Kur'anda İsrailoğulları ile ilgili bazı ayetlerde, onların lanetlendiğinden bahsedilmektedir. İsrailoğullarının başına gelen lanetlenmenin, sadece onlara has bir durum olarak okunmaması gerektiğine dair düşüncelerimizi, bu konudaki bazı ayetler ile ilgili çalışmalarımızda hatırlatmaya çalıştığımız, yazılarımızı takip edenlerin malumudur.
Lanete uğramanın belirli kıstasları olduğunu , bu kıstaslara uyan her kişi ve topluluğun, hangi zaman diliminde yaşasın , adı ne olursa olsun lanete uğrayacağını , yani lanete uğramanın, sadece belirli bir kavme has olmadığını, evrensel yasaların bir gereği olduğunu, onların uğradığı lanetin, lanetlenmeye sebep olacak fiilleri yerine getirmiş olmaları nedeniyle başlarına geldiğini hatırlatarak , ayetlerde sıralanan bu kıstasları hayat içinde yerine getiren kişi ve toplumların adı ne olursa olsun, aynı akıbete düçar olacakları yönünde fikir beyan etmeye çalışmıştık.
Yazımıza konu edeceğimiz Maide s. 78. ve 81. ayetleri arasında , İsrailoğullarının lanete uğradıkları ve bu lanetin sebepleri sıralanmaktadır. Sıralanan bu sebeplerin , biz Müslümanların hayatlarında nasıl yer bulduğuna dikkat çekerek , ayetlerin bize dönük neler söylemiş olabileceği yönünde düşünce beyan etmeye çalışacağız.
[005.078] İsrailoğullarından kâfir olanlar, Dâvud'un da, Meryem'in oğlu
İsâ'nın da lisanıyla lânet olunmuşlardır. Bu da onların isyan etmeleri ve haddi
tecavüz etmeleri sebebiyledir.
[005.079] Yapmakta oldukları münker (çirkin iş) lerden birbirlerini
sakındırmıyorlardı. Yapmakta oldukları şey ne kötü idi!.
[005.080] Görürsün ki; onlardan çoğu, küfredenleri veli edinmektedirler.
Nefislerinin kendileri için öne sürdüğü, ne kötüdür. Allah onlara gazab etmiştir
ve azabta ebedi kalıcıdırlar.
[005.081] Eğer Allah'a, nebiye ve ona indirilene iman etselerdi, onları veliler edinmezlerdi. Fakat onlardan çoğu fasık olanlardır.
Bu ayetler, Davud ve İsa a.s ların yaşadıkları zaman içindeki İsrailoğullarının yaptıklarından bahsetmektedir. Davud ve İsa a.s lar elçi olmaları nedeniyle , kavimlerine Allah c.c nin mesajlarını iletmişler ve onlar bu mesajları hayatlarına geçirmedikleri için yanlış yapmışlar , yapmış oldukları bu yanlış ise , onların Allah c.c tarafından lanete uğramaları ile sonuçlanmıştır.
Davud ve İsa a.s ların dili ile lanete uğramaları , onların elçi olmaları nedeniyle , kavimlerinin yapmış oldukları bu yanlışların Allah c.c katında lanete uğrama vesilesi olduğunu kavimlerine tebliğ etmiş olmaları anlamındadır. Neticede İsrailoğulları Allah c.c tarafından lanete uğramışlardır.
İsrailoğullarının Allah c.c tarafından lanet olunmalarına sebep olan fiilleri ne idi ?.
1- İsyan etmeleri.
2- Haddi aşmaları.
3- Münkerden sakındırmamaları.
4- Kafirleri veli edinmeleri.
Ayetler lanete uğramanın kıstaslarını vererek , bu kıstaslara uyan İsrailoğullarının lanete uğradıklarını beyan etmekte , fakat bu kıstaslar bugün biz Müslümanların hayatlarında yer almaktadır.
Sıralanan ilk 3 şıkkı , yine İsrailoğulları ile ilgili bir kıssa üzerinden okuyarak, bizim hayatımız ile ilgisini kurmak mümkündür.
Araf suresi içinde, deniz kıyısında yaşayan ve balıkçılıkla geçinen İsrailoğullarına mensup bir topluluktan bahsedilmektedir. İsrailoğullarına uygulanan cumartesi yasağı , bu topluluğa mensup olan bir kısım insan tarafından çiğnenerek Allah'a karşı isyan edilerek , onun koyduğu had aşılmaktaydı.
Cumartesi yasağına karşı isyan edip haddi aşan topluluğun karşısında, iki ayrı gurup daha bulunmaktadır.
1- yasağı çiğnemeyen , fakat yasağı çiğneyenlere karşı uyarıda bulunmayanlar.
2- yasağı çiğnemeyen, hem de yasağı çiğneyenlere karşı uyarıda bulunanlar.
Yasağı çiğneyenlere karşı uyarıda bulunanlar helak olmaktan kurtularak , yasağı çiğneyenler ve , yasağı çiğnememiş fakat yasağı çiğneyenlere kayıtsız kalanlar ise helak olmuşlardır.
Kur'an , "İyiliği emretmek , kötülükten nehyetmek" şeklindeki yaşam tarzını, iman edenlerin vasıfları arasında zikretmektedir. Hayata geçirilmediği takdirde bir topluluğun helakına sebep olan bu vasıf , maalesef bizim hayatımızda doğru bir şekilde yerine bulmamaktadır.
Her fırkanın kendisine çağırma işini" iyiliği emretmek" , başka fırkaların kötülüğünü anlatmayı ise "kötülükten nehyetmek" olarak anladığı bu vasıf , kişisel kriterlere göre şekillenebilecek bir vasıf değildir.
Cumartesi yasağını güncel bir hale getirerek , "Allah c.c nin Kur'an içinde yasaklamış olduğu her şey" olarak tarifini yaptığımızda , hem o yasakları çiğnememek , hem de yasakları çiğneyenlere karşı kayıtsız kalmamak gibi bir zorunluluğumuz bulunmaktadır.
Müslüman olarak vazifemiz , Allah'a karşı isyan etmemek , ona karşı haddi aşmamak olduğu kadar , onun yasaklarını çiğneyenlere karşı kayıtsız kalarak "bana ne"ci bir tutum sergilememektir. "Bana ne" diyerek sırtını kötülüklere dönmenin cezası , sadece bu suçu işleyen İsrailoğullarına has değil , bu suçun işleneceği tüm zamanlar , ve bu suçu işleyen tüm toplumlar için helaka uğramak olarak karşılık bulacaktır.
Ferdi olarak önce kendimiz yasaklanan fiillerden kaçarak , bu fiilleri işleyen başkalarına da, yaptıklarının yanlış olduğunu hatırlatmak zorundayız. Herkesin kendi kapısının önünü temizlediğinde bütün caddelerinin temiz olacağı bir belde misali , herkesin düzgün bir insan olduğunda cennet misali bir dünya oluşacaktır.
Kötülükleri yapanlara karşı sadece kendi kapımızın önünü temiz tutmaya çalışmak bize pek bir yarar sağlamayacaktır. Başkalarının pislettiği kapı önleri zaman içinde bizim kapımızın önünü de " O temizlemiyorsa ben de temizlemiyorum" diyerek , caddeyi temiz tutmaya çalışmaktan vazgeçmemize sebep olacaktır.
Lanete uğramanın 4. sebebi olan "Kafirleri veli edinmek" Müslüman hayatında nasıl yer bulur?.
Veli kelimesinin "dost" olarak çevrilmesi , bu kelimenin karşılığını tam olarak yansıtmamaktadır. Bu kelimenin dost olarak çevrildiği mealleri okuyanlar , ehli kitap ile yemek yemeye izin veren yani onlarla arkadaşlık ve komşuluk gibi insani ilişkiler kurulabileceğine izin veren Maide s. 5. ayetini okuduğunda , bu ayet ile diğer ayetler arsında sanki bir çelişki varmış düşüncesine kapılabilmektedir.
Halbuki "Veli" kelimesi , Allah c.c nin hüküm verdiği bir konuda , onun hükmünün terk edilerek , başkalarının hükümlerine tabi olmak anlamındadır. Bu noktada Allah c.c bizlere kafirleri veli edinmememizi emretmekle , onların Allah'a isyan ve haddi aşmak anlamına gelen düşünce ve fillerini kendi hayatlarımızda ikame etmememizi istemektedir.
Allah c.c nin bizlerin kafirleri veli edinmememizi istemesinin sebebi , onlar tarafından ortaya atılan ferdi ve toplumsal hayat projelerinin Allah'a rakip olarak ortaya atılmış olması , onun bu konuda kul vasfına sahip olan bir kimsenin projelerine, kullarını muhtaç bırakmayarak , gerekli olan sistemi elçi ve kitapları aracılığı ile insanlara bildirmiş olmasıdır. Adı "Şirk ve Tağuti sistemler" olan bu sistemler , ortaya koydukları yaşam kuralları ile toplumların çöküşlerini hızlandırarak , toplumların dünya ve ahiretlerini berbat hal getirmektedirler.
Biz Müslümanlar yaşadığımız hayatın her safhasında , ihtiyacımız olan kuralları Allah c.c den aldığımız takdirde, onun lanetine uğramaktan kurtulmuş olmakla birlikte, onun vaz ettiği sistemin hayat içinde hakim kılınması nedeniyle , insanların daha mutlu bir yaşam sürmesine de sebep olacağız.
Şu anda İslam coğrafyasına baktığımızda, gördüğümüz acı tablo bu lanetin gerçekleşmiş halini göstermektedir. Müslüman olduğunu sadece camide hatırlayan , bir çoğu camide bile hatırlamayan , fakat cami dışındaki hayatında kafirler tarafından vaz edilmiş sistemleri hayata pratize etmemiz sonucunda kişi ve toplum olarak düştüğümüz hal ortadadır.
Siyasal , sosyal , ekonomik , hukuki v.s ,yaşam için gerekli olan kuralların kafirler ile olan velayet ilişkisi sonucunda onlardan alınarak Müslüman yaşantısına uygulanması sonucunda , sadece kimliğinde Müslüman yazan bir topluluk halinde yaşıyor olmak, lanete uğramış olmaktan başka bir şey değildir.
Müslüman olduğunu iddia ettiği halde , Allah'ın koymuş olduğu yasaklara isyan ederek haddi aşan insanların doldurduğu sokak ve caddelere baktığımızda , Batıda veya başka topraklarda Müslüman olmadığını söyleyen insanların doldurdukları sokaklardan hiç bir farkı görünmemektedir. Bu yaşantı şekli, belki bir çoğumuzun "Demokratik hak" olarak gördüğü bir durum olarak kimseye karışmamamız gerektiğini düşündürebilir. İşte bu hal, deniz kıyısındaki halkın , "Bana ne" ci gurubu ile aynı duruma düşmek anlamına gelecektir.
Bizler mü'minler olarak , "İyiliği emretmek kötülükten sakındırmak" görevi adına , insan ve toplum yaşantısında yanlış gördüğümüz şeyleri , Kur'an çerçevesi içinde uyarmak ile yükümlü olduğumuzu unutmamalıyız. Vazifemiz olan uyarı görevini yerine getirmiş olmak , bizim dünya ve ahiret hayatında kurtulmamıza vesile olacaktır. Aksi takdirde diğerleri ile birlikte dünya ve ahirette helaka uğrayanlardan olmaktan kurtulmamız mümkün olmayacaktır.
Yaşadığımız dünyayı bir gemiye benzetecek olursak , bir kısım yolcunun geminin altını delmeye çalışarak su ihtiyacını gidermeyi düşünmesi karşısında , diğerlerinin elini kolunu bağlayıp oturması olacak iş değildir. Eğer gemi bir kaç kişinin yaptığı yanlış yüzünden batacak olursa o yanlışa katılmış ve katılmamış olan herkes denizin dibini boylayacaktır.
Sonuç olarak : Allah (c.c) arz üzerine koymuş olduğu evrensel yasaların nasıl işlediğini prototip bir kavim olarak İsrailoğulları ile ilgili anlatımlarla bizlere öğretmektedir. Bu anlatımların sadece onlara has olduğunu düşünerek okumak sureti ile bize dönük mesajlar çıkarmamak, doğru bir okuma yöntemi değildir.
Göndermiş olduğu elçi ve kitaplarla bizlere dünya hayatımızda hangi kurallara tabi olarak yaşayacağımız bildiren Allah c.c , bu kuralların çiğnenmesi halinde başımıza hangi sonuçlar geleceğini İsrailoğulları örneğinde göstermektedir.
Dün İsrailoğullarını yapmış oldukları fiiller karşısında Allah c.c nin onlara ne cevap verdiğine bakılarak , bugün bizlerin yapmış olduğu aynı fiiller karşısında alacağımız cevap "Lanete uğramak" olarak bildirilmiştir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH C.C BİLİR.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
İsrailoğullarının etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İsrailoğullarının etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
18 Ekim 2016 Salı
24 Aralık 2015 Perşembe
Maide s. 78-81. Ayetleri : İsrailoğullarının Lanetlenme Sebebleri
Kur'anın İsrailoğulları ile ilgili anlatımlarının , arz üzerinde cari olan ve adına "Sünnetullah" adı verilen yasaların nasıl işlediğinin bu kavim üzerinde gösterilerek , onların işlemiş olduğu bazı hataların, nelere mal olduğunun görülmesi ve bu hataların biz Müslümanlar tarafından tekrarlanarak aynı akıbete düşülmemesinin hatırlatılması olarak okunması gerektiğini, daha önceki onlara hitap eden ayetler ile yapmaya çalıştığımız okumalarda özellikle vurguladığımız bir konudur.
Bu yazımızda da aynı okuma metodunu uygulamaya dönük olarak , Maide s. 78.ve 81. ayetlerinden bize dönük nasıl bir mesaj çıkabileceği yönünde bir okuma yapmaya çalışacağız.
[005.078] İsrailoğullarından küfredenler; Davud'un ve Meryem oğlu İsa'nın diliyle la'netlenmişlerdi. Bu; isyan etmeleri ve aşırı gitmelerindendi.
[005.079] Birbirlerinin yaptıkları münkere engel olmuyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi.
[005.080] Onlardan çoğunun kâfirleri velî edindiklerini görürsün. Bu iş -ki onu bizzat kendileri yapmış ve üzerlerine Allah’ın hışmını çekmişlerdir- ne kötü bir davranıştır! Onlar cehennem azabında devamlı kalacaklardır.
[005.081] Eğer Allah’a, Peygamber’e ve ona indirilene imanları olsaydı, kâfirleri velî edinmezlerdi. Fakat onların çoğu fasık kimselerdir.
"Lanet" ; "Cezalandırmayı gerektirecek kadar şiddetli bir cürüm işleyeni , öfke ile kovma uzaklaştırma" anlamında bir kelimedir.
Bu gün bir çoğumuzun dilinde gezen "Lanetli kavim" deyimi , sadece İsrailoğullarına has bir deyim olmayıp , Allah (c.c) nin arz üzerine koymuş olduğu yasalar gereğince kazanılan bir unvandır. İsrailoğullarının bu unvanı hak etmek için yapmış olduğu amellerin anlatılma sebebi , bu lanetlenmeye sebep olan amellerin biz Müslümanlar tarafından tekrar edilerek aynı unvanı hak etmememiz içindir, yani bu deyim bir kavme özel bir unvan değil aksine her zaman diliminde yaşayan insanların yapmış oldukları hatalar nedeniyle kazanabileceği bir unvandır.
Adı geçen elçilerin dili ile lanetlenmeleri , bütün elçilerin Allah (c.c) adına konuşan kişiler olduğunu düşündüğümüz zaman , İsrailoğullarının Allah (c.c) tarafından lanete uğradıklarını göstermektedir.
78. ayette , İsrailoğullarından küfredenler" ibaresi , bu kavimden olup ta küfretmeyenler olduğunu göstermektedir. İsrailoğullarının Meryem oğlu İsa (a.s) ı öldürmek için kurdukları hilelerin işe yaramadığı Kur'an tarafından beyan edilmiş olmasına karşın , güç sahibi bir hükümdar olan Davud (a.s) tarafından dahi lanete uğradıklarını görmekteyiz. Davud (a.s) ın mülk ve güç sahibi bir elçi ve hükümdar olması bile onların lanetlenmek için olan gayretlerine gem vuramamış olması bu kavme mensup olan insanların lanetlenme konusunda ne kadar gayretli !! olduklarını göstermektedir.
İsrailoğullarının lanetlenme sebeplerini şöyle sıralayabiliriz;
1- İsyan etmeleri , 2- aşırı gitmeleri , 3- münkere engel olmamaları , 4- kafirleri veli edinmeleri .
İsyan ve aşırı gitmek şeklindeki ameller , Firavundan kurtularak denizin karşı tarafına geçtikleri zaman bile kendisini göstererek Musa (a.s) a karşı gelmişler ve bu karşı gelişleri onlara zillet ve meskenet damgası vurulmasın sebep olmuştur.
[002.061] «Ey Musa! Bir çeşit yemeğe dayanamayacağız, bizim için Rabbine yalvar, bize, yerin bitirdiği sebze, hıyar, sarımsak, mercimek ve soğan yetiştirsin» demiştiniz de, «Hayırlı olanı daha düşük şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? mısıra inin, şüphesiz orada istediğiniz vardır» demişti. Onlara yoksulluk ve düşkünlük damgası vuruldu, Allah'ın gazabına uğradılar. Bu, Allah'ın ayetlerini inkar etmeleri ve haksız yere peygamberleri öldürmelerinden di; bu, karşı gelmeleri ve taşkınlık yapmalarından dı.
Musa (a.s) ile birlikte , Firavun zulmünden kurtularak denizin karşı kıyısında başlayan bu hatalar , İsa (a.s) ın onlara elçi olarak gelmesi ile devam etmiş , ona karşı yapmış oldukları isyan ve onu öldürme girişimleri Kur'anda anlatılarak , bu girişimlerinin hüsran ile sonuçlandığı bildirilmektedir.
Münkere engel olmamak , bir toplumun bozulmasında en önemli amil olup, bir toplumun yıkılışını hazırlayan unsurlardan birisi , toplum içinde yapılan kötülüğe engel olmayarak , o toplum içinde münkerin yaygınlaşmasıdır.
Araf s. 163-168. ayetler arasında anlatılan , deniz kıyısında yaşayan ve İsrailoğullarına mensup olan bir topluluğun , cumartesi çalışmama yasağını delmeleri anlatılmaktadır. O toplulukta 3 ayrı gurup insan görmekteyiz. 1- yasağı delenler , 2- yasağı delmeyen fakat , yasağı delenleri engellemeye çalışmayanlar , 3- yasağı delenleri engellemeye çalışanlar. Bu 3 topluluktan 1. 2. gurupta olanlar helak olurken , 3. gurupta olanların kurtulmuş olması, kötülüğü işlemek ile işleyeni engellememenin veya desteklemenin aynı gurup içinde olmayı hak ettirdiğini bize göstermektedir.
Kur'an marufu emir münkerden nehiy konusuna çok önem vererek bizleri bir çok ayette bu konuda uyarılarda bulunmaktadır.
[003.104] Ve sizden hayra davet eden, ma'ruf ile, münkerden nehy eden bir cemaat bulunsun, işte felâh bulucular onlardır.
[003.110] Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslâm'a uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz. Kitap Ehli de inanmış olsaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır, fakat çoğunluğu fıska sapanlardır.
[007.157] O kimseler ki, Resûle, Nebiyy-i Ümmî olana tâbi olurlar. O nebi ki, O'na yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılmış bulurlar. Onlara mâruf ile emreder ve onları münkerden nehy eyler ve onlara temiz olan şeyleri helâl kılar, onların üzerine habis şeyleri de haram kılar. Ve onlardan ağır yüklerini ve üzerlerinde bulunan bağları kaldırır, artık o kimseler ki O'na imân ederler ve O'na tazîmde ve yardımda bulunurlar ve onunla beraber indirilmiş olan Nûr'a tâbi oluverirler, işte felâh bulanlar onlar- dan ibarettir.
[009.071] Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar; birbirlerinin velileridirler. Ma'rufu emreder, münkerden nehyederler. salatı ikame ederler, zekat verirler, Allah'a ve Rasulüne itaat ederler. İşte Allah, bunlara rahmet edecektir. Muhakkak ki Allah; Aziz'dir, Hakim'dir.
[009.112] Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, seyahat edenler, rüku' edenler, secde edenler, ma'rufu emredenler, münkeri nehyedenler, Allah'ın hududunu koruyanlardır. Mü'minleri müjdele.
[022.041] Onlar ki, yer yüzünde kendilerini yerleştirir iktidar sahibi kılarsak, salatı ikame ederler, zekatı verirler, ma'rufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah'a aittir.
[031.017] «Ey oğlum, dosdoğru salatı ikame et, ma'ruf olanı emret, münker olandan sakındır ve sana isabet eden (musibetler) e karşı sabret. Çünkü bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir.
İman edenlerin en önemli vasfı olarak karşımıza bu amelin tersi , münafıkların ameli olarak beyan edilmektedir.
[009.067] Münafık erkeklerle, münafık kadınlar birbirlerindendirler. Münkeri emreder ve ma'rufu nehyederler. Ellerini sımsıkı tutarlar. Onlar Allah'ı unuttular; O da onları unuttu. Muhakkak ki münafıklar; fasıkların kendileridir.
Marufu emir , münkerden nehiy temeline oturmuş bir yaşam tarzı, bir toplumu dünya ve ahirette mutululuğa kavuşmalarına sebep olmaktadır. Bir toplum içinde yaşanan yanlışlıklar eğer , bu toplum içindeki bir takım insanlar tarafından engellenmez ise , ilerleyen zaman bu münkerin, toplumun yaşam tarzı haline gelerek içselleştirilmesini ve fesadı beraberinde getirecektir.
Yaşadığımız ülke içinden olayı misallendirecek olursak , yıllar önce yaşı biraz ileri olan herkesin bildiği, "Dallas" adı ile T.R.T kanalında gösterilen Amerikan dizisinde öne çıkan tema , aile içi çarpık ilişkiler olup, bu çarpık ilişkileri bunlara karşı çıkan mutaassıp aileler bile izlemişlerdir. Öyle ki , insanlar işlerini güçlerini bu dizinin olduğu vakit terk ederek bu diziyi izlemek için vakitlerini özellikle ayırmışlardır
Geçen yıllar içinde çarpık ilişkileri konu alan T.V dizileri öyle bir yaygın hale gelmiştir ki , hemen hemen her T.V kanalında , nikahsız ilişkiler ve bu ilişkilerden doğan çocuklar dizinin ana teması haline gelmiş olaylar bunlar üzerinde gelişerek, izleyicinin önüne konulmaktadır. Bunları izleyenlerin büyük bir kısmı böyle ilişkileri artık içselleştirerek , kendi aile çevresinde bile olsa artık normal karşılar hale gelmiştir.
Toplum artık öyle bir hale gelmiştir ki sevgilisi olmayan kız veya erkek bireyler sanki uzaylı yaratıklar gibi görülmeye başlanmış ve nikahsız beraberlikler özellikle sanatçı geçinenler tarafından topluma empoze edilmeye çalışılarak fuhşun ve zinanın adı "Seviyeli birliktelik" olarak hoş gösterilmeye çalışılmıştır. Bahsettiğimiz bu münker çeşidi toplumda mevcut olan bir çok münkerden sadece bir tanesi olup, bu gibi çeşitli münkerler toplum içinde maalesef fazla bir engel görmediği için yaygınlaşmaktadır.
Kafirleri veli edinmelerinin , İsrailoğullarının lanete uğrama sebebi olarak beyan edilmiş olması ve Kur'anın bir çok ayetinde biz iman edenlere hitaben , kafirlerin veli edinilmemesinin emredilmiş olması, bu konunun hayati bir önem taşıdığını göstermektedir.
"Veli" ; " Bir işi üzerine almak , idare etmek" anlamında bir kelimedir.
[004.144] Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri veliler edinmeyin; (bunu yaparak) Allah'a, aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?
[005.051] Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları veliler olarak benimsemeyin, onlar birbirlerinin velileleridir. Sizden kim onları veli olarak benimserse o da onlardandır. Allah zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez.
[007.003] Rabbinizden size indirilen Kitap'a uyun, O'ndan başka veliler edinerek onlara uymayın. Pek az öğüt dinliyorsunuz.
[008.073] Dini inkâr edenler de birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız, dünyada bir fitne kopar, müthiş bir bozukluk, bir fesat ortaya çıkar.
[005.055] Sizin dostunuz , ancak Allah, O'nun Resulü, rükû' ediciler olarak salatı ayakta tutan ve zekâtı veren mü'minlerdir.
İman edenleri bırakarak ,kafirleri veli edinmek şeklinde ortaya çıkan durumun tezahürü , ölçüsünü vahiy dışındaki kaynaklardan alarak, buna göre hayatını düzenlemek anlamında olup , bu tür bir yaşamın getirisi, arz üzerinde fesadın yaygınlaşmasından başka bir şey olamaz.
İsrailoğullarının, kafirleri veli edinmiş olmalarının , "Onlar da kafir olarak Kur'anda anılmıyor mu " şeklinde bir soru sorulabileceğini düşünerek bu soruya şöyle cevap verilebilir ;
İsrailoğulları içinde kendilerine gelen elçi ve kitaba gerçekten iman eden insanlar olduğu gibi , etmeyenlerde vardı , elçi ve kitaba iman edenler zaman içinde , elçi ve kitaba iman etmeyenleri veliler edinmeye başlayarak yani kendilerini vahyin önermiş olduğu hayattan soyutlayarak , vahye iman etmeyenlerin önerdiği sisteme uyarak lanete uğramışlardır.
Bizler İsrailoğulları ile ilgili ayetleri , çoğunlukla sadece onlara has hitaplar ve bilgiler olarak okuduğumuz için , onların lanete uğramalarını sadece onlara has kılarak ,bu lanetlenmenin "Sünnetullah" gereği olduğunu, bu lanetlenmenin bir yasa gereği İsrailoğullarının üzerinde işlediğini , sadece onlara has olmadığını dikkate almadan okuduğumuz için , kendimizi "Sütten çıkmış ak kaşık" misali görerek , böyle bir lanete uğrama ihtimalini aklımıza dahi getirmeyen bir hayat sürmekteyiz.
Allah (c.c) nin lanetine uğramak demek , ondan gelecek olan dünya ve ahiret yardımından mahrum olmak anlamına geldiğini düşünecek olursak , bu gün biz Müslümanların dünya hayatındaki zelil durumumuzun sebebi sanırım daha kolay anlaşılacaktır.
"Lanetli kavim" deyimini, sadece belirli bir kavme has bir deyim olduğunu zannettiğimiz müddetçe bu zelil durumdan kurtulmak ta mümkün olmayacaktır.
Kafirleri veli edinmenin Müslüman hayatında nasıl yön bulduğu anlaşılmadan bizler içinde geçerli olan bu lanetlenmeden kurtulmak mümkün olmayacaktır.
Kur'an çevirilerinde genellikle "Dost" olarak çevrilen "Veli" kavramı , dost kelimesinin ifade ettiği anlamdan daha farklı bir anlama sahiptir. Dost kelimesi, içinde insani ilişkileri de kapsayan bir kelime olup kafirler ile insani ilişkiler , Maide s. 5. ayetinde ehli kitabın yemeğinin helal olduğunun beyan edilmesinden hareketle serbesttir. "Veli edinmek" ile "Dost edinmek" deyimleri birbirlerinden farklı deyimlerdir.
"Veli edinmek" demek , işini o kişiye havale ederek , kendisinin yerine o işi takip etmesi anlamında olduğuna göre , Müslümanlar kendi işleri ile ilgili meseleleri nereye ve kime havale edeceklerini , ve kimden işleri ile ilgili meselelerde yardım alacaklarını , iman ettiklerini iddia ettikleri kitap içindeki beyandan öğreneceklerdir.
"Kafir" olarak bahsedilen insanların bu etiketi alma sebepleri , hayat içinde gerekli olan kuralları vahiyden değil hevalarından almış olmaları ve hevalarına göre bir "Din" üreterek kendilerini ve başkalarını bu "Din"lere tabi olmaları için çağrı yapmalarıdır.
Kurallarını vahiy dışından alan tüm sistemler, Kur'an ifadesi ile "Batıl" olup, bu kelime "Hak" kelimesinin zıddıdır. Batıl dinlere tabi olarak yaşanan bir hayatın getirisi, dünyayı fesada boğmak olduğunu, yaşadığımız dünyadaki olaylar bize acı biçimde göstermektedir.
"Allah-Elçi-Müminler" olarak çerçevelenen veli edinilmesi gerekenler , Allah (c.c) nin kulları için belirlediği yaşam kurallarını haber veren Elçilere tabi olan Mü'minlerin bu imanlarının gereği olarak ,yaşam içinde tabi oldukları kuralları Allah (c.c) nin elçisi ile indirdiği kitap çerçevesinde belirleyerek, fesadı önleyecek olmalarından dolayı böyle bir velayet çerçevesi çizilmiştir.
Gel gelelim bir çok Müslüman, tabi olduğunu iddia ettiği din ve kitabın böyle bir işlevi olduğundan habersiz bir hayat sürerek , velilik işlemlerini kafirlere deruhte ederek kitabı rafa kaldırmış bir hayat sürmektedirler. Hal böyle olunca meydan , Allah (c.c) nin "Kafir" olarak nitelediği insanlara kalmakta ve onların kuralları ile yönetilen bir dünya cehenneme dönmektedir.
Konumuz olan 81. ayette , kimlerin veli edinildiği takdirde kimlerin edinilemeyeceği , kimlerin veli edinilmediği takdirde kimin veli edinileceği görülmektedir.
"Allah -Elçi-Kitap" şeklindeki ifadenin içerdiklerine iman eden bir hayat sürenlerin , "Kafir" olarak bahsedilenlerin önerdikleri yaşam sistemlerine "La" diyerek karşılık verme gereği vardır. Hem Müslüman kalıp , hem de onların önerdikleri yaşam sistemlerini hayata geçirmek iddiası geçersiz bir iddiadır. "Müslüman" etiketi taşımak , "Kafir" etiketi taşıyanların önerilerini elinin tersi ile iterek imanlı bir hayat sürmekle gerçekleşir. Kafirlerin veli edinildiği, yani onların hevalarından ürettiklerine tabi olunan bir hayat sürenler, "Müslüman" etiketini takmayı maalesef hak etmemektedirler.
Sonuç olarak ; "Sünnetullah" adı bildiğimiz yasaların toplumlar üzerinde nasıl işlediğinin göstergesi olarak okunması gerektiğini düşündüğümüz İsrailoğulları ile ayetlerin, Maide s. 78-81. ayetlerinde, onların lanetlendiklerinden bahsedilmektedir. Bu lanetlenme ,maalesef sadece onlara has olduğu zannı ile okunarak , onların başına gelen bu durumun , onların işledikleri aynı amellerin işlendiği takdirde , kıyamete kadar yaşayacak olan toplumların başına gelebileceği hiç düşünülmemiştir.
Elçileri olan Davud ve İsa (a.s) dili ile , Allah (c.c) nin lanetine uğramış olan İsrailoğullarının bu lanetlenme sebebi , sadece onlara has olduğu zannı ile okunduğunda verilmek istenen mesaj doğru anlaşılamamış olacaktır. Kötülükten sakındırmamak ve kafirleri veli edinmek şeklinde ortaya çıkan hayat tarzı kişileri ve o kişilerin oluşturduğu toplumların dünya hayatında fesada uğramasına sebep olarak ahiret hayatlarının da tehlikeye atacaktır.
Çare olarak sunulan, Allah -Elçi-Kitap dahilinde yaşanan bir hayat kötülüklerin önlemesini ve kafir olanlarla velayet ilişkisi içinde olmayan bir yaşamı beraberinde getirmesi açısından , kişileri ve o kişilerin oluşturduğu toplumların, dünya hayatında "Salah" üzere bir yaşam sürmelerini beraberinde getirerek dünya ve ahiret hayatları cennete dönüşecektir.
Müslüman toplumlar olarak yaşadığımız bir takım sorunların kaynağının münkere karşı olan duyarsızlığımız ve toplum içinde bu münkerin işlenmemesine yönelik olan amellerimizin eksikliği , ve kafirleri veli edinerek onların hevalarından uydurduklarına sarılan bir yaşam tarzı sürüyor olmamız olduğunu düşünürsek, İsrailoğullarının başına gelen lanetlenmenin bizim içinde geçerli olduğu ortaya çıkacaktır , bu lanetten kurtulmak için tek çaremiz ,Allah (c.c) tarafından önerilen yolu takip etmektir.
İsrailoğullarına "Lanetli kavim" diyerek, kendimizi "Övülmüş kavim" gibi görmek , İsrailoğulları ile ilgili ayetlerin okunmasında yapılacak en büyük yanlıştır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Bu yazımızda da aynı okuma metodunu uygulamaya dönük olarak , Maide s. 78.ve 81. ayetlerinden bize dönük nasıl bir mesaj çıkabileceği yönünde bir okuma yapmaya çalışacağız.
[005.078] İsrailoğullarından küfredenler; Davud'un ve Meryem oğlu İsa'nın diliyle la'netlenmişlerdi. Bu; isyan etmeleri ve aşırı gitmelerindendi.
[005.079] Birbirlerinin yaptıkları münkere engel olmuyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi.
[005.080] Onlardan çoğunun kâfirleri velî edindiklerini görürsün. Bu iş -ki onu bizzat kendileri yapmış ve üzerlerine Allah’ın hışmını çekmişlerdir- ne kötü bir davranıştır! Onlar cehennem azabında devamlı kalacaklardır.
[005.081] Eğer Allah’a, Peygamber’e ve ona indirilene imanları olsaydı, kâfirleri velî edinmezlerdi. Fakat onların çoğu fasık kimselerdir.
"Lanet" ; "Cezalandırmayı gerektirecek kadar şiddetli bir cürüm işleyeni , öfke ile kovma uzaklaştırma" anlamında bir kelimedir.
Bu gün bir çoğumuzun dilinde gezen "Lanetli kavim" deyimi , sadece İsrailoğullarına has bir deyim olmayıp , Allah (c.c) nin arz üzerine koymuş olduğu yasalar gereğince kazanılan bir unvandır. İsrailoğullarının bu unvanı hak etmek için yapmış olduğu amellerin anlatılma sebebi , bu lanetlenmeye sebep olan amellerin biz Müslümanlar tarafından tekrar edilerek aynı unvanı hak etmememiz içindir, yani bu deyim bir kavme özel bir unvan değil aksine her zaman diliminde yaşayan insanların yapmış oldukları hatalar nedeniyle kazanabileceği bir unvandır.
Adı geçen elçilerin dili ile lanetlenmeleri , bütün elçilerin Allah (c.c) adına konuşan kişiler olduğunu düşündüğümüz zaman , İsrailoğullarının Allah (c.c) tarafından lanete uğradıklarını göstermektedir.
78. ayette , İsrailoğullarından küfredenler" ibaresi , bu kavimden olup ta küfretmeyenler olduğunu göstermektedir. İsrailoğullarının Meryem oğlu İsa (a.s) ı öldürmek için kurdukları hilelerin işe yaramadığı Kur'an tarafından beyan edilmiş olmasına karşın , güç sahibi bir hükümdar olan Davud (a.s) tarafından dahi lanete uğradıklarını görmekteyiz. Davud (a.s) ın mülk ve güç sahibi bir elçi ve hükümdar olması bile onların lanetlenmek için olan gayretlerine gem vuramamış olması bu kavme mensup olan insanların lanetlenme konusunda ne kadar gayretli !! olduklarını göstermektedir.
İsrailoğullarının lanetlenme sebeplerini şöyle sıralayabiliriz;
1- İsyan etmeleri , 2- aşırı gitmeleri , 3- münkere engel olmamaları , 4- kafirleri veli edinmeleri .
İsyan ve aşırı gitmek şeklindeki ameller , Firavundan kurtularak denizin karşı tarafına geçtikleri zaman bile kendisini göstererek Musa (a.s) a karşı gelmişler ve bu karşı gelişleri onlara zillet ve meskenet damgası vurulmasın sebep olmuştur.
[002.061] «Ey Musa! Bir çeşit yemeğe dayanamayacağız, bizim için Rabbine yalvar, bize, yerin bitirdiği sebze, hıyar, sarımsak, mercimek ve soğan yetiştirsin» demiştiniz de, «Hayırlı olanı daha düşük şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? mısıra inin, şüphesiz orada istediğiniz vardır» demişti. Onlara yoksulluk ve düşkünlük damgası vuruldu, Allah'ın gazabına uğradılar. Bu, Allah'ın ayetlerini inkar etmeleri ve haksız yere peygamberleri öldürmelerinden di; bu, karşı gelmeleri ve taşkınlık yapmalarından dı.
Musa (a.s) ile birlikte , Firavun zulmünden kurtularak denizin karşı kıyısında başlayan bu hatalar , İsa (a.s) ın onlara elçi olarak gelmesi ile devam etmiş , ona karşı yapmış oldukları isyan ve onu öldürme girişimleri Kur'anda anlatılarak , bu girişimlerinin hüsran ile sonuçlandığı bildirilmektedir.
Münkere engel olmamak , bir toplumun bozulmasında en önemli amil olup, bir toplumun yıkılışını hazırlayan unsurlardan birisi , toplum içinde yapılan kötülüğe engel olmayarak , o toplum içinde münkerin yaygınlaşmasıdır.
Araf s. 163-168. ayetler arasında anlatılan , deniz kıyısında yaşayan ve İsrailoğullarına mensup olan bir topluluğun , cumartesi çalışmama yasağını delmeleri anlatılmaktadır. O toplulukta 3 ayrı gurup insan görmekteyiz. 1- yasağı delenler , 2- yasağı delmeyen fakat , yasağı delenleri engellemeye çalışmayanlar , 3- yasağı delenleri engellemeye çalışanlar. Bu 3 topluluktan 1. 2. gurupta olanlar helak olurken , 3. gurupta olanların kurtulmuş olması, kötülüğü işlemek ile işleyeni engellememenin veya desteklemenin aynı gurup içinde olmayı hak ettirdiğini bize göstermektedir.
Kur'an marufu emir münkerden nehiy konusuna çok önem vererek bizleri bir çok ayette bu konuda uyarılarda bulunmaktadır.
[003.104] Ve sizden hayra davet eden, ma'ruf ile, münkerden nehy eden bir cemaat bulunsun, işte felâh bulucular onlardır.
[003.110] Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslâm'a uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz. Kitap Ehli de inanmış olsaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır, fakat çoğunluğu fıska sapanlardır.
[007.157] O kimseler ki, Resûle, Nebiyy-i Ümmî olana tâbi olurlar. O nebi ki, O'na yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılmış bulurlar. Onlara mâruf ile emreder ve onları münkerden nehy eyler ve onlara temiz olan şeyleri helâl kılar, onların üzerine habis şeyleri de haram kılar. Ve onlardan ağır yüklerini ve üzerlerinde bulunan bağları kaldırır, artık o kimseler ki O'na imân ederler ve O'na tazîmde ve yardımda bulunurlar ve onunla beraber indirilmiş olan Nûr'a tâbi oluverirler, işte felâh bulanlar onlar- dan ibarettir.
[009.071] Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar; birbirlerinin velileridirler. Ma'rufu emreder, münkerden nehyederler. salatı ikame ederler, zekat verirler, Allah'a ve Rasulüne itaat ederler. İşte Allah, bunlara rahmet edecektir. Muhakkak ki Allah; Aziz'dir, Hakim'dir.
[009.112] Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, seyahat edenler, rüku' edenler, secde edenler, ma'rufu emredenler, münkeri nehyedenler, Allah'ın hududunu koruyanlardır. Mü'minleri müjdele.
[022.041] Onlar ki, yer yüzünde kendilerini yerleştirir iktidar sahibi kılarsak, salatı ikame ederler, zekatı verirler, ma'rufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah'a aittir.
[031.017] «Ey oğlum, dosdoğru salatı ikame et, ma'ruf olanı emret, münker olandan sakındır ve sana isabet eden (musibetler) e karşı sabret. Çünkü bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir.
İman edenlerin en önemli vasfı olarak karşımıza bu amelin tersi , münafıkların ameli olarak beyan edilmektedir.
[009.067] Münafık erkeklerle, münafık kadınlar birbirlerindendirler. Münkeri emreder ve ma'rufu nehyederler. Ellerini sımsıkı tutarlar. Onlar Allah'ı unuttular; O da onları unuttu. Muhakkak ki münafıklar; fasıkların kendileridir.
Marufu emir , münkerden nehiy temeline oturmuş bir yaşam tarzı, bir toplumu dünya ve ahirette mutululuğa kavuşmalarına sebep olmaktadır. Bir toplum içinde yaşanan yanlışlıklar eğer , bu toplum içindeki bir takım insanlar tarafından engellenmez ise , ilerleyen zaman bu münkerin, toplumun yaşam tarzı haline gelerek içselleştirilmesini ve fesadı beraberinde getirecektir.
Yaşadığımız ülke içinden olayı misallendirecek olursak , yıllar önce yaşı biraz ileri olan herkesin bildiği, "Dallas" adı ile T.R.T kanalında gösterilen Amerikan dizisinde öne çıkan tema , aile içi çarpık ilişkiler olup, bu çarpık ilişkileri bunlara karşı çıkan mutaassıp aileler bile izlemişlerdir. Öyle ki , insanlar işlerini güçlerini bu dizinin olduğu vakit terk ederek bu diziyi izlemek için vakitlerini özellikle ayırmışlardır
Geçen yıllar içinde çarpık ilişkileri konu alan T.V dizileri öyle bir yaygın hale gelmiştir ki , hemen hemen her T.V kanalında , nikahsız ilişkiler ve bu ilişkilerden doğan çocuklar dizinin ana teması haline gelmiş olaylar bunlar üzerinde gelişerek, izleyicinin önüne konulmaktadır. Bunları izleyenlerin büyük bir kısmı böyle ilişkileri artık içselleştirerek , kendi aile çevresinde bile olsa artık normal karşılar hale gelmiştir.
Toplum artık öyle bir hale gelmiştir ki sevgilisi olmayan kız veya erkek bireyler sanki uzaylı yaratıklar gibi görülmeye başlanmış ve nikahsız beraberlikler özellikle sanatçı geçinenler tarafından topluma empoze edilmeye çalışılarak fuhşun ve zinanın adı "Seviyeli birliktelik" olarak hoş gösterilmeye çalışılmıştır. Bahsettiğimiz bu münker çeşidi toplumda mevcut olan bir çok münkerden sadece bir tanesi olup, bu gibi çeşitli münkerler toplum içinde maalesef fazla bir engel görmediği için yaygınlaşmaktadır.
Kafirleri veli edinmelerinin , İsrailoğullarının lanete uğrama sebebi olarak beyan edilmiş olması ve Kur'anın bir çok ayetinde biz iman edenlere hitaben , kafirlerin veli edinilmemesinin emredilmiş olması, bu konunun hayati bir önem taşıdığını göstermektedir.
"Veli" ; " Bir işi üzerine almak , idare etmek" anlamında bir kelimedir.
[004.144] Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri veliler edinmeyin; (bunu yaparak) Allah'a, aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?
[005.051] Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları veliler olarak benimsemeyin, onlar birbirlerinin velileleridir. Sizden kim onları veli olarak benimserse o da onlardandır. Allah zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez.
[007.003] Rabbinizden size indirilen Kitap'a uyun, O'ndan başka veliler edinerek onlara uymayın. Pek az öğüt dinliyorsunuz.
[008.073] Dini inkâr edenler de birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız, dünyada bir fitne kopar, müthiş bir bozukluk, bir fesat ortaya çıkar.
[005.055] Sizin dostunuz , ancak Allah, O'nun Resulü, rükû' ediciler olarak salatı ayakta tutan ve zekâtı veren mü'minlerdir.
İman edenleri bırakarak ,kafirleri veli edinmek şeklinde ortaya çıkan durumun tezahürü , ölçüsünü vahiy dışındaki kaynaklardan alarak, buna göre hayatını düzenlemek anlamında olup , bu tür bir yaşamın getirisi, arz üzerinde fesadın yaygınlaşmasından başka bir şey olamaz.
İsrailoğullarının, kafirleri veli edinmiş olmalarının , "Onlar da kafir olarak Kur'anda anılmıyor mu " şeklinde bir soru sorulabileceğini düşünerek bu soruya şöyle cevap verilebilir ;
İsrailoğulları içinde kendilerine gelen elçi ve kitaba gerçekten iman eden insanlar olduğu gibi , etmeyenlerde vardı , elçi ve kitaba iman edenler zaman içinde , elçi ve kitaba iman etmeyenleri veliler edinmeye başlayarak yani kendilerini vahyin önermiş olduğu hayattan soyutlayarak , vahye iman etmeyenlerin önerdiği sisteme uyarak lanete uğramışlardır.
Bizler İsrailoğulları ile ilgili ayetleri , çoğunlukla sadece onlara has hitaplar ve bilgiler olarak okuduğumuz için , onların lanete uğramalarını sadece onlara has kılarak ,bu lanetlenmenin "Sünnetullah" gereği olduğunu, bu lanetlenmenin bir yasa gereği İsrailoğullarının üzerinde işlediğini , sadece onlara has olmadığını dikkate almadan okuduğumuz için , kendimizi "Sütten çıkmış ak kaşık" misali görerek , böyle bir lanete uğrama ihtimalini aklımıza dahi getirmeyen bir hayat sürmekteyiz.
Allah (c.c) nin lanetine uğramak demek , ondan gelecek olan dünya ve ahiret yardımından mahrum olmak anlamına geldiğini düşünecek olursak , bu gün biz Müslümanların dünya hayatındaki zelil durumumuzun sebebi sanırım daha kolay anlaşılacaktır.
"Lanetli kavim" deyimini, sadece belirli bir kavme has bir deyim olduğunu zannettiğimiz müddetçe bu zelil durumdan kurtulmak ta mümkün olmayacaktır.
Kafirleri veli edinmenin Müslüman hayatında nasıl yön bulduğu anlaşılmadan bizler içinde geçerli olan bu lanetlenmeden kurtulmak mümkün olmayacaktır.
Kur'an çevirilerinde genellikle "Dost" olarak çevrilen "Veli" kavramı , dost kelimesinin ifade ettiği anlamdan daha farklı bir anlama sahiptir. Dost kelimesi, içinde insani ilişkileri de kapsayan bir kelime olup kafirler ile insani ilişkiler , Maide s. 5. ayetinde ehli kitabın yemeğinin helal olduğunun beyan edilmesinden hareketle serbesttir. "Veli edinmek" ile "Dost edinmek" deyimleri birbirlerinden farklı deyimlerdir.
"Veli edinmek" demek , işini o kişiye havale ederek , kendisinin yerine o işi takip etmesi anlamında olduğuna göre , Müslümanlar kendi işleri ile ilgili meseleleri nereye ve kime havale edeceklerini , ve kimden işleri ile ilgili meselelerde yardım alacaklarını , iman ettiklerini iddia ettikleri kitap içindeki beyandan öğreneceklerdir.
"Kafir" olarak bahsedilen insanların bu etiketi alma sebepleri , hayat içinde gerekli olan kuralları vahiyden değil hevalarından almış olmaları ve hevalarına göre bir "Din" üreterek kendilerini ve başkalarını bu "Din"lere tabi olmaları için çağrı yapmalarıdır.
Kurallarını vahiy dışından alan tüm sistemler, Kur'an ifadesi ile "Batıl" olup, bu kelime "Hak" kelimesinin zıddıdır. Batıl dinlere tabi olarak yaşanan bir hayatın getirisi, dünyayı fesada boğmak olduğunu, yaşadığımız dünyadaki olaylar bize acı biçimde göstermektedir.
"Allah-Elçi-Müminler" olarak çerçevelenen veli edinilmesi gerekenler , Allah (c.c) nin kulları için belirlediği yaşam kurallarını haber veren Elçilere tabi olan Mü'minlerin bu imanlarının gereği olarak ,yaşam içinde tabi oldukları kuralları Allah (c.c) nin elçisi ile indirdiği kitap çerçevesinde belirleyerek, fesadı önleyecek olmalarından dolayı böyle bir velayet çerçevesi çizilmiştir.
Gel gelelim bir çok Müslüman, tabi olduğunu iddia ettiği din ve kitabın böyle bir işlevi olduğundan habersiz bir hayat sürerek , velilik işlemlerini kafirlere deruhte ederek kitabı rafa kaldırmış bir hayat sürmektedirler. Hal böyle olunca meydan , Allah (c.c) nin "Kafir" olarak nitelediği insanlara kalmakta ve onların kuralları ile yönetilen bir dünya cehenneme dönmektedir.
Konumuz olan 81. ayette , kimlerin veli edinildiği takdirde kimlerin edinilemeyeceği , kimlerin veli edinilmediği takdirde kimin veli edinileceği görülmektedir.
"Allah -Elçi-Kitap" şeklindeki ifadenin içerdiklerine iman eden bir hayat sürenlerin , "Kafir" olarak bahsedilenlerin önerdikleri yaşam sistemlerine "La" diyerek karşılık verme gereği vardır. Hem Müslüman kalıp , hem de onların önerdikleri yaşam sistemlerini hayata geçirmek iddiası geçersiz bir iddiadır. "Müslüman" etiketi taşımak , "Kafir" etiketi taşıyanların önerilerini elinin tersi ile iterek imanlı bir hayat sürmekle gerçekleşir. Kafirlerin veli edinildiği, yani onların hevalarından ürettiklerine tabi olunan bir hayat sürenler, "Müslüman" etiketini takmayı maalesef hak etmemektedirler.
Sonuç olarak ; "Sünnetullah" adı bildiğimiz yasaların toplumlar üzerinde nasıl işlediğinin göstergesi olarak okunması gerektiğini düşündüğümüz İsrailoğulları ile ayetlerin, Maide s. 78-81. ayetlerinde, onların lanetlendiklerinden bahsedilmektedir. Bu lanetlenme ,maalesef sadece onlara has olduğu zannı ile okunarak , onların başına gelen bu durumun , onların işledikleri aynı amellerin işlendiği takdirde , kıyamete kadar yaşayacak olan toplumların başına gelebileceği hiç düşünülmemiştir.
Elçileri olan Davud ve İsa (a.s) dili ile , Allah (c.c) nin lanetine uğramış olan İsrailoğullarının bu lanetlenme sebebi , sadece onlara has olduğu zannı ile okunduğunda verilmek istenen mesaj doğru anlaşılamamış olacaktır. Kötülükten sakındırmamak ve kafirleri veli edinmek şeklinde ortaya çıkan hayat tarzı kişileri ve o kişilerin oluşturduğu toplumların dünya hayatında fesada uğramasına sebep olarak ahiret hayatlarının da tehlikeye atacaktır.
Çare olarak sunulan, Allah -Elçi-Kitap dahilinde yaşanan bir hayat kötülüklerin önlemesini ve kafir olanlarla velayet ilişkisi içinde olmayan bir yaşamı beraberinde getirmesi açısından , kişileri ve o kişilerin oluşturduğu toplumların, dünya hayatında "Salah" üzere bir yaşam sürmelerini beraberinde getirerek dünya ve ahiret hayatları cennete dönüşecektir.
Müslüman toplumlar olarak yaşadığımız bir takım sorunların kaynağının münkere karşı olan duyarsızlığımız ve toplum içinde bu münkerin işlenmemesine yönelik olan amellerimizin eksikliği , ve kafirleri veli edinerek onların hevalarından uydurduklarına sarılan bir yaşam tarzı sürüyor olmamız olduğunu düşünürsek, İsrailoğullarının başına gelen lanetlenmenin bizim içinde geçerli olduğu ortaya çıkacaktır , bu lanetten kurtulmak için tek çaremiz ,Allah (c.c) tarafından önerilen yolu takip etmektir.
İsrailoğullarına "Lanetli kavim" diyerek, kendimizi "Övülmüş kavim" gibi görmek , İsrailoğulları ile ilgili ayetlerin okunmasında yapılacak en büyük yanlıştır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)