20 Ocak 2025 Pazartesi

MÜ'MİNUN SURESİ ÇEVİRİSİ

1- O inananlar kesinlikle başarıya eriştirilmiştir.

2- O kimseler ki, kulluk görevlerinde saygı duyanlardır.

3- Ve o kimseler ki, o amaçsız sözden kayıtsız kalanlardır.

4- Ve o kimseler ki, o arınmayı yapanlardır.

5- Ve o kimseler ki, ırzlarını kollayanlardır.

6- Eşlerine veya sağ elleriyle sahip olduklarına hariç. Bundan dolayı şüphesiz ki onlar kınanmış olmazlar.

7- Artık kim bunun ötesinin peşine düşerse, işte onlar o sınırı aşanların ta kendileridir.

8- Ve o kimseler ki, emanetlerine ve anlaşmalarına çobanlık edenlerdir.

9- Ve o kimseler ki, kulluk görevlerini kollayanlardır.

10- İşte onlar, o mirasçıların ta kendileridir.

11- O kimseler ki, o Firdevs cennetlerine mirasçı olurlar. Onlar onlarda sürekli kalıcıdırlar.

12- Ve ant olsun ki biz o insanı bir çamurdan bir süzmeden takdir ettik.

13- Sonra onu bir sabit yerde bir döllenmiş hücre olarak oluşturduk.

14- Sonra o döllenmiş hücreyi bir (rahme) asılı bir embriyo olarak takdir ettik. Bunun ardından (rahme) asılan o embriyoyu bir parça et olarak takdir ettik. Bunun ardından o parça eti kemikler olarak takdir ettik. Bunun ardından o kemiklere bir et giydirdik. Sonra onu diğer bir takdir edişle meydana getirdik. O takdir edicilerin en iyisi Allah, bereketin kaynağıdır.

15- Sonra, şüphesiz ki sizler bundan sonra kesinlikle öleceksiniz.

16- Sonra, şüphesiz ki sizler o kalkışın günü harekete geçirileceksiniz.

17- Ve ant olsun ki üstünüzde yedi yol takdir ettik. Ve biz o takdir edişten duyarsız kalanlar da olmadık.

18- Ve o gökten bir ölçüyle bir su indirdik de onu o yerde durgunlaştırdık. Ve şüphesiz ki biz onu gidericiliğe de kesinlikle ölçü koyucularız.

19- Böylece, onunla sizin için onda hurmalıklardan ve üzümlüklerden bahçeler meydana getirdik. Sizin için o bahçelerde (daha başka) birçok meyveler de vardır ve onlardan yiyorsunuz.

20- Ve (yine onunla) Tur-i Sina dan o yiyenlere o yağı ve bir katığı bitiren bir ağaç çıkıyor.

21- Ve şüphesiz ki, sizin için o hayvanlarda kesinlikle bir ders vardır. Onların karınlarındaki şeyden sizi suvarmaktayız. Ve onlarda (daha başka) bir çok faydalar, sizin içindir. Ve bir kısmından da yiyorsunuz.

22- Ve onların üzerinde ve o gemilerin üzerine yükleniyorsunuz.

23- Ve ant olsun ki Nuh'u topluluğuna gönderdik de: "Ey topluluğum, Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Hiç korunmaz mısınız?" dedi.

24- 25- Bunun üzerine topluluğundan olan o dolu gerçeği örtmüş olan kimseler: "Bu, sizin örneğiniz bir beşerden başkası değildir, size karşı lütuflanmak istiyor. Ve eğer Allah dilemiş olsaydı, kesinlikle melekler indirirdi. Biz bunu o ilk atalarımızda işitmedik. O, kendisinde bir cinnet hali olan bir adamdan başkası değildir. Artık onun için bir süreye kadar bekleyin" dedi.

26- (Nuh): "Ey Efendim, beni yalanladıkları şeye karşı bana yardım et" dedi.

27- 28- 29- Bunun üzerine biz de ona: "Bizim gözetimimiz ve vahyimizle gemiyi ustalıkla yap. Artık buyruğumuz geldiği ve o tandır kaynadığı (yerden sular fışkırmaya başladığı) zaman, her bir çiftten ikişer ve onlardan, üzerine o söylenen öne geçmiş kimse dışında aile halkını onun içine sok ve haksızlık yapmış olan kimseler hakkında bana söz söyleme. Çünkü onlar batırılmış (olacak)lardır. Artık sen ve senin beraberinde olanlarla geminin üzerine denkleştiğin zaman: 'O övgü Allah'adır, o ki haksızlık yapanlar topluluğundan bizi kurtardı' de. Ve yine, 'Ey Efendim, beni bir bereketlenmiş inilecek yere indir, ve sen o ağırlayanların en hayırlısısın' de"  diye vahyettik.

30- Şüphesiz ki bunda kesinlikle ayetler vardır. Ve şüphesiz ki biz yoklayanlardık.

31- Sonra onların arkalarından diğerlerini bir kuşak olarak meydana getirdik.

32- Onlara da: "Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Hiç korunmaz mısınız?" (desin) diye onların içine bir elçi gönderdik.

33- 34- 35- 36- 37- 38- Ve topluluğundan gerçeği örtmüş ve o son (yaşamın) karşılaşmasını yalanlamış olan ve bu şimdiki yaşamda kendilerini refahladığımız o dolular: "Bu, sizin örneğiniz bir beşerden başkası değildir. Ondan yemekte olduğunuz şeylerden yiyor ve içmekte olduğunuz şeylerden de içiyor. Ve eğer sizin örneğiniz bir beşere itaat edecek olursanız, o takdirde süphesiz ki sizler kesinlikle ziyan edenlersiniz. O, size şüphesiz ki siz öldüğünüz ve bir toprak ve kemikler olduğunuz zaman, şüphesiz ki siz (topraktan) çıkarılmışlarsınız diye söz mü veriyor? Sizin söz verildiğiniz şey çok uzak çok uzak. O (yaşam), bu şimdiki yaşamımızdan başkası değildir, ölürüz ve yaşarız ve (öldükten sonra) biz harekete geçirilmişler de olmayacağız. O, Allah'a karşı bir yalan yakıştıran bir adamdan başkası değildir ve biz ona inananlar da olmayacağız" dedi. 

39- (Elçi):"Ey Efendim, beni yalanladıkları şeye karşı bana yardım et" dedi.

40- (Allah): "Bir az (yalanlama)dan (sonra) kesinlikle pişmanlar oluverecekler" dedi.

41- Derken o korkunç ses o gerçekle onları tutuverdi de onları bir sel süprüntüsüne dönüştürdük. Artık uzaklık, o haksızlık yapanlar topluluğuna olsun.

42-  Sonra onların arkalarından diğerlerini bir kuşak olarak meydana getirdik.

43- (Yok edilen) hiçbir toplum kendi süresini öne geçiremiyor ve sonralayamıyordu.

44- Sonra elçilerimizi teker teker gönderdik. Her ne zaman bir topluma elçileri gelse, onu yalanladılar. Böylece (süreç içinde) onların bazısını bazısının peşine taktırdık (yok ettik). Ve onları (dillerde dolaşan) efsaneler haline dönüştürdük. Artık uzaklık, inanmaz bir topluluk için olsun.

45- 46- Sonra Musa'yı ve kardeşi Harun'u Firavun'a ve onun dolularına (gözle görülen) ayetlerimizle ve bir açıklayan yetkiyle gönderdik de onlar büyüklük tasladılar ve yücelenenler topluluğu oldular.

47- (Musa ve Harun için):"İkisinin topluluğu bize kulluk edenler olan, bizim örneğimiz iki beşere inanır mıyız?" dediler.

48- Böylece ikisini yalanladılar da o yok edilmişlerden oldular.

49- Ve ant olsun ki Musa'ya doğruya iletilmeleri için o kitabı vermiştik.

50- Ve Meryem'in oğlunu ve annesini (gözle görülen) bir ayet yaptık. Ve ikisini sabit (oturmaya elverişli) ve su gözesi olan bir tepeye sığındırdık.

51- 52- (Gönderdiğimiz bütün elçilere): "Ey o elçiler, o temizlerden yeyin bir düzgün iş işleyin. Şüphesiz ki ben, işlemekte olduğunuz şeyleri en iyi biliciyim. Ve şüphesiz ki işte sizin bu toplumunuz bir tek toplumdur ve ben de sizin Efendinizim. O halde bana karşı korunun" (diye vahyettik).

53- Buna rağmen onlar(a inandıklarını söyleyenler) işlerini kendilerinin arasında yazılı metinler halinde paramparça ettiler. Her bir grup kendilerinin yanında olan şeyle sevinenlerdir.

54- Artık onları bir süreye kadar, dalgınlıkları içinde bırak.

55- 56- Onlar kendilerini onunla ancak ve ancak (kısa bir süre) uzatmakta olduğumuz maldan ve oğullardan dolayı, onlar için o hayırlara yarıştığımızı mı hesap ediyorlar? Hayır onlar fark etmezler.

57- 58- 59- 60- 61- Şüphesiz ki o kimseler, Efendilerinin endişesinden titreyenler. Ve o kimseler ki Efendilerinin ayetlerine inanırlar. Ve o kimseler ki Efendilerini ortaklaştırmazlar. Ve o kimseler ki Efendilerine dönücüler oldukları(na inandıkları) için verdikleri şeyi kalpleri korkuya titreyenler olarak verirler. İşte onlar, o hayırlarda yarışanlardır. Ve onlar, bunlar için de öne geçenlerdir.

62- Ve bir benliği kendi kapasitesinin dışında yükümlendirmeyiz. Ve yanımızda o gerçeği konuşur bir kitap vardır ve onlara haksızlık yapılmaz.

63- Hayır, onların kalpleri bundan bir dalgınlık içindedir. Ve onların bunun aşağısından da işleri vardır ki onlar bunları işleyenlerdir.

64- Nihayet onların refahlılarını o azaba tuttuğumuz zaman, birden onlar feryat ederler.

65- Bugün feryat etmeyin, şüphesiz ki sizler bizden yardım göremezsiniz.

66- 67- Benim ayetlerim size peşi sıra okunuyordu da, buna karşılık siz ona karşı büyüklük taslayarak gece konuşmalarında çirkin sözler savurup ökçeleriniz üzerinde geri kaçıyordunuz.

68- Onlar o söyleneni derinlemesine düşünmediler mi? Yoksa o ilk atalarına gelmeyen şey onlara mı geldi?

69- Yoksa elçilerini tanımadılar da, bu yüzden mi onu yadırgayıcılardır?

70- Yoksa: "Onda bir cinnet hali var" mı diyorlar? Hayır onlara o gerçeği getirmiştir, oysa onların tamamı gerçeği çirkin görenlerdir.

71- Ve eğer o gerçek onların keyfi arzularına takılmış olsaydı, o gökler ve o yer ve onların içinde olanlar bozulurdu. Hayır, biz onlara hatırlamaları gerekenleri getirdik, oysa onlar hatırlamaları gerekenlerden kayıtsız kalanlardır.

72- Yoksa sen onlardan bir vergi mi soruyorsun? Oysa senin Efendinin vergisi daha hayırlıdır. Ve O, o rızık vericilerin en hayırlısıdır.

73- Ve şüphesiz ki sen onları kesinlikle bir dosdoğru yola çağırıyorsun.

74- Ve şüphesiz ki o son (yaşama) inanmaz kimseler ise, o (dosdoğru) yoldan kesinlikle dışarı çıkanlardır.

75- Ve eğer onlara merhamet etmiş ve onlardaki zarardan olan şeyi kaldırmış olsak, yine de kendi taşkınlıkları içinde bocalayarak inat ederlerdi.

76- Ve ant olsun ki biz onları o azaba tuttuk da Efendilerine karşı yine de boyun eğmek istemediler ve yalvarıp yakarmıyorlardı da.

77- Nihayet üzerlerine bir sert azap sahibi kapı açtığımız zaman, birden onlar onun içinde umutlarını yitirenlerdir.

78- Ve O ki, size o işitmeyi ve o görmeleri ve o gönülleri meydana getirdi. Ne kadar da bir az şükrediyorsunuz.

79- Ve O, sizi o yerde yaydı. Ve yalnızca O'na sürülüp toplanılacaksınız.

80- Ve O ki, yaşatır ve öldürür. Ve o gece ve o gündüzün aykırı düşmesi de O'na aittir. Hiç bağ kurmaz mısınız?

81- Hayır, onlar da o ilklerin dediği şeyin örneğini dediler.

82- 83- "Biz öldüğümüz ve bir toprak ve kemikler olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi kesinlikle harekete geçirilmişler (olacağ)iz? Ant olsun ki bize ve atalarımıza bundan önce de bununla söz verilmişti. Bu, o ilklerin söylencelerinden başkası değil" dediler.

84- De ki: "Eğer biliyorsanız (söyleyin), o yer ve ondaki kimseler kimindir?"

85- Diyecekler ki: "Allah'ındır." De ki: "Hiç hatırlamaz mısınız?"

86- De ki: "O yedi göklerin Efendisi ve o çok büyük tahtın Efendisi kimdir?"

87- Diyecekler ki: "Allah'tır." De ki: "Hiç korunmaz mısınız?"

88- De ki: "Eğer biliyorsanız (söyleyin), her şeyin hükümranlığı kendisinin elinde olan ve O himaye eden ve kendisi himaye edilmez kimdir?"

89- Diyecekler ki: "Allah'tır." De ki: "Böyle iken nasıl sihirleniyorsunuz?"

90- Hayır, biz onlara o gerçeği getirdik. Ve şüphesiz ki onlar kesinlikle yalancılardır.

91- Allah, asla bir çocuk sahiplenmemiştir. Ve O'nun beraberinde asla (başka) bir tanrı da olmamıştır. Öyle olsaydı, her tanrı takdir ettiği şeyi (onlarla güçlü olmak için) götürür ve onların bir kısmı bir kısmının üzerine kesinlikle yüce olurdu. Allah, onların nitelemekte oldukları şeylerden uzaktır.

92- O algılanamayananın ve o tanık olunanın bilicisidir. Onların ortaklaştırmakta oldukları şeylerden yücedir.

93- 94- De ki: "Ey Efendim, eğer onların söz verilmekte oldukları şeyi bana gösterecek olursan, ey Efendim artık beni o haksızlık yapanlar topluluğunun içinde bırakma."

95- Ve şüphesiz ki biz, onlara söz vermekte olduğumuz şeyi sana da göstermeye kesinlikle ölçü koyucularız.

96- Sen o kötülüğü o en iyiyle sav. Onların nitelemekte oldukları şeyleri biz en iyi bileniz.

97- 98- Ve de ki: "Ey Efendim, o şeytanların çekiştirmelerinden sana sığınırım. Ve ey Efendim bana hazır bulunmalarından da sana sığınırım."

99- 100- Nihayet onlardan birine o ölüm geldiği zaman: "Ey Efendim, bıraktığım şey de bir düzgün iş işlemem için beni döndürün" der. Hayır, şüphesiz ki o (söz) onun (boşa) söylediği bir kelimedir. Ve onların ötesinden harekete geçirilecekleri güne kadar bir engel vardır.

101- O boruya üflenildiği zaman, artık o gün onların arasında soy bağı kalmaz ve birbirleriyle sorgulaşamazlar.

102- Artık kimin tartılanları ağır gelirse, işte onlar o başarıya eriştirilenlerin ta kendileridir.

103- Ve kimin tartılanları hafif gelirse, işte onlar kendi benliklerini ziyana sokmuş olan kimselerdir, onlar cehennemde sürekli kalıcıdırlar.

104- O ateş onların yüzlerini yalar ve onlar onda (pişmiş kelle gibi) sırıtanlardır.

105- (Allah): "Benim ayetlerim size peşi sıra okunur olmadı mı, oysa siz onları yalanlıyordunuz?" (dedi).

106- 107- (Onlar): "Ey Efendimiz, kötü sonluluğumuz bizi yendi ve biz sapkınlar topluluğu olduk. Ey Efendimiz, bizi buradan çıkar, eğer tekrar dönersek, artık kesinlikle biz haksızlık yapanlarız" dediler.

108- 109- 110- 111- (Allah): "Defolun onun içine ve bana konuşmayın. Gerçek şu ki, kullarımdan bir bölük 'Ey Efendimiz biz inandık, artık bizi bağışla ve bize merhamet et ve sen o merhametlilerin en hayırlısısın' derlerdi de, siz onları bir maskara konusu olarak sahiplendiniz. Nihayet onlar beni hatırlamayı size unutturdular. Siz de onlardan (bahsederek) gülenler oldunuz. Şüphesiz ki ben, bugün direnip gayret ettikleri nedeniyle onlara karşılık verdim. Şüphesiz ki onlar o başaranların ta kendileridir" dedi.

112- (Allah): "O yerde (kabirlerde) seneler sayısınca kaç zaman kaldınız?" dedi.

113- (Onlar): "Bir gün veya günün bir kısmı kaldık, artık o sayıcılara sor" dediler.

114- 115- (Allah): "Bir az (bir zaman) dışında kalmadınız, eğer gerçekten bilenlerden olsaydınız. Sizi ancak ve ancak bir gereksiz iş olarak takdir etmiş olduğumuzu ve gerçekten bize döndürülmeyeceğinizi hesap mı ettiniz?" dedi.

116- O gerçek hükümdar Allah, yücedir. O'ndan başka tanrı yoktur. O çok değerli tahtın Efendisidir.

117- Ve kim hakkında onu doğru sonuca götüren hiçbir delil  olmadığı halde Allah'ın beraberinde diğer bir tanrıyı da çağırırsa, artık onun hesabı ancak ve ancak kendisinin Efendisinin yanındadır. Gerçek şu ki, o gerçeği örtenler başarıya eriştirilmez.

118- Ve de ki: "Ey Efendim, bağışla ve merhamet et ve sen o merhametlilerin en hayırlısısın."


10 Ocak 2025 Cuma

HAC SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Ey o insanlar, Efendinize karşı korunun. Şüphesiz ki, o saatin sarsıntısı büyük bir şeydir.

2- Onu göreceğiniz gün her bir emziren dişi emzirdiği şeyden kaçar ve her bir yük sahibi de yükünü doğurur. Ve o insanları sarhoşlar olarak görürsün, oysa onlar sarhoşlar değildir. Fakat Allah'ın azabı serttir.

3- Ve o insanlardan kimi, bir bilgi olmaksızın Allah hakkında söz dalaşı yapar ve her bir inatçı şeytana takılır.

4- Onun üzerine yazılmıştır ki: "Gerçek şu ki, kim ona yönelirse, şüphesiz ki artık o, onu saptırır ve onu o alevli ateşin azabına iletir.

5- Ey o insanlar, eğer (ölümden sonra yeniden) harekete geçirilmekten bir belirsizlik içindeyseniz, şüphesiz ki biz sizi bir topraktan, sonra bir döllenmiş hücreden, sonra (rahme) asılan bir embriyodan, sonra takdiri belli belirsiz bir parça etten takdir ettik ki size (ölümden sonra yeniden dirilişi) açıklamamız için. Ve dileyeceğimiz şeyi bir isimlenmiş süreye kadar o rahimlerde sabitliyor, sonra sizi bir bebek olarak çıkarıyor, sonra  en sertliğinize ulaşmanız için (sizi büyütüyoruz). Ve içinizden kiminin ömürleri tamamlanıyor ve içinizden kimi de bilginin ardından hiçbir şey bilmemesi için o ömrün en aşağılığına geri döndürülüyor. Ve o yeri kurumuş olarak görürsün. Biz onun üzerine o suyu onun üzerine indirdiğimiz zaman, birden silkelenir ve kabarır ve her bir göz alıcı çiftten bitirir.

6- İşte bu, şüphesiz ki Allah'ın o gerçeğin ta kendisi olması ve O'nun o ölülere (yeniden) yaşam vermesi ve O'nun her bir şeyin üzerine bir ölçü koyucu olması nedeniyledir.

7- Ve şüphesiz ki o saat gelecektir, onda hiçbir belirsizlik yoktur. Ve şüphesiz ki Allah, o kabirlerin içindeki kimseleri harekete geçirecektir.

8- 9- Ve o insanlardan kimi, bir bilgi ve bir doğruya ileten ve bir ışık veren kitabı olmaksızın Allah'ın yolundan saptırmak için yanını bükerek (kibirlenerek) Allah hakkında söz dalaşı yapar. Ona bu şimdikinde bir rezillik vardır. Ve ona o kalkışın günü o yakıp kül edicinin azabını da tattıracağız.

10- Bu, senin iki elinin öncelediği nedeniyle ve Allah'ın o kullara haksızlık yapıcı olmadığındandır.

11- Ve o insanlardan kimi Allah'a (olması gereken gibi değil) bir uç üzerinde kulluk eder. Eğer ona bir hayır eriştirilirse, onunla rahatlar. Ve eğer ona bir deneme eriştirilirse, yüzüstü çevrilir. (Böylesi) bu şimdiki (yaşamda) ve o son (yaşamda) ziyan etmiştir. Bu, o açıklanan ziyanın ta kendisidir.

12- Allah'ın aşağısından kendisine zarar veremez ve fayda veremez şeyleri çağırır. Bu, o uzak sapkınlığın ta kendisidir.

13- Ona zararı faydasından daha yakın olan kimseyi çağırır. (Çağırdığı) kesinlikle ne kötüdür o yönelen ve kesinlikle ne kötüdür o oymak. 

14- Şüphesiz ki Allah, inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olan kimseleri onların altından o nehirler akar bahçelere girdirir. Şüphesiz ki Allah, ne isterse yapar.

15- Kim Allah'ın bu şimdiki (yaşamda ve o sonraki (yaşamda) ona asla yardım edemeyeceğine kanaat getiriyor ise, artık göğe bir araç uzatsın sonra (yardımı) kessin de sonra onun plânı öfkelenmekte olduğu şeyi artık gideriyor mu baksın.

16- Ve işte böyle biz onu apaçık ayetler olarak indirdik. Ve şüphesiz ki Allah kimi isterse doğruya iletir.

17- Şüphesiz ki inanmış olan kimseler ve dönmüş olan* (Yahudiler) ve o sabii ve o yardımcılar (Hristiyanlar) ve o mecusiler ve ortaklaştırmış olan kimseler (var ya). Şüphesiz ki Allah, o kalkışın günü onların arasını ayıracaktır. Şüphesiz ki Allah, her bir şeyin üzerine bir tanıktır.

*Hadu kelimesine "Dönmüş olanlar" anlamı verme gerekçemiz, Araf s. 156. ayetindeki bağlamına binaendir.

*Nasara kelimesine "Yardımcılar" anlmı verme gerekçemiz, Al-i İmran s. 52. ayetinde geçen bağlamına binaendir.

18- Görmedin mi o göklerde olan kimseler ve o yerde olan kimseler ve o güneş ve o ay ve o yıldızlar ve o dağlar ve o ağaçlar ve o canlılar ve o insanlardan bir çoğu, şüphesiz ki Allah'a boyun eğmektedir. Ve bir çoğunun üzerine de o azap bir gerçek olmuştur. Ve Allah kimi alçaltırsa, artık onun için hiçbir değer verici yoktur. Şüphesiz ki Allah, ne dilerse yapar.

19- 20- 21- 22- İşte şu çekişen iki taraftır Efendileri hakkında çekiştiler. Artık gerçeği örtmüş olan kimseler için ateşten giysiler biçilmiştir. Başlarının üzerinden ise o kaynar su dökülür. Onunla karınlarındaki şeyler ve o derileri eritilir. Ve onlar için demirden kamçılar vardır. Ondaki kederden çıkmayı her istediklerinde, ona tekrar döndürülürler ve: "O yakıp kül edicinin azabını tadın" (denilir).

23- Şüphesiz ki Allah inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olan kimseleri onların altından o nehirler akar bahçelere girdirecek, onlarda altından bileziklerden ve incilerden takınacaklar. Ve onların onlardaki elbiseleri de bir ipektir.

24- Ve o söylenenden o temiz olanına iletilmişlerdir. Ve o övgüye lâyık olanın yoluna iletilmişlerdir.

25- Şüphesiz ki o kimseler gerçeği örttüler ve Allah'ın yolundan ve orada (Mekke'de) o yerleşik olan ve o çöldeki olan o insanlara onu denk yaptığımız o yasak mescit'ten uzaklaştırıyorlar. Ve kim orada haksızlıkla eğriliğe sapmak isterse, ona acı azaptan tattırırız.

26- 27- 28- Ve bir zaman İbrahim'i o Ev'in yerine: "Bana hiçbir şeyi ortaklaştırma ve evimi, o etrafında dönerek yürüyenler ve o ayakta (kıyama) duranlar ve o saygıyla eğilip o boyun eğenler için temizle. Ve o insanlara haccı duyur ki, yaya olarak ve her yorgun deve üzerinde kendilerine faydalara tanık olmaları ve bilinmiş günlerde kendilerine rızık olarak verdiğimiz o dört ayaklı otçul hayvanlardan onların üzerine Allah'ın ismini hatırlamaları için her derin vadiden (aşarak) sana gelirler. Artık ondan yeyin ve o sıkıntı çeken muhtaçlara de yedirin" diye yerleştirmiştik.

 29- Sonra vücut temizliklerini yerine getirsinler ve adaklarını eksiksiz yerine getirsinler ve o eski evin etrafında dönerek yürüsünler.

 30- İşte böyle. Ve kim Allah'ın hürmetlerini büyültürse, artık o kendisinin Efendisinin yanında onun için daha hayırlıdır. Ve size peşi sıra okunan şeyler dışındaki o hayvanlar size serbestleştirildi. Artık o pislik putlardan uzaklaşın ve (gerçeği) yamultmadan da uzaklaşın.

31- O'na ortak koşmaksızın (fıtrat yasalarına göre) Allah'a meyledenler olarak. Ve kim Allah'ı ortaklaştırırsa, o gökten düşmüş de o kuş onu kapıveriyor veya o rüzgâr onu uzak bir yere sürüklüyor gibidir.

32- İşte böyle. Ve kim Allah'ın farkındalıklarını büyültürse, artık şüphesiz ki bu, o kalplerin korunma bilicindendir.

33- Onlarda bir isimlenmiş süreye kadar faydalar, sizin içindir. Sonra onların kesilecekleri yer o Eski Ev'dir.

34- Ve biz her bir toplum için kendilerine rızık olarak verdiğimiz o dört ayaklı otçul hayvanlardan üzerine Allah'ın ismini hatırlamaları için (hacc ve kurban gibi) zamanlı ve mekânlı bir kulluk görevi belirledik. Sizin tanrınız bir tek tanrıdır. O halde O'na teslim olun. Ve o gönülden saygı duyanları müjdele.

35- O kimseler ki, Allah hatırlatıldığı zaman kalpleri ürperir ve kendilerine eriştirilene karşı o direnip gayret ederler ve o kulluk görevini ayakta tutarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden harcarlar.

36- Ve o iri bedenli develer, onları da sizin için Allah'ın farkındalıklarından olarak oluşturduk. Onlarda sizin için bir hayır vardır. (Kesim için) saflar oldukları zaman, artık onların üzerine Allah'ın ismini hatırlayın. Yanları üzeri düşüp kımıldamadıkları zaman, artık onlardan yeyin ve o tok gözlüye de ve aç gözlüye de yedirin. İşte böylece şükretmeniz için onları size boyun eğdirdik.

37- Onların etleri ve kanları Allah'a asla ulaşmayacaktır. Fakat sizden o korunma bilinci ulaşır. İşte böylece sizi doğruya ilettiği şeye karşılık Allah'ı büyüklemeniz için onları size boyun eğdirdik. Ve o iyilik edenleri müjdele.

38- Şüphesiz ki Allah inanmış olan kimselerden (hainlerin kötülüklerini) savar. Şüphesiz ki Allah, her bir hainlikte direnen azılı gerçeği örtücüyü sevmez.

39- Kendilerine haksızlık yapılmaları nedeniyle öldürüşülen kimselere (karşılık için) onay verildi. Ve şüphesiz ki Allah, onlara yardıma karşı kesinlikle bir ölçü koyucudur.

40- O kimseler ki: "Bizim Efendimiz Allah'tır" demelerinden dolayı bir hakları olmaksızın yurtlarından çıkarılmışlardı. Ve eğer Allah'ın o insanların bir kısmını bir kısmı ile savması olmasaydı, onun içinde Allah'ın ismi çokça hatırlanan manastırlar ve kiliseler ve havralar ve mescidler, kesinlikle yıkılır giderdi. Ve kendisine yardım eden kimseye, Allah'ta kesinlikle yardım eder. Şüphesiz ki Allah, çok kuvvetlidir çok güçlüdür.

41- Onlar ki, eğer kendilerine o yerde olanak sağlarsak, o kulluk görevini ayağa kaldırırlar ve o arınmayı yerine getirirler ve o benimsenene uygun olanı buyururlar ve o yadırganandan vazgeçirirler. Ve o işlerin sonu, Allah'adır.

42- 43- 44- Ve eğer seni yalanlıyorlarsa, onların öncesi Nuh'un topluluğu ve Ad ve Semud' da kesinlikle yalanlamıştı. Ve İbrahim'in topluluğu ve Lût'un topluluğu ve Medyen arkadaşları da (yalanlamıştı). Ve Musa'da yalanlanmıştı. Ben de o gerçeği örtücülere mühlet vermiş, sonra da onları tutuvermiştim. Artık benim yadırgamam nasılmış?

45- Kasabadan nicesi vardı ki, (halkı) haksızlık yapanlar oldukları halde biz onu yok etmiştik. Artık o (şehirler) onun tavanları üzerine çökmüş ve nice kuyu kullanılamaz ve sağlam saray (çökmüş hale gelmiştir).

46- O yerde gezmedilermi ki onlarla bağ kuracak kalpleri veya onlarla işitecek kulakları olsun. Artık gerçek şu ki, o gözler kör olmaz, fakat o göğüslerdeki kalpler kör olur.

47- Ve o azabı senin çabuklaştırmanı istiyorlar. Ve Allah verdiği sözüne asla aykırı davranmayacaktır. Ve şüphesiz ki senin Efendinin yanında bir gün, sizin saymakta olduğunuz şeyden bin yıl gibidir.

48- Ve haksızlık yapan kasabadan nicesi vardı ki ben ona (halkına) mühlet vermiş, sonra da onu (halkını) tutuvermiştim. Ve o dönüş yeri, banadır.

49- De ki: "Ey o insanlar, ben sizin için ancak ve ancak bir açıklanan uyarıcıyım."

50- O kimseler ki inandılar ve o düzgün işleri işlediler, bir bağışlanma ve bir değerli rızık onlar içindir.

51- Ve o kimseler ki ayetlerimizi başarısız bırakıcılar olmaya koştular, işte onlar o şiddetli ateşin arkadaşlarıdır.

52- Ve senden önce hiçbir elçi ve haberciyi göndermemiştik ki, bir dilekte bulunduğu zaman, o şeytan onun dileğine (kuşku) atmış olmasın. Buna rağmen Allah, o şeytanın atmakta olduğu şeyi yürürlükten kaldırır, sonra ayetlerini sağlamlaştırır. Ve Allah, en iyi bilicidir en bilgedir.

53- (Böyle olması) o şeytanın atmakta olduğu şeyi kalplerinde bir bozukluk olan ve o kalpleri katı olan kimselere bir deneme yapmak içindir. Ve şüphesiz ki o haksızlık yapanlar, kesinlikle uzak bir ayrışma içindedir.

54- Ve (bir de) kendilerine o bilgi verilmiş olan kimselerin şüphesiz ki onun senin Efendinden o gerçek olduğunu bilip de ona inanmaları, böylece kalplerinin ona gönülden saygı duyması içindir. Ve şüphesiz ki Allah, inanmış olan kimseleri bir dosdoğru yola ileticidir.

55- Ve gerçeği örtmüş olan kimseler, o saat onlara bir anda gelinceye veya bir verimsiz gün azabı onlara gelinceye kadar, ondan yana bir tereddüt içinde olmaya devam edecektir.

56- O hükümranlık o gün Allah'ındır. Onların arasında karar verecektir. İnanmış ve o düzgün işleri işlemiş olan kimseler, artık o nimet bahçelerindedir.

57- Ve o kimseler ki gerçeği örttüler ve bizim ayetlerimizi yalanladılar, işte onlar var ya bir alçaltıcı azap, onlar içindir. 

58- Ve o kimseler ki Allah'ın yolunda göç ettiler sonra öldürdüler veya öldüler, Allah onları kesinlikle bir iyi rızıkla rızık verecektir. Ve şüphesiz ki Allah kesinlikle O, o rızık vericilerin en hayırlısıdır.

59- Onları, ondan kesinlikle hoşnut olacakları girilecek bir yere girdirecektir. Ve şüphesiz ki Allah, kesinlikle en iyi bilicidir, yumuşak davranıcıdır.

60- İşte böyledir. Ve kim kendisine sonlandırılan kadar sonlandırır (karşılık verir) da, sonra kendisine karşı had aşılırsa, Allah ona kesinlikle yardım edecektir. Şüphesiz ki Allah, (hataları) bir çok silicidir, bir çok bağışlayıcıdır.

61- İşte bu, şüphesiz ki Allah'ın o geceyi o gündüzün içine geçirmesi ve gündüzü de gecenin içine geçirmesi nedeniyledir. Ve şüphesiz ki Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi görücüdür.

62- İşte bu, şüphesiz ki Allah'ın o gerçeğin ta kendisi olması ve şüphesiz ki O'nun aşağısından çağırmakta oldukları şeyler ise o geçersizin ta kendisi olması nedeniyledir. Ve şüphesiz ki Allah, o çok yücenin, o çok büyüğün ta kendisidir.

63- Görmedin mi Allah o gökten bir su indirdi de, böylece o yer yeşillenmiş oluverdi. Şüphesiz ki Allah, bir çok lütufkârdır, bir en iyi haber alıcıdır.

64- O göklerde olan şeyler ve o yerde olan şeyler O'nundur. Ve şüphesiz ki Allah kesinlikle, o çok zenginin, o övgüye çok lâyığın ta kendisidir.

65- Görmedin mi  Allah o yerde olan şeyleri ve o su kütlesinde kendisinin buyruğu ile o denizde akar o gemileri, size boyun eğdirdi. Ve kendisinin onayı olması başka, yerin üzerine düşer diye göğü tutmaktadır. Şüphesiz ki Allah, o insanlara kesinlikle çok acıyıcıdır, çok merhamet edicidir.

66- Ve O ki, sizi yaşattı. Sonra sizi öldürecek sonra yine yaşatacaktır. Ve şüphesiz ki o insan kesinlikle çok nankördür.

67- Biz her bir topluma onu yerine getirici oldukları (hacc ve kurban gibi) zamanlı ve mekânlı bir kulluk görevi belirledik. Artık bu buyruk hakkında seninle çekişmesinler. Ve sen (onları) Efendine çağır. Şüphesiz ki sen, kesinlikle dosdoğru bir yola ileten üzerindesin.

68- 69- Ve eğer sana karşı söz dalaşı yaparlarsa, artık onlara: "Allah işlemekte olduğunuz şeyleri en iyi bilendir. Allah, hakkında aykırı düşmekte olduğunuz şeylerde o kalkışın günü aranızda karar verecektir" de.

70- Bilmedin mi şüphesiz ki Allah, o göklerde ve o yerde olan şeyleri bilmektedir. Şüphesiz ki işte bu, bir kitaptadır. Şüphesiz ki bu, Allah'a göre kolaydır.

71- Ve Allah'ın aşağısından hakkında bir yetki indirmediği şeylere ve onlar için hakkında bir bilgi olmayan şeylere kulluk ediyorlar. Ve o haksızlık yapanlar için hiçbir yardımcı yoktur.

72- Ve onlara ayetlerimiz onlara apaçık olarak peşi sıra okunmakta olduğu zaman, o gerçeği örtmüş olan kimselerin yüzlerindeki o yadırgamayı tanırsın. Onlara ayetlerimizi peşi sıra okumakta olanların üzerine neredeyse saldıracaklar. De ki: "Bu durumunuzdan daha şerli olanı sizi haberlendireyim mi? O ateş ki, Allah onu gerçeği örtmüş olan kimselere söz vermiştir. Ve o ne sıkınlı dönüş yeridir."

73- Ey o insanlar, size bir örnek ortaya konuldu, şimdi onu dinleyin. Şüphesiz ki sizin Allah'ın aşağısından çağırmakta olduğunuz kimseler bunun için toplansalar, bir sinek bile asla takdir edemeyecekler. Ve eğer o sinek onlardan bir şey kapsa, onu ondan kurtaramazlar. O isteyen de ve o istenilmiş de zayıf.

74- Allah'ın gücünü gereği gibi değerlendiremediler. Şüphesiz ki Allah, kesinlikle çok kuvvetlidir çok güçlüdür.

75- Allah, o meleklerden de elçiler seçer ve o insanlardan da. Şüphesiz ki Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi görücüdür.

76- Onların önlerinde olan şeyleri ve artlarında olan şeyleri bilir. Ve (yaptıkları bütün) o işler Allah'a döndürülür.

77- Ey inanmış olan kimseler, saygıyla eğilin ve boyun eğin ve Efendinize kulluk edin ve başarıya eriştirilmeniz için o hayrı yapın.

78- Allah'ın uğrunda gereği gibi güç kullanın. O, sizi derledi ve o yaşam sisteminde size hiçbir zorluk belirlemedi. Atanız İbrahim'in inancı(n daki gibi). O, o Elçinin sonunda sizin üzerinize bir tanık olması ve sizin de o insanların üzerine tanıklar olmanız için, sizi bundan önce ve bunda (Kur'an'da) "O teslim olanlar" olarak isimlendirdi. Artık o kulluk görevini ayağa kaldırın ve o arınmayı yerine getirin ve Allah'a sarılın. O, sizin yöneleninizdir. Artık ne güzeldir o sahip ve ne güzeldir o yardımcı.


1 Ocak 2025 Çarşamba

ENBİYA SURESİ ÇEVİRİSİ

1- O insanların hesapları yakınlaştı. Oysa onlar halâ bir duyarsızlık içinde kayıtsız kalmaktadır.

2- Onlara Efendilerinden hiçbir oluşturulmuş hatırlama gelmiyor ki, onu ancak oyuna alanlar olarak işitmemiş olsunlar.

3- Kalpleri bir eğlencededir. O haksızlık yapmış olan kimseler şu gizli konuşmayı sakladılar: "İşte bu, sizin örneğiniz bir beşerden başkası mıdır? Görmekte olduğunuz halde, artık o sihre mi geliyorsunuz? 

4- (Elçi): "Benim Efendim o yerdeki ve o gökteki o söyleneni bilir. Ve O, o en iyi işiticidir, o en iyi bilicidir" dedi.

5- (Onlar): "Hayır, hayallerin demetidir. Hayır onu kendisi yakıştırdı. Hayır o bir şairdir. Öyleyse o ilk gönderilmişler gibi bize de (gözle görülen) bir ayet getirsin" dediler.

6- Onların öncesi onu yok ettiğimiz hiçbir kasabadan inanan olmamıştı. Şimdi bunlar mı inanacak?

7- Ve biz senden önce de kendisine vahyetmekte olduğumuz adamlardan başkasını da göndermemiştik.   Eğer bilmezlerseniz, artık o hatırlama'nın (Tevrat'ın) halkına sorun.

8- Ve onları o yiyeceği yemezler bir beden olarak oluşturmadık. Ve onlar sürekli kalıcılar da değildi.

9- Sonra onlara verdiğimiz o söze sadık kaldık. Böylece onları ve dileyeceğimiz kimseleri kurtardık ve o savurganlık yapanları da yok ettik.

10- Ant olsun ki size, onda sizin hatırlamanız gerekenler olan bir kitap indirdik. Hiç bağ kurmaz mısınız?

11- Ve haksızlık yapan kasabadan nicesini kırıp geçirdik. Ve ondan sonra diğer bir topluluğu meydana getirdik.

12- Sıkıntımızı hissettiklerinde, onlar binitlerine vurarak birden kaçıyorlardı.

13- "Binitlerinize vurup kaçmayın ve sorulmanız için orada refahlandırıldığınız şeylere ve durulma yerlerinize dönün."

14- "Yazıklar olsun bize, şüphesiz ki biz haksızlık yapanlardık" dediler.

15- Onların bu çağrıları, biz onları bir biçilen ekine, sönen ateşler (gibi) yapıncaya kadar, devam etti.

16- Ve o göğü ve o yeri ve o ikisinin arasında olan şeyleri oyuncular olarak takdir etmedik.

17- Eğer bir eğlenceyi sahiplenmek isteseydik, ona kesinlikle kendi katımızdan sahiplenirdik. Eğer yapanlardan olsaydık.

18- Hayır, biz o gerçeği o geçersizin üzerine atarız da onu parçalar, artık o birden perişan oluvermiştir. Ve nitelemekte olduğunuz şeylerden dolayı o pişmanlık sözleri* sizin için olsun.

*Bu ayette geçen "Elveylü" kelimesinin diğer ayetlerde nekre olarak geçmesine rağmen bu ayette marife olarak geçmesi, bu surenin 14. 46. ve 97. ayetlerinde "Yazıklar olsun bize" şeklinde çevirdiğimiz, inkarcıların pişmanlık ifadesi olarak söylediği sözlere bir atıf olduğunu düşündüğümüz için, bu ayetteki marifeli kullanımını "O pişmanlık sözleri" olarak çevirdik. 

19- Ve o göklerde ve o yerde olan kimseler O'nundur. Ve O'nun yanındaki kimseler O'na kulluk etmekten büyüklük taslamazlar ve (başka birine kulluğa) özlemezler.

20- O gece ve o gündüz O'nu her eksiklikten uzak tutarlar ve buna ara da vermezler.

21- Yoksa onlar o yerden bir takım tanrıları sahiplendiler de, onlar mı (ölüleri yeniden) yayacaklar?

22- Eğer o ikisinde Allah'tan başka tanrılar olsaydı, her ikisi de kesinlikle bozulurdu. Oysa o tahtın Efendisi Allah, onların nitelemekte oldukları şeylerden uzaktır.

23- O, yapmakta olduğu şeylerden sorulmaz. Oysa onlar sorulacaklardır.

24- Yoksa onlar O'nun aşağısından bir takım tanrıları mı sahiplendiler? De ki: "Haydi sağlam kanıtınızı getirin. İşte bu, benim beraberimde olan kimselerin hatırlatması ve benden öncekilerin hatırlatmasıdır." Hayır, onların tamamı o gerçeği bilmezler de bu yüzden kayıtsız kalırlar.

25- Ve senden önce elçiden hiçbirini göndermemiştik ki ona: "Gerçek şu ki, benden başka hiçbir tanrı yoktur, öyleyse bana kulluk edin" diye vahyetmekte olmayalım.

26- Ve: "O çok şefkâtli bir çocuk sahiplendi" dediler. O, her türlü eksiklikten uzaktır. Hayır, (melekler çocuğu değil) değer verilmiş kullardır.

27- O sözle (sözünün üstüne söz söyleyerek) O'nun önüne geçemezler ve onlar O'nun buyruğunu işlerler.

28- Onların önlerinde olan şeyleri ve artlarında olan şeyleri bilir. Hoşnut olduğu kimseden başkasına da eşlikçilik (şefaat)* etmezler. Ve onlar O'nun endişesinden korkuya titreyenlerdir.

*Meleklerin eşlikçiliği yani şefaati için Fussilet s. 30. 31. ayetlerine bkz.

29- Ve onlardan kim: "Şüphesiz ki ben O'nun aşağısından bir tanrıyım" derse, işte onu karşılığı cehennemdir. Biz o haksızlık yapanlara işte böyle karşılık veririz.

30- Gerçeği örtmüş olan kimseler, o gökler ve o yer bitişik iken o ikisinin arasını gerçekten ayırdığımızı ve her bir canlı olan şeyi o suya bağlı olarak oluşturduğumuzu görmedi mi? Hiç inanmazlar mı?

31- Ve o yerde onları sarsar diye sabitlikleri oluşturduk. Ve onda doğruya iletilmeleri için geniş vadiler oluşturduk.

32- Ve o göğü bir kollanmış tavan olarak oluşturduk. Oysa onlar O'nun (gözle görülen) ayetlerinden kayıtsız kalanlardır.

33- Ve O ki, o geceyi ve o gündüzü ve o güneşi ve o ayı takdir etmiştir. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler.

34- Ve senden önce hiçbir beşer için o sürekli kalıcılığı oluşturmadık. Şimdi sen ölürsen, onlar mı o sürekli kalıcılar olacak?

35- Her bir benlik o ölümü tadıcıdır. Ve sizi bir deneme olarak o şerle ve o hayırla yokluyoruz. Ve bize döndürüleceksiniz.

36- Ve o gerçeği örtmüş olan kimseler seni gördüğü zaman: "Tanrılarınızı hatırlayıp duran işte bu mu?" (diyerek) seni bir alay konusundan başka sahiplenmiyorlar. Ve oysa onlar da çok şefkâtli'nin hatırlamasına karşı gerçeği örtücülerin ta kendileridir.

37- O insan bir çabukluktan takdir edilmiştir. Yakında size (gözle görülen) ayetlerimi göstereceğim, artık (bunları) benim çabuklaştırmamı istemeyin.

38- Ve diyorlar ki: "Eğer doğru söyleyenler iseniz bu söz ne zaman (gerçekleşecek)?"

39- Eğer o gerçeği örtmüş olan kimseler o ateşi yüzlerinden ve sırtlarından önleyemeyecekleri ve yardım edilmeyecekleri vakti bilselerdi, (böyle demezlerdi).

40- Hayır, onlara bir anda gelecek de onları dehşete düşürecek. Artık onu geri döndürmeye güç yetiremezler ve onlar bakılmazlar.

41- Ve ant olsun ki senden önceki elçilerle de alay edilmişti de, içlerinden maskaraya almış olanları, kendisiyle alay etmekte oldukları şey sarıvermişti.

42- De ki: "O gecede ve o gündüzde o çok şefkâtli'den sizi kim koruyabilir?" Hayır, onlar Efendilerinin hatırlamasına karşı kayıtsız kalanlardır.

43- Yoksa onların, onları (azabımızdan) alıkoyabilecek bizim aşağımızdan tanrıları mı var? (O tanrılar) kendi benliklerine bile yardıma güç yetiremezler ve onlar bizden de sahiplenilmezler.

44- Hayır, biz bunları ve atalarını o ömür kendilerine uzun gelene kadar, yararlandırdık. Onlar gerçekten bizim o yere gelip onun uçlarından (günbegün) eksiltmekte olduğumuzu hiç görmezler mi? Şu durumda o yenenler onlar mı?

45- De ki: "Ben sizi ancak ve ancak o vahiy ile uyarıyorum." Ve sağırlar uyarılmakta oldukları zaman o çağrıyı işitmez.

46- Ve eğer onlara senin Efendinin azabından bir esinti dahi dokunmuş olsa, kesinlikle: "Yazıklar olsun bize, şüphesiz ki biz haksızlık yapanlardık" diyeceklerdir.

47- Ve o kalkışın günü için hakkaniyet tartılarını koyarız. Artık bir benliğe hiçbir şeyle haksızlık yapılmaz. Ve eğer (işlediği) hardaldan bir tane ağırlığı dahi olsa, biz onu getiririz. Ve hesap görücüler olarak biz yeteriz.

48- Ve ant olsun ki biz Musa'ya ve Harun'a o korunanlar için bir ışık ve bir hatırlama olarak o (doğru ile yanlışı) ayıranı vermiştik.

49- O kimseler ki, o algılanamayananla Efendilerinden endişelenirler. Ve onlar, o saatten de korkuyla titreyenlerdir.

50- Ve işte bu da, onu bizim indirdiğimiz bir bereketlenmiş hatırlamadır. Yoksa siz onu yadırgayanlar mısınız?

51- Ve ant olsun ki İbrahim'e önceden olgunluğunu vermiştik. Ve biz onu bilenlerdik.

52- Bir zaman babasına ve topluluğuna: "Kendilerine kapananlar olduğunuz şu heykeller nedir?" demişti.

53- (Topluluğu): "Atalarımızı onlara kulluk edenler olarak bulduk" demişlerdi.

54- (İbrahim): "Ant olsun ki siz ve atalarınız bir açıklayan sapkınlık içindesiniz." demişti.

55- (Topluluğu): "Bize o gerçeği mi getirdin yoksa sen (bizimle) o oynayanlardan mısın?" demişlerdi.

56- 57- (İbrahim): "Hayır, sizin Efendiniz o göklerin ve o yerin Efendisidir ki  onları açığa çıkarmıştır. Ve ben de bun(un böyle olduğun)a o tanıklık edenlerdenim. Ve Allah'a yemin olsun ki putlarınıza, siz arkanızı dönenler olarak (başka tarafa) yönelmenizden sonra kesinlikle plân kuracağım" demişti.

58- Böylece ona dönmeleri için onların büyük olanı haricindekileri parçalar haline dönüştürmüştü.

59- (Topluluğu): "Bunu tanrılarımıza kim yaptıysa, şüphesiz ki o kesinlikle o haksızlığı yapanlardandır" demişlerdi.

60- (Topluluğu): "Ona İbrahim denilen bir gencin onları hatırlayıp durduğunu biz işitmiştik" demişlerdi.

61- (Topluluğu): "Öyleyse tanıklık etmeleri için, artık onu o insanların gözlerinin önüne getirin" demişlerdi.

62- (Topluluğu): "Tanrılarımıza bunu sen mi yaptın ey İbrahim?" demişlerdi.

63- (İbrahim): "Hayır, onların şu büyüğü yapmıştır. Eğer konuşabilirlerse, haydi onlara sorun" demişti.

64- Bunun üzerine kendi benliklerine döndürülmüşler: "Şüphesiz ki sizler o haksızlık yapanlarsınız" demişlerdi.

65- Sonra inançlarının üzerine dönmüşler: "Ant olsun ki bunların konuşamadıklarını sen de bilmişsindir" (demişlerdi).

66- 67- (İbrahim): "O halde Allah'ın aşağısından hiçbir şeyle size fayda veremez ve size zarar veremez şeylere mi kulluk ediyorsunuz? Yuh olsun size ve Allah'ın aşağısından kulluk etmekte olduğunuz şeylere. Hiç bağ kurmaz mısınız?" demişti.

68- (Topluluğu): "Eğer yapanlarsanız onu yakıp kül edin ve tanrılarınıza yardım etmiş olun" demişlerdi.

69- Biz: "Ey ateş, İbrahim'e karşı soğuk ve yakıcılıktan uzak ol" demiştik.

70- Ona bir plân kurmak istemişler, hemen biz de onları o en ziyan edenler haline getirmiştik.

71- Ve onu ve Lut'u tüm insanlar için onda bereket verdiğimiz o yere (ulaştırarak) kurtarmıştık.

72- Ve ona İshak'ı ve bir fazlalık olarak Yakub'u bahşetmiş ve her birini düzgünlerden olarak oluşturmuştuk.

73- Ve onları buyruğumuzla doğruya iletir önderler yapmış ve onlara o hayırları yapmayı ve o kulluk görevini ayağa kaldırmayı ve o arınmayı yerine getirmeyi vahyetmiştik. Ve onlar bize kulluk edenlerdi.

74- Ve Lut'a da bir karar yeteneği ve bir bilgi vermiştik. Ve onu o murdarlıkları işlemekte olan o kasabadan kurtarmıştık. Şüphesiz ki onlar itaatten çıkmış kötü bir topluluktu.

75- Ve onu şefkatimize girdirmiştik. Şüphesiz ki o, o düzgünlerdendi.

76- Ve Nuh'a da (vermiştik). Önceden (bize) seslenmiş, bunun üzerine biz de onu cevaplandırmış, böylece onu ve halkını o büyük çıkmazdan kurtarmıştık.

77- Ve ona ayetlerimizi yalanlamış olan o topluluktan (dolayı) yardım etmiştik. Şüphesiz ki onlar kötü bir topluluktu. bu yüzden biz de onları toplu olarak batırmıştık.

78- Ve Davud'a ve Süleyman'a da (vermiştik). Hani bir zaman o topluluğun koyun sürüsünün yayıldığı o ekin hakkında ikisi karar veriyordu. Ve biz onların kararlarına tanıklık edenlerdik.

79- Biz onu Süleyman'a belletmiştik. Ve her birine bir karar yeteneği ve bilgi vermiş ve tesbih eden* o dağları ve o kuşları Davud'un beraberinde boyun eğdirmiştik. Ve biz bunu yapanlardık.

*Dağların ve kuşların Davud ile beraber tesbih etmelerinin anlamı, Davud'un her şeye hükmeden bir kral olmasından doğan yetkisini ekolojik dengeyi bozmadan kullanması anlamında olabileceğini düşünüyoruz. Allahu a'lem.

80- Ve sizi (savaş) sıkıntınızdan koruması için, ona (demir) elbise yapma ustalığını öğretmiştik. Artık şükredenler misiniz?

81- Ve Süleyman'a da onun buyruğuyla onda bereket verdiğimiz o yere akar, o fırtınalı rüzgârı (boyun eğdirmiştik). Ve biz (onun yaptığı) her bir şeyi en iyi bilenlerdik.

82- Ve o şeytanlardan onun için (denize) dalanları ve bunun aşağısından bir iş işleyenleri de (boyun eğdirmiştik). Ve biz onlar için kollayıcılardık.

83- Ve Eyyub'a da (vermiştik). Bir zaman kendisinin Efendisine: "Şüphesiz ki bana o zarar dokundu ve sen o merhametlilerin en merhametlisisin" diye seslenmişti.

84- Bunun üzerine biz de onu cevaplandırmış, böylece ondaki zarardan olan şeyi kaldırmış ve yanımızdan bir şefkat ve kulluk edenlere bir hatırlatma olarak ona halkını ve bir de onların beraberinde bir örneğini daha vermiştik.

85- Ve İsmail'e ve İdris'e ve Zülkifl'e de (vermiştik). Her biri o direnip gayret edenlerdendi.

86- Ve onları şefkatimize girdirmiştik. Şüphesiz ki onlar o düzgünlerdendi.

87- Ve balık sahibine de (vermiştik). Bir zaman hiddetli olarak gitmişti de kendisine asla güç yetiremeyeceğimiz kanaatine varmıştı. O karanlıkların içinde: "Senden başka tanrı yok, seni her türlü eksiklikten uzak tutarım. Şüphesiz ki ben o haksızlı yapanlardan oldum" diye seslenmişti.

88- Bunun üzerine biz de onu cevaplandırmış ve onu o kederden kurtarmıştık. Ve biz o inananları işte böyle kurtarırız.

89- Ve Zekeriyya'ya da (vermiştik). Bir zaman kendisinin Efendisine: "Ey Efendim, beni bir kişi olarak bırakma. Ve sen o mirasçıların en hayırlısısın" diye seslenmişti.

90- Bunun üzerine biz de onu cevaplandırmış ve ona eşini düzgünleştirerek (doğuracak hale getirerek), ona Yahya'yı bahşetmiştik. Şüphesiz ki onlar o hayırlarda birbirleriyle yarışırlar ve bizi ilgi duyarak ve ürkerek çağırırlardı. Ve onlar bize saygı duyanlardı.

91- Ve ırzını koruyana da (vermiştik) de ona esintimizden (yaşam verme gücümüzden) üflemiş ve onu ve onun oğlunu tüm insanlara (gözle görülen) bir ayet olarak oluşturmuştuk.

92- Şüphesiz ki sizin bu toplumunuz, bir tek toplumdur. Ve ben de sizin Efendinizim. O halde bana kulluk edin.

93- Ve buyruklarını kendi aralarında büsbütün kestiler. Her biri bize dönücülerdir.

94- Artık kim bir inanmış olarak o düzgünlüklerden işlerse, onun koşmasını örtmek yoktur. Şüphesiz ki biz onu yazanlarız.

95- 96- Ve onu(n halkını) yok ettiğimiz bir kasabaya, ta ki Ye'cüc ve Me'cüc (ü engelleyen set) açılana ve onlar her tepeden akın edecekleri zamana kadar (pişmanlığa) dönmeleri yasaktır.

97- Ve gerçek söz yakınlaşmış, o gerçeği örtmüş olan kimselerin gözleri birden dona kalmış: "Yazıklar olsun bize, biz kesinlikle bundan bir duyarsızlık içindeydik. Hayır, biz haksızlık yapanlardık" (diyerek pişman olmuşlardır).

98- Şüphesiz ki siz ve Allah'ın aşağısından kulluk etmekte olduğunuz şeyler, cehennem yakıtısınız. Siz oraya varanlarsınız.

99- Eğer onlar (gerçek) tanrılar olsaydı, oraya varmazlardı. Ve her biri orada sürekli kalıcıdırlar.

100- Onların onda korkunç sesleri vardır. Ve onlar onda (kurtuluş haberi de) işitmezler.

101- Şüphesiz ki kendileri için bizden o iyilik (sözü) öne geçmiş olan kimseler ise, işte onlar oradan uzaklaştırılmışlardır.

102- Oranın algısını dahi işitmezler. Ve onlar benliklerinin iştahlandığı şeylerde sürekli kalıcıdırlar.

103- O en büyük dehşet onları üzmez. Ve o melekler onları: "İşte bu, size söz verilmekte olduğunuz gününüzdür" (diyerek) karşılarlar.

104- O gün göğü yazılı tomarları dürer gibi düreceğiz. İlk takdir etmeye başladığımız gibi bizim üzerimize olan bir söz olarak onu tekrar döndüreceğiz. Şüphesiz ki biz (ilk takdiri de) yapanlardık.

105- Ve ant olsun ki biz o Hatırlama (Tevrat) dan sonraki o yazılı metin (Zebur) de: "Şüphesiz ki o yere o düzgün kullarım mirasçı olacaktır" yazmıştık.

106- Şüphesiz ki işte bunda, kulluk eden bir topluluk için kesinlikle bir ulaştırma vardır.

107- Ve biz seni tüm insanlar için bir şefkat olmaktan başka göndermedik.

108- De ki: "Bana ancak ve ancak, sizin tanrınızın ancak ve ancak bir tek tanrı olduğu vahyediliyor. Artık siz de teslim olanlar mısınız?"

109- 110- 111- Buna rağmen (başka tarafa) yönelirlerse, artık de ki: "Ben size bir denklik üzere duyurdum. Ve size söz verilen şey yakın mıdır yoksa uzak mıdır ben algılayamıyorum. Şüphesiz ki O, o söylenenden açıklananı da bilir ve gizlemekte olduğunuz şeyleri de bilir. Ve belki o sizin için bir deneme ve belirli bir vakte kadar bir yararlanmadır ben (bunu da) algılayamıyorum."

112- (Elçi): "Ey Efendim, o gerçek ile karar ver. Ve bizim Efendimiz o çok şefkâtli, nitelemekte olduğunuz şeylere karşı o destek istenendir" dedi.

                                                                      

23 Aralık 2024 Pazartesi

TA HA SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Ta, Ha.

2- Sana bu Kur'an'ı kötü sonlu olman için indirmedik.

3- Ancak endişelenen kimse için bir hatırlatma olarak (indirdik).

4- O yüce gökleri ve o yeri takdir etmiş olandan peyderpey bir indirmedir.

5- O çok şefkâtli o tahtın üzerine denkleşti.

6- O göklerde olan şeyler ve o yerde olan şeyler ve o ikisinin arasındaki olan şeyler ve o nemli toprağın altında olan şeyler, O'nundur.

7- Ve eğer o sözü açıkça söylesen de, artık şüphesiz ki O, o saklıyı da ve daha gizliyi de bilir.

8- Allah, O'ndan başka hiçbir tanrı olmayandır. O en iyi isimler O'nundur.

9- Ve Musa'nın sözü sana geldi mi?

10- Bir zaman bir ateş görmüş de ailesine: "Durup bekleyin, şüphesiz ki ben bir ateş sezinledim. Umarım ki ben size ondan bir kor getiririm veya o ateşin üzerinde (eğilmiş) bir doğruya ileten bulurum" demişti.

11- 12- 13- 14- 15- 16- 17- Ona geldiğinde: "Ey Musa! şüphesiz ki ben (evet) ben senin Efendinim, hemen iki pabucunu çıkar. Şüphesiz ki sen o kutsallaştırılmış vadi Tuva'dasın. Ve ben seni hayırladım (onöre ettim). Şimdi vahyedilmekte olan şeyi dinle. Şüphesiz ki ben (evet) ben Allah'ım. Benden başka hiçbir tanrı yoktur, o halde bana kulluk et ve beni hatırlamak için o kulluk görevini ayakta tut. Şüphesiz ki o saat gelicidir. Ben onu neredeyse gizliyorum (vaktini açıklamıyorum ki) her bir benlik koşmakta olduğu şeyle karşılıklansın. Ona inanmaz ve keyfi arzusuna takılmış kimse, sakın seni ondan alıkoymasın. Yoksa mahvolursun. Bu sağ elindeki nedir ey Musa?" diye seslenilmişti.

18- (Musa): "O, benim değneğimdir, onun üzerine dayanırım ve onunla koyunlarımın üzerine yaprak silkelerim ve benim için onda diğer ihtiyaçlarım da vardır" demişti.

19- (Allah): "Onu at ey Musa" demişti.

20- Onu atınca birden o, koşmakta olan bir canlı yılan oluvermişti.

21- 22- 23- 24- (Allah): "Onu tut ve hiç kaygılanma, biz onu o ilk durumuna tekrar döndüreceğiz. Ve elini kanadına (diğer kolunun altına) yapıştır da, hiçbir kötülük olmadan diğer (gözle görülen) bir ayet olarak bembeyaz çıkıverir. Sana o en büyük (gözle görülen) ayetlerimizden göstermemiz için. Firavun'a git. Şüphesiz ki o, taşkınlık yaptı" demişti.

25- 26- 27- 28- 29- 30- 31- 32- 33- 34- 35- (Musa): "Ey Efendim, göğsümü bana aç ve işimi bana kolaylaştır ve dilimden bir bağı çöz ki, sözümü kavrayalar. Ve bana ailemden kardeşim Harun'u bir (yardımcı) taşıyıcı olarak görevlendir. Onunla gücümü sertleştir ve onu işimde bana ortaklaştır ki seni daha çok her türlü eksiklikten uzak tutalım ve seni daha çok hatırlayalım. Şüphesiz ki sen bizi (önceden de) bir en iyi görücüydün" demişti.

36- 37- 38- 39- 40- 41- 42- 43- 44- (Allah): "Sorduğun sana kesinlikle verilmiştir ey Musa. Ve ant olsun ki sana diğer bir defasında da büyük iyilikte bulunmuştuk. Bir zaman senin annene 'Onu o sandığa koy, onu da (sandığı) hemen o denizin içine koy, o deniz de onu (sandığı) o sahile karşılaştırsın. Bana düşman ve ona düşman olan onu tutardiye vahyedilmekte olan şeyi vahyetmiştik. Ve gözüm üzerinde ustalıkla yetiştirilmen için senin üzerine benden bir sevgi atmıştım. Hani o zaman kız kardeşin yürüyor 'Sizi ona güvence olacak bir kimseye kılavuzluk edeyim mi? diyordu. Böylece seni annene döndürdük ki onun gözü ferah olsun ve üzülmesin. Ve sen bir kişi öldürmüştün de biz seni o kederden kurtarmış, bir denemeyle denemiş, böylece Medyen halkı içinde yıllarca kalmıştın. Sonra yaşamın akış şartları üzerine geldin ey Musa. Seni kendi benliğim için ustalıkla yetiştirdim. Sen ve kardeşin benim (gözle görülen) ayetlerimle git ve ikiniz benim hatırlamamda ihmalkâr davranmayın. İkiniz Firavun'a gidin şüphesiz ki o taşkınlık yaptı. İkiniz ona hatırlaması veya endişe duyması için bir yumuşak söz söyleyin" demişti.

45- (İkisi): "Ey Efendimiz, şüphesiz ki biz onun bize ölçüyü kaçırmasından veya taşkınlık yapmasından endişeleniyoruz" demişlerdi.

46- 47- 48-  (Allah): "Endişelenmeyin, şüphesiz ki ben ikinizin beraberindeyim. Ben işitiyorum ve görüyorum. Şimdi ikiniz hemen ona gelin ve 'Şüphesiz ki biz senin Efendinin iki elçisiyiz. Artık yakub'un oğulları'nı bizim beraberimizde gönder ve onları azaplandırma. Biz sana senin Efendinden kesinlikle (gözle görülen) bir ayet getirdik. Ve o esenlik, o doğruya iletene takılmış kimsenin üzerinedir. Bize kesinlikle vahyedildi ki şüphesiz ki o azap, yalanlayan ve (başka tarafa) yönelen kimsenin üzerinedir' deyin" demişti.

49- (Firavun): "İkinizin Efendisi kimdir ey Musa?" demişti.

50- (Musa): "Bizim Efendimiz her şeye takdir edilişini veren sonra da doğruya iletendir" demişti.

51- (Firavun): "Öyleyse o ilk kuşakların durumu nedir" demişti.

52- 53- 54- 55- (Musa): "Onun bilgisi benim Efendimin yanındaki bir kitaptadır. Benim Efendim şaşırmaz ve unutmaz. O ki, o yeri size bir döşek olarak oluşturdu ve onda size yollar açtı ve o gökten bir su indirdi. (O size)'Böylece onunla ayrı ayrı bitkilerden çiftler olarak çıkardık. (O bitkilerden) yeyin ve hayvanlarınızı otlatın. Şüphesiz ki bunda (yanlıştan) o vazgeçen akıl sahipleri için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır. Sizi ondan (topraktan) takdir ettik ve ona tekrar döndüreceğiz ve diğer bir kere de yine ondan çıkaracağız' (diyendir)" demişti.

56- Ve ant olsun ki ona (gözle görülen) o ayetlerimizin hepsini gösterdik, buna rağmen o yalanladı ve direndi.

57- 58- (Firavun): "Bizi sihrinle yerimizden çıkarmak için mi bize geldin ey Musa? O halde biz de sana onun örneği bir sihir getireceğiz. Artık bizimle senin aranda bizim ve senin ona aykırı davranmayacağımız bir denk yeri bir söz zamanı olarak belirle" demişti.

59- (Musa): "Sizin söz zamanınız o süs (bayram) günü ve (o günün) bir kuşluk vakti o insanların toplanmasıdır" demişti.

60- Firavun bunun üzerine (hazırlık için görüşmeye) yönelmiş, hemen plânını toplamış sonra (sihirbazlarıyla) gelmişti.

61- Musa onlara: "Yazıklar olsun size, Allah'a karşı bir yalan yakıştırmayın, yoksa bir azapla sizi köksüzleştirir. Yakıştırma yapan kimse kesinlikle perişan olmuştur" demişti.

62- 63- 64- Buna rağmen işlerini kendilerinin arasında tartışmışlar ve o gizli konuşmayı (Musa'dan) saklamışlar: "İşte bu ikisi kesinlikle sizi sihirleri ile bu yerinizden çıkarmak ve o en örnek yolunuzu gidermek isteyen iki sihirbazdır. Artık plânınızı toplayın sonra bir saf halinde gelin. Bugün yüceleşen kimse kesinlikle başarıya eriştirilmiştir" demişlerdi.

65- (Sihirbazlar): "Ey Musa (ilk) atan sen ya da ilk atan kimse biz olalım" demişlerdi.

66- 67- (Musa): "Hayır siz atın" demişti. (Attıklarında) onların ipleri ve değnekleri, sihirlerinden dolayı birden kendisine koşuyor gibi hayallendirilmiş, bunun üzerine Musa benliğinde bir kaygı hissetmişti.

68- 69- Biz de: "Hiç kaygılanma, şüphesiz ki sen o yüce olanın ta kendisisin. Ve sağ elinde olan şeyi at, ustalıkla yaptıkları şeyleri yutar. Ustaklıkla yaptıkları ancak ve ancak bir sihirbaz plânıdır. Ve o sihirbaz nereden gelse (ne yaparsa yapsın) başarıya eriştirilmez" demiştik.

70- Bunun üzerine o usta sihirbazlar boyun eğen olarak (yere) atılmış, "Harun'un ve Musa'nın Efendisine inandık" demişlerdi.

71- (Firavun): "Ben size onay vermeden önce ona inandınız. Şüphesiz ki o kesinlikle, o sihri size öğreten büyüğünüzdür. O halde ellerinizi ve ayaklarınızı kesinlikle çaprazından kestireceğim ve sizi o hurmanın gövdelerine astıracağım. Ve hangimiz azapça daha sert ve daha kalıcı, kesinlikle bileceksiniz" demişti.

72- 73- 74- 75- 76- (Sihirbazlar): "O apaçık delillerden bize gelenin ve bizi açığa çıkaranın üzerine, seni asla izlemeyeceğiiz. Artık sen yerine getireceğin şeyi yerine getir. Sen ancak ve ancak bu şimdiki yaşamda (kararını) yerine getirebilirsin. Şüphesiz ki biz, yanılgılarımızı ve o sihirden dolayı bizi kendisine zorladığın şeyleri bize bağışlaması için Efendimize inandık. Ve Allah, daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Gerçek şu ki, kim kendisinin Efendisine bir suçlu olarak gelirse, artık şüphesiz ki ona cehennem vardır. Onda ölmez de ve yaşamaz da. Ve kim O'na bir inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olarak gelirse de, işte onlar için o yüce kademeler vardır. (O kademeler) onda sürekli kalıcılar olarak onların altından o nehirler akar Adn bahçeleridir. Ve işte bu, arınan kimsenin karşılığıdır" demişlerdi.

77- Ve ant olsun ki Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yürüt de, herhangi bir yetişmeden kaygı duymaksızın ve endişe etmeksizin onlara o su kütlesinde bir kuru yol aç" diye vahyetmiştik.

78- Derken Firavun askerleri ile onlara takıldı. Böylece o denizden ne kapladıysa onları birden kaplayıvermişti.

79- Ve Firavun, topluluğunu saptırmış ve doğruya iletmemişti.

80- 81- 82- Ey Yakub'un oğulları, kesinlikle sizi düşmanınızdan kurtarmış ve Tur'un o sağ yanında sizinle sözleşme yapmış ve sizin üzerinize de o kudret helvasını ve o bıldırcını indirmiş: "Siz rızık olarak verdiğimiz şeylerin temizlerinden yeyin ve bu konuda taşkınlık yapmayın, yoksa hiddetim sizin üzerinize serbest olur. Ve benim hiddetim kimin üzerine olursa, artık o kesinlikle aşağı kayıp gitmiştir. Ve şüphesiz ki ben, itaate dönen ve inanan ve bir düzgün bir iş işleyen sonra doğruya iletilen kimse için kesinlikle çok bağışlayıcıyım" (demiştik).

83- (Allah): "Seni topluluğundan çabuklaştıran nedir ey Musa?

84- (Musa): "Onlar, işte onlar benim izim üzerindedir. Ve sana çabuklaştım ki, hoşnut olasın ey Efendim" demişti.

85- (Allah): "Şüphesiz ki biz, senin arkandan topluluğunu kesinlikle denedik ve o samiri onları saptırdı" demişti.

86- Bunun üzerine Musa topluluğuna çok hiddetli kederli bir halde dönmüş, (topluluğuna): "Ey topluluğum, sizin Efendiniz size bir iyi sözle, söz vermedi mi? Yaptığı o antlaşma size uzun mu geldi? Yoksa Efendinizden sizin üzerinize bir hiddetin serbest kalmasını istediniz de bana verilmiş söze ondan mı aykırı davrandınız?" demişti.

87- (Topluluğu): "Sana verilmiş söze kendimize hükümran olarak aykırı davranmadık. Fakat o topluluğun süsünden bazı ağır yükler yükletilmişti. Onları attık, aynı şekilde o samiri de attı" demişlerdi.

88- Derken (o samiri) onlara, onun böğürmesi olan bir buzağı cesedi çıkartmış, (onlar da) akabinde: "İşte bu, sizin tanrınız ve Musa'nın tanrısıdır. ne var ki o (böyle olduğunu) unuttu" demişlerdi.

89- Onlar onun kendilerine bir söz döndüremez ve onlara bir zarara ve bir faydaya hükümran olamaz olduğunu hiç görmezler mi?

90- Ve ant olsun ki Harun önceden onlara: "Ey topluluğum, bununla siz ancak ve ancak denendiniz. Ve şüphesiz ki sizin Efendiniz o çok şefkâtli'dir, artık bana uyun ve benim buyruğuma takılın" demişti.

91- (Topluluğu): "Musa bize dönünceye kadar, onun üzerine kapananlar olmaktan asla ayrılmayacağız" demişlerdi.

92- 93- (Musa geri döndüğünde): "Ey Harun, onların saptıklarını gördüğün zaman, seni bana takılmaktan ne alıkoydu? Yoksa buyruğuma karşı mı geldin?" demişti.

94- (Harun): "Ey annemin oğlu, sakalımı ve başımı tutma. Şüphesiz ki ben senin 'Yakub'un oğulları'nın arasını ayrıştırdın ve benim sözümü gözetmedin' demenden endişelendim" demişti.

95- (Musa): "Ya senin sözün nedir ey Samiri?" demişti.

96- (Samiri): "Ben onların kendisini göremedikleri şeyi gördüm de o elçinin izinden bir avuç avuçladım da onu fırlatıp attım. Ve işte benliğim bunu bana bu şekilde hoşlaştırdı" demişti.

97- 98- (Musa): "Hemen git, artık şüphesiz ki senin için bu yaşamda 'Hiçbir dokunma yok' demen vardır. Ve şüphesiz ki senin için ona asla aykırı davranamayacağın (belirlenmiş) bir söz zamanı vardır. Ve üzerine bir kapanan olduğun tanrına bir bak. Onu kesinlikle cayır cayır yakacağız, sonra da kesinlikle onu o denize bir savurmayla savuracağız. Sizin tanrınız ancak ve ancak Allah'tır ki O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O, her bir şeyi bilgice kapsamıştır" demişti.

99- Ve öne geçmiş (olayların) bazı haberlerinden sana işte böyle anlatıyoruz. Ve kendi katımızdan sana kesinlikle bir hatırlatma verdik.

100- Kim ondan kayıtsız kalırsa, artık şüphesiz ki o, kalkışın günü bir ağır yük yüklenecektir.

101- Orada sürekli kalıcılar olarak. Ve kalkışın günü (taşıyacakları bu ağır yük) onlar için yükçe ne kötüdür.

102- O gün o boruya üfürülür ve o suç işleyenleri o gün bir göğermiş gözlü olarak sürüp toplarız.

103- Kendilerinin arasında yavaş sesle: "(kabirlerde) tek on (gün) den başka kalmadınız" diye konuşurlar.

104- Onların yolca en örnek olanlarının: "Bir günden başka kalmadınız" diyeceği zaman, onların söyleyecekleri şeyleri biz en iyi bileniz

105- 106- 107- Ve sana o dağlardan soruyorlar. Artık de ki: "Benim Efendim onları savurdukça savuracak, böylece onu bir dümdüz arazi olarak bırakacak, onda bir eğrilik ve bir tümsek göremeyeceksin."

108- O gün o çağrıcıya takılırlar. Ona karşı hiçbir eğrilik yoktur. Ve o sesler o çok şefkâtli'ye karşı kısılmıştır. Artık bir fısıltıdan başka (ses) işitemezsin.

109- O gün o çok şefkâtli'nin kendisine onay verdiği ve bir sözce kendisinden hoşnut olduğundan başkasına o eşlikçilik fayda vermez.

110- O, onların önlerinde olan şeyleri ve artlarında olan şeyleri bilir. Ve onlar O'nu bilgice kuşatamazlar.

111- Ve o yüzler  yaşayan (her an) yönetimde olan (Allah) için eğiktir. Ve bir haksızlık yüklenen kimse, kesinlikle perişan olmuştur.

112- Ve kim bir inanmış olarak o düzgün işleri işlerse, artık bir haksızlıktan ve bir hak yenilmeden kaygılanmaz.

113- Ve işte böylece sana bir Arabi okuma indirdik ve korunmaları veya kendilerine bir hatırlatma oluşturması için onda o tehditten (örnekleri) evire çevire açıkladık.

114- O gerçek hükümdar Allah, yücedir. Ve onun vahyi sana yerine getirilmesi (sana bildirilmesi) öncesinden o okunan (Kur'an) ı (okumaya) çabuklaşma. Ve de ki: "Ey benim Efendim, beni bilgice artır."

115- Ve ant olsun ki  önceden Adem'e antlaşma yapmıştık. Fakat Adem (buna uymayı) unutmuş ve biz onda bir kararlılık bulamamıştık.

116- Ve bir zaman o meleklere: "Adem'e boyun eğin" demiştik. Onlar da İblis hariç hemen boyun eğmişlerdi. O direnmişti.

117- 118- 119- Bunun üzerine biz: "Ey Adem, şüphesiz ki bu sana ve eşine bir düşmandır. Sakın ikinizi o bahçeden çıkarmasın, yoksa kötü sonlu olursun. Şüphesiz ki senin acıkmaman ve çıplak kalmaman ondadır. Ve şüphesiz ki sen onda susamazsın ve kuşluk(vaktindeki sıcak)tan etkilenmezsin" demiştik.

120- Derken o şeytan onu işkillendirmiş ve: "Ey Adem, sana o sürekli kalıcılığın ağacını ve yıpranmaz bir hükümdarlığa kılavuzluk edeyim mi?" demişti.

121- Bunun üzerine ikisi de ondan yemişlerdi. Böylece ikisi ağaçtan tattıklarında, avret mahalleri ikisine belli olmuş ve ikisi o bahçenin yaprağından üzerlerine kapatmaya başlamışlardı. Ve Adem  kendisinin Efendisine karşı gelmiş ve azmıştı.

122- Sonra kendisinin Efendisi onu derlemiş, böylece ona lütufla dönmüş ve doğruya iletmişti.

123- 124- (Allah): "İkiniz, bir kısmınız bir kısma bir düşman olarak toplu olarak oradan inin. Eğer benden size bir doğruya ileten gelir de kim benim doğruya iletmeme takılırsa, artık o sapmaz ve kötü sonlu da olmaz. Ve kim de benim hatırlamamdan kayıtsız kalırsa, artık şüphesiz ki onun için sıkıntılı geçimlik vardır. Ve onu kalkışın günü kör olarak sürüp toplayacağız" demişti.

125- (Bu duruma düşen kişi): "Ey Efendim, beni niçin kör olarak sürüp topladın? Oysa ben bir görücüydüm" dedi.

126- (Allah): "Bu böyledir, ayetlerimiz sana gelmişti de sen onları unutmuştun. Ve işte böylece bugün de sen unutuluyorsun" dedi.

127- Ve savurganlık yapan ve kendisinin Efendisinin ayetlerine inanmayan kimseye, işte böyle karşılık veririz. Ve o son (yaşamın) azabı kesinlikle daha sert ve daha kalıcıdır.

128- Onların durulma yerlerinde yürümekte oldukları, onların öncesi o kuşaklardan kaçını yok etmiş olmamız, onları doğruya iletmedi mi? Şüphesiz ki bunda (yanlıştan) o vazgeçen akıl sahipleri için kesinlikle ayetler vardır.

129- Ve eğer senin efendinden öne geçmiş bir kelime ve bir isimlenmiş süre olmasaydı, (azabın hemen gelmesi) kesinlikle bir mecburiyet olurdu.

130- Artık onların söylemekte oldukları şeylere karşı direnip gayret et. Ve o güneşin aydınlanmasından önce ve onun batmasından sonra, Efendini övgü ile her türlü eksiklikten uzak tut. Ve hoşnut olman için o gecenin bir kısım anlarında ve o gündüzün uçlarında da (Efendini) her türlü eksiklikten uzak tut.

131- Ve içlerinden bazılarını onunla denemek için onunla çifter çifter olarak yararlandırdığımız bu şimdiki yaşamın alımlılığına iki gözünü sakın uzatma. Ve senin Efendinin rızkı daha hayırlı ve daha kalıcıdır.

132- Ve halkına o kulluk görevini buyur ve sen de onun üzerinde direnip gayret et. Biz senden bir rızık sormuyoruz. Sana biz rızık veriyoruz. Ve o son, o korunma bilinci (sahipleri) nindir.

133- Ve: "Bize kendisinin Efendisinden (gözle görülen) bir ayet getirmeli değil miydi?" dediler. Önceki sahifelerde de olan bir apaçık delil onlara gelmedi mi?

134- Ve eğer biz onları onun (gelmesi) öncesinden bir azapla yok etmiş olsaydık, onlar kesinlikle: "Ey Efendimiz, bize bir elçi göndermeli değilmiydin ki aşağılıklığımızdan ve rezilliğimizden önce senin ayetlerine takılsaydık" diyeceklerdi.

135- De ki: "Her biri bir bekleyendir, artık siz de bekleyin. O denk yolun arkadaşları kim ve doğruya iletilen kim yakında bileceksiniz."


11 Aralık 2024 Çarşamba

MERYEM SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Kâf, Ha, Ya, Ayn, Sad.

2- Senin Efendinin, kulu Zekeriyya'ya şefkatini hatırlatmasıdır. 

3- 4- 5- 6- Bir zaman kendisinin Efendisine gizli bir seslenişle seslenmiş: "Ey benim Efendim, şüphesiz ki o kemik benden yıldı ve o baş bir ihtiyarlıkla (karşı karşıya gelerek) tutuşturuldu. Ey benim Efendim, sana yaptığım çağrımda (hiçbir zaman) bir kötü sonlu olmadım. Ve şüphesiz ki ben, arkamdaki o yönelenlerimden (varislerimden) kaygılandım. Ve karım da (doğurmaktan) bir kesiktir Artık kendi katından bana bir yönelen (mirasçı) bahşet ki, bana mirasçı olur ve Yakub'un hanedanından bazılarına da mirasçı olur. Ve ey Efendim onu bir hoşnut olunan olarak oluştur" demişti.

7- (Allah): "Ey Zekeriyya, şüphesiz ki biz seni bir oğlan çocuğu ile müjdeliyoruz. Onun ismi Yahya'dır. Önceden (başka birini) ona bir isimdaş olarak oluşturmamıştık."

8- (Zekeriyya): "Ey Efendim, karım doğurmaktan bir kesik olduğu ve ben de (yaşça) o büyüklükten bir zirveye ulaştığım halde, benim bir oğlan çocuğum nasıl olacak?" demişti.

9- (Allah): "Bu böyledir. Senin Efendin'O, bana göre basit (bir iş)tir ve sen önceden bir şey değilken de seni ben takdir etmiştim' dedi" demişti.

10- (Zekeriyya): "Ey Efendim, bana (somut) bir ayet oluştur" demişti. (Allah): "Senin (somut) ayetin bir denk olduğun halde o insanlarla üç gece konuşamamandır" demişti.

11- Böylece o özel bölümden topluluğuna çıkmış, onlara: "Gündüzün erken vakti ve akşam karanlığı (her daim Allah'ı) her türlü eksiklikten uzak tutun" diye vahyetmişti.

12- 13- 14- (Ona): "Ey Yahya o kitabı kuvvetlice tut" (demiş) ve bir çocukken ona o bilgeliği vermiştik. Ve kendi katımızdan bir sevecenlik ve bir arınmışlık (vermiştik). Ve o bir korunandı. Ve annesine babasına karşı bir erdemliydi ve (onlara karşı) bir zorba, bir karşı gelen değildi.

15- Ve doğduğu gün ve öleceği gün ve bir yaşayan olarak harekete geçirileceği gün, bir esenlik onun üzerinedir.

16- 17- Ve o kitapta Meryem'i de hatırla. Bir zaman, halkından doğuda bir yere ayrılmış ve onların berisinden bir engele sahiplenmiş (kendisini onlardan tecrit etmiş) ve biz de ona esintimizi göndermiştik de böylece o da ona bir denk beşer olarak örneklenmişti.

18- (Meryem): "Eğer sen bir korunansan, şüphesiz ki ben senden, o çok şefkâtliye sığınıyorum" demişti.

19- (Elçi): "Ben ancak ve ancak sana bir arınmış oğlan çocuğu bahşetmem için (gönderilmiş) senin Efendinin elçisiyim" demişti.

20- (Meryem): "Bana bir beşer dokunmadığı ve ben bir haddi aşan da olmadığım halde, benim bir  oğlan çocuğum nasıl olacak?" demişti.

21- (Elçi): "Durum bundan ibaret. Senin Efendin'O, bana göre basit (bir iş)tir. Onu o insanlara (gözle görülen) bir ayet ve bizden bir şefkat olarak oluşturmamız için. Ve bir karara bağlanmış buyruktur' dedi" demişti.

22- Böylece ona yüklenmiş ve onunla uzakta bir yere ayrılmıştı.

23- (Doğum zamanı gelince) o doğum sancısı onu o hurmanın gövdesine getirmiş, (sancının acısıyla): "Keşke ben bunun öncesinde ölseydim de bir tamamen unutulmuş olsaydım" demişti.

24- 25- 26- Onun alt tarafından (bir ses) ona: "Üzülme, senin Efendin senin alt tarafından bir akarsu oluşturdu. Ve o hurmanın gövdesini kendine doğru silkele ki, (hurma) olgun yaş olarak senin üzerine peş peşe düşer. Artık (hurmayı) ye ve (suyu) iç bir gözü ferah ol (gözün aydın olsun). Eğer o beşerden birini görürsen, artık ona 'Şüphesiz ki ben o çok şefkâtliye bir kendini tutma adadım. Artık bugün bir insanla asla konuşmayacağım' de" demişti.

27- 28- Böylece onu yükleyerek topluluğuna getirmişti.(Topluluğu): "Ey Meryem, ant olsun ki bir acaip yakıştırma ile geldin. Ey Harun'un (soyundan gelen) kız kardeşi, senin baban kötü bir adam değildi ve senin annen de bir haddi aşan değildi" demişlerdi.

29- Bunun üzerine ona işaret etmişti. (Topluluğu): "O beşikteki bir çocukla biz nasıl konuşuruz?" demişlerdi.

30- 31- 32- 33- (Çocuk): "Şüphesiz ki ben Allah'ın kuluyum. Bana o kitabı verdi ve beni bir haberci olarak oluşturdu. Ve beni nerede olursam bir bereketlenmiş kıldı. Ve bana bir yaşayan olduğum sürece o kulluk görevini ve o arınmayı önerdi. Ve anneme karşı bir erdemli olmayı da (önerdi). Ve beni bir zorba kötü sonlu olarak oluşturmadı. Ve doğduğum gün ve öleceğim gün ve bir yaşayan olarak harekete geçirileceğim gün, esenlik benim üzerimedir" demişti.

34- İşte bu, tereddüte düşmekte oldukları Meryem oğlu İsa hakkındaki o gerçeğin (Allah'ın) sözüdür.

35- Allah için bir çocuk sahiplenmek olmaz. O, her türlü eksiklikten uzaktır. Bir buyruk yerine geleceği zaman, ona ancak ve ancak "Ol" der, o da hemen oluverir.

36- Ve (İsa şunu da demiştir): "Şüphesiz ki Allah benim de Efendimdir ve sizin de Efendinizdir. Öyleyse O'na kulluk edin. Bu, bir dosdoğru yoldur."

37- Gerçek böyleyken kendi aralarından o gruplar aykırılığa düştü. Artık yazıklar olsun bir büyük günün tanıklığından dolayı o gerçeği örtmüş olan kimselere.

38- Onlar bize gelecekleri gün neler işitecekler ve neler görecekler. Fakat o haksızlık yapanlar bugün bir açıklayan sapkınlık içindedirler.

39- Ve onları bir duyarsızlık içinde inanmazlar oldukları halde (haklarındaki) o buyruğun yerine getirildiği o özlemin günü ile korkut.

40- Şüphesiz ki o yere ve onun üzerinde olan kimselere biz mirasçı olacağız ve onlar bize döndürülecekler.

41- Ve o kitap'ta İbrahim'i de hatırla. Şüphesiz ki o, bir çok doğru söyleyen haberciydi.

42- 43- 44- 45- Bir zaman babasına: "Ey babacığım, işitmez ve görmez ve sana hiçbir şeyden zenginlik sağlayamaz şeylere neden kulluk ediyorsun? Ey babacığım, sana gelmeyen o bilgiden, bana kesinlikle gelmiştir, o halde bana takıl ki seni bir denk yola ileteyim. Ey babacığım, o şeytana kulluk etme, şüphesiz ki o şeytan o çok şefkâtliye bir karşı gelendir. Ey babacığım, şüphesiz ki ben sana o çok şefkâtli'den bir azabın dokunup da böylece o şeytana bir yönelen olmandan kaygılanıyorum" demişti.

46- (Babası): "Ey İbrahim, sen benim tanrılarımdan ilgi kesici misin? Eğer bundan vazgeçmezsen, seni kesinlikle taşlayacağım. Artık uzun bir mühlet beni bırak" demişti.

47- 48- (İbrahim): "Selam senin üzerinedir. Senin için Efendimden bağışlama isteyeceğim. Şüphesiz ki O, bana karşı bir lütufkârdır. Ve sizden ve sizin Allah'ın aşağısından çağırmakta olduğunuz şeylerden uzaklaşıyor ve ben yalnızca Efendime çağrı yapıyorum. Ben, Efendime yaptığım çağrımda bir kötü sonlu olmamamı umuyorum" demişti.

49- Onlardan ve onların Allah'ın aşağısından kulluk etmekte oldukları şeylerden uzaklaştığında, ona İshak'ı ve Yakub'u bahşetmiş ve her birine bir haberci olarak görev vermiştik .

50- Ve onlara şefkatimizden bahşetmiştik. Ve onlara bir yüce doğruluk dili oluşturduk.

51- Ve o kitap'ta Musa'yı da hatırla. Şüphesiz ki o, bir özgülenmişti ve bir haberci elçiydi.

52- Ve Tur'un o sağ yanından ona seslenmiş ve bir gizli konuşma için onu yakınlaştırmıştık.

53- Ve ona şefkatinizden kardeşi Harun'u da bir haberci olarak bahşetmiştik.

54- Ve o kitap'ta İsmail'i de hatırla. Şüphesiz ki o, o verdiği sözüne sadıktı ve bir haberci elçiydi.

55- Ve halkına o kulluk görevini ve o arınmayı buyururdu. Ve kendisinin Efendisinin yanında bir hoşnut olunmuştu.

56- Ve o kitap'ta İdris'i de hatırla. Şüphesiz ki o, bir doğru söyleyen haberciydi.

57- Ve onu bir yüce duruma yükseltmiştik.

58- İşte bunlar o kimselerdir ki, Allah'ın kendilerini nimetlendirmiş olduğu o habercilerden, Adem'in soyundan ve Nuh'un beraberinde yüklediklerimizden ve İbrahim ve Yakub'un (İsrail'in) soyundan doğruya ilettiklerimizden ve derlediklerimizdendir. O çok şefkatli'nin ayetleri onlara okunmakta olduğu zaman, bir boyun eğen ve bir ağlayan olarak kapanırladı.

59- Artlarından o kulluk görevini kayba uğratan ve o iştahlarına takılan bir ardıl (nesil) onlara ardıl oldu. Onlar ileride bir azgınlık ile karşılaşacaklardır.

60- İtaate dönen ve inanan ve bir düzgün iş işleyen kimse hariç. İşte onlar, o bahçeye girecekler ve onlara hiçbir şeyle haksızlık uğratılmazlar.

61- O çok şefkâtli'nin kullarına, o algılanamayanla  söz verdiği Adn bahçelerine. Gerçek şu ki, O'nun sözü (her zaman) yerine getirilmiştir.

62- Onlarda bir amaçsız söz işitmezler, ancak bir esenlik (sözü işitirler). Ve onların rızıkları gündüzün erken vakti ve akşam karanlığı (her daim) onlardadır.

63- Bu, kullarımızdan korunan kimseyi mirasçı yaptığımız o bahçedir.

64- Ve biz senin Efendinin buyruğundan başkası ile inmeyiz. Bizim önümüzde olan şey ve bizim ardımızda olan şey ve bu ikisinin arasında olan şey, O'nundur. Ve senin Efendin bir unutan da değildir.

65- O göklerin ve o yerin ve o ikisinin arasında olan şeylerin Efendisidir. O halde O'na kulluk et. Ve O'na kulluğa direnip gayret etmeyi sürdür. Hiç O'na bir isimdaş biliyor musun?

66- Ve o insan: "Ben öldüğüm zaman ileride bir yaşayan olarak mı çıkarılacağım?" diyor.

67- Ve o insan önceden bir şey değilken, şüphesiz ki bizim onu takdir etmiş olduğumuzu hatırlamaz mı?

68- O halde senin Efendine ant olsun ki, onları ve o şeytanları kesinlikle sürüp toplayacağız. Sonra onları cehennemin çevresinde bir dizüstü çökmüş olarak hazır bulunduracağız.

69- Sonra her taraftardan onların hangisi o çok şefkâtli'ye karşı en sert bir başkaldırıcı ise kesinlikle çekip çıkaracağız.

70- Sonra oraya bir yaslanan olmaya onların hangisi daha yakındır, kesinlikle biz en iyi bileniz.

71- Ve (ey gerçeği örtenler) sizin içinizden kimse yoktur ki ona varıcı olmasın. Senin Efendinin üzerine şart kıldığı yerine getirilmiş bir karardır.

72- Sonra korunmuş olan kimseleri (cehenneme atılmaktan) kurtarır ve o haksızlık yapanları da bir dizüstü çökmüş olarak onda bırakırız.

73- Ve ayetlerimiz onlara apaçık olarak peşi sıra okunmakta olduğu zaman, o gerçeği örtmüş olan kimseler inanmış olan kimselere: "Bu iki bölükten hangisi mevkice daha hayırlı ve elitlikçe daha iyidir?" derler.

74- Ve onların öncesi kuşaktan kaçını yok ettik. Onlar eşyaca ve gösterişçe (onlardan) daha iyiydi.

75- De ki: "Kim o sapkınlığın içinde ise, (isterim ki) o çok şefkâtli ona (bu durumunu) bir uzatmayla uzatsın. Nihayet söz verilmekte oldukları o azabı ve ya da o saati gördükleri zaman, durum bakımından o daha şerli ve asker bakımından daha zayıf artık kimdir bileceklerdir.

76- Ve Allah doğruya iletilen kimselerin doğruya iletimini artırır.  Ve o kalıcı düzgün işler ise, senin Efendinin yanında dönüşümce daha hayırlı ve geri döndürülüşçe daha hayırlıdır.

77- Ayetlerimizi örten ve: "Bana kesinlikle bir mal ve bir de çocuk verilecektir" diyeni gördün mü?

78- O algılanamayana muttali mi olduruldu yoksa o çok şefkâtlinin yanından bir antlaşmayı mı sahiplendi?

79- Hayır. Dediği şeyi (hesap gününde) kitaplaştıracağız ve ona o azaptan bir uzatmayla uzatacağız.

80- Onun dediği şeye biz mirasçı olacağız ve bize bir kişi olarak gelecektir.

81- Ve onlar Allah'ın aşağısından bir takım tanrıları kendilerine bir güç olmaları için sahiplendiler.

82- Hayır. (O tanrılar) onların kulluklarını (reddderek) örtecekler ve onlara bir karşıt olacaklar.

83- Görmedin mi şüphesiz ki biz o şeytanları o gerçeği örtücülerin üzerine gönderdik de onları bir kışkırtmayla kışkırtıyorlar.

84- Artık onlara karşı çabuklaşma. Biz ancak ve ancak onlar için bir (geri) sayma sayıyoruz.

85- O günde o korunanları o çok şefkâtli'ye bir seçkin konuk olarak sürüp toplayacağız.

86- Ve o suç işleyenleri de cehenneme bir su arayan olarak sevk edeceğiz.

87- O çok şefkâtli'nin yanından bir antlaşmaya sahip olanlar dışında o eşlikçiliğe sahip olamazlar.

88- Ve: "O çok şefkâtli bir çocuk sahiplendi" dediler.

89- Ant olsun ki (sizi cehennemde) inletecek bir şeyle geldiniz.

90- Ondan dolayı neredeyse o gökler çatlayacak ve o yer parçalanacak ve o dağlar da bir sarsıntı ile yere kapaklanacak.

91- O çok şefkâtli'yi bir çocuk sahibi olarak çağırdılar diye.

92- O çok şefkâtlinin bir çocuk sahiplenmesi uygun düşmez.

93- O göklerde ve o yerde hiçbir kimse yoktur ki, o çok şefkatliye ancak bir kul olaraktan başkasıyla gelecek olmasın. 

94- 95- Ant olsun ki onları sayılandırmış ve onları bir adetle adetlemiş ve o kalkışın günü onların hepsi O'na bir kişi olarak gelmiştir.

96- Şüphesiz ki o kimseler inandılar ve o düzgün işleri işlediler, o çok şefkâtli onlar için (kalplerinde) bir sevgi oluşturacaktır.

97- Onu, ancak ve ancak onunla o korunanları müjdelemen ve onunla bir azılı topluluğu uyarman için senin dilinle kolaylaştırdık.

98- Ve onların öncesi kuşaktan nicesini yok ettik. Onlardan birini hissedebiliyor veya onlara ait bir gizli ses dahi işitebiliyor musun?


5 Aralık 2024 Perşembe

KEHF SURESİ ÇEVİRİSİ

1- 2- 3- 4- O övgü Allah'adır ki kuluna o kitabı indirdi ve kendi katından bir sert sıkıntıyı uyarması ve o düzgün işleri işleyen o inanan kimselere, şüphesiz ki onlar için orada sonsuz olarak durup bekleyici olacakları bir iyi iş karşılığı müjdelemesi ve "Allah bir çocuk sahiplendi" diyen kimseleri uyarması için, onu bir eğriliği olmayan dosdoğru (bir kitap) yaptı.

5- Onun hakkında onların ve atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan büyük bir kelimedir. Onlar bir yalandan başkasını söylemiyorlar.

6- Herhalde sen bu söze inanmadılar diye, onların izleri üzerinde benliğini kederlenerek tüketicisin

7- Şüphesiz ki biz o yerin üzerinde olan şeyleri, onların hangisi bir işçe daha iyi işleyecek diye yoklamak için, ona bir süs olarak oluşturduk.

8- Ve şüphesiz ki biz onun üzerinde olan şeyleri, kesinlikle bir kupkuru toprak haline de dönüştürücüleriz.

9- Yoksa sen o mağara ve o yazıt arkadaşlarının şaşılacak ayetlerimizden olduklarını mı hesap ettin?

10- Bir zaman o genç erkekler o mağaraya sığınmış da: "Ey Efendimiz kendi katından bize bir şefkat ver ve işimizden bizim için bir olgunluk oluştur" demişlerdi. 

11- Bunun üzerine biz de (ses duyup uyanmamaları için) onların kulaklarının üzerine o mağarada seneler sayısınca vurmuştuk.

12- Sonra onları (o mağarada) kaldıkları süreyi o iki grubun hangisinin daha iyi sayan olduğunu bilmemiz için harekete geçirmiştik.

13- Biz onların haberlerini sana o gerçekle anlatıyoruz. Şüphesiz ki onlar Efendilerine inanmış olan genç erkeklerdi ve biz de onların doğruya iletilmelerini artırmıştık.

14- 15- Ve ayağa kalkıp: "Bizim Efendimiz, o göklerin ve o yerin Efendisidir. O'nun aşağısından hiç birini tanrı olarak asla çağırmayacağız, (eğer çağırırsak) ant olsun ki haktan uzak bir söz söylemiş oluruz. İşte şu topluluğumuz, O'nun aşağısından bir takım tanrıları sahiplendiler. Onlar hakkında bir açık yetki getirmeli değil miydi? Artık Allah'a karşı bir yalan yakıştırmış kimseden daha haksızlık yapan kimdir?" dedikleri zaman, kalplerinin (sağlamlaşması için) üzerine bağ vurmuştuk.

16- (İçlerinden biri): "Ve madem ki onlardan ve onların Allah'tan başka kulluk etmekte oldukları şeylerden uzaklaştınız, artık o mağaraya sığının ki Efendiniz size kendi şefkatinden yayar ve size içinizden dirseklik (dayanacak ortam) oluşturur (demişti).

 17- Ve onlar onun geniş bir yerinde (uyuyor) iken sen (orada olsaydın) o güneşi aydınlandığı zaman onların mağaralarından o sağın tarafına eğriliyor ve battığı zaman da o solun tarafına aşıyor olduğunu görürdün. İşte bu, Allah'ın ayetlerindendir. Allah kimi doğruya iletirse, artık o, o doğruya iletilmiştir. Ve kimi saptırırsa, artık sen onun için yönelen bir olgunlaştıran asla bulamayacaksın

18- Ve sen (orada olsaydın) onları uyanıklar olarak hesap ederdin oysa onlar uyuyorlardır. Ve onları o sağın tarafına ve o solun tarafına çevriltiyorduk. Ve onların köpekleri de iki kolunu o girişe genişletmişti. Eğer onların üzerine aydınlatılsaydın (hallerine tanık olsaydın), kesinlikle onlardan kaçarak (başka tarafa) yönelir ve (içine) onlardan dolayı bir korku doldurulurdu.

19- 20- Ve işte böyle (bir haldelerken) kendilerinin arasında birbirlerine sormaları için onları harekete geçirdik. İçlerinden bir sözcü: "(Uykuda) kaç (zaman) kaldınız?" dedi. (Onlar da): "Bir gün veya bir günün kısmı kadar kaldık" dediler. (Bu cevabı alanlar): "Kaldığınız zamanı Efendiniz en iyi bilendir. Birinizi şu gümüş paranızla hemen şu şehre harekete geçirin de hangi yiyecek daha arınmış ona baksın da ondan size bir rızık getirsin. Ve (şehir halkına) lütufkâr davransın ve sizi bir kimseye fark ettirmesin. Şüphesiz ki onlar eğer sizin üzerinize üstün gelirlerse, sizi taşlarlar veya sizi inançlarına tekrar döndürürler ve o takdirde de sonsuz olarak asla başarıya eriştirilmeyeceksiniz" dediler. 

21- Ve işte böylece şüphesiz ki Allah'ın söz vermesinin bir gerçek olduğunu ve şüphesiz o saat ki onda hiçbir belirsizlik olmadığını bilmeleri için, onları fark ettirdik. O zaman (şehir halkı yapacakları) işlerini kendilerinin arasında çekişiyorlardı. (Bazıları): "Onların üzerine bir yapı inşa edin. Efendileri onları daha iyi bilendir" dediler. Onların (yapacakları) işleri üzerine (çekişmede) yenen kimseler ise: "Onların üzerine kesinlikle boyun eğilen bir yer sahipleneceğiz" dedi.

22- (Kimileri) diyecekler ki: "Üçtürler onların dördüncüleri köpekleridir." Ve o algılanamayananı taşlayarak (kimileri de): "Beştirler onların altıncıları köpekleridir" diyecekler. Ve (kimileri de): "Yedidirler ve onların sekizincileri köpekleridir" diyecekler. De ki: Benim Efendim onların sayılarını en iyi bilendir. Onları bir az kimseden başkası bilmiyor." Artık onlar hakkında (sana bilgisi gaybi olmayan) bir görünür münakaşadan başka münakaşa etme. Ve onlar hakkında onlar hakkında bir kimseden de görüş isteme.

23- 24- Ve hiçbir şey için de, "Eğer Allah'ın dilemesi başka" (demeden) sakın: "Şüphesiz ki ben bunu bir sabah serinliği yapıcıyım" deme. Ve unuttuğun zaman da, Efendini hatırla ve: "Efendimin olgunlukça beni bundan daha yakına iletmesini umulur" de.

25- Ve: "Onlar mağaralarında 300 sene kaldılar ve bunu 9 (sene) artırdılar" (dediler).

26- De ki: "Allah, onların ne kadar kaldıklarını en iyi bilendir. O göklerin ve o yerin algılanamayananı (n bilgisi) O'nundur. O, neler görür ve neler işitir. Onların O'nun aşağısından hiçbir yöneleni yoktur. Ve kendi kararına bir kimseyi ortaklaştırmaz."

27- Ve senin Efendinin kitabından sana vahyedilen şeyi peşi sıra oku. O'nun kelimelerini hiçbir değiştirici olmaz. Ve sen O'nun aşağısından bir sığındırıcı da asla bulamayacaksın.

28- Ve O'nun yüzünü isteyerek o sabah serinliği ve o akşam karanlığı (sürekli olarak) Efendilerini çağırmakta olanlarla beraber benliğinle direnip gayret et. Ve iki gözünü bu şimdiki yaşamın süsünü isteyerek onlardan ayırma. Ve keyfi arzusuna takılmış, işi kusur işlemek olan ve bizi hatırlamaktan kalbini duyarsızlaştırdığımız kimseye de itaat etme.

29- Ve de ki: "O gerçek Efendinizdendir. Artık dileyen inansın ve artık dileyen de gerçeği örtsün." Şüphesiz ki biz o haksızlık yapanlar için bir ateş hazırladık ki onun surları onları kuşatmıştır. Ve eğer yana yakıla yardım isterlerse, onlara o yüzleri kavuran o yağ tortusu gibi bir suyla yardım edilir. O ne kötü içecektir ve (o ateş) dirseklikçe de (dayanacak ortamca) ne kötüdür. 

30- Şüphesiz ki o kimselere inandılar ve o düzgün işleri işlediler, şüphesiz ki biz bir işçe daha iyi kimsenin iş karşılığını kayba uğratmayız.

31- İşte onlar, onların altından o nehirler akar Adn bahçeleri onlar içindir. Onlarda o süslü koltuklar üzerine dayananlar olarak onlarda altından bileziklerden takınacaklar ve ince ipekten ve kalın ipekten giysiler giyeceklerdir. Ne iyi ödüldür ve dirseklikçe de (dayanacak ortamca) ne güzeldir. 

32- Ve onlara iki adamı bir örnek olarak ortaya koy. İkisinden birine üzümlerden iki bahçe vermiş ve o ikisini de hurmalıkla kuşatmış ve ikisinin arasını da bir ekinlik olarak oluşturmuştuk.

33- O iki bahçenin her ikisi de yemişini vermiş ve ondan (yemişini vermekten) yana hiçbir şeyi haksızlık yapmamıştı. Ve ikisinin arasından bir de bir nehir fışkırtmıştık.

34- Ve onun (o adamın başka) ürünü de olmuştu. Durum böyleyken onunla karşılıklı konuşurken arkadaşına: "Ben senden mal olarak daha çok ve insan gücü olarak da daha güçlüyüm" demişti.

35- 36- Ve kendi benliğine haksızlık yapan biri olarak bahçesine girmiş ve: "Ben bunun kuruyup yok olacağına sonsuz olarak kanaat getirmiyorum ve ben o saatin ayağa dikileceğine de kanaat getirmiyorum. Ve eğer Efendime geri döndürülecek olursam da, kesinlikle bundan daha hayırlı bir çevrilmişlik bulurum" demişti.

37- 38- 39- 40- 41- Onunla karşılıklı konuşurken arkadaşı ona: "Seni bir topraktan sonra bir döllenmiş hücreden takdir etmiş sonra seni bir adam olarak denkleştirmiş olana nankörlük mü ettin? Fakat O Allah benim Efendimdir ve ben, benim Efendime hiçbirini ortaklaştırmam. Ve her ne kadar sen beni senden malca ve çocukça daha az olarak görüyor olsan da bahçene girdiğin zaman, '(Bu bahçe) Allah'ın dilemesidir, Allah'tan başka hiçbir kuvvet yoktur' demeli değil miydin? Benim Efendimin bana senin bahçenden daha hayırlısını vermesi ve onun üzerine gökten bir hesap gönderip de kaygan bir toprak olması umulabilir. Veya onun suyu çukura çekilir olması onu (tekrar yukarı) istemeye asla güç yetiremeyeceğin (umulabilir)" demişti.

42- Ve onun ürünü kuşatıldı. Böylece onun tavanları üzerine çökmüş haldeki (bahçesine bakıp) onda harcadığı şeye (içi yanarak) iki elini oğuşturmaya ve: "Keşke ben Efendime hiçbirini ortaklaştırmasaydım" demeye başladı. 

43- Ve ona Allah'ın aşağısından ona yardım edecek hiçbir askeri birlik olmadı ve kendisi de öç alıcı da olamadı.

44- İşte orada o gerçek yönelim Allah'a aittir. O, bir dönüşümce daha hayırlı ve bir sonca daha hayırlıdır.

45- Ve onlara bu şimdiki yaşamın örneğini ortaya koy. (Bu şimdiki yaşam) o gökten onu indirdiğimiz böylece o yerin bitkisinin birbirine karıştığı gökten indirdiğimiz bir su gibidir. Derken (o bitki) o rüzgârların savurmakta olduğu bir ot kırıntısı oluverdi. Ve Allah her bir şey üzerine bir ölçü koyucudur.

46- O mal ve o çocuklar, bu şimdiki yaşamın bir süsüdür. Ve o kalıcı düzgün işler ise, senin Efendinin yanında dönüşümce daha hayırlıdır ve beklentice daha hayırlıdır.

47- Ve o gün o dağları gezdiririz ve sen o yeri (bir uçtan bir uca) belirgin olarak görürsün. Ve onlardan hiçbirini geride bırakmaksızın sürüp toplamışızdır.

48- Ve bir saf halinde senin Efendine sunulmuşlardır. Ant olsun ki sizi ilk defasındaki takdir etmiş olduğumuz gibi bize geldiniz. Oysa ki sizin için (belirlenmiş) bir söz zamanı asla belirlemeyeceğimizi iddia etmiştiniz.

49- Ve o kitap konulmuştur, artık o suç işleyenlerin onun içindeki şeylerden dolayı: "Yazıklar olsun bize bu kitaba ne oluyor ki küçük ve büyük geride bırakmadan onu sayılandırmış" diyerek korkuyla titreyenler olduklarını görürsün. Ve işledikleri şeyleri hazır olarak bulmuşlardır. Ve senin Efendin bir kimseye haksızlık yapmaz.

50- Ve bir zaman o meleklere: "Adem'e boyun eğin" demiştik de İblis hariç hemen boyun eğmişlerdi. O cinden olmuş böylelikle kendisinin Efendisinin buyruğundan çıkmıştı. Onlar size bir düşman olduğu halde, siz benim aşağımdan ona ve soyuna yönelenler olarak mı sahipleniyorsunuz? O haksızlık yapanlar için ne kötü bir değişimdir.

51- Ben onları o göklerin ve o yerin takdir edilişine ve kendi benliklerinin takdir edilişine tanıklaştırmadım. Ve ben o saptırıcıları bir pazu (güçlü kol) olarak da sahiplenmedim

52- Ve o gün (Allah): "İddia ettiğiniz ortaklarıma seslenin" der. Bunun üzerine onları çağırmışlar fakat onlar kendilerini cevaplandırmamışlardır. Ve (çünkü) onların arasına bir derinlik koymuşuzdur.

53- Ve o suç işleyenler o ateşi görmüş, artık şüphesiz ki kendilerinin de ona düşücüler olduklarına (kesin) kanaat getirmişlerdir. Ve ondan çevrilecek bir yer de bulamamışlardır.

54- Ve ant olsun ki biz bu okunan (Kur'an) da o insanlara her bir örnekten evire çevire açıkladık. Ve o insanın söz dalaşıcılığı ise her bir şeyden (diğer canlılardan) daha çoktur

55- Ve o insanları, onlara o doğruya ileten geldiği zaman inanmalarına ve Efendilerinden bağışlama istemelerine o ilklerin yasasının onlara gelmesinden veya o azabın karşılarına gelmesinden başkası alıkoymadı.

56- Ve o gönderilmiş olanları müjdeleyiciler ve uyarıcılar olmalarından başkasıyla göndermiyoruz. Ve gerçeği örtmüş olan kimseler ise onunla gerçeği kaydırmaları için o geçersizle söz dalaşı yapıyorlar. Benim ayetlerimi ve uyarıldıkları şeyi bir alay konusu olarak sahiplendiler.

57- Ve kendisinin Efendisinin ayetleri hatırlatılmış, buna rağmen onlardan kayıtsız kalmış ve iki elinin öncelediğini unutmuş kimseden, daha haksızlık yapan kimdir? Şüphesiz ki biz onu (Kur'an'ı) kavrarlar diye kalplerinin üzerine bir kamuflaj ve kulaklarına da bir ağırlık oluşturduk. Eğer sen onları o doğruya iletene çağırsan, yine de onlar sonsuz olarak asla doğruya iletilmeyecekler.

58- Ve senin Efendin o çok bağışlayıcıdır, o çok şefkat sahibidir. Eğer kazandıkları şeyler nedeniyle onları (hemen) tutmuş olsaydı, onlar için o azabı kesinlikle çabuklaştırırdı. Aksine, onlar için (belirlenmiş) bir söz zamanı vardır ki (o zaman gelince) O'nun aşağısından kurtulacak bir yer de asla bulamayacaklar.

59- İşte şu kasabalar, haksızlık yaptıklarında onları yok etmiştik. Ve onların yok edilmeleri için bir söz zamanı belirlemiştik.

60- Ve bir zaman Musa genç uşağına: "O iki su kütlesinin birleştiği birleştiği yere ulaşıncaya kadar (yürümekten) ayrılmayacağım veya (oraya ulaşmak için) uzun bir zaman geçireceğim" demişti.

 61- İkisi, ikisinin (iki su kütlesinin) arasının birleştiği yere ulaştıklarında, balıklarını unutmuşlar. Böylece o da o su kütlesinde kaçıp gidecek bir yol tutmuştu.

62- İkisi (orayı) geçtiklerinde (Musa) genç uşağına: "Sabah serinliği (yemeği)mizi bize getir, ant olsun ki bu seferimizden dolayı bir yorgunlukla karşılaştık" demişti.

63- (Genç uşağı): "Gördün mü, o kayaya sığındığımız zaman şüphesiz ki ben o balığı unuttum. Ve onu (sana) hatırlatmamı bana o şeytandan başkası da unutturmadı ve o da o su kütlesinde şaşılacak bir şekilde yolunu tuttu" demişti.

64- (Musa): "İşte bu, peşine düşmekte olduğumuz şeydir" demişti. İkisi de hemen eserlerinin üzerini takip ederek geri döndürülmüşlerdi.

65- (Oraya vardıklarında) ikisi, yanımızdan ona bir şefkat verdiğimiz ve kendi katımızdan ona bir bilgi öğrettiğimiz kullarımızdan bir kul bulmuşlardı.

66- Musa ona: "Sana bir olgunluk olarak öğretilmiş olan şeyden, senin de bana öğretmen için sana takılabilir miyim?" demişti.

67- 68- (Kul): "Şüphesiz ki sen benimle beraber direnip gayret etmeye asla güç yetiremeyeceksin. Ve haber olarak onu kuşatamadığın bir şeye karşı nasıl direnip gayret edebileceksin?" demişti.

69- (Musa): "Eğer Allah dilemişse, beni direnip gayret eden biri olarak bulacaksın ve sana iş konusunda karşı çıkmayacağım" demişti.

70- (Kul): "Eğer sen bana takılacak olursan, ben sana ondan bir hatırlatma oluşturuncaya kadar, bana hiçbir şeyden sormayacaksın" demişti.

71- Böylece ikisi (bulundukları yerden) çözülmüşlerdi. Nihayet ikisi o gemiye bindikleri zaman (kul) onu delmişti. (Musa): "Onun halkını batırman için mi sen onu deldin? Ant olsun ki çok tehlikeli bir işle geldin" demişti.

72- (Kul): "Ben sana şüphesiz ki sen, benimle beraber direnip gayret etmeye asla güç yetiremeyeceksin dememiş miydim?" demişti.

73- (Musa): "Unutmam nedeniyle beni (sorumlu) tutma ve beni işimden (itirazımdan) dolayı bir zorluk büründürme" demişti.

74- Yine ikisi (bulundukları yerden) çözülmüşlerdi. Nihayet bir oğlan çocuğu ile karşılaştıkları zaman (kul) hemen onu öldürmüştü. (Musa): "Sen bir arınmış benliği, bir benliği (öldürmesi) olmaksızın mı öldürdün? Ant olsun ki çok yadırganacak bir işle geldin" demişti.

75- (Kul): "Ben sana şüphesiz ki sen, benimle beraber direnip gayret etmeye asla güç yetiremeyeceksin dememiş miydim?" demişti.

76- (Musa): "Eğer ondan sonra sana bir şeyden sorarsam, artık bana arkadaşlık etme. Benim katımdan kesinlikle bir gerekçeye ulaştın" demişti.

77- Yine ikisi (bulundukları yerden) çözülmüşlerdi. Nihayet ikisi bir kasaba halkına geldikleri zaman, onun halkından yiyecek istemişler, fakat onlar ikisini konuklamaktan direnmişlerdi. Durum böyle iken ikisi onda yıkılmayı isteyen bir duvar bulmuşlar o (kul) da hemen onu ayağa kaldırmıştı. (Musa): "Eğer dileseydin, buna karşı kesinlikle bir iş karşılığı tutardın" demişti.

78- 79- 80- 81- 82- (Kul): İşte bu, senin aranla benim aramın ayrılmasıdır. Kendisine karşı direnip gayret etmeye güç yetiremediğin şeylerin geri dönüşümünü seni haberlendireceğim. O gemiye gelince, o su kütlesinde çalışan durgunlara aitti. Ben onu kusurlu yapmayı istedim, çünkü onların ötesinde her gemiyi zor kullanarak tutan bir hükümdar vardı. Ve o oğlan çocuğuna gelince, Onun babası annesi iki inanan idi. Dolayısıyla onun, ikisini bir taşkınlığa ve bir nankörlüğe büründürmesinden endişelendik. Böylece ikisinin Efendisinin onlara arınmışlıkça ondan daha hayırlısıyla ve merhametçe daha yakınıyla değiştirmesini istedik. Ve o duvara gelince, O şehirdeki yetim o iki oğlan çocuğuna aitti ve onun altında ikisine ait bir hazine vardı ve babaları da düzgün biriydi. Dolayısıyla senin Efendin o ikisinin en sertliklerine ulaşmalarını ve senin Efendinden bir şefkat olarak hazinelerini (o zaman) çıkarmalarını istedi. Ve ben bunu kendi buyruğumdan dolayı yapmadım. İşte bu, kendisine direnip gayret etmeye güç yetiremediğin şeylerin geri dönüşümüdür" demişti.

83- Ve sana Zülkarneyn'den soruyorlar. De ki: "Sizin üzerinize ondan bir hatırlatmayı, peşi sıra okuyacağım."

84- 85- Şüphesiz ki biz o yerde ona olanak sağlamış ve ona her şeyden bir araç vermiştik. Böylece o da bir araca takılmış (ordusuyla yola çıkmış)tı.

86- Nihayet o güneşin battığı yere ulaştığı zaman, onu bir kara balçık gözesinde batıyor bulmuş ve onun yanında da bir topluluk bulmuştu. Biz ona: "Ey Zülkarneyn, (onlara) ya o azabı etmen ve ya da onları iyilikle sahiplenmen (sana kalmış)" demiştik.

87- 88- O da: "Haksızlık yapana gelince, onu ileride azaplandıracağız. Sonra kendisinin Efendisine geri döndürülür, böylece O'da onu yadırganan bir azapla azaplandırır. Ve inanan ve bir düzgün iş işleyene gelince, ona da o en iyi bir karşılık vardır. Ve ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleyeceğiz" demişti.

89- Sonra bir araca takılmış (ordusuyla yola devam etmiş)tı.

90- Nihayet o güneşin aydınlandığı yere ulaştığı zaman onu, onun (güneşin) aşağısından kendilerine bir engel oluşturmadığımız bir topluluğun üzerine aydınlanıyor olarak bulmuştu.

91- Onun katında olan şeyleri haber (alma) bakımından kesinlikle işte böyle kuşatmıştık.

92- Sonra bir araca takılmış (ordusuyla yola devam etmiş)tı.

93- Nihayet iki seddin arasına ulaştığı zaman, o iki seddin berisinde söyleneni anlama bakımından neredeyse hiçbir şey kavrayamaz bir topluluk bulmuştu.

94- (Topluluk): "Ey Zülkarneyn, Ye'cüc ve Me'cüc bu yerde bozuculuk yapıyorlar. Bizim aramızla onların arasına senin bir sed oluşturman (karşılığı) üzerine sana bir vergi verelim mi?" demişlerdi.

95- 96- (Zülkarneyn): "Benim Efendimin bu konuda bana sağladığı olanak daha hayırlıdır. Artık siz beni kuvvetlice destekleyin de bizim aramıza ve onların arasına dayanıklı bir engel oluşturayım. Bana o demirin tomarlarını getirin" demişti. Nihayet o iki yamacın arası denkleştiği zaman: "Üfleyin (ateşi körükleyin)" demişti. Nihayet onu (demiri) bir ateş haline soktuğu zaman : "Bana getirin de onun üzerine bir erimiş bakır boşaltayım" demişti.

97- (Yapıldıktan sonra) artık ona üstün gelmeye güç yetirememişler ve onu delmeye de güç yetirememişlerdi.

98- (Zülkarneyn): " İşte bu, benim Efendimden bir şefkattir Artık benim Efendimin sözü (nün zamanı) geldiği zaman, onu dümdüz bir hale dönüştürür. Ve benim Efendimin sözü bir gerçektir" demişti.

99- Ve o gün onları bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanır hale bırakmışızdır ve o boruya üfürülmüş böylece onları toplu olarak toplamışızdır.

100- Ve o gün cehennemi o gerçeği örtücülere bir sunumla sunmuşuzdur.

101- O kimseler ki, benim hatırlamamdan gözleri bir perde içindeydi ve onu işitmeye de dayanamazlardı.

102- O gerçeği örtmüş olan kimseler, benim aşağımdan olan kullarıma yönelenler olarak sahipleneceklerini mi hesap ettiler? Şüphesiz ki biz cehennemi o (gerçeği) örtücülere bir ikramlık olarak hazırladık.

103- 104- De ki: "İş bakımından o en ziyan edenleri sizi haberlendireyim mi? O kimseler ki, bu şimdiki yaşamda ustalıkla yaparak iyilikler işlemekte olduklarını hesap ettikleri halde, koşmaları boşa gitmiş olanlardır."

105- İşte onlar o kimselerdir ki, Efendilerinin ayetlerini ve O'nun karşılamasını örtmüşler, böylelikle onların işleri de boşa gitmiştir. Artık o kalkışın günü onlar için bir tartı kurmayacağız.

106- İşte bu, gerçeği örtmüş olmalarının ve benim ayetlerimi ve elçilerimi bir alay konusu olarak sahiplenmelerinin karşılığı cehennemdir.

107- Şüphesiz ki o kimselere inandılar ve o düzgün işleri işlediler, o firdevs bahçeleri onlar için bir ikramlık olmuştur.

108- Onlarda sürekli kalıcıdırlar. Oradan bir değişiklik peşine de düşmezler.

109- De ki: "Eğer o su kütlesi benim Efendimin kelimeleri için bir mürekkep olsa, ve eğer ki onun bir örneğini de bir mürekkep olarak getirsek, benim Efendimin kelimelerinin tükenmesinden önce o su kütlesi tükenirdi."

110- De ki: "Ben ancak ve ancak sizin örneğiniz bir beşerim. Bana sizin tanrınızın ancak ve ancak bir tek tanrı olduğu vahyediliyor. Artık kim kendisinin Efendisinin karşılamasını bekliyorsa, bir düzgün iş işlesin ve kendisinin Efendisine kullukta bir kimseyi ortaklaştırmasın."