kuralları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kuralları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Kasım 2016 Pazartesi

Bakara s. 58-59 ve Araf s. 161-162. Ayetleri : Şehirde Yaşamanın Kuralları

İnsan , fıtratından gelen bazı özellikler nedeniyle birlikte yaşamak zorunda olan bir varlıktır. Birbirine muhtaç bir halde yaşamını sürdürmek mecburiyetinde olan insan , ihtiyaçlarını karşılamak amacı ile toplu yaşamın gereği olana şehirler kurmuş , bu şehirlerde yaşamış , halen yaşamakta olup , bu yaşam biçimini kıyamete değin sürdürecektir. İnsanların birlikte yaşam sürdüğü şehirlerde doğal olarak belirli kuralların olması , herkesin koyulan kurallara uyması , şehirde yaşayan insanların mutlu , huzurlu , güvenli bir yaşam sürmesi için gerekli olan , olmazsa olmaz şartlardandır.

İsrailoğulları ile ilgili anlatımları konu aldığımız ayetlerde , bu ayetlerin sadece onlara has olarak okunmayıp , Allah (c.c) nin arz üzerine koyduğu evrensel yasaların yani Sünnetullah'ın toplumlar üzerinde nasıl tecelli ettiğinin canlı göstergesi olarak okunması gerektiğini vurgulayarak , böyle bir okumanın o kavmi konu alan ayetler ile bizlere verilmek istenilen mesajların anlaşılmasını da kolaylaştıracağını daha önceki yazılarımızda hatırlatmaya çalışmıştık.

Bu yazımıza konu olan ayetler , şehirlerde yaşamanın kurallarını, İsrailoğulları örneği üzerinden beyan eden, şehir yaşamının uyulması şart olan evrensel kuralları hatırlatmakta, bu kurallara uyulmadığında ise , İsrailoğulları örneğinde şehirlerde meydana gelecek olan yıkımı hatırlatarak , bu kurallara uyulmamasının hangi zaman ve mekanda yaşanırsa yaşansın, tüm şehirlerde evrensel yasalar gereği , meydana gelecek olan yıkımı hatırlatmaktadır. 

[002.058]  Hani bir zamanlar «Şu şehre girin de onun nimetlerinden dilediğiniz şekilde bol bol yiyin ve kapıdan secde ederek girin ve «hıtta» (bizi bağışla!) deyin ki, size, hatalarınızı mağfiret ediverelim, iyilik yapanlara nimetlerimizi daha da arttıracağız» dedik.
[002.059] Ama zulmedenler, kendilerine söylenmiş olan sözü başka sözle değiştirdiler. Biz de, o zalimlere, yoldan çıkmalarından dolayı gökten azab indirdik.

[007.161]  Ve o vakit onlara denilmişti ki; Şu şehre yerleşin ve orada dilediğiniz şeylerden yiyin, «hitta» (günahlarımızı bağışla.) deyin ve secde ederek kapısından girin ki, suçlarınızı bağışlayalım. İyilere nimetlerimizi daha da arttıracağız.
[007.162] Ama zulmedenler, kendilerine söylenen sözü başka sözle değiştirdiler. Biz de, o zalimlere, zulümlerinden ötürü gökten azab gönderdik.

Bakara ve Araf surelerindeki bu ayetler, aynı konuyu anlatmaktadır. Ayetlerin tarihi bağlamı , Firavun zulmünden kurtularak denizin karşı tarafına geçen İsrailoğullarının yeni bir hayat kurmaları için girmeleri gereken bir şehir, ve o şehirde yaşamlarını sürdürebilmeleri için onlara gerekli olan kuralların onlara hatırlatılması ile ilgilidir. Ayetler sadece onlar ile ilgili bir durumu değil , şehir yaşamı için her zaman ve mekanda geçerli olacak olan kuralları vaz etmekte, ve bu kurallara uyulmadığında ortaya çıkacak durumu anlatmaktadır.

Bazı tefsir kitaplarında bu ayetlerin tefsirlerine baktığımızda , İsrailoğullarına emredilen şehre secde ederek girme emrinin nasıl uygulanacağı konusunda yoğunlaştığını görebiliriz. Şehrin kapısından şekli anlamda bir secde ederek girilip girilmemesi konusu , tefsirlerin yoğunlaştığı konudur.  Halbuki buradaki secde ederek şehre girme emrinin şekli anlamdaki secde ederek girmek olarak değil , şehirdeki yaşamın bu kelimenin ifade ettiği anlam olan Allah c.c nin emirlerine uygun , onu ilah ve rab olarak tanıyan bir yaşam sisteminin hayata geçirilmesi olarak okunması gerektiğini düşünmekteyiz. 

Böyle bir okuma , ayetleri sadece o kavme has olmaktan çıkararak , tüm zamanlara dönük evrensel mesajlar olarak okunmasını , aynı şartların bizler içinde geçerli olduğunu hatırlatacak , şehirlerde mutlu , huzurlu ve güven içinde yaşamanın nasıl olması gerektiğini  bizlere öğretecektir. 

Şehre kendilerini Allah'ın emirlerine teslim etmiş bir halde girenlerin yaşadığı şehirlerin halkı mutlu , huzurlu ve güvenli , birbirinden emin bir yaşam süreceklerdir. Kapısından secde ederek girilen  ve günah işlemekten korkan insanların oluşturduğu şehirler , insanlığın her zaman özlemi olan şehirlerdir. Ancak bu halin aksine hareket ederek , isyan eden ve günah işlemekten korkmayan insanların oluşturduğu şehirler , anarşi, terör , huzursuzluk , korku kaynağı olacaklardır. 

----- Şehirlerde secde halinde ve günah işlemekten korkmaya dayalı bir yaşam nasıl olmalıdır?. 

Şehir yaşamının esası , o şehirde birlikte yaşamanın getirdiği bir takım kurallara uyulması şartına dayanır. İnsanlığın evrensel değerler olarak kabul ettiği insana saygı esasına dayanan bütün kurallar şehir yaşamı için şarttır. Yere tükürmemek , çöp atmamak gürültü yapmamak gibi en basit kuraldan , insanların birbirinin mal , can ,ırz ve namusuna saygı duyan bir yaşam sürmesi gibi insan onurunu öne çıkaran tüm şartların ortak adı "Şehirde secde eden ve günahtan korkan bir yaşam" dır .

Secde eden ve günahtan korkan insanların yaşadığı şehirlerin oluşması , o şehirlerde yaşayan insanların Allah'a ve hesap gününe inanan bir hayatı esas almaları ile mümkündür. Allah ve hesap günü korkusu , insanların kendi polisi olmalarını sağlayacak olan en büyük haslettir. İnsanlara zarar vermek için yapacağı bir kötülüğün, şehir polisine yakalanmasa bile Allah (c.c)nin gözünden kaçmadığını , yaptığı kötülüğün hesap gününde karşısına mutlaka çıkacağını bilen bir kimse, artık kendi kendisinin polisi olacak , ve kötülükleri işlemekten korkacaktır. 

Bu insanların oluşturduğu şehirler , güvenli , mutlu, huzurlu , kapılarına kilit üstüne kilit vurmayan , komşusunda emin , birbirine saygılı , birbirlerini seven , ırk , renk , memleket ayrımı yapmayan insanların şehri olacaktır. Bu şehirlerdeki kolluk kuvvetleri sembolik olarak var olacak , ve kendilerine düşen asayişi koruma görevi en az düzeyde olacaktır.

Böyle şehirlerin tesisi , bu şehirleri oluşturun insanların kendilerinin bu şuur içinde olması , çocuklarını da aynı şuur içinde yetiştirmesi ile mümkün olacaktır. Aile içi eğitimin bu noktada önemi büyüktür. Aile içinde aldığı eğitimin devamını gittiği okulda da gören çocuklar , yarınların güvencesi olarak yetişeceklerdir. 

Eğitimin kesintisizliği ve sürekliliğinin önemi bu noktada çok önemlidir. Ailesinden aldığı eğitimin benzerini okulda almayan bir nesil , veya okulda aldığı eğitimin benzerini ailesinde almayan bir neslin , secde eden ve günahtan korkan bir nesil olarak yetişmesi güç olacak , bu nesillerin oluşturduğu toplumlar ise her türlü anarşi , terör , ve huzursuzluğa açık olacaklardır.

----- Kendilerine söylenen sözü başka sözle değiştirmenin şehir hayatına nasıl bir etkisi olur ?.

Şehirde secde eden ve günahtan korkan bir yaşam sürmenin terk edilerek , isyan eden ve günahtan korkmayan bir yaşamın sürülmesi , söylenen sözün başka bir sözle değiştirilmesi anlamına gelecektir. 

Allah'tan ve hesap gününden korkmayan bir neslin şehirlerde hayat sürmeye başlaması , bırakın polis ordusunun güvenliği sağlamasını , polisin bile can emniyeti olmayan şehirleri ortaya çıkaracaktır. İnsani değerleri esas almayan nesillerin yetiştiği şehirler , korku bilmeyen , sadece dünyayı düşünen , ihtiyacı olan bir şeyi çalışarak kazanmak yerine, çalarak, gasp ederek kazanmaya çalışan insanların yaşadığı şehirlere dönüşecektir. 

Bırakın başka ülkeleri , kendi yaşadığımız ülkedeki  televizyon ve gazete haberlerine baktığımızda , günahtan korkmayan Allah'a secde etmeyerek , şeytana secde eden nesillerin doldurduğu şehirlerde her gün meydana gelen , cinayet , tecavüz , hırsızlık, uyuşturucu ,anarşi ve terör haberleri, artık alışkanlık haline gelerek normal olaylar olarak görülmektedir. 

----- Allah'a secde etmeyen, günahtan korkmayan insanların oluşturduğu şehirlerin sonu ne olur ?. 

"Biz de, o zalimlere, yoldan çıkmalarından dolayı gökten azab indirdik."
" Biz de, o zalimlere, zulümlerinden ötürü gökten azab gönderdik."

Yukarıdaki cümleler , bu şehirlerde yaşayan insanların sonunu anlatmaktadır. Sünnetullah gereği , Allah (c.c) tarafından belirlenen kulluk ve insana saygı esasına dayanmayan insanların hakim olduğu şehirlerin yıkımı kaçınılmazdır. Bu şehirlerin yıkımı illaki gökten taş yağması şeklinde gerekmemektedir. Kur'an'ın böyle bir ifade kullanması , din dilinin gereği olan işlenen bir cürümün ne kadar çirkin, ve bunun cezasının ne kadar feci olduğunu beyan etmek amacına matuftur. 

Bugün şehirlerde, engelli bir insanı hayata bağlayan aracını , emekli bir yaşlının maaşını , hastanın tedavi için biriktirdiği parasını sadece uyuşturucuya para yetiştirmek için çalmaktan çekinmeyen , çocuklara dahi şiddet göstermekten çekinmeyen , cinsel arzularını tatmin için her türlü aşağılık yolu deneyen , üç kuruş için cinayet işlemekten çekinmeyen insanların doldurduğu şehirlerin başına gelenler gökten azap yağması değilde nedir ?. 

Çocuklarını okula yalnız göndermekten korkan velilerin , geceleri sokağa çıkmaya korkan , evlerinin kapılarını kilit üstüne kilit yaptırmak zorunda kalan , yolda her şeyden habersiz olarak yürürken trafik kazasına kurban giden , ve daha sayamadığımız bir çok tehlike ile iç içe olan insanların yaşadığı şehirlerin üzerine gökten herhalde rahmet değil azap yağacaktır. 

Kur'an , Araf suresi içinde İsrailoğullarına mensup deniz kıyısındaki bir şehirde yaşayan insanların helak edildiğinden bahsetmektedir. Bu topluluğun helak edilme sebebi , Allah (c.c ) nin yasaklamış olduğu halde cumartesi günü çalışmış olmalarıdır. Bu topluluk içinde helak edilen guruplar bu yasağı ihlal edenlerle , yasağı ihlal etmeyip fakat ihlal edenleri uyarmayanlardır . 

Bizler her türlü şerrin yaşandığı şehirler halkı olarak , bu şerleri işlememek ile erdemli bir davranış içinde bulunuyor olabiliriz , fakat bu şerleri işleyenlere karşı uyarı görevinde bulunmamak sureti ile , yorganı tepemizden çekip yattığımız takdirde , bu şerlerin meydana getirdiği çöküşün enkazı altında bizlerde kalmaktan kurtulamayız.

Şehirde yaşamanın bir kuralı da , Allah'a kul olma bilincini kaybetmiş , insanı insan yapan değerleri hiçe sayarak , hak , hukuk , kural tanımadan bir hayat sürenlerin yanlışlarını uyarmaya çalışmak olmalıdır. Uyarı görevinde bulunmayanların da , geçmişte yaşayan deniz kıyısındaki halkın benzeri bir akıbete uğraması kaçınılmazdır.

İnsanların birlikte yaşamasının temel kuralı birbirlerinin hak ve hukukuna saygı gösterilmesi olduğunu herkes bilmektedir. Bizim amacımız , ilgili ayetlerin güncel mesajının ne olduğunu okumaya çalışmaktır. İsrailoğulları ile ilgili bir ayetin nasıl tarihsel olmaktan çıkarılarak , bize dair bir mesajı olabileceğini göstermek çalışmak bu yazının gayelerinden birisidir. Yazıda ele almaya çalıştığımız konu , kimsenin bilmediği bir konu değil , herkesin malumu olan bir konudur.

Sonuç olarak : Birlikte yaşamak zorunda olan insanların bu birlikteliğinin mutlu ve huzurlu bir şekilde sürmesi için , insanların can , mal , ırz , namus , gibi haklarının gözetilmesine yönelik kuralların ihdas edilmesi şartı vardır. Birlikte yaşamak, önce bireysel eğitimden başlamak zorundadır . Aile ve okulun, insanların hak ve hukukuna riayet eden bir yaşamın sürülmesi gerektiğini insanlara öğreten en önemli kurumlar olması nedeniyle , insan hayatındaki yeri elbette yadsınamaz. 

"Allah'a secde etmek ve günahtan korkmak" cümlesi ile ifade edilen insan onuruna saygı duyulan , insanların hak ve hukukuna dayalı bir şehir yaşamı , insanların güvenli , mutlu ve huzurlu bir hayat sürmesinin garantisidir. Bunun tersi ise , korkunun hakim olduğu bir şehir yaşamı demektir. Huzur ve güvenden yoksun olan şehirler ise , zaman içinde yıkıma uğramaya mahkumdur. 

Şehirlerin birleşiminden meydana gelen devletlerin devamı ise , şehir halklarının kulluk bilincine sahip bir hayat sürmesi ile yakından alakalıdır. Bireylerin sağlıklı bir inanca sahip olması , aynı zamanda o bireylerin meydana getirdiği toplumların da sağlıklı bir şekilde yaşamasının garantisidir. 

                             EN DOĞRUSUNU ALLAH C.C BİLİR.


11 Ağustos 2014 Pazartesi

Nur s. 55. Ayeti ve Sünnetullahın İşleyiş Kuralları

Sünnetullah kelimesi ile ifade edilen şey , Allah cc nin arz üzerinde koymuş olduğu ve değişmez olan yasalardır,bu değişmezlik kur'anın bir çok ayetinde beyan edilmiş olup Nur s. 55 . ayetide bu durumu beyan eden bir ayettir. 

 [024.055]  Allah, içinizden iman edip salih amel işleyenlere, onlardan öncekileri halef kıldığı gibi, onları da yeryüzüne halef kılacağına, onlar için beğendiği dini temelli yerleştireceğine, korkularını güvene çevireceğine dair söz vermiştir. Çünkü onlar Bana kulluk eder, hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Bundan sonra inkar eden kimseler, işte onlar artık yoldan çıkmış olanlardır.

Nur s. 55. ayetinden anlaşılacağı üzere , iman edip salih amel işlemek ,sadece ona kulluk etmek ,ona hiç bir şeyi ortak koşmamak şartı ile mü'minlere, ahiret mükafatından önce dünya mükafatı olarak arz üzerine halef kılacağını , islamı din olarak yerleşik kılacağını,korkularını güvene çevireceğini vaad etmektedir. Bu vaad Allah cc nin bir sünneti olup bu şartlara riayet edenlere dünya iktidarı vaad edilmiştir , Allah cc vaadinden asla caymayacağına göre bu vaadin gerçekleşmeme sebebleri acaba nedir ? sorusunun cevabını aramak zorundayız.  

Sorunun cevabını bu vaadin gerçekleştiğini beyan eden ayeti ve bu ayete kadar olan süreci yine kur'an içinden okuyarak öğrenmek mümkündür.

[005.003]  Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilenler, -canları çıkmadan önce kesmemişseniz, boğulmuş, bir yerine vurularak öldürülmüş, düşüp yuvarlanmış, başka bir hayvan tarafından süsülmüş, yırtıcı hayvan tarafından yenmiş olanları- dikili taşlar üzerine boğazlananlar ile fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı; bunlar fasıklıktır. Bugün, inkar edenler sizi dininizden etmekten umutlarını kesmişlerdir, onlardan korkmayın, Benden korkun. Bugün, size dininizi bütünledim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslam'ı beğendim. Açlıktan darda kalan, günaha kaymaksızın yiyebilir. Doğrusu Allah Bağışlayan'dır, merhametli olandır.

Maide s. 3. ayeti son inen ayet olarak bilinmektedir ve bu bilginin yanlış olmadığını düşünüyoruz. Ayet içindeki "Bugün, inkar edenler sizi dininizden etmekten umutlarını kesmişlerdir, onlardan korkmayın, Benden korkun. Bugün, size dininizi bütünledim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslam'ı beğendim."cümlesi önemli mesajlar taşımakta olup, nur s. 55. ayette beyan edilen sünnetullahın gerçekleşmiş olduğunu bizlere bildirmektedir. 

Nur s. 55. ayetinde bildirilen şartlar olan , iman edip salih amel işlemek ,sadece ona kulluk etmek , ona hiç bir şeyi ortak koşmamak şeklindeki şartları taşıyarak bu uğurda canını ve malını ortaya koyan sahabe Allah cc nin sünneti gereği onun vaadının hak olduğunu maide s. 3. ayetinde şahid olmuştur.

Nur s. 55. ayetindeki vaadi hak eden Muhammed as ve ashabını maide s. 3. ayetindeki "Bugün, inkar edenler sizi dininizden etmekten umutlarını kesmişlerdir, onlardan korkmayın, Benden korkun. Bugün, size dininizi bütünledim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslam'ı beğendim." şeklinde bir cümlenin nazil olmasına kadar varan sürecin çok iyi değerlendirilmesi ve bu süreci anlatan ayetlerin içselleştirilerek okunması ve hayata aktarılması gereklidir. 

Bu günkü hali pür melalimize baktığımız zaman müslümanlar olarak dünyanın her yerinde zulüm,baskı ,katliam , işkencelere maruz kalmamızın sebebi yine sünnetullahın işleyişinin yani Allah cc nin vaadinin bir gereğidir. Bu vaadi nur s. 55. ayetini tersten okuyarak görebiliriz . 

Allah, içinizden iman ed(MEY)ip salih amel işle(ME)yenlere, onlardan öncekileri halef kıldı(MA)ğı gibi, onları da yeryüzüne halef kıl(M)acağına, onlar için beğendiği dini temelli yerleştir(M)eceğine, korkularını güvene çevir(M)eceğine dair söz vermiştir. Çünkü onlar Bana kulluk ed(MEZL)er,  Bana ortak koşARLAR. Bundan sonra inkar eden kimseler, işte onlar artık yoldan çıkmış olanlardır.

Nur s. 55. ayetinin tersten okuduğumuz zaman ortaya çıkan durum hiç birimizin yabancısı olmadığı bir durum olup bugün müslümanların genel durumunu yansıtmaktadır. Allah cc muhakkak vaadinden caymaz ve nur s. 55. ayetin tersini işleyenler için aynı vaad geçerli olup dünyada zelil bir duruma düşmemiz bu sünnetullahın bir tecellisidir.

Muhammed as a ilk inen ayetten son inen ayete kadar olan süreci okuduğumuz takdirde başta elçi Muhammed as olmak üzere ona hakkı ile iman eden sahabenin inen ayetleri içselleştirerek hayata yansıtmaları Allah cc nin onlara vaad ettiği dünya iktidarının gerçekleşmesine sebeb olmuştur. Aynı kur'anı okuyan müslümanların bugün zelil bir durumda olmalarını nasıl izah edebiliriz?

Allah cc nin vaadi olan dünya iktidarına sahip olmak için gerekli olan ana şartlar bir çok ayette olduğu gibi nur s. 55. ayetindede sıralanmıştır.
1- iman etmek 2- salih amel işlemek 3- sadece ona kulluk etmek 4- ona hiçbir şeyi ortak koşmamak. Bu 4 ana unsur kur'an geneline yayılan ayetlerin özetidir demek yanlış olmaz . Allah cc kendisinin tek bir ilah olarak tanınmasını , sadece kendisine kulluk edilmesinin ne şekilde gerçekleşeceğini bütün ayetlerde iman ve salih amel ikilisinin birbirinden ayrılmaz bir unsur olarak zikretmesine rağmen , Allah cc nin vaadine layık olan sahabeler sonrası iman ve salih ameli birbirinden ayırarak zilletin gereği olan şartları oluşturmaya başlamışlardır.

Bugün düşünce dünyamızın tartışılan konularına baktığımızda yüzyıllardır amel imandan bir cüzmüdür değilmidir tartışmaların hala yapılır olduğunu görmekteyiz. Ehli sünnet itikadı adı altında, " iman dil ile kalb ile tasdik" şeklindeki tarifin ameli bertaraf etmesi şeklinde tezahür eden durum bugünkü zelil durumuza temel oluşturan bir düşüncedir. 

"Amelleri imandan bir cüz sayarsak amel işlemeyenler kafir olmuş olur" düşüncesi ile ortaya çıkan mürcie fırkası, büyük bir ihtimal saray erkanını kızdırmamak ve onlara şirin görünmek için böyle ayrıma gitmiştir. Bu ayrımın nelere malolacağı hesabı yapılmadan, günü birlik kaygılarla hareket eden sahabe sonrası bir takım insanları takip edenler kendi zamanlarındaki oluşumlara karşı çıkmama adına bu düşünceleri bayraklaştırarak bugüne kadar gelinmiştir. 

[003.142]  Yoksa siz, Allah içinizden savaşanları ve sabredenleri hiç belirlemeden cennete gireceğinizi mi sandınız.
[002.214]  Sizden önce gelenlerin durumu sizin başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Peygamber ve onunla beraber müminler: «Allah'ın yardımı ne zaman?» diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı; iyi bilin ki Allah'ın yardımı şüphesiz yakındır.
[029.002] İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece «İman ettik» demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?
[009.016]  Allah, içinizden cihat edenleri; Allah'tan, peygamberinden ve inananlardan başka sırdaş edinmeyenleri ortaya çıkarmadan sizi kendi halinize bırakacak mı zannediyorsunuz? Allah işlediklerinizden haberdardır.

Bu ayetleri okuyan Muhammed as ve ashabı "iman dil ile ikrar kalb ile tasdikten ibarettir" deyip yan gelip asla yatmadılar özellikle Medinede inen ayetler müslümanların kafirler ile olan mücadelerini köy kahvelerinde veya cami kürsülerinde anlatılacak olan eskilerin masalları olarak anlatmamıştır. İman edip imanlarını salih amel ile birleştirenlerin Allah cc nin dinine karşı koyanlara verdikleri mücadele örnekleri bir çok anlatılarak bizler için ibret alınması sağlanmıştır. 

Allah cc ye ortak koşmamak ve sadece onu tek ilah olarak bilmek gerekliliği, yine olması gereken yönden saptırılarak şirk bir nevi islamileştirilerek düşünce dünyamız içine sokulmuştur. Şirk ve put dediğimiz olguyu sadece Mekkeye has ve kabe içindeki putlarla sınırlayan zihniyet 360 tane putun kırılması ile şirkin ve putçuluğun sona erdiğini zannetmiştir. Zaman içinde hint ,iran ve yunan düşüncesi ile ortaklığa giren müslümanlar oralardan devşirdikleri şirk düşüncelerini islam ile karıştırırarak yeni bir islam inancı ortaya çıkartmışlar ve bu güne kadar tasavvuf adı altında şirki islam olarak sunmaya ve maalesef ki bir çok müslüman bu şirk inancı içinde islamı yaşadıkları zannına kapılmışlardır. 

Allah cc nin nur s. 55. ayetinde etmiş olduğu vaadin şartlarına bu şekilde uyan!! bizler sanki o vaade gerçekten uyduğumuzu zannederek başarı bekler olmuşuz, ancak böyle bir başarı bırakın gelmeyi zillet üzerimizden kalkmaz olmuştur. Bu zillet aynı şekilde sünnetullahın bir gereği olup Alah cc ye gereği gibi kul olmayan bizler , yine Allah cc ye gereği gibi kul olmayanların elinde oyuncak durumuna düşerek onların fitne aracı haline gelen bir duruma geldik.

Bu durumun ortadan kalkması ve yeniden Allah cc nin vaadi olan arz üzerinde iktidar olmak için alak suresi ayetlerinden başlayan ve maide s. 3. ayetine kadar varan süreci içselleştirerek okumaktan ve hayata aktarmaktan başka bir çaremiz yoktur. Bugün ülkemiz geneline şöyle bir baktığımız zaman kendisinin kur'anı öncellediğini iddia edenlerin bir kısmının  (istisnaları hariç olmak üzere) kur'an okumalarına böyle bir kaygıyı katmadıklarına şahid olmaktayız. Kur'an ayetlerini geçmişteki hariciler gibi mızrak uçlarına takarak karşısındaki düşünce sahiplerini tekfir etmekten başka bir amaç dışında okumayan , veya kur'anın tek ve yegane çağrısı olan, Allah cc nin dışındaki ilahları red etmenin ne demek olduğundan dahi habersiz olarak sadece muhafazakar bir söyleme sahip olanları desteklediklerine şahid olmaktayız.

Dünya geneli müslümanları olarak her yerde zelil bir durumda olmuş olmamız bizlerin kur'ana daha ciddi bir biçimde sarılmamız gerektiğini bir kez daha hatırlatmaktadır. Değişmeyen sünnetullah kuralları çerçevesinde yeniden arz üzerinde hakim olmanın yolu bizden öncekilerin takip ettikleri yolu takip etmekten geçmektedir. 

Nuzül dönemi muhataplarına kıssa yolu ile kendilerinden öncekilerin tevhid mücadeleleri anlatılarak yöntem tarifi yapılmış ve onlar o yöntemleri takip ederek başarıya ulaşmışlardır.Bizler hem kıssaları hemde o kıssalardaki yöntemi takip eden ashabın örnekliklerini okuyarak mücadele yöntemimizi belirlemek zorundayız. Gelgelelim müslümanlar olarak kur'anın bize tarif ettiği mücadele yolunu okumak ve anlamak şöyle dursun ,daha kur'anın bizlere yüklemiş olduğu şirkle mücadele boyutunun neleri kapsadığının şuurunda bile olamayımışız kat etmemiz gereken daha uzun bir yolun olduğunu göstermektedir.

Türkiye geneline baktığımızda özellikle içinde bulunduğumuz sistemde muhafazakarların hükümet etmiş olmaları, bizleri büyük bir atalete sürükleyerek sistem ile entegre olmamızı sağlamıştır. Bu entegre oluş sistemin yürümesini sağlayanların muhafazakar kimlikleri veya bir takım icraatları sayesinde öyle bir hal almıştırki artık sistemi sorgulamak bir tarafa sistemi kabul eden bir müslüman gurubu oluşmuştur. Bu oluşum islam adına tehlikeli bir oluşum olup kur'anın sanki sistemi kabul eder bir tarafı var gibi  düşünce içinde dahi olunmaya başlanmıştır.

Kur'an, Allah cc nin yanına konulan her şeye şirk damgasını vurarak hakimiyetin her konuda alemlerin rabbine ait olması gerektini vurgulamıştır. Muhammed as ın tebliğ sürecinde "müdahene" dediğimiz tavizkar bir tutuma asla düşmemesini özellikle emreden Allah cc bu yoldan asla taviz vererek birilerini kendisine çekmeye çalışmamasını özellikle abese suresi ayetlerinde vurugulamıştır. 

Bütün bu örneklikler bizler içinde işaret taşları olması gerekmektedir. Yönetim kadrolarının muhafazakar kimlikli kişilerden oluşması bizi yönetim şeklinin islami olduğuna dair bir düşünce içinde olmamızı asla gerektirmez. Yönetim kademelerindeki kişiler kuralları önceden belirlenmiş bir sistemin devamını sağlayan insanlar olup kimlikleri bizleri herhangi bir rehavete düşürmemelidir. 

Sonuç olarak; dini yalnız Allaha has kılmak , fitne ve fesadı arz üzerinden kaldırmak gibi bir görev yüklenmiş olan biz müslümanlar bu görevimizin farkında bile olmayarak dini başkalarına has kılmak fitne ve fesadı yayanlara karşı ses etmemek gibi bir misyon yüklenerek bu misyonu sanki kitabımız emrediyor şeklinde bir düşünce ile mevcut sistemlere kul köle olmaya devam etmekteyiz. Nur s. 55. ayetinde arz üzerinde iktidar sahibi olmak için gerekli olan kuralları bizlere beyan eden rabbimiz , maide s. 3. ayetinde Muhammed as ve ashabının bu kuralları yerine getirdiğini ve sünnetullah gereği olarak vaadinin yerine getirdiğini beyan etmektedir. Nur s. 55. ayetini ters bir okuyuşla ayet içindeki emirlerin tersini hayata geçirdiğimiz zaman, sünnetullah kuralları yine  işlemekte olup bu günkü durumumuz nur s. 55 ayetinin tersi istikametteki okuyuşumuzun bir hak edişidir. İman ve salih amel temeline dayalı ve kuranı şirki yıkıp tevhidi ikame etme esasına dayalı bir okuyuş bizi her türlü renge boyanmış olan şirk esaslı sistemleri red etmeye çağırır bu sistemin başındakilerin kimliği ne olursa olsun sistemin kuralları önemli olup takkeli ve takkesizlerin yönetmesi arasında herhangi bir fark yoktur.

                                    EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.