arası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
arası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Temmuz 2014 Perşembe

Alak s. 6-19. Ayetleri Arası ve Engellenen Salat

Bundan önceki yazımızda , alak s. 1-5. ayetlerini tefekkür etmeye gayret etmiştik, bu yazıda geri kalan ayetler ile ilgili olarak tefekküre devam etmeye çalışacağız. Geri kalan ayetlerin ilk 5 ayetten ayrı olarak, ilerleyen zaman içinde nazil olduğu , ayetlerdeki muhatabın tebliğ sürecindeki inkarından bahsedilmesinden anlaşılmaktadır.

[096.006] Hayır; gerçekten insan, azar.
[096.007]  Kendini müstağni gördüğünden.
[096.008]  Muhakkak ki dönüş, ancak Rabbinedir.
[096.009] Gördün mü şu men edeni.
[096.010]  Bir kulu salatında.
[096.011]  Gördün mü; ya o kul doğru yolda ise?
[096.012]  Ya da takvayı emrettiyse.
[096.013]  Gördün mü; ya yalan saydı ve yüz çevirdi ise?
[096.014]  Bilmez mi ki; Allah gerçekten görmektedir?
[096.015] Yok, yok... Eğer nihâyet vermezse, elbette ki Biz o alnı sürükleyeceğizdir.
[096.016]  Yalancı, günahkâr olan bir alnı.
[096.017]  O zaman o taraftarlarını yardıma çağırsın.
[096.018] [ Biz de zebanileri çağırırız.
[096.019]  Hayır hayır. Ona itaat etme. Ve secde et ve Yaklaş.

Ayetleri tarihselliği yani nuzül süreci içinde ele alarak okuyacak olursak , tebliğ sürecinin başlamış olduğu ve bu süreçte tebliğe karşı inkarların görülmekte olduğunu anlamaktayız. Vahye karşı olan kişinin , karşı olma gücünü elindeki servete dayanarak yaptığı anlaşılmakta , fakat bu servetin geçici olduğu dönüşün rabbe olduğu ve dönüş günü bunun hesabını vereceği hatırlatılmaktadır. 

Eline üç kuruşluk servet geçince ne oldum delisi olan kişi , buralar benden sorulur ağası benim edası içinde vahye iman eden bir kulun , vahye imanı gereği olarak yapmış olduğu salatı engellediği görülmektedir. Burada dikkatimizi çeken kulun salatının birilerini rahatsız etmiş olması ve bu salatın sadece bilindik anlamda namazdan ibaret olmadığı anlaşılmaktadır. Kulun salatı takvayı emretmesi şeklinde ifadesini bulduğu için bu salattan müşrikler rahatsız olmaktadırlar. Salatı engelleyen kişi bunu engelleme sebebinin yalan sayması ve yüz çevirmesi olduğu ve bu yaptıklarını bir görenin olduğu hatırlatılarak yaptıklarının yanına kar kalmayacağı hatırlatılmaktadır. 

Salatı engelleyen müşriğin güç aldığı serveti ve darünnedve olarak bilinen yandaşlarının meclisindekileri çağırmasına karşılık zebanilerin çağrılacağı yani bunların yaptıklarının cezası olarak zebanilerin bekçiliğini yaptığı cehennemde konaklayacakları hatırlatılarak , onlara kesinlikle itaat edilmemesi Salata devam edilerek Allah cc ye yaklaşılması emredilmektedir. 

Sure içinde salat kelimesi ile ifade edilen bir eylemin engellendiği ifade edilerek bu salatın doğru yolda olunması ve takvayı emretmesi şeklinde bir karşılığının olduğu anlaşılmaktadır. Bu kelimenin ifade ettiği eylemin nasıl bir şey olduğu konusunu biraz açmak istiyoruz. 

Meallerde namaz olarak çevrilen bu kelimenin anlamı daha geniş bir çerçevede olup , namaz kelimesi ile ifade edilen şey salat içinde bir cüzdür. Alak suresinin ilk nazil olan surelerden olması ve Muhammed as ın nasıl namaz kılmaya başladığı konusunda tefsirlerde yer alan ifadeler problem teşkil eden ifadelerdir. 

Rivayetlere bakıldığında, Cibril Muhammed as a gelerek hangi vakitte nasıl namaz kılacağını öğretmiş olduğu görülmektedir. Bu rivayetlerden yol çıkarak namaz adlı ibadetin sanki daha önce bilinmeyen ve icra edilmeyen bir ibadet olduğu zannı hakim olmuştur, halbuki kur'an geneline bakacak olursak bu ayetlerden mekke toplumunun nuzül öncesi durumunu ayetlerden anlamaktayız. Kur'an muhatap toplumun yabancısı olduğu, hayatlarında hiç bilmedikleri ve görmedikleri bir ibadet tarzı ile onlara nazil olmamış , aksine onların hayat içinde din adına uyguladıklarının şirk bulaşmış tarafını ıslah yoluna gitmiştir.  

Enam s. ağırlıklı olmak üzere kur'an geneline yayılmış olan ayetlerde Allah cc nin emri olan ehli hayvanların kesilerek ona yaklaşılması şeklinde ibadet tarzı mekke toplumunda bilinen ve icra edilen bir  tarz olduğu, fakat bu ibadete şirk bulaştırılarak kesilen hayvanların üzerine Allah cc nin değil putlarının adının anılması sureti ile ifa edildiği görülmektedir. Kur'an bu tarz bir ibadetin şirk olduğu ve doğru olanın nasıl olduğu yönündeki ayetler ile bunu aslına çevirmiştir. 

İbrahim as dan beri bilinen hac ibadetide aynı şekilde şirk bulaşmış bir halde ifa edilmekteydi, kabe zaman içinde İbrahim as ve oğlu tarafından yeniden inşa edilen tevhid evi olmaktan çıkmış bir şirk yuvası haline getirilmişti. Kevser s. ayetlerinde "rabbin için nahr ve salat et" şeklinde emir bu ibadetlerin Allah cc nin dışındakilere hasr edilmesini anlamak mümkün olup bu ibadetlerin yapılması gereken varlık aracı olarak görülen putlar değil sadece Allah cc olduğu beyan edilmektedir. 

Maun s. de "vay o salat edenlere ki salatlarından gafildirler" şeklindeki ayetlerin salat eden mekkelilerin yapmış oldukları salatın yetime iyilik yapmayı ,yoksulu doyurmayı teşvik etmediği ,enfal s. 35. ayetinde de, mekkelilerin beyt önündeki yapmış oldukları salatın el çırpmak , ıslık çalmak şeklinde olduğu  ve bu şekil bir salatın red edildiği görülmektedir.

 Böyle bir mekke arka planı içinde yaşayan Muhammed as o toplum ile aynı kültür alt yapısına sahip olduğu fakat bu sahipliği onlara uymak şeklinde tezahür ettirmediği anlaşılmaktadır. Kur'andan öğrenildiği üzere mekke toplumu Allah inancına sahip bir toplum olduğu , problem oluşturan yönün Allah cc nin değil atalarının empoze ettiği inancı taşımalarıdır. Muhammed as böyle bir toplum içinde yaşamakta olup o inançları kabul etmeyen biri olduğu onun elçi seçilmiş olmasından anlaşılmaktadır. 

Böyle bir arka plan içinde mekkede tebliğ görevine başlayan Muhammed as a oranın mütref takımı anında karşı çıkar ve onu engelleyerek iktidarlarının ellerinden gitmemesi için var güçleri ile çalışırlar. Ritüel dediğimiz, insanın ilah olarak bildiği varlığa karşı olan tazimini ifade eden sembolik hareketler insanlığın bir gerçeğidir. İbrahim as ile ilgili bakara s ayetlerini okuyacak olursak bu gerçeği bariz bir biçimde görürüz. Mekkeliler o zamandan beri süregelen bu ritüelleri zaman içinde yolunda saptırmışlardır. Hacc , kurban ve salat dediğimiz rukü secde ve kıyamdan oluşan tarz ile yapılan ibadet tarzı sadece Allah için yapılması emredilmesine rağmen mekkelilerin putlarına yapılır olmuştur. 

Kıyam ,ruku , secde gibi şekilsel hareketlerden oluşan adına bizim namaz dediğimiz kur'anda salat olarak ifadesini bulan tarz sadece şekilsel olmanın yanısıra bir kulluk bilincinide beraberinde taşır. Bugün esas meselemiz bu tür şekilsel bir ibadetin şuur boyutu olup namaz adındaki ibadetin sadece belirli şekilleri ifa etmek sureti ile yerine gelmiş olmadığıdır. 

Ankebut s. 45. ayetinde salatın fahşa ve münkerden alıkoyması ile maun s.de anlatılan salatın yetime iyilik ve yoksulu doyurmak gibi maruf yöneltmemesi konusu salat kelimesinin içinin nasıl doldurulması gerektiği hakkında bildi verdiğini düşünmekteyiz. Bugün salat denince sadece cami içinde yapılan ve günün belli vakitlerinde icra edilip diğer vakitlerinde bu şuurdan yoksun bir hale gelmiş,  olayı sadece şekle indirgemiş olmamız kur'anın bizden istediği salatın ikamesi emrine aykırı bir durumdur.

Müşriklerin engellediği salat onların iktidarlarını sarsıp Allah cc nin iktidarını ikame etmeye yönelik bir eylem olduğu için müşrikler tarafından engelleme yoluna gidilmiş olduğu alak suresindeki ilgili ayetlerden net olarak anlaşılmaktadır. Bugün ikame edildiği zannedilen salat ise ilmihal bilgileri içinde boğulmuş belirli hareketlerin santimi santimine uygulanması esasına dayalı bir salat olup bırakın müşrikleri rahatsız edip engellemeyi , aksine müşrikler tarafından neredeyse desteklenen bir eylem haline gelmiştir.

 Bugün kur'an adına yola çıkarak salat konusundaki bu yanlışları görenler kabahati uygulayanlarda değil salatın kendisinde görerek toptan kaldırma yoluna giderek, yanlışı izale ettiklerini sanmaları her iki tarafı, olaya sadece ilmihal boyutundan bakmaları yönünde bir ortak anlayışa düşmüş olmaları açısından aynı kefeye koymaktadır. Böyle bir ibadetin varlığı  yokluğu konusunun bile tartışılması vakit kaybı olup esas tartışılması gereken konunun namaz adı altında icra edilen ibadetin içinin kur'ani anlamda doldurulması ve müşrikleri rahatsız etmesidir . Rahatsız etmesi bir tarafa onlar tarafından nasılsa bize zararı yok ne derlerse etsinler şeklinde karşılık bulan bir ibadetin kur'anda eleştirilen müşriklerin salatından bir farkı olmayacaktır.

Bugün icra edilen salat, müşrikleri değil aksine icra eden kişileri rahatsız etmekte "bitsede gitsek" kabilinden sırıtımızda  yük olarak görülen bir ibadete dönüşmüştür. "Salata üşenerek kalkarlar" ifadesinin muhatapları olarak sadece görsünler veya kılmazsam ne derler kabilinden bir kaygı ile ifa edilen salatın kişiye herhangi bir getirisi yoktur.

Salatı ikame şeklinde bir terkip ile kur'anda bir çok yerde geçen bu emirin namaz adı ile bildiğimiz kısmı sadece bu kelimenin ifade ettiği anlamın bir cüzüdür. Salat kelimesi kulun sadece bir kaç dakikalık zamanını değil ,yaşadığı 24 saatini içine alan bir terim olarak görülmeli ve bu 24 saat içindeki bütün anın Allah cc nin emri doğrultusunda sürmesi gerektiğini hatırlatmalıdır. Böyle bir bilinç içinde eda edilen ritüel salat yani namaz müşriklerin korkulu rüyası haline gelip engelleme yoluna gidilecektir. 

Müşriklerin engellediği salat onların iktidarlarını sarsıp Allah cc nin iktidarını ikame etmeye yönelik bir eylem olduğu için müşrikler tarafından engelleme yoluna gidilmiş olduğu alak suresindeki ilgili ayetlerden net olarak anlaşılmaktadır. Bugün ikame edildiği zannedilen salat ise ilmihal bilgileri içinde boğulmuş belirli hareketlerin santimi santimine uygulanması esasına dayalı bir salat olup bırakın müşrikleri rahatsız edip engellemeyi , aksine müşrikler tarafından neredeyse desteklenen bir eylem haline gelmiştir. 

Bugün savaşların şekli değişerek soğuk savaş tabir edilen bir şekle bürünmüş ve bu tür savaş taktikleri müslümanların aleyhine de kullanılır olmuştur. Özellikle birlik ve beraberliği gösteren bir takım ritüellerin ortadan kaldırılmak sureti ile müslümanlar arasında fitne ve fesad çıkarmak yollu savaş türü kullanılmakta ve bu savaş için ne garipdirki düşman oldukları kur'anı kullanarak yapmaları kur'an okuyucularının uyanık olmasını gerektirmektedir. Kur'an ayetlerinin anlamlarının ters çevrilerek yapılan bu tür çalışmaların kaynağını iyi niyetli çalışmalar olarak görmek mümkün değildir.

Salat kelimesi ile ifade edilen şeyin ne anlama geldiğini bugün müşrikler müslümanlardan daha iyi bilmekte ve onu engellemenin yollarını her fırsatta kollamaktadırlar . İçimize sürülen truva atlarının kur'anı ellerine alarak kur'anda böyle bir ibadetin olmadığını hatta şirk olduğunu söyleyerek bunu engellemeye çalışmaları gözden kaçırılmaması gereken bir durumdur. 

Salatı anlamanın yolu şirki anlamaktan geçer desek sanırım yanlış olmaz şöyleki ; Allah cc yaratmış olduğu kullarını sadece onu ilah olarak bilmeleri gerektiğini hatırlatan bir çok elçi göndererek , onun dışında ilah olarak kimsenin edinilmemesini istemiştir. Zaman içinde şeytan iğvası bu konuda başarılı olmuş, insanlar Allah cc yi bırakıp başka ilahlar edinmişlerdir. Salat kelimesine "kulun ilahına olan yönelimi"şeklinde bir tarif getirecek olursak bu kelime her iki tarafa mensup olan insan için kullanılabilecek bir kelimedir.

Kul eğer Allah cc yi kendisine ilah olarak kabul etmişse onun emirlerini hayatı içinde tatbik eder , kul eğer Allah cc nin dışında birini ilah olarak kabul ettiyse hayatı içinde onun emirlerini tatbik eder. Kur'anın tarif ettiği anlamda bu kelimeyi anlamayanlar  sadece günün bir saatlik kısmı içinde yatıp kalkmak sureti ile şekil olarak bunu ifa edip geri kalan saatler içinde başka ilahlara kul olurlar ise bunun adı salatı ikame etmek olmaz.  

Kul olarak bizler salatı ikame emrinden Allah cc nin bize kulluk için biçmiş olduğu şeylerin bütününü anladığımız zaman , ona olan yönelimizin sadece bedensel olarak kalmayıp bütün hayatımız kapması gerektiğini anlar, engelleyicilerin niyetlerini daha kolay okur ve onların tuzaklarına düşmemiz oluruz. 

Bugün salat ile ilgili olan kelimeler olan kıble , hacc gibi ibadetler üzerinde oynanmak istenen oyunların hangi amaca istinaden yapıldığı çok iyi okunmalı bu kelimeler ile ilgili ayetleri eğip bükerek hevaya uygun anlamlar çıkararak şeytana kul etmek isteyenlerin oyunları deşifre edilerek gerçek yüzleri ortaya konmalıdır.

Sonuç olarak ; salatın müşrikleri rahatsız ederek onlar tarafından engellenme yoluna gidilmesi bu kelimenin içinin doldurulmuş olması anlamına gelerek bu engellemeyi alak suresi ayetlerinde görmekteyiz. Elçilerin bizlere öğretmen olması açısından bakarak adı geçen elçilerin bu kelimenin içini nasıl doldurarak ayakta tutmaya çalıştıkları bizlere örnek olması gerekmektedir. Salatın birilerini rahatsız etmemesi aksine eda eden insanı rahatsız etmesi bu kelimenin içinin boşaltılmış olması anlamına gelirki şeytanların en çok istedikleri şeydir. Bugün gündem olması gereken nokta bu kelime ile ifade edilen hayat tarzını kur'an içinden anlamak ve ona göre yaşamak olması gerekirken,ilmihal boyutlu tartışmaların herhangi bir getirisi yoktur.Eğer bugün salatımız bizi yanlışlardan alıkoymuyor ise tartışılması gereken bu mesele olup nasıl yeniden bu kelimenin içinin doğru olarak doldurulması olmalıdır. 

                               EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Elçiler Arası Rekabet ve Mucizeler Konusu

Mucize kelimesi sözlükte, aciz bırakan şey anlamında olup ıstılahta resullerin vasıtası ile gerçekleşen olağanüstü haller ve olaylar anlamında kullanılmaktadır. Mucize kelimesinin karşılığı kur'anda  "ayet" olarak kullanılmakta olup dilimizde yaygın olarak bu kelimenin kulanılmakta olduğu için bizde mucize kelimesi tercih ettik. Üzerinde durmak istediğimiz konu hangi kelimenin daha uygun olup olmadığı değil , "elçiler arası rekabet" olarak niteleyebileceğimiz bir duruma getirilen son elçi muhammed sav e mucize anlamında herhangi bir şey verilmemiş olmasına rağmen kendisinden önceki elçilerin müntesipleri olduklarını iddia eden yahudi ve hıristiyanlardan aşağı kalmamak için , " sizde varsa bizdede var" dercesine diğer elçilere kur'anda verildiğinden bahseden mucizelere benzer mucizelerin muhammed sav içinde verildiği konusudur.  


Mü'min olmamızın bir gereği olarak, Allah cc nin göndermiş olduğu bütün elçilere iman etmek mecburiyetinde olduğumuz bütün müslümanlar arasında bir ihtilaf konusu olmamakla birlikte son elçi muhammed as ın Allah nezdinde özel bir durumu olduğu konusu malumumuzdur. Daha önceki yazılarımızda bahsettiğimiz " elçi merkezli bir din" yansımasının tezahürleri diyebileceğimiz, getirdiği mesajın ötelenip, mesajı getirenin öne çıkarılmasına dayalı bir din anlayışını kur'an onaylamaz. Bunun aksine oluşturulan din algısında muhammed sav , " kainatın onun yüzü suyu hürmetine yaratıldığı", " adem yokken onun yaratıldığı" vs gibi onu Allah cc nin yanına oturtan bir anlayışın tezahürleri yaygın olarak müslümanların dilinde dolaşmaktadır. Haliyle böyle bir durumda olan muhammed as ın diğer elçilerden herhangi bir eksiğide olmamalıydı , diğer elçilere verilen mucizelerin daha fazlası onada verilmeliydi . Böyle bir anlayış içinde görülen bir elçiye yüzlerce mucize atfetmek artık vacip olmuştur ve gereği yapılmalıdır. Bu gereğin tezahürlerinin örnekleri,  " şemail" ve " hasais" türü kitaplarda bol bol verilmiş olduğunu maalesef müşahede etmekteyiz. 


Muhammed sav den bu tür mucizelerin istendiği kur'anda bildirilmesine rağmen, kur'an bu isteklerin kabul edilerek ona istedikleri mucizelerin verildiğinden bahsetmez, aksine verilmediğinden bahsetmesine rağmen ,  kendisine mucize verilmeyen bir muhammed as ın kafalardaki elçi tasavvuruna uymayacağı için kur'ana rağmen yüzlerce mucize atfedilerek müşriklerin kafalarındaki "melek elçi" düşüncesi müslümanların kafalarında oluşturulmuştur. 


-----007.203Onlara bir ayet getirmediğin zaman, «Sen bir tane yapsaydın ya» derler. De ki: «Ben ancak Rabbim tarafından bana vahyolunana uyarım. Bu Kitap inanan millete Rabbinizden açık belgeler, yol gösterme ve rahmettir.»
Araf s. 203. ayetinde müşriklerin mucize istekleri karşısında olmulu cevap vermeyen muhammed as a , müşrikler tarafından ona hitaben " sen bir tane yapsaydın" denilmekte olduğunu görmekteyiz, bu müşrik tasavvuru maalesef bugün müslümanlara geçerek , istenilen mucizeler "elçiye yaptırılmıştır". 

-----006.035 Onların yüz çevirmesi sana ağır gelince, eğer gücün yeri delmeye veya göğe merdiven dayamağa yetmiş olsaydı, onlara bir mucize göstermek isterdin. Allah dileseydi onları doğru yolda toplardı. Sakın bilmeyenlerden olma.
-----006.050De ki: «Size Allah'ın hazineleri elimdedir, demiyorum; gaybı da bilmiyorum; size, ben meleğim demiyorum, ben ancak bana vahyolunana uyuyorum.» De ki: «Görenle görmeyen bir midir? Düşünmüyor musunuz?»
-----011.012 Müşriklerin «Muhammed'e gökten bir hazine inseydi ya, ya da kendisi ile birlikte bir melek gelseydi ya» şeklindeki sözleri canını sıkabilir ve bu yüzden sana indirdiğimiz vahyin bir bölümünü onlara duyurmaktan vazgeçebilirsin. Oysa sen sadece bir uyarıcısın. Her şeyin yönlendiricisi Allah'dır
----- 013.038 And olsun ki, senden önce nice peygamberler gönderdik; onlara eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmadan hiçbir peygamber bir ayet getiremez. Her şeyin vakti ve süresi yazılıdır.
-----017.090-95. Şöyle söylediler: «Bize, yerden kaynaklar fışkırtmadıkça sana inanmayacağız»,«Veya hurmalıkların, bağların olup, aralarında ırmaklar akıtmalısın.»«Yahut da iddia ettiğin gibi, göğü tepemize parça parça düşürmeli, ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza getirmelisin.»«Veya altın bir evin olmalı, yahut göğe yükselmelisin ama oradan okuyacağımız bir kitap indirmezsen yine o yükselmene inanmayacağız.» De ki: «Fesubhanallah! Ben peygamber olan bir insandan başka bir şey miyim? « İnsanlara doğruluk rehberi geldiği zaman, inanmalarına engel olan, sadece: «Allah peygamber olarak bir insan mı gönderdi?» demiş olmalarıdır.De ki: «Yeryüzünde yerleşip dolaşanlar melek olsalardı, biz de onlara gökten peygamber olarak bir melek gönderirdik.»
-----020.133 «Rabbinden bize bir mucize getirseydi ya» derler. Onlara, önceki Kitablarda bulunan belgeler gelmedi mi?
-----025.007 Onlar (bir de) şöyle dediler: Bu ne biçim peygamber; (bizler gibi) yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor! Ona bir melek indirilmeli, kendisiyle birlikte o da uyarıcı olmalıydı!
-----029.050 «Ona Rabbinden mucizeler indirilmesi gerekmez miydi?» derler. De ki: «Mucizeler ancak Rabbimin katındadır. Doğrusu ben, sadece apaçık bir uyarıcıyım.»
-----030.058 And olsun ki bu Kuran'da insanlar için her türlü misali vermişizdir. Bununla beraber, eğer sen onlara bir mucize getirmiş olsan, inkar edenler: «Siz ancak batıl şeyler ortaya atanlarsınız» derler.
-----040.078 And olsun ki, senden önce birçok peygamberler gönderdik; sana onların kimini anlattık, kimini anlatmadık; hiçbir peygamber, Allah'ın izni olmadan bir mucize getiremez. Allah'ın buyruğu gelince iş gerçekten biter. İşte o zaman, boşa uğraşanlar hüsranda kalırlar.

Yukarıda örneklerini vermiş olduğumuz ayet mealleri, müşriklerin muhammed as dan mucize isteklerinin red edildiğini göstermektedir, ancak bu ve benzeri bir çok ayete rağmen olağanüstü bir elçi isteği müslümanlar arasında kabul görerek bunun karşılıkları verilmeye çalışılmıştır. 
BURADA ŞUNU BELİRTMEK GEREKİRKİ, MUHAMMED SAV E VERİLDİĞİ İDDİA EDİLEN MUCİZELER İLE ONUN BÜYÜKLÜĞÜ VURUGULANMAK İSTENMİŞTİR,HALBUKİ ONA BU MUCİZELER VERİLMİŞ OLSA BİLE BU MUCİZELER ONA ALLAH CC DEN VERİLDİĞİ KONUSU AKLA BİLE GETİRİLMEDEN ONUN DİĞER ELÇİLERDEN ŞAĞAI KALAN BİR TARAFI OLMADIĞI ÖNE ÇIKARILMAK İSTENMEKTEDİR,OLAYIN BU TARAFI BİLE AYRI BİR TRAJİ KOMİK BİR DURUMDUR.


İşin daha korkunç bir boyutu daha vardırki buda, ELÇİYİ YÜCELTMEK ADINA YAPILAN BU UYDURMALAR ALLAH CC NİN DİĞER KAVİMLER ÜZERİNDEKİ UYGULADIĞI SÜNNETİNİ GÖZ ARDI ETMEKTİR. Çünkü kur'an baktığımız zaman muhammed as dan önceki elçilerin kıssalarına baktığımız zaman, mucize olarak kendilerine geleni yalanlayan kavmin sonu HELAK ile neticelenmiş olup bu "sünnetullah" tır, yani Allah cc nin elçileri vasıtası ile gönderdiği bir mucizeyi red eden kavim helak edilmiştir, bu konu ile ilgili ayetler mevcut olup sırf resul un kendisini öne çıkarmak adına yapılan bu eylemler geri planda korkunç bir hatayı beraberinde getirip Allah cc yi geri plana atmak anlamına gelmektedir.  


----- 006.158 Onlar kendilerine meleklerin gelmesini mi, yoksa Rabbinin gelmesini mi, yahut Rablerinden bir takım mucizelerin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin bir takım mucizeleri geldiği gün, bir kimse daha önce inanmamışsa veya imaniyle bir iyilik kazanmamışsa, imanı ona fayda vermez. Onlara: «Bekleyin, doğrusu biz de bekliyoruz» de.
-----017.059 Bizi mucize göndermekten alıkoyan, ancak, öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır. Semud milletine gözle görülebilen bir mucize, bir dişi deve vermiştik de ona zulmetmişlerdi. Oysa Biz mucizeleri yalnız korkutmak için göndeririz.
Yukarıda örnek olarak verdiğimiz iki ayet meali dahi mucizelerin gönderilmesi ve red edilmesi halinde kavimlerin helak edilesinin "sünnetullah" olduğunu göstermektedir. Kamer suresinin ilk ayetlerindeki "ayın yarılması" tabirinin gerçekten olmuş bir olay olduğu iddiaları ve aya giden astronotların ayın ortasında bu yarılmaya delil olabilecek bir çizginin olduğu iddiası bizi kur'an ayetleri ile böyle bir iddia arasında tercih yapmaya zorlamaktadır. Kamer s. nin ilk ayetleri konusunda ik devir müfessirlerinin ayın ortadan yarıldığı şeklindeki rivayetlere şüphe ile baktığı malumdur. "Şakkul kamer" tabiri araplar arasında, "mesele açıklığa kavuştu" anlamında kullanılan bir deyim olup ayın gerçekten yarıldığına işaret etmez , ayın yarıldığına dair olan düşünceler sünnetullahı öteleyen düşüncelerdir. Ayın yarılması olayını gerçek olarak anladığımız zaman , isra s. 59. ayeti ile arada bir çelişki olması kaçınılmaz olup elçiyi öne çıkarmak pahasınada olsa kur'an ayetleri arasında bir çelişki olmasına göz yummak demek anlamına gelir.  


Sonuç olarak, Allah cc son elçisi muhammed sav e diğer bazı elçilere verdiğini bildirdiği mucize dediğimiz türden herhangi bir olağan üstü bir şey vermemiştir. Mucize verilmesi bir elçinin değerini yükseltmek şeklinde , mucize verilmemesi ise bir elçinin değerini düşürmek şeklinde anlaşılmamalıdır. Allah cc nin göndermiş olduğu bütün elçiler, BİZİM ELÇİLERİMİZ olup sadece muhammed as için kullanılan" bizim peygamberimiz" tabiri bile bizlerdeki elçi ayrımının bilinçaltındaki bir işaretidir. Sünnetullah gereği herhamgi bir kavme gönderilen elçi ve onunla beraber verilen bir mucizeyi inkar o kavmin helakını gerekmektedir. Muhammed sav i diğer resullerden geri bırakmamak amacı ile ona atfen uydurulan yüzlerce mucize masalları Allah cc yi elçisinin altında bir seviyeye düşürmek anlamına gelmekte olup sünnetullahı red manası taşımaktadır. Resulu aşırı sevmek tezahürlerinin bir uzantısı diyebileceğimiz bu tür yakışmalar ona olan sevgimizin değil düşmanlığımızı bir eseridir. Allah cc kime neyi nasıl vereceği hususunda kimseye danışmak mecburiyetinde değildir. Muhammed as ın, Allah cc nezdinde diğer elçilerden herhangi bir farkı yoktur, eğer vardır diyorsak elçilerin arasını ayrımış oluruzki buda bizlerin mü'minlik sıfatını tehlikeye düşürür. RABBİMİZ BİZLERE MUHAMMED SAV E DOST OLMAK ADINA ONA ATFEN YALAN VE İFTİRA UYDURANLARDAN KILMASIN AMİN. 


                       EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.