9 Nisan 2016 Cumartesi

KUTLU DOĞUM HAFTASI : Peygamberler Arasındaki Ayrımcı Zihniyetin Bir Tezahürü

Bilindiği üzere Türkiye de "Kutlu Doğum Haftası" adı altında, D.İ.B tarafından her yıl 14 - 20 Nisan tarihleri arasında bir takım etkinlikler düzenlenerek , Muhammed (a.s) ın doğumu kutlanmaktadır. Böyle bir haftanın ihdas edilmesine sebep olan en büyük etkenlerden birisi , Hristiyanların her yıl İsa (a.s) ın doğumu nedeniyle bir takım kutlama törenleri yapmasına karşılık , Müslümanlarında kendi peygamberleri !! için kutlama törenleri yapma gereği duymaları olduğunu söyleyebiliriz. 

"Bu gibi haftaların ihdas edilmesinin neresi kötü veya yanlış olan tarafı nedir?" sorularının gelebileceğini düşünerek , bu konudaki bazı çekincelerimizi ortaya koymaya çalışmak , bu yazının konusu olacaktır. 

Bu gibi kutlama haftaları ihdas edilmesinde yapılan en önemli yanlışlardan birisi , "Peygamberler arasını ayırmak" şeklinde ortaya çıkan yanlış peygamber anlayışının halk arasında yaygınlaşmasına sebep olmasıdır. Hristiyanların İsa (a.s) a karşı yaptıkları aşırı yüceltmeye öykünerek , bu yüceltme ameliyesinin Müslüman versiyonu diyebileceğimiz bu gibi haftaların ihdas edilmesi , "Bizim peygamber sizin peygamberi döver" mantığının bir uzantısı olmaktan ileri gitmeyen bir işleve sahiptir. 

Klasik İslam düşüncesinin en büyük sorunu olan  gelen mesajın yani vahyin değil , mesajı getirenin öne çıkarılması şeklinde ortaya çıkan "Elçi merkezli din" anlayışının Türkiye genelindeki uzantısının tezahürü sonucu ihdas edilmiş olan bu uygulama , Müslümanların Kur'ani bir peygamber algısına sahip olmasına yardımcı olmak şöyle dursun , Kur'an dışı peygamber algısının D.İ.B tarafından resmiyet ve yaygınlık kazanmasına sebep olmaktadır. 

Peygamberin ana rahmine düştüğü günü kutsayarak onu kandil gecesi ilan edebilecek kadar sapkınlaşan, ve Annesi ile babasının Muhammed (a.s) ın dünyaya gelmesine vesile olacak cinsel ilişkinin tarihini bile hesaplamaya kalkabilecek kadar uçuk bir anlayışı sahiplenen, ve bu anlayışları destekleyen bir kurumdan daha fazla bir şey beklemek, o kuruma haksızlık olacaktır.

Eğer peygamber anılacaksa sadece tek bir kişi değil , Kur'an içinde adı geçen bütün peygamberler anılmalı ve bu anılma onların gönderiliş sebepleri üzerinden olmalıdır. Çünkü bu gibi haftalarda öne çıkan tek peygamber olan Muhammed (a.s) bile, gereği gibi asla anlatılmamakta, şirk ile mücadele eden , yerleşik düzenin yanlışlarına canı pahasına ses çıkaran bir peygamber portresi yerine , kimseye zararı olmayan, ömrü sadece namaz ve nafile ibadetlerle geçen , kıl tüy peygamberi sunulmak istenilmektedir. 

Kur'ana bakıldığında ise sadece tek bir peygamberin değil , bütün peygamberlerin bizlere "Rol model" olması gereken şahsiyetler olarak sunulduğunu görmekteyiz. Onların bize olan rol modelliği evrensellik arz eden bir konuma sahiptir. İnsanlığın kadim bir hastalığı olan şirk'e karşı savaş açan bu elçiler , kendilerinden sonraki gelenlere örnek olan şahsiyetlerdir. Eğer peygamberler anlatılacaksa , onların bu yönü öne çıkarılarak anlatılması ve onların nasıl bir tevhidi mücadele örneği verdiği zihinlere yeniden kazınmaya çalışılmalıdır. 

Kur'ani bir peygamber algısının yerleşmesi noktasında D.İ.B aktif bir rol üstlenebilir mi ?.

Öncelikle D.İ.B. nın , T.C nin resmi bir kurumu olduğunu unutmayalım , onun işlevi İslamı doğru ve gerçek olarak insanlara anlatmak değil , İslamın tevhidi söyleminin sümen altı edilerek , sisteme entegre olmuş bir İslam algısı ortaya çıkarmak, ve Müslüman tipi yetiştirmektir.  

D.İ.B. tarafından organize edilen kutlu doğum haftasının bu yıl ki temasının "Tevhid ve Vahdet" olarak belirlenmiştir. Acaba bu tema D.İ.B. tarafından Kur'ani çerçeveye uygun bir biçimde işlenerek , Müslümanların Tevhidi bilinç sahibi olmasına herhangi bir katkı sağlayabilir mi ?.

Laik ve Kemalist bir yönetim sistemine sahip olan T.C. nin resmi bir kurumu olan D.İ.B. i bu yıl için belirlediği temalardan birisi olan "Tevhid" temasını, nasıl Türkiye Müslümanlarına anlatabilir ?. 

Önce bu etkinliklerin yapıldığı salonlarda yapılan konuşmalara, T.C. nin kurucusu ulu önder!! Mustafa Kemal Atatürk'e saygı duruşu yapılması ile başlanacaktır. Konuşmacılar arkalarında Atatürk resimlerinin bulunduğu salonlarda "Tevhid" temalı konuşmalar yaparak , Muhammed (a.s) ın şirk ile olan savaşını anlatacaklardır !!. Şirk kavramının güncel bir hale getirilerek yapılacak konuşmalarda , Muhammed (a.s) ın Mekkesi ile , bugün yaşadığımız topraklar üzerinde yaşanan hayatların ve sistemin hiç bir farkı olmadığı görülecektir. 

Önder olarak , başka birisini örnek alan sistemin bir kurumu olan D.İ.B. , Allah (c.c) nin önder olarak gönderdiği elçilerin şirk ve tuğyana karşı olan mücadelesini bağlı bulunduğu kurumun yetkililerinin gözlerinin içine baka baka anlatacak olsa ve bu kurum yetkilileri , "Gerçekten biz büyük bir yanlış içinde imişiz" diyerek şirk ve tuğyanı esas alan sistemi terk ederek , tevhidi esas alan bir yönetim arzusu acaba duyacaklar mıdır?.

Böyle bir arzu kimsede asla mümkün olmayacak, çünkü peygamber portresi altında anlatılacak olan bilgiler , kimseyi böyle bir düşünce içine sevk etmeyecek sözler olacaktır.  Güncelleme yapılarak anlatılan şirk kavramı , D.İ.B. tarafından sistemin temellerine konulmak istenen bir bomba haline gelecektir. Atamız İbrahim (a.s) ın kavminin tapmış olduğu putlarına yapmış olduğu muamelenin bir benzerini bu kurum mensuplarından beklemek , ancak safdillik ve aptallık olacaktır. Bırakın İbrahim misali putları kırmayı , onun kırdığı putların önünde saygı duruşu yaparak, kutlu doğum haftaları açılışları yapanların zaten kendileri şirkin içinde boğulmaktadırlar.

 Şirke ve tuğyana karşı savaş açan bir peygamberin anlatılması , bazılarını rahatsız edeceği için , suya sabuna dokunmayan bir peygamber portresi sunularak, neredeyse şirk ile uzlaşmış bir peygamber ortaya çıkarılmak sureti ile kimseciklerin rahatsız olmaması sağlanacaktır. D.İ.B tarafından ihdas edilen sözde peygamberi anlamak ve tanımak haftaları , böylece peygamberi anla(ma)mak ve tanı(ma)mak haftalarına dönüşmüş olacaktır.

Varsayalım ki , bu toplantılardan birisine Muhammed (a.s) katıldı , ve kendisi hakkında anlatılanları duyduğunda acaba nasıl bir tepki verebilirdi diye hiç düşündük mü ?.

Kendisinin savaş açtığı şirk ve tuğyana karşı nokta kadar bahis edilmediğini , hatta neredeyse şirk ve tuğyana ses çıkarmamış bir peygamber portresi sunulmaya kalkıldığını gören peygamber (a.s), cübbesi aklından büyük şarlatanların "Bir de benim yüzüme tükürse" dediği tükürüğü şerifini !!, başta bu kurumun başkanı olmak üzere , kendisini anlatmak adına onu öldürmeye çalışanların suratına boca etmez miydi ?.

D.İ.B tarafından ihdas edilen haftada, "Tevhid" teması etrafında bu kavramın nasıl içinin boşaltılarak anlatılacağını tahmin etmek , bu kurumun daha önce bu kavram hakkında nasıl bir düşünce sahibi olduğunu bilenler tarafından anlaşılması zor olmayacaktır.

Gelelim ikinci tema olan "Vahdet" temasına ; 

Bir kaç ay önce Türkiye genelinde okutulan bir cuma hutbesinde , Kur'anın dinde belirleyici kaynak olmasını isteyenlere karşı , dinde kaynağın sadece Kur'an olamayacağını, uydurma rivayetlerden destek alarak savunmaya çalışan D.İ.B , "Vahdet" teması altında neler söyleyerek , vahdetin sağlanabilmesi yönünde katkılar sağlayabilir ?.

Yüzlerce yıldır Müslümanlar arasında süren ihtilafların kaynağının , dinde çok başlı kaynak sorunu olduğunun açık ve net olarak bilinmesine , ve vahdetin çok başlı kaynak sorunundan kurtularak tek başlı kaynağa geçilmedikçe sağlanamayacağına göre , dinde çok başlı kaynağı savunun bir kurumun, "Vahdet" teması altında söyleyecekleri şeyler, ne kadar doğru ve gerçekçi olacaktır ?. 


"Tevhid ve Vahdet" kavramları D.İ.B. adlı bir kuruma bırakılarak , onların eline düşürülecek kadar bayağı kavramlar değil , bilakis dinin direğini oluşturan omurga kavramlardandır. 

Öyleyse bu kavramları  en gerçekçi ve en doğru olarak öğreneceğimiz yegane kaynak sadece Kur'andır. Bu kitap kaynak alınmadan söylenecek her söz , bu kavramın istismar edilmesi anlamına gelecektir. İstismar edilen bu kavramlar etrafında oluşturulan söylemler, Allah'a kul olma yolunda değil , mevcut sisteme kul olma yolunda yürüyen neferler yetişmesini sağlamaktan başka bir amaç taşımayacaktır.

Sonuç olarak ; D.İ.B. tarafından her yıl kutlanan "Kutlu doğum haftası" öncelikle tek bir peygamberi öne çıkarmaya matuf bir düşüncenin ürünü olması hasebi ile baştan yanlış bir uygulamadır. Dahası ,Kur'anın peygamberlerin gönderiliş amacı olan şirk ve tuğyana savaş açmalarını merkeze alan anlatımlarının bizlere örnek olmaları yönünde yapılmayan okuma , anlama ve yaşama çalışmaları , baştan yanlışa atılmış imzalar olacaktır.

Bu yıl ki , kutlamaların teması olan "Tevhid ve Vahdet" bu kutlamaları organize eden kurumun nasıl bir sistemin ürünü olduğunu düşündüğümüzde , bu temalar adına söyleyeceklerini tahmin etmek zor olmayacaktır. D.İ.B adlı kurum , Türkiye de din adına konuşmaya yetkili bir kurum olmasına rağmen , din adına söyledikleri , söylemek zorunda oldukları değil , söylemek zorunda olup ta , bağlı bulunduğu sistemin hoşuna gitmeyecek olan söylenmemesi gereken şeyleri , yontarak kırparak söylemek için ihdas edilmiş bir kurum olmaktan öteye geçmeyen bir kuruluş amacı olup , Allah (c.c) nin dini bu kurumun anlatıklarına bırakılacak kadar basit değildir.


2 yorum:

  1. Teşekkürler İsmail beyciğim

    YanıtlaSil
  2. Hocam ilk Kuran mealini bastırıp,Türk milletinin anlamasını sağlayan Mustafa Kemal Atatürk tür. Hatırlatayım dedim

    YanıtlaSil