bizim ayetlerimiz hakkında bir tuzağı vardır. Sen de ki: "Allah, bir tuzak kurma bakımından en hızlıdır." Şüphesiz ki elçilerimiz kurmakta olduğunuz şeyleri yazıyorlar.

22- O ki, sizi o karada ve o su kütlesinde gezdirmektedir. Nihayetinde o gemilerde olduğunuz zaman onları (yolcuları) bir güzel esintiyle akıttığı ve onların da bununla sevindikleri zaman, bir fırtınalı esinti ona (gemiye) gelir ve o dalgalarda her taraftan onlara (yolculara) gelir ve onlar (ölüm ile) kuşatılmış oldukları kanısına vardıklarında Allah'ı, o yaşam sistemini sadece O'na özgüleyenler olarak:  "Eğer sen bizi bundan kurtaracak olursan, kesinlikle o şükredenlerden olacağız" diye çağırırlar.

23- Ne zaman ki O, onları kurtardığında onlar, birden o yerde o hakları olmaksızın saldırganlık yaparlar. Ey o insanlar, sizin saldırganlığınız kendi benliklerinizedir. (Bunlar) bu şimdiki yaşam bir yararlılığıdır, sonra sizin dönüşünüz bizedir. Artık biz, sizin  işlemekte olduğunuz şeyleri size haberlendireceğiz.

24- Bu şimdiki yaşamın örneği ancak ve ancak, onunla o insanların ve o hayvanların yemekte olduğu şeylerden olan, o yerin bitkisinin onunla birbirine karıştığı bizim onu o gökten indirdiğimiz bir su gibidir. Nihayet o yer takısını tutttuğu ve süslendiği ve onun halkı da buna kendilerinin güç yetirici oldukları kanısına vardıkları zaman, geceleyin veya gündüzleyin bizim buyruğumuz ona gelir de, böylece biz onu dün üzerinde hiç ihtiyaçsızlık yokmuş gibi bir biçilmiş ekin yaparız. Düşünmekte olan bir topluluğa biz (gözle görülen) o ayetleri işte böyle ayrıntılandırıyoruz.

25- Ve Allah, o esenliğin yurduna çağırır. Ve kimi dilerse bir dosdoğru yola iletir.

26- İyilik etmiş olan kimseler için daha iyisi ve bir de fazlası vardır. Ve yüzlerini bir karalık ve bir aşağılanma bürümez. İşte onlar, o bahçenin arkadaşlarıdır. Onlar onda sürekli kalıcıdırlar.

27- Ve o kötülükleri kazanmış olan kimselerin karşılığı, o kötülüklerin örneği kadardır. Ve onları bir aşağılanma bürür. Onlar için Allah'tan (gelen azaptan) hiçbir sarıcı yoktur. Onların yüzleri o geceden bir karanlık kesit gibi kaplanmıştır. İşte onlar, o ateşin arkadaşlarıdır. Onlar onda sürekli kalıcıdırlar.

28- 29- Ve o günde biz onları toplu olarak sürüp toplayacağız, sonra ortak koşmuş olan kimselere: "Siz ve ortaklarınız yerlerinize" diyeceğiz. Böylece biz onların arasındaki bağlantıya son vermişizdir. Ve onların ortakları: "Siz yalnızca bize kulluk etmekte olanlar değildiniz. Artık Allah, bizimle sizin aranızda bir tanık olarak yeter. Şüphesiz ki biz sizin kulluğunuzdan kesinlikle duyarsızlardık." dedi.

30- İşte orada her bir benlik geçmişiyle yoklanır. Ve onlar kendilerinin o gerçek yakınları Allah'a geri döndürülmüşler ve yakıştırmakta oldukları şeyler de onlardan sapmıştır.

31- Sen de ki: "O gökten ve o yerden size kim rızık veriyor? Ya da o işitmeye ve o görmelere kim sahiptir? Ve o ölüden o yaşayanı ve o yaşayandan o ölüyü kim çıkarıyor? Ve (yer ve gök ile ilgili) o buyruğu ardı ardına kim düzenliyor? Hemen diyecekler ki "Allah." Öyleyse sen de ki: "Siz hiç korunmaz mısınız?"

32- Bu, sizin o gerçek Efendiniz Allah'tır. O gerçekten sonra artık o sapkınlıktan başka ne vardır? Böyle iken siz nasıl çevriliyorsunuz?

33- Böylece senin Efendinin itaatten çıkmış olan kimseler üzerindeki "Şüphesiz ki onlar inanmazlar" sözü gerçek oldu.

34- Sen de ki: "Sizin ortaklarınızdan o takdiri başlatmakta olan sonra onu tekrar döndürmekte olan kimse var mıdır? Sen de ki: " Allah, o takdiri başlatır sonra onu tekrar döndürür. Böyle iken siz nasıl çarptırılıyorsunuz?"

35- Sen de ki: "Sizin ortaklarınızdan o gerçeğe iletmekte olan kimse var mıdır? Sen de ki: "Allah, o gerçeğe iletir. Öyleyse o gerçeğe iletmekte olan kimse mi, yoksa doğruya iletilmedikçe kendisini doğruya iletemeyen kimse mi izlenilmeye daha hak sahibidir? Size ne oluyor, siz nasıl karar veriyorsunuz?"

36- Ve onların tamamı kanıdan başkasını izlemiyorlar. Şüphesiz ki o kanı ise, o gerçekten yana hiçbir şeyi ihtiyaçsız kılmaz. Şüphesiz ki Allah, onların yapmakta oldukları şeyleri bir en iyi bilicidir.

37- Ve bu okunan (Kur'an), Allah'ın berisinden (biri tarafından) yakıştırılabilecek bir şey değildir. Fakat onun önünde olan şeyin doğrulayıcısı ve o kitabın ayrıntılı bir açıklamasıdır. Onda hiçbir kuşku yoktur, o tüm insanların Efendisindendir.

38- Yoksa onlar (senin için): "O, onu kendisi yakıştırdı" mı diyorlar? Sen de ki: "Eğer siz doğru söyleyenler iseniz, haydi siz de onun örneği bir sure getirin ve Allah'ın berisinden gücünüzün yettiği kimseleri de çağırın."

39- Hayır, onlar bilgisini kuşatamadıkları ve onun (verdiği haberin) geri dönüşümü henüz kendilerine gelmemiş şeyi yalanladılar. Kendilerinden önceki kimseler de böyle yalanlamışlardı. Şimdi sen bak o haksızlık yapanların sonu nasıl olmuş.

40- Ve onlardan ona inanmakta olan kimseler de vardır ve onlardan ona inanmaz kimseler de vardır. Ve senin Efendin o bozuculuk yapanları en iyi bilendir.

41- Eğer seni yalanlarlarsa artık sen de ki: "Benim işim banadır ve sizin işiniz de sizedir. Sizler benim işlemekte olduğum şeylerden berilersiniz ve ben de sizin işlemekte olduğunuz şeylerden beriyim."

42- Ve onlardan seni dinleyen kimseler vardır. Ve eğer ki bağlantı kurmazlar olsalar da, artık o sağırlara sen mi işittireceksin? 

43- Ve onlardan sana bakan kimseler vardır. Ve eğer ki görmezler olsalar da, artık o körleri artık sen mi doğruya ileteceksin?

44- Şüphesiz ki Allah, o insanlara hiçbir şekilde haksızlık yapmaz. Fakat o insanlar kendi benliklerine haksızlık yapıyorlar.

45- Ve onları sürüp toplayacağı gün, (kabirlerinde) o gündüzden bir andan başka kalmamışlar gibi, kendi aralarında birbirlerini tanıyacaklardır. Allah'ın karşılaşmasını yalanlamış olan kimseler, kesinlikle ziyan etmişler ve doğruya iletilenler olmamışlardır.

46- Ve eğer biz sana, bizim onlara söz vermekte olduğumuz şeyin bir kısmını göstersek de veya senin ömrünü tamamlasak da, artık onların dönüşü bizedir. Sonra Allah onların yapmakta oldukları şeylerin üzerinde bir tanıktır.

47- Ve her bir ana toplumun bir elçisi vardır. Elçileri (tanıklık için) geldiği zaman, onların arasında (karar) hakkaniyetle yerine getirilir. Ve onlar haksızlığa uğratılmazlar. 

48- Ve onlar: "Eğer siz doğru söyleyenler iseniz, bu söz ne zaman (gerçekleşecek)?" diyorlar.

49- Sen de ki: "Allah dilemedikçe kendi benliğim için bir zarara ve bir faydaya hükümran değilim. Her bir ana toplum için bir süre vardır. Onların süresi geldiği zaman, bir an erteleyemezler ve önceleyemezler."

50- Sen de ki: "Siz gördünüz mü, eğer O'nun azabı geceleyin veya gündüzleyin size gelse, o suç işleyenler ondan neyi (geceyi mi gündüzü mü) çabuklaşmasını istiyor?"

51- Siz (azap başınıza) çöktükten sonra mı ona inandınız? Şimdi mi? Ve oysa siz (önceden) onun çabuklaşmasını istiyordunuz.

52- Sonra o haksızlık yapmış olan kimselere: "Siz, o sürekli kalıcılığın azabını tadın. Kazanmakta olduğunuz şeylerin başkasıyla mı karşılık göreceksiniz?" denildi.

53- Ve onlar senden: "O (azap haberi)gerçek mi?" diye haber almak istiyorlar. Sen de ki: "Evet, ve benim Efendime ant olsun ki şüphesiz ki o kesinlikle gerçektir ve siz yetersiz bırakıcılar olamazsınız."

54- Ve eğer o yerde olan şeyler haksızlık yapmış olan her bir benliğin olsaydı, kesinlikle onu kurtulmalık olarak verirdi. Ve onlar o azabı gördüklerinde o pişmanlığı (içlerinde) sakladılar. Ve onların arasında (karar) hakkaniyetle yerine getirildi. Ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.

55- Dikkat edin, o göklerde ve o yerde olan şeyler şüphesiz ki Allah'ındır. Dikkat edin, şüphesiz ki Allah'ın söz vermesi bir gerçektir. Fakat onların tamamı bilmezler.

56- O, yaşatır ve öldürür ve siz O'na döndürüleceksiniz.

57- Ey o insanlar, Efendinizden size kesinlikle bir öğüt o göğüslerde olan şeyi bir iyileştiren ve o inananları bir doğruya ileten ve bir sarmalayıcı iyilik gelmiştir.

58- Sen de ki: "Allah'ın lütfuyla ve kendisinin sarmalayıcı iyiliğiyle, artık bununla sevinsinler. O, onların toplamakta olduğu şeylerden daha hayırlıdır.

59- Sen de ki: "Siz, Allah'ın rızıktan sizin için indirdiği, ondan yasak ve serbest yaptığınız şeyleri gördünüz mü. Sen de ki: "Size Allah mı onay verdi yoksa siz mi Allah'a karşı yakıştırma yapıyorsunuz?"

60- Ve o yalanı Allah'a karşı yakıştırmakta olan kimselerin, o kalkışın günü hakkındaki kanısı nedir? Şüphesiz ki Allah, o insanların üzerine kesinlikle bir lütuf sahibidir. Fakat onların tamamı şükretmezler.

61- Ve sen bir durumda olmuyor ve ondan (o durumdan) okunandan peşi sıra birşey okumuyor ve sizler de hiçbir iş işlemezsiniz ki, ona dökülmekte olduğunuz zaman biz sizin üzerinizde tanıklar olmayalım. Ve o yerde ve o gökte hiçbir zerre ağırlığı, senin Efendinden uzak kalmıyor ve bundan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki, bir apaçık kitapta olmasın. 

62- Dikkat edin, şüphesiz ki Allah'ı yakın edinenlere hiçbir kaygı olmaz ve onlar üzülmezler.

63- O kimseler ki, inanmış ve korunmakta olanlardırlar.

64- Bu şimdiki yaşamda ve o diğer (yaşam)da o müjde onlar içindir. Allah'ın kelimeleri için hiçbir değişme olmaz. Bu, o büyük başarının ta kendisidir.

65- Ve onların dedikleri sakın seni üzmesin. Şüphesiz ki o güçlülük toplu olarak Allah'ındır. O, o en iyi işiticinin, o en iyi bilicinin ta kendisidir.

66- Dikkat edin, o göklerde kim varsa ve o yerde kim varsa şüphesiz ki Allah'ındır. Ve Allah'ın berisinden olanlara çağrı yapmakta olan kimseler (gerçekte o) ortakları izlemiyorlar. Onlar kanıdan başkasını izlemiyorlar. Ve onlar saçmalamaktan başka söz söylemiyorlar.

67- O ki, size o geceyi sizin onda durulmanız için ve o gündüzü de bir açıkça görülebilen olarak, yaptı. Şüphesiz ki bunda, işitmekte olan bir topluluğa kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

68- "Allah bir çocuk sahiplendi" dediler. O, her türlü eksiklikten uzaktır. O, ihtiyaçsızdır. O göklerde ne varsa ve  o yerde ne varsa O'nundur. Yanınızda buna dair hiçbir yetki yoktur. Siz Allah'a karşı sizin bilemeyeceğiniz şeyleri mi diyorsunuz?

69- Sen de ki: "Şüphesiz ki o yalanı Allah'a karşı yakıştırmakta olan kimseler, başarıya eriştirmezler."

70- Bu şimdikinde bir yararlılıktır, sonra onların dönüşleri bizedir, sonra biz onlara gerçeği örtmekte oldukları nedeniyle o çetin azabı tattıracağız.

71- 72- Ve onlara Nuh'un haberini peşi sıra oku. Bir zaman topluluğuna: "Ey topluluğum benim (tevhidi) duruşum ve Allah'ın ayetlerini hatırlatmam size ağır geliyorsa, artık ben sadece Allah' üstlenici edindim. Artık siz ortaklarınız ile beraber buyruğunuz hakkında toplanın (karar kılın), sonra buyruğunuz(u yerine getirememek) size keder olarak kalmasın, sonra bana (olan kararı) yerine getirin ve bana sakın baktırmayın. Yok eğer siz (başka tarafa) yakınlaşırsanız, ben sizden hiçbir iş karşılığı sormadım. Benim iş karşılığım Allah'tan başkasının üzerinde değildir. Ve ben o teslim olanlardan olmamla buyuruldum" demişti.

73- Buna rağmen onlar, onu yalanladılar. Bunun üzerine biz de onu ve onun beraberinde o gemide olan kimseleri kurtardık ve onları ardıllar yaptık ve bizim ayetlerimizi yalanlamış olan kimseleri ise batırdık. Şimdi sen bak o uyarılmışların sonu nasıl olmuş.

74- Sonra biz onun arkasından kendi topluluklarına elçileri harekete geçirdik. Onlara o apaçık delilleri getirdiler. (Atalarının) önceden kendisini yalanladıkları şeye onlar da inanır olmadılar. Biz o sınırı aşanların kalplerine böyle damga vururuz.

75- Sonra biz onlardan sonra Musa'yı ve Harun'u Firavun'a ve onun ileri gelenlerine, bizim (gözle görülen) ayetlerimizle harekete geçirdik. Fakat büyüklük tasladılar ve suç işleyenler topluluğu oldular.

76- Ne zaman ki onlara bizim yanımızdan o gerçek geldiğinde onlar: "Şüphesiz ki bu, kesinlikle bir apaçık sihir" dediler.

77- Musa: "Size o gerçek geldiğinde böyle mi diyorsunuz? Bu sihir midir? Oysa o sihirbazlar başarıya eriştirilmez" dedi.

78- Onlar da: "Sen bize kendi atalarımızı bizim üzerinde bulduğumuz şeyden eğilimi kesmemiz ve bu yerde o büyüklüğün ikinizin olması için mi geldin? Ve biz sizin ikinize inananlar olmayacağız" dediler.

79- Ve Firavun: "Bütün en iyi bilici sihirbazı bana getirin" dedi.

80- Ne zaman ki o usta sihirbazlar geldiğinde Musa onlara: "Siz ne atıcısıysanız atın" dedi.

81- 82- Ne zaman ki onlar attıklarında Musa: "Sizin o kendisini getirdiğiniz şey, bir sihirdir. Şüphesiz ki Allah, onu geçersizleştirecektir. Şüphesiz ki Allah, o bozuculuk yapanların işini düzeltmez. Ve eğer ki o suç işleyenler çirkin görse de, Allah kendi kelimeleri ile o gerçeği ortaya koyacaktır" dedi.

83- Musa'ya, topluluğu içindeki bir soy, ancak Firavun ve onun ileri gelenlerinin deneme konusu olma kaygısıyla inandı. Çünkü Firavun o yerde çok yüceydi. Ve şüphesiz ki o kesinlikle o savurganlık yapanlardandı.

84- Ve Musa: "Ey topluluğum eğer siz Allah'a inandıysanız, eğer teslim olanlarsanız artık yalnızca O'nu üstlenici edinin" dedi.

85- 86- Bunun üzerine onlar da: "Biz Allah'ı üstlenici edindik. Ey Efendimiz bizi o haksızlık yapanlar topluluğuna bir deneme konusu yapma. Ve bizi senin sarmalayıcı iyiliğinle o gerçeği örtücüler topluluğundan kurtar" dediler.

87- Ve biz Musa'ya ve kardeşine: "Topluluğunuz için Mısır'a evler yerleştirin ve evlerinizi birbirine yönelik hale (birbirinden haber alabilecek vaziyete) getirin ve o kulluk görevini ayakta tutun ve sen o inananları müjdele" diye vahyettik.

88- Ve Musa: "Ey Efendimiz, şüphesiz ki sen Firavun'a ve onun ileri gelenlerine bu şimdiki yaşamda süs ve mallar verdin. Ey Efendimiz, bunun sonucunda senin yolundan saptırıyorlar. Ey Efendimiz, onların mallarının üzerine silgi çek ve onların kalplerinin üzerini çetinleştir. Artık onlar o acı azabı görene kadar inanmazlar" dedi.

89- (Allah): "İkinizin çağrısı kesinlikle cevaplandırılmıştır. Artık ikiniz dimdik ayakta durun ve bilmez kimselerin yolunu sakın izlemeyin" dedi.

90- Ve Yakub'un oğulları'nı o su kütlesini geçirdik. Firavun ve onun askerleri bir saldırganlıkla ve düşmanlıkla onları izlediler. Nihayet o batma hali ona yetiştiği zaman o: "Ben inandım, gerçek şu ki; Yakub oğulları'nın kendisine inandığından başka tanrı yoktur ve ben o teslim olanlardanım" dedi.

91- 92- Şimdi mi (inandın)? Ve sen oysa önceden kesinlikle karşı çıkmış ve o bozuculuk yapanlardan olmuştun. Artık bugün senin ardıllarına (gözle görülen) bir ayet olman için biz senin (ölü) gövdeni kurtaracağız. Ve şüphesiz ki o insanlardan birçoğu bizim ayetlerimizden kesinlikle duyarsızdırlar.

93- Ve ant olsun ki biz Yakub'un oğulları'nı doğru bir yerleşkeye yerleştirdik ve onlara o temizlerden rızık verdik. Kendilerine o bilgi gelinceye kadar, aykırı düşmediler. Şüphesiz ki senin Efendin o kalkışın gününde aykırı düşmekte oldukları şeyler hakkında onların arasında (kararı) yerine getirecektir.

94- Yok eğer sen bizim sana indirdiğimiz şeyden bir karasızlık içinde isen, öyleyse senden önceki o kitab (Tevrat)ı okumakta olan kimselere sor. Ant olsun ki sana Efendinden o gerçek gelmiştir. Öyleyse sen sakın sakın o tereddüde düşenlerden olma.

95- Ve sen Allah'ın ayetlerini yalanlamış olan kimselerden de sakın sakın olma. Yoksa sen o ziyan edenlerden olursun.

96- 97- Şüphesiz ki o kimseler senin Efendinin (azap) kelimesi üzerlerine gerçek olmuştur, eğer ki onlara her ayet gelmiş olsa da, onlar o acı azabı görene kadar, inanmazlar.

98- Yunus topluluğu dışında inanmış ta inanması ona fayda vermiş (başka) bir kasaba da olması gerekmez miydi? Onlar inandıklarında, biz bu şimdiki yaşamdaki o rezilliğin azabını onlardan kaldırdık ve bir vakte kadar onları yararlandırdık.

99- Ve eğer senin Efendin dileseydi o yerdeki kimselerin hepsi kesinlikle toplu olarak inanırdı. İnananlardan olmalarına kadar, artık o insanları artık sen mi zorlayacaksın?

100- Ve bir benliğin Allah'ın onayı olmadıkça inanması olası değildir. Allah, o pisliği bağlantı kurmaz kimselerin üzerine yığar.

101- Sen de ki: "Siz bir bakın o göklerde ve o yerde ne var." Oysa (gözle görülen) o ayetler ve o uyarılar inanmazlar topluluğunun ihtiyacını gidermiyor.

102- Artık onlar kendilerinden önce gelip geçen kimselerin günlerinin örneğinden başkasına mı bakıyorlar? Sen de ki: "Artık bakının şüphesiz ki ben de sizin beraberinizde o bakınanlardanım."

103- Sonra biz elçilerimizi ve inanmış olan böylece kimseleri kurtarırız. O inananları kurtarmamız bizim üzerimizde bir haktır.

104- 105- 106- Sen de ki: "Ey o insanlar, eğer siz benim yaşam sistemimden bir kararsızlık içindeyseniz, artık (bilin ki) ben sizin Allah'ın berisinden kulluk ettiğiniz şeylere kulluk etmem. Fakat ben, sizin ömrünüzü tamamlayacak olan Allah'a kulluk ederim. Ve ben o inananlardan olmamla buyuruldum. Ve yüzünü (fıtrat yasalarına) bir meyleden olarak o yaşam sistemine doğrult ve sakın o ortak koşanlardan olma diye ve sen Allah'ın berisinden sana fayda veremez ve zarar veremez şeyleri sakın çağırma, yok eğer sen böyle yaparsan, o takdirde şüphesiz ki sen de o haksızlık yapanlardansın (diye buyuruldum)."

107- Ve eğer Allah sana bir zarar dokundurursa, artık onu O'ndan başka kaldırıcı olmaz. Ve eğer sana bir hayır isterse, artık O'nun lütfunu da geri döndürücü olmaz. Onu kendisinin kullarından kime dilerse değdirir. Ve O, çok bağışlayıcıdır, sarmalayıcılığı süreklidir.

108- Sen de ki: "Ey o insanlar, size Efendinizden kesinlikle o gerçek gelmiştir. Artık kim doğruya iletilirse, ancak ve ancak kendi benliği için iletilir. Ve kim saparsa, ancak ve ancak kendi benliğine karşı sapar. Ve ben sizin üzerinize bir üstlenici değilim."

109- Ve sen sana vahyedilmekte olan şeyi izle ve Allah karar verinceye kadar, direnip gayret et. Ve O, o karar vericilerin en hayırlısıdır. 


29 Haziran 2024 Cumartesi

TEVBE SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Allah'tan ve O'nun elçisinden, o ortak koşanlardan antlaşma yaptığınız kimselere bir ilişik kesme bildirisidir.

2- Artık siz o yerde dört ay dolaşın ve siz Allah'ı yetersiz bırakıcılar olmadığınızı bilin ve şüphesiz ki Allah, o gerçeği örtücüleri rezil edicidir.

3- Ve Allah'tan ve O'nun elçisinden o büyük hacc günü o insanlara bir duyurudur: Şüphesiz ki Allah o ortak koşanlardan beridir ve O'nun elçisi de. Yok eğer siz itaate dönerseniz, artık o sizin için daha hayırlıdır. Ve eğer siz (başka tarafa) yakınlaşırsanız, artık siz Allah'ı yetersiz bırakıcılar olmadığınızı bilin. Ve sen gerçeği örtmüş olanları bir acı azapla müjdele.

4- O ortak koşan kimselerden antlaşma yaptığınız, sonra (sözleşmelerinden) size karşı hiçbir şeyi eksik yapmamış ve size karşı bir kimseyle sırt sırta vermemiş olanlar, bunun dışındadır. Artık onların antlaşmalarını son uzatmalarına kadar tamamlayın. Şüphesiz ki Allah, o korunanları sever.

5- Artık o yasak aylar sıyrıldığı zaman, o ortak koşanları nerede bulursanız öldürün ve onları tutun ve kısıtlayın ve onlar için her gözlem yerine oturun. Yok eğer onlar itaate dönerler ve o kulluk görevini ayağa kaldırırlar ve o arınmayı yerine getirirlerse, artık onlara yollarını (serbestçe dolaşmaları için) boş bırakın. Şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir sarmayıcılığı süreklidir.

6- Ve o ortak koşanlardan biri eğer senden himaye isterse, sen de Allah'ın kelâmını işitene kadar, onu himaye et sonra da onu güvende olacağı yere ulaştır. Bu, onların bilmezler topluluğu olmaları nedeniyledir.

7- O yasak mescitin yanında antlaşma yaptığınız kimseler dışında, o ortak koşanların Allah'ın yanında ve O'nun elçisinin yanında nasıl bir antlaşması olabilir? Onlar size karşı dosdoğru olurlarsa, artık siz de onlara karşı dosdoğru olun. Şüphesiz ki Allah, o korunanları sever.

8- Nasıl (bir antlaşma olabilir ki)? Ve eğer onlar sizin üzerinize üstün gelselerdi, sizin hakkınızda bir yakınlık bağı ve bir anlaşma yükümlülüğü gözetmezlerdi. Onlar ağızları ile sizi hoşnut ederler oysa onların kalpleri ise direnir ve onların tamamı itaatten çıkanlardır.

9- Onlar, Allah'ın ayetlerini bir az bedele değiştiler de, O'nun yolundan uzaklaştırdılar. Şüphesiz ki onların işlemekte oldukları şeyler ne kötüdür.

10- Bir inanan hakkında bir yakınlık bağı  ve bir anlaşma yükümlülüğü gözetmezlerdi. Ve işte onlar, o sınırı aşanların ta kendileridir.

11-  Yok eğer onlar itaate dönerler ve o kulluk görevini ayağa kaldırırlar ve o arınmayı yerine getirirlerse, artık onlar o yaşam sisteminde sizin kardeşlerinizdir. Ve biz, bilmekte olan bir topluluğa o ayetleri ayrıntılı olarak açıklıyoruz.

12- Ve eğer onlar antlaşmalarının arkasından sözlerini bozarlar ve sizin o yaşam sisteminize dil uzatırlarsa, artık sizde o gerçeği örtenlerin önderleriyle öldürüşün. Çünkü onların yeminleri(nin geçerliliği) olmaz. Umulur ki onlar (düşmanlıktan) vazgeçerler.

13- Sözlerine bozmuş ve o elçiyi (Mekke'den) çıkarmaya eğilim göstermiş olan ve sizinle (öldürüşmeye) ilk defa (kendileri) başlamış olan bir toplulukla öldürüşmeyecek misiniz? Yoksa onlardan endişeleniyor musunuz? Eğer inananlar iseniz, artık Allah kendisinden endişelenmenize daha hak sahibidir.

14- 15- Onlarla öldürüşün ki, Allah sizin ellerinizle onları azaplandırsın ve onları rezil etsin ve onlara karşı size yardım etsin ve inananlar topluluğunun göğüslerini iyileştirsin. Ve onların kalplerindeki kini gidersin. Ve Allah kime dilerse lütufla döner. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

16- Yoksa Allah sizden güçlerini kullanmış olan ve Allah'tan ve O'nun elçisinden ve o inananların berisinden başka bir sırdaş bellememiş olan kimseleri bilmeden bırakılacağınızı mı hesap ettiniz? Ve Allah, sizin işlemekte olduğunuz şeyleri en iyi haber alıcıdır.

17- O gerçeği örtmelerine kendi benlikleri tanıklık edenler iken, o ortaklaştıranların Allah'ın boyun eğilen yerlerini onarmaları olası değildir. İşte onların işledikleri boşa gitmiştir. Ve onlar, o ateşin içinde sürekli kalıcıdırlar.

18- Allah'ın boyun eğilen yerlerini ancak ve ancak, Allah'a ve o diğer güne inanmış ve o kulluk görevini ayakta tutmuş ve o arınmayı yerine getirmiş olan ve Allah'tan başkasından endişelenmeyen kimseler onarabilir. İşte bunların o doğruya iletilenlerden olması umulur.

19- Yoksa siz o hacılara suvarmayı ve o yasak mesciti onarmayı, Allah'a ve o diğer güne inanmış ve Allah'ın yolunda gücünü kullanmış kimse(nin yaptığı) gibi (aynı) mi saydınız? Bunlar Allah'ın yanında denk olmazlar. Ve Allah, o haksızlık yapanlar topluluğunu doğruya iletmez.

20- O kimseler ki, inandılar ve göç ettiler ve Allah'ın yolunda mallarıyla ve benlikleriyle güçlerini kullandılar. (İşte onların) Allah'ın yanındaki kademeleri daha büyüktür. Ve işte onlar, o başaranların ta kendileridir.

21- 22- Efendileri onları kendisinden bir sarmalayıcı iyilik ve bir hoşnutluk ve onda sürekli nimetler olan, onda sonsuz olarak kalıcı olacakları bahçeler ile müjdeliyor. Şüphesiz ki Allah, bir büyük iş karşılığı O'nun yanındadır.

23- Ey inanmış olan kimseler, eğer o gerçeği örtmeyi o inancın üzerine tercih ediyorlarsa, kendi babalarınızı ve kardeşlerinizi yakınlar sakın bellemeyin. Sizden kim onlara yakınlaşırsa, işte onlar o haksızlığı yapanların ta kendileridir.

24- Sen de ki: "Eğer kendi babalarınız ve oğullarınız ve kardeşleriniz ve eşleriniz ve oymağınız ve onları edindiğiniz mallar ve kendisinin durgun gitmesinden endişelenmekte olduğunuz bir ticaret ve kendisinden hoşlanmakta olduğunuz durulma yerleri, size Allah'tan ve O'nun elçisinden ve O'nun yolunda bir güç kullanmaktan daha sevimli ise, artık siz Allah buyruğunu getirinceye kadar bekleyin. Ve Allah, o itaatten çıkanlar topluluğunu doğruya iletmez."

25- Ant olsun ki Allah pek çok savaş meydanlarında ve Huneyn gününde size yardım etmişti. Hani çokluğunuz sizi şaşırtmış, fakat bu sizden bir şeyi ihtiyacı gidermemiş ve o yer tüm genişliğine rağmen size dar gelmiş, sonra siz arkasını dönenler olarak (başka tarafa) yakınlaşmıştınız.

26- Sonra Allah, elçisinin üzerine ve o inananların üzerine durgunluğunu indirmiş ve sizin kendilerini  göremediğiniz bir ordu indirmiş ve gerçeği örtmüş olan kimseleri azaplandırmıştı. Ve bu, o gerçeği örtücülerin karşılığıdır.

27- Sonra Allah bunun ardından kime dilerse lütufla döner. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir sarmayıcılığı süreklidir. 

28- Ey inanmış olan kimseler, o ortak koşanlar ancak ve ancak pisliktir. Artık bu yıllarından sonra o yasak mescide yaklaşmasınlar. Ve eğer bir yoksulluktan kaygılanırsanız, artık Allah dilerse sizi ileride kendisinin lütfundan (vererek) ihtiyaçsız kılacaktır. Şüphesiz ki Allah, en iyi bilicidir en bilgedir.

29- O kitap verilmiş olan kimselerden, Allah'a ve o diğer güne inanmaz ve Allah ve  O'nun elçisinin yasakladığı şeyi yasaklamaz ve o gerçek yaşam sistemini (kendileri için de) yaşam sistemi edinmez kimselerle, onlar küçülenler olarak elden o (maddi savaş) karşılığını verinceye kadar, öldürüşün.

30- Ve dönenler* (Yahudiler), "Uzeyr Allah'ın oğludur" dedi. Ve o Yardımcılar* (Hristiyanlar) da "Mesih Allah'ın oğludur" dedi. Bu, ağızlarının dedikleridir. Önceki gerçeği örtmüş olan kimselerin sözünü taklit ediyorlar. Allah onları öldürsün nasıl da çarptırılıyorlar.

*Genelde Yahudiler olarak anlam verilen Hadu kelimesine "Dönen" anlamı verme gerekçemiz, Araf. s. 156. ayetinde geçen bağlamına binaendir.
*Nasara kelimesine "Yardımcılar" anlamı verme gerekçemiz, Al-i İmran s. 52. ayetinde geçen bağlamına binaendir.

31- Hahamlarını ve rahiplerini ve Meryem'in oğlu Mesih'i Allah'ın berisinden efendiler bellediler. Oysa onlar bir tek tanrıya kulluk etmekten başkasıyla buyurulmamışlardı. O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O, onların ortak koşmakta oldukları şeylerden uzaktır.

32- Ağızları ile Allah'ın ışığını söndürmek istiyorlar. Ve eğer ki o gerçeği örtücüler çirkin görse de Allah ancak ışığını tamamlamaktan kaçınmıyor.

33- O ki, eğer o ortak koşanlar çirkin görse de, yaşam sisteminin tamamını ona sırtlatmak için elçisini o doğruya ileten ve o gerçeğin yaşam sistemi ile gönderdi.  

34- Ey inanmış olan kimseler, şüphesiz ki o hahamlardan ve o rahiplerden birçoğu, o insanların mallarını kesinlikle o geçersiz nedenle yerler ve Allah'ın yolundan uzaklaştırırlar. Ve o kimseler ki o altını ve o gümüşü yığarlar ve onları Allah'ın yolunda harcamazlar, artık sen onları acı bir azabla müjdele.

35- O gün, onların (yığdıklarının) üzeri cehennem ateşinde kızdırılır ve onlarla, onların alınları ve yanları ve sırtları: "Bu sizin kendi benlikleriniz için yığdığınız şeydir, öyleyse siz yığmakta olduğunuz şeyleri tadın" (denilerek) dağlanır.

36- Şüphesiz ki Allah'ın o gökleri ve o yeri takdir ettiği gündeki yazgısında, o ayların sayısı Allah'ın yanında ay olarak onikidir. Onlardan dördü, yasaklıdır. Bu, o dimdik duran yaşam sistemidir. Öyleyse siz bunlarda sakın benliklerinize haksızlık yapmayın ve o ortak koşanlarla onların sizinle topyekün öldürüştüğü gibi, sizde onlarla topyekün öldürüşün. Ve siz Allah'ın o korunanların beraberinde olduğunu bilin.

37- O (yasak aylarda) geriye öteleme, ancak ve ancak o gerçeği örtmede bir artırmadır ki onunla gerçeği örtmüş olan kimseler saptırılır. Onu bir yıl serbestleştiriyorlar ve bir yıl yasaklaştırıyorlar ki Allah'ın yasaklaştırdığı şeyin sayısına ayak uydursunlar, böylece Allah'ın yasaklaştırdığı şeyi serbestleştirsinler. Kötü işleri onlara süslü gösterildi. Ve Allah, o gerçeği örtenler topluluğunu doğruya iletmez.

38- Ey inanmış olan kimseler, size ne oluyor ki, size: "Allah'ın yolunda sefere çıkın" denildiği zaman o yere ağırlaştınız. Yoksa o diğer (yaşam) dan (vazgeçip) bu şimdiki yaşama mı hoşlandınız? Oysa bu şimdiki hayatın yararı, o diğerine göre pek azdan başka değildir.

39- Eğer siz sefere çıkmazsanız, bir acı azapla sizi azaplandırır ve sizi başka bir toplulukla değiştirir ve siz de O'na hiç bir şeyle zarar veremezsiniz. Ve Allah, her bir şeyin üzerine bir en doğru ölçü koyucudur.

40- Eğer siz ona (elçiye) yardım etmezseniz, gerçeği örtmüş olan kimseler ikinin ikincisi olarak onu çıkardığı zaman da Allah ona kesinlikle yardım etmişti. Hani ikisi o çukurda iken arkadaşına: "Sen üzülme, şüphesiz ki Allah bizim beraberimizdedir" diyordu. Bunun üzerine Allah onun üzerine durgunluğunu indirmiş ve sizin kendilerini göremediğiniz bir orduyla onu güçlendirmiş ve gerçeği örtmüş olan kimselerin kelimesini en aşağı yapmıştı. Ve Allah'ın kelimesi ise, o en yüksektir. Ve Allah, bir çok güçlüdür, bir en bilgedir.

41- Zor da gelse kolay da gelse, sefere çıkın ve mallarınız ve benlikleriniz ile Allah'ın yolunda gücünüzü kullanın. Eğer siz bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.

42- Eğer bir yakın sunum ve bir orta mesafeli sefer olsaydı, kesinlikle seni izlerlerdi. Fakat o meşakkatli sefer onlara uzak geldi. Ve "Eğer gücümüz yetseydi, kesinlikle senin beraberinde çıkardık" diye Allah (adın)a yemin edecekler. Onlar (böyle demekle) kendi benliklerini yok ediyorlar. Ve Allah onların kesinlikle yalancılar olduğunu biliyor.

43- Allah senden (hatanı) yok saydı. Doğru söylemiş olan kimseler sana apaçık belli oluncaya ve sen o yalancıları bilinceye kadar, niçin onlara onay verdin?

44- Allah'a ve o diğer güne inanmakta olan kimseler, mallarıyla ve benlikleriyle güçlerini kullanmaları konusunda senden (savaşa çıkmamak için) onay istemezler. Ve Allah, o korunanları bir en iyi bilicidir.

45- Senden ancak ve ancak, Allah'a ve o diğer güne inanmaz ve kalpleri kuşkuya düşmüş de kuşkuları içinde bir oraya bir buraya geri döndürülüp duran kimseler onay ister.

46- Ve eğer o (savaşa) çıkmak isteselerdi, kesinlikle onun için bir hazırlık hazırlarlardı. Fakat Allah onların (savaş için) harekete geçmelerini çirkin gördü böylece onları (kararlarında) sebatlandırdı ve onlara: "O oturanların beraberinde oturun" denildi.

47- Eğer sizin içinizde (savaşa) çıksalardı, size bir bozgundan başkasını  artırmazlar ve sizi o kargaşaya düşürmek için kesinlikle aranıza sokulurlardı. Ve onlara kulak verenler sizin içinizdedir. Ve Allah, o haksızlık yapanları bir en iyi bilicidir.

48- Ant olsun ki önceden de o kargaşa peşine düşmüşler ve senin için (arkandan) o işleri çevirmişlerdi. Nihayet o gerçek gelmiş ve onlar çirkin görenler oldukları halde Allah'ın buyruğu üstün gelmişti.

49- Ve içlerinden kimi: "Bana (savaşmamak için) onay ver ve beni fitneye düşürme" der. Dikkat edin, onlar o fitneye düşmüşlerdir. Ve şüphesiz ki cehennem, kesinlikle o gerçeği örtücüleri kuşatıcıdır.

50- Eğer sana bir iyilik değerse, bu onları üzer. Ve eğer sana bir musibet değerse: "Biz önceden işimizi kesinlikle (sağlam) tutmuştuk" derler ve sevinenler olarak (başka tarafa) yakınlaşırlar.

51- Sen de ki: "Bize, Allah'ın bizim için yazdığından başkası asla değmeyecektir. O, bizim yakınımızdır. Ve o inananlar artık yalnızca Allah'ı üstlenici edinsin."

52- Sen de ki: "Siz bizim için, o iki iyiliğin birinden başkasını mı bekliyorsunuz? Ve biz sizin için, Allah'ın kendi yanından veya bizim elimizle size bir azabın değmesini bekliyoruz. Artık bekleyin şüphesiz ki biz de sizin beraberinizde bekleyenleriz."

53- Sen de ki: "İsteyerek veya istemeyerek harcayın, sizden asla kabûl edilmeyecektir. Şüphesiz ki siz, itaatten çıkanlar topluluğu oldunuz."

54- Ve onlardan harcamalarının kabûl edilmesini, onların Allah'ı ve O'nun elçisini (ret ederek) örtmüş olmaları ve o kulluk görevine üşenenlerden başka halde gelmemeleri ve harcamayı çirkin görenlerden başka halde yapmalarından başka birşey alıkoymadı.

55- Artık onların malları da ve çocukları da sakın seni şaşırtmasın. Allah onlarla ancak ve ancak, bu şimdiki yaşamda onları azaplandırmak ve kendi benliklerinin onlar gerçeği örtücü oldukları halde perişan olmasını istiyor.

56- Ve onlar şüphesiz ki sizden olduklarına dair yemin ediyorlar. Oysa onlar sizden değillerdir. Fakat onlar ayrılmakta olanlar topluluğudur.

57- Eğer onlar bir sığınacak bir yer veya çukurluklar veya girebilecek bir delik bulabilselerdi, kesinlikle dolu dizgin olarak ona yakınlaşırlardı.

58- Ve içlerinden kimi o bağışlar konusunda seni karalar. Eğer ki onlardan kendilerine verilirse, hoşnut olurlar ve eğer onlardan verilmezse, onlar birden kızarlar.

59- Ve eğer onlar Allah'ın ve O'nun elçisinin onlara verdiği şeye hoşnut olsalar ve: "Allah bize yeter, Allah yakında bize kendisinin lütfundan verecektir ve O'nun elçisi de, şüphesiz ki biz sadece Allah'a ilgi duyanlarız" deselerdi (onlar için daha hayırlı olurdu).

60- O bağışlar, Allah'tan bir belirleme olarak ancak ve ancak, o muhtaçlara ve o durgunlara ve onun üzerinde (görevli olarak) çalışanlara ve o kalpleri kaynaştırılacak olanlara ve o boyunduruk altındakilere ve o borç altındakilere ve Allah'ın yoluna ve o yolun oğluna (yolda kalmışa) dır. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

61- Ve içlerinden (bazı) kimseler de o haberciyi rahatsız ediyor ve: "O bir kulaktır"* diyorlar. Sen de ki: "O, sizin için bir hayır kulağıdır. Allah'a inanır ve o inananlara güvenir. Ve sizden inanmış olan kimseler için bir sarmalayıcı iyiliktir." Ve o kimseler ki,  Allah'ın elçisini rahatsız ediyorlar, bir acı azap onlar içindir.

*Her duyduğu şeyi onaylayan ve herkesin sözünü kabûl eden kişi.

62- Sizi hoşnut etmek için Allah (adın)a yemin ediyorlar. Eğer inananlar iseler Allah ve O'nun elçisi, kendisini razı etmelerine daha hak sahibidir.

63- Onlar daha şu gerçeği bilmediler mi? Kim Allah'a ve O'nun elçisine sınır koyarsa, şüphesiz ki ona onda sürekli olarak kalıcı olacağı cehennem ateşi vardır. Bu, o büyük rezilliktir.

64- O ikiyüzlüler, onların kalplerindeki o şeyi onları haberlendirecek bir surenin onlara indirilmesinden sakınır. Sen de ki: "Alay edin. Şüphesiz ki Allah, sakınmakta olduğunuz şeyi (ortaya) çıkarıcıdır."

65- Ve eğer sen onlara (alaylarının sebebini) sorarsan, onlar kesinlikle: "Biz ancak ve ancak (lâfa) dalmıştık ve (ciddi bir amacımız olmadan) oynuyorduk" diyeceklerdir. Sen de ki: "Allah ile ve O'nun ayetleri ile ve O'nun elçisi ile alay etmekteydiniz?"

66- Siz sakın özür beyan etmeyin, inanmanızdan sonra siz kesinlikle gerçeği örttünüz. Eğer sizden bir ekipten (döndükleri için hatalarını) yok saysak bile, biz bir ekibi (dönmedikleri için) onları suç işleyenler olmaları nedeniyle azaplandıracağız.

67- O ikiyüzlü erkekler ve o ikiyüzlü kadınlar bir kısmı bir kısmındandır, o yadırgananı buyururlar ve o benimsenenden vazgeçirirler ve (cimrilik yaparak) ellerini sıkarlar. Onlar Allah'ı unuttular, buna karşılık O'da onları unuttu. Şüphesiz ki o iki yüzlüler, o itaatten çıkanların ta kendileridir.

68- Allah, o ikiyüzlü erkeklere ve o ikiyüzlü kadınlara ve o azılı gerçeği örtücülere, onda sürekli kalıcılar olarak  cehennem ateşini söz verdi. O, onlara yeterlidir. Ve Allah onları dışlamıştır. Ve bir sürekli azap, onlar içindir.

69- Sizden öncekiler gibisiniz. Onlar sizden kuvvet bakımından daha çetin ve mallar ve çocuklar bakımından da daha çoktu. Onlar kendi paylarınca yararlandılar. Sizler de, sizden önceki kimselerin kendi paylarınca yararlandıkları gibi, sizde kendi paylarınızca yararlandınız ve o kimselerin daldıkları gibi siz de (şimdiki hayata) daldınız. İşte onların işledikleri bu şimdiki (yaşamda) ve o diğer (yaşamda) boşa gitmiştir. Ve işte onlar, o ziyan edenlerin ta kendileridir.

70- Onlara, kendilerinden önceki Nuh ve Ad ve Semud topluluğu ve İbrahim topluluğu ve Medyen arkadaşları ve o çarpılan şehirlerin onlara haberi gelmedi mi? Onların elçileri o apaçık delillleri onlara getirmişti. Demek ki Allah onlara haksızlık yapıyor değildi. Fakat onlar kendi benliklerine haksızlık yapıyorlardı.

71- Ve o inanan erkekler ve o inanan kadınlar bir kısmı bir kısmın yakınlarıdır. O benimsenene uygun olanı buyururlar ve o yadırganandan vazgeçirirler ve o kulluk görevini ayağa kaldırırlar ve o arınmayı yerine getirirler ve Allah'a ve O'nun elçisine itaat ederler. İşte onları Allah sürekli sarmayalacaktır edecektir. Şüphesiz ki Allah, bir çok güçlüdür, bir en bilgedir.

72- Allah, o inanan erkeklere ve o inanan kadınlara onda sürekli kalıcılar olarak onların altından o nehirler akar bahçeler ve Adn bahçelerinde güzel durulma yerleri söz verdi. Ve Allah'tan bir hoşnutluk ise daha büyüktür. Bu, o büyük başarının ta kendisidir.

73- Ey o haberci, o azılı gerçeği örtücülere ve o ikiyüzlülere karşı güç kullan ve onlara karşı sert davran. Ve onların sığınağı cehennemdir. Ve o ne sıkıntılı varış yeridir.

74- Onlar demediklerine dair Allah (adın)a yemin ediyorlar. Ve ant olsun ki onlar o gerçeği örtmenin kelimesini demişler ve teslim olmalarından sonra gerçeği örtmüşler ve kavuşamadıkları şeye eğilim göstermişlerdir. Onlar Allah'ın ve O'nun elçisinin Allah'ın kendisinin lütfundan (vererek) onları ihtiyaçsız kılmasından başka (bir nedenle) öç almadılar. Yok eğer onlar itaate dönerlerse, kendileri için daha hayırlı olur. Ve eğer onlar (başka tarafa) yakınlaşırlarsa, Allah onları bu şimdiki (yaşamda) ve o diğer (yaşamda) bir acı azapla azaplandırır. Ve onlar için bu yerde hiçbir yakın ve yardımcı yoktur.

75- Ve içlerinden kimi: "Eğer kendisinin lütfundan bize verirse, biz de kesinlikle bağış vereceğiz ve kesinlikle o düzgünlerden olacağız" diye Allah'a antlaşma yapmıştı.

76- Ne zaman ki O, onlara kendisinin lütfundan verdiğinde ise, onlar onunla cimrilik ettiler ve kayıtsız kalanlar olarak (başka tarafa) yakınlaştılar.

77- Allah'a karşı O'na verdikleri söze aykırı davranmış olmaları ve yalanlamakta oldukları nedeniyle, O'nunla karşılaşacakları güne kadar ikiyüzlülüğü onların kalplerinde onlara bir sonuç yaptı.

78- Onlar bilmediler mi, şüphesiz ki Allah onların saklılarını ve başbaşa konuşmalarını biliyor? Ve şüphesiz ki Allah, o algılanamayananların en iyi bilicisidir.

79- O kimseler ki, o inananlardan o bağışlarda gönüllü davrananlara ve güçlerinden başkasını bulamaz kimselere dil uzatarak maskaraya alıyorlar. Allah onları maskara yapmıştır ve bir acı azap onlar içindir.

80- Onlar için bağışlanma iste veya onlar için bağışlanma isteme. Eğer onlar için yetmiş defa bağışlanma istesen de, Allah onları asla bağışlamayacaktır. Bu, onların Allah'ı ve O'nun elçisini (ret ederek) örtmüş olmaları nedeniyledir. Ve Allah, o itaatten çıkanlar topluluğunu doğruya iletmez.

81- O arkada kalanlar, Allah'ın elçisine aykırı düşerek (evlerinde) oturmalarına sevindi ve mallarıyla ve benlikleriyle Allah'ın yolunda güçlerini kullanmayı çirkin gördüler ve onlar: "Bu sıcakta sakın sefere çıkmayın" dediler. De ki: "Cehennem ateşi, sıcaklıkça daha çetindir." Eğer onlar kavrayabilir olsalardı.

82- Artık kazanmakta oldukları şeylere bir karşılık olarak biraz gülsünler birçok ağlasınlar.

83- Eğer ki Allah seni onlardan bir ekibe döndürür de, onlar (sefere) çıkmak için senden onay isteyecek olurlarsa, artık sen onlara de ki: "Benim beraberimde sonsuz olarak asla çıkamayacaksınız ve benim beraberimde bir düşmanla asla öldürüşemeyeceksiniz. Çünkü siz ilk defasında o oturmaya hoşnut oldunuz. Artık o arkada kalanların beraberinde oturun."

84- Ve onlardan ölen birine sonsuz olarak sakın sahip çıkma ve onun kabrinin üzerinde de durma. Çünkü onlar Allah'ı ve O'nun elçisini (ret ederek) örttüler ve itaatten çıkanlar olarak öldüler.

85- Ve onların malları da ve çocukları da sakın seni şaşırtmasın. Allah bunlarla onlara ancak ve ancak bu şimdikinde azap etmek ve onlar gerçeği örtücüler oldukları halde kendi benliklerinin perişan olmasını istiyor.

86- Ve onlar: "Allah'a inanın ve O'nun elçisinin beraberinde gücünüzü kullanın" diye bir sure indirildiği zaman, o uzunluk (maddi güç) sahipleri senden onay istemiş ve: "Bizi bırak o oturanların beraberinde olalım" dediler.

87- O arkada kalan kadınların beraberinde olmaya hoşnut oldular ve onların kalplerinin üzerine damga vuruldu, artık onlar kavramazlar.

88- Fakat o elçi ve onun beraberinde olan inanmış olan kimseler, mallarıyla ve benlikleriyle güçlerini kullandılar. Ve işte onlar için o hayırlar vardır. Ve işte onlar, o başarıya eriştirilenlerin  ta kendileridir.

89- Allah, onlar için onda sürekli kalıcılar olarak onların altından o nehirler akar bahçeler hazırlamıştır. Bu, o büyük başarıdır.

90-Ve o bedevilerden (geçerli bir özürleri olmadığı halde) o özür beyan edenler kendilerine (savaşmamak için) onay verilmesi için geldi de, Allah'a ve O'nun elçisine yalan söylemiş olan kimseler (hiçbir özür beyan etmeden) oturdu. Onlardan gerçeği örtmüş olan kimselere bir acı azap değdirilecektir.

91- O zayıfların üzerine ve o hastaların üzerine ve (savaşa çıkmak için) harcayacak birşey bulamaz kimselerin üzerine, Allah'a ve O'nun elçisine karşı içtenlikle samimi oldukları sürece bir burukluk yoktur. O iyilik edenlerin üzerine de hiçbir yol (sorumluluk) yoktur. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir sarmalayıcılığı süreklidir.

92- Ve onları (bir binekle) taşıtman için sana geldikleri  zaman sen: "Ben sizi onun üzerinde taşıtacak birşey bulamıyorum" dediğinde, harcayacak birşey bulamamalarından ötürü üzüntülü bir halde o yaştan dolayı gözleri dolarak (başka tarafa) yakınlaşan kimselerin üzerine de (sorumluluk) olmaz.

93- O yol (sorumluluk) ancak ve ancak, ihtiyaçsız oldukları halde senden onay isteyerek o arkada kalan kadınların beraberinde olmaya hoşnut olan kimselerin üzerinedir. Ve Allah onların kalplerinin üzerine damga vurmuştur, artık onlar bilmezler.

94- (Sefer bitip) onlara geri döndüğünüz zaman size özür beyan ediyorlar. Sen de ki: "Sakın özür beyan etmeyin, size asla inanmayacağız. Allah bize durumlarınızdan kesinlikle haber vermiştir. Ve işlediğinizi Allah görecek ve O'nun elçisi de (görecek) sonra o algılanamayananın ve o tanık olunanın bilicisine döndürüleceksiniz artık O, sizin işlemekte olduğunuz şeyleri size haberlendirecektir."

95- (Sefer bitip) onlara çevrildiğiniz zaman onlar(ı sorgulamak)dan kayıtsız kalmanız için size Allah (adın)a yemin edecekler. Artık siz onlardan yana kayıtsız kalın. Çünkü onlar bir pisliktir. Ve kazanmakta oldukları şeylere bir karşılık olarak onların sığınağı cehennemdir.

96- Onlardan hoşnut olmanız için size yemin ediyorlar. Eğer siz onlardan hoşnut olsanız da, artık şüphesiz ki Allah, o itaatten çıkanlar topluluğundan hoşnut olmaz.

97- O bedeviler gerçeği örtmek bakımından ve ikiyüzlülük bakımından daha çetin ve Allah'ın, elçisinin üzerine indirdiği şeyin sınırları bilmemeye daha yatkındırlar. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

98- Ve o bedevilerden kimi harcamakta olduğu şeyleri bir maddi yıkım beller ve sizin için o (kötü) devirleri gözetler. Devrin o kötüsü onların üzerine olsun. Ve Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi bilicidir.

99- Ve o bedevilerden kimi Allah'a ve o diğer güne inanır ve harcamakta olduğu şeyleri Allah'ın yanında yakınlıklar ve o elçinin sahip çıkması beller. Dikkat edin şüphesiz ki onlar, kendileri için bir yakınlıktır. Allah onları kendisinin sarmalayıcı iyiliğine girdirecektir. Şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir sarmalayıcılığı süreklidir.

100- Ve o göçenlerden ve o yardımcılardan o öne geçen ilkler ve onları iyilikle izleyen kimseler var ya, Allah onlardan hoşnut olmuştur ve onlarda O'ndan hoşnut olmuşlardır. Ve onlara onda sonsuz olarak sürekli kalıcı olacakları altlarından o nehirler akar bahçeler hazırlamıştır. Bu, o büyük başarıdır.

101- Ve çevrenizdeki o bedevilerden ikiyüzlüler de vardır. Ve o şehrin halkından da o ikiyüzlülük üzerinde inat edenler vardır ki sen onları bilmezsin, biz onları biliriz. Onları iki kere azaplandıracağız sonra da bir büyük azaba geri döndürülecekler.

102- Ve bir düzgün işi diğer bir kötüyle karıştırmış olan diğerleri de kendilerinin peşlerine takılı suçlarını itiraf ettiler. Allah'ın onlara lütufla dönmesi umulur. Şüphesiz Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir sarmalayıcılığı süreklidir.

103- Onların mallarından  bir kısmını bağış olarak tut ki onlarla kendilerini temizleyesin ve arındırasın. Ve onlara sahip çık. Şüphesiz ki senin sahip çıkman, onlara bir durgunluktur. Ve Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi bilicidir.

104- Onlar bilmediler mi, şüphesiz ki Allah kendisinin kullarından o itaate dönüşü kabul etmekte olanın ve o bağışları tutmakta olanın ta kendisidir? Ve şüphesiz ki Allah, çok lütufla dönücünün, o sarmalayıcığı süreklinin ta kendisidir.

105- Sen de ki: "Siz (işleyeceğinizi) işleyin, artık işlediğinizi Allah görecek ve O'nun elçisi  ve o inananlar da (görecek) ve o algılanamayananın ve o tanık olunanın bilicisine geri döndürüleceksiniz. Artık O, sizin işlemekte olduğunuz şeyleri size haberlendirecektir."

106-Ve diğerleri Allah'ın buyruğu için beklemeye bırakılmışlardır. Ya onları azaplandırır ve ya da onlara lütufla döner. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

107- Ve o kimseler ki, bir zarar vermek ve gerçeği örtmek ve o inananlar arasına ayrılık sokmak ve önceden Allah ve O'nun elçisi ile harp etmiş olan kimselere (destek için) gözlemek için bir boyun eğilen yer bellediler. (Sizi inandırmak için de): "Biz o iyilikten başkasını istemedik" diye yemin ediyorlar. Ve Allah onların kesinlikle yalancılar olduğuna tanıklık eder.

108- Onda sakın durma. İlk günden beri o korunma bilinci üzerine temellendirilmiş olan boyun eğilen yer, onda durmana daha hak sahibidir. Onda öyle adamlar var ki temizlenmeyi severler. Ve Allah, o temizlenenleri sever.

109- Öyleyse yapısını Allah'tan bir korunma bilinci ve bir hoşnutluk üzerine temellendirmiş olan kimse mi daha hayırlıdır, yoksa yapısını kösecek bir uçurum kenarına temellendirmiş de onunla beraber cehennem ateşine kösülüp gitmiş kimse mi? Ve Allah, o haksızlık yapanlar topluluğunu doğruya iletmez.

110- Yaptıkları yapıları, onların kalpleri parça parça olana kadar kalplerinde bir kuşku içinde olmaktan geri kalmaz. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

111- Şüphesiz ki Allah o inananlardan mallarını ve benliklerini o bahçe onların olmak üzere değişmiştir. Onlar Allah'ın yolunda öldürüşürler, öldürürler ve öldürülürler. Tevrat'ta ve İncil'de ve bu okunan (Kur'an)da, (yerine getirmeyi) kendisinin üzerine aldığı bir gerçek söz olarak. Ve antlaşmasını Allah'tan daha tastamam yerine getiren kimdir? O'nunla yapmış olduğunuz bu alışverişinizden dolayı artık müjdeleşin. Ve bu, o büyük başarının ta kendisidir.

112- (Ki onlar) o itaate dönenler, o kulluk edenler, o övgüde bulunanlar, o (yeryüzünde) dolaşanlar, o saygıyla eğilenler, o boyun eğenler, o benimsenene uygun olanı buyuranlar ve o yadırganandan vazgeçirenler ve Allah'ın sınırlarını kollayanlardır. Ve sen o inananları müjdele.

113- O haberci ve inanmış olan kimseler için ve eğer ki yakınlık sahipleri olsalar da, onların o şiddetli ateşin arkadaşları olduğu onlara apaçık belli olmasının arkasından, o ortak koşanlar için bağışlanma istemeleri olası değildir.

114- Ve İbrahim'in kendi babası için bağışlanma istemesi, yalnızca ona onu söz verdiği, verilmiş sözden başka değildi. Ne zaman ki onun Allah'a bir düşman olduğu, ona apaçık belli olduğunda ise o, ondan beri olmuştu. Şüphesiz ki İbrahim, başkaları için çokça üzüntü duyandı, bir yumuşak davranandı.

115- Ve Allah bir topluluğu doğruya ilettikten sonra, korunmaları gereken şeyleri onlara apaçık belli edene kadar, onları saptıracak değildir. Şüphesiz ki Allah, her bir şeyi en iyi bilicidir.

116- Şüphesiz ki Allah, o göklerin ve o yerin hükümranlığı kendisinindir. O yaşatır ve öldürür. Ve sizin için Allah'ın berisinden hiçbir yakın ve hiçbir yardımcı yoktur.

117- Ant olsun ki Allah, o haberciye ve içlerinden bir bölüğün neredeyse kalplerinin kaymaya yüz tutması arkasından, o zorluğun anında ona izlemiş kimseler olan o göçenlere ve o yardımcılara lütufla döndü. Sonra onlara lütufla döndü. Şüphesiz ki O, onlara karşı bir çok acıyıcıdır, bir sarmalayıcılığı süreklidir.

118- Ve arkada bırakılmış olan kimselerden üç kişiye de. Nihayet o yer tüm genişliğine rağmen onlara dar gelmiş ve kendi benlikleri de onlara dar gelmiş ve artık Allah'tan yine kendisinden başka sığınacak yer olmadığı kanısına varmışlardı. Sonra onların dönmeleri için (O' da) onlara lütufla döndü. Şüphesiz ki Allah, o çok lütufla dönücünün, o sarmalayıcılığı süreklinin ta kendisidir.

119- Ey inanmış olan kimseler, siz Allah'tan korunun ve o doğru sözlülerin beraberinde olun.

120- O şehrin halkının ve onların çevresindeki o bedevilerden Allah'ın elçisinden arkada kalmaları ve kendi benliklerini onun benliği üzerine ilgi duymaları (doğru) değildir. Bunun nedeni onlara bir susuzluk ve bir yorgunluk ve Allah'ın yolunda bir açlık değdirilmez ve o azılı gerçeği örtücüleri kızdıracak bir yere ayak basmazlar ve düşmandan bir başarıya kavuşmazlar ki, onunla onlara düzgün iş (işlediği) yazılmış olmasıdır. Şüphesiz ki Allah, o iyilik edenlerin iş karşılığını kayba uğratmaz.

121- Ve küçük ve büyük zorunlu bir harcama yapmamış ve de bir vadiyi kesmemiş (geçmemiş) olsunlar ki, Allah'ın onlara ancak işlemekte oldukları şeylerin en iyisi ile karşılık vermesi için yazılmış olmasın.

122- (Medine haricindeki) o inananların topyekün (Medine'ye) seferber olmaları, olası değildir. Onlardan her bölükten bir ekibin yaşam sisteminde anlayış sahibi olmaları ve döndüklerinde topluluklarını sakınmaya uyarmaları için (Medine'ye) seferber olmaları gerekmez miydi?

123- Ey inanmış olan kimseler, siz o azılı gerçeği örtücülerden size (saldırmaya) yakın olan kimselerle öldürüşün ki sizde bir sert tutum bulsunlar. Ve siz Allah'ın o korunanların beraberinde olduğunu bilin.

124- Ve bir sure indirildiği zaman içlerinden kimi: "Bu, hanginizi inanç bakımından artırdı?" der. Şimdi inanmış olan kimselere gelince, (inen sure) onları inanç bakımından artırmış ve onlar müjdeleşmektedirler.

125- Ve kalplerinde bir hastalık olan kimselere gelince, onların pisliklerini pislik bakımından artırmışlar ve gerçeği örtücüler olarak ölmüşlerdir.

126- Ve onlar her yıl bir kere veya iki kere denenmekte olduklarını görmezler mi? Sonra itaate dönmezler ve onlar hatırla(yıp ders al)mazlar.

127- Ve bir sure indirildiği zaman bir kısmı bir kısmına bakar "Sizi bir kimse görüyormu? (diyerek) çevrilirler. Allah onların kalplerini çevirmiştir. (Bu), onların kavramazlar topluluğu olmaları nedeniyledir. 

128- Ant olsun ki size kendi benliklerinizden (sizin gibi beşer olan) sizin şiddetli sıkıntıya düşmeniz ona ağır gelen, size karşı düşkün, o inananlara karşı ise bir çok acıyıcı, bir sarmalayıcılığı sürekli bir elçi gelmiştir.

129- Yok eğer onlar (başka tarafa) yakınlaşırlarsa artık sen onlara de ki: "Allah bana yeterlidir. O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Ben O'nu üstlenici edindim ve O, o çok büyük taht'ın Efendisidir."


13 Haziran 2024 Perşembe

Enfâl s. 33. Ayetinde وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ İfadesinde Kast Edilenler Kimlerdir?

 Enfal s. 33. ayeti ile ilgili daha geniş bilgi sahibi olmak isteyen bir kimse, bu ayet ile ilgili olarak yapılan yorumlara ve meâllere baktığında bağlam ile alakası olmayan bilgiler olduğunu görecektir. Bazı meâl ve yorumlarda yazımıza başlık yaptığımız ifade ile inananların kast edildiği yönünde bilgiler olduğunu gördüğü zaman, "Acaba öyle mi?" sorusunun cevabını arayacaktır. Biz bu yazımızda bu ayetin bağlamı üzerinden bir anlama çalışması yapmaya çalışacağız. 

Ayetin metni şu şekildedir: 

وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَاَنْتَ ف۪يهِمْۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ

Bu ayete verilen meâller genelde şöyledir:

Fakat sen, onların içinde oldukça onları azaplandırmaz ve gene yarlıganma dilerlerken Allah onlara azap vermez.

Oysa (ey Resulüm!) Sen onların içlerinde bulunduğun sürece, Allah onları azaplandıracak değildi. Ve onlar, (tevbe istiğfar edip) bağışlanmalarını dilerlerken de, Allah onları azaplandıran olmayacaktır.

Halbuki sen (Ey Rasûlüm), onların içindeyken Allah onlara azap verecek değildi. İstiğfar ettikleri halde de Allah onlara azap edecek değil...

Oysa sen onların içinde bulundukça Allah, onlara azab edecek değildi ve onlar istiğfar ederlerken (içlerinde istiğfar edenler var iken) de Allah, onlara azab edecek değildi.

Yukarıdaki meâl örneklerini anlamak için 32. ayetten başlayan bir okuma yapmak gerektiğini düşünmekteyiz. 

Enfâl s. 32----Hani yine onlar, “Allahımız! Eğer bu kitap senin katından gelen gerçek ise, gökten üzerimize taş yağdır veya bize elem verici bir azap ver!” demişlerdi.

Bu ayette Mekke'li müşriklerin Kur'an'a karşı açıkça meydan okumalarını görmekteyiz. Allah (c.c) ayetin devamında, onların bu meydan okumalarına cevap vermektedir. 33. ayetin metnine dikkat ettiğimizde, 32. ayette Kur'an'a meydan okuyan Mekke'liler, burada "Hum" (onlar) zamiri ile ifade edilmektedir. Ayet içinde 4 adet "Hum" zamiri bulunmakta ve hepsi de Mekke'li müşriklere işaret etmektedir.

Fakat 4. zamirin geçtiği وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ ifadesi ile ilgili tefsirlere ve bazı meâllere baktığımızda, bu ifade ile inananların kast edildiği yönünde izahlar bulunmaktadır. Arapça gramer kaidelerinde her ne kadar bazı istisnai durumlar olsa da, zamir en yakınındaki isme racidir, şeklinde genel bir kaide vardır. Bu kaideden haberi olan bir kimse, "Acaba neden böyle bir yoruma gidildi? sorusunu haklı olarak soracaktır.

Yorumlar hakkında "Bu düşünce kesinlikle yanlıştır" şeklinde bir iddiamız olmamakla birlikte, Kur'an bütünlüğü dikkate alınarak bir okuma yapılsaydı, 33. ayette geçen  وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ ifadesi ile yine Mekke'li müşriklerin kast edildiği rahatlıkla anlaşılacak farklı yorumlara da gerek kalmayacaktı. 

Hud s. ilk ayetlerine baktığımızda, Allah'ın elçisinin muhataplarına O'ndan bağışlama istemelerini söylediğini görmekteyiz. 

Hud s. 1--- Elif, Lam, Ra. (Bu,) Ayetleri muhkem kılınmış, sonra hüküm ve hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından 'birer birer (bölüm bölüm) açıklanmış' bir Kitap'tır.

Hud s. 2--- Öyle ki, Allah'tan başkasına ibadet etmeyin. Gerçekten ben, sizi O'nun tarafından uyaran ve müjdeleyenim;

Hud s. 3--- Ve Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O'na tevbe edin. O da sizi, adı konulmuş bir vakte kadar güzel bir meta (fayda) ile metalandırsın ve her ihsan sahibine kendi ihsanını versin. Eğer yüz çevirirseniz gerçekten ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım.

Hud s. 3. ayetinde Allah'ın elçisinin muhataplarına bağışlama istemelerini söylenmektedir. Hud suresinin bağlamına baktığımızda, önceki elçilerin de muhataplarına bu doğrultuda mesajlar verdiğini görmekteyiz. 

Konumuz olan ayete dönecek olursak, Allah (c.c.) azap için belirli bir şart koşmaktadır. 1- Elçi onların içlerinde olduğu sürece, 2- Onlar Allah'tan bağışlama istedikleri sürece. 

Ancak bu ayet ile ilgili yapılan meâller, 2. şart ile ilgili olarak, halen bağışlanma isteyenler olduğu şeklinde bir anlam vermişlerdir. Bu anlamı vermenin sebebi ise, Mekke'de halen inananların olmasından ötürü, onların Allah'tan bağışlanma istemekte oldukları şeklinde tefsirlerde yapılan yorumların dikkate alınmış olmasıdır. 

Halbuki ayetin siyak ve sibakında inananlar ile ilgili olarak hiçbir ifade bulunmamaktadır. Biz bu tür yorumların Kur'an bütünlüğünün dikkate alınmamasının neticesinde yapıldığını düşünmekteyiz. 

Halbuki وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ ifadesini, Mekke'li müşriklerin bağışlanma istedikleri takdirde şeklinde anlamış olsalardı, daha isabetli yorum ve anlam vermiş olacaklarını düşünmekteyiz. Yani Allah (c.c.) Mekke'li müşriklerin azap isteklerinin geri çevrilmesini, onların bağışlanma istemeleri şartına bağlamaktadır. Yani 33. ayette Allah (c.c) Mekke'li müşriklere dolaylı olarak şöyle söylemektedir:

"Ey Mekke'li müşrikler siz bana meydan okuyarak sizi helâk etmemi istiyorsunuz, ancak benim sizi helâk etmem iki şarta bağlıdır. 1- Benim elçim sizin yaşadığınız topraklarda olduğu sürece sizi helâk etmem, ancak elçi aranızdan giderse 1. şart gerçekleşebilir. 2- Siz inkarı bırakıp inanmaya dönüp bağışlanma istediğiniz takdirde sizi helâk etmem, ancak bunu yapmayıp inkara devam ederseniz o zaman helâk ederim."

Konu ile ilgili ayeti bağlamı dahilinde okuduğumuzda şöyle bir anlam vermek daha isabetli olacaktır.

Enfâl s. --- 30- Ve bir zaman o inkar edenler, seni kısıtlamaları veya seni öldürmeleri veya seni (Mekke'den) çıkarmaları için sana tuzak kuruyordu. Ve onlar tuzak kuruyorlar, Allah'ta onların tuzaklarını boşa çıkarıyordu. Allah tuzakları boşa çıkaranların hayırlısıdır.

Enfâl s. --- 31- Ayetlerimiz onlara okunduğu zaman, "İşittik, şayet dilemiş olsaydık bunu örneği gibisini biz de deriz. Bu öncekilerin yazdıklarından başka birşey değildir." dediler.

Enfâl s. --- 32- Ve bir zaman, "Ey Allah'ımız, eğer bu senin katından bir hakikat ise, o takdirde üzerimize gökten taş yağdır veya bize acı veren azabı getir" demişlerdi.

Enfâl s. --- 33- Ve sen onların içlerinde olduğun halde iken, Allah onlara azap edecek değildir. Ve onlar bağışlanma istiyor halde oldukları takdirde de, Allah onlara azap edici değildir.

Enfâl s. --- 34- Ve onlar, onun sahip çıkan koruyucuları olmadıkları halde, Mescid-i Haram'dan uzaklaştırmaktalar iken, Allah onlara niçin azap etmesin?  Onun sahip çıkan koruyucuları korunanlardan başkası değildir. Fakat onların hiçbiri bunu bilmezler.

Enfâl s. --- 35- Onların, Ev'in (Kabe'nin) çevresindeki tavafları, ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka birşey değildir. İnkar etmekte olmanızdan dolayı artık azabı tadın. 

Ayetleri bağlam dahilinde okuduğumuzda "Onlar" olarak ifade edilenlerin hepsinin Mekke'li müşrikler olduğu anlaşılmaktadır. Bağlam ve anlam müsade etmediği halde, araya inananların sıkıştırılmış olmasının, bağlam ve bütünlük gözetilmemesi sonucunda olduğunu düşünmekteyiz.

                                       EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

12 Haziran 2024 Çarşamba

ENFAL SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Sana (ganimet dışındaki) o fazlalıklardan soruyorlar. Sen de ki: "O fazlalıklar (üzerindeki karar hakkı) Allah'ın ve o elçinindir. Artık Allah'a karşı korunun ve aranızdaki durumu düzeltin. Ve eğer inananlar iseniz, Allah'a ve O'nun elçisine itaat edin."

2- O inananlar ancak ve ancak o kimselerdir ki, Allah hatırlatıldığı zaman kalpleri ürperir ve O'nun ayetleri onlara peşi sıra okunduğu zaman inançları artar ve onlar Efendilerini üstlenici edinirler.

3- O kimseler ki, o kulluk görevini ayağa kaldırırlar ve onlar bizim kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden harcarlar.

4- İşte onlar, o gerçek olarak inananların ta kendileridir. Rablerinin yanında kademeler ve bir bağışlanma ve bir değerli rızık, onlar içindir.

5- (Fazlalık taksiminden ötürü o inananlardan bazılarının durumu Bedir'de) senin Efendinin seni evinden o gerçekle çıkardığı durum gibidir. Ve şüphesiz ki o inananlardan bir bölük (Bedir'de savaşı) kesinlikle çirkin görenlerdi.

6- O gerçek ( yani savaşma kararı) apaçık belli olduktan sonra bile, baka baka o ölüme sevk ediliyorlarmış gibi sana karşı üstünlük sağlamaya çalışıyorlardı.

7- Ve hani Allah size iki ekipten birini "Şüphesiz ki o sizindir" diye söz veriyordu. Siz ise o dikensiz (silâhsız) olanın sizin olmasını arzu ediyordunuz. Ve Allah ise kelimeleri ile o gerçeği gerçekleştirmek ve o gerçeği örtücülerin arkasını kesmek istiyordu.

8- Ve eğer ki o suç işleyenler çirkin görse de, o gerçeği gerçekleştirmek ve o geçersizi de geçersizleştirmek için.

9- Hani siz Efendinizden yana yakıla yardım istiyordunuz da, hemen: "Şüphesiz ki ben, sizi ardı ardına sıralanan o meleklerden bin tanesi ile uzatıcıyım" (diye) cevaplandırmıştı.

10- Ve Allah onu ancak bir müjde ve onunla kalplerinizin rahatlamasından başka nedenle yapmamıştı. Ve o yardım Allah'ın yanından başkasından değildir. Şüphesiz ki Allah, bir çok güçlüdür, bir en bilgedir.

11- Hani kendisinden bir güvenlik olarak o hafif uyku sizi kaplıyor ve onunla sizi temizlemek ve o şeytanın titretmesini sizden gidermek ve kalplerinizi bağlamak ve onunla ayaklarınızı sabitleştirmek için, üzerinize gökten bir su indiriyordu.

12- Hani senin Efendin o meleklere: "Şüphesiz ki ben sizin beraberinizdeyim. Artık inanmış olan kimseleri(n ayaklarını) sabitleştirin. Gerçeği örtmüş olan kimselerin kalplerini o korkuyla karşılaştıracağım. Artık vurun o boyunlarının üstüne ve vurun onlardan her bir parmağa" (diye) vahyediyordu.

13- Bu, onların Allah ve O'nun elçisiyle ayrışmış olmaları nedeniyledir. Ve kim Allah ve O'nun elçisiyle ayrışırsa, artık şüphesiz ki Allah, o sonuçlandırması çok çetindir.

14- Bu, sizin içindir, artık siz onu tadın. Ve şüphesiz ki o gerçeği örtücülere o ateşin azabı da vardır.

15- Ey inanmış olan kimseler, siz kalabalık halde iken gerçeği örtmüş olan kimselerle karşılaştığınız zaman, siz onlara sakın o arkaları yakınlaştırmayın. 

16- Ve kim o gün savaş (taktiği) için bir tarafa kaydırma hali veya askeri birliğe katılma hali dışında arkasını (başka tarafa) yakınlaştırırsa, kesinlikle Allah'tan bir hiddete yerleşmiştir ve onun sığınağı cehennemdir. Ve o ne sıkıntılı varış yeridir.

17- Sonuçta onları siz öldürmediniz, fakat onları Allah öldürdü. Ve (oku) attığın zaman da sen atmadın fakat (oku) Allah attı. Ve (bunu) o inananları kendisinden bir iyi yoklamayla yoklamak için (yaptı). Şüphesiz ki Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi bilicidir.

18- Bu, sizin içindir. Ve şüphesiz ki Allah, o gerçeği örtücülerin plânını yıldırıcıdır.

19- Ve eğer siz zafer istiyorsanız o zafer kesinlikle size gelmiştir. Ve eğer siz vazgeçerseniz, artık bu sizin için daha hayırlıdır. Ve eğer siz tekrar dönerseniz, biz de tekrar döneriz. Ve sizin askeri birliğiniz ne kadar çok olsa da, sizi hiçbir şeyle asla ihtiyaçsız kılmayacaktır. Ve şüphesiz ki Allah, o inananların beraberindedir.

20- Ey inanmış olan kimseler, Allah'a ve O'nun elçisine itaat edin. Ve işitmekte olduğunuz halde iken sakın ondan (başka tarafa) yakınlaşmayın.

21- Ve sakın "İşittik" diyenler gibi olmayın, oysa onlar işitmezler.

22- Şüphesiz ki Allah'ın yanında o canlıların en şerlisi, bağlantı kuramaz o sağırlar ve o dilsizlerdir.

23- Ve eğer Allah onlarda bir hayır bilmiş olsaydı, onlara kesinlikle işittirirdi. Ve eğer onları işittirmiş olsaydı da, onlar kayıtsız kalanlar olarak kesinlikle (başka tarafa) yakınlaşırlardı.
  
24- Ey inanmış olan kimseler, sizi yaşatacak şeye çağırdığı zaman, Allah'ı ve o elçiyi (olumlu) cevaplandırın. Ve siz Allah'ın, o kişi ile onun kalbi arasını çevrelemekte olduğunu bilin. Ve gerçek şu ki, siz O'na sürülüp toplanılacaksınız.

25- Ve siz bir denemeden korunun, o ki sizden yalnızca haksızlık yapmış olan kimselere özel olarak değmez. Ve siz Allah'ın o sonuçlandırmasının çok çetin olduğunu bilin.

26- Ve hatırlayın ki hani siz o yer (Mekke)de zayıf düşürülmüş bir azınlıktınız, o (müşrik) insanların sizi kapıvermelerinden kaygılanıyordunuz da, şükretmeniz için sizi sığındırdı ve kendisinin yardımıyla güçlendirdi ve size o temizlerden rızık verdi.

27- Ey inanmış olan kimseler, Allah'a ve o elçiye sakın ihanet etmeyin. Ve siz bilmekte olduğunuz halde emanetlerinize (Allah ve elçiye karşı olan sorumluluğunuza) ihanet etmeyin.

28- Ve siz, sizin mallarınızın ve çocuklarınızın ancak ve ancak bir deneme olduğunu ve Allah ki, bir büyük iş karşılığının O'nun yanında olduğunu bilin.

29- Ey inanmış olan kimseler, eğer Allah'a karşı korunursanız, size (doğru ile yanlışı) bir ayırma gücü verir ve sizden kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Ve Allah, o büyük lütuf sahibidir.

30- Ve hani o gerçeği örtmüş olan kimseler, seni sabitleştirmeleri (hareketini engellemeleri) veya seni öldürmeleri veya seni (Mekke'den) çıkarmaları için sana tuzak kuruyordu. Ve onlar tuzak kuruyorlar, Allah'ta onlara tuzak kuruyordu. Ve Allah, o tuzak kurucuların en hayırlısıdır.

31- Ve onlara bizim ayetlerimiz peşi sıra okunmakta olduğu zaman onlar: "Kesinlikle işittik, eğer dilersek, bunun örneğini kesinlikle biz de diyebiliriz. Bu, o ilklerin söylencelerinden başkası değil." dediler.

32- Ve bir zaman onlar: "Ey Allah'ımız, eğer bu senin yanından o gerçeğin ta kendisi ise, o takdirde üzerimize gökten taşlar yağdır veya bir acı azabı bize getir" demişlerdi.

33- Ve sen onların içinde iken, Allah onları asla azaplandıracak değildi. Ve onlar bağışlanma istiyor oldukları takdirde de, Allah onlara azap edici değildir.

34- Ve Allah onları neden azaplandırmasın? Ve onlar (inananları) o yasak mescitten uzaklaştırıyorlar ve onlar, onun yakınları da değildir. Onun yakınları o korunanlardan başkası değildir. Fakat onların tamamı bilmezler.

35- Ve onların, o ev'in (Kabe'nin) yanındaki kulluk görevleri, bir ıslık çalmak ve bir el çırpmaktan başkası değildir. Öyleyse siz gerçeği örtmekte olmanız nedeniyle o azabı tadın.

36- Şüphesiz ki o kimseler gerçeği örtmüşlerdir, onlar mallarını Allah'ın yolundan alıkoymak için harcıyorlar. Onları (aynı yolda) harcayacaklardır da, sonra (bu yaptıkları) onlara bir özlem olacak, sonra da yenilecekler. Ve gerçeği örtmüş olan kimseler cehenneme sürülüp toplanacaklar.

37- Allah'ın o murdarı o temizden ayırması ve o murdarın bir kısmını bir kısmın üzerine toplu olarak yığarak böylece onu cehenneme atması için. İşte onlar, o ziyan edenlerin ta kendileridir.

38- Sen o gerçeği örtmüş olan kimselere de ki: Eğer vazgeçerlerse, geçmişte olan şey onlara bağışlanacaktır. Ve eğer tekrar dönerlerse, kesinlikle o ilklerin yasası (her zaman uygulamaya) geçmiştir.

39- Ve kargaşa olmayıncaya ve o yaşam sisteminin tamamı Allah'a ait oluncaya kadar, onlarla öldürüşün. Eğer vazgeçerlerse, artık şüphesiz ki Allah, onların işlemekte oldukları şeyleri bir en iyi görücüdür.

40- Ve eğer (başka tarafa) yakınlaşırlarsa, artık siz sizin yakınınızın Allah olduğunu bilin. Ne güzeldir o yakın ve ne güzeldir o yardımcı.

41- Ve eğer siz Allah'a ve o ayırmanın gününde, o iki toplu birliğin karşılaşmasının gününde bizim kulumuzun üzerine indirdiğimiz şeye inanıyorsanız, ganimet olarak ele geçirdiğiniz şeyden beşte birinin Allah'a ve o elçiye ve o en yakınlığın sahiplerine ve o yetimlere ve o durgunlara ve o yolun oğluna (yolda kalmışa) olduğunu bilin. Ve Allah, her bir şeyin üzerine bir en doğru ölçü koyucudur.

42- Hani siz o yakın vadide ve onlar o uzak vadide ve o binekliler (kervan) sizden daha aşağıda idi. Ve eğer sözleşseydiniz, o verilen söze kesinlikle aykırı davranırdınız. Fakat Allah (her zaman) yapılagelmiş bir buyruğun yerine gelmesi için (böyle yaptı) ki, yok olacak kimse apaçık bir delilden ötürü yok olsun ve yaşayacak kimse de apaçık bir delilden ötürü yaşasın. Ve şüphesiz ki Allah, kesinlikle bir en iyi işiticidir, bir en iyi bilicidir.

43- Hani Allah uykunda onları sana az olarak gösteriyordu. Ve eğer onları sana çok olarak gösterseydi, siz kesinlikle yılgınlığa düşer ve o (savaş) buyruğu konusunda kesinlikle birbirinizle çekişirdiniz. Fakat Allah (sizi bu durumlara düşmekten) uzak tuttu. Şüphesiz ki O, o göğüslerin sahip olduğunu bir en iyi bilicidir.

44- Ve hani onlarla karşılaştığınız zaman, Allah (her zaman) yapılagelmiş bir buyruğun yerine gelmesi için onları sizin gözlerinizde az olarak gördürüyor ve onların gözlerinde de sizi azaltıyordu. Ve o işler Allah'a döndürülür.

45- Ey inanmış olan kimseler, bir askeri birlikle karşılaştığınız zaman, artık (yerinizde) sabitleşin ve başarıya eriştirilmeniz için Allah'ı pek çok hatırlayın.

46- Ve Allah'a ve O'nun elçisine itaat edin ve sakın birbirinizle çekişmeyin, yoksa yılgınlığa düşersiniz ve rüzgârınız (gücünüz) gider ve direnip gayret edin. Şüphesiz ki Allah, o direnip gayret edenlerin beraberindedir.

47- Ve sakın yurtlarından çalım satarak ve o insanlara gösteriş yaparak çıkmış olanlar ve Allah'ın yolundan uzaklaştıranlar gibi olmayın. Ve Allah, onların işlemekte oldukları şeyleri kuşatıcıdır.

48- Ve o zaman o şeytan onların işlediklerini onlara süslemiş ve: "Bugün o insanlardan sizi hiçbir yenici yoktur ve şüphesiz ki ben sizin için himayeciyim" demişti. Ne zaman ki o iki askeri birlik birbirini gördüğünde ise o, iki ökçesi üzerinde geri kaçmış ve: "Şüphesiz ki ben sizden beriyim. Şüphesiz ki ben sizin göremeyeceğiniz  şeyleri görüyorum. Şüphesiz ki ben Allah'tan kaygılanıyorum" demişti. Ve Allah, o sonuçlandırması çok çetindir.

49- O zaman o ikiyüzlüler ve kalplerinde bir hastalık olan kimseler: "Bunları yaşam sistemleri aldattı" diyordu. Ve kim Allah'ı üstlenici edinirse, şüphesiz ki Allah, bir çok güçlüdür, bir en bilgedir.

50- Ve eğer ki sen, o melekler gerçeği örtmüş olan kimselerin ömürlerini tamamlayacakları zaman yüzlerine ve arkalarına vuruyorlarken: "Ve siz o yakıp kül edicinin azabını tadın" (derlerken onların halini) bir görsen.

51- Bu, ellerinizin öncelediği nedeniyle ve Allah'ın o kullara haksızlık yapıcı olmadığındandır.

52- (Bunların gidişatı) Firavun'un hanedanı ve onlardan önceki kimselerin aynı minval üzere gidişatı gibidir. Onlar Allah'ın (gözle görülen) ayetlerini örtmüşler, bundan dolayı Allah'ta onların peşlerine takılı suçları nedeniyle onları tutuvermişti. Şüphesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, o sonuçlandırması çok çetindir.

53- Bu, Allah'ın bir topluluğun üzerine olan bir nimeti, onlar benliklerinde olan şeyi başkalaştırana kadar, (O'nun da) başkalaştırıcı olmaması ve Allah'ın bir en iyi işitici, bir en iyi bilici olması nedeniyledir.

54- (Bunların gidişatı) Firavun'un hanedanı ve onlardan önceki kimselerin aynı minval üzere gidişatı gibidir. Onlar Efendilerinin (gözle görülen) ayetlerini yalanlamışlar bundan dolayı biz de onların peşlerine takılı suçları nedeniyle onları yok etmiş ve Firavun yoldaşlarını batırmıştık. Ve her biri haksızlık yapanlardı.

55- Şüphesiz ki Allah'ın yanında o canlıların en şerlisi, gerçeği örtmüş olan kimselerdir. Artık onlar inanmazlar.

56- O kimseler ki, içlerinden antlaşma yaptığın, sonra da antlaşmalarını her defasında bozanlardır. Ve onlar korunmazlar.

57- Şimdi eğer onları o harpte ele geçirirsen, artık ardılları olan kimselerin hatırlamaları için onlara gözdağı ver.

58- Ve eğer bir topluluğun ihanetinden kaygılanırsan, sende (anlaşmayı) bir denklik üzere onlara fırlatıp at. Şüphesiz ki Allah o hainlik edenleri sevmez.

59- Ve o gerçeği örtmüş olan kimseler (kaçıp) öne geçtiklerini sakın hesap etmesin. Şüphesiz ki onlar (bizi) yetersiz bırakamazlar.

60- Ve onlara karşı kuvvetten gücünüzün yettiği şeyi (asker ve silahtan) ve o (eğitilmiş) bağlı atlardan hazırlayın. Bununla Allah'ın düşmanını ve sizin düşmanınızı ve bunların berisindeki diğerlerini -ki onları siz bilmezsiniz, onları Allah bilir- ürkütürsünüz.  Ve Allah'ın yolunda bir şeyden ne harcıyorsanız, size tastamam ödenir ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.

61-Ve eğer o barışa kanat açarlarsa, artık sen de ona kanat aç ve Allah'ı üstlenici edin. Şüphesiz ki O, en iyi işiticinin, en iyi bilicinin ta kendisidir.

62- Ve eğer seni aldatmak isterlerse, şüphesiz ki Allah sana yeterlidir. O ki, seni kendisinin yardımıyla ve o inananlarla güçlendirdi.

63- Ve onların kalplerinin arasını kaynaştırdı. Eğer sen o yerde olan şeyleri toplu olarak harcasaydın, onların kalplerının arasını yine de kaynaştıramazdın. Fakat Allah onların arasını kaynaştırdı. Şüphesiz ki O, bir çok güçlüdür, bir en bilgedir.

64- Ey o haberci, Allah sana ve o inananlardan seni izlemiş olan kimselere yeterlidir.

65- Ey o haberci, o inananları o öldürüşme üzerinde teşvik et. Eğer sizden direnip gayret eden yirmi kişi olursa, iki yüz kişiyi yenerler. Ve eğer sizden yüz kişi olursa, gerçeği örtmüş olan kimselerden bin kişiyi yenerler. (Bu) onların kavramazlar topluluğu olması nedeniyledir.

66-Şimdi Allah sizden hafifletti ve sizde bir zayıflık olduğunu bildi. Yok eğer sizden direnip gayret eden yüz kişi olursa, iki yüz kişiyi yenerler. Ve eğer sizden bin kişi olursa, Allah'ın onayıyla iki bin kişiyi yenerler. Ve Allah o direnip gayret edenlerin beraberindedir.

67- Hiçbir Haberci için o yerde (savaş meydanında) ağır basana kadar, kendisi için esirleri olması, olası değildir. Siz bu şimdiki (yaşamın) sunumunu istiyorsunuz ve Allah ise o diğer (yaşamı) istiyor. Ve Allah, bir çok güçlüdür, bir en bilgedir.

68- Eğer Allah'tan (fidyenin serbestliğine dair) öne geçmiş bir yazgı olmasaydı, tuttuğunuz şeyde, (fidyede) size kesinlikle büyük bir azap dokunurdu.

69- Artık ganimet olarak ele geçirdiğiniz şeylerden serbest temiz olarak yeyin ve Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir sarmayıcılığı süreklidir.

70- Ey o haberci, sen o esirlerden ellerinizdeki kimselere de ki:"Eğer Allah sizin kalplerinizde bir hayır bilirse, sizden tutulmuş olan şeyden daha hayırlısını size verir ve sizi bağışlar. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir sarmalayıcılığı süreklidir." 

71- Ve eğer sana ihanet etmek isterlerse, onlar önceden  kesinlikle Allah'a da ihanet etmişler, O'da (sana) onlardan yana olanak sağlamıştı. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

72- Şüphesiz ki o kimseler inandılar ve göç ettiler ve Allah'ın yolunda mallarıyla ve benlikleriyle güçlerini kullandılar ve o kimseler ki onları (göçenleri) sığındırdılar ve yardım ettiler, işte onlar bir kısmı bir kısmının yakınıdır. Ve inanmış ve göç etmemişlere gelince, onlar göç edinceye kadar, size onlara yakınlıktan hiçbir şey yoktur. Ve eğer yaşam sistemi ile ilgili sizden yardım isterlerse, o yardımı etmek sizinle onların arasında yeminle bağlanmış söz bulunan topluluğa karşı olması dışında sizin üzerinizedir. Ve Allah, sizin işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi görücüdür.
 
73- Ve o kimseler ki gerçeği örttüler, onların bir kısmı bir kısmın yakınlarıdır. Eğer siz de onu (birbirinize yönelen olmayı) yapmazsanız, o takdirde o yerde bir kargaşa ve bir büyük bozuculuk olur.

74- Ve o kimseler ki, inandılar ve göç ettiler ve Allah'ın yolunda güçlerini kullandılar ve o kimseler ki (göçenleri) sığındırdılar ve yardım ettiler, işte onlar o gerçek inananların ta kendileridir. Bir bağışlanma ve bir değerli rızık onlar içindir.

75- Ve o kimseler ki, sonradan inandılar ve göç ettiler ve sizin beraberinizde güçlerini kullandılar, işte onlar artık sizdendir. O sarmalayan yerin sahipleri (akrabalar) Allah'ın yazgısında onların bir kısmı bir kısmına daha yakındır. Şüphesiz ki Allah, her bir şeyi en iyi bilicidir.

Enfâl s. 64. Ayetinin Farklı Mealleri Üzerinde Bir Mülâhaza

Enfâl s. 64. ayet meâlini karşılaştırmalı olarak okuyan bir kimse, bu ayet ile ilgili olarak birbirinden farklı iki meâle rastlayacaktır. Ancak bu iki farklı meâlden birisinin doğru, diğerinin ise yanlış olduğunu söylemek yanlış olacaktır. Çünkü irab kaideleri bakımından farklı tercihler, bu ayetin iki farklı şekilde çevrilmesini mümkün kılmaktadır. 

Ayetin Arapça metni ve iki farklı meâli şöyledir: 

يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ حَسْبُكَ اللّٰهُ وَمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ۟

1. Meâl----Ey peygamber! Allah sana da yeter, sana uyan inanmış kişilere de. 

2. Meâl----Ey Peygamber! Allah ve sana uyan müminler, sana yeter. 

Dikkat edilirse 1. Meâlde, Allah'ın Nebi'ye ve inananlara yeteceği şeklinde bir anlam verilmişken, 2. Meâlde ise, Allah'ın ve inananların Nebi'ye yeteceği şeklinde bir anlam verilmiştir. Bu iki farklı meâlden birisinin doğru, diğerinin ise yanlış olduğunu söylemenin yanlış olacağını yukarıda belirtmiş, bu farklı meâllerin sebebinin ise irab kurallarının tercihlerinden kaynaklandığını söylemiştik.

Ancak bağlama dikkat edersek, hangi anlamın doğruya daha yakın olduğu konusunda bir fikir olmamız mümkün olacaktır. Biz de bağlama riayet ederek bu ayetleri okumaya çalışacağız. Konuyu fazla uzatmamak adına, surenin 62. ayetinden itibaren okumaya başlayacağız.

Konunun daha öncesi müşriklerle savaş ve anlaşmayı bozması ile ilgilidir. 

Enfâl s. 62----- Sana hile yapmak isterlerse, sana Allah yeter. O seni yardımıyla ve müminlerle destekleyendir.

Bu ayette Allah'ın elçisini kendi yardımı ve inananlarla desteklediği beyan edilmektedir. Bu nokta 64. ayeti anlamak için bize bir ipucu vermektedir. Allah (c.c.) elçisini hem kendi yardımıyla hem de inananlarla desteklemesi ayetin anlaşılması için önemli bir noktadır. 

Enfâl s. 63----- (Allah) onların kalplerinin arasını birleştirmiştir. [*] Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların kalplerinin arasını birleştiremezdin fakat Allah onların arasını kaynaştırdı. Şüphesiz ki O güçlüdür, doğru hüküm verendir.

Bu ayette ise Allah (c.c.) inananlarla ilgili olarak, onların daha önce bozuk olan aralarının düzeltilmiş olduğu beyan edilmektedir. 

Enfâl s. 64----- Ey Peygamber! Allah ve sana uyan müminler, sana yeter.

Enfâl s. 64. ayetinin iki farklı şekilde yapılmış meâlinden, bizim tercihimiz 2. meâldir. bunun nedeni ise 62. ayette Allah'ın elçisini inananlarla desteklemiş olduğunu beyan etmesidir Çünkü buradaki anlam 64. ayetin anlamı ile yakından alâkalıdır.

Kur'an ayetleri ile ilgili yorum ve çevirilerde Arapçanın irab kurallarından kaynaklanan farklı yorum ve çeviriler, birçok Kur'an ayetinden rastlamaktadır. Bizler bu farklılıkları doğru veya yanlış olarak ifade etmek yerine, doğruya daha yakın hangisidir? sorusunun cevabını bulmaya çalışmanın daha yerinde olacağını düşünmekteyiz. Bu noktada bağlama dikkat etmek bizi daha doğruyu bulma noktasında önemli bir katkı sağlayacaktır.

                                         EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

3 Haziran 2024 Pazartesi

Kur'an Çeviri Çalışması İle İlgili Birkaç Söz

Kur'an'ı Mü'mince anlamak adlı blogda yayınlamaya başladığım çalışma, yıllardır okumaya, anlamaya ve yaşamaya çalıştığım Kur'an'ı daha iyi ve doğru anlamak için yapmaya gayret ettiğim bir çeviri çalışmasıdır. Bu çalışma, "Ben herkesten daha iyi çeviri yaparım" iddiası asla değildir. Ancak çevirilerde görülen bazı aksaklıkları tekrar etmemek üzerine kurulmuş bir düşüncenin pratiğe aktarılmaya çalışılan bir ürünü olma gayretiyle yapılmaktadır.

Bu çalışmanın adını "Meal" değil de "Çeviri" olarak adlandırmanın amacı, meal adı altında yapılan çalışmaların kelimenin kendisinin de içerdiği bir anlam dahilinde, kişisel yorumlara açık olmasıdır. Çeviri adı altında bu çalışmayı yapmanın asıl amacı, bu tür kişisel yorumları kapatmak, metne sadakat esasını ön planda tutmaya çalışmaktır.

Metne sadakat esasına dayalı Kur'an çevirilerinin getirdiği bir takım anlama zorluklarını kabul etmekle birlikte, Kur'an metninin kendi içindeki anlam bütünlüğünü sağlamanın metne sadakat esası ile olacağını düşündüğümüz için böyle bir yolu tercih ettik. Metnin kendi içindeki anlam bütünlüğünü anlayabilmenin yolunun Kur'an içinde geçen kelimelerin kök anlamlarına  uygun bir şekilde olduğunu düşünenlerdeniz.

"Her çeviri kişisel bir yorumdur" düşüncesinin doğru tarafı olmakla birlikte, bu doğruluk "Anlam Yorum" tarzında yapılan mealler için daha geçerlidir. Benim yapmaya çalıştığım "Lafzi Çeviri" tarzı, kişisel yorumu en fazla kısıtlayan ve metne sadakat esasına dayalı bir yöntem olması açısından her türlü eleştiriye açıktır. Anlam yorum tarzında kişisel yorum daha fazla öne çıktığı için eleştiri alanı daha kısıtlıdır.

Bazı Kur'an çevirilerinde gördüğümüz ve doğru bir yöntem olmadığını düşündüğümüz, çevirmenin şahşi kanaatleri olan bazı düşüncelerin parantezler yardımıyla Kur'an'a söyletmek düşüncesidir.

Son yıllarda ortaya atılan "Kuran anlaşılabilir bir kitaptır" iddiası maalesef bazı kimselerce "Kur'an benim anladığım şekilde anlaşılması gereken bir kitaptır" söylemine çevrilmiş ve bazı çeviriler bu yönde yapılarak, çevirmenlerin anladığı ve anlattığı Kur'an'lar ortaya çıkmıştır. 

Bu şekilde yapılan çevirilerin ekserisi metne sadakat esasına dayanmamaktadır. Metne sadakat esasına bağlı kalan çevirilerde, görülebilecek en büyük hata çevirmenin yapabileceği gramer hataları olabilir ve bu hatalar da başkaları tarafından veya kendisi tarafından görülür ve sonradan düzeltilebilir.

Fakat, Kur'an'a istediğini söyletmek isteyen bir kimse, çeviride bağlı kalınması gereken şartlara riayet etmeden "Ben bunu böyle anlıyorum" diyerek veya "Bu ayette Allah böyle söylüyor" diyerek işin içinden çıkmaktadır.

Çalışmamızda takip ettiğimiz ve önemli olduğunu düşündüğümüz bir nokta da şu dur: Bazı Kur'an okuyucuları, "Bu ayetin anlamı böyle olmalıdır veya olmamalıdır" şeklinde bir ön yargı ile okumaya başlamaktadırlar. Bu önyargı onları kelimeleri yerinden oynatmak zorunda bırakmakta, bu önyargı ise onları sonunda İsrailoğulları'nın kitaplarına karşı yaptığı haksızlığın benzerinin Kur'an'a karşı yapılmış olmalarını beraberinde getirmektedir.

Kitabı teslim almaya çalışmak olarak adlandırabileceğimiz bu yöntemi önlemenin yolu, Kur'an kelimelerine Kur'an bütünlüğü ve o kelimenin kök anlamı dikkate alaınarak anlam verilmesinden geçmektedir. 

Kur'an'ın en önemli özelliği tahrifçilere karşı kendi korumasını kendisinin yapmasıdır. Nasıl mı?

Siz eğer bir kelimeye dilsel açıdan farklı bir anlam yükleyerek ilgili ayete anlam vermeye kalkarsanız, diğer ayetlerde o kelimeye verdiğiniz anlam sizi resmen duvara toslattırır ve "Beni tahrif ettin" diye sizin suratınıza haykırır.

Bir de son yıllarda ortaya çıkan ve daha marjinal bir görüş olan "Kur'an'ın orjinali harekesizdir, harekeler sonradan konulmuştur. Bu işlem yapılırken orjinal metinden sapılmış, dolayısıyla orjinal Kur'an ile şimdiki Kur'an arasında farklar vardır" şeklinde iddialar da ortalıkta gecmektedir.

Evet Kur'an ilk defa yazıya geçirilirken hareke yoktu, bunu ilk Kur'an metinlerinde görmekteyiz. Harekeler sonradan konulmuştur. Fakat bu harekelendirme işleminin, yanlış yapıldığını söylemek kanaatimizce doğru değildir. Çünkü ortada onların iddia ettiği gibi orjinal yazılı olarak inmiş bir kitap ortada yoktur ve bugünkü Kur'an'ı onunla karşılaştırmak imkanı hiç yoktur.

Bu iddia çerçevesinde Kur'an okumalarını şekillendiren insanlara baktığımızda, bazı ayetlerin harekelerini kendileri koymakta, hatta bazı kelimelere olmadık anlamlar yüklemekte, dolayısı ile kendi Kur'an'larını kendileri yazmaktadır.

Onlardan şunu beklemek hakkımızdır.

Otursunlar baştan aşağı bütün Kur'an'ı kendi iddia ettikleri harekelerle ve kendi iddia ettikleri kelime anlamları ile dilimize çevrilmiş halini bize sunsunlar biz de onların kitaplarını okuyalım.

Bu konuda yapılmış derli toplu bir çalışma Yusuf suresi hakkında yapılmıştır. Bu çalışmaya yapan kişinin elindeki en büyük kozu, yapılan çevirilerin hatalı olduğu sure ile ilgili yapılan tefsirlerin İsrailiyyat kaynaklı olduğu yönündedir.

Evet, çevirilerde kısmi hatalar vardır, tefsirlerde akla ziyan yorumlar vardır hepsi kabulümüz. Fakat siz bu yanlışları başka yanlışlarla izale edemez, İsrailiyyat dediğiniz yorumların yerine RAMAZANİYYAT ile dolduramazsınız, doldurursanız elinize gözünüze bulaştırır öyle kalakalırsınız. Bir kelimenin anlamını bin dereden su getirerek "O öyle değil böyle" derseniz, işte öyle bir Kur'an yazar, buna da kendi çevrenizden başka iman eden olmaz.

Biz bu çeviride parantez açmamaya büyük ölçüde gayret gösteriyoruz. Eğer bir parantez açılmışsa, bunu kendi kanaatimiz olarak değil, Kur'an'da edebi bir yöntem olan hazf metodunun, yani anlamda olduğu halde lafızda zikredilmemesi şeklinde gelen bazı kelimelerin parantez açılarak okuyucunun daha kolay anlamasını sağlamak amacıyla yapılmıştır.

Son yıllarda yapılmaya çalışılan Kur'an çevirilerinde üzülerek şahit olduğumuz bir durum olması nedeniyle böyle bir hatırlatma gereği duymaktayız. Kısacası Kur'an ayetlerini çevirirken "Allah böyle demek istemiştir" şeklinde bir anlayışla kitabı ele alarak, kelimeleri yerlerinden asla oynatmadan doğru bir çeviri sunmaya çalışıyoruz.

Çalışmamızda merkeze almaya çalıştığımız en önemli nokta, Kur'an'da eş anlamlı kelimenin olmadığı düşüncesinden yola çıkarak her kelimenin kök anlamı üzerinden bütün geçtiği yerlerde aynı anlamı verme çalışmasıdır. Bu nokta dikkatli bir meal okuyucusunun en önemli sıkıntılarından bir tanesidir.

Kur'an meallerini karşılaştırmalı okuyan bir kimsenin karşılaştığı en büyük sorun, ayet içindeki herhangi bir kelimenin veya ibarenin aynı kelime ve ibarenin geçtiği ayetlerdeki anlam uyumuna pek dikkat edilmemesidir. Kur'an'da bulunan herhangi bir kelimenin anlamı kitabın her yerinde kök anlamına uygun biçimde olduğu kanaatine sahip olduğumuz için, bütün kelimeleri kök anlama uygun biçimde vermeye gayret ediyoruz. 

Böyle bir yöntem izlememizdeki amacımız, Kur'an'ın kendi içindeki bütünlüğünün kelimeler ile sağlanmış olmasından dolayı, bu kelimelere farklı anlamlar verilmesinin bu bütünlüğün meallerde görülmemesine yol açmasıdır.

Kur'an'ı Arapça metninden okuyan bir kimse birçok cümlenin özellikle ayet sonlarının farklı surelerde aynı kalıpta geldiğini görecektir. Fakat aynı kalıpta gelen bu cümle veya kelimeler aynı kişi tarafından farklı şekilde anlam verilmiştir. Çevirmenin yapması gereken şey, mealini bitirdikten sonra sadece tekrar gözden geçirerek aynı şekilde gelen ibarelerin çevirisinde uyum sorunu olup olmadığını kontrol etmektir. Maalesef bu kontrolun pek yapılamadığını okuduğumuz meallerden görmekteyiz.

Biz bu hataya düşmemek adına meali her daim kontrol ederek uyum sorunu olup olmadığı noktasında herhangi bir yanlışı düzeltme cihetine gidiyoruz. Bundan dolayı mealimizde her zaman düzeltme yapmamız sözkonusu olmaktadır. 

Bu çeviri bittiği takdirde Kur'an'ı kırık mealden okuyanlar için, kelimeleri anlamada bir kolaylık sağlayabileceğini düşünmekteyiz. Şöyle ki:

Kırık meal okuyan bir kimse okuduğu mealin sayfa kenarındaki diğer meale baktığı zaman, kırık meal ile arasında kelimelerin anlamı açısından pek uyum bulamamaktadır. Bunun nedeni ise sayfa kenerındaki mealin kırık meali yapan kişi tarafından yapılmaması veya kırık meali yapan kişinin sayfa kenarındaki meal ile kırık meal arasında uyum sağlama zorunluluğu yokmuş bir düşünce içinde meal yapmasından kaynaklanmaktadır.

Bizim yapmaya çalıştığımız çeviri derli toplu bir kırık meal çalışması olup, meal okuyucusu Arapça metinde bulunan her kelime ve edatın anlamının çeviriye yansıtılmaya çalışıldığını görecektir. Çevirimizde parantez kullanmamaya büyük ölçüde özen göstermeye çalıştığımız gözden kaçmayacaktır. Açılan parantezlerin çoğu da hazfedilen ifadeleri göstermek içindir.

Şurası da bir gerçek ki, bu çalışmamızda birçok kimse aradığı türden bir çeviri ihtiyacını bu çeviriyle gideremeyecektir. Hangi çeviri olursa olsun bir kimse tarafından okunduğu zaman, okuyucunun farklı beklentileri olma noktasında, mutlaka eksik noktalar olacaktır. Bizim bu çevirinin lafız merkezli olmasına dikkat çekmemizin gayesi de bu dur. Okuyacak kimse bu noktayı dikkate alarak okumalı, eleştirisini de bu noktadan yapmalıdır. Yani özellikle gramer hataları olup olmadığı Arapça dil kurallarının özelliklerine  uyulup uyulmadığı noktasında yapılacak eleştiriler her zaman dikkate alınacaktır.


Gayret bizden başarı Allah'tandır.