24 Kasım 2024 Pazar

İSRA SURESİ MEALİ

 1- Her türlü eksikten uzaktır. O'ki kulunu bir gece Yasak Mescit (Mekke) den, ona ayetlerimizi göstermemiz için çevresini bereketlendiğimiz En Uzak Mescit'e (Medine'ye) yürüttü. Şüphesiz ki O, her şeyi işiticidir her şeyi görücüdür.

2- Ve Musa'ya kitabı verdik ve onu "Benim aşağımdan üstleniciye tutunmayın" diye İsrailoğulları'na yol gösterici kıldık.

3-Ey Nuh'un beraberinde taşıdıklarımızın soyu, şüphesiz ki o, çok şükreden bir kuldu.

4- Ve İsrailoğulları'na kitapta: "Siz yeryüzünde kesinlikle iki defa bozuculuk yapacak ve kesinlikle büyük bir yücelenme ile yüceleneceksiniz" hükmünü yerine getirdik.

5- Ve iki (yücelenme) den ilkinin sözü geldiği zaman, sizin üzerinize şiddetli kötülük sahibi kullarımızı harekete geçirdik de yurtların arasını yokladılar. Ve bu yapılmış bir sözdü.

6- Sonra sizi onların üzerine bir kere daha geri döndürdük ve size mallar ve oğullar ile el uzattık. Ve sizi savaşçı sayısı olarak daha çok kıldık.

7- Eğer güzellik yaparsanız, benliğiniz için güzellik yapmış olursunuz. Ve eğer kötülük yaparsanız, artık o da benliğiniz içindir. Artık sonrakinin sözü geldiği zaman yüzlerinizi kötü duruma düşürmeleri için ve Mescide ilk defasındaki girdikleri gibi girmeleri için ve yücelenme sırası onlara gelerek her yeri darmadağın etmeleri için (üzerinize yine şiddetli kötülük sahibi kullarımızı harekete geçiririz).

8- Efendinizin size merhamet etmesi umulur. Ve eğer (kötülüğe) geri dönerseniz biz de (sizi kötü duruma düşürmeye) döneriz. Ve cehennemi (gerçeği) örtücüler için kısıtlama yeri kıldık.

9- Şüphesiz ki bu Kur'an en doğruya iletir ve düzgün işler işleyenlere şüphesiz ki büyük ödülün onlar için olduğunu müjdendirir.

10- Ve şüphesiz ki sonrakine inanmazlar için de onlara acı azap hazırladık.

11- Ve insan hayra olan çağrısı gibi şerri de çağırır. Ve insan çok hızlıcıdır.

12- Geceyi ve gündüzü iki delil kıldık. Gecenin delilini ortadan kaldırdık ve Efendinizden bir lütuf peşine düşmeniz ve senelerin sayısını ve hesabını bilmeniz için gündüzün delilini görünür kıldık. Ve her şeyi ayrıntılı olarak açıkladık.

13- 14- Ve her insanın kuşunu (işlediklerinden doğan sonuçları) boynuna yapıştırdık. Ve kalkışın gününde (işlediklerinden doğan sonuçları) onunla karşılaşacağı yayılmış kitap olarak ona çıkaracağız. (Ve ona): "Oku kitabını hesap görücü olarak bugün benliğin sana yeterlidir" (diyeceğiz).

15- Kim doğru yolu bulursa, ancak ve ancak kendi benliği için doğru yolu bulur. Ve kim saparsa ancak ve ancak kendi benliği için sapar. Ve hiçbir ağır yük taşıyıcı diğerinin ağır yükünü taşımaz. Ve biz bir elçi harekete geçirinceye kadar azaplandırıcı da olmadık.

16- Ve biz bir şehri yok etmek istediğimiz zaman, oranın rehahla şımartılmışlarına buyururuz da onlar orada itaatten çıkarlar, böylelikle oranın üzerine söz gerçek olur orayı yerle bir ederiz.

17- Ve Nuh'tan sonra nesillerden nicesini yok ettik. Ve senin Efendin kullarının suçlarını en iyi haber alıcı en iyi görücü olarak yeterlidir.

18- Kim hızlı olanı isterse, istediğimiz kimse için dilediğimizi orada ona hızlandırır, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız. Oraya yerilmiş kovulmuş olarak oraya yaslanır.

19- Ve kim sonrakini ister ve onun için koşar, o koşmasını da inanmış olarak yaparsa, işte onların koşmaları şükre değerdir.

20- Her birine onlara da ve bunlara da senin Efendinin vergisinden el uzatırız. Ve senin Efendinin vergisi (tek tarafa) yığınlanmış değildir.

21- Bak, onların bazısını bazısının üzerine nasıl üstünleştirdik. Ve sonraki ise kesinlikle kademelerce daha büyük ve üstünlükçe daha büyüktür.

22- Allah'ın beraberinde diğer bir tanrı edinme, yoksa yerilmiş yüzüstü bırakılmış olarak oturup kalırsın.

23- Ve senin Efendin (başkasına) kulluk etmemenize yalnızca O'na (kulluk etmenizi) ve anne babaya güzel davranmaya hükmetti. Eğer ikisinden biri veya her ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa, artık her ikisine sakın "Öf" dahi deme ve ikisini azarlama ve ikisine değer veren söz söyle.

24- Ve ikisine rahmetten dolayı alçalmanın kanadını indir ve de ki: "Efendim, beni küçük iken büyüttükleri gibi ikisine merhamet et.

25- Efendiniz benliklerinizdekini en iyi bilendir. Eğer düzgünler olursanız, artık şüphesiz ki O, (suçlarından) dönenler için çok bağışlayıcıdır.

26- Ve yakınlık sahibine ve düşküne ve yolun oğluna (yolda kalmışa) hakkını ver ve savurganlıkla saçıp savurma.

27- Şüphesiz ki saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Ve şeytan ise Efendisine karşı (iyiliği) çok örtücüdür.

28- Ve eğer Efendinden beklemekte olduğun bir rahmet peşine düşerek onlardan kayıtsız kalacak olursan, artık onlara kolaylaşmış söz söyle.

29- Ve ne elini boynuna kelepçelenmiş (cimri) olarak kıl ve ne de onu (savurganlıkla) büsbütün genişlet, yoksa kınanmış pişman olmuş olarak oturup kalırsın.

30- Şüphesiz ki senin Efendin rızkı dilediği kimseye geniş tutar ve bir ölçüye göre verir. Şüphesiz ki O, kullarını (n işlerini) en iyi haber alıcı en iyi görücüdür.

31- Ve geçim darlığının kaygısıyla çocuklarınızı öldürmeyin. Biz onları da ve sizi de rızıklandırıyoruz. Şüphesiz ki onların öldürülmesi büyük hatadır.

32- Ve zinaya yaklaşmayın. Şüphesiz ki o, bir hayasızlık ve kötü yoldur.

33- Ve Allah'ın (öldürülmesini) yasaklaştırdığı bir benliği gerçek (bir neden) olmadan öldürmeyin. Kim haksızlık yapılmış olarak öldürülürse, artık onun yönelenini (kısas veya diyet konusunda) yetkili kılmışızdır. Artık o da öldürmede (bu yetkiyi kullanmada) savurganlık yapmasın. Çünkü o yardım olunmuştur.

34- Ve olgunluğa ulaşıncaya kadar o ki en güzel şekilde olması dışında yetimin malına yaklaşmayın. Ve antlaşmayı tastamam yerine getirin. Şüphesiz ki antlaşma sorumluluktur.

35- Ve ölçtüğünüz zaman ölçeği tastamam yerine getirin. (Tarttığınız zaman da) dosdoğru terazi ile tartın. İşte bu daha hayırlı ve geri dönüşümü bakımından en güzeldir.

36- Ve hakkında sana (vahyi) bilgi olmayan şeyin peşine düşme. Şüphesiz ki işitme ve görme ve gönül tamamı, işte onlar ondan sorumludur.

37- Ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla delemez ve uzunlukça dağlara asla ulaşamazsın. 

38- İşte bütün bunların kötü olanı senin Efendinin yanında çirkin görülmüştür.

39- İşte bu senin Efendinin sana bilgelikten vahyettiğidir. Allah'ın beraberinde diğer bir tanrı edinme, yoksa kınanmış kovulmuş olarak cehenneme atılırsın.

40- Yoksa Efendiniz oğulları size seçkinleştirdi de kendisi de meleklerden kızlara mı tutundu? Şüphesiz ki siz kesinlikle büyük söz söylüyorsunuz.

41- Ve and olsun ki bu Kur'an'da hatırlamaları için evire çevire açıkladık. Oysa (bu açıklamalar) onlara nefretten başkasını artırmıyor.

42- 43- De ki: "Eğer söylemekte oldukları gibi O'nun beraberinde tanrılar olsaydı, o takdirde (tanrılar) tahtın sahibine karşı yol peşine düşerlerdi. O, her türlü eksikten uzaktır ve söylemekte olduklarından büyük yücelikle yücedir."

44- Yedi gökler ve yer ve onlarda olan kimseler, O'nu her türlü eksikten uzak tutmaktadır. Ve hiçbir şey yoktur ki, O'nu övgü ile her türlü eksikten uzak tutmasın. Fakat siz onların her türlü eksikten uzak tutmalarını kavrayamazsınız. Şüphesiz ki O, yumuşak davranıcıdır çok bağışlayıcıdır.

45- Ve Kur'an okuduğun zaman, senin aran ve sonrakine inanmazların arasına gizlenmiş bir engel koyarız.

46- Ve onu kavrarlar diye kalplerinin üzerine korunak ve kulaklarına da ağırlık koyduk. Ve Efendini Kur'an'da tek olarak andığın zaman, nefretle arkalarına yönelirler.

47- Onlar seni dinleyecekleri zaman ne sebeple dinleyeceklerini ve onlar gizli konuştukları zaman o haksızlık yapanların: "Siz sihirlenmiş adamdan başkasına uymuyorsunuz" diyeceğini biz en iyi bileniz.

48- Bak, sana karşı nasıl örnekler ortaya koydular da böylelikle saptılar. Artık (doğru) yola güç yetiremezler.

49- Ve: "Biz kemikler ve ufalanmış topraklar olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi yeni takdir edilişle harekete geçirileceğiz?" dediler.

50- 51- 52- De ki: "Taşlar veya demir olun veya göğüslerinizde büyüyen bir takdir ediliş olun." Buna karşılık: "Bizi kim (yeniden) geri döndürecek?" diyecekler. De ki: "Sizi ilk defasında yarıp çıkaran (geri döndürecek)." Ve: "O ne zaman?" diyorlar. De ki: "Yakın olması umulur. Sizi çağıracağı gün O'na övgü ile cevap verecek ve (ölü olarak) az bir süreden başka kalmadığınız kanaatine varacaksınız."

53- Ve kullarıma de ki: O ki en güzel olanı söylesinler. Şüphesiz ki şeytan aralarını dürtükler. Şüphesiz ki şeytan insan için apaçık düşmandır.

54- Sizin Efendiniz sizi en iyi bilendir. Eğer dilerse size merhamet eder veya eğer dilerse size azap eder. Ve seni onların üzerine üstlenici göndermedik.

55- Ve senin Efendin göklerde ve yerde olan kimseleri en iyi bilendir. Ve bazı nebileri bazılarının üzerine üstünleştirdik. Ve Davud'a Zebur'u verdik.

56- De ki: "O'nun aşağısından iddia ettiklerinizi çağırın. Fakat onlar sizden ne zorluğu kaldırma ve ne de değiştirme gücüne sahip olabilirler."

57- İşte onların çağırmakta oldukları da Efendilerine hangisi en yakın olacak diye fırsat peşine düşerler ve O'nun rahmetini beklerler ve O'nun azabından kaygı duyarlar. Şüphesiz ki senin Efendinin azabı çekinilmiştir.

58- Ve şehirden hiçbiri yoktur ki, kalkışın gününden önce onu yok etmeyelim veya ona azap etmeyelim. İşte bu, kitapta satırlanmıştır.

59- Ve bizi delilleri göndermekten, öncekilerin onu yalanlamış olmasından başka bir şey alıkoymadı. Ve Semud'a dişi deveyi görünür (delil) olarak verdik de ona haksızlık yaptılar. Ve delilleri kaygılandırmaktan başka amaçla göndermiyoruz.

60- Ve bir zaman sana: "Şüphesiz ki senin Efendin insanları çevrelemiştir" demiştik. Ve sana gösterdiğimiz rüyayı ve Kur'an'daki dışlanmış ağacı insanlara denemeden başka bir amaçla kılmadık. Ve biz onları kaygılandırıyoruz, fakat bu (kaygılandırmamız) onlara büyük taşkınlıktan başkasını artırmıyor.

61-Ve bir zaman meleklere: "Adem'e boyun eğin" demiştik. İblis dışında hemen boyun eğmişlerdi. (İblis): "Çamur olarak takdir ettiğin kimseye ben boyun eğer miyim?" demişti.

62- (İblis devamla): "Bu benim üzerime değerlileştirdiğini görüyor musun? Eğer beni kalkışın gününe kadar sonralarsan, onun soyunu pek azı hariç yularlayacağım" demişti.

63- 64- 65- (Allah): "Git, içlerinden kim sana uyarsa, artık şüphesiz ki cehennem bollaştırılmış bir karşılık olarak sizin karşılığınızdır. Ve içlerinden güç yetirebildiğin kimseyi sesinle tedirgin et, atlılarını ve yayalarını onların üzerine görevlendir ve mallarda ve çocuklarda onlara ortaklaş ve onlara söz ver. Ve şeytan onlara aldatmadan başka söz vermez. Şüphesiz ki benim kullarım üzerinde senin bir yetkin yoktur. Ve senin Efendin üstlenici olarak yeterlidir" demişti.

66- Sizin Efendiniz sizin için O'nun lütfundan (olan nimetlerin) peşine düşmeniz için gemileri denizde sürükleyendir. Şüphesiz ki O, size karşı çok merhamet edicidir.

67- Ve size denizde zorluk dokunduğu zaman, (O'nun aşağısından) çağırdıklarınız kaybolur yalnızca O'ndan başkası (kaybolmaz). Fakat sizi karaya (çıkarıp) kurtardığında ise, (O'na) kayıtsız kalırsınız. Ve (Allah'a ortak koşan) insan (iyiliği) çok örtücüdür.

68- Karanın tarafını sizin için yerin dibine sokmasından veya üzerinize taş yağdıran bir fırtına göndermesinden güvende mi oldunuz? Sonra kendiniz için bir üstlenici de bulamazsınız.

69- Yoksa sizi diğer bir kere daha oraya geri döndürüp, üzerinize rüzgârdan kırıp geçiren fırtına göndererek, böylece (iyiliği) örtmeniz nedeniyle sizi batırmasından güvende mi oldunuz? Sonra kendiniz için bize karşı (size yapılanın) arkasını arayan da bulamazsınız.

70- Ve and olsun ki Ademoğullarını değerlileştirdik ve onları karada ve denizde taşıdık ve onları temizlerden rızıklandırdık ve onları takdir ettiklerimizin çoğundan bir üstünlükle üstünleştirdik.

71- O gün bütün insanları önderleri ile çağırırız. Artık kimin kitabı sağ eline verilirse, işte onlar kitaplarını okurlar ve çekirdek lifi kadar dahi haksızlığa uğratılmazlar.

72- Ve kim bunda kör ise, artık sonrakinde de kördür ve yolca da daha şaşkındır.

73- Ve neredeyse bizim sana vahyettiğimizin başkasını ortaya atman için seni kötüye düşürecekler, ve o takdirde de kesinlikle sana dost olarak tutunacaklardı.

74- Ve eğer seni kalıcılaştırmamış olsaydık, and olsun ki neredeyse sen onlara az da olsa yanaşacaktın.

 75- O takdirde yaşamın zaafını ve ölümün zaafını sana tattırırdık, sonra da kendin için bize karşı bir yardımcı da bulamazdın.

76- Ve neredeyse seni oradan (Mekke'den) çıkarmaları için seni tedirgin etmeyi isteyeceklerdi. Ve o takdirde onlar da senin ardından (Mekke'de) az bir süreden başka kalamazlardı.

77- Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden (bazılarının toplumlarına) uygulanan yasadır. Ve sen bizim yasamız için değiştirme bulamazsın.

78- Güneşin batıya yönelmesinden gecenin karanlığına kadar kulluk görevini ayakta tut ve şafağın okumasını da. Şüphesiz ki şafağın okuması tanık olunandır.

79- Ve geceden de sana fazlalık olarak onunla (Kur'an ile) uyan. Senin Efendinin seni övülmüş konuma* (Mekke'ye tekrar geri) harekete geçirmesi umulur.

*Makam-ı Mahmud, tefsirlerde her ne kadar "Şefaat makamı" olarak anlaşılmış olsa da. Biz "Makam" kelimesinin Bakara s. 125. ve Al-i İmran s. 97. ayetinde İbrahim (a.s.) ve Mekke ile bağlantılı olarak kullanılmasından hareketle Makam-ı Mahmud ifadesini Mekke olarak anlamayı tercih ettik ve 80. ve 81. ayetlerin de hicret ile alâkasını dikkate alarak, 79. ayetin Muhammed (a.s.)ın bulunduğu şehirden başka bir şehre hicret etmesini ve sonra o şehre tekrar muzaffer olarak geri dönmesini ifade ettiğini düşünüyoruz. En doğrusunu Allah (c.c.) bilir.

80- Ve de ki: "Efendim, beni girdirilecek yere (Medine'ye) doğrulukla girdir ve çıkarılacak yerden de (Mekke'den) doğrulukla çıkar ve katından benim için yardımcı güç yetki kıl."

81- Ve de ki: "Gerçek geldi ve gerçek olmayan ise perişan oldu. Şüphesiz ki gerçek olmayan perişan olucudur.

82- Ve Kur'an'dan öyle şeyler indiriyoruz ki o inananlar için şifa ve rahmettir. Oysa o haksızlık yapanlara ziyandan başkasını artırmaz.

83- Ve insanı nimetlendirdiğimiz zaman, kayıtsız kalır ve yanlayarak uzaklaşır. Ve ona şer dokunduğu zaman ise, ümitsiz haldedir.

84- De ki: "Herkes kendi biçimi üzerine işler. Ve sizin Efendiniz o doğru yolda olan kimseyi en iyi bilendir."

85- Ve sana esintiden soruyorlar. De ki: "Esinti, benim Efendimin buyruğundandır. Ve size (bunun hakkında) bilgiden az bir şey dışında verilmemiştir." 

86- Ve and olsun ki eğer dilersek, sana vahyettiğimizi kesinlikle gideririz, sonra da o konuda kendin için bir üstlenici de bulamazsın. 

87- Senin Efendinden bir rahmet olması başka. Şüphesiz ki O'nun üzerindeki lütfu büyüktür.

88- De ki: "And olsun ki eğer insan ve cin bu Kur'an'ın bir örneğini getirmeleri üzerine toplanmış olsa, ve eğer onların bazısı  bazısına da arka çıksa, onun bir örneğini getiremezler."

89- Ve and olsun ki insanlara bu Kur'an'da her örnekten evire çevire açıkladık. Fakat insanların çoğu (inanmak yerine) sadece (gerçeği) örtmekte diretti.

90- 91- 92- 93- Ve dediler ki: "Bizim için yerden kaynak fışkırtmana kadar sana asla inanmayacağız veya senin için hurmalıklardan ve üzümden bahçe olmalı da onun arasından nehirler fışkırtmalı veya iddia ettiğin gibi göğü üzerimize parça parça olarak düşürtmeli veya Allah'ı ve melekleri önümüze getirmelisin veya senin için altından bir ev olmalı veya göğe yükselmelisin. Ve  senin (göğe) yükselmene de sen üzerimize onu okuyacağımız bir kitap indirene kadar asla inanmayacağız." De ki: "Efendimi her türlü eksikten uzak tutarım. Ben beşer bir elçiden başkası mı oldum?"

94- Ve insanları, onlara doğru yol geldiği zaman inanmalarına onların: "Allah bir beşer elçiyi mi harekete geçirdidemelerinden başkası alıkoymadı.

95- De ki: "Eğer yeryüzünde rahat rahat olarak yürüyenler melekler olsaydı, kesinlikle onların üzerine gökten melek elçi indirirdik."

96- De ki: "Benimle sizin aranızda tanık olarak Allah yeterlidir. Şüphesiz ki O, kullarını (n işlerini) en iyi haber alıcı en iyi görücüdür."

97- Ve Allah kimi doğru yola iletirse, artık o doğru yolu bulmuştur. Ve kimi saptırırsa, artık onlar için O'nun aşağısından yönelenler asla bulamazsın. Ve kalkışın gününde onları yüzleri üzerine körler ve dilsizler ve sağırlar olarak sürüp toplayacağız. Onların sığınakları cehennemdir. Her ne zaman ateş yavaşlarsa, alev olarak onlara artırız.

98- İşte bu, onların karşılığıdır. Çünkü onlar ayetlerimizi örttüler ve: "Biz kemikler ve ufalanmış topraklar olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi yeni takdir edilişle harekete geçirileceğiz?" dediler.

99- Onlar şüphesiz ki Allah'ın gökleri ve takdir ettiğini ve onların örneğini takdir etmeye de güç yetirici olduğunu görmediler mi? Ve onlar için kendisinde belirsizlik olmayan süre sonu tayıin etti. Fakat haksızlık yapanlar (inanmak yerine) sadece (gerçeği) örtmekte diretti.

100- De ki: "Eğer sizler benim Efendimin rahmet depolarına sahip olsaydınız, o takdirde dağıtmanın kaygısıyla onu kesinlikle sımsıkı tutardınız. Ve (gerçeği örten) insan cimridir.

101- Ve and olsun ki Musa'ya artık İsrailoğulları'nı (Firavun'dan) sor (diye) apaçık dokuz ayet vermiştik. Onlara geldiği zaman Firavun ona: "Şüphesiz ki ben seni kesinlikle sihirlenmiş kanaatine varıyorum Ey Musa" demişti.

102- (Musa'da ona): "And olsun ki bunları gözünüzü açacak deliller olarak göklerin ve yerin Efendisinden başkasının indirmediğini sen de bildin. Ve şüphesiz ki ben seni kesinlikle yok olmuş kanaatine varıyorum ey Firavun" demişti.

103- Böylece (Firavun) onları o ülkede tedirgin etmeyi istemişti. Böylelikle onu ve onun beraberinde olanları toplu halde batırmıştık.

104- Onun (boğulmasının) ardından İsrailoğullarına: "O yere (denizin karşısındaki topraklara) yerleşin. Artık sonrakinin sözü geldiği zaman, sizi birbirine geçmiş halde (hesap için) getirireceğiz" demiştik.

105- Ve onu gerçekle indirdik ve o da gerçekle indi. Ve seni müjdeleyici ve uyarıcı olmaktan başka (bir görevle de) göndermedik.

106- Ve bir okunan olarak onu insanların üzerine, durup bekleyerek (zaman içinde) okuman için onu ayırdık. Ve onu peyderpey olarak indirdik.

107- 108- De ki: "Ona inanın veya inanmayın. Şüphesiz ki ondan önceki bilgi verilmiş olanların üzerine okunduğu zaman, boyun eğerek çeneleri üzerine yere kapanırlar. Ve 'Efendimizi her türlü eksikten uzak tutarız. Şüphesiz ki Efendimizin sözü kesinlikle yapılmıştır' derler."

109- Ve ağlayarak çeneleri üzerine kapanırlar ve (o okunan) onların saygısını artırır.

110- De ki: "Allah'ı çağırın veya Rahman'ı çağırın. Hangisiyle çağırırsanız, en güzel isimler O'nundur." Ve kulluk görevini ne açıkça ve ne de onu gizli kapaklı yap ve bunun arasında bir yol peşine düş.

111- Ve de ki: "Övgü o Allah'a ki çocuğa tutunmadı ve O'nun hükümranlıkta ortağı da  olmadı ve O'nun aşağı olmaktan dolayı yöneleni de olmadı." Ve O'nu büyüklendirdikçe büyüklendir.


13 Kasım 2024 Çarşamba

NAHL SURESİ MEALİ

 1- Allah'ın (elçilerini yalanlayanlar hakkındaki azap) buyruğu (önceki topluluklara) gelmiştir. Artık onu hızlı istemeyin. O, her türlü eksikten uzaktır ve onların ortaklaştırmakta olduklarından yücedir.

2- Kullarından dilediğine: "Gerçek şu ki, benden başka tanrı yok, artık benden korunun" (diyerek insanları) uyarın diye kendi buyruğundan bir esinti ile melekleri indirir.

3- Gökleri ve yeri gerçek (bir neden)le takdir etti. (O) onların ortaklaştırdıklarından yücedir.

4- İnsanı döllenmiş hücreden takdir etti. Buna rağmen o apaçık çekişmecidir.

5- Ve hayvanlar, onu da takdir etti. Onda sizin için ısınma ve faydalar vardır ve bir kısmından da yiyorsunuz.

6- Ve sizin onda (akşam) serinlediğiniz vakit (ağıla koyarken) ve (sabah ağıldan) salıverdiğiniz vakit güzellik vardır.

7- Ve ağırlıklarınızı benliğinizin ancak zorlukla ulaşabileceği yöreye taşır. Şüphesiz ki sizin Efendiniz kesinlikle çok şefkalidir çok merhamet edicidir.

8- Ve atları ve katırları ve eşekleri sizin ona binmeniz ve süs için (takdir etti). Ve sizin bilemeyeceğiniz daha niceleri de takdir etmektedir.

9- Ve yolun ılımlı olanı Allah'a aittir ve ondan eğri olanı da vardır. Ve eğer dilemiş olsaydı, sizi toplu halde doğru yola iletirdi.

10- O, gökten sizin için su indirendir. İçecek ondan ve sürülerinizi otlattığınız bitki de ondandır.

11- Onunla sizin için ekinler ve zeytinler ve hurmalıklar ve üzümler ve bütün meyvelerden bitirir. Şüphesiz ki işte bunda, düşünenler topluluğu için kesinlikle deliller vardır.

12- Ve geceyi ve gündüzü sizin için boyun eğdirdi. Ve güneş ve ay ve yıldızlar O'nun buyruğuna boyun eğdirilmişlerdir. Şüphesiz ki işte bunda, bağ kuranlar topluluğu için kesinlikle işaretler vardır.

13- Ve yeryüzünde o renkleri çeşit çeşit olarak sizin için yaydı. Şüphesiz ki işte bunda, hatırlayanlar topluluğu için kesinlikle deliller vardır.

14- Ve O, ondan taze et yemeniz ve ondan onu takınacağınız süs eşyası çıkarmanız için, size denizi boyun eğdirendir. Ve O'nun lütfundan olanların peşine düşersiniz ve şükredersiniz diye gemileri, onda (suyu) yaranlar olarak (gittiklerini) görürsün.

15- Ve yeryüzüne sizi sarsar diye sabitlikler ve yolu (bilip) bulmanız için de nehirler ve yollar attı. 

16- Ve (daha nice) bilmelikler. Ve yıldızla onlar yolu bulurlar.

17- Takdir eden kimse takdir edemeyen kimse gibi midir? Halâ hatırlamaz mısınız?

18- Ve eğer Allah'ın nimetini sayacak olsanız, onu sayılandıramazsınız. Şüphesiz ki Allah kesinlikle çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

19- Ve ne saklıyorsunuz ve de ne açığa vuruyorsunuz Allah biliyor.

20- Ve onlar Allah'ın aşağısından, hiçbir şey takdir edemez, (üstelik) kendileri takdir edilmiş halde olanları çağırıyorlar.

21- Ölülerdir yaşayanlar değildir. Ve ne zaman harekete geçirileceklerinin farkında bile olmuyorlar.

22- Sizin tanrınız tek tanrınız. Sonrakine inanmayanların kalpleri ise bunu yadırgayıcıdır ve onlar büyüklenicilerdir.

23- Hiç kuşku yok şüphesiz ki Allah, onlar ne saklıyorlar ve ne açığa vuruyorlar biliyor. Şüphesiz ki O, büyüklenicileri sevmez.

24- Ve onlara: "Rabbiniz ne indirdi?" denildiği zaman (onlar): "Öncekilerin söylencelerini" derler.

25- Bunun sonucunda kalkışın gününde kendi ağır yüklerini eksiksiz olarak ve bilgisizce saptırdıklarının ağır yüklerinden bir kısmını taşırlar.  Dikkat edin, onların ağır yükleri ne kötüdür.

26- Onlardan öncekiler de kesinlikle tuzak kurmuştu da Allah onların yapılarına temellerinden gelmiş, böylece tavan üstlerinden üzerlerine kapaklanmıştı. Ve azap onlara farkında olmadıkları yerden gelmişti.

27- Sonra kalkışın gününde onları rezil eder ve şöyle der: "Kendileri uğrunda (inananlarla) bölünme içinde olduğunuz ortaklarım nerede?" Kendilerine bilgi verilenler ise: "Şüphesiz ki bugün rezillik ve kötülük, (gerçeği) örtücülerin üzerinedir" dedi.

28- Meleklerin, kendi benliklerine haksızlık yapanlar oldukları halde ömürlerini tamamlıyor oldukları kimseler: "Biz kötülük işleyen değildik" (diyerek onları) barışla karşıladılar. Hayır şüphesiz ki Allah, işlemekte olduklarınızı en iyi bilicidir.

29- Orada ölüm görmemek üzere kalıcılar olarak artık cehennem kapılarına girin. Kesinlikle ne sıkıntılıdır büyüklenicilerin kalacak yeri.

30- Ve korunanlara:"Rabbiniz ne indirdi?" denildi. (Korunanlar da): "Hayır (indirdi)" dediler. Güzel davrananlar için şimdikinde güzellik vardır. Ve sonrakinin yurdu ise kesinlikle daha hayırlıdır. Ve korunanların yurdu kesinlikle ne güzeldir.

31- Adn cennetleri, oraya girerler. Altından nehirler akar. Onlar için orada diledikleri vardır. İşte Allah korunanlara böyle karşılık verir.

32- Melekler onların ömürlerini temizler oldukları halde tamamlıyorken: "Esenlik üzerinize olsun, işlemekte olduklarınız nedeniyle cennete girin" derler.

33- Onlar kendilerine meleklerin gelmesinden veya senin Efendinin buyruğunun gelmesinden başka bir şeye mi bakıyorlar? Onlardan öncekiler de işte böyle yapmıştı. Ve Allah onlara haksızlık yapmadı, fakat onlar benliklerine yanlış yapıyorlardı.

34- Böylece işlemekte olduklarının kötülüğü, onlara erişti ve onunla alay etmekte oldukları onları çepeçevre kuşattı.

35- Ve ortaklaştıranlar: "Eğer Allah dilemiş olsaydı, ne biz ve ne de atalarımız, O'nun aşağısından bir şeye kulluk eder ve ne de O'nun aşağısından (birinin buyruğu ile) bir şeyi  yasaklardık" dedi. Onlardan öncekiler de işte böyle yapmıştı. Artık elçilerin üzerine apaçık bir ulaştırmadan başkası var mıdır?

36- Ve and olsun her topluluğa: "Allah'a kulluk edin ve taşkınlık yapandan kaçının" (desin) diye bir elçi harekete geçirdik. Bunun sonucunda içlerinden kimine Allah doğru yolu gösterdi ve içlerinden kimine de sapkınlık gerçek oldu. Yeryüzünde yürüyün de, artık yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir bakın.

37- Onları doğru yola iletmeye ne kadar istekli olsan da şüphesiz ki Allah, saptırdığı kimseyi doğru yola iletmez. Ve onlar için yardımcılar da yoktur.

38- Ve: "Allah ölen kimseyi (yeniden) harekete geçirmez" (diyerek) bütün güçleriyle Allah'a yemin ettiler. Hayır, O'nun üzerine gerçek bir söz olarak (bunu yapacaktır). Fakat insanların çoğu bilmezler.

39- Hakkında ayrışmakta olduklarını onlara açıklaması ve (gerçeği) örtenlerin kendilerinin kesinlikle yalancılar olduğunu bilmesi için (bunu yapacaktır).

40- Bir şey için onu(n olmasını) istediğimiz zaman ona sözümüz ancak ve ancak "Ol" dememizdir, o da hemen oluverir.

41- Ve kendileri haksızlığa uğratıldıktan sonra Allah'a göç edenleri, şimdikinde kesinlikle güzel (bir yere) yerleştireceğiz. Ve sonrakinin ödülü ise daha büyüktür. Keşke biliyor olsalardı.

42- Onlar direnerek gayret edenler ve Efendilerini üstlenici edinenlerdir.

43- Ve biz senden önce de kendisine vahyediyor olduğumuz adamlardan başkasını göndermedik. Eğer bilmezlerden iseniz, artık Hatırlatma'nın (Tevrat'ın) halkına sorun.

44- Apaçık delillerle ve yazılı kitaplarla. Ve insanlara kendilerine indirilmiş olanı açıklaman ve onların düşünmeleri için, sana da Hatırlatma indirdik.

45- Kötülükler (yapmak için) tuzak kuranlar, Allah'ın onları yerin dibine sokmasından veya azabın kendilerine farkında olmadıkları yerden gelmesinden güvende mi gördü?

46- Veya (normal yaşamları) içinde çevrilip dururlarken onları tutuvermesinden (güvende mi gördü?) Bu durumda onlar beceriksiz bırakıcılar değillerdir.

47- Veya kaygılandırma üzerine kendilerini tutuvermesinden (güvende mi gördü?)  Bu durumda da şüphesiz ki sizin Efendiniz, kesinlikle çok şefkatlidir çok merhamet edicidir.

48- Allah'ın takdir ettiği şeyin gölgelerinin Allah'a boyun eğerek küçülenler oldukları halde sağdan ve sollardan dönmekte olduğunu görmediler mi?

49- Ve göklerde olan ve yerde olan canlılardan ve meleklerden her biri, büyüklenmeyenler olarak Allah'a boyun eğer.

50- Kendilerinin üstünde olan Efendilerinden kaygı duyarlar ve ne buyuruluyorlarsa yaparlar.

51- Ve Allah: "İki tanrıya tutunmayın. O, ancak ve ancak tek tanrıdır. Artık yalnızca bana karşı çekinin" dedi.

52- Ve göklerde olanlar ve yerde olanlar O'na aittir. Ve itaat da sürekli olarak O'na aittir. Artık Allah'tan başkasına mı korunuyorsunuz?

53- Ve nimetten sizde olan şey, Allah'tandır. Sonra size zorluk dokunduğu zaman, artık O'na feryat edersiniz.

54- Sonra zorluğu sizden kaldırdığı zaman, içinizden bir kısım hemen Efendilerini ortaklaştırırlar.

55- Onlara verdiğimize nankörlük etmeleri için. Şimdilik yararlanın, ileride bileceksiniz.

56- Ve onları rızıklandırdığımız şeylerden bilmez (görmez, işitmez) lere hisse ayırıyorlar. Allah'a yemin olsun ki yakıştırmakta olduklarınızdan sorulacaksınız.

57- Ve kızları Allah'a ayırıyorlar, O, her türlü eksikten uzaktır. Ve kendilerine de düşkün oldukları (erkek çocukları) nı (ayırıyorlar).

58- Ve onlardan biri dişi ile müjdelendirildiğinde (öfkesinden) yutkunarak yüzü simsiyah kesilir.

59- Onunla müjdelendirildiği şeyin kötülüğünden dolayı topluluktan gizlenir. Küçük düşmeyi göze alarak onu tutacak mı yoksa onu toğrağa gömecek mi? Dikkat edin vermekte oldukları karar ne kötüdür.

60- Sonrakine inanmayanlar için kötülüğün örneği vardır. Ve Allah için ise yüceliğin örneği vardır. Ve O, çok güçlüdür en bilgedir.

61- Ve eğer Allah insanları haksızlık yapmaları nedeniyle tutmuş olsaydı, onun üzerinde canlı (insan) dan kimse bırakmazdı. Fakat onları isimlenmiş bir süre sonuna kadar sonralamaktadır. Artık süre sonları geldiği zaman, ne bir saat sonralayabilirler ve ne de öne çekebilirler.

62- Ve hem çirkin görüyor olduklarını Allah'a ayırıyorlar ve hem de en güzeli şüphesiz ki kendilerinin diye dilleri yalan niteleme yapıyor. Hiç kuşku yok şüphesiz ki  onlar için ateş vardır. Ve hiç şüphesiz ki onlar ölçüyü kaçırmışlardır.

63- Allah'a yemin olsun ki senden önceki toplumlara da (elçiler) göndermiştik. Ancak şeytan onlara işlerini süslemişti. (Geçmişteki ortak koşanların yöneleni olduğu gibi) artık o bugün onların da (Mekke'li ortak koşanların) yönelenidir. Ve büyük azap onlar içindir. 

64- Ve sana da kitabı ayrıştıkları konuları onlara açıklaman ve inananlar topluluğuna yol gösterici ve rahmet olmasından başka (bir amaçla) indirmedik.

65- Ve Allah gökten su indirdi de yeryüzüne onun ölümünden sonra yaşam verdi. Şüphesiz ki işte bunda işitenler topluluğu için kesinlikle deliller vardır.

66- Ve şüphesiz ki sizin için hayvanlarda kesinlikle alınması gereken ders vardır. On(lar)un karınlarındaki atık ile kan arasında içenler için kolay yutulabilir olan katışıksız süt ile sizi suvarmaktayız.

67- Ve hurmalıkların meyvelerinden ve üzümlerden de (sizi suvarıyoruz). Ondan (su çıkararak) sarhoş edici ve güzel rızık (ile hayata) tutunuyorsunuz. Şüphesiz ki işte bunda, bağ kuranlar topluluğu için kesinlikle deliller vardır.

68- 69- Ve senin Efendin bal arısına: "Dağlardan ve ağaçlardan ve (yaptıkları) çardaklardan evlere tutun. Sonra bütün meyvelerden ye, böylece senin Efendinin sana (bal yapmak için) boyun eğdirdiği yollarına sokul" diye vahyetti. Onun karınlarından renkleri ayrı ayrı bir içecek çıkar ki ondan insanlar için şifa vardır. Şüphesiz ki işte bunda, düşünenler topluluğu için kesinlikle deliller vardır.

70- Ve Allah sizi takdir etti, sonra sizin ömrünüzü tamamlayacaktır. Ve içinizden kimi bilgiden sonra birşey bilmemesi için ömrün en aşağısına geri döndürülür. Şüphesiz ki Allah, her şeyi bilicidir ölçüyü koyucudur.

71- Ve Allah bazınızı bazısı üzerine rızıkta üstünleştirmiştir. Artık üstünleştirilmiş olanlar rızıklarını sağ ellerinin sahip olduklarına geri çevirici değillerdir ki artık onlar onda eşit olsunlar. Şimdi onlar ısrarla Allah'ın nimetini mi reddediyorlar?

72- Ve Allah sizin için kendi benliğinizden eşler kıldı ve sizin için eşlerinizden oğullar ve torunlar kıldı ve sizi temiz olanlardan rızıklandırdı. Şimdi onlar gerçek olmayana inanıyor ve Allah'ın nimetini mi örtüyorlar?

73- Ve Allah'ın aşağısından kendilerini göklerden ve yerden hiçbir şekilde rızıklandırmaya hükümran olamayan ve güç dahi yetiremezlere kulluk ediyorlar.

74- Artık Allah için örnekler ortaya koymayın. Şüphesiz ki Allah bilir siz bilmezsiniz.

75- Allah, hiçbir şey üzerine ölçü koyamayan hükümranlık altına alınmış haldeki bir kulu ve kendisini bizden güzel rızıkla rızıklandırdığımız, ondan saklı olarak ve açık olarak dağıtır kimseyi örnek olarak ortaya koydu. Onlar eşit midir? Övgü Allah'adır. Hayır, onların hiçbiri bilmezler.

76- Ve Allah iki adamı örnek olarak ortaya koydu: O ikiden biri dilsizdir hiçbir şey üzerine ölçü koyamaz, yöneleninin üzerine bir yüktür. Onu nereye yönlendirsen bir hayır getirmez. O ve denkliği buyuran ve kendisi de dosdoğru yol üzerinde olan eşit midir?

77- Ve göklerin ve yerin duyularla algılanamayananı Allah'ındır. Saatin buyruğu da göz açıp kapaması gibi hatta o daha yakından başka değildir. Şüphesiz ki Allah her şeyin üzerine ölçü koyucudur.

78- Ve Allah sizi annelerinizin karınlarından hiçbir şey bilmezler olarak çıkardı. Ve şükrederseniz diye sizin için işitme ve görmeler ve gönüller kıldı.

79- Göğün boşluğunda boyun eğdirilmiş kuşları görmediler mi? Onları Allah'tan başkası tutmuyor. Şüphesiz ki işte bunda, inananlar topluluğu için kesinlikle işaretler vardır.

80- Ve Allah sizin için evlerinizden sakinleşme yeri kıldı ve sizin için hayvanların derilerinden göçerlik gününüzde ve yerleşik gününüzde onunla hafifleyeceğiniz evler kıldı. Ve yünlerinden ve yapağılarından ve kıllarından belirli bir vakte kadar kullanım eşyaları ve yararlanma kıldı.

81- Ve Allah takdir ettiği şeylerden sizin için gölgeler kıldı. Ve sizin için dağlardan korunaklar kıldı. Ve sizin için sıcaktan koruyacak gömlekler ve savaşınızda sizi koruyacak gömlekler kıldı. Sizin üzerinize olan nimetini teslim olursunuz diye işte böyle tamamlıyor.

82- Eğer (başka tarafa) yönelirlerse, artık sana düşen ancak ve ancak apaçık ulaştırmaktır.

83- Allah'ın nimetini tanıyorlar (ve faydalanıyorlar) sonra onu yadırgıyorlar. Ve onların tamamı (gerçeği) örtücülerdir.

84- Ve o gün her topluluktan bir tanık harekete geçireceğiz. Sonra (gerçeği) örtenlere ne (özür dilemeleri için) duyuru yapılır ve ne de hoşnutluk istekleri kabul edilir.

85- Ve haksızlık yapanlar azabı gördüğü zaman, artık azap onlardan ne hafifletilir ve onlara ne de bakılır.

86- Ve ortaklaştıranlar ortaklarını gördüğü zaman: "Efendimiz, senin aşağından çağırmakta olduklarımız işte şunlardır" derler. Onlar da onları şu sözü atarlar: "Şüphesiz ki sizler kesinlikle yalancılarsınız."

87- Ve o dönem teslimiyeti Allah'a atmışlar ve yakıştırmakta oldukları onlardan sapmıştır.

88- Onlar (gerçeği) örttüler ve Allah'ın yolundan uzaklaştırdılar, bozuculuk yapıyor olmaları nedeniyle onlara azap üstüne azabı artırdık.

89- Ve o gün her toplumun üzerlerine kendi benliklerinden bir tanık harekete geçireceğiz ve seni de işte şunların (elçi gönderildiğin toplumun)  üzerine tanık getirdik. Ve sana kitabı her şey için bir açıklama, teslim olanlar için yol gösterici ve rahmet ve müjde olarak indirdik.

90- Şüphesiz ki Allah denkliği sağlamayı ve güzelliği yakınlığı sahiplerine vermeyi ve hayasızlıktan ve yadırganandan ve saldırganlaıktan vazgeçirmeyi buyuruyor. Hatırlarsınız diye size öğüt veriyor.

91- Ve antlaşma yaptığınız zaman Allah'ın antlaşmasını tastamam yerine getirin ve Allah'ı üzerinize güvence kılarak onu pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın. Şüphesiz ki Allah ve yaparsanız bilir.

92- Ve bir toplum bir diğer toplumdan sayıca fazla oluyor diye, yeminlerinize aranızda bozuculuk sebebi olarak tutunarak, ipliğini kuvvetle eğirdikten sonra söküp bozan o kadın gibi olmayın. Allah bununla sizi ancak ve ancak sizi yıpratmaktadır. Ve kalkışın gününde hakkında ayrışmakta olduğunuz konuları size kesinlikle açıklayacaktır.

93- Ve eğer Allah dilemiş olsaydı, sizi tek toplum kılardı. Fakat Allah dilediğini saptırır ve dilediğini doğru yola iletir. Ve işlemekte olduklarınızdan sorulacaksınız.

94- Ve yeminlerinize aranızda bozuculuk sebebi olarak tutunmayın. Yoksa ayak kalıcılaşmasından sonra kayar ve Allah'ın yolundan uzaklaştırmanız nedeniyle kötülüğü tadarsınız. Ve büyük azap sizin içindir.

95- Ve Allah'ın antlaşmasını az bedele satmayın. Eğer bilirseniz ancak ve ancak Allah'ın yanında olan o sizin için daha hayırlıdır. 

96- Sizin yanınızda olan tükenir ve Allah'ın yanında olan ise kalıcıdır. Ve direnerek gayret etmiş olanlara ödüllerini işlemekte olduklarının daha güzeli ile kesinlikle vereceğiz

97- Erkekten veya dişiden kim inanmış olarak düzgün iş işlerse, artık onu güzel yaşamla yaşatacağız ve onların ödüllerini işlemekte olduklarının daha güzeli ile kesinlikle vereceğiz.

98- 99- 100- Kur'an okuyacağın zaman, artık taşlanan şeytandan Allah'a sığın. Gerçek şu ki, onun inananlar üzerinde ve Efendilerini üstlenici edinenler üzerinde yetkisi yoktur. Onun yetkisi ancak ve ancak yönelen edinenler ve onu ortaklaştıranlar üzerinedir.

101- Ve biz bir ayetin yerini (başka) bir ayetle değiştirdiğimiz zaman -ki Allah ne indirmekte olduğunu en iyi bilendir- "Sen ancak ve ancak bir yakıştırıcısın" dediler. Hayır, onların hiçbiri bilmezler.

102- De ki: "Onu senin Efendinden inananları kalıcılaştırmak ve teslim olanlara yol gösterici ve müjde için Kutsal'ın esintisi indirdi."

103- Ve and olsun onların: "Ona ancak ve ancak bir beşer öğretiyor" demekte olduklarını şüphesiz ki biliyoruz. Kendisine eğrilmekte oldukları kişinin dili yabancı ve işte bu (Kur'an) ise apaçık Arabidir.

104- Allah'ın ayetlerine inanmayanları, şüphesiz ki Allah doğru yola iletmez. Ve acı azap onlar içindir.

105- Yalanı ancak ve ancak Allah'ın ayetlerine inanmayanlar yakıştırır. Ve işte onlar yalancıların ta kendileridir.

106- Kim inanmasından sonra Allah'ı (ret ederek) örterse- zorlanmış ve kalbi inançla rahatlamış halde olan başka- fakat kim göğsünü (gerçeği) örtmeye (zorlama olmaksızın) açarsa, artık Allah'tan bir hiddet onların üzerinedir. Ve büyük azap onlar içindir.

107- İşte bunun nedeni şimdiki yaşamı sonrakinin üzerine tercih etmeleridir. Ve şüphesiz ki Allah (gerçeği) örtücüler topluluğunu doğru yola iletmez.

108- İşte onlar Allah'ın kalplerine ve işitmelerine ve görmelerine damga vurduğu kimselerdir. Ve işte onlar duyarsızların ta kendileridir.

109- Hiç kuşku yok şüphesiz ki onlar ziyan edenlerin ta kendileridir.

110- Sonra şüphesiz ki senin Efendin baskı görmelerinden sonra göç edenlerin ve güçlerini kullananların ve direnerek gayret edenlerin (yardımcısıdır). Şüphesiz ki senin Efendin bunun ardından kesinlikle çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

111- O dönem gelir her benlik kendisinden yana tartışır ve her benliğe işlediği tastamam ödenir ve onlar yanlışa uğratılmazlar.

112- Ve Allah bir şehri örnek olarak ortaya koydu. (Bu şehir) güvenli rahat halde, o şehre rızkı her taraftan bolca geliyordu. Durum böyleyken (o şehir) Allah'ın nimetlerine nankörlük etti de yetiştirmekte oldukları nedeniyle artık Allah ona açlığın ve kaygının elbisesini tattırdı.

113- Ve and olsun ki içlerinden bir elçi gelmişti de onu yalanlamışlardı. Böylece azap onları haksızlık yapanlar oldukları halde tutuverdi.

114- Artık Allah'ın sizi rızıklandırdıklarından serbest temiz olması şartıyla yeyin ve eğer yalnızca O'na kulluk ediyorsanız, Allah'ın nimetine şükredin.

115- Size ancak ve ancak ölü hayvanı ve kanı ve domuzun etini ve (kesilirken) Allah'tan başkasına ses yükseltilmişi yasaklamıştır. Artık kim (açlık sebebi ile) zorlanırsa, saldırganlık yapmamak ve sınırı aşmamak şartı ile artık şüphesiz ki Allah ta, çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

116- Ve dillerinizin yalan nitelendirmesiyle Allah'ın üzerine yalan yakıştırmak için "Bu serbesttir ve bu yasaktır" demeyin. Şüphesiz ki Allah'ın üzerine yalan yakıştıranlar arzuladığına kavuşturulmazlar.

117- Pek az bir yararlanmadır. Ve acı azap onlar içindir.

118- Ve Yahudilerin üzerine de önceden sana anlattığımızı yasaklaştırmıştık. Ve biz onlara haksızlık yapmadık fakat onlar benliklerine haksızlık yapıyorlardı.

119- Sonra şüphesiz ki senin Efendin bilgisizce hareket ederek kötülük işleyenleri sonra bunun ardından (itaatle) dönenleri ve düzeltenleri (bağışlar). Şüphesiz ki senin Efendin bunun ardından kesinlikle çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

120- Şüphesiz ki İbrahim Allah'a gönülden bağlı yaratılış ayarı üzerine meyilli bir toplum idi. Ve ortaklaştıranlardan değildi.

121- O'nun nimetlerine şükrediciydi. O, onu şeçkinleştirmiş ve dosdoğru yola iletmişti.

122- Ve ona şimdikinde güzellik verdik. Ve şüphesiz ki o sonrakinde de kesinlikle düzgünlerdendir.

123- Sonra sana: "Yaratılış ayarı üzerine meyilli olan İbrahim'in ortak değerine uy. Ve o ortaklaştıranlardan değildi" diye vahyettik.

124- Dinlenme (günü) ancak ve ancak onda (İbrahim'de) ayrışanların üzerine kılındı. Ve şüphesiz ki senin Efendin kalkışın döneminde hakkında ayrışmakta olduğu konularda aralarında kesinlikle karar verecektir.

125- Senin Efendinin yoluna bilgelikle ve güzel öğütle çağır. Ve onlarla o ki en güzel yöntemle tartış. Şüphesiz ki senin Efendin O, kendisinin yolundan sapanı en iyi bilendir ve O, doğru yolu bulanları da en iyi bilendir.

126- Ve eğer sonuçlandırırsanız, artık sizin onunla sonuçlandırıldığınızın örneği kadar sonuçlandırın. Ve eğer direnerek gayret ederseniz, and olsun ki o direnerek gayret edenler için daha hayırlıdır.

127- Ve direnerek gayret et, senin direnerek gayretin Allah'tan başkasına değildir. Ve onlara da üzülme. Ve onların kurmakta oldukları tuzaktan dolayı darlık içinde olma.

128- Şüphesiz ki Allah korunanlarla ve güzel davrananların beraberindedir.


21 Ekim 2024 Pazartesi

Kabirde Kalma Süresi Örneğinde Ayetlerin Rivayetler Işığında Anlaşılma Çabaları

 Allah (c.c.) son kitabı olan Kur'an'ı "Hakem Kitap" olarak indirmiş olmasına rağmen, bu kitabın hakemliği maalesef çok kısa bir zaman sürmüş, zaman içinde hakem olarak Allah'ın kitabı değil rivayet kitapları hakem kitap olarak görülmeye başlanmış, bu durum halâ da devam etmektedir. Bu durum öyle bir raddeye gelmiştir ki Kur'an ayetleri bile artık rivayetler doğrultusunda anlaşılmaya başlanmış ilgili ayetler parantez açılarak veya hiç açılmadan direk tahrifata uğratılarak rivayetleri onaylar hale getirilmeye çalışılmıştır.

Bu duruma pek çok konuda örnek vermek mümkün olmasına rağmen biz bu yazımızda ölümden sonra diriliş safhasının anlatıldığı ayetlerde geçen konuşmaların bazı meallerde parantez açılarak veya hiç açılmadan kabir azabının olduğu önyargısıyla nasıl tahrifata uğratıldığını ele almaya çalışacağız.

Aşağıda vereceğimiz ayet meal örnekleri bir aslına uygun çevrilen bir de tahrifata uğramış şekilde çevrilen olmak üzere iki örnek olacaktır. Amacımız bu örneklerde meallerin kimin tarafından yapıldığına değil nasıl yapıldığına dikkat çekmek olacağı için herhengi bir isim verilmeyecektir.

--- İlk vereceğimiz ayet örneği Yunus s. 45. ayetidir.

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَاَنْ لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا سَاعَةً مِنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْۜ قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ اللّٰهِ وَمَا كَانُوا مُهْتَد۪ينَ

Örnek 1-- Allah’ın onları, sanki günün ancak bir saati kadar kaldıklarını zanneder vaziyette yeniden diriltip toplayacağı gün aralarında birbirleriyle tanışırlar. Allah’ın huzuruna varmayı yalanlayanlar elbette zarara uğramışlardır. Zira onlar doğru yola gitmemişlerdi.


Örnek 2-- Allah onları mahşerde topladığı gün, sanki dünyada sadece günün bir saatinde birbirleriyle tanışmaya yetecek kadar kısa bir süre kaldıklarını sanacaklardır. Allah’a kavuşmayı yalanlayıp da doğru yola bulamayanlar o gün kesinlikle hüsrâna uğramışlardır
Örnek 1 de verilen meal örneği metne daha uygun bir meal örneğidir. Örnek 2 de verdiğimiz  meal örneğinin içinde geçen "dünyada" Kelimesi Arapça metinde olmamasına rağmen metne parantez dahi açılma ihtiyacı duyulmadan ilave edilmiştir.

--- 2. örneğimiz İsra s. 52. ayetidir.

يَوْمَ يَدْعُوكُمْ فَتَسْتَج۪يبُونَ بِحَمْدِه۪ وَتَظُنُّونَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلًا۟

Örnek 1-- O sizi çağıracağı gün derhal ona kemali ta'zîm ile icabet edeceksiniz ve zannedeceksiniz ki pek az bir müddet kaldınız

Örnek 2-- Sizi (kabirlerinizden) çağıracağı gün, hemen O'na hamd ederek (da'vetine) icâbet edeceksiniz ve (dünyada) ancak pek az kaldığınızı zannedeceksiniz.

Örnek 1 de verilen meal örneği metne daha uygun bir örnektir. Örnek 2 de yine parantez içine "dünyada" yazılarak önyargılar meale yansıtılmıştır.

--- 3. örneğimiz Taha s. 103. ayetidir. Örnek 2-- Örnek

يَتَخَافَتُونَ بَيْنَهُمْ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا عَشْرًا

Örnek 1--«Ondan fazla durmadınız» diye aralarında gizli gizli konuşacaklar

Örnek 2--Aralarında (korkularından) gizlice şöyle konuşacaklar: “- Dünyada ancak on gece kaldınız, değil mi?”

Örnek 1 de verilen meal örneği metne daha uygun bir örnektir. Örnek 2 de paranteze bile gerek duyulmadan "dünyada" ilâvesi yapılmıştır. Yine bu ayette de parantez açılarak veya açılmadan önyargılar Kur'an'a onaylatılmaya çalışılmıştır. 

--- 4. örneğimiz Mü'minun s. 112-113-114. ayetleridir. 

قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْاَرْضِ عَدَدَ سِن۪ينَ

قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَسْـَٔلِ الْعَٓادّ۪ينَ

قَالَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلًا لَوْ اَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

Örnek 1--(Allah inkârcılara) "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?" diye sorar.

Örnek 2--(Allah, kâfirlere kıyamet günü şöyle) buyuracak: “- Dünyada veya mezarda ne kadar seneler sayısınca kaldınız?”

Örnek 1 de verilen meal metne uygun bir örnek olup, örnek 2 de ise "Dünyada veya mezarda" şeklinde verilen anlamın metinde yeri yoktur. Meal yapıcısı kendisi ikilem içinde kaldığı için bunu meale yansıtarak sanki Allah'ın böyle bir soru sorduğunu patanteze dahi gerek duymadan göstermeye çalışmıştır. Halbuki metinde her iki kelime de bulunmamaktadır. Şayet parantez açılarak (mezarda) şeklinde bir anlam verilmiş olsaydı daha isabetli olabilirdi. 113. ve 114. ayetlerin meallerinde genelde sıkıntı olmadığı için 112. ayet meali ile yetiniyoruz.

--- 5. örneğimiz Rum s. 55- 56. ayetlerdir.

وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَۙ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍۜ كَذٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ

وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَالْا۪يمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ اِلٰى يَوْمِ الْبَعْثِۘ فَهٰذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلٰكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ

Örnek 1--  O gün ki saat gelir Kıyamet kopar, mücrimler, bir saatten fazla durmadıklarına yemîn ederler evvel de böyle çeviriliyorlardı

Örnek 2-- Kıyamet koptuğu gün, günahkârlar, (dünyada) ancak pek kısa bir süre kaldıklarına yemin ederler. İşte onlar, (dünyada da haktan) böyle döndürülüyorlardı.  

Örnek 1 de verilen meal metne daha uygun, örnek 2 deki ise yine önyargının bir eseri parantez açılarak (dünyada) anlamı ilave edilmiştir.

--- 6. örneğimiz Ahkaf s. 35. ayetidir.

فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ اُو۬لُوا الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ وَلَا تَسْتَعْجِلْ لَهُمْۜ كَاَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَ مَا يُوعَدُونَۙ لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا سَاعَةً مِنْ نَهَارٍۜ بَلَاغٌۚ فَهَلْ يُهْلَكُ اِلَّا الْقَوْمُ الْفَاسِقُونَ

Örnek 1-- Artık sabret, resûllerden azim sahiplerinin sabrettiği gibi ve onlar için isti'cal etme. Sanki onlar vaadolunduklarını görecekleri gün, gündüzden bir saatten başka durmamışlar gibi olacaklardır. (Bu) Bir tebliğdir, fâsıklar olan kavimden başkası, helâke uğratılacak mıdır? (Elbette uğratılmayacaktır).

Örnek 2-- Azim ve sebat sahibi peygamberler nasıl sabrettiyse, sen de sabret; onlar için acele etme. Kendilerine vaad olunan günü gördüklerinde, onlar dünyada gündüzün bir saatinden fazla kalmadıklarını sanırlar. Bu bir tebliğdir. Yoldan çıkmışların güruhundan başkası helâk olur mu hiç?

Örnek 1 de yine metne daha uygun bir meal verilmiş olup, örnek 2 de ise parantez dahi açılmadan dünyada ilavesi yapılmıştır.

Bu verdiğimiz örneklerden anlaşılmaktadır ki meal yapıcılarının bir kısmında belirleyici olan kitap Kur'an değildir. Onlar için hakem kitap rivayet kitapları olup, Kur'an ayetlerini bu doğrultuda çevirmektedirler. 

Eğer bu kimseler Kur'an'ı belirleyici olarak görmüş olsalardı Bakara s. 259 ve Kehf s. 19. ayetlerini diğer ayetleri anlamak konusunda ayetleri anlamada baz alırlardı. 

---- Bakara s. 259. ayeti:

اَوْ كَالَّذ۪ي مَرَّ عَلٰى قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَاۚ قَالَ اَنّٰى يُحْي۪ هٰذِهِ اللّٰهُ بَعْدَ مَوْتِهَاۚ فَاَمَاتَهُ اللّٰهُ مِائَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُۜ قَالَ كَمْ لَبِثْتَۜ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍۜ قَالَ بَلْ لَبِثْتَ مِائَةَ عَامٍ فَانْظُرْ اِلٰى طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْۚ وَانْظُرْ اِلٰى حِمَارِكَ وَلِنَجْعَلَكَ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَانْظُرْ اِلَى الْعِظَامِ كَيْفَ نُنْشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْمًاۜ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُۙ قَالَ اَعْلَمُ اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ


---Bakara s. 259- Veya çatıları üzerine çökmüş haldeki bir şehre uğrayan kişiyi (görmedin mi). "Allah buraya ölümünden sonra nasıl yaşam verecek?" demişti. Bunun üzerine Allah onu yüz yıl öldürmüş, sonra yeniden harekete geçirmişti. (Allah ona) "Ne kadar kaldın?" demiş, o da: "Bir gün veya bir günün bir kısmı kadar kaldım" demişti. (Allah): "Aksine yüz yıl kaldın, gıdana ve içeceğine bak hiç bozulmamış. Ve eşeğine de bak, seni insanlara böylece delil yapmak için. Ve  kemiklere de bak onları nasıl ayaklandırıyor, sonra et giydiriyoruz." (Sorusunun cevabı) apaçık belli olduğunda: " Biliyorum şüphesiz ki Allah her şeyin üzerine ölçü koyandır" demişti.

Bakara s. 259. ayeti, 100 yıl ölü kalan ve sonrasında diriltilen bir kişiden bahsetmekte ve bu kişiye sorulan soruya verdiği cevap örnek ayetleri anlama noktasında anahtar konumdadır. Hiçbir meal yapıcısı "Ne kadar kaldın?" sorusuna "Dünyada" ilavesi yapmamıştır. Bunun nedeni ise ayetin ölüm ile diriliş süresi arasında geçen süreden açık ve net bir şekilde bahsetmesidir.

----Kehf s. 19

وَكَذٰلِكَ بَعَثْنَاهُمْ لِيَتَسَٓاءَلُوا بَيْنَهُمْۜ قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ كَمْ لَبِثْتُمْۜ قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍۜ قَالُوا رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَا لَبِثْتُمْ فَابْعَثُٓوا اَحَدَكُمْ بِوَرِقِكُمْ هٰذِه۪ٓ اِلَى الْمَد۪ينَةِ فَلْيَنْظُرْ اَيُّهَٓا اَزْكٰى طَعَامًا فَلْيَأْتِكُمْ بِرِزْقٍ مِنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ وَلَا يُشْعِرَنَّ بِكُمْ اَحَدًا

----Kehf s. 19-- Yine böyle onları ba's de ettik ki aralarında soruşsunlar diye: içlerinden bir söyliyen «ne kadar durdunuz?» Dedi, bir gün yâhud bir gün yâhud bir günün birazı dediler, ne kadar durduğunuza dediler: rabbınız a'lemdir, şimdi siz birinizi şu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın hangisi yiyecekçe daha temiz ondan size bir rızık getirsin, hem çok kurnaz davransın ve zinhar sizi birine sezdirmesin.

Bu ayette senelerce bir mağarada uyutulanların uyandıktan sonra birbirlerine sordukları soruyu görmekteyiz. Bu ayette aynı Bakara s. 259. ayeti gibi yukarıda verdiğimiz örnek ayetleri doğru anlama noktasında anahtar konumda bir ayettir. Yine bu ayette hiçbi meal yapıcısı "Ne kadar kaldınız?" sorusuna "Dünyada" ilavesi yapmamıştır. Çünkü her iki ayette böyle ilaveye gerek duyulmamaktadır.

Peki her iki ayette ilaveye gerek duyulmadığı halde diğer örnek ayetlerde neden böyle bir ilaveye gerek duyulmuştur?

Bunun tek bir cevabı vardır. O da ilave yapan meal yapıcılarının kafalarında rivayetlerden devşirilmiş olan "Kabir Azabı" inancı bulunmaktadır ve ayetleri de bu inanç doğrultusunda tahrif etme gereği duymuşlardır. 

Halbuki Ümmi bir kafayla bu kitabı okusalar hiçbir yerde kabir azabına dair bir bilgi kırıntısı dahi bulamayacaklar ve örnek ayetleri de Bakara s. 259 ve Kehf s 19. ayetlerini dikkate alarak ölümden sonra diriliş arasında geçen süreden hiçbir şekilde ölen kişinin haberi olmadığı sanki uykudan uyanır gibi uyandığı anlaşılır ve ilgili ayetlere eğer parantez açılacaksa "Dünyada" parantezi veya ilavesi değil "KABİRDE" parantezi açılarak daha doğru anlaşılması sağlanabilirdi. Bazı meallerde bu şekilde parantez açılmış olduğunu karşılaştırmalı meal okuyaanlar görebileceklerdir.

Bu noktada bazı kimseler Mümin s. 46. ayetinin kabir azabına işaret ettiğine dair itiraz edebilir. Onlara da Allah (c.c.) kitabının bir yerinde başka bir yerinde başka şey diyerek çelişkili bir kitap indirmediğini hatırlatmak isteriz.

Kur'an'da sadece tek bir ayet bile ölüm ile diriliş arasında geçen zamanın doğru anlaşılması açısından yeterli olmasına rağmen kitabın içinde binlerce ayet dahi olsa rivayetleri hakem kitap olarak gören kimseler yine de ikna olmayacaklar " Vay seni kabir azabını inkar mı ediyorsun ?" diyerek itirazlarından vazgeçmeyeceklerdir.

--- Yasin s. 52. ayeti:

قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَاۢ هٰذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمٰنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ

Derler ki: “Eyvâh bize! Bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? Bu, Rahmân'ın va'd ettiği şeydir; demek peygamberler doğru söylemiş!”

Şimdi soruyoruz: Eğer kabir azabı inancı doğru bir inanç olsaydı kabirden kaldırılan bu inkarcılar böyle bir soru ile kalkarlar mıydı?

Eğer böyle bir inanç doğru olsaydı kabirde çektikleri azabın ifadesi olan bazı sözlerle kabirlerinden kalkmazlar mıydı?

Sonuç olarak: Kur'an'ın önyargılardan arınmış bir halde okunması bu kitabı doğru anlamanın olmazsa olmazlarındandır. Şayet bu yapılmazsa yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi önyargılarını onaylatılmaya çalışıldığı bir kitap olmaktan öteye gitmeyen bir kitap karşımıza çıkacaktır.

                                            EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

17 Ağustos 2024 Cumartesi

HİCR SURESİ MEALİ

1- Elif, Lâm, Ra. İşte bu sana, kitabın ve apaçık okunanın ayetleridir.

2- (Gerçeği) örtenler, nice zamanlar: "Keşke teslim olanlardan olsaydık" diye arzu edecekler.

3- Onları yemeye ve yararlanmaya ve beklentinin eğlendirmesine bırak. Artık onlar ileride bilecekler.

4- Ve şehirden hiçbirini yok etmedik ki, onun bilinmiş bir yazgısı olmasın.

5- Toplumdan hiçbiri kendi süre sonunu öne çekemiyor ve sonralayamıyorlar.

6- 7- Ve: "Ey üzerine Hatırlatma indirilmiş olan, şüphesiz ki sen kesinlikle cinlenmişsin. Eğer doğru söyleyenlerden isen bize melekleri getirmeli değil miydin?" dediler.

8- Biz melekleri gerçek (bir neden) olmadıkça indirmeyiz. (İndirdiğimiz) takdirde de bakılmışlardan da olmazlar.

9- Şüphesiz ki Hatırlatmayı biz indirdik ve şüphesiz ki biz onu (Hatırlatmayı) kesinlikle (cin, şeytan müdahalesinden) koruyucularız.

10- Ve and olsun ki senden önce, önceki gruplara da (elçiler) gönderdik.

11- Onlara elçiden hiçbiri gelmiyordu ki, ancak onunla alay ediyor olmasınlar.

12- İşte biz onu (Hatırlatmayı) suçluların kalplerine böyle sokarız.

13- Ona (Hatırlatmaya) inanmazlar. Oysa ki (onlar gibi inanmayanlara uygulanan) öncekilerin yasası kesinlikle gelip geçmiştir.

14- 15- Ve eğer üzerlerine gökten bir kapı açsak oradan yükseliyor olsalar, yine de kesinlikle: "Gözlerimiz ancak ve ancak sarhoşlaştırıldı. Aksine biz sihirlenmişler topluluğuyuz" diyeceklerdi.

16-  17- Ve and olsun ki gökte kaleler var ettik ve onu bakanlar için süsledik. Ve onu her taşlanan şeytandan koruduk.

18- Ancak (buna rağmen yine de) kulak hırsızlığı yapmaya kalkışan olursa, artık onu da apaçık bir ateş parçası takip etmiştir.

19- Ve yeri uzattık ve orada sabitlikleri attık ve orada her şeyden tartılmış olarak bitirdik.

20- Ve sizin için ve kendisine rızıklandırıcılar olmadığınız canlılar için, orada geçimlikler var ettik.

21- Ve hiçbir şey yoktur ki onun depoları bizim yanımızda olmasın. Ve biz onu bilinmiş bir ölçüsü olmaksızın da indirmiyoruz.

22- Ve rüzgârları aşılayıcılar olarak gönderdik ve böylelikle gökten su indirerek onunla sizi suvardık. Ve oysa siz onun depolayıcısı değilsiniz.

23- Ve şüphesiz ki biz kesinlikle biz yaşatır ve öldürürüz. Ve biz varis olanlarız.

24- Ve and olsun ki içinizden öne geçenleri de bildik ve and olsun ki sonraya kalanları da bildik.

25- Ve şüphesiz ki senin Efendin, O, onları sürüp toplayacaktır. Şüphesiz ki O, en bilgedir her şeyi bilicidir.

26- Ve and olsun ki insanı kuru çamurdan şekillenmiş balçıktan takdir ettik.

27- Ve Cann'ı da onu önceden kavurucu ateşten takdir etmiştik.

28- 29- Ve bir zaman senin Efendin meleklere: "Şüphesiz ki ben kuru çamurdan şekillenmiş balçıktan bir beşer takdir edenim. Artık onu düzenlendirdiğim ve ona esintimden (hayat verme gücümden) üflediğim zaman, hemen ona boyun eğenler olarak çökün" demişti.

30- Meleklerin hepsi toplu halde hemen boyun eğmişti

31- İblis hariç. O boyun eğenlerin beraberinde olmaya direnmişti.

32- (Allah): "Ey İblis, sana ne oluyor ki boyun eğenlerin beraberinde olmuyorsun?" demişti.

33- (İblis): "Ben kuru çamurdan şekillenmiş bir balçıktan takdir ettiğin bir beşere boyun eğmek için (var) olmadım" demişti.

34- 35- (Allah): "Oradan hemen çık. Çünkü sen artık taşlanansın. Ve şüphesiz ki itaatin gününe kadar dışlama senin üzerinedir" demişti.

36- (İblis): "Efendim, harekete geçirilecekleri döneme kadar bana bak" demişti.

37- 38- (Allah): " Şüphesiz ki bilinmiş vaktin gününe kadar sen bakılmışlardansın" demişti.

39- 40- (İblis): "Efendim, senin beni azdırman sebebiyle, bende onlara yeryüzünde (kötülükleri) kesinlikle süsleyeceğim ve onları topluca kesinlikle azdıracağım. Ancak içlerinden senin özgülenmiş kulların hariç" demişti.

41- 42- 43- 44- (Allah): "İşte bu, bana göre dosdoğru yoldur. Şüphesiz ki sana uyan azgınlardan başka, benim kullarım üzerinde senin bir yetkin yoktur. Ve şüphesiz ki cehennem, onlara topluca söz verilmiş yerdir. Onun yedi kapısı vardır. Her kapı için onlardan paylaşılmış grup vardır" demişti.

45- Şüphesiz ki korunanlar cennetlerde ve su gözelerindedir.

46- (Onlara) "Esenlik ve güvenlikle oraya girin" (denilir).

47- Ve onların göğüslerinde (kin nefret gibi) kelepçeden ne varsa çekip çıkardık. Kardeşler olarak karşılıklı yüksek oturma yerlerindedirler.

48- Onlara orada yorgunluk dokunmaz ve onlar oradan çıkarılmış da olmayacaklar.

49- Kullarıma haber ver ki: Şüphesiz ki ben (evet) ben son derece bağışlayıcıyım son derece merhametliyim.

50- Ve şüphesiz ki benim azabım da, o son derece acı azaptır.

51- Ve onlara (kullarıma) İbrahim'in konuklarından haber ver.

52- Ve yanına girdikleri zaman "Selâm" demişlerdi. (İbrahim de): "Biz sizden ürperti hissedenleriz" demişti.

53- (Misafirler): "Ürperti hissetme, şüphesiz ki biz sana bilgin oğulu müjdelendiriyoruz" demişlerdi.

54- (İbrahim): "Üzerime (yaşça) büyüklük dokunmuşken beni mi müjdelendirdiniz? Neyin sebebiyle müjdelendiriyorsunuz?" demişti

55- (Misafirler): "Sana gerçeği müjdelendirdik. Artık sakın beklentiyi terk edenlerden olma" demişlerdi

56- (İbrahim de): "Kendisinin Efendisinin rahmetinden sapkınlardan başkası kim beklentiyi terk eder?" demişti.

57- (İbrahim): "Başkaca amacınız nedir ey elçiler?" demişti.

58- 59- 60- (Onlar da): " Şüphesiz ki biz suçlular topluluğuna gönderildik. Lût ailesi hariç. Şüphesiz biz onları onun karısı hariç olmak üzere topluca kurtaracağız. Çünkü onun (işledikleri sonucunda) kesinlikle geride kalanlardan olması ölçüsünü koyduk" demişlerdi.

61- 62- Elçiler Lût ailesine geldiğinde (Lût onlara): "Şüphesiz ki sizler tanınmayanlar topluluğusunuz" dedi.

63- 64- 65- (Elçiler): "Aksine, biz sana onların, onda tereddüte düşmekte olduklarını getirdik. Ve sana gerçeği getirdik ve şüphesiz ki biz kesinlikle doğru söyleyenleriz. Artık geceden bir kesitte halkını yürüt ve sen de onların arkalarına uy ve içinizden bir kimse dahi arkasına bile bakmasın.Ve buyurulunacağınız yere geçip gidin" dediler.

66- Ve ona işte şu: "Şüphesiz ki onların arkası sabaha girerlerken kesilmiş olacaktır" buyruğunu yerine getireceğimizi bildirdik.

67- Ve şehrin halkı müjdeleşerek geldi.

68- 69- (Lût): "Şüphesiz ki işte bunlar benim konuklarımdır. Artık beni mahçup etmeyin. Ve Allah'a karşı korunun ve beni rezil duruma düşürmeyin" dedi.

70- (Halk): "Biz seni insanlar(ın işine karışmak)dan vazgeçirmemiş miydik?

71- (Lût): "Eğer (doğru olanı) yapacaksanız, işte bunlar benim kızlarım" dedi.

72- (Elçiler): "Ömrüne and olsun ki şüphesiz ki onlar kesinlikle sarhoşlukları içinde bocalıyorlar" (dediler).

73- Gün ağarırken birden onları korkunç ses tutuverdi.

74- Oranın üstünü altına getirdik ve üzerlerine pişirilmiş çamurdan taşlar yağdırdık.

75- Şüphesiz ki bunda işaretlerden anlayanlar için kesinlikle işaretler vardır.

76- Ve şüphesiz ki orası kalıcı (gelip geçilen) bir yol üzerindedir.

77- Şüphesiz ki işte bunda inananlar için kesinlikle deliller vardır.

78- Ve şüphesiz ki Eyke'nin arkadaşları da kesinlikle haksızlık yapanlardı.

79- Bu yüzden biz de onlardan intikam aldık. Ve şüphesiz ki bu ikisi (Eyke ve Lut'un şehri) kesinlikle açıkça (göz) ön(ün)dedir

80- Ve and olsun ki Hicr'in arkadaşları da gönderilmişleri yalanladı.

81- Onlara ayetlerimizi vermiştik, fakat onlardan kayıtsız kalanlar oldular.

82- Ve dağlardan güvenli evler yontuyorlardı.

83- Sabahlarlarken birden onları korkunç ses onları tutuverdi.

84- Artık kazanmakta oldukları onları hiç bir şeyden zenginleştirmedi.

85- Biz gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakileri gerçek (bir neden) den başka takdir etmedik. Ve şüphesiz ki saat kesinlikle gelicidir. Artık sen güzel müsamaha ile karşılık ver.

86- Şüphesiz ki senin Efendin, O tekrar tekrar takdir edendir her şeyi bilendir.

87- Ve and olsun ki sana tekrarlan elçilik gücünden* ve büyük Kur'an'ı verdik.

* Ayette geçen "Seb'an" kelimesine "Güç" anlamı verme gerekçemiz, bu ayetin yorumu ile ilgili çok farklı görüşlerin olması ve bu kelimenin sadece 6 dan sonraki bir rakamı ifade etmemesi ve sembolik bir anlamının olmasındandır. Ayrıca Maide s. 3. ayetinde de geçen bu kelimenin güçten kinaye olarak yırtıcı hayvanlar için kullanılmış olması, bizi bu kelimeye "Güç" anlamı vermeye yöneltmiştir. En doğrusunu Allah (c.c.) bilir.

88- İçlerinden bazı çiftleri onunla yararlandırdığımız şeylere iki gözünü sakın uzatma. Ve onlara da üzülme. Ve inananlara kanadını alçalt.

89- Ve de ki: "Şüphesiz ki ben (evet) ben apaçık uyarıcıyım."

90- Nitekim (Salih'i öldürmek için aralarında) yemin edenlerin üzerine de (azap) indirmiştik.*

* Bu ayete diğer meâllere göre farklı bir meâl verme gerekçemiz, surenin 80-84. ayetleri arasında Hicr topluluğundan bahsediliyor olması ve Neml s. 49. ayeti ile bağ kurmamızdır.

91- Onlar ki Kur'an'ı parça parça yaptılar.

92- 93- Artık senin Efendine and olsun ki işlemekte olduklarından dolayı onlardan topluca soracağız.

94- Artık sen sana buyurulmakta olanı çatlatırcasına ortaya koy ve ortaklaştıranlardan kayıtsız kal.

95- Şüphesiz ki alay edicilere karşı biz sana yeterliyiz.

96- Onlar ki Allah'ın beraberinde diğer bir tanrı ediniyorlar.

97- Ve and olsun ki onların söylemekte oldukları nedeniyle göğsünün daralmakta olduğunu biliyoruz.

98- Artık Efendini övgü ile her türlü eksiklikten uzak tut ve boyun eğenlerden ol.

99- Ve Efendine kulluk et ki şüphe duymadan inanasın.


12 Ağustos 2024 Pazartesi

Hicr s. 9. Ayeti: Kur'an'ın Korunmuşluğu Üzerine

Kur'an üzerine yapılan konuşmalarda açılan konulardan bir tanesi de, onun kıyamete kadar Allah tarafından korunacağı üzerinedir. Bu konuşmanın delil getirildiği ayet ise Hicr s. 9. ayetidir. Biz bu yazımızda konu ile ilgili olarak delil getirilen bu ayetin böyle bir anlama gelip gelemeyeceği üzerinde durmaya çalışacağız.

Kur'an üzerinde yapılan konuşmalarda genel olarak yapılan hatalardan bir tanesi de, bütüncül okuma değil parçacı okuma yapılmasıdır. Bu okumanın altında yatan en önemli etken ise, kişinin ön kabulünü Kur'an'a onaylatma çabasıdır. Yani birçok kişinin "Kur'an acaba bu konuda ne demiş olabilir?" sorusunun cevabını aramak yerine, "Ben ön kabulümü Kur'an'a nasıl onaylatabilirim?" sorusunun cevabına yönelik okuma yapmasıdır

Kanaatimizce, Hicr s. 9. ayeti ile ilgili varılan sonuç ta böyle bir parçacı okumanın sonucu olup, eğer bütüncül bir okuma yapılacak olduğunda, daha farklı bir anlam ortaya çıkacaktır. İlgili ayeti daha doğru anlamanın yolu öncelikle surenin 6. ayetinden itibaren okumaya başlamak olduğunu düşünmekteyiz.

Hicr s. 6- 7- Ve (inkâr edenler): "Ey  üzerine Hatırlatma (Ezzikr) indirilmiş olan, şüphesiz ki sen kesinlikle cinlenmişsin. Eğer doğrulardan isen bize melekleri getirmeli değil miydin?" dediler.

Hicr s. 8- Biz melekleri bir gerçek olmadıkça indirmeyiz. İndirdiğimiz takdirde de süre verilmişlerden de olmazlar.

Hicr s. 6. ve 7. ayetlerinde Mekke müşriklerinin Muhammed (a.s.) ın elçiliğini ret etmek için ortaya sürdükleri iddialardan bir tanesi onun "Mecnun" Yani "Cinlenmiş" olduğu iddiasıdır. Bu kelime, birçok mealde hatalı olarak "Deli" olarak çevrilmekte ve Kur'an'ın bu konuda vermek istediği mesajın doğru anlaşılmamasına sebebiyet vermektedir. Çünkü "Mecnun" olmak nüzul ortamında cinlerle alâka kuranlar için söylenen bir sözdür. Bu iddianın temelinde cinlerden haber alan, söylediği sözün o kişiye cinler tarafından ilham edilmiş olduğu yönünde bir inanç mevcuttur. 

Bu iddia Mekke müşriklerinin Muhammed (a.s.) ı çağrısını insanlar gözünde küçük düşürmek için ortaya atılan iddialardan bir tanesidir. Yani ona indirilen vahyin Allah (c.c.) tarafından değil, cinler tarafından ilham edildiğidir. Cinlerin kendisine musallat olduğu bir kişinin de söyledikleri ciddiye alınacak sözler değildir. İşte surenin 6. ve 7. ayetleri bu iddiayı dile getirmektedir.

Hicr. s. 6. ve 7. ayetleri böyle okuduktan sonra 9. ayeti okuyabiliriz.

Hicr s. 9- Şüphesiz ki Hatırlatmayı (Ezzikr) biz indirdik ve şüphesiz ki biz onu (Hatırlatmayı) kesinlikle (cin müdahalesinden de) koruyucularız.

Ayette bir koruma konusunun olduğu göz ardı edilemez. Fakat bu korumanın kime ve nasıl bir koruma olduğu konusu öncelerden beri tartışma konusudur. Eski tefsirlere bakıldığında, ayetin Arapça metninde geçen "Lehu"  edatının kimin için kullanılmış olabileceği yönünde farklı görüşler bulunmaktadır. Bazı tefsirciler bu edatın Muhammed (a.s.) için kullanılmış olabileceği yönünde görüşler serd ederek, ayetin Muhammed (a.s.) ın korunacağı yönünde bir beyanı olduğunu iddia etmişler, bu iddialarına da başka ayetlerden ve gramer kurallarından delil getirmişlerdir.

Biz bu görüşün asla kabul edilemez olduğunu düşünmemekle birlikle, olayı Kur'an bütünlüğünde ve nuzül dönemi arka plânı dahilinde düşündüğümüzde bu görüşün isabetli olamayacağı kanaatinde olduğumuzu söyleyebiliriz. Çünkü;

Nuzül dönemi arka plânına baktığımızda, kendilerine "Mecnun, Kâhin, Arraf" gibi isim verilen bazı kimselerin insanüstü güçlerden yani "CİN" adı verilmiş olan varlıklardan gökyüzünden haberler aldıklarına dair yaygın bir inanç mevcuttur. Mekkeli müşriklerde böyle bir inanca istinaden Muhammed (a.s.) ın aldığı vahyin böyle bir durumun neticesi olduğu kanaatine sahip olmuşlar ve onu "Mecnun" olarak nitelemişlerdir.

Hicr s. 9. ayetini anlamak, böyle bir iddiayı merkeze aldımızda kolaylaşacaktır. Ayrıca aynı surenin 16.17.18 ayetleri, Saffat s. 6.7. 8. 9. ve 10. ayetleri, Cin s. 8. ve 9. ayetleri, Muhammed (a.s.)a inen vahyin herhangi bir şeytan veya cin bulaşması olmadan ona Allah- Melek elçi- Beşer elçi yoluyla indirildiğini beyan etmektedir. Yani Mekke müşriklerinin vahye ve elçiye karşı olan bu iddialarını yalanlamaktadır.

İşte Hicr s. 9. ayeti böyle korunmuşluktan bahsetmektedir. Muhammed (a.s.) indirilmekte olan ve ayette "Ezzikr" olarak ifade edilen kitap, hiçbir şekilde dış etken olmadan Allah (c.c) den melek elçiye ondan da beşer elçiye ulaşmaktadır. Yani Kur'an vahyediliş sürecinde korunan bir kitaptır ve ona asla herhangi bir dış etken müdahalesi olmamıştır. 

Hicr s. 9. ayeti ile ilgili durum böyle iken, " Şimdi siz Kur'an korunmamıştır mı demek istiyorsunuz?" şeklinde bir sorunun sorulması gayet yerinde bir sorudur. 

El cevap: Hayır, "Kur'an korunmamıştır" şeklinde bir iddiamız asla ve kat'a yoktur. Bizim iddiamız, Hicr s. 9. ayetinin mushafın kıyamete kadar Allah tarafından korunacağının bu ayet ile garanti altına alınmış olduğu düşüncesinin doğru olmadığıdır.

         --------- Peki, Kur'an korunmuş mudur yoksa korunmamış mıdır? --------

Bir kitabın korunmuş veya korunmamış olduğunun bilinmesi, o kitabın asıl nüshası ile karşılaştırılması suretiyle olması gerektiği, bu soruya verilebilecek cevaplardan bir tanesidir.

Biz Tevrat ve İncil'in bugün Yahudi ve Hristiyanlarca kabul edilen kısmının, tamamının Allah (c.c.) tarafından indirilen Tevrat ve İncil olmadığını iddia ederken, Kur'an'ı baz almaktayız. Biz Kur'an'ın Allah (c.c) tarafından indirilen bir kitap olduğuna inanmış olmamızdan dolayı, Kur'an'da Tevrat ve İncil'in tahrif edildiği yönündeki ayetler bizim için delil mesabesindedir.

Eğer Kur'an tahrif edilmiş ise, böyle bir şey mümkün olmamakla beraber, bugün yeni bir kitabın inerek bu kitap üzerinde bazı tahrifatların yapıldığını beyan eden ayetlerin olması gerekir ki, biz Kur'an'ın Muhammed (a.s.) sonrasında tahrif edilmiş olduğuna inanalım.

Bugün Kur'an merkezli düşünce sahibi olduğunu iddia eden bazı kimselerin, Kur'an'ın orjinal metni sanki kendi ellerindeymiş gibiymişcesine, bazı kelimeler üzerinde şahsi tasarruflar yaparak Kur'an'ın tahrif olduğunu ve bu tahrifatın kendileri tarafından düzeltiliyor olduğu iddiası, yeni bir Kur'an yazma çalışmasından başka birşey değildir. Bu kişilerin en garip iddialarından bir tanesi, Kur'an'ın yazılı olarak indirildiği iddiasıdır. 

Onlara göre Kur'an yazılı ve harekesiz olarak inmiş, sonradan harekelendiği için bazı kelimeler üzerinde tahrifat yapılmış, ve ellerinde orjinal metin olan! bu kimseler bu tahrifatları düzeltmektedirler.

Yazımızın konusu Kur'an'ın tahrif edilip edilmediği konusu olmadığı için fazla uzatmamak adına kısaca bu kadarını söylemek istiyoruz.

Hasılı kelâm; Hicr s. 9. ayeti mushafın kıyamete kadar korunacağının garanti alnda olduğunu beyan eden bir ayet değil, onun iniş sürecinde dış etkenlerden korunmuş olduğunu beyan eden bir ayettir. Bununla birlikte Kur'an'ın tahrif edilmiş olduğu yönünde bir düşüncemiz de asla yoktur.

                                   EN DOĞRUSUNU ALLAH(C.C.) BİLİR.


11 Ağustos 2024 Pazar

İBRAHİM SURESİ MEALİ

1- Elif, Lâm, Ra. Bir kitap ki Efendilerinin duyumuyla insanları karanlıklardan ışığa, güçlü övgüye lâyık (Allah)ın yoluna iletmen için, onu sana indirdik.

2- Allah, göklerde olanlar ve yerde olanlar O'nundur. Ve şiddetli azaptan dolayı yazıklar olsun o (gerçeği) örtücülere.

3- Onlar ki, şimdiki yaşamı sonrakinin üzerine tercih ederler  ve Allah'ın yolundan uzaklaştırırlar ve onda eğri büğrü arama peşine düşerler. İşte onlar, uzak sapkınlık içindedirler.

4- Ve elçiden hiçbirini onlara açıklaması için kendi topluluğunun dilinden başkası ile göndermedik. Böylelikle Allah dilediğini saptırır ve dilediğini doğru yola iletir. Ve O, çok güçlüdür en bilgedir.

5- Ve and olsun ki Musa'yı: "Topluluğunu karanlıklardan ışığa çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlat" diye, ayetlerimizle gönderdik. Şüphesiz ki bunda çokça direnerek gayret eden şükreden için işaretler vardır.

6- 7- Ve bir zaman Musa topluluğuna: "Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Bir zaman sizi, oğullarınızı boğazlamak, kadınlarınızı yaşatmak suretiyle azabın kötüsüne süren Firavun yoldaşlarından kurtarmıştı. Ve bunda sizin için Efendinizden büyük bir yıpratma vardı. Ve bir zaman Efendiniz - Eğer şükrederseniz, kesinlikle size artırırım ve eğer (gerçeği) örterseniz, şüphesiz ki benim azabım kesinlikle şiddetlidir- diye duyurmuştu" demişti.

8- Ve Musa (devam ederek): "Eğer siz ve yeryüzünde olanlar toplu halde (gerçeği) örtecek olursanız, durum şu ki; Şüphesiz ki Allah kesinlikle zengindir övgüye lâyıktır" demişti.

9- Size, sizden önceki Nuh ve Ad ve Semud ve onların ardındaki topluluğunun ki onları Allah'tan başkası bilmez, haberi gelmedi mi? Elçileri onlara apaçık delilleri getirmiş, buna karşılık onlar da ellerini ağızlarına doğru döndürerek: "Şüphesiz ki biz sizin onunla gönderildiğinizi (ret ederek) örttük ve şüphesiz ki biz, sizin bizi kendisine çağırdığınıza karşı kuşkulu bir belirsizlik içindeyiz" dediler.

10- Elçileri de (onlara): "Göklerin ve yerin yarıp çıkarıcısı Allah'ta kuşku mu var? Sizi suçlarınızdan bir kısmını bağışlaması için ve sizi isimlenmiş bir süre sonuna kadar sonralaması için çağırıyor" dedi. (Onlar da elçilerine): "Siz bizim örneğimiz gibi bir beşerden başkası değilsiniz. Siz bizi atalarımızın kulluk etmekte olduklarından uzaklaştırmak istiyorsunuz. Öyleyse bize apaçık bir yetki getirin" dediler.

11- 12- Elçileri de onlara: "(Evet) biz sizin örneğiniz gibi bir beşerden başkası değiliz. Allah kullarından dilediğine büyük iyilikte bulunur. Ve bizim için Allah'ın duyumu olmadıkça size yetki getirmemiz olamaz. Ve inananlar artık yalnızca Allah'ı üstlenici edinsin. Ve bize ne oluyor ki, O bizi yollarımıza iletmişken Allah'ı üstlenici edinmeyelim. Ve biz, sizin bize verdiğiniz rahatsızlığa karşı kesinlikle direnerek gayret edeceğiz. Ve üstlenici edinenler artık yalnızca Allah'ı üstlenici edinsin" dedi.

13- 14- Ve (gerçeği) örtenler de elçilerine: "Sizi kesinlikle toprağımızdan çıkaracağız ya da hemen bizim ortak değerimize geri döneceksiniz" dediler. Bunun üzerine Efendileri onlara: "Haksızlık yapanları kesinlikle yok edeceğiz. Ve onların ardından sizi kesinlikle o toprağa yerleştireceğiz. İşte bu, benim mevkimden kaygı duyan ve tehdidimden kaygı duyan içindir" diye vahyetti.

15- Ve (elçiler) açıklık istediler. Ve her zorba inatçı perişan oldu.

16- Onun (perişanlığın) ardından da cehennem vardır. Ve irinli sudan suvarılır.

17- Onu yutmaya çalışacak, fakat neredeyse onu boğazından geçiremeyecektir. Ve ölüm ona her taraftan gelecek, oysa o ölemeyecektir. Ve onun ardından daha da sert azap vardır. 

18- Efendilerini (nden gelen gerçeği) örtenlerin işlediklerinin örneği, fırtınalı bir günde onu rüzgârın savurduğu kül gibidir. (Bu kimseler) kazandıklarından hiç bir şey elde edemezler. İşte bu, uzak sapkınlığın ta kendisidir.

19- 20- Allah'ın gökleri ve yeri gerçek (bir neden)le takdir ettiğini görmedin mi? Eğer dilerse sizi giderir ve yeni takdir ediliş getirir. Ve bu da Allah'ın üzerine güç değildir.

21- Ve toplu halde Allah'ın huzuruna belirdiler. Zayıflar büyüklenenlere: "Biz size uymuş durumda idik. Şimdi siz bizi Allah'ın azabına karşı bir şeyden zenginleştirici misiniz?" dedi. (Büyüklenenler): "Eğer Allah bizi doğru yola iletmiş olsaydı, biz de sizi doğru yola iletirdik. Artık sızlansak ta dirensek te bizim için aynıdır. Bizim için kaçacak bir yer yok" dediler.

22- Ve buyruk yerine getirildiğinde şeytan: "Şüphesiz ki Allah, size sözün gerçek olanını söz verdi. Ve ben de size söz verdim, fakat ben size karşı aykırı davrandım. Benim sizin üzerinizde bir yetkim yoktu. Ancak ben sizi sadece çağırdım, siz de bana (olumlu) cevap verdiniz. Artık beni kınamayın, benliğinizi kınayın. Ben size imdat edici değilim ve siz de bana  imdat ediciler değilsiniz. Şüphesiz ki ben, sizin beni ortaklaştırmanızı önceden (ret ederek) örtmüştüm. Şüphesiz ki haksızlık yapanlar için acı azap vardır" dedi.

23- Ve inanan ve düzgün işler işleyenler, Efendilerinin duyumuyla orada ölüm görmemek üzere kalıcı olacakları altından nehirler akar cennetlere girdirildi. Oradaki esenlik temennileri "Selâm" dır. 

24- 25- Görmedin mi Allah nasıl örnek olarak ortaya koydu? Temiz kelime, onun kökü kalıcı ve onun dalı gökte olan temiz ağaç gibidir. Kendisinin Efendisinin duyumuyla yemişini her vakit verir. Ve Allah insanlara hatırlamaları için örnekleri böyle ortaya koyar.

26- Ve murdar kelimenin örneği ise, gövdesi yerin üstünden koparılmış kararı olmayan murdar ağaç gibidir. 

27-Allah inananları şimdiki yaşamda ve sonrakinde kalıcı sözle kalıcılaştırır. Ve Allah haksızlık yapanları saptırır ve Allah dilediğini yapar.

28- 29- Allah nimetini (gerçeği) örtmeyle değiştirenleri ve topluluklarına yıkım yurdunu serbest hale getirenleri görmedin mi? Cehennem. Ona yaslanacaklar. Ve ne sıkıntılı karar yeridir.

30- Ve O'nun yolundan saptırmak için Allah'a denkler kıldılar. De ki: "(Şimdilik) yararlanın. Şüphesiz ki dönüşünüz artık ateşedir."

31- İnanan kullarıma de ki; Onda ne alışverişin ve ne de dostluğun olacağı gün gelmeden önce, kulluk görevlerini ayakta tutsunlar ve onları rızıklandırdığımızı şeylerden, saklı olarak veya açık olarak dağıtsınlar.

32- 33-  Allah, gökleri ve yeri takdir eden ve gökten su indirerek onunla size rızık olmak üzere ürünlerden çıkaran ve O'nun buyruğu ile denizde akması için gemileri size boyun eğdiren ve nehirleri size boyun eğdirendir. Ve güneşi ve ayı, aynı minval üzere size boyun eğdiren ve geceyi ve gündüzü size boyun eğdirendir.

34- Ve sorduğunuzun hepsinden size verdi. Ve eğer Allah'ın nimetini sayacak olsanız, onu sayılandıramazsınız. Şüphesiz ki insan çok haksızlık yapan çok nankördür.

35- 36- 37- 38- 39- 40- 41- Bir zaman İbrahim: "Efendim, bu yöreyi güvenli bir hale getir ve beni ve oğullarımı putlara kulluk etmemizden uzak tut. Efendim, şüphesiz ki onlar insanlardan birçoğunu saptırdılar. Artık kim bana uyarsa, şüphesiz ki o artık bendendir. Ve kim bana karşı çıkarsa, şüphesiz ki artık sen çok bağışlayıcı çok merhamet edicisin. Efendimiz, şüphesiz ki ben soyumdan bir kısmını ekinsiz bir vadide, senin yasaklaştırılmış evinin yanında yerleştirdim. Efendimiz, kulluk görevlerini ayakta tutmaları için. Artık insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara yönelen kıl ve şükretmeleri için onları ürünlerden rızıklandır. Efendimiz, şüphesiz ki sen neyi saklıyoruz neyi açığa vuruyoruz onu bilirsin. Ve Allah'a ne yerde ve ne de gökte hiçbir şey gizli kalmaz. Övgü O Allah'a dır ki, bana (yaşça) büyüklüğümün üzerine İsmail'i ve İshak'ı bahşetti. Şüphesiz ki benim Efendim çağrıyı kesinlikle işiticidir. Efendim, beni kulluk görevlerini ayakta tutan kıl ve soyumdan da. Efendimiz, ve çağrımı kabul et. Efendimiz, hesabın gününde beni ve anne babamı ve inananları bağışla" demişti.

42- Ve Allah'ı haksızlık yapanların işlemekte olduklarından duyarsız halde olduğunu sakın hesap etme. Onları ancak ve ancak onda gözlerin donup kalacağı güne sonralamaktadır.

43- Başlarını dikerek (develer gibi) koşacaklar. Bakışları onlara geri döndürülmez (gözlerini açıp kapayamazlar). Ve gönülleri de bomboştur (kendileri için rahmet beklentileri yoktur).

44- 45- Ve insanları onlara azabın geleceği günle uyar. (O gün geldiğinde) haksızlık yapanlar: "Efendimiz, bizi yakın bir süre sonuna kadar sonrala da senin çağrına (olumlu) cevap verelim ve elçilere uyalım" derler. (Onlara karşılık olarak): "Önceden kendiniz için değişme olmayacağına dair yemin etmiş değil miydiniz? Ve sizler benliklerine haksızlık yapanların yerleşkelerine yerleşmiştiniz ve onlara (sizden önce) nasıl yaptığımız size apaçık belli olmuş ve sizlere örnekler de ortaya koymuştuk" (denir).

46- Ve onlar gerçekten tuzaklarını kurdular. Ve onların tuzakları (nın bilgisi ve karşılığı) Allah'ın yanındadır. Ve eğer ki onların tuzakları, o (tuzağın gücü)nden dolayı dağlar (yerinden) değişse de.

47- O halde sakın Allah'ı, elçilerine olan (yardım) sözüne aykırı davranıcı hesap etme. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür intikam sahibidir.

48- O gün yer, yerin başkasıyla değiştirilerek ve gökler de (değiştirilerek) tek olan boyun eğdirici güce sahip Allah'a belirdiler.

49- 50- Ve o dönem suçluların zincirlerle birbirlerine yaklaştırılmış halde görürsün. Giysileri eritilmiş bakırdandır ve yüzlerini ateş kaplar.

51- Allah (yanlış yapan) her benliğe kazandığının karşılığı vermesi için. Şüphesiz ki Allah, hesabı hızlı görendir.

52- İşte bu, insanlara onunla uyarılmaları ve O'nun ancak ve ancak tek tanrı olduğunu bilmeleri ve temiz akıl sahiplerinin hatırlaması için, bir ulaştırma duyurmadır.