Allah (c.c) yaratmış olduğu kullarına , yaşamış oldukları hayat
içinde bir takım kurallar koyarak , bu kurallar dahilinde yaşamaları ile
ilgili emirleri Elçi ve Kitap lar göndererek bildirmiştir. İnsanların
bir çoğu Elçi ve Kitapları red ederek inkarcı bir hayat tarzı üzerine
devam ederken , bir kısım insanlar Elçi ve Kitaplara uyan bir hayatı
tercih etmektedirler. Elçi ve Kitaplara uyduğunu iddia eden bir kısım
insanlar da , Kitap içindeki bir takım kurallara uymak noktasında
sıkıntılar başgöstermiş ve bu sıkıntıları bir şekilde aşmak yoluna
gitmeyi tercih ettiklerine şahid olmaktayız.
"Kitaba
değil kitabına uydurmak" deyimine uygun olarak Kitap içindeki bazı
konular "O öyle değil böyle" denilerek uygun hale getirilmeye çalışılmış
ve çalışılmaktadır. Yazımızda "Baş örtüsü" konusunu ele alarak bu
kuralı bir şekilde delme çalışmaları olarak niteleyebileceğimiz ilgili
Ayetlerin yorumlarında kullanılan argüman ve Ayetleri anlamada
izlenilmesi gereken yolu ele almaya çalışacağız.
Bu
konu ile ilgili düşünceleri kısaca hatırlayacak olursak ; Kur'anda
böyle bir emir olmadığı , bu konu ile ilgili Ayetlerin başı örtme ile
ilgili olmadığı gibi sözler edilerek bu düşünceler bazı Kur'an
çevirilerine yorum olarak sokulmuş olması , bazı okuyucular tarafından
bunun Allahın emri olduğu gibi bir düşünce içine girmelerine sebeb
olmaktadır.
Şurası unutulmamalıdır ki , Kur'an
yaşayan bir topluma inmiştir. Bu toplum günlük hayatı içinde bir takım
bilgilere sahip olup , Kur'an bu bilgilerin bir kısmını kabul , bir
kısmını red ederek doğrusunu yerleştirmeye çalışmıştır. Dil olarak
indiği toplumun dilini kullanan Kur'anı bu gün doğru anlamak için indiği
toplumda kullanılan dili , kelimelerin o günkü anlamını bilmek
gerektiğini düşünüyoruz.
İndiği zaman ve mekan
şartları göz önüne alınmadan , bu gün inmiş gibi okunmaya çalışılan
Kur'andaki bazı emir ve yasakların ne anlama geldiği veya nasıl
anlaşılması gerektiği konusunda bir takım sıkıntılar baş göstermesi
kaçınılmazdır. Kur'anı doğru anlamak için, önce okunan Ayetin tarihi
bağlamı (özellikle Medine de inen Ayetler için sözkonusu olduğunu
düşünmekteyiz), sonra o Ayetin bize dönük mesajının okunması şeklinde
yapılan bir okuma doğru bir anlayışa götüreceğini düşünmekteyiz.
Bu
gün özellikle kendisini "Kur'an Müslümanı" olarak ifade eden kesimini
bir kısmında arız olan hastalık Kur'anı bu gün inmiş gibi okumaya
çalışarak tarihi bağlamını hiçe saymaktan kaynaklanmaktadır. Baş örtüsü
ile bir takım farklı çıkarımlar , yanlış olduğunu düşündüğümüz metodun
bir yansıması olarak karşımızda durmakta ve bazılarımız baş örtmeme
gerkeçelerini Kur'anda böyle bir emrin olmamasına bağlamaktadırlar.
Önce Ahzab s. 59. Ayeti üzerinde durmaya çalışarak , Ayetin tarihi bağlamı ve mesajını okumaya çalışalım.
Yâ eyyuhen nebîyyu kul li ezvâcike ve benâtike ve nisâil mu’minîne
yudnîne aleyhinne min celâbîbihinn(celâbîbihinne), zâlike ednâ en
yu’refne fe lâ yu’zeyn(yu’zeyne) ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).
[033.059] Ey nebi; eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına
söyle: Üstlerine cilbablarını alsınlar. Bu, onların tanınıp da incitilmemeleri için daha
elverişlidir. Ve Allah; Gafur, Rahim olandır.
Ayetin
indiği zaman içinde yaşamadığımız veya o zamanı belgelendirecek görsel
kaynaklara sahip olamadığımız için kaynak olarak sözlükler ve Kur'ana
müracaat etmek zorundayız. Dolayısı ile Kur'anda bir kelimeye anlam
bindirirken kişisel kanaatlere değil o kelimenin nuzül çağı toplumu
içinde bilinen anlamı üzerinden hareket etmek daha doğru sonuçlar
verecektir.
Bu Ayette anahtar kelimemiz ,
"Cilbab" tır ; Kökü "Ce-le-be" olan bu kelimenin sözlük anlamları ;
"Bir nesneyi bir yerden bir yere sevk etmek , Deve semerinin üzerine
örtülen deri parçası , yaranın üzerinde oluşan kabuk " tur.
Bu anlamları toplayacak olursak Kur'anda geçen "Cilbab" kelimesinin
ne anlama geldiği ve nazil olduğu zamanda yaşayanlar tarafından nasıl
bir anlama sahip olduğunu anlamak kolaylaşacaktır.
"Yara üzerindeki kabuğun yaranın tamamını kaplaması , Deve semerinin
üzerine örtülen örtüye bu kelimeden türemiş bir anlam verilmesi , bir
nesnenin bir yerden bir yere sevkedilmesi" anlamlarını toplayacak
olursak ; "Cilbab" adı verilen nesnenin "Kadınların bir yerden bir yere
giderken yani evlerinden dışarıya çıkarken kendilerini TAMAMEN örten
nesneye verdikleri ad "CİLBAB" tır.
Bu nesnenin, başı açıkta bırakması gibi bir durum sözkonusu olamaz , olursa başı açıkta bırakan nesnenin adı "Cilbab" olamaz.
Eski
tefsirlere baktığımızda , bu kelime ile ifade edilmek istenen emrin
bütün vucüdu örten bir nesne olduğunda herhangi bir ihtilaf olmayıp ,
ihtilaf konusu yüz'ün ne kadar kısmının kapatılması gerektiği
noktasındadır.
Kur'anın nazil olduğu zaman
içinde yaşayan kadınların "Cilbab" adı ile bildikleri nesne, bütün
vücudu kaplayan bir giysi olup Allah (c.c) nin onlara evlerinin dışında
giymelerini emrettikleri örtünün o günkü toplum içinde bilinen adıdır.
Ahzab
s. 59. Ayetinde anahtar kelime olarak gördüğümüz "Cilbab" kelimesinin
anlamını doğru bir zemine oturttuktan sonra bu Ayetin tarihsel yorumu
hakkında şunları söyleyebiliriz.
Kur'anın nazil
olduğu zaman içinde toplum içinde kadınlar 1- Hür 2- Köle olmak üzere 2
farklı statüye sahiptiler, köle statüsüne dahil olan kadınlara "Cariye"
denilmekteydi.Bu durum Kur'an öncesi Arap toplumunda geçerli olan bir
statü olup böyle bir sınıfsallaştırmayı Kur'an emretmiş değildir. Kur'an
bu sınıfsallaştırmayı karşısında bulmuş , içki yasağı gibi kökten
kaldırmak yerine düzenleyici ve durumlarını iyileştirici tedbirler vaaz
etmiştir.
Nur s. 33. Ayetine baktığımızda
nuzül çağı toplumunda , "Cariye" sınıfına dahil olanların fahişelik gibi
işlerde kullanıldıklarını görmekteyiz. Ayet'in , hür kadınların açık
bir vaziyette gezerek bu tür kadınlarla karıştırılarak eziyet
görmelerini önlemek gibi bir amaca matuf olduğunu söylemek yanlış
olmayacaktır.
Ayetin tarihsel bağlamını bu
şekilde okuduktan sonra, bu gün için bizi bağlayıcılığı konusunda nasıl
bir düşünce içinde olmak gerektiğinin sorusunun cevabının aranması
gerekmektedir.
Ayetin illetini sadece Hür ve
Cariye sınıfına mensup kadınların birbiri ile karıştırılmaması için
böyle bir örtünme emredilmesi olarak okuduğumuz zaman , bu gün böyle bir
durum sözkonusu olmadığı için yani Hür ve Cariye sınıflarının kalkmış
olması sözkonusu olduğu için Ayetin hüküm otomatikman kalkmış yani Ayet
NESH olmuştur gibi bir durum ortaya çıkmaktadır.
Kur'anın
tarihsel bir hitap olmadığı , Ayetlerinin hükmünün kalkması şeklindeki
bir nesh'in vaki olmasının söz konusu olmadığını düşünürsek Ahzab s. 59.
Ayetinin bu gün için kadınlara , dışarı çıkarken vücutlarını başları
dahil olmak üzere örten bir nesne ile kapatmaları gerektiğini
emretmektedir.
"Eziyet görmek" şeklinde ifade
edilen şey , erkeklerin bakışları veya tacizkar davranışları olup ,
böyle bir durumun her zaman vaki olma tehlikesi mevcuttur. Allah ;(c.c)
böyle bir durumun önlenmesine matuf olarak , kadınlara örtünme emrini
vaaz etmiştir.
Bu konu ile alakalı olarak diğer bir Ayet olan , Nur s. 31. de şöyle buyurulmaktadır;
Ve kul lil mu’minâti yagdudne min ebsârihinne ve yahfazne furûcehunne,
ve lâ yubdîne zînetehunneillâ mâ zahera minhâ, vel yadribne bi
humurihinne alâ cuyûbihinne, ve lâ yubdîne zînetehunne illâ li
buûletihinne ev âbâihinne ev âbâi buûletihinne ev ebnâihinne ev ebnâi
buûletihinne ev ıhvânihinne ev benî ıhvânihinne ev benî ehavâtihinne ev
nisâihinne ev mâ meleket eymânuhunne evit tâbiîne gayri ulîl irbeti
miner ricâli evit tıflillezîne lem yazharû alâ avrâtin nisâi, ve lâ
yadribne bi erculihinne li yu’leme mâ yuhfîne min
zînetihinn(zînetihinne), ve tûbû ilâllâhi cemîan eyyuhel mu’minûne
leallekum tuflihûn(tuflihûne).
[024.031] Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan)
korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak
üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini (Humuruhinne), yakalarının üzerine
(kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları,
kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız
kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında
bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi
vb. tâbi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin
farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte
oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri
üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe
ediniz ki kurtuluşa eresiniz.
Bu Ayet'te anahtar
kelimemiz "Humur" kelimesidir. Bu Ayet ile ilgili bazı yorumlarda bu
kelimenin "Örtü" anlamında olduğu fakat başı örten bir örtü anlamına
gelmediği , dolayısı ile başı örtmek gibi bir farziyetin bu Ayetten
çıkmayacağı şeklinde ifadelere rastlamaktayız.
Bir
kelimenin nuzül çağı toplumu içinde bilinen anlamını doğru öğrenmenin
sözlükler ve o kelimenin Kur'anda kullanılış alanlarıdır. Kanaatlerimizi
bu dorultuda kullanarak yapacağımız yorumlar bizleri daha doğru bir
sonuca götürecektir. Aksi takdirde ön kabuller neticesinde oluşmuş
düşünceleri Kur'ana kabul ettirmek gibi bir amaca matuf olarak okunan
Ayetler bizleri doğru sonuca götürmeyecektir.
"Humur"
sözcüğünün türemiş olduğu "Elhamru" kelimesi sözlükte ; " Bir nesneyi
örtmek gizlemek" anlamına gelir. Örtünme de ve gizlenme de kullanılan
şeye "Hımarun" denilmektedir, çoğulu "Humur" dur.
Alkollu
içkinin "Hamr" olarak adlandırılmış olmasının sebebi , aklı örterek
akıllı bir insanın yapmayacağı ve söylemeyeceği şeylere sebeb vermiş
olmasından ötürüdür.
"Cilbab" kişiyi tamamen
örten bir nesnenin ismi iken "Humur" kişinin başını örten bir nesnenin
adı olup bu gün adına "Eşarp" dediğimiz nesne ile aynı işlevi gördüğünü
söylemek sanırım yanlış olmayacaktır.
Ayet ,
"Humur" olarak bilinen baş örtülerinin yekpare olarak göğüs bölgesini de
içine alacak şekilde örtülmesini belirtmektedir.
Sonuç
olarak; Hayat içinde inancımızı yaşamakta karşılaştığımız bazı durumlar
bizleri mücadele etmek yerine teslimiyete sevketmiştir. Özellikle
bayanların evlerinin dışındaki yaşamlarında farklı bir şekilde olma
zorunlulukları, yani tesettür kuralına uymak zorunda olmaları onları
tercih noktasında bırakmış ve bir kısım kadın teslimiyeti seçerek baş
örtü noktasında çıkış arama veya böyle bir çıkışı gösteren düşünceleri
tasdik etme durumuna düşmüşlerdir.
"Kur'anda baş
örtüsü emri yoktur" şeklinde ortaya atılan düşüncelere bazılarımız bir
can simidi gibi sarılmış ve bu konuda bir rahatlığa düşmüşlerdir.
Kanaatimiz o dur ki ; Başörtüsü emri en ufak bir tereddüte mahal
bırakmayacak açık ve net olup bu konudaki farklı düşünceler "Kitaba
değil Kitabına uydurmak" tabir edebileceğimiz bir düşüncenin ürünüdür.
Kimsenin kimseye başını örtmesi konusunda bir dayatmada bulunmaya hakkı
yoktur , ancak baş örtüsünü Kur'anda böyle bir emir olmadığı
düşüncesinden hareketle kullanmayan bayan kardeşlerimize bu
düşüncelerini yeniden gözden geçirmelerini tavsiye ederiz.
"Müslüman"
ismine sahip olmak demenin , "Teslim olmak" anlamı taşıdığı akıldan
çıkarılmadan , "Teslim almak" şeklinde çalışmalar içine girmenin bizleri
iman zaafiyetine sokacağı unutulmamalıdır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.