1- Elif, Lam, Mim.
2- 3- 4- 5- Rum (ordusu) o yerin en yakınında yenildi. Ve onlar, yenilmelerinin arkasından,birkaç sene içinde yenecekler. Önceden (yenilmeleri) ve sonradan da (yenecekleri hakkındaki) o buyruk, Allah'ındır. Ve o gün o inananlar, Allah'ın yardımıyla sevinecekler. Kime dilerse yardım eder. Ve O, o çok güçlünün, o çok merhamet edicinin ta kendisidir.
6- (Bu), Allah'ın söz vermesidir. Allah, verdiği sözüne aykırı davranmaz. Fakat o insanların tamamı bilmezler.
7- Onlar, bu şimdiki yaşamdan bir görüneni bilirler. Oysa onlar, o diğer (yaşamdan) duyarsız kalanların ta kendileridir.
8- Onlar, kendi benliklerinde Allah'ın o gökleri ve o yeri ve ikisinin arasında olan şeyleri bir gerçekle ve bir isimlenmiş süreyle takdir ettiğini düşünmediler mi? Ve şüphesiz ki o insanlardan bir çoğu, Efendilerinin karşılaşmasını, kesinlikle (reddederek) örtücülerdir.
9- Onlar, o yerde gezmediler mi böylece kendilerinden önceki kimselerin sonu nasıl olmuş baksınlar? Onlar, kuvvet bakımından kendilerinden daha çetindi ve o yeri(n toprağını sürerek) savurmuşlar ve kendilerinin onu onarmalarından daha çok onu onarmışlar ve onların elçileri de o apaçık delilleri onlara getirmişti. Demek ki Allah onlara haksızlık yapıyor değildi. Fakat onlar kendi benliklerine haksızlık yapıyorlardı.
10- Sonra kötülük etmiş olan kimselerin sonu, Allah'ın ayetlerini yalanladıkları ve onlarla alay etmekte olmaları nedeniyle çok kötü oldu.
11- Allah, o takdir edişi başlatır, sonra onu tekrar döndürür, sonra siz O'na döndürüleceksiniz.
12- Ve o anın ayağa kaldırılacağı gün, o suç işleyenler umutlarını yitirirler.
13- Ve onların ortaklarından hiçbiri de onların eşlikçileri olmadı. Ve onlar, ortaklarını örtücüler oldular.
14- Ve o anın ayağa kaldırılacağı gün, onlar (birbirinden) ayrılırlar.
15- İnanmış ve o düzgün işleri işlemiş olan kimselere gelince, artık onlar bir yeşillik içinde neşelendirilirler.
16- Ve gerçeği örtmüş ve bizim ayetlerimizi ve o diğer (yaşamın) karşılaşmasını yalanlamış olan kimselere gelince de işte onlar o azabın içine hazırlanmışlardır.
17- Öyleyse siz, akşamladığınız vakit ve sabahladığınız vakit, Allah'ı her türlü eksiklikten uzak tutun.
18- Ve o göklerde ve o yerde o övgü, O'nundur. Ve akşam karanlığı ve siz öğlenlediğiniz vakit (Allah'ı her türlü eksiklikten uzak tutun).
19- O, o ölüden o yaşayanı çıkarır ve o yaşayandan o ölüyü çıkarır ve o yeri onun ölümünden sonra yaşatır. Ve siz de böyle çıkarılacaksınız.
20- Ve sizi bir topraktan takdir etmesi, O'nun (gözle görülen) ayetlerindendir, sonra birden siz bir beşer olarak yayılıyorsunuz.
21- Ve sizin kendileriyle durulmanız için size kendi benliklerinizden eşler takdir etmesi ve aranıza bir sevgi ve şefkat koyması, O'nun (gözle görülen) ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda düşünmekte olan bir topluluğa kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.
22- Ve o gökleri ve o yeri takdir etmesi ve sizin dillerinizin ve renklerinizin değişik olması, O'nun (gözle görülen) ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda bilenlere kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.
23- Ve sizin o gece ve o gündüz uykunuz ve (gündüz) O'nun lütfundan (olan rızkın) peşine düşmeniz, O'nun (gözle görülen) ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda işitmekte olan bir topluluğa kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.
24- Ve size bir kaygı ve bir umut olarak o şimşeği gösteriyor olması ve o gökten bir su indiriyor olması, böylece onunla o yerin ölümünden sonra onu yaşatıyor olması, O'nun (gözle görülen) ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda bağlantı kurmakta olan bir topluluğa kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.
25- Ve o göğün ve o yerin O'nun buyruğuyla ayakta durması, O'nun (gözle görülen) ayetlerindendir. Sonra sizi o yerden bir çağrıyla çağırdığı zaman, siz birden çıkarsınız.
26- Ve o göklerde ve o yerde olan kimseler, O'nundur. Her biri O'na gönülden bağlananlardır.
27- Ve O ki, o takdir edişi başlatır, sonra onu tekrar döndürür. Ve o, kendisine çok basit (bir iş) tir. Ve o göklerde ve yerde o en yüce örnek, O'nundur. Ve O, o çok güçlüdür, o en bilgedir.
28- O, size kendi benliklerinizden bir örnek ortaya koydu. Sizin sağ ellerinizle sahip olduklarınızdan, bizim size rızık olarak verdiğimiz şeylerde, size onda denk olup da birbirinizin kaygısı gibi onlardan kaygılanmakta olduğunuz ortaklardan var mıdır? Biz, bağlantı kurmakta olan bir topluluk için (gözle görülen) o ayetleri böyle ayrıntılandırıyoruz.
29- Hayır, haksızlık yapmış olan kimseler bir bilgi olmaksızın keyfi arzularını izledi. Artık Allah'ın saptırdığı kimseyi, kim doğruya iletir? Ve onların hiçbir yardımcıları da yoktur.
30- Artık sen yüzünü, (fıtrat yasalarına) bir meyleden olarak o yaşam sistemine kaldır. Allah'ın fıtratına ki O, o insanları onun üzerine açığa çıkarmıştır (fıtrat vermiştir). Allah'ın takdir edişi için hiçbir değişme olmaz. Bu, o dimdik duran o yaşam sistemidir. Fakat o insanların daha çoğu bilmezler.
31- O'na içtenlikle yönelenler olarak ve siz O'na karşı korunun ve o kulluk görevini ayağa kaldırın ve sakın o ortak koşanlardan olmayın.
32- O kimselerden (olmayın) ki onlar, yaşam sistemlerini ayrıştırdılar ve taraftarlar halinde oldular. Her bir grup kendilerinin yanında olan şeyle sevinenlerdir.
33- Ve o insanlara bir zarar dokunduğu zaman, Efendilerini O'na içtenlikle yönelenler olarak çağırırlar, sonra onlara kendisinden bir şefkat tattırdığı zaman, içlerinden bir bölük birden Efendilerini ortaklaştırırlar.
34- Bunun sonucunda bizim onlara verdiğimiz şeylere (biraz daha) nankörlük ederler. Öyleyse siz (şimdilik) yararlanın, ileride bileceksiniz.
35- Yoksa biz, onlara bir yetki indirdik de, onların O'na ortak koşmakta oldukları şeyleri o mu konuşuyor?
36- Ve biz, o insanlara bir şefkat tattırdığımız zaman, onunla sevinirler. Ve onlara ellerinin öncelediği nedeniyle bir kötülük eriştirildiği zaman, onlar birden karamsar olurlar.
37- Onlar görmediler mi, şüphesiz ki Allah o rızkı kime dilerse geniş tutuyor ve bir ölçüye göre veriyor? Şüphesiz ki bunda inanmakta olan bir topluluğa kesinlikle ayetler vardır.
38- Öyleyse sen, o en yakınlığın sahibine ve o durguna ve o yolun oğluna (yolda kalmışa) hakkını ver. Bu, Allah'ın yüzünü isteyen kimseler için daha hayırlıdır. Ve işte onlar, o başarıya eriştirilenlerin ta kendileridir.
39- Ve sizin insanların mallarında artış olması için faizden verdiğiniz şey, Allah'ın yanında artmaz. Ve sizin Allah'ın yüzünü isteyerek arınma (zekat)dan verdiğiniz şey ise, (artar). Artık işte onlar, o katlayanların ta kendileridir.
40- Allah O ki sizi takdir etti, sonra size rızık verdi, sonra sizi öldürecek, sonra sizi yine yaşatacak. Sizin ortaklarınızdan bunlardan bir şeyi bile yapacak kimse var mı? O, her türlü eksiklikten uzaktır ve onların ortaklaştırmakta oldukları şeylerden de yücedir.
41- O insanların ellerinin kazandığı nedeniyle, o karada ve su kütlesinde o bozuculuk göründü. Onlar dönerler diye işledikleri bir kısım şeyin sonucu onlara tattırılmaktadır.
42- De ki: "Siz o yerde gezin de, önceki kimselerin sonu nasıl olmuş bir bakın. Onların tamamı ortak koşanlardı."
43- Artık sen yüzünü bir günün gelmesi öncesinden ki onun Allah'tan hiçbir geri döndürmesi olmaz, o dimdik duran o yaşam sistemine doğrult. O gün (cennet ve cehennem ehli birbirinden) ayrılacaklar.
44- Kim gerçeği örterse, onun gerçeği örtmesi kendinedir. Ve kim bir düzgün iş işlerse, onlar da kendi benlikleri için (yerlerini) döşemektedirler.
45- Sonuçta inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olan kimselere kendi lütfundan karşılık verir. Şüphesiz ki O, o gerçeği örtücüleri sevmez.
46- Ve size kendisinin şefkatinden tattırması ve o gemilerin kendi buyruğu ile akması ve sizin kendi lütfundan (bir kısım nimetlerin) peşine düşmeniz ve şükretmeniz için, o rüzgarları müjdeciler olarak göndermesi, O'nun (gözle görülen) ayetlerindendir.
47- Ve ant olsun ki biz senden önce de kendi topluluklarına elçileri gönderdik de onlar, onlara apaçık delilleri getirdiler (de onlar reddettiler). Bunun üzerine biz de suç işlemiş olan kimselerden öç aldık. Ve o inananlara yardım etmek bizim üzerimize bir haktır.
48- Allah O ki, o rüzgarları gönderir de bir bulutu savurur, böylece onu o gökte nasıl dilerse genişletir ve onu parça parça olarak da yapar, böylece sen onun arasından o toz gibi yağmurun çıktığını görürsün. Artık onu kullarından kime dilerse eriştirdiği zaman, birden onlar müjdeleşirler.
49- Ve şüphesiz ki onlar önceden onun üzerlerine indirilmesinden önce, kesinlikle umutlarını yitirenlerdi.
50- Şimdi sen Allah'ın şefkatinin izlerine bak, o yeri onun ölümünden sonra nasıl yaşatıyor. Şüphesiz ki bu(nu yapan), kesinlikle o ölülerin yaşatıcısıdır. Ve O, her bir şeyin üzerine bir en doğru ölçü koyucudur.
51- Ve eğer biz bir rüzgar göndersek de onu (şefkat izlerini) sararmış olarak görseler, onun arkasından yine de gerçeği örtmeye kesinlikle devam ederlerdi.
52- Şimdi, şüphesiz ki sen o ölülere işittiremezsin ve sen arka dönenler olarak yöneldikleri zaman, o sağırlara da o çağrıyı işittiremezsin.
53- Ve sen o körleri sapkınlıklarından doğruya iletici de değilsin. Sen, teslim olanlar olarak bizim ayetlerimize inanan kimseden başkasına da işittiremezsin.
54- Allah O ki, sizi bir zayıflıktan takdir etti, sonra zayıflığın arkasından bir kuvvet verdi, sonra kuvvetin arkasından bir zayıflık ve bir ihtiyarlık verdi. O, ne dilerse takdir eder. Ve O, o en iyi bilicidir, o en doğru ölçü koyucudur.
55- Ve o anın ayağa kaldırılacağı gün, o suç işleyenler (kabirlerde) bir an dışında kalmadıklarına yemin edecek. Onlar (yaşarken de) böyle çarptırılıyorlardı.
56- Ve o bilgi ve o inanç verilmiş olan kimseler (onlara): "Ant olsun ki siz Allah'ın yazgısındaki o harekete geçirilme gününe kadar kaldınız. Şimdi bu, o harekete geçirilme günüdür. Fakat siz bilmezler idiniz" dedi.
57- Artık o gün haksızlık yapmış olan kimselerin gerekçeleri fayda vermez ve hoş tutulma istekleri de kabul edilmez.
58- Ve ant olsun ki biz o insanlara bu okunan (Kur'an) da her bir örnekten ortaya koyduk. Ve ant olsun ki eğer sen onlara (gözle görülen) bir ayet getirsen, o gerçeği örten kimseler kesinlikle: "Siz geçersizcilerden başkası değilsiniz" diyeceklerdir.
59- Allah, bilmez kimselerin kalplerine böyle damga vurur.
60- Artık sen direnip gayret et. Şüphesiz ki Allah'ın söz vermesi bir gerçektir. Ve kesinkes olarak inanmaz kimseler seni(n direncini) hafifletmesinler.