Müslümanlar olarak içinde bulunduğumuz en sıkıntılı durumlardan birisi , yaşadığımız topraklarda geçerli olan ekonomik sisteme ayak uydurarak kapitalizm'in çarkları arasında ezilmiş olmamızdır. Faiz bu sistemin bel kemiğini oluşturmakta olup , neredeyse hiç kimse bu tür işlemlerden kendisini dışarda bırakamamaktadır.
İşin en sıkıntılı tarafı, içinde bulunduğumuz bu ekonomik sistem içinde Kur'anın yasakladığı ve "Riba" olarak kavramlaşan, bu gün "Faiz" olarak gündemimizde bulunan işlemin yumuşatılma veya delme çabaları olarak ifade edebileceğimiz düşüncelerin içine girilmiş olunmasıdır.
Kur'anda yasak edilen Riba ile şimdiki Faiz tanımının aynı olmadığı , yasaklanan Ribanın kat kat olan Riba olduğu , haram olan kısmın faiz almak olduğu vermenin haram olmadığı , mecbur kalma durumunda nasıl domuz veya şarap helal oluyorsa faiz almanın da böyle bir helallik dairesine girdiği gibi düşüncelerin dile getirildiğini görmekteyiz. Yazımızda önce Kur'anda geçen "Riba" kelimesinin anlamı ve geçtiği Ayetleri ele almaya çalışarak bu konuda nasıl bir tavır içinde olunması gerektiği yönündeki düşüncelerimizi paylaşmaya çalışacağız.
"Erriba" kelimesi ; " Yüksek tepe" anlamına gelen "Rabvetün" kelimesinden türemiştir. Tepe nin kendi kendine arttığı yükseldiği için , ona bu ad verilmiştir. Buradan hareketle , "Arttı ve yükseldi" anlamında "Rabee" fiili kullanılmıştır. "Erriba" kelimesi , ana malın üzerinde artma , üzerine ekleme anlamında olup , İslam hukukunda ki kullanımı yalnızca , belirli bir şekilde olan artışa , eklemeye tahsis edilmiştir ( Elmüfredat).
Bu kelimenin "Artma" , "Çoğalma" şeklinde sözlük anlamlarının geçtiği Ayetler şunlardır.
[013.017] Gökten su indirir de dereler onunla dolar taşar. Üste çıkan (Rabiyen)köpüğü
sel alır götürür. Süslenmek veya yararlanmak için ateşle erittiklerinizin
üzerinde de buna benzer bir köpük vardır. Böyle misal verir Allah hak ile batıl
için. Köpük; uçar gider, insanlara fayda veren ise yerde kalır. İşte böyle;
Allah daha nice misaller verir.
[069.010] Hep Rablerinin peygamberine karşı geldiler; o da onları gittikçe
artan (Rabiyeten) bir tutuşla alıverdi.
[016.092] İpliğini iyice eğirip katladıktan sonra, söküp bozan kadın gibi
olmayın. Bir ümmetin diğerinden daha çok(Erba) olmasından ötürü yeminlerinizi aranızda
aldatma vasıtası yapıyorsunuz. Allah, onunla sizi imtihan eder. Kıyamet günü
ihtilaf ettiğiniz şeyleri elbette size beyan edecektir.
[002.265] Allah'ın rızasını kazanmak ve kalblerini sağlamlaştırmak için
mallarını sarfedenlerin durumu, yüksekçe bir tepede (Rabvetin)bulunan, bol yağmur
aldığında yemişlerini iki kat veren, bol yağmur yağmasa bile çisentisi düşen bir
bahçenin durumu gibidir. Allah işlediklerinizi görür.
[023.050] Biz, Meryem'in oğlunu ve annesini bir ayet kıldık ve ikisini
barınmaya elverişli ve akar suyu olan bir tepeye (Rabvetin) yerleştirdik.
[022.005] Ey insanlar! Eğer siz öldükten sonra tekrar dirilmekten bir
şüphede iseniz (düşününüz ki) Biz sizi topraktan, sonra safi bir sudan, sonra
kırmızı bir kan parçasından, sonra da tam yaratılmış veya tam yaratılmamış bir
et parçasından yarattık, size açıkça anlatalım (diye) ve dilediğimizi rahimlerde
muayyen bir vakte kadar durduruyoruz, sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyoruz,
sonra da kemale eresiniz (diye yaşatıyoruz) ve sizden kimi vefat ettiriliyor, ve
sizden kimi de ihtiyarlık çağına itiliverilir, tâ ki, bilgiden sonra birşey
bilmez olsun. Ve yeryüzünü kurumuş bir halde görürsün. Vaktâ ki, onun üzerine
suyu indiriveririz, harekete gelir ve kabarır (Rabet)ve her güzel çiftten otları
bitirir.
[041.039] Kupkuru gördüğün yeryüzünün, Biz ona su indirdiğimiz zaman
harekete geçmesi, kabarması (Rabet), Allah'ın varlığının belgelerindendir. Ona can veren
Allah şüphesiz ölüleri de diriltir. Doğrusu O her şeye kadir'dir.
Kelimenin sözlük anlamında kullanılan Ayet meallerini gördükten sonra , ıstılahi anlamda kullanıldığı Ayetleri görelim.
[030.039] İnsanların malları içinde artsın diye verdiğiniz her hangi bir riba Allah katında artmaz; fakat, Allah'ın rızasını dileyerek verdiğiniz
herhangi bir sadaka böyle değildir. İşte onlar sevablarını kat kat
artıranlardır.
[003.130-131] Ey İnananlar! Faizi kat kat alarak yemeyin. Allah'tan
sakının ki kurtuluşa erişesiniz.İnkar edenler için hazırlanmış ateşten
sakının.
[002.275] Riba yiyenler mahşerde ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı
gibi kalkarlar. Bu, onların, «Zaten alışveriş de riba gibidir» demelerindendir.
Oysa Allah alışverişi helal, ribayı haram kıldı. Kime Rabb'inden bir öğüt gelir
de riba dan geri durursa, geçmişi kendisinedir, onun işi Allah'a aittir. Kim ribaya dönerse, işte onlar cehennemliktir, onlar orada temelli
kalacaklardır.
[002.276] Allah ribayı eksiltir, sadakaları bereketlendirir. Allah pek
nankör olan hiçbir günahkarı sevmez.
[002.278] Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakının ve eğer inanmışsanız, ribadan artakalanı bırakın.
[004.161] ve nehyedildikleri halde riba almaları ve halkın malını
haksızlıkla yemeleri sebebleriledir ki evvelce onlara halâl kılınmış bir çok pâk
ve hoş ni'metleri kendilerine haram ettik ve kâfir kalanlarına elîm bir azab
hazırladık
Ayetlere baktığımız zaman , yasaklanan riba'nın ne olduğu bilinmekte ve insanlar arasında yapılmakta olan bir işlemdir. Riba yani bu gün faiz olarak bildiğimiz işlemin , insanlar arasında malların "Hak" olarak yenildiği işlem olan "Ticaret" in dışında bir işlem olduğu ve bunun "Haram" kılındığı beyan edilmektedir.
Kur'ana baktığımız zaman zaruret halinde bu faizli işlemin yapılabileceği gibi bir ruhsat görmemekle birlikte , bu gün içinde bulunduğumuz sistemin faize dayalı olmuş olması bizleri bu konuda kapı aralamaya veya yaptığımız faizli işlemlerin haram olmadığına inanmamızı sağlayacak teorilerin üretilmesi gerektiğine dair düşünceler içine girmemizin şart olduğu zannına kaptırmaktadır.
"Faiz" veya Kur'an tabiri ile "Riba" kısaca, "alınan bir borç veya yapılan bir alışverişte bir tarafın lehine önceden şart koşulan ve karşılığı olmayan fazlalık" olarak tanımlanabilir. Meselemiz bu gün içinde yaşadığımız şartlarda bu tür işlemlerde yapılanın bu tanıma girip girmediğidir.
Kur'anın tanımladığı faiz ile bu günkü faizin aynı şey olmadığı , Kur'anda tanımlanan ve haram olan faizin "Kat kat" şeklinde olan ve tefeci faizi olarak bildiğimiz işlem olduğu bu gün bankaların tüketicilerden aldıkları faizlerin bu tanıma dahil olmadığı ,olmaması gerektiği gibi sözleri özellikle düşüncelerini Kur'an nisbet eden insanlardan duymaktayız.
İşin daha ilginç düşüncesi , Kur'anda haram kılınan faizin "Almak" şeklinde gerçekleşen işlem olduğu , "Vermek" şeklinde gerçekleşen işlemin haram olmadığı gibi sözlere bile rastlamaktayız. Kısa ve net bir şey söylemek gerekirse faiz alıp vermek aynen zina gibi iki kişinin arasında olan ve her iki kişiyi de haram işlemiş hükmüne sokan bir fiil gibidir. Kadın veya erkekten birisinin zinaya mecbur kalmış olması yapılan zinayı asla meşru göstermez.
Zina eden kadın veya erkekten herhangi birini yaptığı zinadan ötürü mazur görecek hiç bir bahane olamaz. Faiz konusu da aynı bu şekilde olup , faizi alanın haram işlediği , verenin haram işlemediği gibi bir düşüncenin Kur'anın bu konudaki takip ettiği tedricilik metodunu okumamaktan ileri gelen veya yaptığı yanlışı doğru görmek şeklinde bir düşüncenin eseridir.
Bakara s. içinde geçen Ayetler bu konudaki nihai Ayetler olup , sadece Ali imran s. içinde geçen Ayetlere bakıp, "haram olan kat kat yemektir , oranı düşük olan faiz haram değildir" demek yapılabilecek en büyük yanlışlardan birisidir. Kur'an, faizli olan en ufak bir işleme dahi cevaz vermemekte olup bu gün bu konuda aranmaya çalışılan faize cevaz bulma çalışmalarına Kur'an içinden delil bulmanın imkanı yoktur.
Günümüz şartları için bu haramlılığı değerlendirmeye kalktığımız zaman , kişinin darda kalması gibi bir durum ile karşı karşıya geldiği zaman ne yapabileceği sorusu ile karşı karşıya kalmaktayız. Özellikle Türkiye geneline baktığımız zaman , faiz oranlarının düşük seyretmesi , bankaların kişileri faizli borç almaya özendirmesi , kişisel ihtiyaçların suni bir şekilde kabarmasına sebeb olmuştur.
Bankaların işi azıtarak dini bayramları bile kullanarak "Geleneksel bayram kredileri" adı altında kişileri borca sokarak tatil yapmalarını teşvik etmeleri , veya arabalarının modelinin yükseltmeleri için düşük faizli krediler vermeleri bizleri öyle bir hale getirmiştir ki bu tür kredi almayanlar neredeyse aptal durumuna düşmüş gibi bir hava oluşturulmaktadır.
İşin daha korkunç boyutları kredi kartları ile ilgilidir , Türkiye geneline baktığımızda "Kredi kartı mağdurları" adı altında bir insan topluluğu oluşmuştur. Bu mağdurlara!!! sanki bankalar silah zoru ile kredi kartı vermiş , ve yine silah zoru ile aşırı borçlandırmış , ve yine borcunu ödemek istedikleri fakat banka onlardan faiz almak için bu borcu kabul etmemiş gibi bir mağdurluk edebiyatı içine girilmiştir.
Halbuki kredi kartı için bankaya müracaat eden kişi mağdurun !!! kendisi , kredi kartını bedava para gibi kullanan mağdurun !!! kendisi , suni ihtiyaçlar türeterek "illaki bunu almak zorundayım" diyen mağdurun !! kendisi , borcun zamanı geldiğinde ödeyecek parası olmadığı için bankaya kart borcunu ödemeyemeyen yine mağdurun !! kendisidir.
Kısacası "Kredi kartı mağdurları" şeklinde ortaya çıkan ordunun neferleri mecbur kalmaktan çok , mecbur kaldığını sanan kişilerden oluşan bir ordudur. Dünyanın hiç bir yerinde , Dünyanın hiç bir kanunu ve Evrensel yasalar , ödemeye gücü olmadığını bile bile borç alan birisini hoş görmez.
Yusuf (a.s) kıssasına baktığımız zaman , Mısırın kıtlık ekonomisini yönetme şekli , bollukta darlık zamanı için birikim yapmak gibi bir esasa daynamış olması evrensel bir iktisadi yasadır. Yusuf (a.s) şayet Mısırın iktisadını bu yasalar gereği gibi yönetmemiş olsaydı ülkenin açlıktan kırılması yine yasaların bir gereğiydi. Bu yönetim şekli kişisel ihtiyaçların savruk bir biçimde kullanılmamasından tutun devletlerin harcamalarına kadar geçerlidir.
[017.026-7] Yakınlarına, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver, sakın saçıp
savurma. Çünkü savurganlar şeytanların kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise
Rabbine karşı pek nankördür.
[017.029] Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme, büsbütün de açıp tutumsuz
olma, yoksa pişman olur, açıkta kalırsın.
[025.067] Onlar, sarfettikleri zaman ne israf ederler ne de cimrilik, ikisi
arasında orta bir yol tutarlar.
Bu gün içinde bulunduğumuz kapitalist sistem sadece tüketim odaklı olması nedeniyle insanları sadece tüketmeye teşvik etmekte bunu her türlü yayı organını devreye sokarak yapmakta , reklamı yapılan ürünü alamamayı eziklik gibi göstererek bu ezikliği yaşamamak için bilmem kaç taksitle o ürünü kişilere satmaktadır. Bu tür aldatmalarla gelirinden fazla borçlanan kişi borç yükü altına girmekte ve bunu ödemek için faize düşmektedir.
Bu tür sıkıntılar maalesef Müslümanlar içinde geçerlidir , zorunlu ihtiyaç olduğunu düşünerek faizli kredi almak zorunda kaldığını hisseden Müslümanlardan bir kısmı , faizin haramlılık boyutunu bir şekilde kırmanın yolunu aramaya çalışmaktadırlar. İçkinin veya Domuz etinin, darda kalınması durumunda helal olduğundan yola çıkarak, yani bir nevi kıyas yaparak kendisini bu haramlıktan kurtarma yoluna gitmektedirler.
İçki veya Domuz etinin yenilme ruhsatı ölüm ile karşıya karşıya gelindiği ve başka bir çare olmadığı an helal olup, bu şekil bir ruhsatı faizli bir işlem için kullanmanın asla imkanı olmadığını düşünmekteyiz. Faizli kredi alan bir kimse , kredi almak zorunda kalmasını başka bir çaresi olmadığı için değil, faizlerin düşük olması nedeniyle almaktadır , aksi takdirde ölüm ile burun buruna gelme durumuna düşmesi gibi bir zorunluluktan dolayı faizli kredi alan bir kişi olduğunu düşünmek zordur.
Kapitalist sisteme entegre olmuş Müslümanların içinde oldukları bu durum maalesef içler acısıdır. Bir çok Müslüman gelirinden fazla yaptığı harcamalardan dolayı faiz batağına düşmüş ve bazıları bu batağa düşmekten dolayı herhangi bir rahatsızlık dahi duymamaktadır.
Gerçekten darda kalan birisine yardım etmeyi teşvik eden Ayetler maalesef işlevini yitirmiş durumda olup faizli kredi almaktan başka bir çaresi kalmayan Müslümanların o kişiye yardım etme zorunlulukları olduğu unutlmuş ve bankaların kucağına itilmiştir.
Sonuç olarak ; "Müslümanlar olarak yaşadığımız sistem içinde nasıl hareket etmeliyiz ?" sorusu , yukarıda yazılanlardan sonra cevaplanması gereken bir sorudur.
1- Faizli işlemlerin hiç bir şekilde , nasıl bir durumda olursak olalım helal dairesi içinde değerlendirilmemesi faizli yapılan her türlü işlemin "Haram" olduğunu bilinmesi.
2- Evrensel iktisadi yasalar gereği , gelirinden fazla harcayan kişi ,aile , toplum , devletlerin batmaya mahkum olduğunun asla hatırdan çıkarılmaması , gelirimiz ne kadarsa asla onun üzerinde bir harcamaya gidilmemesi.
3- İçinde bulunduğumuz kapitalist sistemin çarklarının ne kadar acımasız olduğunu asla unutmadan bizlere suni ihtiyaçlar sunmalarına kanmamalıyız.
4- Müslümanlar olarak içinde bulunduğumuz sistemin yanlışlıklarını , Kur'andan delil aramaya kalkarak düzgün göstermeye çalışmamalıyız , şayet faizli bir işlem yapmak durumundaysak bunun yanlış olduğunu en azından bilerek yapmalıyız , doğru olduğunu düşünerek yapılan faizli işlemler kişilerin itikadı derinden yaralayacaktır.
5- Bizleri faizli işlem yapmaya zorlayacak harcamalardan ve tüketim alışkanlıklarından mümkün olduğunca geri durmalıyız.
6- Riba veya Faiz kelimeleri üzerinde çeşitli spekülasyonlarda bulunmaya çalışmak Kur'ana teslim olmanın değil , Kur'anı teslim almaya yönelik çalışmaları olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır.
7- Dara düşen bir kişiye karşılığına sadece Allah (c.c) den bekleyerek yardım etmek.
EN DOĞRUSUNU ALLAH C.C BİLİR.