11. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
11. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Kasım 2016 Çarşamba

Rad s. 11. ve Enfal s. 53. Ayetleri : Firavun Örneğinde Toplumsal Değişimin Yasaları

Yarattığı insanlara dünya hayatlarında uyması gereken kuralları, elçi ve kitapları vasıtası ile bildiren Allah (c.c), koymuş olduğu kurallara uymanın veya uymamanın, insanlara dünya ve ahiret hayatlarında nasıl bir karşılık ile döneceğini de kitapları ile kullarına haber vermiştir. 

İnsanların ve toplumların dünya hayatlarında yaptıklarının karşılığını belirli yasalara bağlayarak, bu yasalar dahilinde kişi ve toplum ayrımı yapılmadan karşılığının verilmesine "Sünnetullah" denilmektedir.

Sünnetullah adı verilen toplumsal yasaların nasıl işlediği, hem kural olarak, hem de gerçek hayat içinde bu kuralın nasıl vaki olduğu bizlere Kur'an içinde haber verilmektedir. Rad s. 11 ve Enfal s. 53. ayetleri, bu kuralı bize bildiren ayetlerdendir. 

 [Rad s.11] Ardından ve önünden takib edenler vardır. Allah'ın emriyle onu gözetirler. Şüphesiz ki bir kavim , kendisini değiştirmedikçe , Allah ta o kavmi değiştirmez. Ve Allah, bir kavimin fenalığını dileyince; artık onun önüne geçilemez. Allah'tan başka onları koruyacak birisi de bulunmaz.

[Enfal s. 49] Hani münafıklar, kalblerinde hastalık bulunanlar: Bunları, dinleri aldattı, diyorlardı. Halbuki kim Allah'a tevekkül ederse; muhakkak ki Allah, Aziz' dir, Hakim'dir.

[Enfal s. 50] Melekler yüzlerine ve arkalarına vurarak ve «Tadın yakıcı cehennem azabını» (diyerek) o kâfirlerin canlarını alırken onları bir görseydin!

[Enfal s. 51] İşte bu, ellerinizle yaptığınız yüzündendir, yoksa Allah kullara zulmedici değildir.

[Enfal s. 52]  Firavun taifesi ve onlardan öncekilerin gidişi gibi, Allah'ın ayetlerini yalanladılar da Allah onları günahlarından ötürü yoketti. Allah kuvvetlidir, cezalandırması şiddetlidir.

[Enfal s. 53]  Nedeni şu: Bir kavim (toplum), kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir. Allah şüphesiz işitendir, bilendir.

Allah (c.c) bu ayetlerde, bir insan veya topluluğun, menfi veya müspet yönde bir değişime uğramasının, insan veya toplumların yaptıkları sonucunda gerçekleşeceğini bildirmektedir. Yani değişimi Allah (c.c) değil , insan veya toplumlar başlatmakta, Allah (c.c) bu değişim isteğine göre koyduğu yasaları işleyiş alanına sokmaktadır.

[Ahzab s. 62]  (Bu,) Daha önceden gelip-geçenler hakkında (uygulanan) Allah'ın sünnetidir. Allah'ın sünnetinde kesin olarak bir değişiklik bulamazsın.

Allah (c.c) toplumsal işleyiş yasasının (Sünnetullah) kuralını koyduktan sonra, bu işleyişin geçmişteki yaşanan hayatlarda nasıl gerçekleştiği örneğini, yaşanmış kıssalar vasıtası ile bizlere bildirmektedir.

[Enfal s. 54]  Firavun hanedanıyla, onlardan öncekilerin gidişi gibi. Rabblarının ayetlerini yalanlamışlardı da, Biz de günahlarından dolayı onları helak etmiş ve Firavun hanedanını suda boğmuştuk. Hepsi de zalimlerdi.

Bilndiği üzere Musa (a.s) kıssası, Kur'an'da en fazla yer tutan bir kıssa olarak dikkat çekmektedir. Onun Firavun ve kendi kavmi ile olan mücadelesi, sadece geçmişte yaşanmış bitmiş olaylar değil, toplumsal yasaların gerçek hayat içinde nasıl işlediğinin gösterilmesine yönelik anlatımlardır. Enfal s. 53. ayetinde toplumsal yasaların kuralından bahsedildikten sonra, bu yasaların Firavun örneğinde işlemiş olduğu hatırlatılmaktadır. 

Firavun ve ordusunun denizde boğulmasına kadar geçen ayetleri kronolojik olarak alt alta koyup okuduğumuzda, elinde insanları yönetme ve iktidar gücü olanların ,bu gücü nasıl kullanmaMAsı gerektiği  güç ve iktidar nimetini gereği gibi kullanmayanların, sonlarının nasıl olacağı hatırlatılmaktadır. 

Firavun ve ordusunun karşı karşıya kaldığı son, sadece onlara özel bir durum değil, tarih boyunca elinde gücü halkını ezmek ve sömürmek için kullananların karşılaşacağı toplumsal bir yasa, yani Sünnetullah olarak okunmalı ve onların sonundan ibret alınmalıdır. 

"Firavun ve ordusunu helaka götüren sebepler ne idi ?" sorusuna verilecek cevaplar, aynı yolun izlendiği takdirde, tüm zamanlardaki güç ve iktidar sahiplerinin başlarına gelecek olan kaçınılmaz sonu da gösterecektir. 

[Kasas s.4]  Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır'da) büyüklenmiş (ala) ve oranın halkını birtakın fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.

[Naziat s.24]  «Sizin en yüce rabbiniz benim» dedi.

[Şuara s. 29] (Firavun) Dedi ki: «Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım.»

[Zuhruf s.51-54]  Firavun kavmine şöyle seslenip dedi ki: «Ey kavmim, Mısır mülkü ve şu altından akıp giden ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?«Yoksa ben, kendisi zayıf ve neredeyse söz anlatamayacak durumda bulunan şu adamdan daha hayırlı değil miyim?»«Ona altın bilezikler verilmeli veya yanında ona yardım edecek melekler gelmeli değil mi?» Böylelikle kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdi.

Elinde yönetim ve iktidar gücü bulunduranların bilmesi gereken ilk şey, kendisinin ve elinin altında bulunan insanların tek sahibinin Allah (c.c) olduğudur. Bunu bilmeyen ve kendisini ülkenin tek hakimi , insanların ilahı ve rabbi olarak gören yönetim sahipleri, toplumsal yıkım yasasının ilk basamağını atlayarak, yıkıma bir adım yaklaşmış sayılırlar.

[Neml s. 15]  Biz Davud’a ve Süleyman’a ilim verdik. Onlar da: «Bizi mümin kullarının çoğuna üstün kılan Allah’a hamd olsun» dediler.

Davud ve Süleyman (a.s) lar, elinde güç , servet ve iktidar bulunduran kimselere örneklik teşkil eden iki hükümdar olması açısından okunması ve anlaşılması gereken iki elçidir. Bu elçilerin kıssalarının merkezinde, tek ilah ve rab olarak Allah (c.c) yi bilmek ve tanımak , icraatlarını bu esas üzerine kurmaları yatmaktadır.

Allah (c.c) nin insanların tek ilahı ve rabbi olmasını ret eden bir yönetim sahibi, yaptıklarının hesabını kimseye vermeyeceğini zannederek, ahireti inkar eden bir yönetim örneği sergilerler. Ahiret inancı olmayan kişi ve toplumlar , "Ne yapsak kardır" mantığı içinde hareket ederek, dünyayı fesada boğmaktan korkmayan bir yaşam sürdürür, bunun sonucunda ise toplumsal işleyiş yasaları gereğince helak edilirler. 

Kendisini halktan biri olarak değil, ayrı bir konumda görüp, özel bir statüye sahip olduğunu zannederek, halkı zulme dayanan esaslara göre yönetmenin sonu, Firavun misali yıkıma uğramaktır. Yönetimi altında yaşayanların, ırk, renk, kabile, mezhep, meşrep, din v.s gibi alt kimliklerini dikkate alan bir yönetim uygulaması, zaman içinde o topluluklarda huzursuzluğun asıl nedenini oluşturarak, toplulukların güçsüz düşmesine sebep olacak ve beraberinde yıkımı getirecektir.

Firavun, kendisinin yönetimi altındaki etnik unsur olan İsrailoğullarına her türlü zulmü reva görürken, Süleyman (a.s) ise elinin altındaki etnik unsurları sosyal ve ekonomik ayrım gözetmeden yönetmeyi başaran bir hükümdar örneği olarak karşımızda durmaktadır. 

Irk, soy, kabile gibi insan ile ilgili unsurlar, dünya hayatının bir gerçeğidir. Bu gerçekler, yönetimi elinde bulunduranların elinde bir zulüm aracı olarak asla kullanılmamalıdır. Bir devletin çatısı altında mutlaka farklı ırk, kabile ve soylara bağlı etnik unsurlar mutlaka bulunmaktadır. Bir devletin gücü ve devamlılığı, bu unsurları birbirine bağlı tutmayı başardığı müddetçe sürecektir. Devletler bu etnik unsurlar arasında ayrım yapan bir politika gütmeye başladığında ise, Firavun misali güçten düşecek ve yıkım gerçekleşecektir. 

Yaşadığımız dünyada yakın geçmişte ve şu anda yapılan savaşlara baktığımızda , farklı etnik unsurlara sahip olanların kışkırtılması sonucunda çıkarılmış savaşlar olduğunu görebiliriz. Bu savaşların verdiği zararlar ile dünyanın her tarafı yangın yerine dönüşmüştür. Bu savaşların yaşandığı ülkeler zaman içinde güçten düşerek, yıkıma mutlaka uğramıştır.

İnsanların bir erkek ve bir dişiden yaratıldığını beyan eden Hucurat s. 13 ve diğer ayetler, insanlar arasındaki yakınlığın anlatılması açısından okunması gereken ayetlerdir. Bir erkek ve bir dişiden yaratılan insanların kardeş olması, kardeşler arasında olması gereken birlik , beraberlik ve dayanışmayı da beraberinde getirmesi açısından okunarak, bir insanın diğer insana karşı olan üstünlüğünün, bizlerin belirlediği kriterlerin değil , Allah (c.c) nin belirlediği kriterlerin dikkate alınması , "Üst Kimlik" dediğimiz olguyu gündeme getirerek , "Alt Kimlik" dediğimiz ve insanlar arasında ayrımcılığı körükleyen unsurları da gündemden düşecektir.

Üst kimliğin esas alındığı bir toplum düzeni, ancak Allah (c.c) nin ilah ve rab olarak bilindiği bir sistem içinde gerçekleşebilir. İnsanların ilahlık ve rabliğe soyunduğu bir sistemde, üst kimliğin esas alındığı bir toplum düzeninin kurulması asla mümkün değildir. Bu durum ise toplumların kendi içinde çatışmasını beraberinde getirecek, ve toplumları güçten düşürerek yıkılmalarına sebep olacaktır. 

Firavunun ilahlık ve rablik iddiası , yönetim ile ilgili kuralları koyma hakkını kendisinde görmesi , koyduğu kuralların ise yanlış olması sonucunda, Sünnetullah'ın tecelli ederek onun iktidarının yıkımını getirmiştir. Onun ilahlık ve rablik iddiası, halkını küçümsemesini ve bölmesini, bir bölümünü soykırıma tabi tutmak sureti ile kendi iktidarını daha da sağlamlaştıracağı zannı, onun sonunu getirmiştir.

Sünnetullah'ı aşağıdaki dizeler kadar veciz bir şekilde anlatmaktadır.


                                  "Kadermiş!" öyle mi? Hâşâ, bu söz değil doğru;
                                   Belânı istedin Allah da verdi... doğrusu bu ya
                                   Taleb nasılsa, tabîî, netîce öyle çıkar,
                                   Meşiyyetin (İrade) sana zulmetmek ihtimâli mi var?
                                                                                                              (Mehmet Akif Ersoy)

Rad s. 11 ve Enfal s. 53. ayetlerinde belirlenen kurala göre Firavun sahip olduğu iktidar nimetini , kendisini ilah ve rab olarak görmek , halkı küçümsemek , halkın bir bölümünü soy kırıma uğratmak sureti ile kötüye kullanarak , değişim yasalarının kendisi aleyhinde gerçekleşmesini talep etmiş, Allah (c.c) ise bu değişim isteğinin karşılığını vermiştir.

Firavunluk sadece yönetim kademesindeki insanlar ile ilgili bir durum değil , kişisel olarak ta bu durum yaşanabilir. Önemli olan Firavun karakteri üzerinden verilen örnekleri üzerimizde taşımamak gerektiğidir. Firavun karakterine sahip olan bir kişi evin reisi olsa, bu zulmü aile bireyleri üzerinde, öğretmen olacak olsa talebeleri üzerinde uygulamaktan geri durmayacaktır.

Sonuç olarak : Kitabında koyduğu toplumsal yasalarda kıyamete kadar bir değişme olmayacağını beyan eden Allah (c.c) (İsra s.77 - Ahzab s.62 - Fetih s.23- Kehf s.55) , bu yasaların nasıl işleyeceğini yine kitabında beyan ederek , nasıl işlediğini ise kıssalar yolu ile canlı örneklerle göstererek, bizlerin bu anlatımlardan ibret almasını istemektedir. 

Firavun, Sünnetullah'ın tecelli etmesinin en önemli örneği olarak , tarih boyunca gelecek yönetimlerin aynı yolu izlediği takdirde başına gelecek sonu gösteren son derece önemli bir aktördür. Onun denizde boğulması, iktidarının son bulması açısından okunması gereken bir son olup, tüm iktidar sahiplerinin denizde boğulması gerektiği gibi bir son akla gelmemelidir.

Elindeki yönetim gücünü kötüye kullananların bu gücü her ne surette olursa olsun kaybetmiş olmaları , toplumsal yasaların (Sünnetullah) işlemesinin bir gereği olduğu , ve bu işleyişin kıyamete kadar süreceği hatırdan çıkarılmamalıdır. 

                                   EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

10 Ocak 2015 Cumartesi

Mü'min s. 11. Ayeti:İki Defa Ölmek İki Defa Dirilmek

Mü'min s. 11. ayeti , "Bu ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusu yerine , "Bu ayetten biz neyi ispatlayabiliriz?" sorusu sorularak okunmuş bir ayet olarak karşımızda durmaktadır. Bu şekilde sorulan bir sorunun cevabının bu Ayetten bulunarak !! , kabir azabına delil  görülen ayetlerden biri olarak tefsirlerde yerini almıştır. Biz Mü'min s. 11. Ayetini kabir azabına delil olmayacağına delil olarak  değil , Ayetin mesajını anlamak için okumaya çalışacağız.

[040.011]  Dediler ki: «Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ve iki kere de dirilttin; biz de günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkış için bir yol var mı?»

Ayetin siyak sibakı , Dünya hayatındaki küfrü sebebi ile Cehennem azabını hak edenlerin ateş içindeki feryatlarıdır. Ateşin içinde bağıranlar "«Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ve iki kere de dirilttin" demekle neyi itiraf etmektedirler?. 

Bu sorunun cevabı için Kur'an içinde kısa bir gezinti yapmak gerekiyor; 

[002.028]  ÖLÜ idiniz sizleri DİRİLTTİ, sonra ÖLDÜRECEK sonra tekrar DİRİLTECEK ve sonunda O'na döneceksiniz; öyleyken Allah'ı nasıl inkar edersiniz?.

Bakara s. 28. ayetinde , Dünyaya gelmeden önceki halimiz ÖLÜLER olarak , Dünyaya gelişimiz DİRİLTİLMEMİZ , sonra yine ÖLECEĞİMİZ ve DİRİLTİLECEĞİMİZ beyan edilmektedir. Dikkati çekeceği üzere Ayette 2 ÖLÜM ve 2 DİRİLİŞ ten bahsedilmektedir. 

[022.066]  Sizi dirilten, sonra öldürecek sonra yine diriltecek olan O'dur. İnsan gerçekten pek nankördür.
[030.040] Sizi yaratan, sonra rızıklandıran, sonra öldüren, daha sonra da dirilten Allah'tır. O'na koştuğunuz ortaklarınızdan böyle bir şey yapan var mıdır? Allah onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir, yücedir.
[045.026]  De ki: «Sizi Allah diriltir, sonra öldürür, sonra sizi şüphe götürmeyen kıyamet gününde toplar. Ama insanların çoğu bilmezler.»
[050.043]  Doğrusu Biz diriltiriz, Biz öldürürüz, dönüş Bize'dir.
[007.158] De ki: «Ey insanlar! Doğrusu ben, göklerin ve yerin hükümranı, O'ndan başka tanrı bulunmayan, dirilten ve öldüren Allah'ın, hepiniz için gönderdiği peygamberiyim. Allah'a ve ümmi, haber getiren peygamberine -ki o da Allah'a ve sözlerine inanmıştır- inanın; ona uyun ki doğru yolu bulasınız.»
[009.116]  Göklerin ve yerin hükümranlığı elbette Allah'ındır; dirilten ve öldüren O'dur. Allah'tan başka dost ve yardımcınız yoktur.
[023.080] Dirilten de, öldüren de O'dur. Gece ile gündüzün birbiri ardından gitmesi de O'nun emrine bağlıdır. Düşünmez misiniz?
[040.068]  Dirilten, öldüren O'dur. Bir şeye karar verirse «Ol» der, o da oluverir.
[044.008] O'ndan başka tanrı yoktur; diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbiniz önceki atalarınızın da Rabbidir.
[057.002]  Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur; diriltir, öldürür. O, her şeye Kadir'dir.
[025.003]  Kafirler, O'nu bırakıp, birşey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine ne zarar ve ne de fayda verebilen; öldürmeye, diriltmeye ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler.

Yukardaki örnek Ayet mealleri daha önce verdiğimiz Bakara s. 28. Ayeti doğrultusunda olup , ilk yaratılışı DİRİLMEK olarak beyan ederek 2 ÖLÜM ve 2 DİRİLİŞİN  ne olduğunu anlatan ayetlerdir. 

Hal böyle iken İnsan yeniden dirilişi inlar ederek 1 ÖLÜM ve 1 DİRİLİŞ  olduğunu iddia ederek yeniden dirilişi inkar etmektedir. 

 [045.024]  Hayat; ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak Dehr helak eder, dediler. Oysa onların bu konuda bilgileri yoktur. Başka değil, onlar sadece zannediyorlar.
[006.029]  «Hayat ancak bu dünyadakinden ibarettir, biz dirilecek değiliz» dediler.
[023.037]  O, dünyadaki hayatımızdan başka birşey değildir, ölürüz ve yaşarız; fakat tekrar diriltilecek değiliz.
[016.038]  Onlar: «Allah ölen bir kimseyi diriltmez» diye olanca güçleriyle Allah'a and içtiler. Aksine, bu O'nun bizzat kendisine karşı gerçek bir vâdidir. Fakat insanların çoğu bilmez.
[023.035] «Öldüğünüz, toprak ve kemik yığını olduğunuz zaman tekrar dirilmenizle sizi tehdit mi ediyor?»
[056.047]  Şöyle söylerlerdi: «Öldüğümüzde, toprak ve kemik yığını olduğumuzda mı, biz mi tekrar dirileceğiz?»

Dünya hayatını böyle inkarcı bir vaziyette geçirerek ölen bu kişiler , amellerinin karşılığı olarak Cehennemi boylamışlardır. Cehennem ehlinin oradan çıkarılmaları için yakarışları bir çok ayette karşımıza çıkmaktadır. Aynı sure içinde 47-52. Ayetler Cehennemdeki feryatlarından kesitler sunmaktadır.

 [040.047]  Ateşin içinde, iddialar öne sürüp karşılıklı tartışırlarken zayıf olanlar, büyüklenen (müstekbir) lere derler ki: «Gerçekten biz, size uymuş (teb'anız) olan kimselerdik. Şimdi siz, ateşten bir parçasını olsun, bizden uzaklaştırabilir misiniz?»
[040.048] Büyüklenen (müstekbir) ler derler ki: «Biz hepimiz (ateşin) içindeyiz; gerçek şu ki Allah, kullar arasında hüküm verdi  .»
[040.049] Ateşin içinde olanlar, cehennem bekçilerine dediler ki: «Rabbinize dua edin; azabtan bir günü (olsun) bize hafifletsin.»
[040.051]  Şüphe yok ki, Biz elbette resûllerimize ve imân edenlere dünya hayatında ve şahitlerin kâim olacakları günde yardım ederiz.
[040.052]  O gün zalimlere, özür beyan etmeleri fayda vermez. Lanet onlaradır. Yurdun kötüsü de onlaradır.

[030.057]  Zulmedenlerin, o gün mazeretleri fayda vermez; artık kendilerinden Allah'ı hoşnut edecek şeyleri yapmaları da istenmez.

Mü'min s. 52 ve Rum s. 57.Ayetlerinde o gün ile ilgili olarak mazeret ve özür beyanlarının hiç kimseye bir fayda getirmeyeceği hatırlatılarak konumuz ile ilgili ayetlere dönebiliriz. 

 [040.010]  Ama inkar edenlere, «Allah'ın gazabı, sizin birbirinize olan öfkenizden daha büyüktür; imana çağrıldığınızda inkar ederdiniz» diye seslenilir.
[040.011]  Dediler ki: «Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ve iki kere de dirilttin; biz de günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkış için bir yol var mı?»
[040.012] Onlara: «Yalnız Allah çağrıldığı zaman inkar ederdiniz de, O'na eş koşulunca inanırdınız. Bugün hüküm, yüce Allah'ındır» denir.


Dünya hayatında iken , ahireti red etmiş ve onu hesaba katmadan bir yaşantı geçirmiş olanların , yalanladıkları şey başlarına geldiği ve red ettikleri hayatın gerçek olduğunu gördükleri zaman Dünya hayatında red ettikleri yeniden dirilişi artık kabul ettiklerini ifade etmeleri ,onlardan kabul edilmeyecek  azab onlardan hafifletilmeden ebedi olarak sürecektir. 

11. Ayette söyledikleri söz , onların yalanladığı şeyin gerçek olduğunu "İKİ DEFA ÖLÜMÜ VE İKİ DEFA DİRİLMEYİ" artık kabul ettiklerini ve ateşten çıkarılmayı talep ettiklerini görmekteyiz , ancak bu itiraflarını Dünya hayatında yaparak o doğrultuda bir hayat geçirmedikleri için onlardan kabul edilmeyecektir.

Sonuç olarak ; Kur'an ayetlerini " Ne anlamak istiyoruz?" yerine "Ne anlatmak istiyor?" sorusunu sorarak okuduğumuz takdirde , ön kabullerimize kurban edebileceğimiz Ayetler olmaktan çıkarak mesajını anlayabileceğimiz ayetler olarak görmeye başlayabiliriz. Mü'min s. 11. Ayeti , ön kabuller doğrultusunda okunarak kabir azabı ve kabre konduktan sonra sorgu için yeniden dirilişi anlatan ayetler olarak anlaşılmasını gerektiğini iddia eden yorumlara rastlamaktayız. Ancak ön kabulden uzak Kur'an merkezli bir yaklaşımla bunun böyle olmadığı ortaya çıkarak , Dünya hayatında yeniden dirilişi inkar eden , ancak Cehennem azabını gördüğünde bu red edişinin yanlış olduğunu anlayan kişilerin , geç kaldıkları kabule yanaştıklarını 11. Ayetteki ifadelerinden anlamaktayız. 

                                       EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.