Demokratik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Demokratik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Mart 2015 Pazar

Mümtehine s. 4. Ayeti: Demokratik Sistemde Müslüman Olmak

Allah (c.c) yaratmış olduğu her şeyi "Alem" olarak niteleyerek , bu Alemlerin yaşadıkları alanı kendisinin mülkü olduğunu bildirmiş ve bu mülk içinde yaşayan herşeyin Rabbi ve Meliki olduğunu ilan etmiştir. Alemlerin Rabbi ve Meliki olmasının , Yaratmış olduğu İnsanlar üzerindeki tezahürü  , Arz üzerinde yaşayan İnsanlara yaşadıkları hayat boyunca tabi olacakları kuralları Elçiler ve Kitaplar göndererek beyan etmesi şeklinde gerçekleşmiştir.

Alemlerin Rabbi ve Meliki olan Allah (c.c) nin mülk alanı dahilinde yaşayan İnsanların , Mülkün gerçek sahibinin kurallarına uygun bir hayat sürmesi mecburiyetinde olmalarını red ederek kendi kurallarını üretmeye kalkmaları, Kur'anda "Tağut" ve "Şirk" kavramları etrafında ele alınarak , İnsanların bu yola tabi olmamaları gönderilen Elçilerin tebliğleri ile hatırlatılmaya çalışılmıştır

Bu Elçiler sadece tebliğ etmekle yani sadece postacı olmakla kalmamış , getirdikleri Mesaj ile kendilerinin de muhatap olmaları nedeni ile bu mesajı  yaşayarak tüm zamanlara örnek olmuşlardır. Kendi gibi yaratılmış olanlar üzerinde , Allah (c.c) nin hakkı olan tasarrufu kendi elinde tutmaya çalışanların genel adı Kur'anda "TAĞUT" olarak belirtilmiştir.

Bu örnek Elçilerden olan atamız İbrahim (a.s) ın kıssasını okuduğumuzda , gerçek Rab ve Meliğin hükümleri terkederek kendi yanlarından çıkarmış olduklarına tabi olan müşrik kavmine karşı vermiş olduğu Tevhidi mücadelenin  Kur'andaki anlatım amacı bizlerin yolunu o doğrultuda çizmesi gerektiğini amacına matuftur. 

İbrahim (a.s) dahil tüm Elçiler , Allah (c.c) nin onlara ilettiği mesaja uygun olarak tebliğlerini yapmışlardır. Bu tebliğ metodunda öne çıkan unsurlardan bir tanesi , Vahyin doğrularına karşı çıkanlar ile Vahyin doğrularını savunanların inanç bakımından kesin çizgiler ile birbirlerinden ayrılmasıdır. Bu yolun ayrılmasını bizlere Mümtehine s. 4. Ayeti göstermektedir. 

 [060.004] İbrahim'de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: «Biz sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir.» Şu kadar var ki, İbrahim babasına: «Andolsun senin için mağfiret dileyeceğim. Fakat Allah'tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez» demişti. (O müminler şöyle dediler:) Rabbimiz! Ancak sana dayandık, sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır.

Mümtehine s. 4. Ayetinde İbrahim (a.s) ın örnekliğinin nasıllığı , Kur'anın bir çok suresinde geçen kıssası içindeki anlatımlarda mevcuttur. Onun kıssasındaki en önemli unsur gözünü kırpmadan Babasına , Kavmine ve Kavminin Tağut Hükümdarına karşı taviz vermeden hakkı haykırmış olmasıdır. Bu haykırışı onun canına mal olabilecek bir sonu getirmiş olsa da bundan asla  vazgeçip canının derdine düşmemiştir. Bu örneklik ondan sonra gelen Muhammed (a.s) ın da hayatında pratize edilmiş , Vahyin karşısında olan Mekke nin müşrik kodamanları ile hiç bir şekilde tavizkar bir tutum Kur'ani deyim ile "Müdahene" içinde bulunmamıştır. 

Bu Elçiler ve onlarla birlikte olanların , canlarını kuru bir cihangirlik davası uğruna ortaya koymadıklarının bilinmesi, tüm zamanlarda ki Müslüman olduğunu iddia edenler tarafından bilinmesi ve örnek alınması gereken bir husus olup, bu örnekliğin Türkiye örneğinde nasıl pratize edileceği konusunun cevabının verilmesi gerekmektedir. 

Türkiye Müslümanlarının bir kısmında , içinde bulunduğumuz yönetim sistemi konusunda net bir düşünce dahi mevcut olmaması en büyük sıkıntımızdır. Bu sıkıntının en büyük sebebi iktidarda olan siyasi partinin söyleminde ve kadrosunda İslami ve muhafazakar motifler bulunmasıdır. Bu durum Türkiye Müslümanlarının bir kısmını atalete düşürmüş , hatta sistemin islamileştiği bile konuşulur olmuştur. 

Şurası muhakkaktır ki bu gün Türkiye Müslümanlarının içinde yaşadıkları sistem konusunda net bir tavır içinde olmaları şarttır. Bu tavrın belirlenmesi , her konuda belirleyicimiz olan Kur'an doğrultusunda olması gerekmektedir.

T. C anayasasının 2. maddesinde içinde bulunduğumuz topraklarda geçerli olan sistemin ana damarının nereden beslendiği şu şekilde kayıt altına alınmıştır. " Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."

"Atatürk milliyetçiliği , Demokratik ve laik kurallar" , bu topraklarda yaşayan insanların tabi olacakları hükümlerin can damarını oluşturmaktadır. 

Bizler Allahın kulları ve onun Mülkü içinde yaşayanlar olarak , içinde bulunduğumuz herhangi bir durumun tesbitini, onun bize verdiği yol gösterici Kitaba göre yapmak zorunda olduğumuz , kendisini "Müslüman" olarak ifade eden herkesin ortak düşüncesi olmalıdır. 

Yarattığı kullarının yaşam sistemini tayin ve tesbit etme hakkı kendisinin olduğunu beyan eden Allah (c.c) nin bu beyanının aksine, onun yarattığı insanların bu hakkı ona layık görmeyerek ortaya koymuş olduğu sistemlerin ortak adı "TAĞUTİ SİSTEM" dir. 

Şu anda yaşadığımız topraklarda üzerinde geçerli olan kanunların böyle bir sistem içinde yapılan kanunlar olduğu konusunda "Müslüman" kimliğini taşıyan kimsenin şüphesi olmaması gerekir.  

 "Atatürk milliyetçiliği , Demokratik ve laik kurallar"dahilinde kurulan sistemin yürümesi için kurulan siyasi partiler de bu çerçevede çizilmiş olan kurallara tabi olmak zorundadır. 

Genel seçimler ile , halkın oyları ile belirlenen herhangi bir siyasi parti veya partiler iktidara geçerek, kuralları "Atatürk milliyetçiliği , Demokratik ve laik "olarak belirlenen sistemi devam ettirirler.

1980 sonrası , iktidara "Muhafazakar sağ" partilerin gelmiş olmaları , bu partilerin içinde bu görüşte olan insanların olmasını beraberinde getirmiştir. Bu düşüncede ki partilen son temsilcisi olan A.K.P içinde, "Muhafazakar" olmaktan ziyade geçmişinde İslami bir söylem olanların bulunmuş olması ve bu insanların daha önceleri sistem hakkında sert eleştirilerde bulunup, bu partinin iktidara gelmesi ile bu söylemi terkederek sistemi sorgulamayı bırakın , sistemi içselleştirdiğine şahid olmaktayız. 

Halkın, "Oy" vererek sistemin kurallarına bağlı olan partilerin birisini iktidara getirmesi demek öncelikle "Oy" veren insanların sistemi benimsediğini göstermesi açısından önemli bir noktadır. Her seçim öncesi konuşulmaya başlanan konu olan "Oy vermenin hükmü" konusu bu seçimler öncesi yine konuşulmaya başlanacak ve Müslümanların sanki hiç fikir ayrılıkları yokmuşcasına bu konuda da fikir ayrılıklarına düşerek münakaşalar yapılacaktır.

Açık ve net olarak belirtmek gerekirse ; T.C anayasının 2. maddesine göre kurulmuş bir Devletin kanunlarına tabi olarak oluşturulmuş olan siyasi partilerden birisine oy vermek bu partiyi desteklemek anlamından önce, bu sistemi desteklemek anlamına gelecektir. Bu noktayı İslami düşünce sahibi olan herkesin, herhangi bir partiyi oyları ile destekleyenlerin akıllarından asla çıkarmaması gerekmektedir.

Hangi parti olursa olsun hepsinin tabi olması gereken kurallar olup, kuruluşlarının temelinde bu sistemi yıkmak değil bu sistemin devamını sağlamak vardır. Millet vekili olarak seçilerek T.B.M.M ye girenlerin ettikleri yemin bu sistemin kuruluş temellerini atan kişinin adının zikredilerek yapılmış olması olayın görüldüğü kadar masum olmadığı temelinde "Şirk" denilen olgunun yattığı görülecektir.

"Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma, büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim"

Mümtehine s. 4. ve benzer Ayetleri, içinde bulunduğumuz durum çerçevesinde pratize etmeye çalıştığımız yapılması gereken eylemin nasıl olması gerektiği sorusunun cevabını şu şekilde verebiliriz.
İçinde olduğumuz durumu değerlendirirken göz önünde bulundurulması gereken kriterler , iktidar da olan siyasi partinin kadrosu içinde olan kişiler değil , iktidarda olan siyasi partinin yasama ve yürütme de hangi kurallara tabi olduğu olmalıdır. Hangi siyasi parti iktidarda olursa olsun Anayasa da belirlenmiş olan kuralların dışına çıkmak gibi bir lükse sahip değildir. Böyle bir eyleme başvurmaya yeltendiği anda Anayasa mahkemesi devreye girerek o partinin siyasi hayatını bitirir. 

Kanaat önderi pozisyonunda olan Alimlerin bu noktadaki sorumluluklarını hatırlatmakta fayada görmekteyiz. Sizler ki dün Tevhidi söylem dahilinde sistemi sorgulayarak Tağut kavramını bizlere öğretenlerdiniz , şimdi ne oldu da Tağut kavramı artık unutuldu ve yumuşak söylemlerle bu sistemin desteklenmesi yolunda düşünce beyan eder oldunuz?. Sizlerin düşüncelerine değer vererek bu sistemi destekleyerek Tağuta destek olmalarına vesile olduğunuz insanların günahı ,sizin günahınız ile sırtınıza yükleneceğini bildiğiniz halde nasıl böyle bir duruma düşebildiniz ?. Sizlere düşen vakfınızı derneğinizin geleceğini değil bu vakfa gönül veren insanların ve kendinizin geleceğini düşünerek Elçi Atalarımızın yolunu bizlere yeniden hatırlatmanızdır.

 Sonuç olarak ;Müslümanlar olarak bu bir durumda olan herhangi partiyi oy vererek desteklemek "Atatürkçü , Laik , Demokratik" sistemin ayakta durmasını sağlamak demek anlamına gelir ki atamız İbrahim (a.s) ve onunla birlikte olanların yoluna değil ona karşı olanların yoluna tabi olmak anlamına gelmektedir. Her konuda belirleyicimiz olduğunu iddia ettiğimiz Kitabı bu konuda belirleyici olmaktan çıkarıp başka belirleyiciler yol göstericiliğinde mevcut sisteme karşı herhangi bir tavır takınmamak "Ben Müslümanlardanım" diyen bir kimsenin harcı olamaz. Mevcut sisteme olan tavrımızı bu sistemin ayakta kalması sağlayan sistemin kurallarına uygun olarak kurulmuş olan hiç bir partiye sandık başlarına gitmemek sureti ile oy kullanmayarak göstermek zorundayız. Rabbimiz bizleri Atalarımızın yoluna tabi olanlardan kılsın.

                                       EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.