Firavunların etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Firavunların etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Eylül 2016 Çarşamba

YENİ DÜNYA DÜZENİ :Çağdaş Firavunların Yeni Hedefi ve Bu Hedefe TV Dizileri İle Ulaşma Çabaları

Firavun , Kur'anda hacim itibarı ile en fazla yer alan Musa (a.s) kıssasının önemli aktörlerinden, ve evrensel bir karakter haline gelmiş bir kişidir. Bu karakter bilindiği üzere, halkı üzerinde ilahlık ve rablik iddia ederek , onları kendisine kul etmekteydi. Firavun'un  halkı üzerinde ilahlık ve rablik baskısını kurmak için kullandığı silahlardan bir tanesi de "Büyü" ve "Sihir" yolu ile insanlara karşı kendisini yenilmez bir kişi olarak göstermeye çalışmasıdır. 

Bu durumu Musa (a.s) ile olan karşılaşmasında onu yenmek için ülkenin bütün sihirbazlarını toplaması, ve onunla düello yaptırmaya kalkışmasından anlamaktayız. Bu düellonun sonu da bilindiği gibi, sihirbazların yenilgisi ve iman etmesi ile sonuçlanmıştır. 

"Büyü" ve "Sihir" , insanlar üzerinde hegemonya kurmak isteyen güçlerin, binlerce yıldır kullandıkları kadim bir yol olup , şu anda yaşadığımız dünyadaki çağdaş firavunlarının da, insanları kendilerine kul etmek için kullanmaktan çekinmedikleri bir yöntemdir. 

Büyü ve sihir denildiği zaman , sadece hacı hoca lakaplı kişilerin bazı kağıt ve nesnelere yazarak üfledikleri ve bununla insanlara zarar verdikleri sanılan şeyler akla gelecek olursa, bu konu gerektiği gibi anlaşılamamış olacaktır. Bu gibi insanların yaptıkları sahtekarlıkların ayrı bir başlık halinde değerlendirilmesi gerektiğini düşündüğümüz için,  yazı içinde bu konuya değinmeyeceğiz. 

Büyü ve sihir, cahil insanlara karşı kendisini üstün göstermek ve onları hakimiyetleri altına almak isteyenlerin kullandıkları kadim bir yol olarak, bugün de çağdaş firavunların kullandıkları bir yoldur. Elbette bu firavunlar sahtekar hacı hoca takımını değil , daha modern yollar kullanarak kitle iletişim araçları yolu ile büyü ve sihir yapmakta , bu yolla insanları kendilerine kul köle yapmaya çalışmaktadırlar. 

[028.004]  Gerçekten, Firavun, yeryüzünde zorbalığa yöneldi ve halkını sınıflara ayırdı. İçlerinden bir zümreyi güçsüz bularak oğullarını boğazlıyor, kızlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.

Firavunların en bariz özelliği , yaşadığımız dünyayı kendilerinin mülkü olduğunu zannederek , bu dünya üzerinde yaşayan her şeyin kendilerinin olması ve onlar üzerinde hüküm sahibi olmaları gerektiğini düşünmeleridir. 

[043.051]  Firavun, kavmine seslendi ve dedi ki: Ey kavmim; Mısır mülkü ve altımdan akan şu ırmaklar benim değil mi? Hala görmüyor musunuz?

Musa (a.s) ın mücadele ettiği firavun, sadece Mısır ülkesi üzerinde hak iddia etmekte iken , yaşadığımız dünyanın firavunları ise , dünyanın tamamı üzerinde hak iddia etmektedirler. Kısacası, yaşadığımız dünyadaki mücadele edilmesi gereken firavunlar ,Musa (a.s) çağında yaşayan firavundan daha şedid ve daha zalimdirler. 

Bu firavunların dünya üzerindeki emellerinin ne olduğunu anlamak için sadece arama motorlarına "Yeni dünya düzeni" yazmak, ve o başlık altında çıkan yazılara göz atmak yeterli olacaktır. 

Kasas s. 4. ayetinde gördüğümüz üzere , firavunların insanlar üzerinde hegemonya kurmak için kullandıkları yöntemlerden bir tanesi de "Böl - Parçala - Yönet"  politikası gereğince, insanları toplum olarak bölünebilecek en küçük parçalara ayırmak , bu suretle onlar arasındaki bağları kopararak , birbirlerine düşman edip isteklerine kavuşma taktiğidir. 

Aile kurumu , bir toplumu oluşturan en küçük yapı taşı olması itibarı ile insan yaşantısının vazgeçilemez bir unsurudur. Fıtri olarak birlikte yaşama itiyadında olan insanın ,birlikte yaşamını oluşturan en küçük unsur bu kurum olup , aile kurumunun ayakta kalması bir toplum için büyük önem taşımaktadır. 

Bir toplumu yıkmak için kullanılan yöntemlerin başında , onları parçalara ayırmak gelmektedir. Aile kurumu bir toplumu oluşturan en önemli yapı taşı olması nedeniyle , şer güçlerin her zaman hedefi haline gelmiştir. 

Dünyayı yöneten 13 ailenin içinde ve en büyükleri olan "Rockefeller" ve "Rothschild" adındaki iki ailenin başını çektiği ve adını "YENİ DÜNYA DÜZENİ" olarak koydukları sistemde, sadece kendi aile kurumlarının baki kalması için , başka aileleri yerle bir etmekten ve bu kurumu yıkmaktan çekinmeyen şeytani güçlerin, dünyanın çeşitli ülkelerinde sahneye koydukları oyunların başında MEDYA DÜNYASInı kullanmak olduğu görülmektedir. 

Özellikle görsel medya kullanımı,  insanların gözünü bağlayarak onlar üzerinde hegemonya kurmanın bir yolu olarak , çağdaş firavunların kullandıkları bir silahtır. Görsel medyanın verdiği imkanlar ile insanların şuur altlarına girerek , insanlar tarafından yanlış ve çirkin görülen bazı fikir ve fiiller , görsel medya yolu ile şuur altına işlenerek , belirli bir zaman içinde insanlar tarafından artık doğru ve güzel fikirler ve fiiller haline getirilebilmektedir.

"Yeni dünya düzeni" denilen sistemi kısaca özetleyecek olursak ; Bu düzen "Tek devlet" - "Tek ekonomi" - "Tek din" - "Tek ilah" sistemine dayanmaktadır. Tabi ki tek din ve tek ilah düşüncesi Allah (c.c) nin dininin tek din ve onun tek ilah olması değil , "KAPİTALİZM" in din ve ilah edinildiği bir sistem üzerine kurulu bir din ve ilahlık düzenidir. 

Bu sistemin hakim olduğu topraklarda yaşayan insanlar, Allah'a değil dünyanın kaderini elinde tutan 13 aileye kul olacaklar, ve bu aile tarafından konulmuş olan kurallara göre yaşamlarını sürdüreceklerdir. Bugün dünyanın her neresinde bir fesat hareketi varsa o işte , mutlaka bu şeytanların parmağı vardır. Özellikle ülkemiz içinde ve etrafında, yıllardır süren savaşlar hep bu çağdaş firavunların hedefi olan yeni dünya düzenini oluşturma senaryosunun bir parçasıdır.

"ÇAĞDAŞ FİRAVUNLAR" olarak niteleyebileceğimiz ve dünyayı kendilerinin mülkü zanneden ve bir elin parmakları kadar az sayıdaki ailenin yönettiği dünyada , bu ailelerin insanları kendilerine kul köle yapmak için uyguladıkları bir çok yöntemden bir tanesi de , aile kurumunu ortadan kaldırmaya yönelik uygulamalar olup , bu kurumu ortadan kaldırmak için kullandıkları yöntem ise tv programları vasıtası ile yapılmaya çalışılmaktadır. 

Müslüman aileler dahil, toplumun büyük çoğunluğunun izlediği bu tv dizilerinin altında yatan mesajı okumaya çalıştığımızda , bu şeytanların sadece kendi ailelerinin mutluluğu için , başkalarını ahlaki yönden çökertmeye çalıştıkları ve bu yolla "Böl - Parçala -Yönet" şeklindeki taktiklerini gerçekleştirme yoluna gitmeye çalıştıklarını görebiliriz.

Fazla uzağa gitmeye gerek yok , ülkemizde yayın yapan yapan bazı tv kanal(izasyon)larında yayınlanan dizilere baktığımızda , bu dizilerdeki ortak yönün, nikahsız beraberliği özendirmek üzerine kurulu senaryoların oluşturduğu konular üzerine kurulmuş filmler olduğu görülecektir.

Tv kanallarında yayınlanan dizilerin ekseriyet konusu, kadın erkek ilişkileri üzerine kurulu olup , bu ilişkilerin tamamı, flört ve zinayı güzel göstermek üzerine bina edilmektedir. Dizilerin bir çoğuna dikkat edilecek olursa bu diziler, zinadan doğan çocuklar üzerine kurulu ve zinayı hayat tarzı edinmiş insanların üzerine kurulmuş senaryolardır.

Bu diziler seyircilerin şuur altında, "Zina insan yaşamının normal bir parçasıdır" mesajını bırakmaktadır. Müslüman halka şayet , "Zina normal bir şeydir herkes zina etmeli" şeklinde sözlerle yaklaşıldığında elbette tepki ile karşılanarak, "Sen ne biçim konuşuyorsun zina bizim dinimizde haramdır" şeklinde bir karşılık bulacaktır. 

Çağdaş firavunların sihirbazları elbette bu kadar aptal değildir. Ulaşmak istedikleri amaçlara insanların şuur altlarına subliminal mesajlar vererek ulaşmaya çalışmanın en uygun metot olduğunu çok iyi bilmektedirler. Bu firavunların sihirbazları görsel medya yolu ile şuur altı mesajları vererek  insanların gözlerini bağlamakta, büyü ve sihri bu şekilde gerçekleştirmektedirler.

1980 li yıllarda T.R.T 1 adlı devlet kanalında mehdi bekler gibi yayın saati beklenen "Dallas" adlı bir dizi yıllarca yayınlanmıştır. Bu dizinin ana konusunun Amerikanvari bir hayat tarzının empoze edilmesi ve aile içi çarpık ilişkiler olduğu ,bu dizinin yayınlandığı yılları hatırlayanlar mutlaka bilmektedir. Bu dizi İslam dışı hayat tarzının medya yolu ile insanlara empoze edilmesinde bir milat olmuş , bu diziden sonra yerli yapım "Dallas" türü diziler başını almış gitmiştir.

Bu dizide işlenen gayri ahlaki fiiller ,  eğer insanlara başka yollarla anlatılıp onların hayatlarının aynısının bizler tarafından taklit edilmesi istenilse idi , bir çok insan bu tür hayatı yaşamayı inancı gereği ret edecekti. Ancak şuur altına yerleştirme taktiğinin kullanılması sebebi ile , bu dizi ile başlayan çarpık ilişkileri konu alan diziler furyası, özel kanalların açılması ile daha da şiddetlenerek, zinanın normal bir ilişki sayıldığı ve İslam dışı hayat tarzının yadırganmak şöyle dursun içselleştirildiği bir ülke haline gelmiş bulunmaktayız.

Bugün artık ülkemiz, zina sonucu doğan çocukların sokağa bırakıldığı veya öldürüldüğü şeklindeki haberlere alışkın bir hale gelmiştir. Kendisini "Sanatçı" olarak lanse eden insanların günlük yaşamlarını konu eden "Paparazzi" haberleri, bir çok kanalda yayınlanmakta ve bu kimselerin gayri ahlaki yaşantıları halkımıza sunularak bu tür yaşantı insanların şuur altında normal bir hale getirilmeye çalışılmaktadır. 

Türk yapımı bu dizilerin en iyi müşterilerinin Arap ülkeleri olduğunu düşündüğümüzde , tehlikenin boyutları daha fazla ortaya çıkmaktadır. Bu dizilerin yayınladığı saatlerde hayatın durduğu ve halkın büyük bir kesiminin bu dizleri izlemek için tv başına geçtiği şeklindeki haberler, Arap ülkelerindeki bozulmanın bu diziler ile hızlanacağını göstermektedir.

Sorun ortada bu şekilde iken, bu gibi programların etkisinin en aza indirilmesi için ne  gibi önlemler alınmalıdır ? sorusu cevap beklemektedir.

Öncelikle insanların bu diziler ile ne yapılmak istenildiği, ve bu dizilerin kimlerin amaçlarına hizmet ettiği noktasında bilgi sahibi olması gerekmektedir. İlk okul çağında olan çocukların bile derslerinden çok , yayınlanan diziler hakkında bilgi sahibi olduğu bir ülkede eğitimin anne baba dan başlaması gerektiği önemli bir husustur. Kendileri bu konularda bilgi ve şuur sahibi olmayan ebeveynlerin yetiştirdiği çocuklar , maalesef dizi manyağı olarak yetişeceklerdir.

Devlet zoru ile bu gibi diziler yayınlayan kanallara baskı uygulanması mümkün olmadığı gibi , baskı uygulansa dahi bu dizileri izlemek talebinde bulunanlar için bu tür baskılar, daha başka yollarla bu gibi dizilerin izlenmesi yolunu açacaktır. "Zorla güzellik olmaz" atasözünün gereğince , bu iş insanları şuurlandırma yolu ile yapılabilir.

Çağdaş firavunların biz Müslümanlar üzerinde yapmak istediği ifsadı , ve bu ifsadın en önemli ayağı olan tv dizilerinin aile kurumu üzerinde yaptığı olumsuz etkiyi anlamak ve anlatmak her kişinin görevi olmalıdır. 

Bu dizilerin yayınlanmasında en büyük desteği seyirci kitlesinin sağladığı malumdur. İnsanlarda, bu diziler ile oluşturulmaya çalışılan yıkım konusunda farkındalık yaratılmaya çalışıldığı zaman, bu dizilerin izleyicileri azalarak , yapımcılar tarafından bu gibi dizilerin artık seyirci tarafından kabul görmediği gerekçesi ile , zinayı konu almayan başka diziler yayına konulmak zorunda kalınacaktır.  

Allah (c.c) ye iman duygusundan yoksun olarak insanların yönetimine talip olanların yer yüzünde yaptıkları en önemli ifsad ekini ve NESLİ yok etmeye çalışmak olmuştur (Bakara s. 205). 

Nesli yok etmek için çalışan çağdaş firavunlar , bu yok etme işlemini savaşlar dahil olmak üzere bir çok şekilde gerçekleştirmek yoluna gitmektedirler. Bu şeytanların marifeti ile çıkarılan savaşlarda milyonlarca insan ölmüş ve ekin olarak ifade edilen doğal denge mahvolmuştur. 

Elbette bu firavunlarda geçmişte yaşayan firavun misali dünya hayatlarında zillete uğrayarak helak olacaklardır. Ancak onların helak olması gökten meleklerin inmesini beklemek ile değil , biz iman edenlerin elleri ile olacaktır. Onların malları , servetleri , sahip oldukları güçler bizleri hiç bir zaman korkuya düşürmemelidir. 

Özellikle kıssa yollu anlatımlarda , nice az topluluğun çok topluluğa galip gelmiş olması , çokluğun her zaman para etmediğini göstermektedir. Bizler imanımız gereği Musa misali firavunların karşısına dikildiğimiz zaman , onlar için tehlike çanları çalmaya başlamış demektir.

Sonuç olarak ; Firavun karakteri Musa (a.s) kıssasında yaşamış ve denizde boğulması ile kökü kesilmiş bir karakter değildir. Bu karakter kıyamete kadar yaşayacak bir tip olup yaşadığımız dünyada da kol gezmektedir. 

Çağdaş firavunlar, geçmişte yaşamış yaşayan firavundan daha zalim ve daha acımasız olup , tüm dünyaya hakim olmak ve dünyayı kendileri yönetmek gibi bir projeleri bulunmaktadır. "Yeni dünya düzeni" adı verilen bu projenin en büyük amacı, dünyanın kaderini elinde tutan 13 ailenin mutluluğuna dayalı bir düzendir. 

Bu aileler kendi sadece kendi ailelerinin mutluluğu için , böl -parçala - yönet taktiğini uygulayarak , kendi dışındaki insan hayatlarını hiçe saymakta ve  bir toplumu oluşturan en küçük birim olan aileyi çökertmek için çeşitli planlar yapmaktadırlar. Bu firavunlar şeytani emellerine ulaşmak için kadim bir yol olan büyü ve sihri kullanmaktadırlar. 

Zamanımızda kullanılan büyü ve sihir ise görsel medyanın kullanılarak insanların şuur altlarına girilmesi ve onlara firavunların istediği mesajın verilmesidir.

Bu çökertme planlarının bir ayağı , zinayı ve aile kurumunun dağılmasını esas alan senaryolara sahip olan tv dizileri ile yapılmaktadır. Bu türden dizilerin yayınının çoğalması sonucunda , Türkiye genelinde büyük bir toplumsal sorun haline gelen aile dağılması ve ahlaki yozlaşmanın çoğaldığı herkesin malumudur. 

Bu diziler , en büyük desteği seyirci kitlesinden aldığı için , seyirci desteğinin kesilmesi bu dizilerin sonunu getirecektir. Bu desteğin kesilmesi ise , bizlerin bu dizilerin sanıldığı kadar masum olmadığı , bu dizilerin yayınlanmasının altında yatan en büyük sebebin yeni dünya düzeninin oluşturulmasına yönelik şeytani emeller olduğu herkes tarafından bilinmesi gerekmektedir.

26 Temmuz 2016 Salı

Firavunların Haman'ı ve Karun'u Olmaya Soyunan Dini Lider ve Cemaatler

Biz hala Kur'an'ın tarihsel mi yoksa evrensel mi olduğunu tartışırken, bu kitap içinde sembol haline gelmiş olan "Firavun - Haman - Karun" isimlerinin güncel versiyonlarının dünya üzerinde yaptıkları her türlü fesat hareketlerini görmezden gelerek, Müslümanlar olarak o fesat hareketlerinin bir piyonu olmaya maalesef devam etmekteyiz. Dünya genelinde yaşanan fesat olaylarını doğru bir şekilde tahlil edebildiğimiz zaman, Kur'an'ın kıssalar ile yaptığı anlatımların ve o kıssalardaki bazı şahıs isimlerinin ne kadar canlı ve güncel olduğu ortaya çıkacaktır.

Firavun - Haman - Karun gibi isimler, Musa(a.s) kıssasında geçen ve yaşadıkları hayat biçimi açısından artık evrensel bir isim haline gelmiş şahsiyetlerdir. Dün bu isimler ile anılan şahsiyetlerin, müstazaflaştırılmış İsrailoğulları üzerinde yaptıkları zulmü, bugün içlerinde İsrail'in de olduğu bazı devletler diğer devletlere uygulayarak dünyayı kan ve göz yaşına boğmaktadırlar.

Dünya üzerinde yaşanan bu zulmü gördüğümüzde, Kur'an'ın tevhid merkezli ve şirk sistemlerine düşman olan çağrısının ne kadar evrensel ve önemli olduğu gerçeği de ortaya çıkmaktadır. Çünkü şirk sistemlerini kendilerine esas olan Firavunvari yönetimler, insanları baskıları altında tutmak için birçok yolu denemekte, Haman ve Karun bu baskının iki ayağı olarak Firavun ile birlikte saç ayağını oluşturmaktadır.

Türkiye'de yaşanan son olaylarda başı çeken şahsın ve o şahsın meydana geliştirdiği oluşumun, İslami bir referansa sahip olması, Firavunların dünya üzerinde fesada dayalı emellerini gerçekleştirmek yönünde ne kadar hain ve sinsi davrandıklarını da ortaya çıkmaktadır.

Firavunların karakteristik özelliklerinden bir tanesi de etrafındaki yardakçılarının yardımı ile arzularına ulaşma istekleridir. Haman adlı kişi, Firavun'un ilahlık sevdası yolunda kullandığı kişilerden bir tanesidir. KASAS ve MÜ'MİN Surelerindeki ayetlerde, onun bu sevdası şu şekilde anlatılmaktadır.

[028.038] Firavun dedi ki: «Ey önde gelenler, sizin için benden başka bir ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Hâmân, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa'nın ilahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum.»

[040.036-7] Firavun: Ey Hâmân, bana yüksek bir kule yap; belki yollara, göklerin yollarına erişirim de Musa'nın İlahına ulaşırım! Doğrusu ben onu, yalancı sanıyorum, dedi. Böylece Firavun'a, yaptığı kötü iş süslü gösterildi ve yoldan saptırıldı. Firavun'un tuzağı tamamen boşa çıktı.

Bu ayetleri ön yargılı bir okumaya tabi tuttuğumuzda; akidelerini "Allah semadadır" şeklinde Allah(c.c)'ye mekan biçen bir söylem üzerine kurmuş selefi ekolünün, bu söyleminin doğruluğunu(!) Firavun üzerinden delillendirme çabasına şahit oluruz.

Ancak bu okuma Allah(c.c)'yi hakkıyla takdir edememenin getirdiği bir söylem olup, ölü Kur'an okuyucularının harcı olan bir okumadır. Ancak Kur'an'ın bu isimler üzerinden evrensel bir mesaj verdiğini düşünenler için çarpıcı mesajlar içeren ayetler olarak karşımıza çıkmaktadır. Kur'an'ın bazı olay ve şahıslar üzerinden vermek istediği mesajı okuyamayanlar; ya ön yargılarını kabul ettirmek amaçlı ya da bu olay ve şahısları birer masal kahramanı olarak okumaya mahkum kalarak, Firavunlara hizmet edeceklerdir.

Firavun; bilindiği üzere kavmine karşı kendisini "İlah" ve "Rab" olarak lanse eden bir kimsedir. Dün Musa(a.s) kıssasında yaşayan, bugün dünyayı kan gölüne çeviren bütün Firavunların da ulaşmak istedikleri değişmeyen en üst makam; ilahlık ve rablık makamıdır.

Dün Musa(a.s) kıssasındaki Firavun'un ilahlık ve rablık makamına ulaşmak için kullandığı HAMAN adlı şahsiyet, Firavun gibi evrensel bir sembol haline gelerek Firavunlar'ın emellerine ulaşmak için kullandıkları kişi, kurum, tarikat, cemaat, örgüt, devlet gibi isimler altında bugün de dünya üzerinde hayatiyetlerini sürdürmektedirler.

Haman adlı karakterin, Firavunlar'ın ilahlık ve rablık sevdaları yolunda onlara yardım eden, onların önünü açan bir konuma sahip olduğunu düşündüğümüzde, bu karakterin ölerek tarih sahnesinden çekilmiş bir karakter değil, halen yaşayan ve kıyamete kadar yaşayacak olan diri bir karakter olduğu ortaya çıkacaktır.

Türkiye'de son yaşadığımız askeri darbe girişiminde başrol oynayan şahıs ve onun liderliğindeki harekete baktığımızda; bu kişi ve lideri olduğu hareketin "FİRAVUNLARIN HAMAN"ı olmaya soyunmuş bir role sahip olduğunu açık ve net bir şekilde görebiliriz.

ABD adını almış olan çağdaş firavunların ülkesi, dünya üzerindeki birçok ülkeyi ekonomik ve sosyal açıdan sömürerek ilahlık ve rablık makamına yükselmek için bir tek değil, birçok HAMAN kullanmaktadır. Olayı Türkiye boyutunda düşündüğümüzde, ABD adlı çağdaş firavunların ülkesinin, Türkiye üzerindeki emellerini gerçekleştirmek için kullandığı çağdaş Haman "Fethullah Gülen" adlı şahıs ve onun liderliğinde oluşan "Hizmet hareketi"dir.

Çağdaş firavunlar ilahlık ve rablık sevdalarına ulaşmak için sadece çağdaş Hamanlar kullanmakla kalmamakta, yine Musa(a.s) kıssasında gördüğümüz ve akıl almaz bir servet sahibi olarak ortaya çıkan KARUN adlı karakterin çağdaş versiyonu, çağdaş firavunların ilahlık ve rablık sevdaları yolunda yeniden tarih sahnesine çıkarılmaktadır.

"Hizmet hareketi" adlı oluşumun Türkiye ve dünya üzerinde diğer ülkelerdeki faaliyetleri ile meydana getirdiği servet ve sahip olduğu zenginlik dikkate alındığında olayın boyutları ortaya çıkmaktadır. Bu hareket, kendisine verilen HAMAN ve KARUN'luk görevi ile FİRAVUNLAR'ın ilahlık ve rablık sevdalarının yolunu açan bir işleve sahip olmuştur.

Firavunlar'ın Haman'ı olmaları için, önce Karun haline getirilen cemaatlerin bu gücü, yine firavunlar tarafından fesat amaçlı kullanılmakta olduğunu Türkiye'de son yaşadığımız olaylar bizlere göstermiştir. Maddi güç yolu ile Türkiye ve dünyanın birçok ülkesinde örgütlenen "Hizmet hareketi" adlı oluşum, bu gücünü firavunların hizmetinde kullanarak kime ve neye hizmet ettiğini açıkça belli etmiştir.

İslam'ı referans alan bu hareketin geldiği nokta; vahyi kendisine rehber edinmeyen lider ve cemaatlerin neye ve kime hizmet edebileceğini göstermesi açısından ibret vericidir.

Firavunlar'ı yok etmek için gelen elçilerin ümmeti olmakla övünenlerin; bırakın onları yok etmek, onların Haman ve Karunlar'ı olarak yaşadıkları topraklara ihanet içine girmeleri ibret verici bir durumdur.

Yaşadığımız bu olaylar bizlere nasıl bir ibret dersi olmalıdır?

Yaşadığımız bu olaylar; İslam'ı kendisine referans edinenlerin şeytana karşı daha da uyanık olması gerektiğini bir kere daha göstermiştir. İnsan şeytanlarının oluşturduğu küresel güçlerin taktiklerinden bir tanesi; lider tasallutuna bağlı olan grup ve cemaatleri para ve servete boğarak çok daha rahat biçimde kullanmalarıdır.

[003.014] Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara 'süslü ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah katında olandır.

Çağdaş firavunların taktiklerinden bir tanesi de; elinde tutmak istediği kişi ve cemaatleri maddi güç bakımından desteklemek ve onları dünyevileştirmektir. Bunu yaparken alt tabakada olan bağlılara ise, bu paranın ve gücün İslam'ın ilerlemesi ve büyümesi için kullanılacağı yalanı söylenerek, zavallı ve cahil kesimin maddi olarak istismar edilmesi sağlanmaktadır.

Başını "Hizmet hareketi" adlı oluşumun çektiği maddi güç ve servet elde etme yolu ile İslam'ı yayma yalanına, bu hareketi örnek alan diğer dini cemaatlerin de katılmış olması, içinde bulunduğumuz tehlikenin boyutlarını göstermektedir. Türkiye genelindeki dini cemaatlere baktığımızda; son yıllarda maddi güç elde etme yoluna giderek, kendilerine bağlıları artırma çabalarına şahit olmaktayız. Bu durum onların şer güçler tarafından istismar edilmesine kapı aralamaktadır.

Bugün "Hizmet hareketi" adı altındaki oluşum kullanılarak denenmeye çalışılan şeytani emel asla son bulmayacak, yarın başka bir şekilde, başka bir cemaat kullanılarak denenmeye çalışılacaktır. Bize bu noktada düşen görev ise; içinde olduğumuz cemaat ve liderin böyle oyunlara alet olmamasına dikkat etmek olacaktır.

İçinde olduğumuz hareket eğer referansını vahiyden alarak düşünce temelini tevhidi esaslar üzerine kurarak, bütün mücadelesini dünya üzerindeki şirk ve fesadın ortadan kalkması için yapmak yönünde bir yol çizecek olursa; firavunlar tarafından kullanılarak yeni Haman ve Karun adayı cemaatler olma tehlikesinde uzak kalacaklardır.

Dini söylemi olan kişi ve cemaatlerin son yaşadığımız olayları çok iyi okuyup aynı yanlışa düşmekten bir an evvel kurtulmaya çalışmaları gerekmektedir. Haman ve Karun olmaktan kendisini kurtaramayan hareketler, firavunların elinde hazır bir lokma olmaya her zaman aday bir duruma düşmekten kendilerini kurtaramazlar. 

Bugün bir kısım Müslüman tarafından tartışılan Kur'an'ın tarihsel mi yoksa evrensel bir kitap mı olduğu tartışmaları bir tarafa bırakılarak, özellikle Kur'an'ın bütün elçilerin temel çağrısı olan tevhid temelli çağrısı baz alınarak, dünyadaki kişiler ve olaylar bu temele göre okunmalı ve Müslümanlar olarak bunlar gündem edilmelidir. Suni tartışmalar bizleri bir yere götürmemekte, aksine götürmesi gereken yeri unutturarak firavunların elinde lokma olan kuzulara dönüştürmektedir.

Sonuç olarak; Firavun - Haman - Karun üçlüsü, dünyayı fesada boğan evrensel bir sembol haline gelmiş karakterler olarak dünya yüzünde hayatiyetlerini sürdürmekte ve sürdürmeye devam edeceklerdir. Firavun karakterinin öne çıkan özelliğinden bir tanesi de fesadını yaymak için kullandığı kişilerdir.

"Haman", firavunların fesatlarını yaymak için kullandıkları piyonlardan bir tanesi olup, Türkiye'de yaşadığımız son olaylar çerçevesinde düşündüğümüzde, bu karakterin bu günkü karşılığını firavunların amaçlarına hizmet eden dini cemaatler olduğunu görebiliriz.

Firavunlar, Hamanlaştırmak istediği cemaatleri önce Karunlaştırarak onları dünyevileştirmekte, böylelikle amaçlarına daha kolay hizmet etmelerini sağlamaktadırlar. Bu durumu son yaşadığımız olaylar bize göstermiş ve bize bu olaydan bir ibret çıkarmak düşmüştür.

Bu ibret ise; İslamın tevhidi söylemini öne çıkararak firavunların kurduğu şirk sistemlerini Musa(a.s) gibi alt etmeye çalışmak, Harun olma sevdasından vaz geçerek Karun olmamaya çalışmaktır.