24 Kasım 2024 Pazar

İSRA SURESİ ÇEVİRİSİ

 1- Her türlü eksiklikten uzaktır ki O, kulunu bir gece, ona bizim (gözle görülen) ayetlerimizden bir kısmını göstermemiz için bizim onun çevresini bereketlendirdiğimiz o yasak mescit (Mekke) den o en uzak mescit'e (Medine'ye) yürüttü. Şüphesiz ki O, o en iyi işiticinin o en iyi görücünün ta kendisidir.

2- Ve biz Musa'ya o kitabı verdik ve onu "Benim berimden bir dayanağa sahiplenmeyin" diye Yakub'un oğulları'na bir doğruya ileten yaptık.

3-Ey bizim Nuh'un beraberinde (gemiye) yüklediğimiz kimselerin soyu, şüphesiz ki o, çok şükreden bir kuldu.

4- Ve biz Yakub'un oğulları'na o kitaptaki: "Siz o yerde kesinlikle iki kere bozuculuk yapacak ve kesinlikle bir büyük yücelenme ile yüceleneceksiniz" hükmünü (nün gereğini daha önce) yerine getirmiştik.

5- Ve iki (yücelenme) den ilkinin (hükmünün gereğini yerine getirme) sözü geldiği zaman, biz sizin üzerinize bir çetin sıkıntı vermeye sahip bize ait kulları harekete geçirmiştik de o yurtların arasını yoklamışlardı. Ve bu, bir  (gereği) yapılmış söz idi.

6- Sonra biz sizi onların üzerine o tekrar daha geri döndürmüştük ve sizi mallar ve oğullar ile uzatmıştık. Ve sizi savaşçı sayısınca daha çok hale getirmiştik.

7- Eğer iyilik ederseniz, kendi benlikleriniz için iyilik etmişsinizdir. Ve eğer kötülük yaparsanız, artık o da kendinizedir. Artık o diğer (büyüklenme)nin (hükmünü yerine getirme) sözü geldiği zaman yüzlerinizi kötü duruma düşürmeleri için ve o mescide ilk defasındaki girdikleri gibi ona girmeleri ve ele geçirdikleri şeyleri darmadağın etmeleri için (yine üzerinize şiddetli kötülük sahibi kullarımızı harekete geçiririz).

8- Efendinizin size merhamet etmesi umulur. Ve eğer tekrar dönerseniz, biz de tekrar döneriz. Ve biz cehennemi o gerçeği örtücüler için kısıtlayıcı olarak yaptık.

9- Şüphesiz ki bu okunan (Kur'an) o en sağlama iletir ve o düzgün işleri işleyen o inanan kimselere de şüphesiz ki bir büyük iş karşılığının onlar için olduğunu müjdeler.

10- Ve şüphesiz ki o diğer (yaşama) inanmaz kimseler var ya, biz onlara bir acı azap hazırladık.

11- Ve o insan o hayra olan çağrısı gibi o şerri de çağırır. Ve o insan çok çabukçudur.

12- Biz o geceyi ve o gündüzü iki (gözle görülen) ayet yaptık da o gecenin (gözle görülen) ayetini ortadan kaldırdık ve biz Efendinizden bir lütuf peşine düşmeniz ve o senelerin sayısını ve o hesabı bilmeniz için o gündüzün ayetini bir açıkça görülebilen yaptık. Ve biz her bir şeyi ayrıntılı olarak açıkladık.

13- 14- Ve biz her bir insanın kuşunu (işlediklerinden doğan sonuçları boynunda taşımaya) onu mecbur tuttuk. Ve biz o kalkışın günü (işlediklerinden doğan sonuçları) onunla karşılaşacağı bir yayılmış kitap olarak ona çıkaracağız. (Ve ona): "Oku kitabını, bugün kendi benliğin bir hesap görücü olarak sana yeter" (diyeceğiz).

15- Kim doğruya iletilirse, ancak ve ancak kendi benliği için doğruya iletilir. Ve kim saparsa ancak ve ancak kendi benliğine karşı sapar. Ve bir ağır yük taşıyıcı diğerinin ağır yükünü taşımaz. Ve biz bir elçi harekete geçirinceye kadar, azap ediciler de olmadık.

16- Ve biz bir kasabayı yok etmeyi istediğimiz zaman, onun refahlılarına buyururuz da onlar onda itaatten çıkarlar, böylece o söylenen (azap sözü) oranın üzerine bir gerçek olur da biz onu yerle bir ederiz.

17- Ve biz Nuh'un arkasından o kuşaklardan kaçını yok ettik. Ve kullarının arkaya takılı suçlarını bir en iyi haber alıcı olarak, bir en iyi görücü olarak senin Efendin yeter.

18- Kim o çabuk olanı isterse, biz istediğimiz kimse için dileyeceğimiz şeyi onda, ona çabuklaştırır sonra ona cehennemi (yurt) yaparız. Yerilmiş kovulmuş olarak ona yaslanır.

19- Ve kim o diğer (yaşamı) ister ve onun için koşar, ona koşmasını da bir inanan olarak yaparsa, işte onların koşmaları şükre değer olur.

20- Biz her birine onlara da ve bunlara da senin Efendinin vergisinden el uzatırız. Ve senin Efendinin vergisi (tek tarafa) yığınlanmış değildir.

21- Sen bak, biz onların bir kısmını bir kısmının üzerine nasıl lütuflandırdık. Ve kesinlikle o diğer (yaşam) kademeler bakımından daha büyüktür ve lütuflandırma bakımından da daha büyüktür.

22- Allah'ın beraberinde diğer bir tanrı edinme, yoksa yerilmiş, yüzüstü bırakılmış olarak oturup kalırsın.

23- 24- Ve senin Efendin kendisinden başkasına kulluk etmemenize ve anne babaya bir iyilikle (davranmaya) hükmetti. Eğer ikisinden biri veya her ikisi senin yanında (yaşça) o büyüklüğe ulaşırsa, artık her ikisine de sakın "Öf" bile deme ve ikisini azarlama ve ikisine bir değerli söz söyle. Ve sen ikisine o şefkatten dolayı o alçalmanın kanadını indir ve: "Ey Efendim, beni küçük biriyken büyüttükleri gibi sen de ikisine merhamet et" de.

25- Efendiniz, benliklerinizdeki şeyleri en iyi bilendir. Eğer siz düzgünler olursanız, artık şüphesiz ki O, (suçlarından) o çok dönenler için bir çok bağışlayıcıdır.

26- Ve o en yakınlığın sahibine ve o durguna ve o yolun oğluna (yolda kalmışa) hakkını ver ve bir savurganlıkla saçıp savurma.

27- Şüphesiz ki o saçıp savuranlar o şeytanların kardeşleri olmuşlardır. Ve o şeytan ise Efendisine karşı çok nankördür.

28- Ve eğer Efendinden beklemekte olduğun bir şefkatin peşine düşerek onlardan kayıtsız kalırsan, artık onlara kolaylaşmış söz söyle.

29- Ve elini boynuna bağlanmış hale getirme ve onu büsbütün de genişletme, yoksa kınanmış, özlemiş olarak oturup kalırsın.

30- Şüphesiz ki senin Efendin o rızkı, kime dilerse geniş tutar ve bir ölçüye göre verir. Şüphesiz ki O, kullarını(n işlerini) bir en iyi haber alıcıdır, bir en iyi görücüdür.

31- Ve sakın geçim darlığının endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Onlara ve size biz rızık veriyoruz. Şüphesiz ki onların öldürülmesi bir büyük hatadır.

32- Ve sakın o zinaya yaklaşmayın. Şüphesiz ki o, bir hayasızlıktır ve bir kötü yoldur.

33- Ve sakın Allah'ın (öldürülmesini) yasakladığı o benliği o gerçek (neden) dışında öldürmeyin. Kim haksızlık yapılmış olarak öldürülürse, artık biz onun yönelenine (kısas veya diyette) bir yetki vermişizdir. Artık o da o öldürme (bu yetki) de savurganlık yapmasın. Çünkü o (bu kadarıyla) yardım olunmuştur.

34- Ve en çetinliğine ulaşıncaya kadar, o en iyisi dışında o yetimin malına sakın yaklaşmayın. Ve o antlaşmayı tastamam yerine getirin. Şüphesiz ki o antlaşma bir sorumluluktur.

35- Ve ölçtüğünüz zaman, o ölçeği tastamam yapın. (Tarttığınız zaman da) o dosdoğru terazi ile tartın. Bu, daha hayırlı ve geri dönüşümü bakımından daha iyidir.

36- Ve hakkında sana bir bilgi olmayan şeyin peşine düşme. Şüphesiz ki o işitme ve o görme ve o gönül hepsi, işte onlar ondan bir sorumludur.

37- Ve o yerde çalımlanarak yürüme. Çünkü sen yeri asla delemeyecek ve uzunlukça o dağlara asla ulaşamayacaksın. 

38- Bütün bunların kötü olanı, senin Efendinin yanında çirkin görülmüştür.

39- Bunlar, senin Efendinin o bilgelikten sana vahyettiği şeylerdendir. Allah'ın beraberinde diğer bir tanrı edinme, yoksa kınanmış, kovulmuş olarak cehennemde atılır kalırsın.

40- Yoksa Efendiniz o oğulları size seçti ve kendisi de o meleklerden dişileri mi sahiplendi? Şüphesiz ki siz kesinlikle bir büyük söz söylüyorsunuz.

41- Ve ant olsun ki biz bu okunan (Kur'an)da hatırlamaları için evire çevire açıkladık. Oysa (bunlar) onlara nefretten bir başkasını arttırmıyor.

42- 43- De ki: "Eğer söylemekte oldukları gibi O'nun beraberinde tanrılar olsaydı, o takdirde (tanrılar) o tahtın sahibine karşı kesinlikle yol peşine düşerlerdi. O, her türlü eksiklikten uzaktır ve söylemekte oldukları şeylerden bir büyük yücelikle yücedir."

44- O yedi gökler ve o yer ve onlarda olan kimseler, O'nu her türlü eksiklikten uzak tutmaktadır. Ve hiçbir şey yoktur ki, O'nu Onun övgüsü ile her türlü eksiklikten uzak tutmasın. Fakat siz onların her türlü eksiklikten uzak tutmalarını kavrayamazsınız. Şüphesiz ki O, bir yumuşak davranıcıdır, bir çok bağışlayıcıdır.

45- Ve biz okunan (Kur'an)ı okuduğun zaman, seninle ve o diğer (yaşama) inanmaz kimselerin arasına bir gizlenmiş engel koyarız.

46- Ve biz onu kavrarlar diye onların kalplerinin üzerine bir kamuflaj ve kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Ve Efendini okunan (Kur'an)da O'nu tek olarak hatırladığın zaman, nefretli olarak arkalarına yönelirler.

47- Onlar seni dinlemekte oldukları zaman onu hangi nedenle dinlemekte olduklarını ve onlar gizli konuştukları zaman o haksızlık yapanların: "Siz bir sihirlenmiş adamdan başkasına takılmıyorsunuz" demekte olduğunu, biz en iyi bileniz.

48- Sen bak, sana karşı nasıl örnekler ortaya koydular da böylelikle saptılar. Artık onlar (doğru) bir yola güç yetiremezler.

49- Ve onlar: "Biz kemikler ve ufalanmış topraklar halinde olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi yeni bir takdir edilişle harekete geçirilmişler (olacağ)iz?" dediler.

50- 51- 52- De ki: "Taş veya demir halinde olun veya göğüslerinizde büyüyen şeylerden bir takdir ediliş halinde olun (yine de harekete geçirileceksiniz)." Buna karşılık: "Bizi kim tekrar döndürecek?" diyecekler. De ki: "Sizi ilk defasında açığa çıkaran kimse." Ve sana şaşkınca başlarını sallayacaklar ve: "O ne zaman?" diyecekler. De ki: "Bir yakın (zamanda) olması umulur. O gün sizi çağıracak da siz de O'nu Onun övgüsü ile cevaplandıracaksınız ve (kabirlerde) bir az dışında kalmadığınız kanaatine varacaksınız."

53- Ve kullarıma de ki: O en iyiyi söylesinler. Şüphesiz ki o şeytan onların arasını dürtükler. Şüphesiz ki o şeytan o insan için bir apaçık düşmandır.

54- Sizin Efendiniz sizi en iyi bilendir. Eğer dilerse size merhamet eder veya eğer dilerse sizi azaplandırır. Ve biz seni onlara bir dayanak olarak göndermedik.

55- Ve senin Efendin o göklerdeki ve o yerdeki kimseleri en iyi bilendir. Ve ant olsun ki biz o bir kısım habercileri bir kısımın üzerine lütuflandırdık ve Davud'a da (vahyimizi) yazılı metin (Zebur) olarak verdik.

56- De ki: "O'nun berisinden iddia ettiğiniz kimseleri çağırın. Oysa onlar sizden o zararı kaldırma ve (o zararı başkasıyla) bir değiştirme gücüne sahip olamazlar."

57- İşte onların çağırmakta oldukları, Efendilerine hangisi en yakın olacak diye o yakınlık fırsatının peşine düşmekte olan ve O'nun şefkatini beklemekte olan ve O'nun azabından kaygılanmakta olan kimselerdir. Şüphesiz ki senin Efendinin azabı çekinilmiştir.

58- Ve hiçbir kasaba yoktur ki, o kalkışın gününden önce onu yok edici olmayalım veya ona bir çetin azapla azap edici olmayalım. Bu, o kitapta satırlanmıştır.

59- Ve bizi (gözle görünen) o ayetleri göndermekten, o ilklerin onları yalanlamış olmasından başka bir şey alıkoymadı. Ve biz Semud'a o dişi deveyi açıkça görülebilen olarak vermiştik de ona haksızlık yapmışlardı. Ve biz (gözle görünen) o ayetleri kaygılandırmaktan başka amaçla göndermiyoruz.

60- Ve bir zaman biz sana: "Şüphesiz ki senin Efendin o insanları kuşatmıştır" demiştik. Ve bizim sana gösterdiğimiz o rüyayı ve o okunan (Kur'an)daki o dışlanmış ağacı biz o insanlara bir denemeden başka amaçla yapmadık. Ve biz onları kaygılandırıyoruz, oysa bu onlara büyük bir taşkınlık halinden başkasını da artırmıyor.

61-Ve bir zaman biz o meleklere: "Adem'e boyun eğin" demiştik de İblis hariç hemen boyun eğmişlerdi. (İblis): "Ben bir çamur olarak takdir ettiğin kimseye boyun eğer miyim?" demişti.

62- (İblis devamla): "Bu benim üzerime çok değerli kıldığın kimseyi görüyor musun? Eğer beni o kalkışın gününe kadar ertelersen, onun soyunu bir azı dışında kesinlikle yularlayacağım" demişti.

63- 64- 65- (Allah): "Git, onlardan kim sana takılırsa, artık şüphesiz ki cehennem bir bollaştırılmış karşılık olarak sizin karşılığınızdır. Ve onlardan güç yetirebildiğin kimseyi sesinle tedirgin et, atlılarını ve yayalarını onların üzerine görevlendir ve o mallarda ve o çocuklarda onlara ortak ol ve onlara söz ver. Ve o şeytan onlara bir aldatmadan başka söz vermez. Şüphesiz ki benim kullarım üzerinde senin bir yetkin yoktur. Ve bir dayanak olarak senin Efendin yeter" demişti.

66- Sizin Efendiniz sizin için O'nun lütfundan bir kısmın peşine düşmeniz için o gemileri o su kütlesinde sürüklemektedir. Şüphesiz ki O, size karşı bir çok merhamet edicidir.

67- Ve size o su kütlesinde o zarar dokunduğu zaman, sizin (O'nun aşağısından) çağırdığınız şeyler kaybolur, yalnızca O (kalır). Fakat sizi o karaya (çıkarıp) kurtardığında ise, (O'na) kayıtsız kalırsınız. Ve (kayıtsız kalan) o insan çok nankördür.

68- O karanın tarafında sizi dibe geçirmesinden veya üzerinize bir kızgın taş yağdıran fırtına göndermesinden güvende mi oldunuz? Sonra kendiniz için bir dayanak da bulamazsınız.

69- Yoksa sizi diğer bir kere daha ona tekrar döndürüp, üzerinize o rüzgârdan kırıp geçiren fırtına gönderip de nankörlüğünüz nedeniyle sizi batırmasından güvende mi oldunuz? Sonra kendiniz için bize karşı ona (size yapılanın arkasına aramaya) bir takılan da bulamazsınız.

70- Ve ant olsun ki biz Adem 'in oğullarını çok değerli kıldık ve onları o karada ve o su kütlesinde yükledik ve onları o temizlerden rızık verdik ve onları bizim takdir ettiğimiz kimselerden birçoğunun üzerine bir lütufla lütuflandırdık.

71- O gün biz bütün insanları önderleri ile çağıracağız. Artık kimin kitabı sağ eline verilirse, işte onlar kitaplarını okuyacaklar ve çekirdek lifi kadar dahi haksızlık yapılmazlar.

72- Ve kim bunda kör ise, artık o diğer (yaşamda) da kördür ve yol bakımından da daha şaşkındır.

73- Ve neredeyse onlar, bizim sana vahyettiğimiz şeyden başkasını bize karşı yakıştırman için seni ayartacaklardı ve o takdirde de kesinlikle seni bir dost olarak sahipleneceklerdi.

74- Ve eğer biz seni sabitleştirmemiş olsaydık, ant olsun ki neredeyse sen onlara az bir şey olsa da yanaşacaktın.

 75- O takdirde de kesinlikle sana o yaşamın katlamalı (azabını) ve o ölümün katlamalı (azabını) tattırırdık, sonra kendin için bize karşı bir yardımcı da bulamazdın.

76- Ve neredeyse onlar, seni bu yer (Mekke) den çıkarmak için ondan seni tedirgin etmek istiyorlar. Ve o takdirde onlar da senin ardından (Mekke'de) bir az (bir süre) dışında kalamazlar.

77- Bizim senden önce göndermiş olduğumuz elçilerimizden olan kimselerin bir kısmına (toplumlarına) uygulanan bir yasadır. Ve sen bizim yasamız için (başka yasayla) bir değiştirme bulamazsın.

78- O güneşin batıya yönelmesinden o gecenin karanlığına kadar o kulluk görevini ayağa kaldır ve o şafağın okumasını da. Şüphesiz ki o şafağın okuması tanık olunmuştur.

79- Ve gecenin bir kısmında sana bir fazlalık olarak onunla (Kur'an ile) uyan. Senin Efendinin seni bir övülmüş mevkiye* (Mekke'ye tekrar geri) harekete geçirmesi umulur.

*Makam-ı Mahmud, tefsirlerde her ne kadar "Şefaat makamı" olarak anlaşılmış olsa da. Biz "Makam" kelimesinin Bakara s. 125. ve Al-i İmran s. 97. ayetinde İbrahim (a.s.) ve Mekke ile bağlantılı olarak kullanılmasından hareketle Makam-ı Mahmud ifadesini Mekke olarak anlamayı tercih ettik ve 80. ve 81. ayetlerin de hicret ile alâkasını dikkate alarak, 79. ayetin Muhammed (a.s.)ın bulunduğu şehirden başka bir şehre hicret etmesini ve sonra o şehre tekrar muzaffer olarak geri dönmesini ifade ettiğini düşünüyoruz. En doğrusunu Allah (c.c.) bilir.

80- Ve de ki: "Ey Efendim, beni (Medine'ye) doğru bir girdirişle girdir ve (Mekke'den) doğru bir çıkarışla çıkar ve kendi katından bana bir yardımcı yetki oluştur."

81- Ve de ki: "O gerçek geldi ve o geçersiz perişan oldu. Şüphesiz ki o geçersiz perişan olucudur.

82- Ve biz o okunan (Kur'an) dan öyle şeyler indiriyoruz ki o, o inananlar için bir iyileştirme ve bir şefkattir. Ve (o indirdiklerimiz) o haksızlık yapanlara bir ziyandan başkasını artırmaz.

83- Ve biz o insanı nimetlendirdiğimiz zaman, kayıtsız kalır ve yanıyla uzaklaşır. Ve ona o şer dokunduğu zaman ise, ümitsiz biri olur.

84- De ki: "Herkes kendi şekline (inandığı değerlere) göre işler. Ve sizin Efendiniz yolca daha doğru olan o kimseyi en iyi bilendir."

85- Ve sana o esintiden soruyorlar. De ki: "O esinti, benim Efendimin buyruğundandır. Ve size (bunun hakkında) o bilgiden bir az dışında verilmemiştir." 

86- Ve eğer biz dilersek, sana vahyettiğimiz şeyi kesinlikle gideririz, sonra kendine onun için bize karşı bir dayanak da bulamazdın. 

87- Senin Efendinden bir şefkat olması başka. Şüphesiz ki O'nun senin üzerindeki lütfu büyük olmuştur.

88- De ki: "Eğer o insan ve o cin bu okunan (Kur'an)ın bir örneğini getirmeleri üzerine toplanmış olsa, ve eğer onların bir kısmı bir kısmına sırt vererek olsa da, onun bir örneğini getiremezler."

89- Ve ant olsun ki biz o (inanmayan) insanlara bu okunan (Kur'an)da her bir örnekten evire çevire açıkladık. Buna rağmen o insanların tamamı ancak gerçeği örtmekte diretti.

90- 91- 92- 93- Ve onlar: "Bizim için o yerden bir kaynak fışkırtmana kadar, sana asla inanmayacağız veya senin hurmalıklardan ve üzümden bir bahçen olmalı da onların arasından o nehirleri fışkırttıkça fışkırtmalı veya iddia ettiğin gibi o göğü bizim üzerimize tek parça olarak düşürmeli veya Allah'ı ve o melekleri önümüze getirmelisin veya senin altından bir evin olmalı veya o göğe yükselmelisin. Ve senin (o göğe) yükselmene de sen bizim üzerimize onu okuyacağımız bir kitap indirene kadar, asla inanmayacağız" dediler. De ki: "Efendimi her türlü eksiklikten uzak tutarım. Ben bir beşer elçiden başkası değil miyim?"

94- Ve o (inanmayan) insanları, onlara o doğru yol geldiği zaman inanmalarına, onların: "Allah bir beşer elçiyi mi harekete geçirdidemelerinden başkası alıkoymadı.

95- De ki: "Eğer o yerde rahat rahat yürüyenler melekler olsaydı, kesinlikle biz onların üzerine o gökten bir melek elçi indirirdik."

96- De ki: "Allah, benimle sizin aranızda bir tanık olarak yeter. Şüphesiz ki O, kullarını (n işlerini) bir en iyi haber alıcıdır bir en iyi görücüdür."

97- Ve Allah kimi doğruya iletirse, artık o, o doğruya iletilendir. Ve kimi saptırırsa, artık sen onlar için O'nun berisinden yönelenler asla bulamayacaksın. Ve biz onları o kalkışın günü yüzleri üzerine körler ve dilsizler ve sağırlar olarak sürüp toplayacağız. Onların sığınağı cehennemdir. Her ne zaman ateş yavaşlarsa, biz onlara alev olarak artırırız.

98- Bu, onların karşılığıdır. Çünkü onlar, bizim ayetlerimizi örtmüşler ve: "Biz kemikler ve ufalanmış topraklar olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi yeni takdir edilişle harekete geçirilmişler (olacağ)iz?" demişlerdi.

99- Onlar görmediler mi şüphesiz ki Allah o kimsedir ki o gökleri ve o yeri takdir etti ve onların bir örneğini takdir etmeye de bir ölçü koydu ve onlar için onda hiçbir belirsizlik olmayan bir süre belirledi. Buna rağmen o haksızlık yapanlar sadece gerçeği örtmekte diretti.

100- De ki: "Eğer sizler benim Efendimin şefkat depolarına sahip olsaydınız, o takdirde o harcamanın endişesiyle onu kesinlikle sımsıkı tutardınız. Ve o insan bir cimridir.

101- Ve ant olsun ki biz Musa'ya apaçık dokuz (gözle görünen) ayet verdik. Haydi Yakub'un oğulları'na sor, hani (Musa) onlara gelmişti de Firavun ona: "Şüphesiz ki ben seni kesinlikle sihirlenmiş biri olduğun kanaatine varıyorum Ey Musa" demişti.

102- (Musa'da ona): "Ant olsun ki bunları doğruyu görmeler olarak o göklerin ve o yerin Efendisinden başkasının indirmediğini sen de bilmişsindir. Ve şüphesiz ki ben seni kesinlikle yok olmuş biri olduğun kanaatine varıyorum ey Firavun" demişti.

103- Bunun üzerine (Firavun) onları o yerde tedirgin etmek istemişti de biz onu ve onun beraberinde olanları toplu olarak batırmıştık.

104- Ve onun (batırılmasının) arkasından biz Yakub'un oğulları'na: "O yerde durulun. Artık o diğerin sözü geldiği zaman, biz sizi birbirine geçmiş olarak (hesap için) getireceğiz" demiştik.

105- Ve biz onu o gerçekle indirdik ve o da o gerçekle indi. Ve biz seni bir müjdeci ve bir uyarıcı olmaktan başka (bir görevle de) göndermedik.

106- Ve biz bir okunan olarak onu o insanlara, durup bekleyerek (zaman içinde) okuman için onu ayırdık. Ve biz onu peyderpey olarak indirdik.

107- 108- De ki: "Ona inanın veya inanmayın. Şüphesiz ki onun öncesinden o bilgi verilmiş olan kimselere okunmakta olduğu zaman, boyun eğen olarak çeneleri üzerine yere kapanırlar. Ve onlar 'Efendimizi her türlü eksiklikten uzak tutarız. Şüphesiz ki Efendimizin sözü kesinlikle yapılmıştır' derler."

109- Ve ağlayarak çeneleri üzerine kapanırlar ve (o okunan) onların saygısını artırır.

110- De ki: "Allah diye çağırın veya Rahman (çok şefkatli) diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız, o en iyi isimler O'nundur." Ve sen kulluk görevini (insanlara çağrını sesini) yükselterek de ve onu yavaş sesle de yapma ve bunun arasında bir yol peşine düş.

111- Ve de ki: "O övgü o Allah'adır, O ki bir çocuk sahiplenmemiştir ve O'nun hükümranlıkta ortağı da  olmamıştır ve O'nun o alçalmışlıktan dolayı bir yöneleni de olmamıştır." Ve O'nu büyükledikçe büyükle.


13 Kasım 2024 Çarşamba

NAHL SURESİ ÇEVİRİSİ

 1- Allah'ın (elçilerini yalanlayanlar hakkındaki azap) buyruğu (önceki topluluklara) gelmiştir. Artık sakın onun çabuklaşmasını istemeyin. O, her türlü eksiklikten uzaktır ve onların ortaklaştırmakta oldukları şeylerden yücedir.

2- Kullarından kime dilerse: "Gerçek şu ki, benden başka hiçbir tanrı yok, artık benden korunun" (diyerek insanları) uyarın diye kendi buyruğundan o esinti ile o melekleri indirir.

3- O gökleri ve o yeri o gerçekle takdir etti. Onların ortaklaştırmakta oldukları şeylerden yücedir.

4- O insanı bir döllenmiş hücreden takdir etti. Böyle iken birden o, bir apaçık çekişmecidir.

5- Ve o hayvanlar, onları da takdir etti. Onlarda sizin için bir ısınma ve faydalar vardır ve siz onların bir kısmından da yiyorsunuz.

6- Ve sizin için onlarda (akşam) serinlemekte olduğunuz vakit (ağıla koyarken) ve (sabah ağıldan) salıvermekte olduğunuz vakit bir güzellik vardır.

7- Ve ağırlıklarınızı o benliklerin çatlaması dışında ona ulaşıcı olmadığınız bir yöreye yüklenir. Şüphesiz ki sizin Efendiniz kesinlikle bir çok acıyıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

8- Ve o atları ve o katırları ve o eşekleri sizin onlara binmeniz için ve süs olarak (takdir etti). Ve sizin bilemeyeceğiniz şeyleri de takdir etmektedir.

9- Ve o yolun ılımlı olanı Allah'a aittir ve ondan bazısı da eğridir. Ve eğer dileseydi, sizi kesinlikle toplu olarak doğruya iletirdi.

10- O ki, sizin için o gökten bir su indirdi. Onun bir kısmından içecek vardır ve onun bir kısmından onda sürülerinizi otlattığınız yeşillik (yetişir).

11- Onunla sizin için o ekinleri ve o zeytinleri ve o hurmalıkları ve o üzümleri ve bütün o ürünlerden bitirir. Şüphesiz ki bunda, düşünmekte olan bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

12- Ve o geceyi ve o gündüzü size boyun eğdirdi. Ve o güneş ve o ay ve o yıldızlar O'nun buyruğuna boyun eğdirilmişlerdir. Şüphesiz ki bunda, bağlantı kurmakta olan bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

13- Ve o yerde o renkleri değişik olarak yaydığı şeyleri de size (boyun eğdirdi). Şüphesiz ki bunda, hatırlamakta olan bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

14- Ve O ki, ondan bir taze et yemeniz ve ondan onu takınacağınız bir takı çıkarmanız için, o su kütlesini de (size) boyun eğdirdi. Ve sen O'nun lütfundan bir kısmın peşine düşmeniz ve şükretmeniz için o gemileri, onda (suyu) yaranlar olarak (gittiklerini) görürsün.

15- Ve o yerde sizi sarsar diye sabitlikler ve (gideceğiniz yolda) doğruya iletilmeniz için de nehirler ve yollar bıraktı. 

16- Ve (daha nice) göstergeler. Ve o yıldızla onlar (gidecekleri yolda) doğruya iletilirler.

17- Öyleyse takdir etmekte olan kimse, takdir edemez kimse gibi midir? Siz hiç hatırlamaz mısınız?

18- Ve eğer Allah'ın nimetini adetlemeye kalksanız, onu sayılandıramazsınız. Şüphesiz ki Allah, kesinlikle bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

19- Ve Allah, sizin saklamakta olduğunuz şeyleri ve açığa vurmakta olduğunuz şeyleri bilir.

20- Ve onların Allah'ın berisinden çağırmakta oldukları kimseler hiçbir şey takdir edemezler, oysa kendileri takdir edilmektedirler.

21- Ölülerdir, yaşayanlar değildir. Ve onlar ne zaman harekete geçirileceklerini bile fark edemiyorlar.

22- Sizin tanrınız bir tek tanrıdır. O diğer (yaşama) inanmaz kimselerin kalpleri ise bunu yadırgayıcıdır ve onlar büyüklük taslayanlardır.

23- Allah'ın onların saklamakta oldukları şeyleri ve açığa vurmakta oldukları şeyleri bilmekte olduğunda kuşku yoktur. Şüphesiz ki O, o büyüklük taslayanları sevmez.

24- Ve onlara: "Efendiniz neyi indirdi?" denildiği zaman (onlar): "O ilklerin söylencelerini" derler.

25- Bunun sonucunda o kalkışın günü kendi ağır yüklerini eksiksiz olarak ve bir bilgi olmaksızın saptırdıkları kimselerin ağır yüklerinden bir kısmını yüklenirler.  Dikkat edin, onlar ne kötü şeyler yükleniyorlar.

26- Onlardan önceki kimseler de kesinlikle tuzak kurmuştu da Allah onların yapılarına o temellerinden gelmiş, böylece o tavan onların üstüne tepelerine çökmüş ve o azap onlara fark edemeyecekleri yerden gelmişti.

27- Sonra o kalkışın günü onları rezil eder ve şöyle der: "Onlar uğrunda (inananlarla) bir ayrışma içinde olduğunuz kimseler olan ortaklarım nerede?" Kendilerine o bilgi verilmiş olan kimseler: "Şüphesiz ki bugün o rezillik ve o kötülük, o gerçeği örtücülerin üzerinedir" dedi.

28- O kimseler ki, o meleklerin, kendi benliklerine haksızlık yapanlar oldukları halde ömürlerini tamamlamakta olduklarıdır: "Biz hiçbir kötülük işleyen değildik" (diyerek onları) o teslimiyetle karşıladılar. Hayır şüphesiz ki Allah, sizin işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi bilicidir.

29- Artık onda sürekli kalıcılar olarak cehennem kapılarına girin. Kesinlikle ne sıkıntılıdır o büyüklenenlerin barınağı.

30- Ve o korunmuş olan kimselere:"Efendiniz neyi indirdi?" denildi. (Onlar): "Bir hayır (indirdi)" dediler. İyilik etmiş olan kimseler için bu şimdiki (yaşamda) bir güzellik vardır. Ve o diğerin yurdu ise kesinlikle daha hayırlıdır. Ve o korunanların yurdu kesinlikle ne iyidir.

31- Adn bahçeleri, ona gireceklerdir. Onların altından o nehirler akar. Onda dileyecekleri şeyler, onlar içindir. Allah, o korunanlara böyle karşılık verir.

32- O kimseler ki, o meleklerin onların ömürlerini temizler olarak tamamlamakta olduklarıdır: "Selam sizin üzerinize olsun, sizin işlemekte olduklarınız nedeniyle o bahçeye girin" derler.

33- Onlar, kendilerine o meleklerin gelmesinden veya senin Efendinin buyruğunun gelmesinden başka bir şeye mi bakıyorlar? Onlardan önceki kimseler de böyle yapmıştı. Ve Allah onlara haksızlık yapmadı, fakat onlar kendi benliklerine haksızlık yapıyorlardı.

34- Böylece işledikleri şeylerin kötülüğü, onlara eriştirildi ve kendisiyle alay etmekte oldukları şey onları sarıverdi.

35- Ve ortaklaştırmış olan kimseler: "Eğer Allah dilemiş olsaydı, biz ve bizim atalarımız, O'nun berisinden hiçbir şeye kulluk etmez ve O'nun aşağısından (birinin buyruğu ile) hiçbir şeyi  yasaklamazdık" dedi. Onlardan önceki kimseler de böyle yapmıştı. Artık o elçilerin üzerinde o apaçık ulaştırmadan başkası var mıdır?

36- Ve ant olsun biz her bir toplumun içinde: "Siz Allah'a kulluk edin ve o taşkınlık yapandan uzaklaşın" (diyerek uyarsın) diye bir elçi harekete geçirdik. Böylece içlerinden kimini Allah doğruya iletti ve içlerinden kimine de o sapkınlık gerçek oldu. Artık o yerde gezin de, o yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir bakın.

37- Onların doğruya iletimine ne kadar istekli olsan da, artık şüphesiz ki Allah, saptırdığı kimseyi doğruya iletmez. Ve onların hiçbir yardımcıları da yoktur.

38- Ve: "Allah ölen kimseyi (yeniden) harekete geçirmez" (diyerek) güçlü yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. Hayır, O'nun üzerine gerçek bir söz olarak (bunu yapacaktır). Fakat (bunu söyleyen) o insanların tamamı bunu bilmezler.

39- Hakkında aykırılığa düşmekte oldukları şeyi onlara açıklaması için ve gerçeği örtmüş olan kimselerin kendilerinin kesinlikle yalancılar olduklarını bilmesi için (bunu yapacaktır).

40- Bir şey için onu(n olmasını) istediğimiz zaman ona bizim sözümüz ancak ve ancak "Ol" dememizdir, o da hemen oluverir.

41- Ve o kimseler ki, haksızlığa uğratılmalarından sonra Allah'ın uğrunda göç ettiler. Onları bu şimdikinde kesinlikle bir iyilikle yerleştireceğiz. Ve o diğer (yaşamın) iş karşılığı ise daha büyüktür. Eğer biliyor olsalardı.

42- O kimseler ki, direnip gayret etmiş olanlar ve Efendilerine dayanmakta olanlardır.

43- Ve biz senden önce de kendisine vahyediyor olduğumuz adamlardan başkasını da göndermedik. Eğer siz bilmezler iseniz, artık o Hatırlatma'nın (Tevrat'ın) halkına sorun.

44- O apaçık deliller ve o yazılı metinlerle. Ve biz sana da o insanlara kendilerine indirilmiş olan şeyi açıklaman ve onların da düşünmeleri için, bu hatırlamayı indirdik.

45- O kötülüklerin tuzaklarını kuran kimseler, Allah'ın onları o yerin dibine geçirmesinden veya o azabın onlara fark edemeyecekleri yerden gelmesinden güvende mi gördü?

46- Veya (normal yaşamları) içinde çevrilip dururlarken onları tutuvermesinden (güvende mi gördü?) Ve onlar (Allah'ı) başarısız bırakıcılar olamazlar.

47- Veya bir kaygılandırma üzerine onları tutuvermesinden (güvende mi gördü?) Oysa şüphesiz ki sizin Efendiniz, kesinlikle bir çok acıyıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

48- Onlar, görmediler mi Allah'ın takdir ettiği herhangi bir şeyin gölgeleri Allah'a boyun eğen olarak o sağdan ve o sollardan dönmektedir?

49- Ve canlıdan o göklerde olan şeyler ve o yerde olan şeyler ve o melekler, büyüklük taslamazlar olarak Allah'a boyun eğer. 

50- Onların üstündeki Efendilerinden kaygılanırlar ve buyuruldukları şeyi yaparlar.

51- Ve Allah: "Sakın iki tanrı sahiplenmeyin. O, ancak ve ancak bir tek tanrıdır. Artık yalnızca benden ürkün" dedi.

52- Ve o göklerde ve o yerde olan şeyler O'nundur. Ve o yaşam sistemi de sürekli olarak O'nundur. Artık siz Allah'tan başkasına karşı mı korunuyorsunuz?

53- Ve nimetten sizde olan şeyler, Allah'tandır. Sonra size o zarar dokunduğu zaman, artık O'na feryat ederek yalvarırsınız.

54- Sonra sizden o zararı kaldırdığı zaman, içinizden bir bölük hemen Efendilerini ortaklaştırırlar. 

55- Bunun sonucunda bizim onlara verdiğimiz şeylere (biraz daha) nankörlük ederler. Öyleyse (şimdilik) yararlanın, siz ileride bileceksiniz.

56- Ve bizim kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, bilmez (görmez, işitmez) şeylere hisse ayırıyorlar. Allah'a yemin olsun ki yakıştırmakta olduğunuz şeylerden kesinlikle sorulacaksınız.

57- Ve Allah'a o kızları ayırıyorlar, O, her türlü eksiklikten uzaktır. Ve kendilerine de iştahlanmakta oldukları şeyleri (erkek çocukları ayırıyorlar).

58- Ve onlardan biri o dişi ile müjdelendiğinde (öfkesinden) yutkunarak yüzü simsiyah haldedir.

59- Kendisiyle müjdelendiği şeyin kötülüğünden dolayı o topluluktan gizlenir. Onu bir alçaklık üzere tutacak mı yoksa onu o toprağa gömecek mi? Dikkat edin, onlar ne kötü şeye karar veriyorlar. 

60- O diğer (yaşama) inanmaz kimseler için o kötünün örneği vardır. Ve Allah için ise o en yüceliğin örneği vardır. Ve O, çok güçlüdür, en bilgedir.

61- Ve eğer Allah o insanları haksızlıkları nedeniyle (hemen) tutsaydı, onun üzerinde (o insanlardan) hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları bir isimlenmiş süreye kadar ertelemektedir. Artık onların süresi geldiği zaman, bir saat erteleyemezler ve öne çekemezler.

62- Ve hem çirkin görmekte oldukları şeyleri Allah'a ayırıyorlar ve kendi dilleri de o en iyinin kendilerinin olacağına dair o yalan niteleme yapıyor. O ateşin onlar için olduğunda kuşku yoktur. Ve şüphesiz ki onlar ölçüyü kaçırmışlardır.

63- Allah'a yemin olsun ki biz senden önceki toplumlara da muhakkak (elçiler) göndermiştik de o şeytan onlara işlerini süslemişti. (Önceki ortak koşanların yöneleni olduğu gibi) artık o, bugün onların da (Mekke'li ortak koşanların) yönelenidir. Ve bir büyük azap onlar içindir. 

64- Ve biz sana o kitabı hakkında aykırılığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman ve inanmakta olan bir topluluk için bir doğruya ileten ve bir şefkat olması dışında (bir amaçla) indirmedik.

65- Ve Allah o gökten bir su indirdi de onunla o yeri onun ölümünden sonra yaşattı. Şüphesiz ki bunda, işiten bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

66- Ve şüphesiz ki sizin için o hayvanlarda kesinlikle bir ders vardır. Biz sizi onların karınlarındaki şeyden atık ile kan arasından o içenler için kolay yutulabilir olan bir katışıksız süt ile suvarıyoruz.

67- Ve o hurmalıkların ve üzümlerin meyvelerinden de (sizi suvarıyoruz). Ondan (su çıkararak) sarhoş eden ve bir iyi rızka sahip oluyorsunuz. Şüphesiz ki bunda, bağlantı kurmakta olan bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

68- 69- Ve senin Efendin o bal arısına: "O dağlardan ve o ağaçlardan ve (yaptıkları) çardaklardan evlere sahip ol. Sonra o bütün ürünlerden ye, böylece senin Efendinin yollarına (o vahyim üzere) alçalmış olarak (vahyine boyun eğerek) sokul" diye vahyetti. Onların karınlarından onda o insanlar için bir iyileştirme olan renkleri değişik bir içecek çıkar. Şüphesiz ki bunda, düşünmekte olan bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

70- Ve Allah sizi takdir etmiştir, sonra sizin ömrünüzü tamamlar. Ve içinizden kimi bilgiden sonra hiçbir şey bilmez olması için o ömrün en aşalığına geri döndürülür. Şüphesiz ki Allah, bir en iyi bilicidir, bir ölçü koyucudur.

71- Ve Allah o rızıkta bir kısmınızı bir kısım üzerine lütuflandırmıştır. Lütuflandırılmış olan kimseler rızıklarını sağ elleriyle sahip olduklarına geri döndürücü değillerdir ki, böylece onlar onda denk olsunlar. Şimdi ısrarla Allah'ın nimetini mi reddediyorlar?

72- Ve Allah size kendi benliklerinizden eşler oluşturdu ve sizin için eşlerinizden oğullar ve torunlar oluşturdu ve sizi o temizlerden rızık verdi. Şimdi onlar geçersize inanıyor ve Allah'ın nimetini mi örtüyorlar?

73- Ve Allah'ın berisinden kendileri için o göklerden ve o yerden hiçbir şeyle bir rızka hükümran olamaz ve güç yetiremez şeylere kulluk ediyorlar.

74- Artık sakın Allah'a o örnekleri ortaya koymayın. Şüphesiz ki Allah bilir ve siz bilmezsiniz.

75- Allah, hiçbir şeye gücü yetmez bir mülk edinilmiş kulu ve kendisine bizden bir iyi rızıkla rızık vermişiz de o da ondan saklı ve açık olarak harcayan bir kimseyi bir örnek olarak ortaya koydu. Onlar denk midirler? O övgü Allah'adır. Hayır, onların hiçbiri bilmezler.

76- Ve Allah iki adamı daha bir örnek olarak ortaya koydu: O ikiden biri dilsizdir hiçbir şeye gücü yetmez, koruyucusunun üzerine bir yüktür. Onu nereye yönlendirse hiçbir hayır getirmez. Şimdi o ve o eşitliği buyuran ve kendisi de bir dosdoğru yol üzerinde olanla denk midir?

77- Ve o göklerin ve o yerin algılanamayananı Allah'ındır. O saatin buyruğu da ancak o gözün açıp kapaması gibi hatta o (ondan) daha yakın (bir zaman)dır. Şüphesiz ki Allah, her bir şeyin üzerine bir ölçü koyucudur.

78- Ve Allah sizi annelerinizin karınlarından siz hiçbir şey bilmezler olarak çıkardı. Ve sizin şükretmeniz için size o işitmeyi ve o görmeleri ve o gönülleri oluşturdu.

79- Onlar o kuşları görmediler mi o göğün boşluğunda boyun eğdirilmişlerdir? Onları Allah'tan başkası tutmuyor. Şüphesiz ki bunda inanmakta olan bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

80- Ve Allah sizin için evlerinizden bir durgunlaşma yeri oluşturdu ve sizin için o hayvanların derilerinden göçerlik gününüzde ve yerleşik gününüzde onlarla hafifleyeceğiniz evler oluşturdu. Ve onların yünlerinden ve yapağılarından ve kıllarından belirli bir vakte kadar eşyalar ve bir yararlanma (oluşturdu).

81- Ve Allah takdir ettiği şeylerden sizin için gölgelikler oluşturdu. Ve sizin için o dağlardan kamuflajlar oluşturdu. Ve sizin için o sıcaktan koruyacak gömlekler ve savaşınızda sizi koruyacak gömlekler oluşturdu. Teslim olmanız için sizin üzerinize olan nimetini böyle tamamlıyor.

82- Eğer (başka tarafa) yönelirlerse, artık senin üzerinde olan ancak ve ancak o apaçık ulaştırmadır.

83- Allah'ın nimetini tanıyorlar (ve faydalanıyorlar) sonra onu yadırgıyorlar. Ve onların tamamı o gerçeği örtücülerdir.

84- Ve o gün biz her bir toplumdan bir tanık harekete geçireceğiz. Sonra gerçeği örtmüş olan kimselere (özür dilemeleri için) onay verilmez ve azap edilmeme istekleri de kabul edilmez.

85- Ve haksızlık yapmış olan kimseler o azabı gördüğü zaman, artık (o azap) onlardan hafifletilmez ve onlar bakılmazlar.

86- Ve ortaklaştırmış olanlar ortaklarını gördüğü zaman: "Ey Efendimiz bunlar, bizim senin berinden çağırmakta olduğumuz kimselerdir" derler. Onlar da onlara: "Şüphesiz ki sizler kesinlikle yalancılarsınız" (diyerek) o sözü attılar.

87- Ve o gün o teslimiyeti Allah'a atmışlar ve yakıştırmakta oldukları şeyler de onlardan sapmıştır.

88- O kimseler ki, gerçeği örttüler ve Allah'ın yolundan uzaklaştırdılar, onların bozuculuk yapmakta oldukları nedeniyle biz onlara o azabın üstüne azabı artırdık.

89- Ve bizim her bir toplumun içinde kendi benliklerinden üzerlerine bir tanık harekete geçireceğimiz gün ve seni de bunların (gönderildiğin toplumun) üzerine tanık olarak getirdik. Ve biz sana o kitabı her bir şey için bir açıklama, o teslim olanlara bir doğruya ileten ve bir şefkat ve bir müjde olarak indirdik.

90- Şüphesiz ki Allah, o eşitliği sağlamayı ve o iyiliği ve o en yakınlığın sahiplerine vermeyi ve o hayasızlıktan ve o yadırganandan ve o haddi aşmaktan vazgeçirmeyi buyuruyor. O, sizin hatırlamanız için size öğüt veriyor.

91- Ve antlaşma yaptığınız zaman Allah'ın antlaşmasını tastamam yerine getirin ve Allah'ı üzerinize bir güvence olarak göstererek onların pekiştirilmesinden sonra o yeminleri sakın bozmayın. Şüphesiz ki Allah, yapmakta olduğunuz şeyleri bilir.

92- Ve sakın bir toplumun diğer bir toplumdan sayıca fazla olmasından dolayı, yeminlerinize aranızda bozuculuk sebebi olarak sahiplenip, ipliğini bir kuvvetle eğirmenin arkasından söküp bozan kadın gibi olmayın. Allah onunla ancak ve ancak sizi yoklamaktadır. Ve o kalkışın günü hakkında aykırılığa düşmekte olduğunuz şeyleri size kesinlikle açıklayacaktır.

93- Ve eğer Allah dileseydi, sizi kesinlikle bir tek toplum yapardı. Fakat kimi dilerse saptırır ve kimi dilerse doğruya iletir. Ve siz, işlemekte olduğunuz şeylerden kesinlikle sorulacaksınız.

94- Ve sakın yeminlerinizi aranızda bozuculuk sebebi olarak sahiplenmeyin. Yoksa ayak onun sabitleşmesinden sonra kayar ve Allah'ın yolundan uzaklaştırmanız nedeniyle o kötülüğü tadarsınız. Ve bir büyük azap sizin içindir.

95- Ve sakın Allah'ın antlaşmasını bir az bedele değişmeyin. Eğer siz bilmekte olanlarsanız sizin için ancak ve ancak Allah'ın yanında olan o daha hayırlıdır. 

96- Sizin yanınızda olan şey tükenir ve Allah'ın yanında olan şey ise kalıcıdır. Ve biz direnip gayret etmiş olan kimselerin iş karşılığını işlemekte oldukları şeylerin daha iyisi ile kesinlikle vereceğiz

97- Bir erkekten veya bir dişiden kim bir inanan olarak bir düzgün iş işlerse, artık biz onu kesinlikle bir güzel yaşamla yaşatacağız ve biz onların iş karşılığını kesinlikle işlemekte oldukları şeylerin daha iyisi ile karşılıklandıracağız.

98- 99- 100- O okunan (Kur'an)ı okuyacağın zaman, artık o taşlanan şeytandan Allah'a sığın. Gerçek şu ki, onun inanmış olan ve Efendilerine dayanmakta olan kimseler üzerinde bir yetkisi yoktur. Onun yetkisi ancak ve ancak onu yönelen edinen kimseler ve onu (Efendilerine) ortak koşan kimseler üzerindedir.

101- Ve biz bir ayetin yerini (başka) bir ayetle değiştirdiğimiz zaman -ki Allah indirmekte olduğu şeyi en iyi bilendir- "Sen ancak ve ancak bir yakıştırıcısın" derler. Hayır, onların hiçbiri bilmezler.

102- De ki: "Onu senin Efendinden inanmış olan kimseleri sabitleştirmek için ve o teslim olanlara bir doğruya ileten ve bir müjde olarak o Kutsal'ın esintisi indirdi."

103- Ve ant olsun ki biz onların: "Ona ancak ve ancak bir beşer öğretiyor" demekte olduklarını biliyoruz. Kendisine eğrilmekte oldukları kişinin dili bir yabancıdır ve bu (Kur'an) ise bir apaçık Arabi dildir.

104- Şüphesiz ki o kimseler Allah'ın ayetlerine inanmazlar, Allah onları doğruya iletmez. Ve bir acı azap onlar içindir.

105- O yalanı ancak ve ancak Allah'ın ayetlerine inanmaz kimseler yakıştırır. Ve işte onlar, o yalancıların ta kendileridir.

106- Kim inanmasının arkasından Allah'ı (n gerçeğini) örterse- zorlanmış ve kalbi o inançla rahatlamış halde olan başka- fakat kim (zorlama olmaksızın) o gerçeği örtmeye göğüs açarsa, artık Allah'tan bir hiddet onların üzerinedir. Ve bir büyük azap onlar içindir.

107- Bu, bu şimdiki yaşamı o diğer (yaşamın) üzerine tercih etmiş olmalarındandır. Ve şüphesiz ki Allah, o gerçeği örtenler topluluğunu doğruya iletmez.

108- İşte onlar o kimselerdir ki, Allah onların kalplerine ve işitmelerine ve görmelerine damga vurmuştur. Ve işte onlar, o duyarsızların ta kendileridir.

109- Onların diğer (yaşamda) o en ziyan edenlerin ta kendileri olduklarında kuşku yoktur.

110- Sonra şüphesiz ki senin Efendin denemeye uğramalarının arkasından göç etmiş ve güçlerini kullanmış ve direnip gayret etmiş olan kimselerin (yardımcısıdır). Şüphesiz ki senin Efendin bunların arkasından kesinlikle bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

111- O gün gelir her bir benlik benliğinden yana söz dalaşı yapar ve her bir benliğe işlediği şey tastamam ödenir ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.

112- Ve Allah bir kasabayı bir örnek olarak ortaya koydu. (Bu kasaba) güvenlikte rahatlıkta idi, onun rızkı da her taraftan bol bol geliyordu. Durum böyleyken (o kasaba) Allah'ın nimetlerine nankörlük etti de ustalıkla yapmakta oldukları nedeniyle, artık Allah ona o açlığın ve o kaygının elbisesini tattırdı.

113- Ve ant olsun ki içlerinden bir elçi gelmişti de, onlar onu yalanlamışlardı, bunun üzerine o azap onları haksızlık yaparlarken tutuverdi.

114- Eğer yalnızca O'na kulluk etmekte olanlar iseniz, Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden serbest temiz olarak yeyin. Ve Allah'ın nimetine şükredin.

115- Size ancak ve ancak o ölü hayvanı ve o kanı ve o domuzun etini ve (kesilirken) ona Allah'tan başkasına ses yükseltilmişi (Allah'tan başkasının adı anılmışı) yasaklamıştır. Artık kim (açlık sebebi ile) zarar görürse, haddi aşmaksızın ve saldırganlık yapmaksızın (yerse), artık şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

116- Ve siz sakın kendi dillerinizin o yalan nitelendirmesi dolayısıyla o yalanı Allah'a karşı yakıştırmak için "Bu serbesttir ve bu yasaktır" demeyin. Şüphesiz ki o yalanı Allah'a karşı yakıştıran kimseler, başarıya eriştirilmezler.

117- Bir az yararlanmadır. Ve bir acı azap, onlar içindir.

118- Ve biz dönen kimselerin* (Yahudilerin) üzerine de önceden sana anlattığımız şeyleri yasaklaştırmıştık. Ve biz onlara haksızlık yapmadık. Fakat onlar kendi benliklerine haksızlık yapıyorlardı.

*Hadu kelimesine "Dönenler" anlamı verme gerekçemiz, Araf s. 156. ayetindeki bağlamına binaendir.

119- Sonra şüphesiz ki senin Efendin bir düşüncesizlikle o kötülüğü işlemiş, sonra bunun ardından itaate dönmüş ve (durumlarını) düzeltmiş olan kimseler için, şüphesiz ki senin Efendin bunun ardından da kesinlikle bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

120- 121-122- Şüphesiz ki İbrahim Allah'a gönülden bağlı olan bir önder, (fıtrat yasalarına) bir meyleden idi. Ve o, o ortak koşanlardan değildi. O'nun nimetlerine bir şükrediciydi. O, onu derleyip toplamış ve bir dosdoğru yola iletmişti. Ve biz ona şimdikinde bir iyilik vermiştik. Ve şüphesiz ki o diğer (yaşamda) da kesinlikle o düzgünlerdendir.

123- Sonra biz sana: "(Fıtrat yasalarına) bir meyleden olan İbrahim'in inanç sistemine takıl. Ve o, o ortak koşanlardan değildi" diye vahyettik.

124- O dinlenme (günü) ancak ve ancak onun hakkında aykırılığa düşmüş olan kimselerin üzerine konuldu. Ve şüphesiz ki senin Efendin o kalkışın günü hakkında aykırılığa düşmekte oldukları şeyler hakkında onların arasında kesinlikle karar verecektir.

125- Senin Efendinin yoluna o bilgelikle ve o iyi öğütle çağır. Ve onlarla o en iyi yöntemle söz dalaşı yap. Şüphesiz ki senin Efendin, kendisinin yolundan sapanı en iyi bilenin ta kendisidir ve o doğruya iletilenleri de en iyi bilenin de ta kendisidir.

126- Ve eğer sonuçlandıracaksanız, artık size kendisiyle sonuçlandırılanın örneği kadar sonuçlandırın. Ve eğer direnip gayret ederseniz, kesinlikle o direnip gayret edenler için daha hayırlıdır.

127- Ve sen direnip gayret et, senin direnerek gayretin Allah'tan başkasına değildir. Ve sen onlara sakın üzülme. Ve sen sakın onların kurmakta oldukları tuzaklardan dolayı da bir darlık içinde olma.

128- Şüphesiz ki Allah korunmuş olan kimselerin ve iyilik eden kimselerin beraberindedir.


21 Ekim 2024 Pazartesi

Kabirde Kalma Süresi Örneğinde Ayetlerin Rivayetler Işığında Anlaşılma Çabaları

 Allah (c.c.) son kitabı olan Kur'an'ı "Hakem Kitap" olarak indirmiş olmasına rağmen, bu kitabın hakemliği maalesef çok kısa bir zaman sürmüş, zaman içinde hakem olarak Allah'ın kitabı değil rivayet kitapları hakem kitap olarak görülmeye başlanmış, bu durum halâ da devam etmektedir. Bu durum öyle bir raddeye gelmiştir ki Kur'an ayetleri bile artık rivayetler doğrultusunda anlaşılmaya başlanmış ilgili ayetler parantez açılarak veya hiç açılmadan direk tahrifata uğratılarak rivayetleri onaylar hale getirilmeye çalışılmıştır.

Bu duruma pek çok konuda örnek vermek mümkün olmasına rağmen biz bu yazımızda ölümden sonra diriliş safhasının anlatıldığı ayetlerde geçen konuşmaların bazı meallerde parantez açılarak veya hiç açılmadan kabir azabının olduğu önyargısıyla nasıl tahrifata uğratıldığını ele almaya çalışacağız.

Aşağıda vereceğimiz ayet meal örnekleri bir aslına uygun çevrilen bir de tahrifata uğramış şekilde çevrilen olmak üzere iki örnek olacaktır. Amacımız bu örneklerde meallerin kimin tarafından yapıldığına değil nasıl yapıldığına dikkat çekmek olacağı için herhengi bir isim verilmeyecektir.

--- İlk vereceğimiz ayet örneği Yunus s. 45. ayetidir.

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَاَنْ لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا سَاعَةً مِنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْۜ قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ اللّٰهِ وَمَا كَانُوا مُهْتَد۪ينَ

Örnek 1-- Allah’ın onları, sanki günün ancak bir saati kadar kaldıklarını zanneder vaziyette yeniden diriltip toplayacağı gün aralarında birbirleriyle tanışırlar. Allah’ın huzuruna varmayı yalanlayanlar elbette zarara uğramışlardır. Zira onlar doğru yola gitmemişlerdi.


Örnek 2-- Allah onları mahşerde topladığı gün, sanki dünyada sadece günün bir saatinde birbirleriyle tanışmaya yetecek kadar kısa bir süre kaldıklarını sanacaklardır. Allah’a kavuşmayı yalanlayıp da doğru yola bulamayanlar o gün kesinlikle hüsrâna uğramışlardır
Örnek 1 de verilen meal örneği metne daha uygun bir meal örneğidir. Örnek 2 de verdiğimiz  meal örneğinin içinde geçen "dünyada" Kelimesi Arapça metinde olmamasına rağmen metne parantez dahi açılma ihtiyacı duyulmadan ilave edilmiştir.

--- 2. örneğimiz İsra s. 52. ayetidir.

يَوْمَ يَدْعُوكُمْ فَتَسْتَج۪يبُونَ بِحَمْدِه۪ وَتَظُنُّونَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلًا۟

Örnek 1-- O sizi çağıracağı gün derhal ona kemali ta'zîm ile icabet edeceksiniz ve zannedeceksiniz ki pek az bir müddet kaldınız

Örnek 2-- Sizi (kabirlerinizden) çağıracağı gün, hemen O'na hamd ederek (da'vetine) icâbet edeceksiniz ve (dünyada) ancak pek az kaldığınızı zannedeceksiniz.

Örnek 1 de verilen meal örneği metne daha uygun bir örnektir. Örnek 2 de yine parantez içine "dünyada" yazılarak önyargılar meale yansıtılmıştır.

--- 3. örneğimiz Taha s. 103. ayetidir. Örnek 2-- Örnek

يَتَخَافَتُونَ بَيْنَهُمْ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا عَشْرًا

Örnek 1--«Ondan fazla durmadınız» diye aralarında gizli gizli konuşacaklar

Örnek 2--Aralarında (korkularından) gizlice şöyle konuşacaklar: “- Dünyada ancak on gece kaldınız, değil mi?”

Örnek 1 de verilen meal örneği metne daha uygun bir örnektir. Örnek 2 de paranteze bile gerek duyulmadan "dünyada" ilâvesi yapılmıştır. Yine bu ayette de parantez açılarak veya açılmadan önyargılar Kur'an'a onaylatılmaya çalışılmıştır. 

--- 4. örneğimiz Mü'minun s. 112-113-114. ayetleridir. 

قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْاَرْضِ عَدَدَ سِن۪ينَ

قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَسْـَٔلِ الْعَٓادّ۪ينَ

قَالَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلًا لَوْ اَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

Örnek 1--(Allah inkârcılara) "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?" diye sorar.

Örnek 2--(Allah, kâfirlere kıyamet günü şöyle) buyuracak: “- Dünyada veya mezarda ne kadar seneler sayısınca kaldınız?”

Örnek 1 de verilen meal metne uygun bir örnek olup, örnek 2 de ise "Dünyada veya mezarda" şeklinde verilen anlamın metinde yeri yoktur. Meal yapıcısı kendisi ikilem içinde kaldığı için bunu meale yansıtarak sanki Allah'ın böyle bir soru sorduğunu patanteze dahi gerek duymadan göstermeye çalışmıştır. Halbuki metinde her iki kelime de bulunmamaktadır. Şayet parantez açılarak (mezarda) şeklinde bir anlam verilmiş olsaydı daha isabetli olabilirdi. 113. ve 114. ayetlerin meallerinde genelde sıkıntı olmadığı için 112. ayet meali ile yetiniyoruz.

--- 5. örneğimiz Rum s. 55- 56. ayetlerdir.

وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَۙ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍۜ كَذٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ

وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَالْا۪يمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ اِلٰى يَوْمِ الْبَعْثِۘ فَهٰذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلٰكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ

Örnek 1--  O gün ki saat gelir Kıyamet kopar, mücrimler, bir saatten fazla durmadıklarına yemîn ederler evvel de böyle çeviriliyorlardı

Örnek 2-- Kıyamet koptuğu gün, günahkârlar, (dünyada) ancak pek kısa bir süre kaldıklarına yemin ederler. İşte onlar, (dünyada da haktan) böyle döndürülüyorlardı.  

Örnek 1 de verilen meal metne daha uygun, örnek 2 deki ise yine önyargının bir eseri parantez açılarak (dünyada) anlamı ilave edilmiştir.

--- 6. örneğimiz Ahkaf s. 35. ayetidir.

فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ اُو۬لُوا الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ وَلَا تَسْتَعْجِلْ لَهُمْۜ كَاَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَ مَا يُوعَدُونَۙ لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا سَاعَةً مِنْ نَهَارٍۜ بَلَاغٌۚ فَهَلْ يُهْلَكُ اِلَّا الْقَوْمُ الْفَاسِقُونَ

Örnek 1-- Artık sabret, resûllerden azim sahiplerinin sabrettiği gibi ve onlar için isti'cal etme. Sanki onlar vaadolunduklarını görecekleri gün, gündüzden bir saatten başka durmamışlar gibi olacaklardır. (Bu) Bir tebliğdir, fâsıklar olan kavimden başkası, helâke uğratılacak mıdır? (Elbette uğratılmayacaktır).

Örnek 2-- Azim ve sebat sahibi peygamberler nasıl sabrettiyse, sen de sabret; onlar için acele etme. Kendilerine vaad olunan günü gördüklerinde, onlar dünyada gündüzün bir saatinden fazla kalmadıklarını sanırlar. Bu bir tebliğdir. Yoldan çıkmışların güruhundan başkası helâk olur mu hiç?

Örnek 1 de yine metne daha uygun bir meal verilmiş olup, örnek 2 de ise parantez dahi açılmadan dünyada ilavesi yapılmıştır.

Bu verdiğimiz örneklerden anlaşılmaktadır ki meal yapıcılarının bir kısmında belirleyici olan kitap Kur'an değildir. Onlar için hakem kitap rivayet kitapları olup, Kur'an ayetlerini bu doğrultuda çevirmektedirler. 

Eğer bu kimseler Kur'an'ı belirleyici olarak görmüş olsalardı Bakara s. 259 ve Kehf s. 19. ayetlerini diğer ayetleri anlamak konusunda ayetleri anlamada baz alırlardı. 

---- Bakara s. 259. ayeti:

اَوْ كَالَّذ۪ي مَرَّ عَلٰى قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَاۚ قَالَ اَنّٰى يُحْي۪ هٰذِهِ اللّٰهُ بَعْدَ مَوْتِهَاۚ فَاَمَاتَهُ اللّٰهُ مِائَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُۜ قَالَ كَمْ لَبِثْتَۜ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍۜ قَالَ بَلْ لَبِثْتَ مِائَةَ عَامٍ فَانْظُرْ اِلٰى طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْۚ وَانْظُرْ اِلٰى حِمَارِكَ وَلِنَجْعَلَكَ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَانْظُرْ اِلَى الْعِظَامِ كَيْفَ نُنْشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْمًاۜ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُۙ قَالَ اَعْلَمُ اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ


---Bakara s. 259- Veya çatıları üzerine çökmüş haldeki bir şehre uğrayan kişiyi (görmedin mi). "Allah buraya ölümünden sonra nasıl yaşam verecek?" demişti. Bunun üzerine Allah onu yüz yıl öldürmüş, sonra yeniden harekete geçirmişti. (Allah ona) "Ne kadar kaldın?" demiş, o da: "Bir gün veya bir günün bir kısmı kadar kaldım" demişti. (Allah): "Aksine yüz yıl kaldın, gıdana ve içeceğine bak hiç bozulmamış. Ve eşeğine de bak, seni insanlara böylece delil yapmak için. Ve  kemiklere de bak onları nasıl ayaklandırıyor, sonra et giydiriyoruz." (Sorusunun cevabı) apaçık belli olduğunda: " Biliyorum şüphesiz ki Allah her şeyin üzerine ölçü koyandır" demişti.

Bakara s. 259. ayeti, 100 yıl ölü kalan ve sonrasında diriltilen bir kişiden bahsetmekte ve bu kişiye sorulan soruya verdiği cevap örnek ayetleri anlama noktasında anahtar konumdadır. Hiçbir meal yapıcısı "Ne kadar kaldın?" sorusuna "Dünyada" ilavesi yapmamıştır. Bunun nedeni ise ayetin ölüm ile diriliş süresi arasında geçen süreden açık ve net bir şekilde bahsetmesidir.

----Kehf s. 19

وَكَذٰلِكَ بَعَثْنَاهُمْ لِيَتَسَٓاءَلُوا بَيْنَهُمْۜ قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ كَمْ لَبِثْتُمْۜ قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍۜ قَالُوا رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَا لَبِثْتُمْ فَابْعَثُٓوا اَحَدَكُمْ بِوَرِقِكُمْ هٰذِه۪ٓ اِلَى الْمَد۪ينَةِ فَلْيَنْظُرْ اَيُّهَٓا اَزْكٰى طَعَامًا فَلْيَأْتِكُمْ بِرِزْقٍ مِنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ وَلَا يُشْعِرَنَّ بِكُمْ اَحَدًا

----Kehf s. 19-- Yine böyle onları ba's de ettik ki aralarında soruşsunlar diye: içlerinden bir söyliyen «ne kadar durdunuz?» Dedi, bir gün yâhud bir gün yâhud bir günün birazı dediler, ne kadar durduğunuza dediler: rabbınız a'lemdir, şimdi siz birinizi şu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın hangisi yiyecekçe daha temiz ondan size bir rızık getirsin, hem çok kurnaz davransın ve zinhar sizi birine sezdirmesin.

Bu ayette senelerce bir mağarada uyutulanların uyandıktan sonra birbirlerine sordukları soruyu görmekteyiz. Bu ayette aynı Bakara s. 259. ayeti gibi yukarıda verdiğimiz örnek ayetleri doğru anlama noktasında anahtar konumda bir ayettir. Yine bu ayette hiçbi meal yapıcısı "Ne kadar kaldınız?" sorusuna "Dünyada" ilavesi yapmamıştır. Çünkü her iki ayette böyle ilaveye gerek duyulmamaktadır.

Peki her iki ayette ilaveye gerek duyulmadığı halde diğer örnek ayetlerde neden böyle bir ilaveye gerek duyulmuştur?

Bunun tek bir cevabı vardır. O da ilave yapan meal yapıcılarının kafalarında rivayetlerden devşirilmiş olan "Kabir Azabı" inancı bulunmaktadır ve ayetleri de bu inanç doğrultusunda tahrif etme gereği duymuşlardır. 

Halbuki Ümmi bir kafayla bu kitabı okusalar hiçbir yerde kabir azabına dair bir bilgi kırıntısı dahi bulamayacaklar ve örnek ayetleri de Bakara s. 259 ve Kehf s 19. ayetlerini dikkate alarak ölümden sonra diriliş arasında geçen süreden hiçbir şekilde ölen kişinin haberi olmadığı sanki uykudan uyanır gibi uyandığı anlaşılır ve ilgili ayetlere eğer parantez açılacaksa "Dünyada" parantezi veya ilavesi değil "KABİRDE" parantezi açılarak daha doğru anlaşılması sağlanabilirdi. Bazı meallerde bu şekilde parantez açılmış olduğunu karşılaştırmalı meal okuyaanlar görebileceklerdir.

Bu noktada bazı kimseler Mümin s. 46. ayetinin kabir azabına işaret ettiğine dair itiraz edebilir. Onlara da Allah (c.c.) kitabının bir yerinde başka bir yerinde başka şey diyerek çelişkili bir kitap indirmediğini hatırlatmak isteriz.

Kur'an'da sadece tek bir ayet bile ölüm ile diriliş arasında geçen zamanın doğru anlaşılması açısından yeterli olmasına rağmen kitabın içinde binlerce ayet dahi olsa rivayetleri hakem kitap olarak gören kimseler yine de ikna olmayacaklar " Vay seni kabir azabını inkar mı ediyorsun ?" diyerek itirazlarından vazgeçmeyeceklerdir.

--- Yasin s. 52. ayeti:

قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَاۢ هٰذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمٰنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ

Derler ki: “Eyvâh bize! Bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? Bu, Rahmân'ın va'd ettiği şeydir; demek peygamberler doğru söylemiş!”

Şimdi soruyoruz: Eğer kabir azabı inancı doğru bir inanç olsaydı kabirden kaldırılan bu inkarcılar böyle bir soru ile kalkarlar mıydı?

Eğer böyle bir inanç doğru olsaydı kabirde çektikleri azabın ifadesi olan bazı sözlerle kabirlerinden kalkmazlar mıydı?

Sonuç olarak: Kur'an'ın önyargılardan arınmış bir halde okunması bu kitabı doğru anlamanın olmazsa olmazlarındandır. Şayet bu yapılmazsa yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi önyargılarını onaylatılmaya çalışıldığı bir kitap olmaktan öteye gitmeyen bir kitap karşımıza çıkacaktır.

                                            EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

17 Ağustos 2024 Cumartesi

HİCR SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Elif, Lâm, Ra. Bunlar, o kitabın ve apaçık okunan (Kur'an)ın ayetleridir.

2- Gerçeği örtmüş olan kimseler, nice zamanlar: "Keşke teslim olanlar olmalarını" arzu edecekler.

3- Onları yemeye ve yararlanmaya ve o beklentinin oyalandırmasına bırak. Artık ileride bilecekler.

4- Ve biz hiçbir kasabayı onun bir bilinmiş yazgısı olmadan yok etmedik.

5- (Onlarda yaşayan) hiçbir toplum kendi süresini öne geçiremiyor ve erteleyemiyordu.

6- 7- Ve onlar: "Ey üzerine o hatırlatma indirilmiş olan kimse, şüphesiz ki sen kesinlikle cinlenmişsin. Eğer sen o doğru söyleyenlerden isen, bize o melekleri getirmeli değil miydin?" dediler.

8- Biz o melekleri o gerçek olmadıkça indirmiyoruz. (İndirdiğimiz) takdirde de bakılmışlar olmazlar.

9- Şüphesiz ki o hatırlatmayı biz indirdik ve şüphesiz ki biz onu kesinlikle (cin, şeytan v.s. müdahalesinden) kollayıcılarız.

10- Ve ant olsun ki biz senden önce, o ilk taraftarlara da (elçiler) göndermiştik.

11- Ve onlara hiçbir bir elçi gelmiyordu ki,  onunla ancak alay ediyor olmasınlar.

12- Biz onu (o hatırlatmayı) o suç işleyenlerin kalplerine böyle sokarız.

13- Ona (o hatırlatmaya) inanmazlar. Oysa ki (inanmayanlara uygulanan) o ilklerin yasası kesinlikle gelip geçmişti.

14- 15- Ve eğer biz üzerlerine gökten bir kapı açsak onda yükseliyor olsalar, yine de kesinlikle: "Gözlerimiz ancak ve ancak sarhoşlaştırıldı. Aksine biz sihirlenmişler topluluğuyuz" derlerdi.

16-  17- Ve ant olsun ki biz o gökte kaleler oluşturduk ve onları o bakanlar için süsledik. Ve onları her taşlanan şeytandan kolladık.

18- Ancak (yine de) kim o kulak hırsızlığına kalkışırsa, hemen ona da bir apaçık ateş parçası takılır.

19- Ve o yere gelince, biz onu uzattık ve onda sabitlikler bıraktık ve onda her şeyden tartılmış (dengeli) olarak bitirdik.

20- Ve biz, sizin için ve ona rızık vericiler olmadığınız kimseler için, onda geçimlikler oluşturduk.

21- Ve hiçbir şey yoktur ki onun depoları bizim yanımızda olmasın. Ve biz onu bir bilinmiş ölçüsü olmadan da indirmiyoruz.

22- Ve biz, o rüzgârları aşılayıcılar olarak gönderdik de o gökten bir su indirdik böylece biz onunla sizi suvardık. Ve oysa siz onu depolayıcılar da değilsiniz.

23- Ve biz, şüphesiz ki kesinlikle yaşatırız ve öldürürüz. Ve biz onlara o mirasçı olanlarız.

24- Ve ant olsun ki biz sizden o öncekileri de bilmişizdir ve ant olsun ki biz o diğerleri de bilmişizdir.

25- Ve şüphesiz ki senin Efendin, onları sürüp toplayacak olanın ta kendisidir. Şüphesiz ki O, bir en bilgedir, bir en iyi bilicidir.

26- Ve ant olsun ki biz o insanı kuru çamurdan şekillenmiş balçıktan takdir ettik.

27- Ve  Cann'ı da biz onu önceden o kavurucu ateşten takdir etmiştik.

28- 29- 30- Ve bir zaman senin Efendin o meleklere: "Şüphesiz ki ben kuru çamurdan şekillenmiş balçıktan bir beşer takdir ediciyim. Artık ben onu denkleştirdiğim ve ona esintimden (yaşam verme gücümden) üflediğim zaman, hemen ona boyun eğiciler olarak çökün" demişti de, o meleklerin hepsi toplu olarak hemen boyun eğmişti

31- İblis hariç. O boyun eğenlerin beraberinde olmaktan direnmişti.

32- (Allah): "Ey İblis, sana ne oluyor ki o boyun eğenlerin beraberinde olmuyorsun?" demişti.

33- (İblis): "Ben kuru çamurdan şekillenmiş bir balçıktan kendisini takdir ettiğin bir beşere boyun eğmek için olmadım" demişti.

34- 35- (Allah): "Ondan hemen çık. Artık şüphesiz ki sen bir taşlanansın. Ve şüphesiz ki o karşılığın gününe kadar o dışlama senin üzerinedir" demişti.

36- (İblis): "Ey Efendim, harekete geçirilecekleri güne kadar beni gözet" demişti.

37- 38- (Allah): "Şüphesiz ki sen o bilinmiş vaktin gününe kadar o gözetilmişlerdensin" demişti.

39- 40- (İblis): "Ey Efendim, senin beni azdırman nedeniyle, bende onlara o yerde (kötülükleri) kesinlikle süsleyeceğim ve içlerinden senin o özgülenmiş kulların hariç onları kesinlikle toplu olarak azdıracağım" demişti.

41- 42- 43- 44- (Allah): "Bu, bana göre bir dosdoğru yoldur. Şüphesiz ki sana takılmış o azgınlardan başka, benim kullarım üzerinde senin bir yetkin yoktur. Ve şüphesiz ki cehennem, onlara toplu olarak söz verilmiş yerdir. Onun yedi kapısı vardır. Her bir kapı için onlardan paylaşılmış bir grup vardır" demişti.

45- Şüphesiz ki o korunanlar bahçelerde ve su gözelerindedir.

46- (Onlara) "Bir esenlikle ve güvenliler olarak ona girin" (denilir).

47- Ve biz onların göğüslerinde (kin nefret gibi) bağdan ne varsa çekip çıkardık. Kardeşler olarak karşılıklı döşekler üzerindedirler.

48- Onlara onda bir yorgunluk dokunmaz ve onlar ondan çıkarılmış da olmayacaklar.

49- Kullarıma haber ver ki: Şüphesiz ki ben o çok bağışlacının o çok merhamet edicinin ta kendisiyim.

50- Ve şüphesiz ki benim azabım da, acı azabın ta kendisidir.

51- Ve onları İbrahim'in konuklarından haberlendir.

52- Hani huzuruna girmişlerdi de"Selâm" demişlerdi. (İbrahim de onlara): "Şüphesiz ki biz sizden ürperenleriz" demişti.

53- (Konuklar): "Sakın ürperme, şüphesiz ki biz sana bir bilgin oğulu müjdeliyoruz" demişlerdi.

54- (İbrahim): "Üzerime (yaşça) o büyüklük dokunmuşken beni mi müjdelediniz? Hangi nedenle müjdeliyorsunuz?" demişti

55- (Konuklar): "Biz sana o gerçeği müjdeledik. Artık sakın o karamsarlardan olma" demişlerdi

56- (İbrahim): "Kendisinin Efendisinin şefkatinden o sapkınlardan başkası kim karamsar olur?" demişti.

57- (İbrahim): "Başka sözünüz nedir ey o elçiler?" demişti.

58- 59- 60- (Elçiler): "Şüphesiz ki biz suç işleyenler topluluğuna gönderildik. Lût'un ailesi hariç. Şüphesiz biz onları onun karısı hariç toplu olarak kesinlikle kurtarıcılarız. Biz şüphesiz ki onun kesinlikle o geride kalanlardan olması ölçüsünü koyduk" demişlerdi.

61- 62- O gönderilmişler Lût'un ailesine geldiğinde (Lût onlara): "Şüphesiz ki siz tanınmayanlar topluluğusunuz" dedi.

63- 64- 65- (Elçiler): "Aksine, biz sana onların, hakkında tereddüte düşmekte oldukları şeyi getirdik. Ve biz sana o gerçeği getirdik ve şüphesiz ki biz kesinlikle doğru söyleyenleriz. Artık o geceden bir kesitte halkını yürüt ve sen de onların arkalarına takıl ve sizden bir kimse arkasına (kalan kimseye) eğilim göstermesin. Ve buyurulacağınız yere geçip gidin" dediler.

66- Ve biz ona şu: "Şüphesiz ki onların arkası sabah vaktine girdiklerinde kesilmiş olacaktır" buyruğunu yerine getireceğimizi bildirdik.

67- Ve o şehrin halkı müjdeleşerek geldi.

68- 69- (Lût): "Şüphesiz ki bunlar benim konuklarımdır. Sakın beni mahcup etmeyin. Ve Allah'a karşı korunun ve sakın beni rezil duruma düşürmeyin" dedi.

70- (Halkı): "Biz seni o insanlar(ın işine karışmak)dan vazgeçirmemiş miydik?

71- (Lût): "Eğer (doğru olanı) yapanlarsanız, bunlar benim kızlarım" dedi.

72- (Elçiler Lut'a): "Ömrüne ant olsun ki şüphesiz ki onlar kesinlikle kendi sarhoşlukları içinde bocalıyorlar" (dediler).

73- Gün doğma vaktine girenler iken o korkunç ses birden onları tutuverdi.

74- Biz onun üstünü altına getirdik ve onların üzerine de pişirilmiş çamurdan taşlar yağdırdık.

75- Şüphesiz ki bunda işaretlerden anlayanlara kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

76- Ve şüphesiz ki o (şehir) kesinlikle bir kalıcı yol üzerindedir.

77- Şüphesiz ki bunda, o inananlara kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

78- Ve şüphesiz ki o ormanlık yerin arkadaşları da kesinlikle haksızlık yapanlar idi.

79- Bu yüzden biz de onlardan öç aldık. Ve şüphesiz ki bu ikisi (Eyke ve Lut'un şehri) kesinlikle bir apaçık yol üzerindedir.

80- Ve ant olsun ki o taşlık yerin arkadaşları da o gönderilmiş olanları yalanladı.

81- Ve biz onlara bizim ayetlerimizi vermiştik, fakat onlardan kayıtsız kalanlar oldular.

82- Ve o dağlardan güvenli evler yontuyorlardı.

83- Sabah vaktine girdiklerinde o korkunç ses birden onları tutuverdi.

84- Artık kazanmakta oldukları şeyler onlara bir zenginlik sağlamadı.

85- Ve biz o gökleri ve o yeri ve o ikisinin arasında olan şeyleri o gerçek (bir neden) den başka takdir etmedik. Ve şüphesiz ki o saat kesinlikle gelicidir. Artık sen o güzel müsamaha ile davran.

86- Şüphesiz ki senin Efendin, o tekrar tekrar takdir edicinin, o en iyi bilicinin ta kendisidir.

87- Ve ant olsun ki biz sana o tekrarlanan elçilik gücünden* ve o büyük okunan (Kur'an)ı verdik.

* Ayette geçen "Seb'an" kelimesine "Güç" anlamı verme gerekçemiz, bu ayetin yorumu ile ilgili çok farklı görüşlerin olması ve bu kelimenin sadece 6 dan sonraki bir rakamı ifade etmemesi ve sembolik bir anlamının da olmasındandır. Ayrıca Maide s. 3. ayetinde de geçen bu kelimenin güçten kinaye olarak yırtıcı hayvanlar için kullanılmış olması, bizi bu kelimeye "Güç" anlamı vermeye yöneltmiştir. En doğrusunu Allah (c.c.) bilir.

88- Sen içlerinden bazılarını bizim onunla çifter çifter olarak yararlandırdığımız şeylere iki gözünü sakın uzatma. Ve sen onlara da üzülme. Ve sen kanadını da o inananlara alçalt.

89- Ve de ki: "Şüphesiz ki ben o apaçık uyarıcının ta kendisiyim."

90- Nitekim biz (Salih'i öldürmek için aralarında) yemin edenlerin üzerine de (azap) indirmiştik.*

* Bu ayete diğer meâllere göre farklı bir meâl verme gerekçemiz, surenin 80-84. ayetleri arasında Hicr topluluğundan bahsediliyor olması ve Neml s. 49. ayeti ile bağ kurmamızdır.

91- O kimseler ki, o okunan (Kur'an)ı parça parça hale soktular.

92- 93- Artık senin Efendine ant olsun ki işlemekte oldukları şeylerden dolayı biz onlara toplu olarak kesinlikle soracağız.

94- Artık sen sana buyurulmakta olanı (safları birbirinden net olarak) ayırırcasına ortaya koy ve o ortak koşanlardan kayıtsız kal.

95- Şüphesiz ki o alay edicilere karşı biz sana yeteriz.

96- O kimseler ki, Allah'ın beraberinde diğer bir tanrı oluşturuyorlar. Artık ileride bilecekler.

97- Ve ant olsun ki biz onların söylemekte oldukları nedeniyle göğsünün daralmakta olduğunu biliyoruz.

98- Bu durumda sen Efendini övgü ile her türlü eksiklikten uzak tut ve o boyun eğenlerden ol.

99- Ve o kesinkes bilgi (olan ölüm) sana gelene kadar Efendine kulluk et.


12 Ağustos 2024 Pazartesi

Hicr s. 9. Ayeti: Kur'an'ın Korunmuşluğu Üzerine

Kur'an üzerine yapılan konuşmalarda açılan konulardan bir tanesi de, onun kıyamete kadar Allah tarafından korunacağı üzerinedir. Bu konuşmanın delil getirildiği ayet ise Hicr s. 9. ayetidir. Biz bu yazımızda konu ile ilgili olarak delil getirilen bu ayetin böyle bir anlama gelip gelemeyeceği üzerinde durmaya çalışacağız.

Kur'an üzerinde yapılan konuşmalarda genel olarak yapılan hatalardan bir tanesi de, bütüncül okuma değil parçacı okuma yapılmasıdır. Bu okumanın altında yatan en önemli etken ise, kişinin ön kabulünü Kur'an'a onaylatma çabasıdır. Yani birçok kişinin "Kur'an acaba bu konuda ne demiş olabilir?" sorusunun cevabını aramak yerine, "Ben ön kabulümü Kur'an'a nasıl onaylatabilirim?" sorusunun cevabına yönelik okuma yapmasıdır

Kanaatimizce, Hicr s. 9. ayeti ile ilgili varılan sonuç ta böyle bir parçacı okumanın sonucu olup, eğer bütüncül bir okuma yapılacak olduğunda, daha farklı bir anlam ortaya çıkacaktır. İlgili ayeti daha doğru anlamanın yolu öncelikle surenin 6. ayetinden itibaren okumaya başlamak olduğunu düşünmekteyiz.

Hicr s. 6- 7- Ve (inkâr edenler): "Ey  üzerine Hatırlatma (Ezzikr) indirilmiş olan, şüphesiz ki sen kesinlikle cinlenmişsin. Eğer doğrulardan isen bize melekleri getirmeli değil miydin?" dediler.

Hicr s. 8- Biz melekleri bir gerçek olmadıkça indirmeyiz. İndirdiğimiz takdirde de süre verilmişlerden de olmazlar.

Hicr s. 6. ve 7. ayetlerinde Mekke müşriklerinin Muhammed (a.s.) ın elçiliğini ret etmek için ortaya sürdükleri iddialardan bir tanesi onun "Mecnun" Yani "Cinlenmiş" olduğu iddiasıdır. Bu kelime, birçok mealde hatalı olarak "Deli" olarak çevrilmekte ve Kur'an'ın bu konuda vermek istediği mesajın doğru anlaşılmamasına sebebiyet vermektedir. Çünkü "Mecnun" olmak nüzul ortamında cinlerle alâka kuranlar için söylenen bir sözdür. Bu iddianın temelinde cinlerden haber alan, söylediği sözün o kişiye cinler tarafından ilham edilmiş olduğu yönünde bir inanç mevcuttur. 

Bu iddia Mekke müşriklerinin Muhammed (a.s.) ı çağrısını insanlar gözünde küçük düşürmek için ortaya atılan iddialardan bir tanesidir. Yani ona indirilen vahyin Allah (c.c.) tarafından değil, cinler tarafından ilham edildiğidir. Cinlerin kendisine musallat olduğu bir kişinin de söyledikleri ciddiye alınacak sözler değildir. İşte surenin 6. ve 7. ayetleri bu iddiayı dile getirmektedir.

Hicr. s. 6. ve 7. ayetleri böyle okuduktan sonra 9. ayeti okuyabiliriz.

Hicr s. 9- Şüphesiz ki Hatırlatmayı (Ezzikr) biz indirdik ve şüphesiz ki biz onu (Hatırlatmayı) kesinlikle (cin müdahalesinden de) koruyucularız.

Ayette bir koruma konusunun olduğu göz ardı edilemez. Fakat bu korumanın kime ve nasıl bir koruma olduğu konusu öncelerden beri tartışma konusudur. Eski tefsirlere bakıldığında, ayetin Arapça metninde geçen "Lehu"  edatının kimin için kullanılmış olabileceği yönünde farklı görüşler bulunmaktadır. Bazı tefsirciler bu edatın Muhammed (a.s.) için kullanılmış olabileceği yönünde görüşler serd ederek, ayetin Muhammed (a.s.) ın korunacağı yönünde bir beyanı olduğunu iddia etmişler, bu iddialarına da başka ayetlerden ve gramer kurallarından delil getirmişlerdir.

Biz bu görüşün asla kabul edilemez olduğunu düşünmemekle birlikle, olayı Kur'an bütünlüğünde ve nuzül dönemi arka plânı dahilinde düşündüğümüzde bu görüşün isabetli olamayacağı kanaatinde olduğumuzu söyleyebiliriz. Çünkü;

Nuzül dönemi arka plânına baktığımızda, kendilerine "Mecnun, Kâhin, Arraf" gibi isim verilen bazı kimselerin insanüstü güçlerden yani "CİN" adı verilmiş olan varlıklardan gökyüzünden haberler aldıklarına dair yaygın bir inanç mevcuttur. Mekkeli müşriklerde böyle bir inanca istinaden Muhammed (a.s.) ın aldığı vahyin böyle bir durumun neticesi olduğu kanaatine sahip olmuşlar ve onu "Mecnun" olarak nitelemişlerdir.

Hicr s. 9. ayetini anlamak, böyle bir iddiayı merkeze aldımızda kolaylaşacaktır. Ayrıca aynı surenin 16.17.18 ayetleri, Saffat s. 6.7. 8. 9. ve 10. ayetleri, Cin s. 8. ve 9. ayetleri, Muhammed (a.s.)a inen vahyin herhangi bir şeytan veya cin bulaşması olmadan ona Allah- Melek elçi- Beşer elçi yoluyla indirildiğini beyan etmektedir. Yani Mekke müşriklerinin vahye ve elçiye karşı olan bu iddialarını yalanlamaktadır.

İşte Hicr s. 9. ayeti böyle korunmuşluktan bahsetmektedir. Muhammed (a.s.) indirilmekte olan ve ayette "Ezzikr" olarak ifade edilen kitap, hiçbir şekilde dış etken olmadan Allah (c.c) den melek elçiye ondan da beşer elçiye ulaşmaktadır. Yani Kur'an vahyediliş sürecinde korunan bir kitaptır ve ona asla herhangi bir dış etken müdahalesi olmamıştır. 

Hicr s. 9. ayeti ile ilgili durum böyle iken, " Şimdi siz Kur'an korunmamıştır mı demek istiyorsunuz?" şeklinde bir sorunun sorulması gayet yerinde bir sorudur. 

El cevap: Hayır, "Kur'an korunmamıştır" şeklinde bir iddiamız asla ve kat'a yoktur. Bizim iddiamız, Hicr s. 9. ayetinin mushafın kıyamete kadar Allah tarafından korunacağının bu ayet ile garanti altına alınmış olduğu düşüncesinin doğru olmadığıdır.

         --------- Peki, Kur'an korunmuş mudur yoksa korunmamış mıdır? --------

Bir kitabın korunmuş veya korunmamış olduğunun bilinmesi, o kitabın asıl nüshası ile karşılaştırılması suretiyle olması gerektiği, bu soruya verilebilecek cevaplardan bir tanesidir.

Biz Tevrat ve İncil'in bugün Yahudi ve Hristiyanlarca kabul edilen kısmının, tamamının Allah (c.c.) tarafından indirilen Tevrat ve İncil olmadığını iddia ederken, Kur'an'ı baz almaktayız. Biz Kur'an'ın Allah (c.c) tarafından indirilen bir kitap olduğuna inanmış olmamızdan dolayı, Kur'an'da Tevrat ve İncil'in tahrif edildiği yönündeki ayetler bizim için delil mesabesindedir.

Eğer Kur'an tahrif edilmiş ise, böyle bir şey mümkün olmamakla beraber, bugün yeni bir kitabın inerek bu kitap üzerinde bazı tahrifatların yapıldığını beyan eden ayetlerin olması gerekir ki, biz Kur'an'ın Muhammed (a.s.) sonrasında tahrif edilmiş olduğuna inanalım.

Bugün Kur'an merkezli düşünce sahibi olduğunu iddia eden bazı kimselerin, Kur'an'ın orjinal metni sanki kendi ellerindeymiş gibiymişcesine, bazı kelimeler üzerinde şahsi tasarruflar yaparak Kur'an'ın tahrif olduğunu ve bu tahrifatın kendileri tarafından düzeltiliyor olduğu iddiası, yeni bir Kur'an yazma çalışmasından başka birşey değildir. Bu kişilerin en garip iddialarından bir tanesi, Kur'an'ın yazılı olarak indirildiği iddiasıdır. 

Onlara göre Kur'an yazılı ve harekesiz olarak inmiş, sonradan harekelendiği için bazı kelimeler üzerinde tahrifat yapılmış, ve ellerinde orjinal metin olan! bu kimseler bu tahrifatları düzeltmektedirler.

Yazımızın konusu Kur'an'ın tahrif edilip edilmediği konusu olmadığı için fazla uzatmamak adına kısaca bu kadarını söylemek istiyoruz.

Hasılı kelâm; Hicr s. 9. ayeti mushafın kıyamete kadar korunacağının garanti alnda olduğunu beyan eden bir ayet değil, onun iniş sürecinde dış etkenlerden korunmuş olduğunu beyan eden bir ayettir. Bununla birlikte Kur'an'ın tahrif edilmiş olduğu yönünde bir düşüncemiz de asla yoktur.

                                   EN DOĞRUSUNU ALLAH(C.C.) BİLİR.


11 Ağustos 2024 Pazar

İBRAHİM SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Elif, Lâm, Ra. (Bu) bir kitap ki Efendilerinin onayıyla o insanları o karanlıklardan o ışığa, o en güçlü o övgüye lâyık (Allah)ın yoluna iletmen için, biz onu sana indirdik.

2- Allah O ki, o göklerde olan şeyler ve o yerde olan şeyler O'nundur. Ve bir çetin azaptan dolayı yazıklar olsun o gerçeği örtücülere.

3- O kimseler ki, bu şimdiki yaşamı o diğer (yaşamın) üzerine tercih ediyorlar  ve Allah'ın yolundan uzaklaştırıyorlar ve onda bir eğrilik peşine düşüyorlar. İşte onlar, bir uzak sapkınlık içindedirler.

4- Ve biz hiçbir elçiyi onlara açıklaması için topluluğunun dilinden başkası ile göndermedik. Böylece Allah kimi dilerse saptırır ve kimi dilerse doğruya iletir. Ve O, o çok güçlüdür, o en bilgedir.

5- Ve ant olsun ki biz Musa'yı: "Topluluğunu o karanlıklardan o ışığa çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlat" diye, bizim ayetlerimizle gönderdik. Şüphesiz ki bunda her bir çokça direnip gayret eden, şükreden için kesinlikle ayetler vardır.

6- 7- Ve bir zaman Musa topluluğuna: "Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani sizi, oğullarınızı boğazlayarak kadınlarınızı yaşatarak o azabın kötüsüne süren Firavun'un hanedanından kurtarmıştı. Ve bu sizin için Efendinizden bir büyük yoklamaydı. Ve hani Efendiniz - Eğer şükrederseniz, kesinlikle size artırırım ve eğer gerçeği örterseniz, şüphesiz ki benim azabım kesinlikle çetindir- diye duyurmuştu" demişti.

8- Ve Musa (devam ederek): "Eğer siz ve o yerdeki kimseler toplu olarak gerçeği örtseniz dahi, şüphesiz ki Allah kesinlikle zengindir övgüye lâyıktır" demişti.

9- Size, sizden önceki kimseler olan Nuh'un ve Ad ve Semud topluluğunun ve onlardan sonraki kimselerin -ki onları Allah'tan başkası bilmez-, haberi gelmedi mi? Elçileri onlara o apaçık delilleri getirmişti de, onlar ellerini onların ağızlarına geri döndürmüşler ve onlar: "Şüphesiz ki biz, sizin onunla gönderildiğiniz şeyi (ret ederek) örttük ve şüphesiz ki biz, sizin bizi kendisine çağırmakta olduğunuz şeyden de kesinlikle bir kuşkulu belirsizlik içindeyiz" demişlerdi.

10- Elçileri: "O göklerin ve o yerin açığa çıkarıcısı Allah hakkında bir kuşku mu var? Sizi arkaya takılı suçlarınızdan bir kısmını bağışlaması ve sizi bir isimlenmiş süreye kadar ertelemesi için çağırıyor" demişti. (Onlar): "Siz bizim örneğimiz bir beşerden başkası değilsiniz. Siz bizi kendi atalarımızın kulluk etmekte olduğu şeylerden uzaklaştırmak istiyorsunuz. Öyleyse bize bir apaçık yetki getirin" demişlerdi.

11- 12- Elçileri: "(Evet) biz sizin örneğiniz bir beşerden başkası değiliz. Fakat Allah kullarından kime dilerse büyük iyilikte bulunur. Ve bizim için Allah'ın onayı olmadıkça bizim size bir yetki getirmemiz olamaz. Ve o inananlar artık yalnızca Allah'a dayansın. Ve bize ne oluyor ki, Bizi kesinlikle yollarımıza iletmişken Allah'a dayanmayalım? Ve biz, sizin bize verdiğiniz rahatsızlığa karşı kesinlikle direnip gayret edeceğiz. Ve o dayananlar artık yalnızca Allah'a dayansın" demişti

13- 14- Ve gerçeği örtmüş olan kimseler elçilerine: "Sizi kendi yerimizden kesinlikle çıkaracağız ya da hemen bizim inanç sistemimize tekrar döneceksiz" demişlerdi. Bunun üzerine Efendileri onlara: "O haksızlık yapanları kesinlikle yok edeceğiz. Ve onlardan sonra sizi kesinlikle o yerde durultacağız. Bu, benim mevkimden kaygılanmış olan ve tehdidimden kaygılanmış olan kimseler içindir" diye vahyetmişti.

15- Ve (elçiler) fetih istemişler Ve her bir zorba inatçı perişan olmuştu.

16- Onun (o perişanlığın) ardından da cehennem vardır. Ve (cehennemde) bir irinli sudan suvarılacak.

17- Onu yutmaya çalışacak, fakat neredeyse onu boğazından geçiremeyecektir. Ve o ölüm ona her bir taraftan gelecek, oysa o ölecek de değildir. Ve onun ardından daha da bir sert azap vardır. 

18- Efendileri(nden gelen) gerçeği örtmüş olan kimselerin işlediklerinin örneği, fırtınalı bir günde o rüzgârın onu çetince savurduğu bir kül gibidir. (Bu kimseler) kazandıkları şeylerden hiçbir şeye güç yetiremezler. Bu, o uzak sapkınlığın ta kendisidir.

19- 20- Sen görmedin mi şüphesiz ki Allah o gökleri ve o yeri o gerçekle takdir etmiştir? Eğer dilerse sizi giderir ve yeni bir takdir ediliş getirir. Ve bu da Allah'ın üzerine bir güçlük değildir.

21- Ve toplu olarak Allah'a (hesap için) ortaya çıktılar. O zayıflar büyüklük taslamış olan kimselere: "Şüphesiz ki biz size takılan halde idik, şimdi siz bizi Allah'ın azabından az bir şeyden de olsa zenginleştirenler misiniz?" dedi. (Büyüklük taslamış olanlar): "Eğer Allah bizi doğruya iletmiş olsaydı, biz de sizi doğruya iletirdik. Artık biz sızlansak da dirensek de bizim için denktir. Bizim için hiçbir kaçış yeri yok" dediler.

22- Ve o buyruk yerine getirildiğinde o şeytan: "Şüphesiz ki Allah, size o sözün gerçek olanını söz verdi. Ve ben de size söz verdim, fakat ben size (verdiğim söze) aykırı davrandım. Benim için sizin üzerinizde sizi çağırmaktan başka hiçbir yetki yoktu, siz de beni (olumlu) cevaplandırdınız. Sakın beni kınamayın, kendi benliklerinizi kınayın. Ben sizin feryadınıza cevap verici değilim ve siz de benim feryadıma cevap verici değilsiniz. Şüphesiz ki ben, sizin beni ortaklaştırmanızı önceden (redderek) örtmüştüm. Şüphesiz ki o haksızlık yapanlar var ya, bir acı azap onlar içindir" dedi.

23- Ve inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olan kimseler, Efendilerinin onayıyla onda sürekli kalıcılar olarak onların altından o nehirler akar bahçelere girdirilmiştir. Ondaki esenlik temennileri "Selâm" dır. 

24- 25- Sen görmedin mi Allah nasıl bir örnek ortaya koydu? Temiz bir kelime, onun kökü sabit ve onun dalı o gökteki bir temiz ağaç gibidir. Efendisinin onayıyla yemişini her vakit verir. Ve Allah o insanlara, onların hatırlamaları için o örnekleri böyle ortaya koyuyor.

26- Ve bir murdar kelimenin örneği ise, gövdesi o yerin üstünden koparılmış olan hiçbir sabitliği olmayan bir murdar ağaç gibidir. 

27-Allah inanmış olan kimseleri bu şimdiki yaşamda ve o diğer (yaşamda) o sabit sözle sabitleştirir. Ve Allah o haksızlık yapanları saptırır ve Allah ne dilerse yapar.

28- 29- Sen görmedin mi o kimseleri ki, Allah nimetini gerçeği örtmeyle değiştirdiler ve topluluklarına o yıkımın yurdunu serbest hale getirdiler? Cehennem. Ona yaslanacaklar. Ve o ne sıkıntılı sabitliktir.

30- Ve O'nun yolundan saptırmak için Allah'a benzerler oluşturdular. De ki: "(Şimdilik) yararlanın, ama şüphesiz ki dönüş yeriniz o ateşedir."

31- İnanmış kimseler olan kullarıma de ki; Onda alışverişin ve dostluğun asla olmacağı gün gelmesi öncesinden, o kulluk görevini ayağa kaldırsınlar ve bizim kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, saklı veya açık olarak harcasınlar.

32- 33- Allah O ki, o gökleri ve o yeri takdir etti ve o gökten bir su indirdi de onunla size bir rızık olarak o ürünlerden çıkardı ve O'nun buyruğu ile o su kütlesinde akması için o gemileri size boyun eğdirdi ve o nehirleri size boyun eğdirdi. Ve o güneşi ve o ayı, aynı minval (dönmek) üzere size boyun eğdirmiş ve o geceyi ve o gündüzü de size boyun eğdirmiştir.

34- Ve kendisinden sorduğunuz şeylerin hepsinden size verdi. Ve eğer Allah'ın nimetini adetlemeye kalksanız, onu sayılandıramazsınız. Şüphesiz ki o insan, kesinlikle çok haksızlık yapandır, çok nankördür.

35- 36- 37- 38- 39- 40- 41- Bir zaman İbrahim: "Ey Efendim, bu yöreyi güvenli hale getir ve beni ve oğullarımı bizim o putlara kulluk etmemizden uzak tut. Ey Efendim, şüphesiz ki onlar o insanlardan birçoğunu saptırdılar. Artık kim bana takılırsa, şüphesiz ki o bendendir. Ve kim bana karşı çıkarsa, şüphesiz ki sen bir çok bağışlayıcısın, bir çok merhamet edicisin. Ey Efendimiz, şüphesiz ki ben soyumdan bir kısmını ekinsiz bir vadide, senin o yasaklanmış evinin yanında yerleştirdim. Ey Efendimiz, o kulluk görevini ayağa kaldırmaları için. Artık o bir kısım insanlardan onlara arzulu gönüller oluştur ve şükretmeleri için onları o ürünlerden rızık ver. Ey Efendimiz, şüphesiz ki sen bizim saklamakta olduğumuz şeyleri ve açığa vurmakta olduğumuz şeyleri bilirsin. Ve Allah'a o yerde ve o gökte hiçbir şey gizli kalmaz. O övgü Allah'adır ki, (yaşça) bu büyüklüğüme rağmen bana İsmail'i ve İshak'ı bahşetti. Şüphesiz ki benim Efendim o çağrıyı kesinlikle işiticidir. Ey Efendim, beni o kulluk görevini ayağa kaldıran biri yap ve soyumdan da. Ey Efendimiz, ve çağrımı kabul et. Ey Efendimiz, o hesabın ayağa kalkacağı günde beni ve anne babamı ve o inananları bağışla" demişti.

42- Ve Allah'ı o haksızlık yapanların işlemekte olduğu şeylerden sakın duyarsız halde olduğunu hesap etme. Onları ancak ve ancak onda o gözlerin donup kalacağı bir gün için ertelemektedir.

43- Başlarını dikerek (develer gibi) koşacaklar. Bakışları onlara geri döndürülmez (gözlerini açıp kapayamazlar). Ve gönülleri ise bomboştur (kendileri için rahmet beklentileri yoktur).

44- 45- Ve o insanları onlara o azabın geleceği günle uyar. (O gün geldiğinde) haksızlık yapmış olan kimseler: "Ey Efendimiz, bizi bir yakın süreye kadar ertele de senin çağrını (olumlu) cevaplandıralım ve o elçilere takılalım" derler. (Onlara karşılık olarak): "Önceden kendiniz için bir düşüş olmayacağına dair yemin etmiş değil miydiniz? Ve sizler kendi benliklerine haksızlık yapmış olanların durulma yerlerinde durulmuştunuz ve onlara (sizden önce) nasıl yaptığımız size apaçık belli olmuş ve size o örnekleri de ortaya koymuştuk" (denir).

46- Ve onlar gerçekten tuzaklarını kurmuşlardı. Ve eğer ki onların kurdukları tuzaklardan dolayı o dağlar (yerinden) düşecek olsa da, onların kurdukları tuzakları (n bilgisi ve karşılığı) Allah'ın yanındaydı.

47- O halde sakın Allah'ı, elçilerine olan (yardım) sözüne aykırı davranıcı hesap etme. Şüphesiz ki Allah bir çok güçlüdür, bir öç sahibidir.

48- O gün o yer, o yerin başkasıyla değiştirilir ve gökler de (değiştirilir ve insanlar da) o tek, o boyun eğdirici Allah'a (hesap için) ortaya çıkmışlardır.

49- 50- Ve sen o gün o suç işleyenleri o zincirlerle birbirlerine yaklaştırılmış olarak görürsün. onların giysileri eritilmiş bakırdandır ve yüzlerini de o ateş kaplar.

51- Sonuçta Allah (haksızlık yapan) her benliğe kazandığı şeyin karşılığını verir. Şüphesiz ki Allah, o hesabı hızlı görendir.

52- Bu, o insanlara onunla uyarılmaları için ve O'nun ancak ve ancak bir tek tanrı olduğunu bilmeleri için ve o temiz akıl sahiplerinin hatırlaması için, bir duyurudur.


5 Ağustos 2024 Pazartesi

RA'D SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Elif, Lâm, Mim, Ra. Bunlar, o kitabın ayetleridir. Ve sana Efendinden indirilmiş olan şey o gerçektir. Fakat o insanların daha çoğu inanmazlar.

2- Allah O ki, o gökleri kendisini görmekte olduğunuz bir direk olmaksızın yükseltti, sonra o tahtın üzerine denkleşti ve o güneşi ve o ayı boyun eğdirdi. Her biri bir isimlenmiş süre için akmaktadır. (Bunlar ile ilgili) o buyruğu ardı ardına düzenlemektedir, Efendinizin karşılaşmasına kesinkes inanmanız için, (gözle görülen) o ayetleri ayrıntılı olarak açıklıyor.

3- Ve O ki, o yeri yayıp uzattı ve onda sabitlikler ve nehirler oluşturdu ve onda o bütün ürünlerden iki eş yaptı, o geceyi o gündüze kaplatmaktadır. Şüphesiz ki bunda, düşünmekte olan bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

4- Ve o yerde birbirine komşu (toprak) kesitler ve bazısını bazısından o yemişinde (lezzetçe) lütuflandırdığımız üzümlerden bahçeler ve ekinlik ve çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki, bir tek suyla suvarılır. Şüphesiz ki bunda, bağlantı kurmakta olan bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

5- Ve eğer şaşacaksan asıl şaşılacak olan onların: "Biz bir toprak olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi bir yeni takdir ediliş içinde olacağız?" demeleridir. İşte onlar, Efendilerini(nden gelen) gerçeği örtmüş olan kimselerdir. Ve işte onlar, o (demirden) bağlar onların boyunlarındadır. Ve işte onlar, o ateşin arkadaşlarıdır. Onlar onda sürekli kalıcıdırlar.

6- Ve senden o iyilikten önce o kötülüğün çabuklaşmasını istiyorlar. Oysa onlardan önce kesinlikle o örnekler gelip geçmişti. Ve şüphesiz ki senin Efendin, haksızlıklarına rağmen o insanlara karşı bir bağışlama sahibidir. Ve şüphesiz ki senin Efendin, o sonuçlandırması kesinlikle çok çetindir.

7- Ve gerçeği örtmüş olan kimseler: "Ona kendisinin Efendisinden (gözle görülen) bir ayet indirilmiş olmalı değil miydi?" diyor. Sen ancak ve ancak bir uyarıcısın ve her bir topluluk için doğruya ileticisin.

8- Allah, her bir dişi ne yükleniyor ve o rahimler neyi eksiltiyor ve neyi artırıyor, bilmektedir. Ve her bir şey O'nun yanında ölçülenmiştir.

9- O algılanamayananın ve o tanık olunanın bilicisidir, o çok büyüktür, o çok yücedir.

10- Sizden o söyleneni saklamış olan kimse ve onu açıkça söylemiş olan kimse ve o geceye gizlenen kimse ve o gündüze akıp giden, (Allah için) denktir.

11- Onun (insanın) önünden ve ardından Allah'ın buyruğundan dolayı onu kollamakta olan takipçileri vardır. Şüphesiz ki bir topluluk benliklerinde olan şeyi (olumlu veya olumsuz yönde) başkalaştırana kadar, Allahta  o toplulukta olan şeyi (olumsuz veya olumlu yönde) başkalaştırmaz. Ve Allah bir topluluğa kötülük istediği zaman, artık onun geri döndürmesi asla olmaz. Ve onlar için O'nun berisinden hiçbir yönelen yoktur.

12- O ki, size bir kaygı ve bir umut olarak o şimşeği gösteriyor ve o ağır bulutları meydana getiriyor.

13- O gök gürlemesi, O'nu Onun övgüsü ile her türlü eksiklikten uzak tutar ve o meleklerde O'nun kaygısından (aynısını yaparlar). Ve o yıldırımları gönderir de, onları kime dilerse eriştirir. Oysa onlar Allah hakkında söz dalaşı yapmaktadırlar. Ve O, o darbesi çetindir.

14- Çağrının o gerçek olanı O'nadır. Ve onların O'nun berisinden çağırmakta oldukları kimseler ise, onlara hiçbir şeyle cevap veremezler. (Onların durumu) ancak, ağzına o suyun ulaşması için iki avucunu genişleten gibidir. Oysa o (su) ona ulaşıcı değildir. O gerçeği örtücülerin çağrısı, bir sapkınlıktan başka birşey değildir.

15- Ve o göklerde ve o yerde kim varsa ve onların gölgeleri de isteyerek ve istemeyerek de olsa, o sabah serinliği ve akşamın erken vakti Allah'a boyun eğerler.

16- De ki: "O göklerin ve o yerin Efendisi kimdir?" De ki: "Allah'tır." De ki: "O'nun berisinden kendi benlikleri için bir faydaya ve bir zarara hükümran olamaz yönelenleri mi sahiplendiniz?" De ki: "O kör ve o gören denk midir? Yahut o karanlıklar ve o ışık denk midir?" Yoksa Allah'a ortaklar kıldılar (o ortaklar) O'nun takdir etmesi gibi takdir ettiler de, o takdir etme onlara benzer mi geldi? De ki: "Allah, her bir şeyin takdir edicisicidir. Ve O, tektir, boyun eğdiricidir."

17- O gökten bir su indirdi de dereler kendi ölçüsünce sel oldu, böylece o sel üste çıkan bir köpük yüklendi. Ve bir takı veya bir yararlılık peşine düşmek için o ateşte üzerini yakıp tutuşturmakta oldukları şeylerden de onun örneği bir köpük çıkar. İşte Allah, o gerçeği o geçersizin üzerine işte böyle koyar. O köpüğe gelince, curuf olarak gider. O insanlara faydalı olan şeye gelince, o yerde durup kalır. Allah o örnekleri böyle ortaya koyar.

18- Efendilerini (olumlu) cevaplandırmış olan kimseler için, o en iyisi vardır. Ve o kimseler ki O'nu (olumlu) cevaplandırmadılar, eğer o yerde olan şeyler toplu olarak ve onun beraberinde bir örneği de onların olsaydı, kesinlikle onu kurtulmalık olarak verirlerdi. İşte onlar, o hesabın sıkıntılısı onlar içindir. Ve onların sığınağı cehennemdir. Ve o ne sıkıntılıdır o döşek.

19- Öyleyse Efendinden sana indirilmiş olan şeyin gerçek olduğunu bilmekte olan kimse, o kör kimse gibi midir? Ancak ve ancak o temiz akıl sahipleri hatırlarlar.

20- O kimseler ki, Allah'ın antlaşmasını tastamam yerine getirirler ve o yeminle bağlanmış sözü bozmazlar.
 
21- Ve o kimseler ki, Allah'ın onunla bitiştirilmesini buyurduğu şeyi bitiştirirler ve Efendilerinden endişelenir ve o hesabın kötüsüne karşı kaygılanırlar.

22- Ve o kimseler ki, Efendilerinin yüzünün peşine düşerek direnip gayret ettiler ve o kulluk görevini ayağa kaldırdılar ve bizim kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden saklı veya açık olarak harcadılar ve onlar o kötülüğü o iyilikle savarlar. İşte onlar, o yurdun (güzel) sonu onlar içindir.

23- 24- Adn bahçeleri, kendi babalarından ve eşlerinden ve soylarından düzgün olmuş kimseler ile ona gireceklerdir. Ve o melekler de her kapıdan: "Direnip gayret etmeniz nedeniyle selam sizin üzerinizedir. O yurdun sonu ne güzeldir" (diyerek) onların üzerine girerler.

25- Ve o kimseler ki, Allah'ın antlaşmasını onun yeminle bağlanmasının arkasından bozarlar ve Allah'ın onunla bitiştirilmesini buyurduğu şeyi keserler ve o yerde bozuculuk yaparlar. İşte onlar, o dışlama onlar içindir ve o yurdun kötüsü onlar içindir.

26- Allah o rızkı kime dilerse geniş tutar ve bir ölçüye göre verir. (Rızkı geniş tuttuklarımız) bu şimdiki yaşam ile sevindiler. Oysa bu şimdiki yaşam o diğer (yaşamın) yanında bir yarardan başka bir şey değildir.

27- Ve gerçeği örtmüş olan kimseler: "Ona Efendisinden (gözle görülen) bir ayet indirilmiş olmalı değil miydi?" diyor. De ki: "Şüphesiz ki Allah kimi dilerse saptırır ve O'na içtenlikle yönelen kimseyi de doğruya iletir."

28- O kimseler ki, inanmış ve kalpleri Allah'ın hatırlamasıyla rahatlamakta olanlardır. Dikkat edin, o kalpler Allah'ın hatırlaması ile rahatlar.

29- O kimseler ki, inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olanlardır, hoşluk ve dönülecek yerin iyisi onlar içindir.

30- Böylece biz seni kendisinden önce toplumların gelip geçtiği bir topluma, sana vahyettiğimiz şeyi onlara peşi sıra okuman için gönderdik. Oysa onlar o şefkatli (nin ayetlerini) örtüyorlar. De ki. "O, benim Efendimdir. O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Ben O'na dayandım ve itaate dönüşüm yalnızca O'nadır."

31- Ve eğer bir okunan olsaydı ki, onunla o dağlar gezdirilmiş olsa veya onunla o yer paramparça edilmiş olsa veya onunla o ölüler konuşturulmuş olsa (yine de inanmazlardı). Aksine, o buyruk toplu olarak Allah'a aittir. İnanmış olan kimseler  (onların inanacaklarından) ümit kesmedi mi; Eğer Allah dilerse, o insanları kesinlikle toplu olarak doğruya iletirdi. Ve gerçeği örtmüş olan kimselere ustalıkla yaptıkları şeyler nedeniyle Allah'ın sözü gelinceye kadar, başlarına vurucu bir felâket eriştirilmeye veya yurtlarından yakına serbest olmaya son vermeyecektir. Şüphesiz ki Allah, verdiği o söze aykırı davranmaz.

32- Ve ant olsun ki senden önceki elçilerle de alay edilmişti de ben de o gerçeği örtmüş olan kimselere mühlet vermiş sonra onları tutuvermiştim. Artık benim sonlandırmam nasıl olmuş?

33- Öyleyse her benliğin kazandığı şeyin üzerinde ayakta olan (onu gözeten) O, (böyle olmayan gibi midir?) Ve Allah'a ortaklar oluşturdular. De ki: "Onları isimlendirin. Yoksa siz o yerde bilemeyeceği bir şeyi O'nu mu haberlendiriyorsunuz? Yoksa o söylenenden bir içeriği olmayan boş şeyi mi (söylüyorsunuz?)" Aksine, gerçeği örtmüş olan kimselere kurdukları tuzakları süslendi ve o yoldan uzaklaştırıldılar. Ve Allah kimi saptırırsa, artık onun için hiçbir doğruya iletici yoktur.

34- Bu şimdiki yaşamda azap onlar içindir. Ve o diğer (yaşamın) azabı ise daha meşakkatlidir. Ve onlar için  Allah'tan hiçbir koruyucu da yoktur.

35- O korunanlara söz verilmiş olan o bahçenin örneği şu dur: Onun altından o nehirler akar. Onun yemişleri ve gölgesi süreklidir. Bu, korunmuş olan kimselerin sonudur. Ve o gerçeği örtücülerin sonu ise o ateştir.

36- Ve bizim kendilerine o kitabı verdiğimiz kimseler sana indirilmiş olan nedeniyle sevinirler. Ve o gruplardan onun (kitabın) bir kısmını yadırgayan kimseler de vardır. De ki: "Ben ancak ve ancak Allah'a kulluk etmemle ve O'nu ortaklaştırmamamla buyuruldum. Ben yalnızca O'na çağırıyorum ve benim dönüşüm de yalnızca O'nadır."

37- Ve böylece biz onu bir Arabi karar olarak indirdik. Ve eğer sana gelmiş olan bu bilgiden sonra onların keyfi arzularına takılacak olursan, senin için Allah'tan hiçbir yönelen ve hiçbir koruyucu yoktur.

38- Ve ant olsun ki biz senden önce de elçiler göndermiş ve onlar için de eşler ve soylar oluşturmuştuk. Bir elçi için Allah'ın onayı olmadıkça (gözle görülen) bir ayet getirmesi olamaz. Her bir süre için bir yazgı vardır.

39- Allah, neyi dilerse ortadan kaldırır ve (neyi dilerse) sabitleştirir. Ve o kitabın anası O'nun yanındadır.

40- Ve eğer biz, bizim onlara söz vermekte olduğumuz şeyin bir kısmını sana göstersek de veya seni ömrünü tamamlasak da, artık senin üzerinde olan ancak ve ancak o ulaştırma ve bizim üzerimizde olan da o hesabı görmektir.

41- Onlar görmediler mi gerçekten biz o yere gelip onun uçlarından (günbegün) eksiltmekteyiz? Ve Allah karar verir, O'nun kararı için hiçbir takipçi yoktur. Ve O, o hesabı hızlı görendir.

42- Onlardan önceki kimseler de kesinlikle tuzak kurmuştu. Oysa kurdukları o tuzaklar (ın bilgisi) toplu olarak Allah'ındır. Her benliğin kazanmakta olduğu şeyi bilir. Ve azılı gerçeği örtücüler o yurdun (kötü) sonu kimin içindir bilecek.

43- Ve gerçeği örtmüş olan kimseler: "Sen gönderilmiş biri değilsin" diyor. De ki: "Allah, benimle sizin aranızda o kitabın bilgisi kendisinin yanında olan bir tanık olarak yeter."