7 Kasım 2016 Pazartesi

Bakara s. 58-59 ve Araf s. 161-162. Ayetleri : Şehirde Yaşamanın Kuralları

İnsan , fıtratından gelen bazı özellikler nedeniyle birlikte yaşamak zorunda olan bir varlıktır. Birbirine muhtaç bir halde yaşamını sürdürmek mecburiyetinde olan insan , ihtiyaçlarını karşılamak amacı ile toplu yaşamın gereği olana şehirler kurmuş , bu şehirlerde yaşamış , halen yaşamakta olup , bu yaşam biçimini kıyamete değin sürdürecektir. İnsanların birlikte yaşam sürdüğü şehirlerde doğal olarak belirli kuralların olması , herkesin koyulan kurallara uyması , şehirde yaşayan insanların mutlu , huzurlu , güvenli bir yaşam sürmesi için gerekli olan , olmazsa olmaz şartlardandır.

İsrailoğulları ile ilgili anlatımları konu aldığımız ayetlerde , bu ayetlerin sadece onlara has olarak okunmayıp , Allah (c.c) nin arz üzerine koyduğu evrensel yasaların yani Sünnetullah'ın toplumlar üzerinde nasıl tecelli ettiğinin canlı göstergesi olarak okunması gerektiğini vurgulayarak , böyle bir okumanın o kavmi konu alan ayetler ile bizlere verilmek istenilen mesajların anlaşılmasını da kolaylaştıracağını daha önceki yazılarımızda hatırlatmaya çalışmıştık.

Bu yazımıza konu olan ayetler , şehirlerde yaşamanın kurallarını, İsrailoğulları örneği üzerinden beyan eden, şehir yaşamının uyulması şart olan evrensel kuralları hatırlatmakta, bu kurallara uyulmadığında ise , İsrailoğulları örneğinde şehirlerde meydana gelecek olan yıkımı hatırlatarak , bu kurallara uyulmamasının hangi zaman ve mekanda yaşanırsa yaşansın, tüm şehirlerde evrensel yasalar gereği , meydana gelecek olan yıkımı hatırlatmaktadır. 

[002.058]  Hani bir zamanlar «Şu şehre girin de onun nimetlerinden dilediğiniz şekilde bol bol yiyin ve kapıdan secde ederek girin ve «hıtta» (bizi bağışla!) deyin ki, size, hatalarınızı mağfiret ediverelim, iyilik yapanlara nimetlerimizi daha da arttıracağız» dedik.
[002.059] Ama zulmedenler, kendilerine söylenmiş olan sözü başka sözle değiştirdiler. Biz de, o zalimlere, yoldan çıkmalarından dolayı gökten azab indirdik.

[007.161]  Ve o vakit onlara denilmişti ki; Şu şehre yerleşin ve orada dilediğiniz şeylerden yiyin, «hitta» (günahlarımızı bağışla.) deyin ve secde ederek kapısından girin ki, suçlarınızı bağışlayalım. İyilere nimetlerimizi daha da arttıracağız.
[007.162] Ama zulmedenler, kendilerine söylenen sözü başka sözle değiştirdiler. Biz de, o zalimlere, zulümlerinden ötürü gökten azab gönderdik.

Bakara ve Araf surelerindeki bu ayetler, aynı konuyu anlatmaktadır. Ayetlerin tarihi bağlamı , Firavun zulmünden kurtularak denizin karşı tarafına geçen İsrailoğullarının yeni bir hayat kurmaları için girmeleri gereken bir şehir, ve o şehirde yaşamlarını sürdürebilmeleri için onlara gerekli olan kuralların onlara hatırlatılması ile ilgilidir. Ayetler sadece onlar ile ilgili bir durumu değil , şehir yaşamı için her zaman ve mekanda geçerli olacak olan kuralları vaz etmekte, ve bu kurallara uyulmadığında ortaya çıkacak durumu anlatmaktadır.

Bazı tefsir kitaplarında bu ayetlerin tefsirlerine baktığımızda , İsrailoğullarına emredilen şehre secde ederek girme emrinin nasıl uygulanacağı konusunda yoğunlaştığını görebiliriz. Şehrin kapısından şekli anlamda bir secde ederek girilip girilmemesi konusu , tefsirlerin yoğunlaştığı konudur.  Halbuki buradaki secde ederek şehre girme emrinin şekli anlamdaki secde ederek girmek olarak değil , şehirdeki yaşamın bu kelimenin ifade ettiği anlam olan Allah c.c nin emirlerine uygun , onu ilah ve rab olarak tanıyan bir yaşam sisteminin hayata geçirilmesi olarak okunması gerektiğini düşünmekteyiz. 

Böyle bir okuma , ayetleri sadece o kavme has olmaktan çıkararak , tüm zamanlara dönük evrensel mesajlar olarak okunmasını , aynı şartların bizler içinde geçerli olduğunu hatırlatacak , şehirlerde mutlu , huzurlu ve güven içinde yaşamanın nasıl olması gerektiğini  bizlere öğretecektir. 

Şehre kendilerini Allah'ın emirlerine teslim etmiş bir halde girenlerin yaşadığı şehirlerin halkı mutlu , huzurlu ve güvenli , birbirinden emin bir yaşam süreceklerdir. Kapısından secde ederek girilen  ve günah işlemekten korkan insanların oluşturduğu şehirler , insanlığın her zaman özlemi olan şehirlerdir. Ancak bu halin aksine hareket ederek , isyan eden ve günah işlemekten korkmayan insanların oluşturduğu şehirler , anarşi, terör , huzursuzluk , korku kaynağı olacaklardır. 

----- Şehirlerde secde halinde ve günah işlemekten korkmaya dayalı bir yaşam nasıl olmalıdır?. 

Şehir yaşamının esası , o şehirde birlikte yaşamanın getirdiği bir takım kurallara uyulması şartına dayanır. İnsanlığın evrensel değerler olarak kabul ettiği insana saygı esasına dayanan bütün kurallar şehir yaşamı için şarttır. Yere tükürmemek , çöp atmamak gürültü yapmamak gibi en basit kuraldan , insanların birbirinin mal , can ,ırz ve namusuna saygı duyan bir yaşam sürmesi gibi insan onurunu öne çıkaran tüm şartların ortak adı "Şehirde secde eden ve günahtan korkan bir yaşam" dır .

Secde eden ve günahtan korkan insanların yaşadığı şehirlerin oluşması , o şehirlerde yaşayan insanların Allah'a ve hesap gününe inanan bir hayatı esas almaları ile mümkündür. Allah ve hesap günü korkusu , insanların kendi polisi olmalarını sağlayacak olan en büyük haslettir. İnsanlara zarar vermek için yapacağı bir kötülüğün, şehir polisine yakalanmasa bile Allah (c.c)nin gözünden kaçmadığını , yaptığı kötülüğün hesap gününde karşısına mutlaka çıkacağını bilen bir kimse, artık kendi kendisinin polisi olacak , ve kötülükleri işlemekten korkacaktır. 

Bu insanların oluşturduğu şehirler , güvenli , mutlu, huzurlu , kapılarına kilit üstüne kilit vurmayan , komşusunda emin , birbirine saygılı , birbirlerini seven , ırk , renk , memleket ayrımı yapmayan insanların şehri olacaktır. Bu şehirlerdeki kolluk kuvvetleri sembolik olarak var olacak , ve kendilerine düşen asayişi koruma görevi en az düzeyde olacaktır.

Böyle şehirlerin tesisi , bu şehirleri oluşturun insanların kendilerinin bu şuur içinde olması , çocuklarını da aynı şuur içinde yetiştirmesi ile mümkün olacaktır. Aile içi eğitimin bu noktada önemi büyüktür. Aile içinde aldığı eğitimin devamını gittiği okulda da gören çocuklar , yarınların güvencesi olarak yetişeceklerdir. 

Eğitimin kesintisizliği ve sürekliliğinin önemi bu noktada çok önemlidir. Ailesinden aldığı eğitimin benzerini okulda almayan bir nesil , veya okulda aldığı eğitimin benzerini ailesinde almayan bir neslin , secde eden ve günahtan korkan bir nesil olarak yetişmesi güç olacak , bu nesillerin oluşturduğu toplumlar ise her türlü anarşi , terör , ve huzursuzluğa açık olacaklardır.

----- Kendilerine söylenen sözü başka sözle değiştirmenin şehir hayatına nasıl bir etkisi olur ?.

Şehirde secde eden ve günahtan korkan bir yaşam sürmenin terk edilerek , isyan eden ve günahtan korkmayan bir yaşamın sürülmesi , söylenen sözün başka bir sözle değiştirilmesi anlamına gelecektir. 

Allah'tan ve hesap gününden korkmayan bir neslin şehirlerde hayat sürmeye başlaması , bırakın polis ordusunun güvenliği sağlamasını , polisin bile can emniyeti olmayan şehirleri ortaya çıkaracaktır. İnsani değerleri esas almayan nesillerin yetiştiği şehirler , korku bilmeyen , sadece dünyayı düşünen , ihtiyacı olan bir şeyi çalışarak kazanmak yerine, çalarak, gasp ederek kazanmaya çalışan insanların yaşadığı şehirlere dönüşecektir. 

Bırakın başka ülkeleri , kendi yaşadığımız ülkedeki  televizyon ve gazete haberlerine baktığımızda , günahtan korkmayan Allah'a secde etmeyerek , şeytana secde eden nesillerin doldurduğu şehirlerde her gün meydana gelen , cinayet , tecavüz , hırsızlık, uyuşturucu ,anarşi ve terör haberleri, artık alışkanlık haline gelerek normal olaylar olarak görülmektedir. 

----- Allah'a secde etmeyen, günahtan korkmayan insanların oluşturduğu şehirlerin sonu ne olur ?. 

"Biz de, o zalimlere, yoldan çıkmalarından dolayı gökten azab indirdik."
" Biz de, o zalimlere, zulümlerinden ötürü gökten azab gönderdik."

Yukarıdaki cümleler , bu şehirlerde yaşayan insanların sonunu anlatmaktadır. Sünnetullah gereği , Allah (c.c) tarafından belirlenen kulluk ve insana saygı esasına dayanmayan insanların hakim olduğu şehirlerin yıkımı kaçınılmazdır. Bu şehirlerin yıkımı illaki gökten taş yağması şeklinde gerekmemektedir. Kur'an'ın böyle bir ifade kullanması , din dilinin gereği olan işlenen bir cürümün ne kadar çirkin, ve bunun cezasının ne kadar feci olduğunu beyan etmek amacına matuftur. 

Bugün şehirlerde, engelli bir insanı hayata bağlayan aracını , emekli bir yaşlının maaşını , hastanın tedavi için biriktirdiği parasını sadece uyuşturucuya para yetiştirmek için çalmaktan çekinmeyen , çocuklara dahi şiddet göstermekten çekinmeyen , cinsel arzularını tatmin için her türlü aşağılık yolu deneyen , üç kuruş için cinayet işlemekten çekinmeyen insanların doldurduğu şehirlerin başına gelenler gökten azap yağması değilde nedir ?. 

Çocuklarını okula yalnız göndermekten korkan velilerin , geceleri sokağa çıkmaya korkan , evlerinin kapılarını kilit üstüne kilit yaptırmak zorunda kalan , yolda her şeyden habersiz olarak yürürken trafik kazasına kurban giden , ve daha sayamadığımız bir çok tehlike ile iç içe olan insanların yaşadığı şehirlerin üzerine gökten herhalde rahmet değil azap yağacaktır. 

Kur'an , Araf suresi içinde İsrailoğullarına mensup deniz kıyısındaki bir şehirde yaşayan insanların helak edildiğinden bahsetmektedir. Bu topluluğun helak edilme sebebi , Allah (c.c ) nin yasaklamış olduğu halde cumartesi günü çalışmış olmalarıdır. Bu topluluk içinde helak edilen guruplar bu yasağı ihlal edenlerle , yasağı ihlal etmeyip fakat ihlal edenleri uyarmayanlardır . 

Bizler her türlü şerrin yaşandığı şehirler halkı olarak , bu şerleri işlememek ile erdemli bir davranış içinde bulunuyor olabiliriz , fakat bu şerleri işleyenlere karşı uyarı görevinde bulunmamak sureti ile , yorganı tepemizden çekip yattığımız takdirde , bu şerlerin meydana getirdiği çöküşün enkazı altında bizlerde kalmaktan kurtulamayız.

Şehirde yaşamanın bir kuralı da , Allah'a kul olma bilincini kaybetmiş , insanı insan yapan değerleri hiçe sayarak , hak , hukuk , kural tanımadan bir hayat sürenlerin yanlışlarını uyarmaya çalışmak olmalıdır. Uyarı görevinde bulunmayanların da , geçmişte yaşayan deniz kıyısındaki halkın benzeri bir akıbete uğraması kaçınılmazdır.

İnsanların birlikte yaşamasının temel kuralı birbirlerinin hak ve hukukuna saygı gösterilmesi olduğunu herkes bilmektedir. Bizim amacımız , ilgili ayetlerin güncel mesajının ne olduğunu okumaya çalışmaktır. İsrailoğulları ile ilgili bir ayetin nasıl tarihsel olmaktan çıkarılarak , bize dair bir mesajı olabileceğini göstermek çalışmak bu yazının gayelerinden birisidir. Yazıda ele almaya çalıştığımız konu , kimsenin bilmediği bir konu değil , herkesin malumu olan bir konudur.

Sonuç olarak : Birlikte yaşamak zorunda olan insanların bu birlikteliğinin mutlu ve huzurlu bir şekilde sürmesi için , insanların can , mal , ırz , namus , gibi haklarının gözetilmesine yönelik kuralların ihdas edilmesi şartı vardır. Birlikte yaşamak, önce bireysel eğitimden başlamak zorundadır . Aile ve okulun, insanların hak ve hukukuna riayet eden bir yaşamın sürülmesi gerektiğini insanlara öğreten en önemli kurumlar olması nedeniyle , insan hayatındaki yeri elbette yadsınamaz. 

"Allah'a secde etmek ve günahtan korkmak" cümlesi ile ifade edilen insan onuruna saygı duyulan , insanların hak ve hukukuna dayalı bir şehir yaşamı , insanların güvenli , mutlu ve huzurlu bir hayat sürmesinin garantisidir. Bunun tersi ise , korkunun hakim olduğu bir şehir yaşamı demektir. Huzur ve güvenden yoksun olan şehirler ise , zaman içinde yıkıma uğramaya mahkumdur. 

Şehirlerin birleşiminden meydana gelen devletlerin devamı ise , şehir halklarının kulluk bilincine sahip bir hayat sürmesi ile yakından alakalıdır. Bireylerin sağlıklı bir inanca sahip olması , aynı zamanda o bireylerin meydana getirdiği toplumların da sağlıklı bir şekilde yaşamasının garantisidir. 

                             EN DOĞRUSUNU ALLAH C.C BİLİR.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder