5 Aralık 2024 Perşembe

KEHF SURESİ ÇEVİRİSİ

1- 2- 3- 4- O övgü Allah'adır, O ki kuluna o kitabı indirdi ve onu eğriliği olan (bir kitap) olarak yapmadı. (Aksine) onu kendi katından bir çetin sıkıntıyı uyarması ve o düzgün işleri işleyen o inanan kimselere, onda sonsuz olarak durup bekleyiciler olarak bir iyi iş karşılığının onlar için olduğunu müjdelemesi ve "Allah bir çocuk sahiplendi" demiş olan kimseleri uyarması için dosdoğru (bir kitap) olarak (yaptı).

5- Onların ve onların atalarının bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. Onların ağızlarından çıkan kelime büyük (bir yalandır). Onlar bir yalandan başkasını söylemiyorlar.

6- Herhalde sen bu söze inanmadılar diye, onların izleri üzerinde benliğini kederlenerek tüketicisin

7- Şüphesiz ki biz o yerin üzerinde olan şeyleri, iş olarak onların hangisi daha iyi işleyecek diye yoklamak için, ona bir süs olarak yaptık.

8- Ve şüphesiz ki biz onun üzerinde olan şeyleri, kesinlikle bir kupkuru toprak haline de getiricileriz.

9- Yoksa sen o mağara ve o yazıt arkadaşlarının bizim şaşılacak ayetlerimizden olduğunu mu hesap ettin?

10- Bir zaman o genç erkekler o mağaraya sığınmıştı da onlar: "Ey Efendimiz kendi katından bize bir sarmalayıcı iyilik ver ve işimizden dolayı bizim için bir olgunluk hazırla" demişlerdi. 

11- Bunun üzerine biz de (uyanmamaları için) onların kulaklarının üzerine o mağarada seneler sayısınca vurmuştuk.

12- Sonra biz onları, (mağarada) kaldıkları zamanı süre bakımından o iki grubun hangisinin daha iyi sayan olduğunu bizim bilmemiz için harekete geçirmiştik.

13- Biz, sana onların haberini o gerçekle anlatıyoruz. Şüphesiz ki onlar Efendilerine inanmış olan genç erkeklerdi ve biz de onların doğruya iletilmelerini artırmıştık.

14- 15- Ve onlar ayağa kalkıp: "Bizim Efendimiz, o göklerin ve o yerin Efendisidir. Biz O'nun berisinden hiçbirini tanrı olarak asla çağırmayacağız, (eğer çağırırsak) o takdirde ant olsun ki haktan uzak bir söz söylemiş oluruz. Şu bizim topluluğumuz, O'nun berisinden bir takım tanrılar bellediler. Onlar hakkında bir açık yetki getirmeliler değil miydi? Artık Allah'a karşı bir yalan yakıştırmış kimseden daha haksızlık yapan kimdir?" dedikleri zaman, biz onların kalplerinin (sağlamlaşması için) üzerine bağ vurmuştuk.

16- (İçlerinden biri): "Ve madem ki siz onlardan ve onların Allah'tan başka kulluk etmekte oldukları şeylerden uzaklaştınız, artık o mağaraya sığının ki sizin Efendiniz size kendisinin sarmalayıcı iyiliğinden yaysın ve size içinizden dirseklik (rahat bir ortam) hazırlasın" (demişti).

 17- Ve sen onlar onun geniş bir yerinde (uyuyor) iken sen (orada olsaydın) o güneşi aydınlandığı zaman onların mağaralarından o sağın tarafına eğrilmekte olduğunu ve battığı zaman da o solun tarafına aşmakta olduğunu görürdün. Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Allah kimi doğruya iletirse, artık o, o doğruya iletilendir. Ve kimi saptırırsa, artık sen onun için yakın bir olgunlaştıran asla bulamayacaksın

18- Ve sen (orada olsaydın) onları uyanıklar olarak hesap ederdin oysa onlar uyuyorlardır. Ve biz onları o sağın tarafına ve o solun tarafına çeviriyorduk. Ve onların köpekleri de iki kolunu o girişe genişleticiydi. Eğer sen onların üzerine aydınlatılsaydın (hallerine tanık olsaydın), kesinlikle onlardan kaçarak (başka tarafa) yakınlaşır ve onlardan dolayı kesinlikle (içine) bir korku doldurulurdu.

19- 20- Ve böylece kendilerinin arasında birbirlerine sormaları için biz onları harekete geçirdik. Onlardan bir sözcü: "Siz nice kaldınız?" dedi. Onlar: "Biz bir gün veya bir günün kısmı kadar kaldık" dediler. (Bu cevabı alanlar): "Sizin kaldığınız zamanı sizin Efendiniz en iyi bilendir. Birinizi şu gümüş paranızla hemen şu şehre harekete geçirin de yiyecek bakımından onun hangisi daha arınmış ona baksın ondan size bir rızık getirsin. Ve (şehir halkına) lütufkâr davransın ve sakın sizi bir kimseye fark ettirmesin. Şüphesiz ki onlar eğer sizin üzerinize üstün gelirlerse, sizi taşlarlar veya sizi inanç sistemlerine tekrar döndürürler ve o takdirde de sonsuz olarak asla başarıya eriştirilmezsiniz" dediler. 

21- Ve böylece biz Allah'ın söz vermesinin bir gerçek olduğunu ve o an ki onda hiçbir kuşku olmadığını bilmeleri için, biz onları fark ettirdik. O zaman (şehir halkı yapacakları) işlerini kendilerinin arasında çekişiyorlardı. (Onlar öldükten sonra bazıları): "Siz onların üzerine bir yapı inşa edin. Efendileri onları en iyi bilendir" dediler. Onların (yapacakları) işleri üzerine (çekişmede) yenen kimseler ise: "Onların üzerine kesinlikle boyun eğilen bir yer belleyeceğiz" dedi.

22- (Kimileri) diyecekler ki: "Üçtüler onların dördüncüsü köpekleriydi." Ve o algılanamayananı taşlayarak (kimileri de): "Beştiler onların altıncısı köpekleriydi" diyecekler. Ve (kimileri de): "Yedidiler ve onların sekizincisi köpekleriydi" diyecekler. Sen de ki: Benim Efendim onların sayısını en iyi bilendir. Onları bir az kimseden başkası bilmiyor." Artık sakın onlar hakkında (sana bilgisi kapalı olmayan) bir görünür münakaşadan başka münakaşa etme. Ve sakın onlar hakkında onlardan bir kimseden de görüş isteme.

23- 24- Ve sen hiçbir şey için de, "Eğer Allah'ın dilemesi başka" (demeden): "Şüphesiz ki ben bunu bir sabah serinliği yapıcıyım" sakın deme. Ve sen unuttuğun zaman da, Efendini hatırla ve: "Efendimin olgunlukça beni bundan daha yakına iletmesini umulur" de.

25- Ve (onlar dediler ki): "Onlar mağaralarında 300 sene kaldılar ve bunu 9 (sene) artırdılar."

26- Sen de ki: "Allah, onların kaldıkları zamanı en iyi bilendir. O göklerin ve o yerin algılanamayananı (n bilgisi) O'nundur. O, neler görür ve neler işitir. Onların O'nun berisinden hiçbir yakını yoktur. Ve kendi kararında bir kimseyi ortak etmez."

27- Ve senin Efendinin kitabından sana vahyedilen şeyi peşi sıra oku. O'nun kelimelerini hiçbir değiştirici olmaz. Ve sen O'nun berisinden bir sığındırıcı da asla bulamayacaksın.

28- Ve O'nun yüzünü isteyerek sabah serinliği ve akşam karanlığı (sürekli olarak) Efendilerini çağırmakta olanlarla beraber benliğinle direnip gayret et. Ve sakın iki gözünü bu şimdiki yaşamın süsünü isteyerek onlardan ayırma. Ve sakın kendi keyfi arzusunu izlemiş, işi kusur işlemek olan ve bizi hatırlamaktan kalbini duyarsızlaştırdığımız kimseye de itaat etme.

29- Ve sen de ki: "O gerçek Efendinizdendir. Artık dileyen kimse inansın ve artık dileyen kimse de gerçeği örtsün." Şüphesiz ki biz o haksızlık yapanlar için bir ateş hazırladık ki onun surları onları kuşatmıştır. Ve eğer yana yakıla yardım isterlerse, onlara o yüzleri kavuran o yağ tortusu gibi bir suyla yardım edilir. Ne kötü içecektir ve (o ateş) dirseklikçe de (rahat bir ortamca) ne kötüdür. 

30- Şüphesiz ki o kimseler inandılar ve o düzgün işleri işlediler, şüphesiz ki biz bir iş bakımından daha iyi kimsenin iş karşılığını kayba uğratmayız.

31- İşte onlar, onların altından o nehirler akar Adn bahçeleri onlar içindir. Onlarda o süslü koltuklar üzerine dayananlar olarak onlarda altından bileziklerden takınacaklar ve ince ipekten ve kalın ipekten giysiler giyeceklerdir. Ne iyi ödüldür ve dirseklikçe de (rahat bir ortamca) ne güzeldir. 

32- Ve sen onlara iki adamı bir örnek olarak ortaya koy. Biz ikisinden birine üzümlerden iki bahçe vermiş ve o ikisini de hurmalıkla kuşatmış ve ikisinin arasını da bir ekinlik yapmıştık.

33- O iki bahçenin her ikisi de yemişini vermiş ve ondan (yemişini vermekten) yana hiçbir şeyi haksızlık yapmamıştı. Ve biz ikisinin arasından bir de nehir fışkırtmıştık.

34- Ve onun (o adamın başka) ürünü de olmuştu. Durum böyleyken onunla karşılıklı konuşurken arkadaşına: "Ben senden mal bakımından daha çok ve insan gücü bakımından da daha güçlüyüm" demişti.

35- 36- Ve kendi benliğine haksızlık yapan biri olarak bahçesine girmiş ve: "Ben bunun kuruyup yok olacağı kanısına sonsuz olarak varmıyorum ve ben o anın ayağa dikilici olacağı kanısına da varmıyorum. Ve eğer ben Efendime geri döndürülürsem de, ben kesinlikle çevrilmişlik bakımından bundan daha hayırlısını bulurum" demişti.

37- 38- 39- 40- 41- Onunla karşılıklı konuşurken arkadaşı ona: "Seni bir topraktan sonra bir döllenmiş hücreden takdir etmiş sonra da seni bir adam olarak denkleştirmiş olan kimseye nankörlük mü ettin? Fakat ben, O Allah benim Efendimdir ve ben, benim Efendime hiçbirini ortak koşmam. Ve her ne kadar sen beni senden mal bakımından ve çocuk bakımından daha az olarak görüyor olsan da bahçene girdiğin zaman, '(Bu bahçe) Allah'ın dilemesidir, Allah'tan başka hiçbir kuvvet yoktur' demeli değil miydin? Buna rağmen benim Efendimin bana senin bahçenden daha hayırlısını vermesi ve onun üzerine gökten bir hesap gönderip böylece kaygan bir toprak olması umulabilir. Veya onun suyu çukura çekilir olması onu (tekrar yukarı) istemeye asla güç yetiremeyeceğin (umulabilir)" demişti.

42- Ve onun ürünü kuşatıldı. Böylece onun tavanları üzerine çökmüş haldeki (bahçesine bakıp) onda harcadığı şeye (içi yanarak) iki elini oğuşturmaya ve: "Keşke ben Efendime hiçbirini ortak koşmasaydım" demeye başladı. 

43- Ve ona Allah'ın berisinden ona yardım edecek hiçbir askeri birlik olmadı ve kendisi öç alıcı da olamadı.

44- İşte orada o gerçek yakınlık Allah'a aittir. O, dönüşüm bakımından daha hayırlı ve son bakımından daha hayırlıdır.

45- Ve sen onlara bu şimdiki yaşamın örneğini ortaya koy. (Bu şimdiki yaşam) bizim onu o gökten indirdiğimiz böylece o yerin bitkisinin birbirine karıştığı gökten indirdiğimiz bir su gibidir. Derken (o bitki) o rüzgârların savurmakta olduğu bir ot kırıntısı oluverdi. Ve Allah her bir şey üzerine bir ölçü koyucudur.

46- O mal ve o oğullar, bu şimdiki yaşamın bir süsüdür. Ve o kalıcı düzgün işler ise, senin Efendinin yanında dönüşüm bakımından daha hayırlıdır ve beklenti bakımından daha hayırlıdır.

47- Ve o gün biz o dağları gezdiririz ve sen o yeri (bir uçtan bir uca) belirgin olarak görürsün. Ve biz onlardan hiçbirini geride bırakmaksızın sürüp toplamışızdır.

48- Ve bir saf halinde senin Efendine sunulmuşlardır. Ant olsun ki bizim sizi ilk defasındaki takdir etmiş olduğumuz gibi bize geldiniz. Oysa ki bizim sizin için (belirlenmiş) bir söz zamanı asla belirlemeyeceğimizi iddia etmiştiniz.

49- Ve o kitap konulmuştur, artık sen o suç işleyenleri onun içindeki şeylerden dolayı: "Yazıklar olsun bize bu kitaba ne oluyor ki küçük ve büyük geride bırakmadan onu sayılandırmış" diyerek korkuyla titreyenler olarak görürsün. Ve işledikleri şeyleri hazır olarak bulmuşlardır. Ve senin Efendin bir kimseye haksızlık yapmaz.

50- Ve biz bir zaman o meleklere: "Adem'e boyun eğin" demiştik de İblis hariç hemen boyun eğmişlerdi. O cinden olmuş böylelikle kendisinin Efendisinin buyruğundan çıkmıştı. Şimdi onlar size bir düşman olduğu halde, siz benim berimden onu ve onun soyunu yakınlar mı belliyorsunuz? O haksızlık yapanlar için değişim bakımından ne kötüdür.

51- Ben onları o göklerin ve o yerin takdir edilişine ve kendi benliklerinin takdir edilişine tanıklaştırmadım. Ve ben o saptırıcıları bir pazu (güçlü kol) olarak da belleyen olmadım.

52- Ve o gün (Allah): "Bana ortaklar olduğunu iddia ettiğiniz şeylere seslenin" der. Bunun üzerine onlar, onları çağırmışlar fakat onlar kendilerini cevaplandırmamışlardır. Ve biz onların arasına bir çukurluk koymuşuzdur.

53- Ve o suç işleyenler o ateşi görmüş, artık şüphesiz ki kendilerinin de ona düşücüler oldukları kanısına varmışlardır. Ve ondan çevrilecek bir yer de bulamamışlardır.

54- Ve ant olsun ki biz bu okunan (Kur'an) da o insanlara her bir örnekten evire çevire açıkladık. Ve o insanın söz dalaşı yapması ise her bir şeyden (diğer canlılardan) daha çoktur

55- Ve o insanları, onlara o doğruya ileten geldiği zaman inanmalarına ve Efendilerinden bağışlama istemelerine o ilklerin yasasının onlara gelmesinden veya o azabın karşılarına gelmesinden başkası alıkoymadı.

56- Ve biz o gönderilmişleri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olmalarından başkasıyla göndermiyoruz. Ve gerçeği örtmüş olan kimseler ise o gerçeği o geçersizle boşa çıkarmak için onunla söz dalaşı yapıyorlar. Ve onlar benim ayetlerimi ve uyarıldıkları şeyi bir alay konusu bellediler.

57- Ve kendisinin Efendisinin ayetleri ona hatırlatıldığı halde, buna rağmen onlardan kayıtsız kalmış ve iki elinin öncelediği şeyi unutmuş kimseden, daha haksızlık yapan kimdir? Şüphesiz ki biz onu (Kur'an'ı) kavrarlar diye onların kalplerinin üzerine bir kamuflaj ve kulaklarına da bir ağırlık oluşturduk. Eğer sen onları o doğruya iletene çağırsan, yine de onlar sonsuz olarak asla doğruya iletilmeyecekler.

58- Ve senin Efendin çok bağışlayıcıdır, sarmalayıcı iyilik sahibidir. Eğer onları kazandıkları şeyler nedeniyle (hemen) tutmuş olsaydı, onlar için o azabı kesinlikle çabuklaştırırdı. Aksine, onlar için (belirlenmiş) bir söz zamanı vardır ki (o zaman gelince) O'nun berisinden kurtulacak bir yer de asla bulamayacaklar.

59- Şu kasabalar, haksızlık yaptıklarında biz onları yok etmiştik. Ve biz onların yok edilmeleri için bir söz zamanı belirlemiştik.

60- Ve bir zaman Musa genç uşağına: "O iki su kütlesinin birleştiği birleştiği yere ulaşmama kadar (yürümekten) ayrılmayacağım veya (oraya ulaşmak için) uzun bir zaman geçireceğim" demişti.

 61- Ne zaman ki ikisi, ikisinin (iki su kütlesinin) arasının birleştiği yere ulaştıklarında, balıklarını unutmuşlar, böylece o da o su kütlesinde gözden kaybolarak kendi yolunu tutturmuştu.

62- Ne zaman ki ikisi (orayı) geçtiklerinde (Musa) genç uşağına: "Sen bize sabah serinliği (yemeği)mizi getir, ant olsun ki biz bu seferimizden dolayı bir yorgunlukla karşılaştık" demişti.

63- (Genç uşağı): "Gördün mü sen, o kayaya sığındığımız zaman şüphesiz ki ben o balığı unuttum. Ve onu hatırlamamı bana o şeytandan başkası unutturmadı ve o da o su kütlesinde şaşılacak bir şekilde kendi yolunu tutturdu" demişti.

64- (Musa): "Bu, peşine düşmekte olduğumuz şeydir" demişti. İkisi de hemen eserlerinin üzerini takip ederek geri dönmüşlerdi.

65- (Oraya vardıklarında) ikisi, bizim ona kendi yanımızdan bir sarmalayıcı iyilik verdiğimiz ve ona kendi katımızdan bir bilgi öğrettiğimiz bizim kullarımızdan bir kul bulmuşlardı.

66- Musa ona: "Sana bir olgunluk olarak öğretilmiş olan şeyden, senin de bana öğretmen için seni izleyebilir miyim?" demişti.

67- 68- (Kul): "Şüphesiz ki sen benimle beraber direnip gayret etmeye asla güç yetiremeyeceksin. Ve haber bakımından onu kuşatamadığın bir şeye karşı nasıl direnip gayret edebileceksin?" demişti.

69- (Musa): "Eğer Allah dilemişse, sen beni direnip gayret eden biri olarak bulacaksın ve sana iş konusunda karşı çıkmayacağım" demişti.

70- (Kul): "Eğer sen beni izleyecek olursan, ben sana ondan bir hatırlatma açıklama yapıncaya kadar, sakın bana hiçbir şeyden sormayacaksın" demişti.

71- Böylece ikisi hareketlenmişlerdi. Nihayet ikisi o gemiye bindikleri zaman (kul) onu delmişti. (Musa): "Onun halkını batırman için mi sen onu deldin? Ant olsun ki sen iş bakımından (tehlikeli)bir şeyle geldin" demişti.

72- (Kul): "Ben dememiş miydim şüphesiz ki sen, benimle beraber direnip gayret etmeye asla güç yetiremeyeceksin?" demişti.

73- (Musa): "Unutmam nedeniyle sakın beni (sorumlu) tutma ve benim işimden (itirazımdan) dolayı sakın beni bir zorluğa büründürme" demişti.

74- Yine ikisi hareketlenmişlerdi. Nihayet bir oğlan çocuğu ile karşılaştıkları zaman (kul) hemen onu öldürmüştü. (Musa): "Sen bir arınmış haldeki benliği, bir benliği (öldürmesinin karşılığı) olmaksızın öldürdün mü? Ant olsun ki sen çok yadırgama bakımından (korkunç) bir şeyle geldin" demişti.

75- (Kul): "Ben sana dememiş miydim şüphesiz ki sen, benimle beraber direnip gayret etmeye asla güç yetiremeyeceksin?" demişti.

76- (Musa): "Eğer bundan sonra ben sana bir şeyden sorarsam, artık bana arkadaşlık etme. Benim katımdan kesinlikle bir gerekçeye ulaştın" demişti.

77- Yine ikisi hareketlenmişlerdi. Nihayet ikisi bir kasaba halkına geldikleri zaman, onun halkından yiyecek istemişler, fakat onlar ikisini konuklamaktan direnmişlerdi. Durum böyle iken ikisi onda yıkılmak isteyen bir duvar bulmuşlar o (kul) da hemen onu ayağa kaldırmıştı. (Musa): "Eğer sen dileseydin, buna karşı kesinlikle bir iş karşılığı tuttururdun" demişti.

78- 79- 80- 81- 82- (Kul): Bu (soru), seninle benim aramın ayrılmasıdır. Senin kendisine karşı direnip gayret etmeye güç yetiremediğin şeylerin geri dönüşümünü seni haberlendireceğim. O gemiye gelince, o su kütlesinde çalışmakta olan durgunlara aitti. Ben onu kusurlu yapmak istedim, çünkü onların ötesinde her gemiyi zor kullanarak tutan bir hükümdar vardı. Ve o oğlan çocuğuna gelince, Onun babası annesi iki inanan idi. Dolayısıyla biz onun, ikisini bir taşkınlığa ve bir nankörlüğe büründürmesinden endişelendik. Böylece biz ikisinin Efendisinin onlara arınmış bakımından ondan daha hayırlısıyla ve sürekli sarmalayıcılık bakımından da daha yakınıyla değiştirmesini istedik. Ve o duvara gelince, O şehirdeki yetim o iki oğlan çocuğuna aitti ve onun altında ikisine ait bir hazine vardı ve ikisinin babaları da düzgün biriydi. Dolayısıyla senin Efendin o ikisinin en çetinliklerine ulaşmalarını ve senin Efendinden bir sarmalayıcı iyilik olarak hazinelerini (o zaman) çıkarmalarını istedi. Ve ben bunu kendi buyruğumdan dolayı yapmadım. Bu, kendisine direnip gayret etmeye güç yetiremediğin şeylerin geri dönüşümüdür" demişti.

83- Ve sana Zülkarneyn'den soruyorlar. Sen de ki: "Size ondan bir hatırlatmayı, peşi sıra okuyacağım."

84- 85- Şüphesiz ki biz ona o yerde olanak sağladık ve ona her şeyden bir araç verdik. Böylece o da bir aracı izledi (ordusuyla yola çıktı).

86- Nihayet o güneşin battığı yere ulaştığı zaman, onu bir kara balçık gözesinde batıyor buldu ve onun yanında da bir topluluk buldu. Biz ona: "Ey Zülkarneyn, (onlara) ya o azabı etmen ve ya da onlara iyilikle sahiplenmen (sana kalmış)" dedik.

87- 88- O da: "Haksızlık yapan kimselere gelince, artık biz onu ileride azaplandıracağız. Sonra kendisinin Efendisine geri döndürülür, böylece O'da onu yadırganan bir azapla azaplandırır. Ve inanan ve bir düzgün iş işleyen kimseye gelince, ona da o en iyinin karşılığı vardır. Ve biz ona buyruğumuzdan bir kolaylık söyleyeceğiz" dedi.

89- Sonra bir aracı izledi (ordusuyla yola devam etti).

90- Nihayet o güneşin aydınlandığı yere ulaştığı zaman onu, onun (güneşin) berisinden kendilerine bir engel yapmadığımız bir topluluğun üzerine aydınlanıyor olarak buldu.

91- İşte böyle. Ve oysa biz onun katında olan şeyleri haber (alma) bakımından kuşatmıştık.

92- Sonra bir aracı izledi (ordusuyla yola devam etti).

93- Nihayet iki seddin arasına ulaştığı zaman, o iki seddin berisinde neredeyse hiçbir şey sözü kavrayamaz (dili yabancı) bir topluluk buldu.

94- Onlar: "Ey Zülkarneyn, şüphesiz ki Ye'cüc ve Me'cüc bu yerde bozuculuk yapanlardır. Biz, bizimle onların arasına senin bir sed yapmana karşı, sana bir vergi verelim mi?" dediler.

95- 96- (Zülkarneyn): "Benim Efendimin bu konuda bana sağladığı olanak daha hayırlıdır. Artık siz beni kuvvetle destekleyin de bizim aramızla onların arasına dayanıklı bir engel yapayım. Bana o demirin tomarlarını getirin" dedi. Nihayet o iki yamacın arası denkleştiği zaman: "Üfleyin (ateşi körükleyin)" dedi. Nihayet onu (demiri) bir ateş haline soktuğu zaman : "Bana getirin de onun üzerine bir erimiş bakır boşaltayım" dedi.

97- (Yapıldıktan sonra) artık onlar ona üstün gelmeye güç yetiremediler ve onu delmeye de güç yetiremediler.

98- (Zülkarneyn): "Bu, benim Efendimden bir sarmalayıcı iyiliktir. Artık benim Efendimin sözü(nün zamanı) geldiği zaman, onu dümdüz yapar. Ve benim Efendimin sözü bir gerçektir" dedi.

99- Ve o gün biz onların bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanır hale bırakmışızdır ve o boruya üflenmiş böylece biz onları toplu olarak toplamışızdır.

100- Ve o gün biz cehennemi o gerçeği örtücülere bir sunumla sunmuşuzdur.

101- O kimseler ki, gözleri benim hatırlamamdan bir perde içindeydi ve onu işitmeye de dayanamazlardı.

102- O gerçeği örtmüş olan kimseler, benim berimden kullarıma yakınlar belleyeceklerini mi hesap etti? Şüphesiz ki biz cehennemi o (gerçeği) örtücülere bir ikramlık olarak hazırladık.

103- 104- Sen de ki: "İş bakımından o en ziyan edenleri sizi haberlendireyim mi? O kimseler ki, kendilerinin bu şimdiki yaşamda ustalıkla yaparak iyilikler işlemekte olduklarını hesap ettikleri halde, koşmaları boşa gitmiş olanlardır."

105- İşte onlar o kimselerdir ki, Efendilerinin ayetlerini ve O'nun karşılamasını örtmüşler, böylece onların işleri de boşa gitmiştir. Artık biz o kalkışın günü onlar için bir tartı kurmayacağız.

106- Bu, onların gerçeği örtmüş olmalarının ve benim ayetlerimi ve elçilerimi bir alay konusu olarak sahiplenmelerinin karşılığı cehennemdir.

107- Şüphesiz ki o kimseler inandılar ve o düzgün işleri işlediler, o firdevs bahçeleri onlar için bir ikramlık olmuştur.

108- Onlarda sürekli kalıcıdırlar. Onlardan bir değişim peşine de düşmezler.

109- Sen de ki: "Eğer o su kütlesi benim Efendimin kelimeleri için bir mürekkep olsa, ve eğer ki biz onun bir örneğini de bir mürekkep olarak getirsek, benim Efendimin kelimelerinin tükenmesinden önce o su kütlesi tükenirdi."

110- Sen de ki: "Ben ancak ve ancak sizin örneğiniz bir beşerim. Bana sizin tanrınızın ancak ve ancak bir tek tanrı olduğu vahyediliyor. Artık kim kendisinin Efendisinin karşılamasını bekliyorsa, bir düzgün iş işlesin ve kendisinin Efendisine kullukta bir kimseyi ortak koşmasın."


24 Kasım 2024 Pazar

İSRA SURESİ ÇEVİRİSİ

 1- Her türlü eksiklikten uzaktır ki O, kulunu bir gece, kendisine bizim (gözle görülen) ayetlerimizden bir kısmını göstermemiz için o yasak mescit (Mekke) den o en uzak mescit'e (Medine'ye) yürüttü ki biz onun çevresine bereketler kılmıştık. Şüphesiz ki O, en iyi işiticinin, en iyi görücünün ta kendisidir.

2- Ve biz Musa'ya o kitabı verdik ve biz onu "Benim berimden bir üstlenici bellemeyin" diye Yakub'un oğulları'na bir doğruya ileten yaptık.

3-Ey bizim Nuh'un beraberinde (gemiyle) taşıdığımız  kimselerin soyu, şüphesiz ki o, çok şükreden bir kuldu.

4- Ve biz Yakub'un oğulları'na o kitaptaki: "Siz o yerde kesinlikle iki kere bozuculuk yapacak ve kesinlikle bir büyük yücelenme ile yüceleneceksiniz" hükmünü (nün gereğini daha önce) yerine getirmiştik.

5- Ve iki (yücelenme) den ilkinin (hükmünün gereğini yerine getirme) sözü geldiği zaman, biz sizin üzerinize bir çetin sıkıntı vermeye sahip bize ait kulları harekete geçirmiştik de o yurtların arasını yoklamışlardı. Ve bu, bir  (gereği) yapılmış söz idi.

6- Sonra biz sizi onların üzerine o tekrar daha geri döndürmüştük ve sizi mallar ve oğullar ile uzatmıştık. Ve sizi savaşçı sayısınca daha çok hale getirmiştik.

7- Eğer iyilik ederseniz, kendi benlikleriniz için iyilik etmişsinizdir. Ve eğer kötülük yaparsanız, artık o da kendinizedir. Artık o diğer (büyüklenme)nin (hükmünü yerine getirme) sözü geldiği zaman yüzlerinizi kötü duruma düşürmeleri için ve o mescide ilk defasındaki girdikleri gibi ona girmeleri ve ele geçirdikleri şeyleri darmadağın etmeleri için (yine üzerinize şiddetli kötülük sahibi kullarımızı harekete geçiririz).

8- Sizin Efendinizin sizi sürekli sarmalaması umulur. Ve eğer siz tekrar dönerseniz, biz de tekrar döneriz. Ve biz cehennemi o gerçeği örtücüler için kısıtlayıcı olarak yaptık.

9- Şüphesiz ki bu okunan (Kur'an) o en sağlama iletir ve o düzgün işleri işleyen o inanan kimselere de şüphesiz ki bir büyük iş karşılığının onlar için olduğunu müjdeler.

10- Ve şüphesiz ki o diğer (yaşama) inanmaz kimseler var ya, biz onlara bir acı azap hazırladık.

11- Ve o insan o hayra olan çağrısı gibi o şerri de çağırır. Ve o insan çok çabukçudur.

12- Biz o geceyi ve o gündüzü iki (gözle görülen) ayet yaptık da o gecenin (gözle görülen) ayetini ortadan kaldırdık ve biz Efendinizden bir lütuf peşine düşmeniz ve o senelerin sayısını ve o hesabı bilmeniz için o gündüzün ayetini bir açıkça görülebilen yaptık. Ve biz her bir şeyi ayrıntılı olarak açıkladık.

13- 14- Ve biz her bir insanın kuşunu (işlediklerinden doğan sonuçları boynunda taşımaya) onu mecbur tuttuk. Ve biz o kalkışın günü (işlediklerinden doğan sonuçları) onunla karşılaşacağı bir yayılmış kitap olarak ona çıkaracağız. (Ve ona): "Oku kitabını, bugün kendi benliğin bir hesap görücü olarak sana yeter" (diyeceğiz).

15- Kim doğruya iletilirse, ancak ve ancak kendi benliği için doğruya iletilir. Ve kim saparsa ancak ve ancak kendi benliğine karşı sapar. Ve bir ağır yük taşıyıcı diğerinin ağır yükünü taşımaz. Ve biz bir elçi harekete geçirinceye kadar, azap ediciler de olmadık.

16- Ve biz bir kasabayı yok etmeyi istediğimiz zaman, onun refahlılarına buyururuz da onlar onda itaatten çıkarlar, böylece o söylenen (azap sözü) oranın üzerine bir gerçek olur da biz onu yerle bir ederiz.

17- Ve biz Nuh'un arkasından o kuşaklardan nicesini yok ettik. Ve kendisinin kullarının peşlerine takılı suçlarını bir en iyi haber alıcı olarak, bir en iyi görücü olarak senin Efendin yeter.

18- Kim o çabuk olanı isterse, biz istediğimiz kimse için dileyeceğimiz şeyi onda, ona çabuklaştırır sonra ona cehennemi (yurt) yaparız. Yerilmiş kovulmuş olarak ona yaslanır.

19- Ve kim o diğer (yaşamı) ister ve onun için koşar, ona koşmasını da bir inanan olarak yaparsa, işte onların koşmaları şükre değer olur.

20- Biz her birine onlara da ve bunlara da senin Efendinin vergisinden el uzatırız. Ve senin Efendinin vergisi (tek tarafa) yığınlanmış değildir.

21- Sen bak, biz onların bir kısmını bir kısmının üzerine nasıl lütuflandırdık. Ve kesinlikle o diğer (yaşam) kademeler bakımından daha büyüktür ve lütuflandırma bakımından da daha büyüktür.

22- Allah'ın beraberinde diğer bir tanrı edinme, yoksa yerilmiş, yüzüstü bırakılmış olarak oturup kalırsın.

23- 24- Ve senin Efendin, sizin kendisinden başkasına kulluk etmemenize ve anne babaya bir iyilikle (davranmaya) hükmetti. Eğer ikisinden biri veya her ikisi senin yanında (yaşça) o büyüklüğe ulaşırsa, artık sen her ikisine de sakın "Öf" bile deme ve ikisini azarlama ve ikisine bir değerli söz söyle. Ve sen ikisine o sarmalayıcı iyilikten dolayı o alçalmanın kanadını indir ve: "Ey Efendim, beni küçük biriyken büyüttükleri gibi sen de ikisine merhamet et" de.

25- Sizin Efendiniz, sizin benliklerinizdeki şeyleri en iyi bilendir. Eğer siz düzgünler olursanız, artık şüphesiz ki O, (suçlarından) o çok dönenler için bir çok bağışlayıcıdır.

26- Ve o en yakınlığın sahibine ve o durguna ve o yolun oğluna (yolda kalmışa) hakkını ver ve bir savurganlıkla saçıp savurma.

27- Şüphesiz ki o saçıp savuranlar o şeytanların kardeşleri olmuşlardır. Ve o şeytan ise Efendisine karşı çok nankördür.

28- Ve eğer sen Efendinden beklemekte olduğun bir sarmalayıcı iyiliğin peşine düşerek onlardan kayıtsız kalırsan, artık sen onlara kolaylaşmış söz söyle.

29- Ve elini boynuna bağlanmış hale getirme ve onu büsbütün de genişletme, yoksa kınanmış, özlemiş olarak oturup kalırsın.

30- Şüphesiz ki senin Efendin o rızkı, kime dilerse geniş tutar ve bir ölçüye göre verir. Şüphesiz ki O, kendisinin kullarını(n işlerini) bir en iyi haber alıcıdır, bir en iyi görücüdür.

31- Ve sakın geçim darlığının endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Onlara ve size biz rızık veriyoruz. Şüphesiz ki onların öldürülmesi bir büyük hatadır.

32- Ve sakın o zinaya yaklaşmayın. Şüphesiz ki o, bir hayasızlıktır ve bir kötü yoldur.

33- Ve siz sakın Allah'ın (öldürülmesini) yasakladığı o benliği o gerçek (neden) dışında öldürmeyin. Kim haksızlık yapılmış olarak öldürülürse, artık biz onun yakınına (kısas veya diyette) bir yetki vermişizdir. Artık o da o öldürme (bu yetki) de savurganlık yapmasın. Çünkü o (bu kadarıyla) yardım olunmuştur.

34- Ve en çetinliğine ulaşıncaya kadar, o en iyisi dışında o yetimin malına sakın yaklaşmayın. Ve o antlaşmayı tastamam yerine getirin. Şüphesiz ki o antlaşma bir sorumluluktur.

35- Ve ölçtüğünüz zaman, o ölçeği tastamam yapın. (Tarttığınız zaman da) o dosdoğru terazi ile tartın. Bu, daha hayırlı ve geri dönüşümü bakımından daha iyidir.

36- Ve hakkında sana bir bilgi olmayan şeyin peşine düşme. Şüphesiz ki o işitme ve o görme ve o gönül hepsi, işte onlar ondan bir sorumludur.

37- Ve sen o yerde çalımlanarak yürüme. Çünkü sen yeri asla delemeyeceksin ve uzunluk bakımından da o dağlara asla ulaşamayacaksın. 

38- Bütün bunların kötü olanı, senin Efendinin yanında çirkin görülmüştür.

39- Bunlar, senin Efendinin o bilgelikten sana vahyettiği şeylerdendir. Allah'ın beraberinde diğer bir tanrı edinme, yoksa kınanmış, kovulmuş olarak cehennemde atılır kalırsın.

40- Yoksa sizin Efendiniz o oğulları size seçti ve kendisi de o meleklerden dişileri mi sahiplendi? Şüphesiz ki siz kesinlikle bir büyük söz söylüyorsunuz.

41- Ve ant olsun ki biz bu okunan (Kur'an)da hatırlamaları için evire çevire açıkladık. Oysa (bunlar) onlara nefretten bir başkasını arttırmıyor.

42- 43- Sen de ki: "Eğer söylemekte oldukları gibi O'nun beraberinde tanrılar olsaydı, o takdirde (tanrılar) o tahtın sahibine karşı kesinlikle yol peşine düşerlerdi. O, her türlü eksiklikten uzaktır ve söylemekte oldukları şeylerden bir büyük yücelikle yücedir."

44- O yedi gökler ve o yer ve onlarda olan kimseler, O'nu her türlü eksiklikten uzak tutmaktadır. Ve hiçbir şey yoktur ki, O'nu Onun övgüsü ile her türlü eksiklikten uzak tutmasın. Fakat siz onların her türlü eksiklikten uzak tutmalarını kavrayamazsınız. Şüphesiz ki O, bir yumuşak davranıcıdır, bir çok bağışlayıcıdır.

45- Ve biz okunan (Kur'an)ı okuduğun zaman, seninle ve o diğer (yaşama) inanmaz kimselerin arasına bir gizlenmiş engel koyarız.

46- Ve biz onu kavrarlar diye onların kalplerinin üzerine bir kamuflaj ve kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Ve Efendini okunan (Kur'an)da O'nu tek olarak hatırladığın zaman, nefretli olarak arkalarını yakınlaştırırlar

47- Onlar seni dinlemekte oldukları zaman onu hangi nedenle dinlemekte olduklarını ve onlar gizli konuştukları zaman o haksızlık yapanların: "Siz bir sihirlenmiş adamdan başkasını izlemiyorsunuz" demekte olduğunu, biz en iyi bileniz.

48- Sen bak, sana karşı nasıl örnekler ortaya koydular da böylelikle saptılar. Artık onlar (doğru) bir yola güç yetiremezler.

49- Ve onlar: "Biz kemikler ve ufalanmış topraklar halinde olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi yeni bir takdir edilişle harekete geçirilmişler (olacağ)iz?" dediler.

50- 51- 52- Sen de ki: "Taş veya demir halinde olun veya göğüslerinizde büyüyen şeylerden bir takdir ediliş halinde olun (yine de harekete geçirileceksiniz)." Buna karşılık: "Bizi kim tekrar döndürecek?" diyecekler. Sen de ki: "Sizi ilk defasında açığa çıkaran kimse." Ve sana şaşkınca başlarını sallayacaklar ve: "O ne zaman?" diyecekler. Sen de ki: "Bir yakın (zamanda) olması umulur. O gün sizi çağıracak da siz de O'nu Onun övgüsü ile cevaplandıracaksınız ve (kabirlerde) bir az dışında kalmadığınız kanısına varacaksınız."

53- Ve sen kullarıma de ki: O en iyiyi söylesinler. Şüphesiz ki o şeytan onların arasını dürtükler. Şüphesiz ki o şeytan o insan için bir apaçık düşmandır.

54- Sizin Efendiniz sizi en iyi bilendir. Eğer dilerse sizi sürekli sarmalar eder veya eğer dilerse sizi azaplandırır. Ve biz seni onlara bir üstlenici olarak göndermedik.

55- Ve senin Efendin o göklerdeki ve o yerdeki kimseleri en iyi bilendir. Ve ant olsun ki biz o bir kısım habercileri bir kısımın üzerine lütuflandırdık ve Davud'a da (vahyimizi) yazılı metin (Zebur) olarak verdik.

56- Sen de ki: "Siz O'nun berisinden iddia ettiğiniz kimseleri çağırın. Oysa onlar sizden o zararı kaldırma ve (o zararı başkasıyla) bir değiştirme gücüne sahip olamazlar."

57- İşte onların çağırmakta oldukları, Efendilerine hangisi en yakın olacak diye o yakınlık fırsatının peşine düşmekte olan ve kendisinin sarmalayıcı iyiliğini beklemekte olan ve O'nun azabından kaygılanmakta olan kimselerdir. Şüphesiz ki senin Efendinin azabı çekinilmiştir.

58- Ve hiçbir kasaba yoktur ki, o kalkışın gününden önce onu yok edici olmayalım veya ona bir çetin azapla azap edici olmayalım. Bu, o kitapta satırlanmıştır.

59- Ve bizi (gözle görünen) o ayetleri göndermekten, o ilklerin onları yalanlamış olmasından başka bir şey alıkoymadı. Ve biz Semud'a o dişi deveyi açıkça görülebilen olarak vermiştik de ona haksızlık yapmışlardı. Ve biz (gözle görünen) o ayetleri kaygılandırmaktan başka amaçla göndermiyoruz.

60- Ve bir zaman biz sana: "Şüphesiz ki senin Efendin o insanları kuşatmıştır" demiştik. Ve bizim sana gösterdiğimiz o rüyayı ve o okunan (Kur'an)daki o dışlanmış ağacı biz o insanlara bir denemeden başka amaçla yapmadık. Ve biz onları kaygılandırıyoruz, oysa bu onlara büyük bir taşkınlık halinden başkasını da artırmıyor.

61-Ve bir zaman biz o meleklere: "Adem'e boyun eğin" demiştik de İblis hariç hemen boyun eğmişlerdi. (İblis): "Ben bir çamur olarak takdir ettiğin kimseye boyun eğer miyim?" demişti.

62- (İblis devamla): "Bu benim üzerime çok değerli kıldığın kimseyi görüyor musun? Eğer beni o kalkışın gününe kadar ertelersen, onun soyunu bir azı dışında kesinlikle yularlayacağım" demişti.

63- 64- 65- (Allah): "Sen git, onlardan kim seni izlerse, artık şüphesiz ki cehennem bir bollaştırılmış karşılık olarak sizin karşılığınızdır. Ve onlardan güç yetirebildiğin kimseyi sesinle tedirgin et, atlılarını ve yayalarını onların üzerine görevlendir ve o mallarda ve o çocuklarda onlara ortak ol ve onlara söz ver. Ve o şeytan onlara bir aldatmadan başka söz vermez. Şüphesiz ki benim kullarım üzerinde senin bir yetkin yoktur. Ve bir üstlenici olarak senin Efendin yeter" demişti.

66- Sizin Efendiniz sizin için kendisinin lütfundan bir kısmın peşine düşmeniz için o gemileri o su kütlesinde sürüklemektedir. Şüphesiz ki O, size karşı bir sarmalayıcılığı süreklidir.

67- Ve size o su kütlesinde o zarar dokunduğu zaman, sizin (O'nun aşağısından) çağırdığınız şeyler kaybolur, yalnızca O (kalır). Ne zaman ki O sizi o karaya (çıkarıp) kurtardığında ise, siz kayıtsız kalırsınız. Ve (kayıtsız kalan) o insan çok nankördür.

68- Siz, o karanın tarafında sizi dibe geçirmesinden veya üzerinize bir kızgın taş yağdıran fırtına göndermesinden güvende mi oldunuz? Sonra siz kendiniz için bir üstlenici de bulamazsınız.

69- Yoksa sizi diğer bir kere daha ona tekrar döndürüp, üzerinize o rüzgârdan kırıp geçiren fırtına gönderip de nankörlüğünüz nedeniyle sizi batırmasından güvende mi oldunuz? Sonra kendiniz için bize karşı ona (size yapılanın arkasını aramaya) bir izleyen de bulamazsınız.

70- Ve ant olsun ki biz Adem 'in oğullarını çok değerli kıldık ve onları o karada ve o su kütlesinde taşıdık ve onları o temizlerden rızık verdik ve biz onları bizim takdir ettiğimiz kimselerden birçoğunun üzerine bir lütufla lütuflandırdık.

71- O gün biz bütün insanları önderleri ile çağıracağız. Artık kimin kitabı sağ eline verilirse, işte onlar kitaplarını okuyacaklar ve çekirdek lifi kadar dahi haksızlık yapılmazlar.

72- Ve kim bunda kör ise, artık o diğer (yaşamda) da kördür ve yol bakımından da daha şaşkındır.

73- Ve neredeyse onlar, bizim sana vahyettiğimiz şeyden başkasını bize karşı yakıştırman için seni ayartacaklardı ve o takdirde de kesinlikle seni bir dost belleyeceklerdi.

74- Ve eğer biz seni sabitleştirmemiş olsaydık, ant olsun ki neredeyse sen onlara az bir şey olsa da yanaşacaktın.

 75- O takdirde de kesinlikle sana o yaşamın katlamalı (azabını) ve o ölümün katlamalı (azabını) tattırırdık, sonra kendin için bize karşı bir yardımcı da bulamazdın.

76- Ve neredeyse onlar, seni bu yer (Mekke) den çıkarmak için ondan seni tedirgin etmek istiyorlar. Ve o takdirde onlar da senin ardından (Mekke'de) bir az (bir süre) dışında kalamazlar.

77- Bizim senden önce göndermiş olduğumuz elçilerimizden olan kimselerin bir kısmına (toplumlarına) uygulanan bir yasadır. Ve sen bizim yasamız için (başka yasayla) bir değiştirme bulamazsın.

78- O güneşin batıya yönelmesinden o gecenin karanlığına kadar o kulluk görevini ayağa kaldır ve o şafağın okumasını da. Şüphesiz ki o şafağın okuması tanık olunmuştur.

79- Ve gecenin bir kısmında sana bir fazlalık olarak onunla (Kur'an ile) uyan. Senin Efendinin seni bir övülmüş mevkiye* (Mekke'ye tekrar geri) harekete geçirmesi umulur.

*Makam-ı Mahmud, tefsirlerde her ne kadar "Şefaat makamı" olarak anlaşılmış olsa da. Biz "Makam" kelimesinin Bakara s. 125. ve Al-i İmran s. 97. ayetinde İbrahim (a.s.) ve Mekke ile bağlantılı olarak kullanılmasından hareketle Makam-ı Mahmud ifadesini Mekke olarak anlamayı tercih ettik ve 80. ve 81. ayetlerin de hicret ile alâkasını dikkate alarak, 79. ayetin Muhammed (a.s.)ın bulunduğu şehirden başka bir şehre hicret etmesini ve sonra o şehre tekrar muzaffer olarak geri dönmesini ifade ettiğini düşünüyoruz. En doğrusunu Allah (c.c.) bilir.

80- Ve sen de ki: "Ey Efendim, beni (Medine'ye) doğru bir girdirişle girdir ve (Mekke'den) doğru bir çıkarışla çıkar ve kendi katından bana bir yardımcı yetki oluştur."

81- Ve sen de ki: "O gerçek geldi ve o geçersiz perişan oldu. Şüphesiz ki o geçersiz perişan olucudur.

82- Ve biz o okunan (Kur'an) dan öyle şeyler indiriyoruz ki o, o inananlar için bir iyileştirme ve bir sarmalayıcı iyiliktir. Ve (o indirdiklerimiz) o haksızlık yapanlara bir ziyandan başkasını artırmaz.

83- Ve biz o insanın üzerine nimet verdiğimiz zaman, kayıtsız kalır ve yanıyla uzaklaşır. Ve ona o şer dokunduğu zaman ise, ümitsiz biri olur.

84- De ki: "Herkes kendi şekline (inandığı değerlere) göre işler. Ve sizin Efendiniz yolca daha doğru olan o kimseyi en iyi bilendir."

85- Ve sana o esintiden soruyorlar. Sen de ki: "O esinti, benim Efendimin buyruğundandır. Ve size (bunun hakkında) o bilgiden bir az dışında verilmemiştir." 

86- Ve eğer biz dilersek, sana vahyettiğimiz şeyi kesinlikle gideririz, sonra kendine onun için bize karşı bir üstlenici de bulamazsın. 

87- Senin Efendinden bir sarmalayıcı iyiliği olması başka. Şüphesiz ki O'nun senin üzerindeki lütfu büyük olmuştur.

88- Sen de ki: "Eğer o insan ve o cin bu okunan (Kur'an)ın bir örneğini getirmeleri üzerine toplanmış olsa, ve eğer onların bir kısmı bir kısmına sırt vererek olsa da, onun bir örneğini getiremezler."

89- Ve ant olsun ki biz o (inanmayan) insanlara bu okunan (Kur'an)da her bir örnekten evire çevire açıkladık. Buna rağmen o insanların tamamı ancak gerçeği örtmekte diretti.

90- 91- 92- 93- Ve onlar: "Bizim için o yerden bir kaynak fışkırtmana kadar, sana asla inanmayacağız veya senin hurmalıklardan ve üzümden bir bahçen olmalı da onların arasından o nehirleri fışkırttıkça fışkırtmalı veya iddia ettiğin gibi o göğü bizim üzerimize parça parça olarak düşürmeli veya Allah'ı ve o melekleri önümüze getirmelisin veya senin altından bir evin olmalı veya o göğe yükselmelisin. Ve senin (o göğe) yükselmene de sen bizim üzerimize onu okuyacağımız bir kitap indirene kadar, asla inanmayacağız" dediler. Sen de ki: "Efendimi her türlü eksiklikten uzak tutarım. Ben bir beşer elçiden başkası değil miyim?"

94- Ve o (inanmayan) insanları, onlara o doğru yol geldiği zaman inanmalarına, onların: "Allah bir beşer elçiyi mi harekete geçirdidemelerinden başkası alıkoymadı.

95- Sen de ki: "Eğer o yerde rahat rahat yürüyenler melekler olsaydı, kesinlikle biz onların üzerine o gökten bir melek elçi indirirdik."

96- Sen de ki: "Allah, benimle sizin aranızda bir tanık olarak yeter. Şüphesiz ki O, kendisinin kullarını(n işlerini) bir en iyi haber alıcıdır bir en iyi görücüdür."

97- Ve Allah kimi doğruya iletirse, artık o, o doğruya iletilendir. Ve kimi saptırırsa, artık sen onlar için O'nun berisinden yakınlar asla bulamayacaksın. Ve biz onları o kalkışın günü yüzleri üzerine körler ve dilsizler ve sağırlar olarak sürüp toplayacağız. Onların sığınağı cehennemdir. Her ne zaman ateş yavaşlarsa, biz onlara alev olarak artırırız.

98- Bu, onların karşılığıdır. Çünkü onlar, bizim ayetlerimizi örtmüşler ve: "Biz kemikler ve ufalanmış topraklar olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi yeni takdir edilişle harekete geçirilmişler (olacağ)iz?" demişlerdi.

99- Onlar görmediler mi şüphesiz ki Allah o kimsedir ki o gökleri ve o yeri takdir etti ve onların bir örneğini takdir etmeye de bir en doğru ölçü koydu ve onlar için bir süre belirledi ki onda hiçbir kuşku yoktur? Buna rağmen o haksızlık yapanlar sadece gerçeği örtmekte diretti.

100- Sen de ki: "Eğer sizler benim Efendimin sarmalayıcı iyilik depolarına sahip olsaydınız, o takdirde o harcamanın endişesiyle onu kesinlikle sımsıkı tutardınız. Ve o insan bir cimridir.

101- Ve ant olsun ki biz Musa'ya apaçık dokuz (gözle görünen) ayet verdik. Haydi Yakub'un oğulları'na sor, hani (Musa) onlara gelmişti de Firavun ona: "Şüphesiz ki ben seni kesinlikle sihirlenmiş biri olduğun kanısına varıyorum Ey Musa" demişti.

102- (Musa'da ona): "Ant olsun ki bunları doğruyu görmeler olarak o göklerin ve o yerin Efendisinden başkasının indirmediğini sen de bilmişsindir. Ve şüphesiz ki ben seni kesinlikle yok olmuş biri olduğun kanısına varıyorum ey Firavun" demişti.

103- Bunun üzerine (Firavun) onları o yerde tedirgin etmek istemişti de biz onu ve onun beraberinde olanları toplu olarak batırmıştık.

104- Ve onun (batırılmasının) arkasından biz Yakub'un oğulları'na: "O yerde durulun. Artık o diğerin sözü geldiği zaman, biz sizi birbirine geçmiş olarak (hesap için) getireceğiz" demiştik.

105- Ve biz onu o gerçekle indirdik ve o da o gerçekle indi. Ve biz seni bir müjdeci ve bir uyarıcı olmaktan başka (bir görevle de) göndermedik.

106- Ve biz bir okunan olarak onu o insanlara, durup bekleyerek (zaman içinde) okuman için onu ayırdık. Ve biz onu peyderpey olarak indirdik.

107- 108- Sen de ki: "Ona inanın veya inanmayın. Şüphesiz ki onun öncesinden o bilgi verilmiş olan kimselere okunmakta olduğu zaman, boyun eğen olarak çeneleri üzerine yere kapanırlar. Ve onlar 'Efendimizi her türlü eksiklikten uzak tutarız. Şüphesiz ki Efendimizin sözü kesinlikle yapılmıştır' derler."

109- Ve ağlayarak çeneleri üzerine kapanırlar ve (o okunan) onların saygısını artırır.

110- Sen de ki: "Siz Allah diye çağırın veya sarmalayıcılığı kapsamlı (Rahman) diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız, o en iyi isimler O'nundur." Ve sen kulluk görevini (insanlara çağrını sesini) yükselterek de ve onu yavaş sesle de yapma ve bunun arasında bir yol peşine düş.

111- Ve sen de ki: "O övgü o Allah'adır, O ki bir çocuk sahiplenmemiştir ve O'nun hükümranlıkta ortağı da  olmamıştır ve O'nun o alçalmışlıktan dolayı bir yakını da olmamıştır." Ve O'nu büyükledikçe büyükle.


13 Kasım 2024 Çarşamba

NAHL SURESİ ÇEVİRİSİ

 1- Allah'ın (elçilerini yalanlayanlar hakkındaki azap) buyruğu (önceki topluluklara) gelmiştir. Artık sakın onun çabuklaşmasını istemeyin. O, her türlü eksiklikten uzaktır ve onların ortak koşmakta oldukları şeylerden yücedir.

2- Kendisinin kullarından kime dilerse: "Gerçek şu ki, benden başka hiçbir tanrı yok, artık benden korunun" (diyerek insanları) uyarın diye kendi buyruğundan o esinti ile o melekleri indirir.

3- O, o gökleri ve o yeri o gerçekle takdir etti. Onların ortak koşmakta oldukları şeylerden yücedir.

4- O, o insanı bir döllenmiş hücreden takdir etti. Böyle iken birden o, bir apaçık çekişmecidir.

5- Ve o hayvanlar, onları da takdir etti. Onlarda sizin için bir ısınma ve faydalar vardır ve siz onların bir kısmından da yiyorsunuz.

6- Ve sizin için onlarda (akşam) serinlemekte olduğunuz vakit (ağıla koyarken) ve (sabah ağıldan) salıvermekte olduğunuz vakit bir güzellik vardır.

7- Ve ağırlıklarınızı o benliklerin çatlaması dışında ona ulaşıcı olmadığınız bir yöreye yüklenir. Şüphesiz ki sizin Efendiniz kesinlikle bir çok acıyıcıdır, bir sarmalayıcılığı süreklidir.

8- Ve o atları ve o katırları ve o eşekleri sizin onlara binmeniz için ve süs olarak (takdir etti). Ve sizin bilemeyeceğiniz şeyleri de takdir etmektedir.

9- Ve o yolun ılımlı olanı Allah'a aittir ve ondan bazısı da eğridir. Ve eğer dileseydi, sizi kesinlikle toplu olarak doğruya iletirdi.

10- O ki, sizin için o gökten bir su indirdi. Onun bir kısmından içecek vardır ve onun bir kısmından onda sürülerinizi otlattığınız yeşillik (yetişir).

11- Onunla sizin için o ekinleri ve o zeytinleri ve o hurmalıkları ve o üzümleri ve bütün o ürünlerden bitirir. Şüphesiz ki bunda, düşünmekte olan bir topluluğa kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

12- Ve o geceyi ve o gündüzü size boyun eğdirdi. Ve o güneş ve o ay ve o yıldızlar O'nun buyruğuna boyun eğdirilmişlerdir. Şüphesiz ki bunda, bağlantı kurmakta olan bir topluluğa kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

13- Ve o yerde renkleri değişik olarak yaydığı şeyleri de size (boyun eğdirdi). Şüphesiz ki bunda, hatırlamakta olan bir topluluğa kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

14- Ve O ki, sizin ondan bir taze et yemeniz ve sizin ondan onu takınacağınız bir takı çıkarmanız için, o su kütlesini de (size) boyun eğdirdi. Ve sen kendisinin lütfundan bir kısmın peşine düşmeniz ve şükretmeniz için o gemileri, onda (suyu) yarıcılar olarak (gittiklerini) görürsün.

15- Ve o yerde sizi sarsar diye sabitlikler ve sizin (gideceğiniz yolda) doğruya iletilmeniz için de nehirler ve yollar bıraktı. 

16- Ve (daha nice) göstergeler. Ve o yıldızla onlar (gidecekleri yolda) doğruya iletilirler.

17- Öyleyse takdir etmekte olan kimse, takdir edemez kimse gibi midir? Siz hiç hatırlamaz mısınız?

18- Ve eğer Allah'ın nimetini adetlemeye kalksanız, onu sayılandıramazsınız. Şüphesiz ki Allah, kesinlikle bir çok bağışlayıcıdır, bir sarmalayıcılığı süreklidir.

19- Ve Allah, sizin saklamakta olduğunuz şeyleri ve açığa vurmakta olduğunuz şeyleri bilir.

20- Ve onların Allah'ın berisinden çağırmakta oldukları kimseler hiçbir şey takdir edemezler, oysa kendileri takdir edilmektedirler.

21- Ölülerdir, yaşayanlar değildir. Ve onlar ne zaman harekete geçirileceklerini bile fark edemiyorlar.

22- Sizin tanrınız bir tek tanrıdır. O diğer (yaşama) inanmaz kimselerin kalpleri ise bunu yadırgayıcıdır ve onlar büyüklük taslayanlardır.

23- Allah'ın onların saklamakta oldukları şeyleri ve açığa vurmakta oldukları şeyleri bilmekte olduğunda kuşku yoktur. Şüphesiz ki O, o büyüklük taslayanları sevmez.

24- Ve onlara: "Sizin Efendiniz neyi indirdi?" denildiği zaman onlar: "O ilklerin söylencelerini" derler.

25- Bunun sonucunda o kalkışın günü kendi ağır yüklerini eksiksiz olarak ve bir bilgi olmaksızın saptırdıkları kimselerin ağır yüklerinden bir kısmını taşırlar.  Dikkat edin, onlar ne kötü şeyler yükleniyorlar.

26- Onlardan önceki kimseler de kesinlikle tuzak kurmuştu da Allah onların yapılarına o temellerinden gelmiş, böylece o tavan onların üstüne tepelerine çökmüş ve o azap onlara fark edemeyecekleri yerden gelmişti.

27- Sonra o kalkışın günü onları rezil eder ve şöyle der: "Sizin onlar uğrunda (inananlarla) bir ayrışma içinde olduğunuz kimseler olan ortaklarım nerede?" Kendilerine o bilgi verilmiş olan kimseler: "Şüphesiz ki bugün o rezillik ve o kötülük, o gerçeği örtücülerin üzerinedir" dedi.

28- O kimseler ki, o meleklerin, kendi benliklerine haksızlık yapanlar oldukları halde ömürlerini tamamlamakta olduklarıdır: "Biz hiçbir kötülük işleyen değildik" (diyerek onları) o teslimiyetle karşıladılar. Hayır şüphesiz ki Allah, sizin işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi bilicidir.

29- Artık siz onda sürekli kalıcılar olarak cehennem kapılarına girin. Artık kesinlikle ne sıkıntılıdır o büyüklenenlerin barınağı.

30- Ve o korunmuş olan kimselere:"Sizin Efendiniz neyi indirdi?" denildi. (Onlar): "Bir hayır" dediler. İyilik etmiş olan kimseler için bu şimdiki (yaşamda) bir güzellik vardır. Ve o diğerin yurdu ise kesinlikle daha hayırlıdır. Ve o korunanların yurdu kesinlikle ne iyidir.

31- Adn bahçeleri, ona gireceklerdir. Onların altından o nehirler akar. Onda dileyecekleri şeyler, onlar içindir. Allah, o korunanlara böyle karşılık verir.

32- O kimseler ki, o meleklerin onların ömürlerini temizler olarak tamamlamakta olduklarıdır: "Selam sizin üzerinize olsun, sizin işlemekte olduklarınız nedeniyle siz o bahçeye girin" derler.

33- Onlar, kendilerine o meleklerin gelmesinden veya senin Efendinin buyruğunun gelmesinden başka bir şeye mi bakıyorlar? Onlardan önceki kimseler de böyle yapmıştı. Ve Allah onlara haksızlık yapmadı, fakat onlar kendi benliklerine haksızlık yapıyorlardı.

34- Böylece işledikleri şeylerin kötülüğü, onlara değdirildi ve kendisiyle alay etmekte oldukları şey onları sarıverdi.

35- Ve ortak koşmuş olan kimseler: "Eğer Allah dilemiş olsaydı, biz ve bizim atalarımız, O'nun berisinden hiçbir şeye kulluk etmez ve O'nun aşağısından (birinin buyruğu ile) hiçbir şeyi  yasaklamazdık" dedi. Onlardan önceki kimseler de böyle yapmıştı. Artık o elçilerin üzerinde o apaçık ulaştırmadan başkası var mıdır?

36- Ve ant olsun biz her bir ana toplumun içinde: "Siz Allah'a kulluk edin ve o taşkınlık yapandan uzaklaşın" (diyerek uyarsın) diye bir elçi harekete geçirdik. Böylece içlerinden kimini Allah doğruya iletti ve içlerinden kimine de o sapkınlık gerçek oldu. Artık o yerde gezin de, o yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir bakın.

37- Onların doğruya iletimine düşkün olsan da, artık şüphesiz ki Allah, saptırdığı kimseyi doğruya iletmez. Ve onların hiçbir yardımcıları da yoktur.

38- Ve onlar: "Allah ölecek bir kimseyi (yeniden) harekete geçirmez" (diye) güçlü yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. Hayır, O'nun üzerine gerçek bir söz olarak (bunu yapacaktır). Fakat o insanların tamamı bilmezler.

39- Hakkında aykırılığa düşmekte oldukları şeyi onlara açıklaması için ve gerçeği örtmüş olan kimselerin kendilerinin kesinlikle yalancılar olduklarını bilmesi için (bunu yapacaktır).

40- Bir şey için onu(n olmasını) istediğimiz zaman ona bizim sözümüz ancak ve ancak "Ol" dememizdir, o da hemen oluverir.

41- Ve o kimseler ki, haksızlığa uğratılmalarından sonra Allah'ın uğrunda göç ettiler. Biz, onları kesinlikle bu şimdikinde bir iyilikle yerleştireceğiz. Ve o diğer (yaşamın) iş karşılığı ise daha büyüktür. Eğer biliyor olsalardı.

42- O kimseler ki, direnip gayret etmiş olanlar ve Efendilerini üstlenici edinmekte olanlardır.

43- Ve biz senden önce de kendisine vahyediyor olduğumuz adamlardan başkasını da göndermedik. Eğer siz bilmezler iseniz, artık o Hatırlatma'nın (Tevrat'ın) halkına sorun.

44- O apaçık deliller ve o yazılı metinlerle. Ve biz sana da o insanlara kendilerine indirilmiş olan şeyi açıklaman ve onların da düşünmeleri için, bu hatırlamayı indirdik.

45- O kötülüklerin tuzaklarını kuran kimseler, Allah'ın onları o yerin dibine geçirmesinden veya o azabın onlara fark edemeyecekleri yerden gelmesinden güvende mi gördü?

46- Veya (normal yaşamları) içinde çevrilip dururlarken onları tutuvermesinden (güvende mi gördü?) Ve onlar (Allah'ı) yetersiz bırakıcılar olamazlar.

47- Veya bir kaygılandırma üzerine onları tutuvermesinden (güvende mi gördü?) Oysa şüphesiz ki sizin Efendiniz, kesinlikle bir çok acıyıcıdır, bir sarmalayıcılığı süreklidir.

48- Onlar, görmediler mi Allah'ın takdir ettiği herhangi bir şeyin gölgeleri Allah'a boyun bükenler olarak o sağdan ve o sollardan dönmektedir?

49- Ve canlıdan o göklerde olan şeyler ve o yerde olan şeyler ve o melekler, büyüklük taslamazlar olarak Allah'a boyun eğer. 

50- Onların üstündeki Efendilerinden kaygılanırlar ve buyuruldukları şeyi yaparlar.

51- Ve Allah: "Sakın iki tanrı bellemeyin. O, ancak ve ancak bir tek tanrıdır. Artık yalnızca benden ürkün" dedi.

52- Ve o göklerde ve o yerde olan şeyler O'nundur. Ve o yaşam sistemi de sürekli olarak O'nundur. Artık siz Allah'tan başkasına karşı mı korunuyorsunuz?

53- Ve nimetten sizde olan şeyler, Allah'tandır. Sonra size o zarar dokunduğu zaman, artık O'na feryat ederek yalvarırsınız.

54- Sonra sizden o zararı kaldırdığı zaman, içinizden bir bölük hemen Efendilerine ortak koşarlar.

55- Bunun sonucunda bizim onlara verdiğimiz şeylere (biraz daha) nankörlük ederler. Öyleyse siz (şimdilik) yararlanın, artık ileride bileceksiniz.

56- Ve onlar bizim kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, bilmez (görmez, işitmez) şeylere hisse ayırıyorlar. Allah'a yemin olsun ki siz yakıştırmakta olduğunuz şeylerden kesinlikle sorulacaksınız.

57- Ve Allah'a o kızları ayırıyorlar, O, her türlü eksiklikten uzaktır. Ve kendilerine de güçlü arzu duymakta oldukları şeyleri (erkek çocukları ayırıyorlar).

58- Ve onlardan biri o dişi ile müjdelendiği zaman, onun yüzü simsiyah olur ve o (öfkesinden) yutkunandır.

59- Kendisiyle müjdelendiği şeyin kötülüğünden dolayı o topluluktan gizlenir. Onu bir alçaltıcılık üzere tutacak mı yoksa onu o toprağa gömecek mi? Dikkat edin, onlar ne kötü şeye karar veriyorlar. 

60- O diğer (yaşama) inanmaz kimseler için o kötünün örneği vardır. Ve Allah için ise o en yüceliğin örneği vardır. Ve O, çok güçlüdür, en bilgedir.

61- Ve eğer Allah o insanları haksızlıkları nedeniyle (hemen) tutsaydı, onun üzerinde (o insanlardan) hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları bir isimlenmiş süreye kadar ertelemektedir. Artık onların süresi geldiği zaman, bir an erteleyemezler ve öne çekemezler.

62- Ve hem çirkin görmekte oldukları şeyleri Allah'a ayırıyorlar ve kendi dilleri de o en iyinin kendilerinin olacağına dair o yalan niteleme yapıyor. O ateşin onlar için olduğunda kuşku yoktur. Ve şüphesiz ki onlar ölçüyü kaçırmışlardır.

63- Allah'a yemin olsun ki biz senden önceki ana toplumlara da muhakkak (elçiler) göndermiştik de o şeytan onlara işlerini süslemişti. (O önceki ortak koşanların yakını olduğu gibi) artık o, bugün onların da (Mekke'li ortak koşanların) yakınıdır. Ve bir büyük azap onlar içindir. 

64- Ve biz sana o kitabı hakkında aykırılığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman ve inanmakta olan bir topluluğa bir doğruya ileten ve bir sarmalayıcı iyilik olması dışında (bir amaçla) indirmedik.

65- Ve Allah o gökten bir su indirdi de onunla o yeri onun ölümünden sonra yaşattı. Şüphesiz ki bunda, işitmekte olan bir topluluğa kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

66- Ve şüphesiz ki sizin için o hayvanlarda kesinlikle bir ders vardır. Biz sizi onların karınlarındaki şeyden atık ile kan arasından o içenler için kolay yutulabilir olan bir katışıksız süt ile suvarıyoruz.

67- Ve o hurmalıkların ve üzümlerin meyvelerinden de (sizi suvarıyoruz). Ondan (su çıkararak) sarhoş eden ve bir iyi rızka sahip oluyorsunuz. Şüphesiz ki bunda, bağlantı kurmakta olan bir topluluğa kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

68- 69- Ve senin Efendin o bal arısına: "O dağlardan ve o ağaçlardan ve (yaptıkları) çardaklardan evler belle. Sonra o bütün ürünlerden ye, böylece senin Efendinin yollarına (o vahyim üzere) alçalmış olarak (vahyine boyun eğerek) sokul" diye vahyetti. Onların karınlarından onda o insanlar için bir iyileştirme olan renkleri değişik bir içecek çıkar. Şüphesiz ki bunda, düşünmekte olan bir topluluğa kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

70- Ve Allah sizi takdir etmiştir, sonra sizin ömrünüzü tamamlar. Ve içinizden kimi bilgiden sonra hiçbir şey bilmez olması için o ömrün en aşalığına geri döndürülür. Şüphesiz ki Allah, bir en iyi bilicidir, bir en doğru ölçü koyucudur.

71- Ve Allah o rızıkta sizin bir kısmınızı bir kısım üzerine lütuflandırmıştır. Lütuflandırılmış olan kimseler rızıklarını sağ elleriyle sahip olduklarına geri döndürücü değillerdir ki, böylece onlar onda denk olsunlar. Şimdi ısrarla Allah'ın nimetini mi reddediyorlar?

72- Ve Allah size kendi benliklerinizden eşler oluşturdu ve sizin için eşlerinizden oğullar ve torunlar oluşturdu ve sizi o temizlerden rızık verdi. Şimdi onlar geçersize inanıyor ve Allah'ın nimetini mi örtüyorlar?

73- Ve onlar Allah'ın berisinden kendileri için o göklerden ve o yerden hiçbir şeyle bir rızka sahip olamaz ve güç yetiremez şeylere kulluk ediyorlar.

74- Artık siz Allah'a o örnekleri sakın ortaya koymayın. Şüphesiz ki Allah bilir ve siz bilmezsiniz.

75- Allah, hiçbir şeye gücü yetmez bir mülk edinilmiş kulu ve bizim kendisine bizden bir iyi rızıkla rızık verdiğimiz, böylece o da ondan saklı ve açık olarak harcamakta olan kimseyi bir örnek olarak ortaya koydu. Onlar denk midirler? O övgü Allah'adır. Hayır, onların tamamı bilmezler.

76- Ve Allah iki adamı daha bir örnek olarak ortaya koydu: O ikiden biri dilsizdir hiçbir şeye gücü yetmez, koruyucusunun üzerine bir yüktür. Onu nereye yakınlaştırsa hiçbir hayır getirmez. Şimdi o ve o eşitliği buyuran ve kendisi de bir dosdoğru yol üzerinde olanla denk midir?

77- Ve o göklerin ve o yerin algılanamayananı Allah'ındır. O anın buyruğu da ancak o gözün açıp kapaması gibi hatta o (ondan) daha yakın (bir zaman)dır. Şüphesiz ki Allah, her bir şeyin üzerine bir en doğru ölçü koyucudur.

78- Ve Allah sizi, sizin annelerinizin karınlarından hiçbir şey bilmezler olarak çıkardı. Ve sizin şükretmeniz için size o işitmeyi ve o görmeleri ve o gönülleri var etti.

79- Onlar görmediler mi o kuşları, onlar o göğün boşluğunda boyun eğdirilmişlerdir? Onları Allah'tan başkası tutmuyor. Şüphesiz ki bunda inanmakta olan bir topluluğa kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

80- Ve Allah sizin için evlerinizden bir durgunlaşma yeri oluşturdu ve sizin için o hayvanların derilerinden göçerlik gününüzde ve yerleşik gününüzde onlarla hafifleyeceğiniz evler yaptı. Ve onların yünlerinden ve yapağılarından ve kıllarından belirli bir vakte kadar eşyalar ve bir yararlanma (yaptı).

81- Ve Allah takdir ettiği şeylerden sizin için gölgelikler yaptı. Ve sizin için o dağlardan kamuflajlar yaptı. Ve sizin için o sıcaktan koruyacak gömlekler ve savaşınızda sizi koruyacak gömlekler yaptı. Sizin teslim olmanız için üzerinize olan nimetini böyle tamamlıyor.

82- Yok eğer onlar (başka tarafa) yakınlaşırlarsa, artık senin üzerinde olan ancak ve ancak o apaçık ulaştırmadır.

83- Onlar Allah'ın nimetini tanıyorlar (ve faydalanıyorlar) sonra onu yadırgıyorlar. Ve onların tamamı o gerçeği örtücülerdir.

84- Ve o gün biz her bir ana toplumdan bir tanık harekete geçireceğiz. Sonra gerçeği örtmüş olan kimselere (özür dilemeleri için) onay verilmez ve onların hoşnutluk istekleri de kabul edilmez.

85- Ve haksızlık yapmış olan kimseler o azabı gördüğü zaman, artık (o azap) onlardan hafifletilmez ve onlar bakılmazlar.

86- Ve ortak koşmuş olanlar ortaklarını gördüğü zaman: "Ey Efendimiz bunlar, bizim onları senin berinden çağırmakta kimseler olduğumuz ortaklarımızdır" derler. Onlar da onlara: "Şüphesiz ki sizler kesinlikle yalancılarsınız" (diyerek) o sözü attılar.

87- Ve o gün o teslimiyeti Allah'a atmışlar ve yakıştırmakta oldukları şeyler de onlardan sapmıştır.

88- O kimseler ki, gerçeği örttüler ve Allah'ın yolundan uzaklaştırdılar, onların bozuculuk yapmakta oldukları nedeniyle biz onlara o azabın üstüne azabı artırdık.

89- Ve bizim her bir ana toplumun içinde kendi benliklerinden üzerlerine bir tanık harekete geçireceğimiz gün ve seni de bunların (gönderildiğin toplumun) üzerine tanık olarak getirdik. Ve biz sana o kitabı her bir şey için bir açıklama, o teslim olanlara bir doğruya ileten ve bir sarmalayıcı iyilik ve bir müjde olarak indirdik.

90- Şüphesiz ki Allah, o eşitliği sağlamayı ve o iyiliği ve o en yakınlığın sahiplerine vermeyi ve o hayasızlıktan ve o yadırganandan ve o saldırganlıktan vazgeçirmeyi buyuruyor. O, sizin hatırlamanız için size öğüt veriyor.

91- Ve siz antlaşma yaptığınız zaman Allah'ın antlaşmasını tastamam yerine getirin ve o yeminleri onların pekiştirilmesinden sonra bozmayın ve oysa ki siz Allah'ı sizin üzerinize bir güvence göstermiştiniz. Şüphesiz ki Allah, sizin yapmakta olduğunuz şeyleri bilir.

92- Ve sakın bir ana toplumun diğer bir ana toplumdan sayıca fazla olmasından dolayı, yeminlerinize aranızda bozuculuk sebebi belleyip, ipliğini bir kuvvetle eğirmenin arkasından söküp bozan kadın gibi olmayın. Allah onunla ancak ve ancak sizi yoklamaktadır. Ve o kalkışın günü hakkında aykırılığa düşmekte olduğunuz şeyleri size kesinlikle açıklayacaktır.

93- Ve eğer Allah dileseydi, sizi kesinlikle bir tek ana toplum yapardı. Fakat kimi dilerse saptırır ve kimi dilerse doğruya iletir. Ve siz, işlemekte olduğunuz şeylerden kesinlikle sorulacaksınız.

94- Ve sakın yeminlerinizi aranızda bozuculuk sebebi bellemeyin. Yoksa ayak onun sabitleşmesinden sonra kayar ve Allah'ın yolundan uzaklaştırmanız nedeniyle o kötülüğü tadarsınız. Ve bir büyük azap sizin içindir.

95- Ve sakın Allah'ın antlaşmasını bir az bedele değişmeyin. Eğer siz bilmekte olanlarsanız sizin için ancak ve ancak Allah'ın yanında olan o daha hayırlıdır. 

96- Sizin yanınızda olan şey tükenir ve Allah'ın yanında olan şey ise kalıcıdır. Ve biz direnip gayret etmiş olan kimselerin iş karşılığını işlemekte oldukları şeylerin daha iyisi ile kesinlikle vereceğiz

97- Bir erkekten veya bir dişiden kim bir inanan olarak bir düzgün iş işlerse, artık biz onu kesinlikle bir güzel yaşamla yaşatacağız ve biz onların iş karşılığını kesinlikle işlemekte oldukları şeylerin daha iyisi ile karşılıklandıracağız.

98- 99- 100- Öyleyse sen o okunan (Kur'an)ı okuyacağın zaman, artık o taşlanan şeytandan Allah'a sığın. Gerçek şu ki, onun inanmış olan ve Efendilerini üstlenici edinmekte olan kimseler üzerinde bir etkisi yoktur. Onun etkisi ancak ve ancak onu yakın edinen kimseler ve onu (Efendilerine) ortak koşan kimseler üzerindedir.

101- Ve biz bir ayetin yerini (başka) bir ayetle değiştirdiğimiz zaman -ki Allah indirmekte olduğu şeyi en iyi bilendir- onlar: "Sen ancak ve ancak bir yakıştırıcısın" derler. Hayır, onların tamamı bilmezler.

102- Sen de ki: "Onu senin Efendinden inanmış olan kimseleri sabitleştirmek için ve o teslim olanlara bir doğruya ileten ve bir müjde olarak o Kutsal'ın esintisi indirdi."

103- Ve ant olsun ki biz onların: "Ona ancak ve ancak bir beşer öğretiyor" demekte olduklarını biliyoruz. Kendisine eğrilmekte oldukları kişinin dili bir yabancıdır ve bu (Kur'an) ise bir apaçık Arabi dildir.

104- Şüphesiz ki o kimseler Allah'ın ayetlerine inanmazlar, Allah onları doğruya iletmez. Ve bir acı azap onlar içindir.

105- O yalanı ancak ve ancak Allah'ın ayetlerine inanmaz kimseler yakıştırır. Ve işte onlar, o yalancıların ta kendileridir.

106- Kim inanmasının arkasından Allah'ı (n gerçeğini) örterse- zorlanmış ve kalbi o inançla rahatlamış halde olan başka- fakat kim (zorlama olmaksızın) o gerçeği örtmeye göğüs açarsa, artık Allah'tan bir hiddet onların üzerinedir. Ve bir büyük azap onlar içindir.

107- Bu, bu şimdiki yaşamı o diğer (yaşamın) üzerine tercih etmiş olmalarındandır. Ve şüphesiz ki Allah, o gerçeği örtenler topluluğunu doğruya iletmez.

108- İşte onlar o kimselerdir ki, Allah onların kalplerine ve işitmelerine ve görmelerine damga vurmuştur. Ve işte onlar, o duyarsızların ta kendileridir.

109- Onların diğer (yaşamda) o en ziyan edenlerin ta kendileri olduklarında kuşku yoktur.

110- Sonra şüphesiz ki senin Efendin denemeye uğramalarının arkasından göç etmiş ve güçlerini kullanmış ve direnip gayret etmiş olan kimselerin (yardımcısıdır). Şüphesiz ki senin Efendin bunların arkasından kesinlikle bir çok bağışlayıcıdır, bir sarmalayıcılığı süreklidir.

111- O gün gelir her bir benlik benliğinden yana söz dalaşı yapar ve her bir benliğe işlediği şey tastamam ödenir ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.

112- Ve Allah bir kasabayı bir örnek olarak ortaya koydu. (Bu kasaba) güvenlikte rahatlıkta idi, onun rızkı da her taraftan bol bol geliyordu. Durum böyleyken (o kasaba) Allah'ın nimetlerine nankörlük etti de onların (halkının) ustalıkla yapmakta oldukları nedeniyle, artık Allah ona o açlığın ve o kaygının elbisesini tattırdı.

113- Ve ant olsun ki içlerinden bir elçi gelmişti de, onlar onu yalanlamışlardı, bunun üzerine o azap onları haksızlık yaparlarken tutuverdi.

114- Siz, Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden serbest temiz olarak yeyin. Ve siz Allah'ın nimetine şükredin eğer yalnızca O'na kulluk etmekte olanlar iseniz.

115- Size ancak ve ancak o ölü hayvanı ve o kanı ve o domuzun etini ve (kesilirken) ona Allah'tan başkasına ses yükseltilmişi (Allah'tan başkasının adı anılmışı) yasaklamıştır. Artık kim (açlık sebebi ile) zarar görürse, (başkasının hakkına) saldırganlık yapmaksızın ve düşmanlık yapmaksızın (yerse), artık şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir sarmalayıcılığı süreklidir.

116- Ve siz sakın kendi dillerinizin o yalan nitelendirmesi dolayısıyla o yalanı Allah'a karşı yakıştırmak için "Bu serbesttir ve bu yasaktır" demeyin. Şüphesiz ki o yalanı Allah'a karşı yakıştıran kimseler, başarıya eriştirilmezler.

117- Bir az yararlanmadır. Ve bir acı azap, onlar içindir.

118- Ve biz dönen kimselerin* (Yahudilerin) üzerine de önceden sana anlattığımız şeyleri yasaklaştırmıştık. Ve biz onlara haksızlık yapmadık. Fakat onlar kendi benliklerine haksızlık yapar oldular.

*Hadu kelimesine "Dönenler" anlamı verme gerekçemiz, Araf s. 156. ayetindeki bağlamına binaendir.

119- Sonra şüphesiz ki senin Efendin bir düşüncesizlikle o kötülüğü işlemiş, sonra bunun ardından itaate dönmüş ve (durumlarını) düzeltmiş olan kimseler için, şüphesiz ki senin Efendin bunun ardından da kesinlikle bir çok bağışlayıcıdır, bir sarmalayıcılığı süreklidir.

120- 121-122- Şüphesiz ki İbrahim Allah'a gönülden bağlı olan bir önder, (fıtrat yasalarına) bir meyleden idi. Ve o, o ortak koşanlardan değildi. O'nun nimetlerine bir şükrediciydi. O, onu derleyip toplamış ve bir dosdoğru yola iletmişti. Ve biz ona şimdikinde bir iyilik vermiştik. Ve şüphesiz ki o diğer (yaşamda) da kesinlikle o düzgünlerdendir.

123- Sonra biz sana: "(Fıtrat yasalarına) bir meyleden olan İbrahim'in inanç sistemini izle. Ve o, o ortak koşanlardan değildi" diye vahyettik.

124- O dinlenme (günü) ancak ve ancak onun hakkında aykırılığa düşmüş olan kimselerin üzerine konuldu. Ve şüphesiz ki senin Efendin o kalkışın günü hakkında aykırılığa düşmekte oldukları şeyler hakkında onların arasında kesinlikle karar verecektir.

125- Senin Efendinin yoluna o bilgelikle ve o iyi öğütle çağır. Ve onlarla o en iyi yöntemle söz dalaşı yap. Şüphesiz ki senin Efendin, kendisinin yolundan sapanı en iyi bilenin ta kendisidir ve o doğruya iletilenleri de en iyi bilenin de ta kendisidir.

126- Ve eğer sonuçlandıracaksanız, artık size kendisiyle sonuçlandırılanın örneği kadar sonuçlandırın. Ve eğer direnip gayret ederseniz, kesinlikle o direnip gayret edenler için daha hayırlıdır.

127- Ve sen direnip gayret et, senin direnerek gayretin Allah'tan başkasına değildir. Ve sen onlara sakın üzülme. Ve sen sakın onların kurmakta oldukları tuzaklardan dolayı da bir darlık içinde olma.

128- Şüphesiz ki Allah korunmuş olan kimselerin ve iyilik eden kimselerin beraberindedir.


21 Ekim 2024 Pazartesi

Kabirde Kalma Süresi Örneğinde Ayetlerin Rivayetler Işığında Anlaşılma Çabaları

 Allah (c.c.) son kitabı olan Kur'an'ı "Hakem Kitap" olarak indirmiş olmasına rağmen, bu kitabın hakemliği maalesef çok kısa bir zaman sürmüş, zaman içinde hakem olarak Allah'ın kitabı değil rivayet kitapları hakem kitap olarak görülmeye başlanmış, bu durum halâ da devam etmektedir. Bu durum öyle bir raddeye gelmiştir ki Kur'an ayetleri bile artık rivayetler doğrultusunda anlaşılmaya başlanmış ilgili ayetler parantez açılarak veya hiç açılmadan direk tahrifata uğratılarak rivayetleri onaylar hale getirilmeye çalışılmıştır.

Bu duruma pek çok konuda örnek vermek mümkün olmasına rağmen biz bu yazımızda ölümden sonra diriliş safhasının anlatıldığı ayetlerde geçen konuşmaların bazı meallerde parantez açılarak veya hiç açılmadan kabir azabının olduğu önyargısıyla nasıl tahrifata uğratıldığını ele almaya çalışacağız.

Aşağıda vereceğimiz ayet meal örnekleri bir aslına uygun çevrilen bir de tahrifata uğramış şekilde çevrilen olmak üzere iki örnek olacaktır. Amacımız bu örneklerde meallerin kimin tarafından yapıldığına değil nasıl yapıldığına dikkat çekmek olacağı için herhengi bir isim verilmeyecektir.

--- İlk vereceğimiz ayet örneği Yunus s. 45. ayetidir.

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَاَنْ لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا سَاعَةً مِنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْۜ قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ اللّٰهِ وَمَا كَانُوا مُهْتَد۪ينَ

Örnek 1-- Allah’ın onları, sanki günün ancak bir saati kadar kaldıklarını zanneder vaziyette yeniden diriltip toplayacağı gün aralarında birbirleriyle tanışırlar. Allah’ın huzuruna varmayı yalanlayanlar elbette zarara uğramışlardır. Zira onlar doğru yola gitmemişlerdi.


Örnek 2-- Allah onları mahşerde topladığı gün, sanki dünyada sadece günün bir saatinde birbirleriyle tanışmaya yetecek kadar kısa bir süre kaldıklarını sanacaklardır. Allah’a kavuşmayı yalanlayıp da doğru yola bulamayanlar o gün kesinlikle hüsrâna uğramışlardır
Örnek 1 de verilen meal örneği metne daha uygun bir meal örneğidir. Örnek 2 de verdiğimiz  meal örneğinin içinde geçen "dünyada" Kelimesi Arapça metinde olmamasına rağmen metne parantez dahi açılma ihtiyacı duyulmadan ilave edilmiştir.

--- 2. örneğimiz İsra s. 52. ayetidir.

يَوْمَ يَدْعُوكُمْ فَتَسْتَج۪يبُونَ بِحَمْدِه۪ وَتَظُنُّونَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلًا۟

Örnek 1-- O sizi çağıracağı gün derhal ona kemali ta'zîm ile icabet edeceksiniz ve zannedeceksiniz ki pek az bir müddet kaldınız

Örnek 2-- Sizi (kabirlerinizden) çağıracağı gün, hemen O'na hamd ederek (da'vetine) icâbet edeceksiniz ve (dünyada) ancak pek az kaldığınızı zannedeceksiniz.

Örnek 1 de verilen meal örneği metne daha uygun bir örnektir. Örnek 2 de yine parantez içine "dünyada" yazılarak önyargılar meale yansıtılmıştır.

--- 3. örneğimiz Taha s. 103. ayetidir. Örnek 2-- Örnek

يَتَخَافَتُونَ بَيْنَهُمْ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا عَشْرًا

Örnek 1--«Ondan fazla durmadınız» diye aralarında gizli gizli konuşacaklar

Örnek 2--Aralarında (korkularından) gizlice şöyle konuşacaklar: “- Dünyada ancak on gece kaldınız, değil mi?”

Örnek 1 de verilen meal örneği metne daha uygun bir örnektir. Örnek 2 de paranteze bile gerek duyulmadan "dünyada" ilâvesi yapılmıştır. Yine bu ayette de parantez açılarak veya açılmadan önyargılar Kur'an'a onaylatılmaya çalışılmıştır. 

--- 4. örneğimiz Mü'minun s. 112-113-114. ayetleridir. 

قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْاَرْضِ عَدَدَ سِن۪ينَ

قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَسْـَٔلِ الْعَٓادّ۪ينَ

قَالَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلًا لَوْ اَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

Örnek 1--(Allah inkârcılara) "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?" diye sorar.

Örnek 2--(Allah, kâfirlere kıyamet günü şöyle) buyuracak: “- Dünyada veya mezarda ne kadar seneler sayısınca kaldınız?”

Örnek 1 de verilen meal metne uygun bir örnek olup, örnek 2 de ise "Dünyada veya mezarda" şeklinde verilen anlamın metinde yeri yoktur. Meal yapıcısı kendisi ikilem içinde kaldığı için bunu meale yansıtarak sanki Allah'ın böyle bir soru sorduğunu patanteze dahi gerek duymadan göstermeye çalışmıştır. Halbuki metinde her iki kelime de bulunmamaktadır. Şayet parantez açılarak (mezarda) şeklinde bir anlam verilmiş olsaydı daha isabetli olabilirdi. 113. ve 114. ayetlerin meallerinde genelde sıkıntı olmadığı için 112. ayet meali ile yetiniyoruz.

--- 5. örneğimiz Rum s. 55- 56. ayetlerdir.

وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَۙ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍۜ كَذٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ

وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَالْا۪يمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ اِلٰى يَوْمِ الْبَعْثِۘ فَهٰذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلٰكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ

Örnek 1--  O gün ki saat gelir Kıyamet kopar, mücrimler, bir saatten fazla durmadıklarına yemîn ederler evvel de böyle çeviriliyorlardı

Örnek 2-- Kıyamet koptuğu gün, günahkârlar, (dünyada) ancak pek kısa bir süre kaldıklarına yemin ederler. İşte onlar, (dünyada da haktan) böyle döndürülüyorlardı.  

Örnek 1 de verilen meal metne daha uygun, örnek 2 deki ise yine önyargının bir eseri parantez açılarak (dünyada) anlamı ilave edilmiştir.

--- 6. örneğimiz Ahkaf s. 35. ayetidir.

فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ اُو۬لُوا الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ وَلَا تَسْتَعْجِلْ لَهُمْۜ كَاَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَ مَا يُوعَدُونَۙ لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا سَاعَةً مِنْ نَهَارٍۜ بَلَاغٌۚ فَهَلْ يُهْلَكُ اِلَّا الْقَوْمُ الْفَاسِقُونَ

Örnek 1-- Artık sabret, resûllerden azim sahiplerinin sabrettiği gibi ve onlar için isti'cal etme. Sanki onlar vaadolunduklarını görecekleri gün, gündüzden bir saatten başka durmamışlar gibi olacaklardır. (Bu) Bir tebliğdir, fâsıklar olan kavimden başkası, helâke uğratılacak mıdır? (Elbette uğratılmayacaktır).

Örnek 2-- Azim ve sebat sahibi peygamberler nasıl sabrettiyse, sen de sabret; onlar için acele etme. Kendilerine vaad olunan günü gördüklerinde, onlar dünyada gündüzün bir saatinden fazla kalmadıklarını sanırlar. Bu bir tebliğdir. Yoldan çıkmışların güruhundan başkası helâk olur mu hiç?

Örnek 1 de yine metne daha uygun bir meal verilmiş olup, örnek 2 de ise parantez dahi açılmadan dünyada ilavesi yapılmıştır.

Bu verdiğimiz örneklerden anlaşılmaktadır ki meal yapıcılarının bir kısmında belirleyici olan kitap Kur'an değildir. Onlar için hakem kitap rivayet kitapları olup, Kur'an ayetlerini bu doğrultuda çevirmektedirler. 

Eğer bu kimseler Kur'an'ı belirleyici olarak görmüş olsalardı Bakara s. 259 ve Kehf s. 19. ayetlerini diğer ayetleri anlamak konusunda ayetleri anlamada baz alırlardı. 

---- Bakara s. 259. ayeti:

اَوْ كَالَّذ۪ي مَرَّ عَلٰى قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَاۚ قَالَ اَنّٰى يُحْي۪ هٰذِهِ اللّٰهُ بَعْدَ مَوْتِهَاۚ فَاَمَاتَهُ اللّٰهُ مِائَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُۜ قَالَ كَمْ لَبِثْتَۜ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍۜ قَالَ بَلْ لَبِثْتَ مِائَةَ عَامٍ فَانْظُرْ اِلٰى طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْۚ وَانْظُرْ اِلٰى حِمَارِكَ وَلِنَجْعَلَكَ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَانْظُرْ اِلَى الْعِظَامِ كَيْفَ نُنْشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْمًاۜ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُۙ قَالَ اَعْلَمُ اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ


---Bakara s. 259- Veya çatıları üzerine çökmüş haldeki bir şehre uğrayan kişiyi (görmedin mi). "Allah buraya ölümünden sonra nasıl yaşam verecek?" demişti. Bunun üzerine Allah onu yüz yıl öldürmüş, sonra yeniden harekete geçirmişti. (Allah ona) "Ne kadar kaldın?" demiş, o da: "Bir gün veya bir günün bir kısmı kadar kaldım" demişti. (Allah): "Aksine yüz yıl kaldın, gıdana ve içeceğine bak hiç bozulmamış. Ve eşeğine de bak, seni insanlara böylece delil yapmak için. Ve  kemiklere de bak onları nasıl ayaklandırıyor, sonra et giydiriyoruz." (Sorusunun cevabı) apaçık belli olduğunda: " Biliyorum şüphesiz ki Allah her şeyin üzerine ölçü koyandır" demişti.

Bakara s. 259. ayeti, 100 yıl ölü kalan ve sonrasında diriltilen bir kişiden bahsetmekte ve bu kişiye sorulan soruya verdiği cevap örnek ayetleri anlama noktasında anahtar konumdadır. Hiçbir meal yapıcısı "Ne kadar kaldın?" sorusuna "Dünyada" ilavesi yapmamıştır. Bunun nedeni ise ayetin ölüm ile diriliş süresi arasında geçen süreden açık ve net bir şekilde bahsetmesidir.

----Kehf s. 19

وَكَذٰلِكَ بَعَثْنَاهُمْ لِيَتَسَٓاءَلُوا بَيْنَهُمْۜ قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ كَمْ لَبِثْتُمْۜ قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍۜ قَالُوا رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَا لَبِثْتُمْ فَابْعَثُٓوا اَحَدَكُمْ بِوَرِقِكُمْ هٰذِه۪ٓ اِلَى الْمَد۪ينَةِ فَلْيَنْظُرْ اَيُّهَٓا اَزْكٰى طَعَامًا فَلْيَأْتِكُمْ بِرِزْقٍ مِنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ وَلَا يُشْعِرَنَّ بِكُمْ اَحَدًا

----Kehf s. 19-- Yine böyle onları ba's de ettik ki aralarında soruşsunlar diye: içlerinden bir söyliyen «ne kadar durdunuz?» Dedi, bir gün yâhud bir gün yâhud bir günün birazı dediler, ne kadar durduğunuza dediler: rabbınız a'lemdir, şimdi siz birinizi şu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın hangisi yiyecekçe daha temiz ondan size bir rızık getirsin, hem çok kurnaz davransın ve zinhar sizi birine sezdirmesin.

Bu ayette senelerce bir mağarada uyutulanların uyandıktan sonra birbirlerine sordukları soruyu görmekteyiz. Bu ayette aynı Bakara s. 259. ayeti gibi yukarıda verdiğimiz örnek ayetleri doğru anlama noktasında anahtar konumda bir ayettir. Yine bu ayette hiçbi meal yapıcısı "Ne kadar kaldınız?" sorusuna "Dünyada" ilavesi yapmamıştır. Çünkü her iki ayette böyle ilaveye gerek duyulmamaktadır.

Peki her iki ayette ilaveye gerek duyulmadığı halde diğer örnek ayetlerde neden böyle bir ilaveye gerek duyulmuştur?

Bunun tek bir cevabı vardır. O da ilave yapan meal yapıcılarının kafalarında rivayetlerden devşirilmiş olan "Kabir Azabı" inancı bulunmaktadır ve ayetleri de bu inanç doğrultusunda tahrif etme gereği duymuşlardır. 

Halbuki Ümmi bir kafayla bu kitabı okusalar hiçbir yerde kabir azabına dair bir bilgi kırıntısı dahi bulamayacaklar ve örnek ayetleri de Bakara s. 259 ve Kehf s 19. ayetlerini dikkate alarak ölümden sonra diriliş arasında geçen süreden hiçbir şekilde ölen kişinin haberi olmadığı sanki uykudan uyanır gibi uyandığı anlaşılır ve ilgili ayetlere eğer parantez açılacaksa "Dünyada" parantezi veya ilavesi değil "KABİRDE" parantezi açılarak daha doğru anlaşılması sağlanabilirdi. Bazı meallerde bu şekilde parantez açılmış olduğunu karşılaştırmalı meal okuyaanlar görebileceklerdir.

Bu noktada bazı kimseler Mümin s. 46. ayetinin kabir azabına işaret ettiğine dair itiraz edebilir. Onlara da Allah (c.c.) kitabının bir yerinde başka bir yerinde başka şey diyerek çelişkili bir kitap indirmediğini hatırlatmak isteriz.

Kur'an'da sadece tek bir ayet bile ölüm ile diriliş arasında geçen zamanın doğru anlaşılması açısından yeterli olmasına rağmen kitabın içinde binlerce ayet dahi olsa rivayetleri hakem kitap olarak gören kimseler yine de ikna olmayacaklar " Vay seni kabir azabını inkar mı ediyorsun ?" diyerek itirazlarından vazgeçmeyeceklerdir.

--- Yasin s. 52. ayeti:

قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَاۢ هٰذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمٰنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ

Derler ki: “Eyvâh bize! Bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? Bu, Rahmân'ın va'd ettiği şeydir; demek peygamberler doğru söylemiş!”

Şimdi soruyoruz: Eğer kabir azabı inancı doğru bir inanç olsaydı kabirden kaldırılan bu inkarcılar böyle bir soru ile kalkarlar mıydı?

Eğer böyle bir inanç doğru olsaydı kabirde çektikleri azabın ifadesi olan bazı sözlerle kabirlerinden kalkmazlar mıydı?

Sonuç olarak: Kur'an'ın önyargılardan arınmış bir halde okunması bu kitabı doğru anlamanın olmazsa olmazlarındandır. Şayet bu yapılmazsa yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi önyargılarını onaylatılmaya çalışıldığı bir kitap olmaktan öteye gitmeyen bir kitap karşımıza çıkacaktır.

                                            EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

17 Ağustos 2024 Cumartesi

HİCR SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Elif, Lâm, Ra. Bunlar, o kitabın ve apaçık okunan (Kur'an)ın ayetleridir.

2- Gerçeği örtmüş olan kimseler, nice zamanlar: "Keşke teslim olanlar olmalarını" arzu edecekler.

3- Onları yemeye ve yararlanmaya ve o beklentinin oyalandırmasına bırak. Artık onlar ileride bilecekler.

4- Ve biz hiçbir kasabayı onun bir bilinmiş yazgısı olmadan yok etmedik.

5- (Onlarda yaşayan) hiçbir ana toplum kendi süresini öne geçiremiyor ve erteleyemiyordu.

6- 7- Ve onlar: "Ey üzerine o hatırlatma indirilmiş olan kimse, şüphesiz ki sen kesinlikle cinlenmişsin. Eğer sen o doğru söyleyenlerden isen, bize o melekleri getirmeli değil miydin?" dediler.

8- Biz o melekleri o gerçek olmadıkça indirmiyoruz. (İndirdiğimiz) takdirde onlar bakılanlar da olmazlar.

9- Şüphesiz ki o hatırlatmayı biz indirdik ve şüphesiz ki biz onu kesinlikle (cin, şeytan v.s. müdahalesinden) kollayıcılarız.

10- Ve ant olsun ki biz senden önce, o ilk taraftarlara da (elçiler) göndermiştik.

11- Ve onlara hiçbir elçi gelmiyordu ki, onunla ancak alay ediyor olmasınlar.

12- Biz onu (o hatırlatmayı) o suç işleyenlerin kalplerine böyle sokarız.

13- Ona (o hatırlatmaya) inanmazlar. Ve oysa (inanmayanlara uygulanan) o ilklerin yasası gelip geçmişti.

14- 15- Ve eğer biz üzerlerine gökten bir kapı açsak onda yükseliyor olsalar, kesinlikle onlar: "Gözlerimiz ancak ve ancak sarhoşlaştırıldı. Aksine biz sihirlenmişler topluluğuyuz" derlerdi.

16-  17- Ve ant olsun ki biz o gökte kaleler oluşturduk ve onları o bakanlar için süsledik. Ve onları her taşlanan şeytandan kolladık.

18- Ancak (yine de) kim o kulak hırsızlığına kalkışırsa, hemen ona da bir apaçık ateş parçası izler.

19- Ve o yere gelince, biz onu uzattık ve onda sabitlikler bıraktık ve onda her şeyden tartılmış (dengeli) olarak bitirdik.

20- Ve biz, sizin için ve ona rızık vericiler olmadığınız kimseler için, onda geçimlikler oluşturduk.

21- Ve hiçbir şey yoktur ki onun depoları bizim yanımızda olmasın. Ve biz onu bir bilinmiş ölçüsü olmadan da indirmiyoruz.

22- Ve biz, o rüzgârları aşılayıcılar olarak gönderdik de o gökten bir su indirdik böylece biz onunla sizi suvardık. Ve oysa siz onu depolayıcılar da değilsiniz.

23- Ve biz, şüphesiz ki kesinlikle yaşatırız ve öldürürüz. Ve biz onlara o mirasçı olanlarız.

24- Ve ant olsun ki biz sizden o öncekileri de bilmişizdir ve ant olsun ki biz o diğerleri de bilmişizdir.

25- Ve şüphesiz ki senin Efendin, onları sürüp toplayacak olanın ta kendisidir. Şüphesiz ki O, bir en bilgedir, bir en iyi bilicidir.

26- Ve ant olsun ki biz o insanı kuru çamurdan şekillenmiş balçıktan takdir ettik.

27- Ve  Cann'ı da biz onu önceden o kavurucu ateşten takdir etmiştik.

28- 29- 30- Ve bir zaman senin Efendin o meleklere: "Şüphesiz ki ben kuru çamurdan şekillenmiş balçıktan bir beşer takdir ediciyim. Artık ben onu denkleştirdiğim ve ona esintimden (yaşam verme gücümden) üflediğim zaman, hemen ona boyun eğiciler olarak çökün" demişti de, o meleklerin hepsi toplu olarak hemen boyun eğmişti

31- İblis hariç. O boyun eğenlerin beraberinde olmaktan direnmişti.

32- (Allah): "Ey İblis, sana ne oluyor ki o boyun eğenlerin beraberinde olmuyorsun?" demişti.

33- (İblis): "Ben kuru çamurdan şekillenmiş bir balçıktan kendisini takdir ettiğin bir beşere boyun eğmek için olmadım" demişti.

34- 35- (Allah): "Ondan hemen çık. Artık şüphesiz ki sen bir taşlanansın. Ve şüphesiz ki o karşılığın gününe kadar o dışlama senin üzerinedir" demişti.

36- (İblis): "Ey Efendim, onların harekete geçirilecekleri güne kadar beni gözet" demişti.

37- 38- (Allah): "Şüphesiz ki sen o bilinmiş vaktin gününe kadar o gözetilmişlerdensin" demişti.

39- 40- (İblis): "Ey Efendim, senin beni azdırman nedeniyle, bende onlara o yerde (kötülükleri) kesinlikle süsleyeceğim ve içlerinden senin o özgülenmiş kulların hariç onları kesinlikle toplu olarak azdıracağım" demişti.

41- 42- 43- 44- (Allah): "Bu, bana göre bir dosdoğru yoldur. Şüphesiz ki seni izlemiş olan o azgınlardan başka, benim kullarım üzerinde senin bir yetkin yoktur. Ve şüphesiz ki cehennem, onlara toplu olarak söz verilmiş yerdir. Onun yedi kapısı vardır. Her bir kapı için onlardan paylaşılmış bir kısım (insan) vardır" demişti.

45- Şüphesiz ki o korunanlar bahçelerde ve su gözelerindedir.

46- (Onlara) "Bir esenlikle ve güvenliler olarak ona girin" (denilir).

47- Ve biz onların göğüslerinde (kin nefret gibi) bağdan ne varsa çekip çıkardık. Kardeşler olarak karşılıklı oturaklar üzerindedirler.

48- Onlara onda bir yorgunluk dokunmaz ve onlar ondan çıkarılmış da olmayacaklar.

49- Kullarıma haber ver ki: Şüphesiz ki ben o çok bağışlacının o sarmalayıcılığı süreklinin ta kendisiyim.

50- Ve şüphesiz ki benim azabım da, acı azabın ta kendisidir.

51- Ve onları İbrahim'in konuklarından haberlendir.

52- Hani huzuruna girmişlerdi de onlar: "Selâm" demişlerdi. (İbrahim de onlara): "Şüphesiz ki biz sizden ürperenleriz" demişti.

53- Onlar: "Sakın ürperme, şüphesiz ki biz sana bir bilgin oğulu müjdeliyoruz" demişlerdi.

54- (İbrahim): "Üzerime (yaşça) o büyüklük dokunmuşken beni mi müjdelediniz? Hangi nedenle müjdeliyorsunuz?" demişti

55- Onlar: "Biz sana o gerçeği müjdeledik. Artık sakın o karamsarlardan olma" demişlerdi

56- O, : "Kendisinin Efendisinin sarmalayıcı iyiliğinden o sapkınlardan başkası kim karamsar olur?" demişti.

57- O, : "Başka sözünüz nedir ey o gönderilmişler?" demişti.

58- 59- 60- Onlar: "Şüphesiz ki biz suç işleyenler topluluğuna gönderildik. Lût'un ailesi hariç. Şüphesiz biz onları onun karısı hariç toplu olarak kesinlikle kurtarıcılarız. Biz şüphesiz ki onun kesinlikle o geride kalanlardan olması ölçüsünü koyduk" demişlerdi.

61- 62- Ne zaman ki o gönderilmişler Lût'un ailesine geldiğinde o,: "Şüphesiz ki siz tanınmayanlar topluluğusunuz" dedi.

63- 64- 65- Onlar: "Aksine, biz sana onların, hakkında tereddüte düşmekte oldukları şeyi getirdik. Ve biz sana o gerçeği getirdik ve şüphesiz ki biz kesinlikle doğru söyleyenleriz. Artık sen o geceden bir kesitte halkını yürüt ve sen de onların arkalarını izle ve sizden bir kimse arkasına (kalan kimseye) eğilim göstermesin. Ve buyurulacağınız yere geçip gidin" dediler.

66- Ve biz ona şu: "Şüphesiz ki onların arkası sabah vaktine girdiklerinde kesilmiş olacaktır" buyruğunu yerine getireceğimizi bildirdik.

67- Ve o şehrin halkı müjdeleşerek geldi.

68- 69- (Lût): "Şüphesiz ki bunlar benim konuklarımdır. Sakın beni mahcup etmeyin. Ve Allah'a karşı korunun ve sakın beni rezil duruma düşürmeyin" dedi.

70- (Halkı): "Biz seni o insanlar(ın işine karışmak)dan vazgeçirmemiş miydik?

71- (Lût): "Eğer (doğru olanı) yapanlarsanız, bunlar benim kızlarım" dedi.

72- (Elçiler Lut'a): "Ömrüne ant olsun ki şüphesiz ki onlar kesinlikle kendi sarhoşlukları içinde bocalıyorlar" (dediler).

73- Gün doğma vaktine girenler iken o korkunç ses birden onları tutuverdi.

74- Biz onun üstünü altına getirdik ve onların üzerine de pişirilmiş çamurdan taşlar yağdırdık.

75- Şüphesiz ki bunda işaretlerden anlayanlara kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

76- Ve şüphesiz ki o (şehir) kesinlikle bir kalıcı yol üzerindedir.

77- Şüphesiz ki bunda, o inananlara kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

78- Ve şüphesiz ki o ormanlık yerin arkadaşları da kesinlikle haksızlık yapanlar idi.

79- Bu yüzden biz de onlardan öç aldık. Ve şüphesiz ki bu ikisi (Eyke ve Lut'un şehri) kesinlikle bir apaçık ana yol üzerindedir.

80- Ve ant olsun ki o taşlık yerin arkadaşları da o gönderilmişleri yalanladı.

81- Ve biz onlara bizim ayetlerimizi vermiştik, fakat onlardan kayıtsız kalanlar oldular.

82- Ve o dağlardan güvenli evler yontuyorlardı.

83- Sabah vaktine girdiklerinde o korkunç ses birden onları tutuverdi.

84- Artık kazanmakta oldukları şeyler onlardan bir ihtiyacı gidermedi.

85- Ve biz o gökleri ve o yeri ve o ikisinin arasında olan şeyleri o gerçek (bir neden) den başka takdir etmedik. Ve şüphesiz ki o an kesinlikle gelicidir. Artık sen o güzel görmezden gelme ile davran.

86- Şüphesiz ki senin Efendin, o tekrar tekrar takdir edicinin, o en iyi bilicinin ta kendisidir.

87- Ve ant olsun ki biz sana o tekrarlanan elçilik gücünden* ve o büyük okunan (Kur'an)ı verdik.

* Ayette geçen "Seb'an" kelimesine "Güç" anlamı verme gerekçemiz, bu ayetin yorumu ile ilgili çok farklı görüşlerin olması ve bu kelimenin sadece 6 dan sonraki bir rakamı ifade etmemesi ve sembolik bir anlamının da olmasındandır. Ayrıca Maide s. 3. ayetinde de geçen bu kelimenin güçten kinaye olarak yırtıcı hayvanlar için kullanılmış olması, bizi bu kelimeye "Güç" anlamı vermeye yöneltmiştir. En doğrusunu Allah (c.c.) bilir.

88- Sen içlerinden bazılarını bizim onunla çifter çifter olarak yararlandırdığımız şeylere iki gözünü sakın uzatma. Ve sen onlara da üzülme. Ve sen kanadını da o inananlara alçalt.

89- Ve sen de ki: "Şüphesiz ki ben o apaçık uyarıcının ta kendisiyim."

90- Nitekim biz (Salih'i öldürmek için aralarında) yemin edenlerin üzerine de (azap) indirmiştik.*

* Bu ayete diğer meâllere göre farklı bir meâl verme gerekçemiz, surenin 80-84. ayetleri arasında Hicr topluluğundan bahsediliyor olması ve Neml s. 49. ayeti ile bağ kurmamızdır.

91- O kimseler ki, o okunan (Kur'an)ı parça parça hale soktular.

92- 93- Artık senin Efendine ant olsun ki işlemekte oldukları şeylerden dolayı biz onlara toplu olarak kesinlikle soracağız.

94- Artık sen sana buyurulmakta olanı (safları birbirinden net olarak) ayırırcasına ortaya koy ve o ortak koşanlardan kayıtsız kal.

95- Şüphesiz ki o alay edicilere karşı biz sana yeteriz.

96- O kimseler ki, Allah'ın beraberinde diğer bir tanrı oluşturuyorlar. Artık onlar ileride bilecekler.

97- Ve ant olsun ki biz onların söylemekte oldukları nedeniyle göğsünün daralmakta olduğunu biliyoruz.

98- Bu durumda sen Efendini övgü ile her türlü eksiklikten uzak tut ve o boyun eğenlerden ol.

99- Ve o kesinkes bilgi (olan ölüm) sana gelene kadar Efendine kulluk et.