İbadet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İbadet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Haziran 2016 Salı

ORUÇ : İnsanların Vicdanını Harekete Geçiren Bir İbadet

Bakara suresi 183-187. ayetleri arasında Allah (c.c), ramazan ayı içinde günün belirli zamanlarında yemek , içmek ve cinsel ilişkiyi yasaklamıştır. Bu emir sadece aç ve susuz kalmayı amaçlayan bir emir olmaktan ziyade, daha geniş anlamı ile kişileri terbiye edici bir role sahiptir. Yazımızda , bu yasaklamanın ilmihal boyutunu değil , kişi ve toplum boyutunda getirmeyi amaçladığı oto kontrol mekanizmasını ele almaya çalışacağız.

[005.094]  Ey İnananlar! Gıyabında Kendisinden, kimin korktuğunu bilmek için, (ihramlıyken) elinizin ve mızraklarınızın ulaştığı avdan bir şeyle Allah and olsun ki sizi dener. Bundan sonra kim haddi aşarsa ona elem verici azab vardır.

Oruç ibadetinin kişi ve toplum hayatında ne gibi kazanımlar meydana getirmeyi amaçladığını, Maide s. 94. ayetinin mesajını merkeze alarak anlamaya çalıştığımızda, bu ibadetin sadece aç kalmaya indirgenemeyecek kadar geniş bir anlamı olduğu da görülecektir. 

Allah (c.c) bilindiği üzere hac günlerinde "İhram yasakları" olarak bildiğimiz bir takım yasaklar ihdas ederek, diğer günlerde helal olan bazı şeyleri belirli günler için haram kılmıştır. Bu haram kılmanın, kişi ve toplum vicdanını harekete geçiren bir yönü bulunmaktadır. Allah (c.c) kişilerin başına birer polis dikmek yerine vicdanlara hitap ederek , herkesin kendi polisi olmasını sağlayacak önlemler almaktadır. Bu önlemler toplum bazında insanların birbirine güven duyan bir ortamın sağlanmasına matuf olup , oruç ibadeti de böyle bir işleve sahiptir. 

Ayet içindeki "Gıyabında Kendisinden, kimin korktuğunu bilmek için" cümlesi, anahtar bir cümle olup , herkesin kendi kendisinin polisi olmasını sağlayan bir oto kontrol sistemi meydana getirmektedir. Allah (c.c) bu gibi yasaklamalar ile vicdanları harekete geçirerek , kişinin başında bir polis olmasa bile her an gözetildiğini unutmamasını hatırlatmaktadır.

Allah (c.c) biz kullarına diğer günlerde HELAL olan bazı şeyleri , bazı günlerde HARAM kılmaktadır. Böyle bir uygulamanın yapılma amacı Maide s. 94. ayetinde beyan edilmektedir. Allah (c.c) kullarının kendisini görmemiş olsa bile , kendisinin kullarını her an gözetlediğini , onların her anını gördüğünü ve bildiğini bir çok ayette haber vererek , yaptıklarımızın her anının kayıt altına alındığını bilmemizi istemektedir.

Mantık açısından düşündüğümüzde bu yasakları izah etmek mümkün değildir . Değişen hiç bir şey yok iken helal olan bazı şeyler, birden belirli bir süre için harama dönüşüyor , helal iken yediğimiz bir yiyecek , yasaklanan zamanda yenildiği zaman harama dönüşüyor ve yiyen kişiyi vebal altına sokuyor. 

Bu durumu Allah'a kulluk ve teslimiyetten başka bir şey ile açıklamak mümkün değildir. İnsan olarak bize düşen bunu sorgulamak değil , bu yasaklar ile bizlere verilmek istenen kişisel ve toplumsal terbiyeye odaklanarak , kul olma bilinci içinde teslim olmaktır. 

İnsan topluluk halinde yaşama itiyadında olan bir varlık olup , bu yaşam bir takım kurallar dahilinde olması gerekmektedir. Kişilerin birbirlerinin hak hukukunu gözeten bir yaşam şekli toplumun selameti için olmazsa olmazlardandır. Allah (c.c) oruç gibi koyduğu ibadetler ile sadece kuru bir ibadeti değil , bu orucun insana sağladığı olgunluk vasıtası ile diğer insanların hakkına riayet edilmesini öğretmektedir.

Allah (c.c) veya beşer olsun , yasa koyucuların tamamı, koydukları yasaların çiğnenmemesini , şayet koydukları yasalar çiğnenecek olursa bu çiğnemenin cezasını da cezai müeyyide olarak yasalarına koyarlar. Beşer cinsinden olan yasa koyucular , polisiye tedbirler ile bu yasaların çiğnenmemesini sağlamaya çalışırlarken , Allah (c.c) herkesin vicdanına hitap ederek , herkesin kendi kendisinin polisi olmasını sağlamaktadır. 

Oruç, insanların kendi kendisinin polisi olmasını sağlayan bir ibadet yöntemi olup , kişiler sair günlerde kendisine helal olan yiyeceklerin , ramazan ayı içinde belirli zamanda haram olması ile bir imtihana tabi tutularak nefisler terbiye edilmektedir.

Oruçlu olmak sadece belirli bir aya mahsus bir hal olarak kalmamalıdır. Oruçlu olma halini en geniş anlamda "Kötülüklerden kendini tutmak" olarak anlamlandırdığımızda kişilerin bu hallerinin belirli bir aya has değil yaşadığı hayatın tamamını kapsaması gerekmektedir. 

Belirli bir zamanda farz kılınan oruç , kişilerin bütün yıl sürecek oruçlu olma halinin biraz daha yoğun yaşanacak olan bir zaman dilimini kapsamaktadır.

Oruç, kişilerden başlayarak toplumu düzelmesini sağlayan bir kulluk borcudur. 

Oruç bugün her ne kadar sadece yeme ve içmeden kesilmeye odaklanmış bir ibadet haline getirilmiş ise de, bu ibadet insanların vicdanlarını harekete geçiren , her kesin kendi polisi olmasını sağlayan bir ibadettir. 

Şöyle bir düşünelim ; Akşam yediğimiz bir yemek , veya içtiğimiz su, bize gündüz haram ve haram olan bu yiyecek ve içecek, elimizin altında ve karşımızda durarak bize bakmakta, ve biz ona el süremiyoruz. Yediğimiz takdirde bizi suçlu olarak görecek ve mahkum edecek hiç bir dünyevi merci olmamasına rağmen sadece , Allah (c.c) ye karşı olan GIYABİ KORKUdan dolayı elimizi yiyecek ve içeceğe süremiyoruz. 

İşte oruç insandaki gıyabi korkuyu açığa çıkarıcı bir mahiyete sahiptir. Yemek ve içmek hususunda elini bağlayan olmamasına rağmen , kendi kendisi elini bağlayarak , içindeki Allah korkusunun ramazan ayında daha yoğun ortaya çıkmasını sağlayarak , diğer aylarda aynı korkunun devamı bu oruç ile sağlanır. 

Bunları söylerken , oruç tutmaya gücü yetmeyenlerin bu gibi hasletlere sahip olamayacaklarını söylemek istemediğimizi hatırlatmak isteriz.  

Bu bağlamda, insanda olan AHİRETE İMAN inancı büyük rol oynamaktadır. Ahirete iman etmiş olan bir kimse, bu inancı sayesinde dünya hayatı içinde yapacak olduğu bir takım hataların karşılığının ahiret gününde alacağını bilmektedir. 

İşte bu ahirete iman inancı eğer gerçek olarak iman ettiğini iddia edenler tarafından içselleştirilerek , kişilerden başlayarak bütün toplumda hakim olduğu zaman, insanların birbirlerine kötülük yaptıkları takdirde , ahiret hesabının çetin olacağını bilmek korkusu insanları kötülükten alıkoyacaktır.

Bir toplumda yaşayan insanların huzur ve sükunetinin sağlanması için elbette polisiye tedbirler gerekecektir , ancak o toplumda yaşayan insanların vicdanların oluşturulacak olan vicdan polisleri , beşer polislerden daha etkili olarak görev yapacaktır.

Bir toplumun huzur ve refah içinde yaşamasının ilk kuralı , o toplumda yaşayan insanların yaptıkları kötülüğün karşılığında sadece dünya cezası ile kurtulamayacaklarını bilmeleri ile mümkündür. Yaptığı suçun dünya cezasına katlanan insan cezayı göze alarak suçu işleyebilir , ancak bu suçun uhrevi cezasının çok daha büyük olduğu inancına sahip olduğunda bu suçu işlemesi güçleşecektir.

Allah (c.c) nin yılda bir ay olarak farz kıldığı oruç ibadeti eğer maksadına uygun bir şekilde yerine getirilecek olursa , insanları yılın diğer aylarında da tutacak , ve onları yılın bütün aylarında kendisini kötülüklerden tutmasını sağlayacaktır.

Oruç tutmayı sadece ramazan ayında aç ve susuz kalmaya indirgeyenler ise , bu ibadetin hikmetini tam olarak kavramamış olacaklardır.



20 Ekim 2014 Pazartesi

Abd ve İbadet Kelimeleri Üzerine Kur'anda Bir Gezinti

"Abd" ve "İbadet" , Kur'anın üzerine bina edildiği kelimelerden olup, Kitab'ın doğru anlaşılmasında önemli rol oynamaktadır. Kur'an, nazil olduğu ortam gözetilerek indirilmiş bir Kitap , kelimeleri ise muhatapların anlamadığı dilden olmayıp aşinası oldukları dil ve bilinen anlamları üzerine indirilmiştir. Arapların günlük dilde kullandığı bazı kelimeler nuzül süreci içinde kavramlaşmış olup yazımıza konu başlığı olarak seçtiğimiz kelimeler buna örnektir. 

"Abd" kelimesi sözlükte; kul ,köle anlamına , "İbadet" kelimesi ; kulluk ve kölelik anlamına gelmektedir. Kelimenin Kur'anda sözlük anlamında geçtiği ayetler şunlardır.

[026.022] (Musa) «O başıma kaktığın nimet de (aslında) İsrail oğullarını kendine köle(abbedte) edinmiş olmandır.»
[002.178]  Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle,(vel abdü bil abdi) kadına kadın (öldürülür). Ancak her kimin cezası, kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık (taraflar) hakkaniyete uymalı ve (öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle ödemelidir. Bu söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra haddi aşarsa muhakkak onun için elem verici bir azap vardır.
[002.221]  Müşrik kadınları, iman etmedikçe nikâhlamayın. Bir müşrik kadın, sizin hoşunuza gitse bile, iman etmiş olan bir cariye herhalde ondan daha hayırlıdır. Müşrik erkeklere de mümin kadınları nikâh ettirmeyin. Bir müşrik, sizin hoşunuza gitse bile, mümin bir köle(vel abdü) elbette ondan daha hayırlıdır. Onlar sizi ateşe davet ederler, Allah ise, kendi izniyle cennete ve mağfirete davet ediyor ve âyetlerini insanlara açıklıyor. Umulur ki onlar hatırda tutup, öğüt alırlar.
[016.075]  Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle(abden) ile katımızdan kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak harcayan (hür) bir kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olurlar mı? Doğrusu hamd Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler.
[024.032] İçinizdeki bekarları, kölelerinizden(ibadiküm) ve cariyelerinizden iyi olanları evlendirin. Eğer yoksul iseler, Allah onları lütfü ile zenginleştirir. Allah lütfü bol olandır, bilendir.

Zariyat s. 56. ayetinde "Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." buyuran Rabbimiz yaratılmış olanların yaşadıkları hayat içinde nasıl bir yol tutmaları gerektiğini beyan etmiştir. İbadet kelimesinin günümüzde Müslümanlar tarafından anlam daraltılmasına uğratılmış olması, bu kelime ile ifade edilmek istenen şeylerin sadece belirli zaman ve mekanlarda yapılan ritüeller (namaz ihacc ,oruç gibi)olduğu zannına götürmüştür. 

Kelimenin sözlük anlamına baktığımız zaman "abd" kelimesi, bazı durumlarda efendisine bağlı, bazı durumlarda kendi başına buyruk kararlar alabilen kimse için asla kullanılmayıp, efendisinin sözünden asla çıkması mümkün olmayan , efendisinin mülkü olduğu müddet içinde onun emirlerinden asla çıkamayan kişi için kullanılır. 

"Allahın abd'i" olmak ise yaşadığımız zaman zarfı içinde, onun mülkü altında olmamız hasebi ile onun bizim ile ilgili olarak belirlemiş olduğu kuralların tamamına uymak gerektiği anlamına gelir. Kişi , belirlenen bu kuralların "bir kısmına uyarım , bir kısmına uymam" şeklinde bir itirazda asla bulunamaz , şayet bulunduğu takdirde bu itirazının sonuçlarına hesap günü katlanacaktır.

Kıyamet s. 36. ayetinde " İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır!" buyurularak İnsanın sorumluluk sahibi olduğu hatırlatılmaktadır. Şeytan kıyamete kadar İnsana , Rabbine karşı olan bu sorumluluğunu unutturarak ondan başkasına sorumlu olduğunu vahyederek onları yoldan çıkaracağına dair bir söz vermiş olup bu söz bütün insanlar için geçerlidir. 

 [007.016-7]  «Öyle ise» dedi, «Sen beni azgınlığa mahkûm ettiğin için, ben de onları gözetlemek üzere Senin doğru yolunun üzerinde pusu kurup oturacağım.» «Sonra onların gâh önlerinden, gâh arkalarından, gâh sağlarından, gâh sollarından sokulacağım, vesvese verip pusu kuracağım, Sen de onların ekserisini şükreden kullar bulmayacaksın!»
[015.039-40]  İblis dedi ki: «Ya Rabbî! Beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki ben de dünyada onlara günahları süsleyeceğim ve ancak senin ihlasa erdirdiğin kulların müstesna, onların hepsini azdıracağım»
[038.082-3] İblis: «Öyle ise» dedi, «senin izzetine yemin ederim ki ben de onların hepsini şaşırtacağım. Ancak Senin ihlasa erdirdiğin kullar bundan müstesnadır.»

Allah (c.c) yarattığı İnsana sadece kendisine kul olmasını hatırlatan Elçiler ve Kitaplar göndererek başıboş olmadığını ve kimin kulu olması gerektiğini hatırlatmıştır.

[016.036]  Andolsun ki: Biz, her ümmete: «Allah'a kulluk edin ve Tağuttan sakının!» diye uyaran bir peygamber gönderdik. Sonra içlerinden kimine Allah hidayet nasip etti, kimine de sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde bir dolaşın da peygamberlere yalancı diyenlerin sonunun ne olduğunu görün!
[003.164] Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.
[023.032]  Onlara da «Allah'a kulluk ediniz, O'ndan başka bir ilahınız yoktur, Allah'dan korkmaz mısınız» diyen kendilerinden bir peygamber gönderdik.
[005.117]  Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin, dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkıyle görensin.
[007.059]  Andolsun ki, Nuh'u kavmine peygamber olarak gönderdik. O da varıp: «Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, O'ndan başka hiçbir ilahınız yoktur. Gerçekten ben, üzerinize büyük bir günün azabının inmesinden korkuyorum.» dedi.
[007.065] Âd kavmine de kardeşleri Hûd'u (peygamber gönderdik) Dedi ki: «Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka bir ilâh yoktur. Hâlâ sakınmayacak mısınız?»
[007.073]  Semud kavmine de kardeşleri Salih'i gönderdik. Salih onlara: «Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, ondan başka hiçbir ilahınız yoktur. İşte size Rabbinizden açık bir mucize geldi. Bu size bir delil olmak üzere Allah'ın dişi devesidir, bırakın Allah'ı toprağında otlasın, ona bir fenalıkla dokunmayın; yoksa acı bir azaba uğrarsınız!» dedi.
[007.085]  Medyen kavmine de kardeşleri Şuayb'ı gönderdik: «Ey kavmim Allah'a kulluk edin, O'ndan başka hiçbir tanrınız yoktur. İşte size Rabbinizden açık bir delil geldi; artık ölçeği ve teraziyi tam tutun, insanların eşyasına haksızlık etmeyin, yeryüzünde, düzeni sağlandıktan sonra, yine bozgunculuk etmeyin! Eğer bana inanırsanız bu söylediklerim sizin için hayırlıdır.

Allah (c.c) Adem (a.s) dan Muhammed (a.s) a kadar geçen zaman içinde sayısını sadece kendisinin bildiği sayıda Elçiler göndererek kullarına yaşadıkları hayat içinde uyması gereken kurallarını beyan etmiştir. Sadece kendisinin İlah ve Rab olarak tanınmasını onun dışındaki sahte İlah veRabların red edilmesine dayalı bir hayat nizamı sunarak buna göre yaşanmasını istemiştir.

Kendisinin dışında bir yönelimin tamamını "ŞİRK" kavramı içinde değerlendiren Rabbimiz tek İlahın gereğini bizlere şu misalle anlatmaktadır. 

 [039.029] Allah, çekişip duran birçok ortakların sahip olduğu bir adam (köle) ile yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı misal olarak verir. Bu ikisi eşit midir? Hamd Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu bilmezler.
[030.028] O, size kendi nefislerinizden bir misal verdi: Size verdiğimiz rızıklarda sağ ellerinizin malik olduklarından ortaklarınız olmasını ister de onlarla, eşit olur ve birbirinizi saydığınız gibi bunları da sayar mısınız? İşte Biz, akleden bir kavim için ayetleri böyle açıklarız.

Yaratmış olduğu kullarının bile ast -üst ilişkisi içinde olduklarını hatırlatarak , insanların böyle bir durumu hazmedememelerine karşın, Allah (c.c) kendisinden aşağıda bulunan birisi ile hükümde ortaklık yapmasının mümkün olmadığını bildirmektedir.

Tarih boyunca ibadet kavramı, hayatın kime göre belirlenmesi  gerektiği çerçevesinde süregelen bir mücadele olmuştur, ancak bugün bu kavram kendilerinin sadece Allaha kul olduğunu deklere eden insanların büyük çoğunluğu tarafından içi boşalmış bir duruma düşürülmüştür. 

Tarih boyunca gelen Elçiler muhataplarını sadece Allaha kul olmaya diğer sahte İlahları red etmeye çağırmış olup , son Elçi Muhammed (a.s) da aynı çağrıyı muhataplarına yapmıştır. İlerleyen zaman içinde bu Elçiye iman ettiğini iddia eden insanlar İbadet ve Kulluk kelimelerinin içini boşaltarak sahte İlahlara pirim vermeye başlamışlardır.
 
İnsanların yaşadıkları hayat içinde , ahiret hayatlarının sonucunu etkileyen onları Cennet veya Cehenneme gitmelerine sebeb olan uydukları kuralların genel adını "DİN" olarak tarif edebiliriz. Allah (c.c) Dinin sadece kendisine has kılınmasını , yani sadece kendi koyduğu kuralların hakim olmasını isteyerek bu konuda asla bir başkasının Dininin hayata geçirilmemesini bizlere emretmektedir. 

[039.002]  Biz sana Kitap'ı gerçekle indirdik. Öyle ise dini Allah için halis kılarak O'na kulluk et.[039.011]  De ki: «Dini Allah'a halis kılarak O'na kulluk etmekle emrolundum.»[039.014]  De ki: «Ben, dinimi Allah'a halis kılarak O'na kulluk ederim;
 

Allah (c.c) nin bizler için seçtiği Dinin adı İSLAM olup bunun dışında bir Dine tabi olmanın asla kabul edilmeyeceğini bizlere beyan etmektedir. 

[003.085]  Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.
[005.003] Size şunlar haram kılındı: Kendiliğinden ölen hayvan, kan, domuz eti, Allah’tan başkasının adına kesilen, henüz canı çıkmadan yetişip şartına uygun tarzda kestikleriniz müstesna; boğulmuş, bir şey vurularak öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanmış, boynuzlanmış yahut canavar tarafından parçalanmış olup da ölen hayvanların etleri, putlara ait sunaklarda kesilen hayvanların etleri ve zar atarak, kumar oynayarak elde edilen etler. Bütün bunlar itaat dışına çıkıştır. Artık bugün kâfirler dininizi söndürmekten ümitlerini kestiler. Öyleyse onlardan korkmayın, Benden çekinin. İşte bugün sizin dininizi kemâle erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslâmı beğendim. Kim günaha meyletmeksizin açlıktan bunalıp çaresiz kalırsa, haram olan etlerden yiyebilir. Çünkü Allah gafurdur, rahimdir (affı ve merhameti boldur).
[048.028]  Bütün dinlere üstün kılmak için resulünü hidâyet ve hak dinle gönderen O’dur. Buna şahit olarak Allah yeter.
[009.033]  Dinini bütün dinlere üstün kılmak için; Rasulünü hidayet ve hak din ile gönderen O'dur. İsterse müşrikler hoşlanmasınlar.

Günümüzde Müslüman yani Allaha teslim olduğunu iddia edenlerin bir çoğu bu kelimenin ne demek olduğu konusunda fikir sahibi bile değildir. "İslam Dini" adı altında Rabbimiz bizlere Dünya hayatında uymamız gerekli olan kuralları sadece kendisinin belirleme yetkisi olduğunu , yarattıklarından hiçbirisinin böyle bir yetkiye sahip olamayacağını bildirmektedir. 

"İslam Dini" denildiği zaman bir çok kişinin aklına sadece namaz , hacc , oruç gibi belli bir vakit içinde eda edilmesi gereken ritüeller akla gelmekte , diğer zamanlarda Allah (c.c) nin hayata hakim olması gerektiği bir düşünce akla bile gelmemektedir. "Laik Müslüman" portresi çizen Müslümanlar hayatlarından memnun bir şekilde öldükleri zaman kavuşacakları Cennet hayali ile yanıp tutuşmaktadırlar.

"Şirk" , "Put", "Müşrik" denildiği zaman hemen nuzül dönemi Mekke şehrinde olanlar ve yaşananlar akla gelmekte , bu kelimeler ile ifade edilen şeylerin Mekkenin fethi ile bittiği zannedilmektedir.

Halbuki bu 3 kelimenin çağrıştırdığı anlamlar evrensel anlamlar olup Allah (c.c) nin Dinine alternatif olarak sunulan her düşünce bu 3 kelime etrafında mütalaa edilebilir. Allah (c.c) nin Rab olması , bizim onun mülkü altında olan kullar olmuş olmamız , kul -efendi ilişkisinin gereği olan , sadece efendiye itaat etmeyi gerektirmektedir.

Kulun Allahın dışında başka efendilere itaat etmesi "ŞİRK" , bu efendilere verilen ortak isim " TAĞUT" tur. Tağut kelimesi "sınırı aşmak" anlamında bir kelime olup Kur'anın özel anlam yüklediği kelimelerdendir. Bir çok ayet bizleri bu konuda uyarmaktadır.

[002.256]  Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tâğutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir.
[002.257]  Allah inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkar edenlerin ise dostları tağuttur. Onları aydınlıktan karanlıklara sürüklerler. İşte onlar cehennemliklerdir, onlar orada temelli kalacaklardır.
[004.076]  İnananlar Allah yolunda savaşırlar, inkar edenler ise tağut yolunda harbederler. Şeytanın dostlarıyla savaşın, esasen şeytanın hilesi zayıftır.
[016.036]  Andolsun ki biz, «Allah'a kulluk edin ve Tâğut'tan sakının» diye (emretmeleri için) her ümmete bir peygamber gönderdik. Allah, onlardan bir kısmını doğru yola iletti. Onlardan bir kısmı da sapıklığı hak ettiler. Yeryüzünde gezin de görün, inkâr edenlerin sonu nasıl olmuştur!
[039.017]  Tağut'a tapmaktan kaçınıp Allah'a yönelenlere; işte onlara müjde vardır. Öyleyse kullarımı müjdele.

Müslümanların bugün ibadet adı altında yapmış oldukları bir takım ameller , bu kavramın sadece bir cüzü olup bu kavram daha geniş bir anlam alanına sahiptir. İbadet denildiği zaman hayatın her anını Allahın koyduğu kurallara göre yaşamak anlaşılmalı onun koyduğu kuralların dışında yaşamak ise İbadeti başkalarına yapmak olduğu bilinmelidir.

Sonuç olarak; Kur'anın özel anlam yüklediği "abd" kelimesi yaşanan hayat içindeki efendi -köle ilişkisinin bilinirliği üzerinden örneklendirilip, yaratılmış olan insanların bile kendisinden statü bakımından düşük olan insanlarla yetki paylaşımında bulunmaktan nasıl imtina ediyorsa , Alemlerin Rabbi olan Allahın da , yarattığı insanlarla yetki paylaşımı gibi bir durum içine asla girmeyeceği bizlere beyan edilmektedir. İbadet denilince akla gelmesi gereken şey , yaşanılan hayat içinde bütün zamanların onun emirleri doğrultusunda yaşamak olduğu , "Laik Müslüman" tipinin İslam olmanın gereği olan bir tip olmadığı , olması gerekenin sadece belirli ritüellerin değil bütün hayatın Allah için yaşanması gerektiğidir.

Kendisine "Müslüman" diyen bir kişinin yapması gereken şey , kime neden kul olduğumuzu , nasıl kul olmamız gerektiğini onun Kitabından okuyarak öğrenmek onun dışındakilere ibadet etmenin şirk olduğunu öğrenecek , onun dışındaki ilahları red edecek onun "abd" i olarak bizden istenen bu olup Dünya hayatında onun Dini üzere bir hayat yaşayanlara veya yaşamayanlara vaad ettikleri asla hatırdan çıkarılmadan yaşanan bir hayat bizden istenmektedir.

                                 EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.