Son yıllarda Kur'anın öne çıkması ile ortaya çıkan ve geleneksel düşünce içinde tabu olarak bilinen bazı konuların sorgulanmaya başlanmasının , olumlu ve olumsuzlukları beraberinde getirdiğini söyleyebiliriz. Geleneksel düşüncenin tabularından olan, Kur'anın herkes tarafından anlaşılamayacağı , onun anlaşılmasının eski tefsirciler , veya markalaşmış isme sahip olan bir takım zevatın tekelinde yani "Havas" denilen kişilerde olduğu , "Avam" denilen biz halk tabakasına düşen görevin , bu kimselerin Kur'an hakkındaki söylediklerine tabi olmaktan başka yol olmadığı iddiaları yaygın bir düşüncedir.
Kur'anın "Havas" denilen gurubun tekelinden alınarak , "Avam" denilen bizlerin eline geçmesi ile birlikte, bir takım olumsuzluklar ortaya çıkmıştır. Özellikle bir şeyin helal veya haram olmasının nasıl bir gerekçeye dayanması gerektiği konusunda bir takım kişilerin yaptığı bazı çıkarımlar "Bu kadar da olmaz" dedirtecek cinstendir.
Çocukların sünnet edilmesi , bizler için çok önemli bir mesele olup , sünnet işleminin görkemli törenler yapılarak gerçekleştirildiği yine malum olan bir konudur. Kur'anın öne çıkması ile birlikte , çocuklara uygulanan bu işlemin, "Haram" ve "Şirk" işlemek olduğu gibi düşüncelerin ortaya atıldığını müşahede etmekteyiz. Bu yazımızda, bu konu ve delil olarak getirilen ayet üzerinde durmaya çalışarak , bu işlemin nasıl konuma sahip olabileceği yönündeki düşüncelerimizi paylaşmaya çalışacağız.
Çocuk sünnetinin haram olduğuna dair delil getirilen Nisa s. 119. ayetinin meali şöyledir;
[004.119] Onları mutlaka saptıracağım, olmayacak kuruntulara boğacağım.
Onlara emredeceğim; davarların kulaklarını yaracaklar, emredeceğim; Allah'ın
yaratışını değiştirecekler. Allah'ı bırakıp şeytanı dost edinen kimse; şüphesiz
açıktan açığa kayba uğramıştır.
Çocuk sünnetinin "Haram" , çocuklarını sünnet ettirenlerin "Şirk" işlediğine dair getirilen delil bu ayet olup, bu delilin sağlıklı bir delil olmadığını düşünmekteyiz şöyle ki ;
Bir şeye "Haram" hükmünü koymak için , o konuda Kur'an içinde bulunan bilgilerin "Subutu ve delaleti kat'i" olması gerekmektedir. Örneğin ; Domuz etinin haramlığı konusunda kimsenin itiraz olmaması gibi , çünkü bu konuda "Subutu ve delaleti kat'i" olan bir nas mevcuttur. Çocuk sünnetinin haram olduğuna dair getirilen bu ayet , o konuda "Haram" hükmü vermek için gerekli olan şartları sağlaMAmaktadır.
Ancak bu konuda yapılan önemli bir hata ve çelişkiye dikkat çekmek istiyoruz.
Bir konuda "Haram" şeklinde bir hüküm koymak yetkisi sadece ve sadece Allah (c.c) ye ait olup , Muhammed (a.s) dahil kimsenin din konusunda böyle bir hüküm koyma yetkisi yoktur. Açık ve net bir nas olmadan bu konu için "Haram" hükmü getirilmesi Allah (c.c) adına konuşmak anlamına gelip , bir kul olarak kimseye verilmeyen yetkiyi gasp etmek anlamına gelmektedir.
Bu konuda Nisa s. 119. ayetinin üzerinden yapılan delil çıkarma çalışması , "Kıyas" yapmak şeklinde bir çalışmanın ürünü olup , bu çalışma yöntemi, özellikle kendisini Kur'ana nispet ederek "Tek kaynak Kur'an" diyenler için "Ehli sünnet" kaynaklarının üzerinden yapılan bir çıkarım çalışmasıdır. Ehli sünnet akidesine göre din de kaynak "Kitap-Sünnet-İcma-KIYAS" şeklinde sıralanmış olup 4. sıradaki kaynak , kendisini "Ehli kur'an" olarak niteleyenlerin çocuk sünnetinin haramlığı konusunda başvurduğu bir kaynak olarak, çelişkili bir durum arz etmektedir.
Kendisini Kur'ana nispet eden bir kısım insanın , namaz konusunda "Kur'anda açık ve net bilgi bulamıyoruz" diyerek namazı red etmesi , çocuk sünneti konusunda bu kadar açık ve net bilgiyi nasıl bularak buna "Haram" fetvası verdikleri, kendilerinin bu konulardaki yanlı ve çarpık bakışın bir göstergesi olarak karşımızdadır.
[016.116] Dillerinizin yalan vasfetmesi ile: «Şu helaldir, şu haramdır»
demeyin; aksi halde Allah'a iftira etmiş olursunuz. Şüphesiz Allah'a yalan
uyduranlar asla kurtulamazlar.
Eşyada asıl olan helallik tir , aksine bir hüküm olmadıkça hiç bir şey için"Bu haramdır" denilemez.
"Kur'an ehli" olduklarını iddia eden bir kısım kişilerin, özellikle kendisini "Hadis ehli" olarak tanıtan kişilerle olan tartışmalarında kullandıkları bir ayet olan, Nahl s. 116. ayetinin kendileri için bir mesaj taşıyıp taşımadığını "Çocuk sünneti haramdır" şeklinde bir söylemi dile getirirken dikkate almaları gerekmektedir. Çünkü böyle bir hüküm vermekle kendileri ,"Allah adına konuşmak" gibi bir görevi yüklenmiş hale gelmektedirler , böyle bir yetkiyi sadece elçiler yüklenmiş olup , onlar dışında hiç bir beşerin böyle bir yetkisi yoktur.
Ayrıca ortaya şöyle bir trajikomik durum ortaya çıkmaktadır; "Mezhep" ve "içtihat" kelimeleri konuşulduğu zaman , elektirik çarpmışa dönün bir kısım insan , "Çocukları sünnet ettirmek haram ve şirktir" şeklinde bir hükümde bulunduğu zaman , bu söylemin içtihadi bir çalışmanın ürünü ve mezhebi bir yorum olduğunun farkında bile değildir. Her fırsatta "Mezhepler şirktir" şeklinde bir iddiayı dile getirenler kendileri bu şirkin !!! içine düşmektedirler.
Yaptıkları iş, geçmişteki mezhep sahiplerinin , hükmü bulunmayan bir konuda hüküm çıkarma çalışmasının literatürdeki adı olan "İçtihat" olup ,ve bu çalışma ile varılan sonucun adının "Mezhep" olmasından başka bir şey değildir. Çünkü böyle bir çıkarımın mutlaklaştırılıp, nihai ve kesin sonuç olarak sunulması gibi bir durum asla söz konusu olamayacağı için , yapılan çalışmada hata payı olma ihtimali ve başkalarını bu görüşe karşı bir görüş sunma hakları vardır.
Çocuk sünneti çok eski zamanlardan beri uygulanan bir yöntem olup , bu yöntem Yahudiler tarafından da uygulanan ve İbrahim (a.s) a dayandırılan bir işlemdir. Tarihte sünnet olma adetini ilk defa İbrahim (a.s) ın uyguladığını iddia etmek bile bizi yanıltabilir. Eğer böyle bir işlemi İbrahim (a.s) uyguladı ise, bu uygulamanın bilinen bir uygulama olduğu için yaptığını söyleyebiliriz.
Kur'anın nazil olduğu zaman içinde, Nisa s. 119. ayetinde gördüğümüz , "Hayvanların kulaklarını yarmak" şeklinde yapılan bir işlemin , Allah (c.c) adına uydurulmuş bir iftira ve yalan olduğu , Maide s. 103. ayetinde beyan edilmektedir.
[005.103] Allah bahîra, sâibe, vasîle ve hâm diye bir şey (meşru)
kılmamıştır. Fakat kâfirler, yalan yere Allah'a iftira etmektedirler ve onların
çoğunu da akletmezler.
Ayet içinde "Bahira" olarak ifade edilen şey, Arap müşriklerinin dişi bir devenin belirlilik işareti olarak kulağını yarıp , sütünü haram ederek putların hizmetine vermeleri olup ,böyle bir işlemin Allah (c.c) tarafından vaaz edilmediği beyan edilmektedir.
Maide s. 103. ayetinin Nisa s. 119. ayeti ile ilişiğini kurarak okuduğumuzda , Arap müşriklerinin hayvanlar üzerinden yapmış olduğu kulak yarma işleminin onlara, "Şeytan" tarafından tavsiye edilen bir işlem olduğu hatırlatması yapılmaktadır. Çocuk sünneti bu kitabın indiği zaman çerçevesinde yaşayan insanlar arasında yapılan bir uygulama olduğuna göre, eğer bu işlem "Haram" veya "Şirk" içeren bir işlem ise, inen kitapta bu konuda yerme ve yasaklama hükmü bulunurdu. Kitapta açık ve net bir şekilde böyle bir hüküm olmadığına göre, bu işlem için ortaya konulan "Haramdır" hükmü , Nahl s. 116. ayetinin muhatabı olmaktır.
Bu meyanda şu anda bile bazı bölgelerde uygulanan kız çocuklarının sünneti ile ilgili olarak şunları söyleyebiliriz; Erkek çocuklarının sünneti ile ilgili olarak nasıl "Bu haramdır" diyemiyorsak , kız çocuklarının sünneti içinde aynı şeyi söyleyerek "Bu haramdır" diyemeyiz. Ancak bir işin haram olmaması demek , yapılması gerekli yani farz olması anlamına gelmez.
Çocuk sünneti eğer Nisa s. 119. ayetinde beyan edilen "Yaratılışı değiştirmek" hükmüne dahil edilecek olursa , tırnak kesmenin , veya insanların bazı bölgelerinde çıkan tüylerin temizlenmesinin hükmünün de sorgulanması gerekmektedir. Çünkü bu işlemler de, yaratılıştan gelen tırnak ve tüy gibi şeyleri keserek yaratılışa aykırı bir durum teşkil !! etmektedir.
Çocuk sünneti "Haram" değil ise hükmü nedir veya bu işlemi din de nereye koymak gerekir?.
Çocuk sünneti dini açıdan "Haram" olmamakla birlikte , yapılması "Farz" bir işlem olmayıp, yapılıp yapılmaması dini açıdan herhangi bir hükme dahil değildir. Ancak ülkemizde bu konuda yaygın olan inanç bu işlemin dini bir vecibe olduğu yönündedir. Ülkemizde bu konuda büyük bir mahalle baskısı hakim olup , çocuğunu sünnet ettirmek istemeyen bir kişi çok büyük sıkıntılara katlanmak durumuna düşecektir.
Bir kişinin çocuğunu sünnet ettirip ettirmemesi , o kişinin isteğine bağlı olup , bu işlem sadece örfi bir durum olarak düşünülmelidir. Böyle bir düşüncenin toplum içinde gerçekleşmesi şimdilik mümkün görülmemekle birlikte , ilerleyen zamanlarda değişen algılar , bu işlemin dini bir vecibe olduğu kanısını azaltarak , tercihi bir mesele olduğunu yaygınlaştıracaktır.
Çocuk sünnetinin "Şirk" olduğu düşüncesine sahip olan bir kısım "Ehli Kur'an" söylemine sahip olan kişilerin, sünnet edilmeye karşı çıktıkları kadar , diğer şirklere bu kadar tepki gösterdiklerini maalesef görememekteyiz. Ulusal bayram günlerinde ve sistemin temellerini atan kişinin ölüm yıl dönümünde sanal ortamlardaki profillerine Atatürk resimleri koyarak yas tutan bu kişilerin şirk konusunda ne kadar hassas oldukları !!! takdire şayandır.
Sonuç olarak ; ifrata karşı tefrit olarak ortaya çıkan bazı görüşlerin Kur'ani bir temeli olmadan , Kur'andan mış gibi sunulması , kendilerini Kur'ana nispet eden ve dinlerini Kur'anın belirlediğini iddia eden kişiler için hatalı bir yöntemdir. "Haram" hükmünün açık ve net bir delili olması ve bu hükmün sadece Allah (c.c) tarafından konulması gerektiğini çok iyi bilen bu kardeşlerimizin bir kısmı , iş çocuk sünnetine gelince , net bir hüküm olmamasına rağmen kendileri "Kıyas" denilen yöntemi kullanarak "Haram" hükmünü koymaktadırlar.
Bu metodu izleyerek , geçmişte fıkhi mezheplerin tuttukları aynı yolu izlemiş olan bu kimseler , red ettikleri mezheplere karşı olmak adına kendileri mezhepçi olarak ortaya çıkmaktadırlar. Hakkında kesin olarak "Haram" hükmü bulunmayan bir konuda ," Bu haramdır" hüküm vermek , Allah (c.c) adına konuşmak demek olup , böyle bir yetkiye elçiler hariç kimsenin hakkı yoktur. Söylenmesi gereken "Bu konuda benim düşüncem bu dur" şeklinde bir ifade olması gerekirken , müçtehitlik yapmaya kalkmak , red ettikleri mezheplerin yeni bir versiyonu olmaktan öteye geçmeyecektir.
Kur'anı eline alarak hüküm vermeye kalkan bir kimsenin , en azından helal ve haram koymada hak sahibinin kim olduğunu bilmesi ve ona göre bir söylem üretmesi zaruri bir durumdur. "Ben yaptım oldu" şeklinde bir söz yerine , "Ben böyle düşünüyorum" sözü hata payı bırakılması ve kişiyi daha tevazu sahibi yapması açısından usul ve adaba daha uygun bir söylemdir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.