Cezasını etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Cezasını etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Nisan 2017 Salı

İbni Kuteybe'nin Recm Cezasını Savunması ve Recm Cezasının Ret Edilmesinin Tarihi Temelleri

Türkiye genelinde Kur'an merkezli din anlayışının rağbet görmeye başlaması ile, rivayet kültürünün empoze ettiği din anlayışı yeniden sorgulanmaya başlanmış, Kur'an ile çeliştiği düşünülen bazı konular, yeniden Kur'an merkezli anlama konusunda gayretlere girilmiştir. Bu sorgulama rivayet kültürünü savunan kimseler tarafından tepki ile karşılanarak, Şimdiye kadar bunları sizden başka kimse düşünmedi de siz mi düşündünüz? şeklinde itirazlara rastlanmaktadır. 

Recm cezası adı ile bildiğimiz ve İslam hukukunda zina eden evli kadın ve erkeğe verilecek olan taşlanarak öldürme cezasının, Kur'an tarafından emredilmediğini iddia edenler ile, bu cezanın Muhammed (a.s) tarafından uygulandığını iddia edenler arasında şiddetli tartışmalar yapıldığı herkesçe malumdur. Recm cezasını savunan kimseler, bu cezayı ret etmenin yeni yeni ortaya çıktığını, İslam tarihinde bu cezayı şimdiye kadar ret eden hiç kimsenin çıkmadığını iddia etmek sureti ile, bu cezayı savunma yoluna gitmektedirler.

Bu yazımızda İslam tarihinde bu cezayı kimsenin ret etmediği iddialarını ele alarak, İbni Kuteybe'nin Hadis Müdafaası adı ile Türkçeye çevrilen Tevilu Muhteliful Hadis adlı kitabından bir bölüm sunmaya, ve recm cezasını ret etmenin tarihi temelleri üzerinde durmaya çalışacağız.

İbni Kuteybe, hicri 213- 276 , miladi 828-889 yılları arasında yaşamış bir alimdir. Günümüzden yaklaşık 1200 yıl önce yaşamış olan bu alim, Hadis Müdafaası adı ile çevrilen kitabının 303-304. sayfalarında 44 numaralı bahiste açtığı başlıkta, recm cezasını ret edenlere karşı bir takım itirazi deliller sunmaktadır. Bu cezayı savunmak için kullandığı delilleri ele almadan önce, onun böyle bir savunma yapmak ihtiyacı duymasına, neyin sebep olduğu üzerinde durmak istiyoruz.

Bugün recm cezasının savunan kimselerin kullandığı argümanlardan bir tanesi, bu cezanın şimdiye kadar hiç bir kimse tarafından ret edilmediği yönünde olup, recm cezasını ret eden kimselerin yeni yeni ortaya çıktığı yönündedir. İbni Kuteybe neden böyle savunma yapma ihtiyacı duymuştur? sorusunu sorduğumuz zaman alacağımız cevap, Demek ki onun yaşadığı zaman içinde yani 1200 yıl önce, recm cezasının olmadığını iddia eden bazı kimseler varmış olacaktır.

Bu da göstermektedir ki, recm cezası en az 1200 yıl öncesinden beri ret edilmekte, bu cezanın Kur'an tarafından onaylanan bir ceza olmadığı iddiası, o zaman içinde yaşayan bazı Müslüman alimler tarafından da dile getirilmekteydi.

Bu noktada 1200 yıl öncesinden beri bu cezanın Kur'an tarafından onay almayan bir ceza olduğunu dile getirenlerin söylemlerinin ve eserlerinin acaba bugüne kadar neden ulaşmadığı, yüzlerce yıl önce yazılan İslami eserlerin hiç birinde recm cezasının ret edilmesine dair bilgilerin neden olmadığı sorusu akla gelecektir.

Bunun cevabını İslam dünyasında baskın olan düşüncenin Ehli sünnet  olması ve bu düşüncenin söylemini rivayet merkezli din algısının oluşturduğunu dikkate aldığımızda verebiliriz. Rivayet merkezli din algısı, kendi düşüncesinin karşısında olan her düşünceyi ve bu düşünce sahiplerinin sesini kısmak için elinden gelen baskıyı yapmak sureti ile, Kur'an merkezli bir söyleme sahip olanların bir şekilde kökünü kazıma yoluna gitmiş, ve bu konuda da başarılı olarak, bugüne kadar kendilerine muhalif olan eserlerin bize kadar ulaşmasına engel olmuştur. 

Bu durumun sadece recm konusu ile sınırlı olduğunu söylemek zordur. Rivayet kültürünün oluşturduğu ve Kur'an ile çeliştiği düşünülen konuların, o zamanlarda dahi itiraza sebep olduğunu söylemek mümkündür. Yüzlerce yıl öncesinde muhalif seslere meydan bırakmayarak onların seslerini kısmak için çalışanlar, bu konuda başarılı olmuş, bugün bu düşünceye muhalif olarak yükselen sesleri kısmak için, Şimdiye kadar bunu sizden önce kimse düşünmemiş te siz mi düşünüyorsunuz? şeklinde seslerin yükselmesine, yüzlerce yıl öncesinden zemin hazırlamışlardır.

İbni Kuteybe'nin adı geçen eserinde recm cezasını savunmak için kullandığı delil hakkında şunları söyleyebiliriz;

İbni Kuteybe, recm cezasını ret edenlerin Nisa s. 25. ayetinde, Eğer bir fuhuş yaparlarsa, o vakit hür kadınlar üzerine gerekli olan cezanın yarısı kendilerine lazım gelir  buyurulmuş olmasını delil olarak getirdiklerini, onların bu ayete dayanarak, Recm cezası ise insanı öldürüp telef etmektir, ve parçalanma kabul etmez. O halde hür kadına verilen cezanın yarısı cariyeye nasıl verilir? şeklinde konuştuklarını söylemektedir. 

Recm cezasını ret eden kişinin ismi olduğunu tahmin ettiğimiz Ebu Muhammed  adlı kişinin, Nisa s. 25. ayetinde geçen El muhsanat teriminin Evli Kadınlar anlamına geldiğini iddia ettiğini, ve bu nedenle evli kadınların cezasının değnek cezası olduğunu öne sürdüğünü söylemektedir.

İbni Kuteybe, recm cezasına karşı getirilen itiraza karşı, kendisinin itirazını şu şekilde getirmektedir;

Biz deriz ki: El Muhsanat eğer burada "evli kadınlar" anlamında olsaydı, dedikleri doğru olurdu. Ve bu delil geçerli olurdu. El Muhsanat ise burada "Bekar hür kadınlar" dan başkası değildir. Bakire oldukları halde onlara El Muhsanat ( Evli Kadınlar) denmiştir. Çünkü ihsan (evlilik) hür kadınlara mahsustur ve onlarla evlenilir. Cariyeler ile evlilik (akdi) olmaz. Sanki Allah (c.c) "Kendilerine hür kadınlar üzerine verilmesi gereken cezanın yarısı verilmelidir" derken, hür kadınlar ile bakire kadınları kast etmiştir.

Bizim El Muhsanat hakkında yapmış olduğumuz "El Muhsenat bu ayette bakire ve hür kadınlar demektir " şeklindeki tevilimizi destekleyen diğer bir şahid de,  Allahu Teala nın diğer bir yerdeki "İçinizden iman etmiş hür kadınlar ile evlenmeye gücü yetmeyen kimse malik olduğunuz iman etmiş genç kızlarınız (olan cariyeler) den alsın" (Nisa s. 25) ayetidir. El Muhsanat burada hür olan kadınlardır. Buradaki El Muhsanatın "evli kadınlar" olması caiz değildir. Çünkü evli kadınlar tekrar nikah edilemez.

İbni Kuteybe'nin Nisa s. 25. ayetinde geçen, El Muhsanat  terimi üzerinden getirdiği itiraz haklıdır. Bu terim, ilgili ayette Bekar hür kadınlar anlamında kullanılmaktadır. Ancak İbni Kuteybe, eserinin adından da anlaşılacağı üzere, recm konusunda objektif bir yaklaşım sergilemeyerek, zina eden evli kadın ve erkeğe verilecek olan cezanın recm olduğunu ispatlamak amaçlı taraflı bir yaklaşım sergilediği için, Nur suresi içinde bu konu ile ilgili ayetleri hesaba bile katmamaktadır.

İslam hukukunda genel geçer düşünce, Nur suresi 2. ayetinde zina eden kadın ve erkeğe verilmesi emredilen 100 sopa cezasının bekar kadın ve erkek için olduğu, Kur'an'ın evli kadın ve erkeğin zina cezası konusunda bir beyanı olmadığı için, bu cezanın sünnet tarafından uygulanan recm edilerek öldürme şeklinde olması gerektiği yönündedir.

Halbuki zina cezası konusu rivayetlerin belirlediği bir cezanın doğru olduğunu tasdikletmek amaçlı değil de, Kur'an'ın bu konudaki beyanı esas alınarak, Nur suresi doğru olarak okunduğunda 4. ve 9. ayetlerinde, evli kadın için verilmesi gereken cezanın da 100 sopa cezası olduğu ortaya çıkacaktır. Bu konu ile ilgili daha önceden ayrı bir çalışma yaptığımız için, yaptığımız çalışma yazısının linkini vermek ile yetineceğiz. Bu konudaki çalışmamızı okumak isteyenler alttaki linki açabilir.

https://kuranimuminceanlamak.blogspot.com.tr/2015/02/recm-cezasn-red-etmek-degil-kabul-etmek.html

Sonuç Olarak; Bu çalışmayı yapma amacımız, recm cezasının ret edilmesinin daha dün çıktığı iddia edilen Kur'an merkezli din anlayışı savunucuları tarafından değil, 1200 yıl öncesinden de var olduğunu göstermek, bu konuda bazı kimseler tarafından söylenen, Şimdiye kadar sizden başka kimse düşünmedi de siz mi düşündünüz? şeklindeki itirazların yersiz olduğunu göstermeye çalışmaktır. 

Ayrıca İslam dünyasında baskın görüş olan Ehli Sünnet  düşüncesinin rivayet merkezli olduğu, yüzlerce yıldır ortaya konulan eserlerin bu düşünceyi savunmak adına olduğu, bu düşüncenin karşısına çıkan bazı kimselerin bir şekilde seslerinin kısılmaya çalışıldığını bu kişinin eserinden anlamak mümkündür. Recm konusu örneğinde Kur'an'ın bu konuda net bir beyanı olduğu halde, bu beyanın göz ardı edilerek, rivayetlerin esas alınması, ve bu rivayetlerin savunulmaya çalışılmasının örneğini adı geçen eserden de anlamak mümkündür.

                                    EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

24 Şubat 2015 Salı

Recm Cezasını Red Etmek Değil, Kabul Etmek Küfürdür

Müslümanların , kendi aralarında olan farklı düşüncelerin hangisinin doğru olduğu kararını, Kur'anın değil rivayetlerin belirleyiciliği ışığında yapmak gibi bir usullerinin var olduğu herkesin malumudur. Farklı düşüncede olan insanların birbirlerini tekfir etmelerine kadar varan sonuçlara sebeb olan , belirleyici bir Kitap üzerinden yapılmayan bu tartışmalara verebileceğimiz bir örnek konu , "Recm" cezası konusudur. 

Bu cezanın var olduğunu kabul edenler , bu cezanın olmadığını iddia edenleri "Kafir - Hadis ve Sünnet inkarcısı" gibi suçlamalarla tekfir etmektedirler. Bu yazımızda illaki birilerini tekfir etmek gerekiyorsa, bu cezayı red edenlerin değil , kabul edenlerin tekfir edilmesi gerektiğini iddia ederek, bu iddiamızın Kur'an temelli olarak delillendirmeye çalışacağız.

 Klasik İslam hukukunda , evli Kadın veya Erkeğin zina yapması halinde ona uygulanacak olan
ceza, onların  taşlanarak öldürülmesi yani "Recm" edilmesi olarak belirlenmiştir. Bu belirlenme, Kur'anın bu konudaki emri göz ardı edilerek yapılmış ve bu cezanın yerleşmesi için akıllara zarar düşünceler ortaya atılarak , Ehli Sünnet akaidi nin amentüsü haline getirilmiştir, bu düşünceler kısaca şöyledir. 

Evli Kadın veya Erkek zina ettikleri zaman ,onların recm edilerek öldürülmeleri gerektiğine dair  bir Ayetin aslında indiği , ancak bu Ayetin Muhammed (a.s) ın vefatı sırasında Aişe validemizin odasına giren bir keçi tarafından yenildiği !!! , ve bu yenilen Ayetin Mushafa alınmamış olması onun hükmünün geçerli olmaMAsı gerektiği düşüncesini geliştirmiş ve ayrı bir garibet olan "Nasih Mensuh" teorisi altında , "Hükmü baki metni mensuh" şeklinde alt kategori ihdas edilerek İslam düşüncesine sokulmuştur. 

Bu iftiranın güçlendirilmesi için gerekli uydurma rivayetler , Vahiy olduğu iddia edilen Hadis Kitaplarına sokularak red edilmesi güç bir duruma büründürülmüştür. Bu konu "Mahalle Baskısı" diyebileceğimiz bir hale getirilmiş karşı çıkan birisi ne " Sen Buhari veya Müslim Hadisini mi red ediyorsun?" şeklinde bir itiraz getirilerek , bu kitaplarda yazanların kesin doğru hükümler olduğu zannı oturtulmuştur.

"Mütevatir Sünnet Kur'an Ayetini nesh eder" şeklinde ayrı bir düşünce geliştirilerek ,Kur'anın belirleyici olmaması sağlanmış , belirleyicilik rivayetlere verilmiş ve recm rivayetleri, Kur'anın önüne geçerek Dinin olmazsa olmaz düşünceleri arasına girmiştir. Yazımızda Kur'anın , zina eden evli Kadın ve Erkeğin cezasını belirlediği iddiasını delillendirmeye , Allaha ve Elçisine nasıl bir iftira atılarak nasıl KÜFRE düşüldüğünü ortaya koymaya çalışacağız.

Ez zâniyetu vez zânî feclidû kulle vâhıdin min humâ miete celdetin ve lâ te’huzkum bi himâ ra’fetun fî dînillâhi in kuntum tu’minûne billâhi vel yevmil âhır(âhırı), vel yeşhed AZABEHUMA tâifetun minel mu’minîn(mu’minîne).

[024.002]  Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Allah a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dini hususunda bir acıma tutmasın. Mü'minlerden bir grup da bunların AZABINA şahid olsun.

Nur s. 2. Ayeti, zina eden Erkek ve Kadının her birine 100 değnek cezası vurulmasını emretmektedir. Geleneksel İslam düşüncesinde , bu cezanın bekarlar için olduğu , evliler için Kur'an herhangi bir ceza belirlemediği , evlilere uygulanacak olan cezanın Sünnetle sabit olduğu ve bu cezanın "Recm" olduğu iddiası herkesin malumudur. 

Bu iddianın ne kadar yanlış olduğu , yanlış olduğu kadar Allaha ve Elçisine İFTİRA olduğunu aynı surenin 6-9. Ayetler arasında beyan edilen, şahidi olmayan zina iddiası ile ilgili hükümler içinde  açık ve net bir biçimde görmekteyiz.

Okuyucularımızın , Nur s. 2. Ayetinde büyük harfle vurguladığımız "AZAB" kelimesini hatırında iyice tutmasının gerektiğinin altını çizmek istiyoruz. Bu kelime, konumuzun anahtar kelimesi olup , zina eden Kadın ve Erkeğe vurulan 100 değnek cezasını "AZAB" olarak ifade etmektedir.

Vellezîne yermûne ezvâcehum ve lem yekun lehum şuhedâu illâ enfusuhum fe şehâdetu ehadihim erbeû şehâdâtin billâhi innehû le mines sâdıkîn(sâdıkîne).
 [024.006] Eşlerine zina isnad edip de kendilerinden başka şahidleri olmayanların şahidliği; kendisinin doğru sözlülerden olduğuna dair Allah'ı dört defa şahid tutmasıdır.

Vel hâmisetu enne la’netallâhi aleyhi in kâne minel kâzibîn(kâzibîne).
[024.007] Beşinci defa da, eğer yalan söyleyenlerden ise, Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasını dilemesidir.

Ve yedraû anhel AZABE en teşhede erbea şehâdâtin billâhi innehu le minel kâzibîn(kâzibîne).
[024.008]  Kocasının yalancılardan olduğuna dair dört defa Allah'ı şahid tutması kadından AZABI savar.

Vel hâmisete enne gadaballâhi aleyhâ in kâne mines sâdikîn(sâdikîne).
[024.009]  Beşincisinde ise, eğer o (kocası) doğru söyleyenlerden ise, Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını ister.

Yukarıda verdiğimiz Ayetlerde , Karısının zina ettiğini iddia eden fakat bu iddiasını şahitlendirecek 4 kişi bulamayan Erkeğin nasıl bir yol izleyeceği , kendisine zina yaptığı iddia edilen Kadının zina yapmadığını iddia etmesi halinde, onun nasıl bir yol izleyeceği yani "Lanetleşme" nin nasıl olacağı anlatılmaktadır.

Bu Ayetler içinde, evli Kadının zina cezasını bulmaktayız şöyle ki ; Kocasının , kendisinin zina yaptığı iddiası ile şikayet edilen Kadının , bu fiili işlemediğini yemin ile ifade etmiş olması , 8. Ayet te beyan edildiği üzere AZABI ondan savmaktadır . Kadın eğer zina fiilini izlediğini kabul etmiş olsaydı bu sefer AZAB, o Kadın dan savılmayacak ve uygulanacaktı. 

Şimdi biraz düşünelim , bu AZAB nasıl bir AZAB tır ?. 

Bunun cevabı daha önce işaret ettiğimiz üzere Nur s. 2. Ayetinde dir. Nur s. 2. Ayetin de zina eden Kadın ve Erkeğin herbirine vurulan 100 değnek cezası "AZAB" olarak ifade edilmektedir. Kocası tarafından zina fiilini işlediği iddiası şikayet edilen Kadının bu fiili işlemediğini yemin ile ifade etmesi ondan savılacak olan AZABIN  100 değnek olmasından hareketle , şayet Kadın bu fiili işlediğini kabul etseydi ona uygulanacak olan ceza 100 değnek olması gerekmez mi ?.

ŞİMDİ SORUYORUZ ; HANİ KUR'ANDA EVLİLERİN CEZASI YOKTU ? . HANİ EVLİLERİN CEZASINI SÜNNET BELİRLİYORDU ?. BU AYETLER ZİNA EDEN EVLİ KADINA UYGULANACAK OLAN HAD CEZASININ 100 DEĞNEK OLDUĞUNU İFADE ETMİYOR MU ?.

Bu olayın tersini düşünerek , Karısı tarafından zina ettiği gerekçesi ile şikayet edilen , fakat şahitlendirilmeyen durumlarda , Kadının Kocası da zina iddiasını red ederse 100 değnek cezasından kurtulmakta , şayet kabul ederse ona da 100 değnek cezası uygulanacaktır.

Bu açık ve net Ayetlere rağmen hala bu cezayı Muhammed (a.s) ın Sünneti olarak uygulanması gerekir şeklinde bir iddia da bulunanlara sözümüz şu dur; Bir çok Ayette kendisinin sadece kendisine vahy edilen uymakla görevli olduğunu , vahye aykırı bir hareketinde onun cezalandırılacağını beyan eden Ayetlerin tersine böyle bir icraatta bulunduğunu iddia etmek Allaha ve Elçisine İFTİRA atmak değil de nedir ?.

Ayrıca Nisa s. 25. Ayetinde "Meleket Eymanukum" olarak ifade edilen ve bildiğimiz anlamı ile "Cariye" statüsünde olan Kadınların, evlendikten sonra zina ettikleri takdirde onlara verilecek olan  cezanın, "Muhsanat" statüsünde olan kadınlara uygulanacak olan cezanın yarısı olduğu beyan edilmektedir.

Şimdi soruyoruz ; Eğer evli Kadının cezası recm edilerek öldürülme olsaydı , Cariyenin cezası olan yarı uygulamanın şekli nasıl olacaktı ?. Buradan da recm edilerek öldürülme şeklinde bir cezanın asla olmadığı çıkmaktadır. 

Bu konuda yapılan yanlış bir iddiayı da burada dile getirmekte fayda görmekteyiz. Recm cezasının Kur'an da olmadığı , ancak bu cezanın Tevrat ta olduğu , Muhammed (a.s) ın uyguladığı rivayet bu cezayı Tevrat ın bir hükmü olarak uyguladığı düşüncesi mevcuttur. Bu düşüncenin doğru bir düşünce olmadığını , Nisa s. 26. Ayetinde , "Allah size açıklamak ve sizden öncekilerin yollarını göstermek ve tevbenizi kabul etmek ister. Allah Bilen'dir, Hakim'dir." şeklinde buyurulması, önceki Ayetler olan 22-23-24-25 . Ayetlerdeki hükümlerin öncekiler içinde geçerli olduğu vurugulanmaktadır.

Nisa s. 25. Ayeti içinde ki  cümle de  , "Eğer evli iken zina islerler ise kendilerine özgür kadınlara verilecek cezanın yarısını uygulayınız." buyurulmuş olması bu cezanın öncekiler için "Recm" olması düşüncesinin yanlış olduğunu göstermektedir.

"Recm" cezası, bazı kafalarda öyle kemikleşmiş bir cezadır ki karşı cevap olarak hemen " Sen filanca alimden daha mı iyi biliyorsun şimdiye kadar bunu kimse red etmedi de sen mi ediyorsun?" şeklinde gayet ilmi!!! cevapların gelebileceğini bilmekteyiz. Bu cevaplara karnımızın tok olduğunu belirtmek isteriz.

"İbni Kuteybe" adı ile bildiğimiz hadis alimi bundan yaklaşık 1200 sene önce yaşamış birisi olup onun türkçeye ,"Hadis Müdafaası" adı ile çevrilmiş bir eseri vardır. Bu eser içinde dikkati çeken "Recm cezasını red edenler" başlıklı bir bölüm vardır ki, bu bölüm altında bu cezayı red edenlere karşı çıkarak "Muhsanat" kelimesini evirip çevirerek recm cezasını savunmaktadır. 

İbni Kuteybe nin bu müdafaası, bize şunu göstermektedir ; Recm cezasının yanlış olduğu düşüncesi, daha dün ortaya atılan bir düşünce olmayıp bundan 1200 yıl önce yaşayan birinin Kitabına konu başlığı oluyorsa, demek ki 1200 yıl önce bile recm cezasının yanlış olduğunu savunan alimler bulunmaktaymış , Allah (c.c) onlara rahmet etsin ve onlara selam olsun.

Sonuç olarak ; Recm cezası örneği ,Kur'anın Din de belirleyici bir Kitap olmaktan çıkarılmasına çok acı bir örnek olarak önümüzde durmaktadır. Bu cezanın var olduğunu savunanlar , bu cezanın yanlış olduğunu savunanlara KAFİR damgası vurarak tekfir etmekte ve onları suçlamaktadırlar. Kur'an bizim için Dinde ortak bir belirleyici Kitap ise esas KAFİR , bu cezayı Muhammed (a.s) ın uyguladığı , Bu ceza ile ilgili Ayetin olduğunu fakat keçinin yediği , Sünnetin Kur'anı nesh edebileceği iddiası ile recm cezasının Kur'anda olmasa dahi Sünnet ile sabit olduğu gibi iftiraları atanların ta kendileridir. 

KAFİR  damgasını vurmayı gerektirecek bir tayfa var ise bu tür iddiaları red edenler değil , bu iddiaları kabul ederek Dinin bir kuralı haline getirenlerdir. Bu cezayı kabul edenlerin koca koca alimler olmuş olması bizim onları kabul etmemiz gerektiği gibi bir mecburiyet içinde asla bırakmaz. Kur'anın "Atalar Dini" olarak red ettiği yolun takipçilerinin bu günkü devam ettiricleri olan KUR'AN İNKARCILARI , başkalarını Hadis İnkarcılığı ile suçlayıp, Allah (c.c) ye Muhammed (a.s) a attıkları bu iftiraların hesabını verecektir. Bu konuda savunma durumunda kalarak onların hakaretleri altında ezilmekten çok , bizim onları işledikleri cürümün ağırlığını anlatarak , illaki kafir aranacaksa , kafirliği başkalarında değel önce kendilerinde aramaları gerektiğini hatırlatmaktır. 

                              EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.