Birbirlerine etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Birbirlerine etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Mart 2017 Perşembe

Bakara s. 113. Ayeti: Birbirlerine Karşı Hüküm Vericiliğe Soyunan Müslümanlar

Kur'an Kitap Ehli olarak nitelediği bazı toplulukların yapmış oldukları hataları bizlere anlatmak sureti ile, o hataların benzerini biz Müslümanların da tekrarlamaması için öğütler vermektedir. Bu toplulukların yaptığı hataların zikredildiği ayetler, eğer sadece kitap ehline has olduğu düşünülmek sureti ile, bize dair herhangi bir mesajı olmadığı zannı içinde okunacak olursa, asıl maksat hasıl olmayacaktır.

[002.113] Yahudiler dedi ki: «Hıristiyanlar bir şey (herhangi bir temel) üzere değillerdir. «; Hıristiyanlar da: «Yahudiler bir şey (herhangi bir temel) üzere değillerdir» dedi. Oysa onlar, Kitabı okuyorlar. Bilmeyenler de, onların söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. Artık Allah, kıyamet günü anlaşmazlığa düştükleri şeyde aralarında hüküm verecektir.

Bakara s. 113. ayetini okuduğumuzda, Yahudi ve Hristiyanların birbirlerini yanlış yolda oldukları gerekçesi ile suçladıklarını görmekteyiz. Onların birbirlerine karşı yaptıkları bu suçlamalara karşı Allah (c.c), Yahudi ve Hristiyanlardan herhangi bir tarafı haklı görmeyerek, her iki topluluğun birbirlerine karşı yaptıkları suçlamaların yanlış ve cehalet eseri olduğunu bildirmektedir.

Biz eğer bu ayeti, sadece Yahudi ve Hristiyanların birbirlerine karşı yaptığı suçlamalar çerçevesinde okuyarak, ayetin bize dair herhangi bir mesajı olmadığını düşünecek olursak, ayet ölü bir metin olarak sayfaların arasında kalacaktır. Ancak bu ayetin bize dair neler söylemiş olabileceği yönünde bir düşünce geliştirmeye çalıştığımız zaman, ayet canlı ve muhataplarına mesajları olan bir hale gelecektir. 

Bu ayet biz Müslümanlara nasıl bir mesaj vermiş olabilir?.

Müslümanların bugün binlerce farklı hizip ve cemaate bölünmüş olduğu bir gerçektir. Farklı hizip ve cemaatlerin söylemlerine dikkat ettiğimizde, öne çıkan söylemleri, sadece kendilerinin haklı ve doğru yolda olduğu, diğer hizip ve cemaatlerin ise haksız ve yanlış yolda olduğu yönündedir. 

Bu durumu, konumuz olan Bakara s. 113. ayetinin bize dönük mesajı çerçevesinde düşündüğümüzde, A fırkası B fırkası için, B fırkası hiç bir şey üzerinde değildir derken, aynı sözleri B fırkası A fırkası için söyleyerek, A fırkası hiç bir şey üzerinde değildir demektedir. Bu fırkalar, cennetin sadece kendi fırkalarına mensup olanlar için hazırlanmış bir yer olduğunu, cehennemin ise kendi fırkalarından olmayanlar için hazırlanmış bir yer olduğunu düşünerek, cennetin ve cehennemin anahtarlarının kendi ellerinde olduğunu zannederek cennete ve cehenneme yerleştirme yapmaktadırlar.

Allah (c.c) nasıl Yahudi ve Hristiyanların birbirlerine karşı olan suçlamalarına karşı "Oysa onlar, Kitabı okuyorlar. Bilmeyen (bilgisiz) ler de, onların söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. Artık Allah, kıyamet günü anlaşmazlığa düştükleri şeyde aralarında hüküm verecektir" buyurmuş ise, aynı durumda olan ve birbirlerini yanlış yolda olmakla suçlayan Müslüman fırkalar içinde aynı şeyi buyurmuştur.

"Oysa onlar, Kitabı okuyorlar"

Kitabı okumak demek, bu kitap içinden kendi fırkasından olmayanların yanlışlığına delil aramak, veya kendi fırkasının doğruluğuna delil aramak olmamalıdır. Muhammed (a.s) ın vefatı sonrasında ortaya çıkan fırkaların Kur'an üzerinde yaptıkları çalışmaların büyük bir kısmı, bu kitabın kendi fırkalarının düşünceleri doğrultusunda anlaşılma çalışmaları olduğunu dikkate aldığımızda, bugün bir çok Müslümanın bu kitabı hangi amaçla okudukları anlaşılabilir. 

Kitabı okumak demek, o kitap içinden mensup olduğu fırka, cemaat ve düşüncenin doğruluğunu tasdikletmeye, veya karşı tarafın yanlışlığını bulmaya yönelik okumalar yapmak değildir. Böyle okunan bir kitap hidayet rehberi olmaktan çıkarak, onun bunun düşüncelerini tasdikletmeye veye ret etmeye yarayan bir kitap haline gelecektir.

"Bilmeyenler de, onların söylediklerinin benzerini söylemişlerdi"

Kitabı okudukları halde, o kitabın onlara gösterdiği yolda değil, gitmek istedikleri yolda giderek, ve kitabı gittikleri yola uydurmak isteyenler, yukarıda cümle ile ifade edilmektedir. Yahudi ve Hristiyanların birbirlerine yaptıkları suçlamaların, aklı selim sahibi olan insanların yapacağı işlerden değil, Bilmeyenler olarak ifade edilen cahiller tarafından yapılabilecek olduğu bildirilmektedir. Kitabı okumak demek, geçmişte Hariciler adı ile bilinen fırkanın Kur'an sayfalarını mızrak ucuna takarak kendileri gibi düşünmeyenleri tekfir edecekleri bir silah haline gelen bir malzeme olmamalıdır.

Bugün geçmişte Hariciler adı bilinen fırkanın yaptığı ameliye, artık bir çok fırka ve cemaat tarafından yapılarak, Kur'an ayetleri karşı tarafın Kafir-Müşrik-Zındık olduklarına dair delil bulmak için okunmaktadır. Sosyal medya ortamlarında boy gösteren Müslümanların bir çoğunun paylaştığı ayetlerin amacı, kendi fikirlerini taşımayan diğer Müslümanların, o ayetlere göre kafir ve müşrik olduklarına dair deliller sunmaktır.

Oysa kitabı okumanın nasıl olması gerektiğini yine kitap bize beyan etmektedir. 

[003.113-114] Hepsi bir değildir. Onlardan secdeye vararak geceleri Allah'ın ayetlerini okuyup dik duran bir topluluk vardır.Onlar; Allah'a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Hayırlara koşuşurlar, işte onlar salihlerdendir.

[035.029] Şüphesiz ki Allah'ın kitabını okuyanlar, salatı ikame edenler ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli, açık infak etmekte bulunanlar; bitmez tükenmez bir ticaret umabilirler.

[002.121] Kendilerine verdiğimiz Kitabı gereğince okuyanlar var ya, işte ona ancak onlar inanırlar. Onu inkar edenler ise kaybedenlerdir.

Kitabı okumanın ne demek olduğunu yukarıdaki ayet mealleri en doğru biçimde bizlere anlatmaktadır. Kitabı okumak demek, o kitap içindeki ayetleri hayata pratize ederek, Allah (c.c) nin istediği bir kul olarak yaşam sürmektir. Bizim kitaba karşı olan mükellefiyetimizin böyle bir sınırı vardır. Herhangi bir konuda anlaşmazlığa düştüğümüz takdirde, karşımızdaki Müslümanı müşrik, kafir olarak yaftalamak gibi bir görev sınırlarımızın dahilinde olmadığını aşağıdaki cümle haber vermektedir. 

"Artık Allah, kıyamet günü  anlaşmazlığa düştükleri şeyde aralarında hüküm verecektir"

Ayetin son cümlesi olan anlaşmazlıklar konusunda hüküm verme yetkisinin kime ait olduğu, bir çok Müslüman tarafından bilinmemekte, bilinse dahi dikkate alınmayarak, ortalık hüküm vericiliğe soyunan Müslümandan geçilmemektedir. Allah (c.c) böyle bir beyanda buyurmakla bizlere, kimse hakkında hüküm vericiliğe soyunmamızı, insanlar arasında hüküm verme yetkisinin sadece kendisine ait olduğunu bildirmekte, kendisine ait bu alana insanların girmesine izin vermemektedir.

Bizler, farklı fikirde olan diğer Müslümanları biz gibi düşünmediği için, Kafir-Müşrik-Zındık gibi yaftalar takmak sureti ile, haklarında hüküm vermek gibi bir yetkiye sahip değiliz. Eğer bir Müslümanın sahip olduğu fikir ve düşünce konusunda yanlışa düştüğünü düşünüyor isek, ona doğru bildiğimizi aktarmak ile görevliyiz. Eğer bizim düşüncemizi kabul etmez ise, biz gibi düşünmediği için onun hakkında tekfirci bir dil kullanmak gibi bir yetkiye sahip değiliz, çünkü bizim sahip olduğumuz düşüncenin doğruluğu, yine kendi vardığımız kanaatler olup bizim sahip olduğumuz düşüncenin yanlış olma ihtimali de her zaman göz önünde bulundurulmalıdır.

[002.121]  Kendilerine verdiğimiz Kitabı gereği gibi okuyanlar, işte ona iman edenler bunlardır. Kim de onu inkâr ederse, artık onlar kayba uğrayanların ta kendileridir.

Sonuç olarak; Allah (c.c) Yahudi ve Hristiyanların birbirlerine karşı yaptıkları suçlamaları cahilce suçlamalar olarak görmekte, kitabın insanların birbirlerine karşı olan kinlerini ortaya koymak konusunda bir istismar aracı olarak kullanılmamasını istemektedir. 

Aynı durumu biz Müslümanlar açısından değerlendirdiğimizde, farklı fırkalara bölünmüş olan Müslümanların, Kur'an'a iman iddiasında olmalarına kitabın gereklerini hayat sahasına dökerek Müslümanca bir hayat sürmeye çalışmak yerine, bu kitabın ayetlerini birbirlerine karşı silah olarak kullanmak sureti ile, karşı düşünceyi mahkum etmeye çalıştığı bir araç haline getirmemesini istemektedir.

Yaşadığımız hayat içinde birbirimiz ile farklı fikir ve düşüncede olabiliriz. Farklı fikir ve düşüncede olmak, insanlar hakkında hüküm vermek yetkisine sahip olmak anlamına gelmemektedir. İnsanlar arasında hüküm vermek yetkisinin kıyamet gününde kendisine ait olduğunu beyan eden Rabbimiz, bu yetkiyi başkaları ile asla paylaşarak biz kullarına diğer kulları hakkında hüküm verme yetkisi vermemiş, böyle bir yetkinin elinde bulunduğunu zannedenler ise, yetki gasbına soyunmuş kimseler durumuna düşeceklerdir. 

                                 EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.


20 Aralık 2016 Salı

Müslümanların Birbirlerine Karşı Kullandıkları Kin ve Nefret Dilini Terk Etmelerinin Önemi Üzerine

Kendilerini bağlayan ortak değerlere sahip olanların aralarındaki birlik ve beraberliği sıkı tutmaları , birbirleri aralarında kavgaya dönüşecek ayrılıklara sahip olmamaları, önem arz eden bir durumdur. Hangi topluluk olursa olsun , güçten düşmeleri ve yıkılmaları, dışarıdan gelen düşmanlardan ziyade, içlerindeki düşmanların veya birlik ve beraberliğin önemini idrak etmekten yoksun cahillerin saldıkları kin ve nefret tohumlarının yeşererek, aynı ideallere sahip olanların birbirlerine düşmesi ile gerçekleşmektedir. 

"Kitle iletişim araçları" dediğimiz Tv , Gazete , Dergi , İnternet v.s gibi yayın organları , insanların fikir ve düşüncelerini yaymak için kullandıkları, en başta gelen araçlar olması nedeniyle, insan hayatında büyük bir öneme sahiptir. Biz Müslümanlar , bu yayın organlarını en etkin biçimde kullanmaya çalışan topluluklardan birisi olarak, özellikle internet ortamı üzerinden "Sosyal Medya" denilen iletişim aracını etkin bir biçimde kullanmaktayız. 

Bu aracı kullanan Müslümanlar, sahip oldukları düşünceleri bu ortam üzerinden paylaşarak , aynı düşünceye sahip olanların dünyanın her neresinde olursa olsun , internet üzerinden bir araya gelmelerini sağlamaktadırlar. Müslümanların kendi aralarında farklı mezhep , meşrep , düşüncelere bölünmüş oldukları bir gerçektir. Bu farklı düşünme gerçeği, yüzyıllardır böyle devam etmekte , mezhep meşrep gibi farklılıkların, bazı zamanlarda birbirlerinin kanını dökmeye kadar varan durumlara sebep olduğu da herkes tarafından bilinmektedir. 

Bugün dahi geçmişten gelen düşüncelerin fanatik savunucuları olduğu ve Müslümanlar arasındaki düşmanlıkların hız kesmeden aynı şekilde sürdüğünü görmek üzüntü verici bir durumdur. Sosyal medya üzerinden kendisini ifade etmeye çalışan farklı düşüncelere sahip bazı Müslümanlar, söylemini  sevgi ve saygı kuralları üzerinden değil , kin ve nefret söylemi üzerinden , sahip olduğu düşüncenin propagandasını yapmaya çalışmaktadır.

Medine ; "Şehir" anlamına gelen bir kelimedir. Şehirler , insanların birlikte yaşama ihtiyacının giderildiği kuruluşlar olup , bu ortamda yaşamanın ilk kuralı , o şehirde yaşayan insanların birbirlerinin yaşam ve kişilik haklarına saygılı olmalarıdır. Bir şehirde yaşayan insanlar farklı ırk , renk , din , mezhep , meşrep , ve fikre sahip olabilirler. Bu farklılıklar insanların birbirlerine düşman olmalarına değil , birbirlerini tanımalarına kaynaşmalarına vesile olmalıdır (Hucurat s. 13).

Medine kelimesinden türemiş olan "Medeniyet" kelimesi, şehir yaşamını ve bu yaşam için gerekli kuralları özetleyen bir terimdir. Bu terimin zıddı "Bedeviyet" olup , çölde yaşamaktan dolayı insanlar ile daha az ilişkisi olan, dolayısı ile kaba ve görgüsüzlüğü simgeleyen "Bedevi" kelimesinden türemiştir.  Biz Müslümanlar sahip olduğumuz değerlerden ötürü, medeni olmanın en güzel örneklerini vermesi gereken bir topluluk olmamız gerekmesine rağmen , bazılarımız bu erdemden yoksun olarak bedeviliğin örneklerini veren davranışlar sergilemektedir. 

Bu bedevilik örnekleri , Müslümanların birbirleri ile en fazla ilişki kurduğu sosyal medya ortamlarında görülmektedir. Sosyal medya ortamında kendisini ifade etmeye çalışan bir kısım Müslüman sahip olduğu fikri yaymak için , kendi fikrinin güzelliklerini tebliğ etmeyi değil , karşı fikrin çirkinliklerini ortaya koymayı tercih ederek , kendisine taraftar toplamayı seçmektedir.

Sosyal medya ortamındaki Müslümanların genel durumu "A" fikrine sahip olan bir Müslüman , karşı olduğu ve yanlış olduğunu düşündüğü "Z" fikrine karşı büyük bir savaş açarak , kendi fikrini savunmaya çalışmak olarak karşımıza çıkmaktadır . Karşı olduğu fikri mahkum etmek için kullandığı dil ve üslup, maalesef Müslüman olmanın kendisini bağladığı bir takım ahlaki kurallar çerçevesinde olmamakta , tamamen sokak ağzı , hakaret , alay , küfür gibi, bir Müslümana asla yakışmayacak davranışlar olmaktadır.

Bir Müslüman sosyal medya ortamında yapmış olduğu paylaşımlar ile kendi düşüncesine sahip olan Müslümanların çoğalmasını istemektedir. Hangi fikir olursa olsun , insanlara bu fikri sevdirmenin ve taraftar olmasının sağlamanın yolu , bu fikri savunan insanların davranış bakımından düzgün insanlar olmasını gerektirmektedir. Davranışları düzgün olmayan , kullandığı dil ve üslubu bozuk olanların yaptıkları çağrının , başkaları tarafından olumlu olarak karşılık görmesi asla mümkün olamaz. 

                                       "Allah (c.c) sanal alemin de gözetleyicisidir"

Akşama kadar sosyal medya üzerinden karşıt fikre her türlü hakareti savurarak , yanlış olduğunu düşündüğü bu fikirden kaç tane insanı döndürebildiği konusunda gece yataklarına yattıklarında kendilerini sorgulayanlar, acaba nasıl bir cevap alacaklarını hiç düşündüler mi ?. 

Bir Müslüman elinde bulundurduğu imkanları, sahip olduğu inancın kendisine yüklediği biçimde kullanmak yerine , kendi iç dünyasının bozukluklarını dışa vuracak biçimde kullanıyor ise , bu ortamı hiç kullanmaması kendisinin menfaati gereğidir. Çünkü bu kimse yaptığını zannettiği dini çalışmalar ile sevap işlediğini zannederek , insanları kendi düşüncesine taraftar olmaya değil , düşman olmaya çağırmaktadır. Allah (c.c) nin her an üzerimizde gözetici olduğu bütün Müslümanlar tarafından bilindiği halde , sanki bu gözeticilik sosyal medya ortamında geçerli değilmiş gibi davranışlar sergilemek , hesap gününde geri dönüşü imkansız pişmanlıklara sebep olacaktır.

                 "Müslüman elinden , dilinden , klavyesinden emin olunan insandır."

Bazı Müslümanların yaşadıkları sosyal , ekonomik , ailevi v.s türünden bir takım sıkıntılar, onları psikolojik olarak etkilemektedir. Bu tür depresif bozukluğa sahip olarak klavyesinin başına geçen bir Müslüman iç dünyasındaki öfkeyi dışa vurmak için yine Müslümanları seçmekte , farklı düşünceye sahip olan Müslümanlara her türlü hakaretvari kelimeleri kullanarak, içindeki öfkeyi boşaltmaya çalışmaktadır.


[016.125]  Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır; onlarla en güzel şekilde tartış; doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilir.

Bir Müslümanın , diğer Müslümanları sahip olduğu düşünceye çağırmak için kullanacağı delilleri öğrenmeden önce , insanlara karşı kullanacağı dili ve üslubu öğrenmesi gerekmektedir. İnsanlara karşı kullanması gereken dil ve üslubu bilmeyenlerin yaptıkları çağrı karşılık görmemekle kalmayacak , aksine çağırdığı düşünceye düşmanlık edilmesi ile sonuçlanacaktır.

Çağrısı Allah (c.c) tarafından "Doğru" olarak desteklenen Muhammed (a.s) ın , insanlara karşı yaptığı davetin karşılığını bulmakta ne kadar zorlandığı herkesin bildiği bir gerçektir. Biz sahip olduğumuz düşüncemizin "Doğru" olduğuna dair olan delili Allah (c.c) den değil , sahip olduğumuz kanaatlerimizden aldığımızı unutarak , bir elçi edasıyla herkesi kendimize çağırmakta , bu çağrımızın herkes tarafından kabullenilmesini istemekteyiz.

[050.045]  Onların dediklerini Biz biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; söz verdiğim günden korkanlara Kuran'la öğüt ver.

[017.105]  Kuran'ı ancak hak olarak indirdik ve o da indiği gibi hak olarak kaldı. Seni de yalnız müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.

[006.107]  Eğer Allah dileseydi onlar şirk koşmazdı. Biz seni onlar üzerinde bir gözetleyici kılmadık ve sen onlar üzerinde bir vekil de değilsin.

Allah (c.c) göndermiş olduğu elçisine dahi , insanlar üzerinde baskı yapmaması gerektiğini , onlar üzerine vekil olarak gönderilmediğini , görevinin sadece tebliğ etmek olduğunu hatırlatır iken , kendisini elçinin üzerinde görerek , insanlara karşı baskıcı , kendisini onlara vekil olarak gönderilmiş zanneden Müslümanlar sanal alemde  cirit atmakta , kendileri gibi düşünmeyen insanlara karşı her türlü hükmü vermektedirler. 

Son yıllarda dünya genelinde çıkan olayların, sosyal medya üzerinden örgütlenen insanlar tarafından fitili yakıldığını düşünürsek , sanal ortam insanlar üzerinde büyük bir etki sahibidir. Bu sebepten dolayı , bu ortamı kullanan Müslümanların yazdıklarına ve söylediklerine dikkat etmek zorunluluğu bulunmaktadır. 

Sosyal medya ortamını kullanan Müslümanlar , yazdıklarının ve söylediklerinin başkalarını etkilediğini hesap ederek bu konuda sorumluluk sahibi bir kimsede olması gereken davranışları sergilemesi gerekmektedir. Müslümanlar üzerinde  bir takım emelleri olanların , bu emellerini gerçekleştirmek için , Müslümanlar arasındaki birlik ve beraberliği yıkmaya çalıştıkları unutulmamalıdır.

Bu ortamlarda Müslüman olmanın getirdiği sorumluluklardan uzak davranışlar sergileyerek , birbirleri ile kıyasıya kavga eden Müslümanların yaptıkları kavgalar kendilerine değil , bizler üzerinde emelleri olanlara fayda getirmektedir. Sosyal medyanın gücünü , birbirimizi kırarak , güçten düşürmek yolunda değil , birbirimize karşı olan davranışlarımızı sahip olduğumuz inancın bize yüklediği sorumluluklar dahilinde yerine getirerek , daha güçlü olmak yolunda kullanmalıyız.

Bunu yapabilmek için önce "Medeni" olmanın getirdiği bazı kuralları hayata geçirmeye çalışmak gerektiğini düşünmekteyiz. Sosyal medya üzerinden iletişime geçen her Müslüman , karşısındaki kişinin en az kendisi kadar değerli bir kimse olduğunu düşünerek , yazılarını ve sözlerini dikkatli sarf etmelidir. Çünkü karşısındaki kimse önce insan , sonra da Müslümandır. 

Kendi sahip olduğu fikri desteklememiş olmamış , kişinin İslam dairesi dışına çıkarılarak aforoz edilmesi için geçerli bir sebep değildir. Bu kimse "Kafir" damgasını hak etmiş olsa dahi, bu damgayı ona hakaret için değil , düştüğü yanlışı hatırlatarak onun yanlışından dönmesini sağlamaya çalışmak en doğru yol olacaktır.

Muhammed (a.s) ın bile elinde bulunmayan bir yetkiyi , kendi elimize almaya çalışarak , insanlar üzerinde vekil olmadığımızı bilmek , kullanacağımız dil üslubun daha düzgün olmasını sağlayacaktır. Doğru olduğunu düşündüğümüz fikir üzerinde bizim net delillerimiz var ise , karşımızdaki bu delilleri kabul etmese dahi , onu kabule zorlamak bize hiç bir şey  kazandırmayacaktır. 

Tartışan taraflar söylemlerini ilim , bilgi , edep ve ahlak dahilinde ortaya koydukları takdirde kavgaya sebep olacak nedenlerde ortadan kalkmış olacaktır. Yapılan kavgaların nedeni tartışan tarafların söylemleri konusunda ilim ve bilgi sahibi olmamalarından kaynaklanmakta , ilim ve bilgi ile karşısındakine herhangi bir şey aktaramayan ve yeterli delil sunamayan kimseler , çareyi küfür ve hakarette bulunmak sureti ile edep ve ahlakı unutarak, her türlü sözü sarf etmekten çekinmemektedirler.

Fikrinden emin ve delilleri ilmi ve tutarlı olan bir kimse , karşısındaki kimse söylediklerini kabul etmese dahi ona zorlama ve hakaret içeren sözler sarf etmez "Selam" diyerek ortamı terk ederek , bilgi ve ilminin gereğini böylelikle yerine getirir.


Sonuç olarak ; Bizi her anımızda gözeten Rabbimiz , sosyal medya üzerinden yaptığımız faaliyetleri de gözlemekte , ve bu ortamda yaptıklarımızdan da bizi hesaba çekecektir. Sosyal medya önemli bir iletişim aracı olması nedeniyle Müslümanların düşüncelerini yaymak için kullandıkları bir ortamdır.

Bu ortamı kullanan bazı Müslümanlar maalesef, edep ve ahlak kurallarına riayet etmemekte, din adına yaptığı konuşmalarda dinsiz olduğunu iddia eden insanlardan daha gayri ahlaki davranışlarda bulunabilmektedir. 

Müslümanların her davranışı ile örnek bir kişi olması gerektiğini unutmadan bu ortamları kullanması, başkalarının Müslümanlara bakışı konusunda olumlu düşünceleri de beraberinde getirecektir.

Kimse üzerine vekil olarak gönderilmediğimiz şuuruna vakıf olarak yapacağımız tartışmalar , bizleri nebevi metoda daha yakın bir üslup ve yöntem kullanmak noktasında bırakacaktır.

BİRBİRLERİNİ SEVEN VE SAYGI DUYAN MÜSLÜMANLARDAN OLMAK DUASI İLE.