Firavun'un etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Firavun'un etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Mayıs 2016 Cuma

Firavun'un İzzetinin Asa Tarafından Yok Edilmesi ve Bunun Güncel Mesajı

Musa (a.s) kıssasının baş karakterlerinden biri olan Firavun , Allah (c.c) den rol çalmaya kalkarak ilahlığa soyunanların, dünya ve ahiretteki hazin sonunu gösteren örnek bir karakterdir. Allah (c.c) nin esmasından olan "El aziz" ismini , sadece onun hakkı olan ilahlık ve rabliğe soyunmak adına kullanmaya kalkanların , bu cüretlerinin neye mal olacağı , Firavun sihirbazlarının yenilgisinde gösterilmektedir. Sihirbazlar gerçeği görüp iman ederken , Firavun gerçeği görmezden gelmeye devam ederek, helak olmayı hak etmiştir. 

Bu konunun anlaşılabilmesi için , Kur'an içinde geçen Aziz kelimesinden türeyen "İzzet" kelimesinin geçtiği ayetleri okumanın gerektiğini söyleyebiliriz. 

"El izzü" ; İnsanda bulunan alt edilemezlik ve yenilmezlik halini ifade eden bir kelimedir.
Arapların sert arazi için kullandıkları "Ardun azezün" kelimesi buradan gelmektedir. 

Esma ül hüsnadan olan "El aziz" ; "Kendisi daima galip , üstün gelen , asla mağlup olmayan , kendisine üstün gelinemeyen" demektir. Bu ismin gerçek boyutuna dönüşmüş hallerinden birisi de Musa (a.s) kıssası içinde , sihirbazlar tarafından yapılan sihirlerin asa tarafından yok edilmesi sonucunda kimin gerçek "El aziz" olduğu bizlere gösterilmektedir.

[019.081] Kendilerine güç (izzet) sağlasınlar diye, Allah'tan başka ilahlar edindiler.
[004.139]  Onlar, mü'minleri bırakıp kâfirleri veliler edinirler. 'Kuvvet ve onuru (izzeti) ' onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, 'bütün kuvvet ve onur (izzet),' Allah'ındır.
[003.026]  Deki: ey mülkün sahibi Allahım! Dilediğine mülk verirsin, dilediğinden de mülkü çeker alırsın, ve dilediğini azîz edersin, dilediğini zelil edersin, hayır yalnız senin elindedir, muhakkak ki sen her şey'e kadirsin

Yukarıda verdiğimiz ayet meallerinin, gerçek hayat içinde yansıma bulmasını, Musa (a.s) kıssasının, sihirbazlarla olan karşılaşmasının anlatıldığı ayetlerde görmekteyiz. 

[026.044]  İplerini ve asalarını yere attılar ve: «Firavun’un izzetine yemin ederiz ki galip gelen biz olacağız» dediler.

Sihirbazlar , Firavundan aldıkları dünyalık makam , mevki ve servet sözü karşılığında Musa (a.s) ile müsabakaya girişmişler , ip ve asalarını atarken kullandıkları " Firavunun izzetine" sözü , sihirbazların Firavunu karşılaşma öncesine kadar, ilah ve rab olarak kabul ettiklerini göstermektedir. 

Ortada "İlahların savaşı" diyebileceğimiz bir durum vaki olup , bu savaşın sonunda oluşacak olan galibiyet , gerçek ilahın kim olduğunu ortaya çıkaracaktır.

[026.045]  Sonra Musa asâsını attı; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuveriyor!
[026.046]  Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.
[026.047]  «İman ettik, dediler, Âlemlerin Rabbine»
[026.048]  «Musa ve Harun'un Rabbine!»

Musa (a.s) ın elindeki ASA ile , sihirbazların elindeki ASA nın çarpışması sonucunda , galip gelen taraf Musa (a.s) ın elindeki asa olup , bu asa sihirbazların asa ve iplerini yok etmiştir. Sihirbazlar bu olayın sonunda gerçeği görerek , sahte ilah olan firavunu terk ederek , gerçek ilah olan Allah (c.c) ye canlarını hiçe sayarak secde etmişlerdir.

Asa sadece Musa (a.s) ın elinde değil , sihirbazların elinde de bulunmaktadır. Dikkat edilirse, ASA lar üzerinden yapılan güç savaşında, galip gelen taraf Musa (a.s) ın asası olmuştur. İşte anlatımın mesaj boyutu, bu noktada ortaya çıkmaktadır.

Bu olayı tarihsel boyutundan çıkararak evrensel bir mesaj olarak okumaya çalıştığımızda şunları söyleyebiliriz ;

Kıssa içinde geçen taraflar, sadece belirli bir zaman ve mekana has taraflar değildir. Olayın bir tarafında tarih boyunca bütün insanların sadece Allah'a kul olması gerektiğini savunan elçiler ve onlarla beraber olanlar , diğer tarafında ise bu kulluğa karşı çıkarak , Allah (c.c) dışında ilah ve rablere kul olmayı savunanlar yer almaktadır.  Geçmişte Mısır ülkesinde yaşanan, Firavun ve Musa (a.s) arasında cereyan eden bu olay , kıyamete dek sürecek olan bu savaşın sonraki gelenlere ibret ve dersler çıkarılarak okunmasına matuftur.

Kur'an bilindiği üzere , kıssa yollu anlatımlar ile geçmiş yaşantılardan örnekler vererek , gelecek yaşantıların buna göre şekillenmesini veya şekillenMEmesini isteyen anlatımlar sunmaktadır. Bu düşünceden yola çıkarak okunan kıssalar , masal olmaktan çıkarak , bize dönük mesajları olan anlatımlar haline dönüşecektir. 

Musa (a.s) kıssası içinde geçen ve sihirbazların elinde olan ASA yı , geniş bir anlamda düşündüğümüzde , sahte ilahların insanlar üzerindeki hegemonyasını sürdürebilmeleri için , yanlarında besledikleri sihirbazlar eli ile yapılan, ve iktidarlarının devamını sağlamaya yönelik olan her türlü yöntem ve güç olduğunu söyleyebiliriz.

Çağdaş sihirbazların elinde olan bu asalar öyle bir hale gelmiştir ki , insanların gözlerini korkutarak , sahte ilah ve rablerin tahtlarının asla yıkılamayacağını ve sadece onlara kul olunması gerektiğini onlara vehmettirmektedir. 

[007.116] Musa, 'Önce siz atın' dedi. Büyücüler hünerlerini ortaya atınca, insanların gözlerini büyülediler, onları ürküttüler ve müthiş bir büyü gösterisi gerçekleştirdiler.

Araf s. 116. ayetinde anlatılan durum , sihirbazların yapmış oldukları sihirler ile insanların gözlerini korkuttukları , firavunların asla yenilmez güç sahibi olduklarını vehmettiklerini göstermektedir. Aynı korkuyu bir insan olarak Musa (a.s) dahi hissetmiştir. 

[020.066]  O da: Hayır siz atın, dedi. Bir de ne görsün; onların ipleri ve asaları, büyüleri yüzünden kendisine gerçekten yürüyorlarmış gibi geldi.
[020.067]  Bu yüzden Musa içinde bir korku hissetti.
[020.068] «Korkma» dedik. «Şüphesiz sen, üstün gelecek olan sensin.»
[020.069]  Sağ elindekini bırakıver; o, onların yaptıklarını yalar yutar. Çünkü onların yaptıkları yalnızca bir sihirbaz hilesidir. Sihirbaz ise her nerede olsa felah bulmaz!»

Asanın Musa (a.s) ın sağ elinde olduğunun ifade edilmesinin, dikkate alınması gerektiğini düşünmekteyiz. Asa Musa (a.s) ın sağ elinde ise , sihirbazların elindeki asanın de sol elde tutulduğunu söyleyebiliriz.

Sihirbazların SOL elindeki ASA ile , Musa (a.s) ın SAĞ elindeki ASA yı bugün okumaya çalıştığımızda sihirbazların sol elinde olan asaların hile hurda ürünü olan, ve SAĞ ELDE TUTULAN ASA ile hepsinin yok edilebileceği mesajı verilmektedir.

"Sağ el" ifadesi bizlere önemli bir mesaj vermektedir. Kur'an dilinin edebi ve sembolik anlatımını dikkate aldığımızda Vahyi temsil eden "Sağ elde tutulan asa" yani gerçek ilah ve rab olan Allah (c.c) tarafından desteklenen güç , sahte ve ilah ve rab olanlar tarafından desteklenen "Sol elde tutulan asa" ları her zaman yok edecek olmasının gerçekteki yaşanmışlığını bu kıssa üzerinden okuyabilirz.

Bu durum Allah (c.c) nin değişmez bir vaadi olup , bu değişmezliği Musa (a.s) üzerinden bizlere göstermektedir. Eğer bizler, elimizde asanın bu günkü karşılığı olan Kur'anı sahte ilah ve rablerin sihirlerinin yok edilerek , onların izzetlerinin beş paralık olması yolunda kullanmayı bildiğimiz sürece , bu vaad yerine gelecektir.

Allah (c.c) nin Musa (a.s) a vahyettiği söz olan "Şüphesiz sen, üstün gelecek olan sensin." ifadesini Al-i İmran suresi 139. ayetinde yine görmekteyiz. 

[003.139] Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.

Bu ayet , bizlere moral ve motivasyon sağlayan ayetlerden bir tanesidir. Karşımızdaki sahte ilah ve rabler tarafından desteklenen sihirbazların sihirleri, ne kadar etkili ve korkutucu olursa olsun , elimizde olan vahyi doğru kullandığımız sürece , sahtekarların yaptıkları dün Musa (a.s) ın asası karşısında nasıl bir duruma düştü ise , bu günde aynı duruma düşecektir. 

[010.065] Onların sözleri seni üzmesin. Şüphesiz 'izzet ve gücün' tümü Allah'ındır. O, işitendir, bilendir.
[035.010] Her kim izzet istiyorsa bilsin ki izzet tamamıyla Allah'ındır. O'na hoş kelimeler yükselir, onu da salih amel yükseltir. Kötülükler kuranlara gelince, onlara şiddetli bir azab vardır. Onların tuzakları hep darmadağın olur.
[037.180] Senin izzet sahibi Rabbin, onların isnat etmekte oldukları vasıflardan yücedir, münezzehtir.
[063.008] Diyorlarki: eğer Medîneye dönersek herhalde eazz olan oradan zelil olanı çıkaracaktır, halbuki izzet, Allahın ve Resulünün ve mü'minlerindir ve lâkin Münafıklar bilmezler.

Bu gün bir çok Müslümanın, iman ettiği kitap içinde bulunan kıssaların, bizlere dönük güncel mesajı olan anlatımlar olarak okunmaması sonucunda , iman iddiasında bulunmanın bir gereği olan şirk ile mücadele konusunda , bir takım hatalı davranışlar içine düşülmektedir. 

Bu hatalardan bir tanesi de , karşı tarafın daha güçlü kuvvetli, ve elindeki imkanların daha fazla olmasından dolayı bizleri yok edebileceği korkusudur. Bu korku bizleri atalet , hatta "uydum kalabalıklara" şeklinde bir yola iterek , dün savunduğumuz şeylerin , bu gün artık savunulamaz ve gereksiz şeyler olduğu düşüncesi içine sokarak, seküler bir hayat tarzına döndürmektedir. 

Kur'an kıssaları bizlere var oluş amacımızı hatırlatan ve bu yolda bıkmadan, usanmadan, korkmadan yürümek gerektiğini öğretmektedir. İman eden bir kimse için "Mağlubiyet" diye bir şey olmadığına göre , vahyin önerdiği yolda yürüdüğümüz müddetçe galip olan bizlerin olacağımız hatırdan çıkarılmamalıdır. 

Tek başına bir hükümdarın karşısına çıkarak ölüm pahasına hakkı haykırmak , işte böyle bir imanın sonucudur. Elçiler işte böyle bir yiğitlik sembolü insanlar olup , bu yiğitliği firavundan yedi sülalelerine yetecek kadar serveti ellerini tersi ile geri iten sihirbazlar da göstermişlerdir. 

Sonuç olarak ; Tarih boyunca kendisinin izzet sahibi olduğunu iddia edenler , ve izzeti Allah (c.c) den başkalarının yanında arayanlar , geçmişte  helak olmuş gelecekte de helak olacaklardır. Firavun , kendisinin izzet sahibi olduğunu iddia etmesi sonucunda helak olurken , ordusu ise izzeti Allah (c.c) den başkalarının yanında aramaları sonucunda helak olmuşlardır. 

Sihirbazlar ise , "İzzet sahibi" olarak gördükleri firavunun , böyle bir gücü olmadığını gördüklerinde anında yaptıkları hatadan dönerek , büyük bir erdemlilik göstermişlerdir. Kıyamete kadar gelecek her kim olursa olsun , izzet sahibi olduğunu iddia ettiğinde veya izzeti başka adreste aradığı takdirde , sonları firavun ve ordusundan farklı olmayacaktır. 

Ancak firavunların sonunu getirecek olan şey , onların sihirbazları tarafından SOL ELDE tutulan asaların yok edilmesini sağlayacak olan , SAĞ ELDE tutulan asa, yani VAHYin nebevi metoda uygun olarak hayata geçirilmesi olacaktır. 

                           EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.


10 Eylül 2015 Perşembe

Firavun'un Helakı'nın Yaşadığımız Günlere Dair Mesajı

Kur'an kıssaları bizlere geçmişteki yaşantılardan örnekler vererek , o yaşanmışlıkların bu güne dair nasıl bir mesajı olabileceğini düşünmemizi ve o yaşantılardaki olumlu ve olumsuz örneklerin okunarak ibretler çıkarılmasını istemektedir. Bu bağlamda , Firavun'un helak edilmesine kadar varan süreci okumaya çalıştığımızda onun yenilgiye uğramasının "Sünnetullah" dediğimiz yasaların işleyişi neticesinde olduğunu görürüz. "Sünnetullah" adı verilen yasalar kıyamete kadar geçecek zaman içinde her an tekrarlanma imkanı olan yasalar olup tekrarlanması, bizim o yasaların işlemesini hak etmemize bağlıdır. 

Firavun ve ordusunun başına gelenleri , yaşanmış bitmiş ve sadece o zaman ve mekana has bir olay olarak okuduğumuzda Kur'anın bu konudaki anlatımları ancak ,"Eskilerin masalları" olarak kalacak ve bizlere öğüt ve ibret kısmı ıskalanmış olacaktır. Yaşadığımız ülke deki bazı olayların neden geliştiğini ve nasıl bir süreç izleyebileceğini bu kıssa bizlere anlatmaktadır.

Firavun'un başına gelen sonu hazırlayan olaylar ve sebebler nelerdi ?. 

Firavun , bilindiği üzere kendi hevasını ilah edinmiş bir kişi olarak , halkı üzerindeki yönetimde  sadece kendisinin belirleyicilik hakkı olduğunu , esas hak sahibi olan Allah (c.c) nin bu konuda herhangi bir yetkisi olamayacağını savunmaktaydı. Yetki sahibinin kendisi değil , onu ve herşeyi yaratanın hakkı olduğunu hatırlatmaya gelen Elçiye karşı gelerek şunları söylemektedir. 

[043.051]  Firavun kavmine şöyle seslenip dedi ki: «Ey kavmim, Mısır mülkü ve şu altından akıp giden ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?
[043.052]  Yoksa ben, nerede ise meramını anlatamayan şu zavallıdan daha hayırlı değil miyim?
[043.053]  Eğer o dediği gibi ise, üzerine altın bilezikler atılsa ya, veya yanında melekler dizilse gelse ya!» 
[043.054]  İşte Firavun bu şekilde kavmini küçümsedi. Onlar da ona boyun eğdiler. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir kavimdi.
[043.055]  Böylece Bizi öfkelendirince onlardan öç aldık, hepsini suda boğduk.

Bu ayetler, Firavun'un takip ettiği yolu kısaca anlatmaktadır. Her şeyin tek hakiminin kendisi olduğunu zanneden bu kişi, yanındaki diğer zalimler Haman ve ordularının yardımı ile halkı sindirme politikası izleyerek ,ülke içindeki etnik bir gurup olan İsrailoğullarını yok etme niyetini fiiliyat sahasına şu şekilde dökmekteydi.

[028.004] Firavun ülkesinde ululandı ve zorbalığa kalktı, halkını çeşitli sınıflara böldü. Onlardan bir topluluğu (İsrailoğulları'nı) zayıflatıyor, oğullarını kesiyor, kadınları sağ bırakıyordu. Çünkü o bozguncunun biriydi.

Firavun'un bir hesabı varsa Allah (c.c) nin de bir hesabı vardı o da şuy du; 

[028.005] Biz ise istiyorduk ki; güçsüz sayılanlara iyilikte bulunalım, onları önderler kılalım ve onları varisler yapalım.
[028.006]  Ve o yerde onları hakim kılmak; Firavun ile Hâmân'a ve ordularına, onlardan (İsrailoğullarından gelecek diye) korktukları şeyi göstermek (istiyorduk).

Allah (c.c) nin sünnetinde , hiç bir zalim ebedi olarak zulmünü sürdüremez ve o zalim bir şekilde tarih sahnesinden silinir , bu silinme bazen Mü'min kullar eli ile , bazen de Kafir kullar eli ile gerçekleşir . Bir zalimi tarihten silerek iktidarı eline geçiren kimseler, şayet aynı zulme devam ederse onlarda "Sünnetullah" gereği yıkıkarak tarih sahnesinden silinir. Bakara s. 251 ve Hacc s. 40. Ayetlerinde , Allah (c.c) nin insanların bir kısmının zulmünün diğer bir kısım ile def etmesinin onun değişmez bir yasası olduğu hatırlatılmaktadır.

 Firavunun yıkılmasını hazırlayan süreç , onun bir kavme has olarak uyguladığı soykırım politikası ile başlamıştır. Bu soykırıma karşı Musa (a.s) önderliğinde ayağa kalkan İsrailoğulları başarıya ulaşmış ve bu zulümden kurtulmuşlar , zulmün baş mimarı olan Firavun ve ordusu suda boğularak helak olmuştur. Ancak zulümden kurtularak denizin karşı kıyısında yeni bir hayata başlayan İsrailoğulları , Elçilerinin onları gösterdiği doğru yolu takip etmekten vazgeçtikleri anda başları derde girmiş , zillet ve meskenet halkası bu sefer onların boyunlarına geçmiştir.

Firavun ve İsrailoğullarının düştükleri bu durumu Türkiye gerçekleri üzerinden okumaya kalktığımızda şunları söylemek mümkündür ;

T.C devleti ilk kurulduğu andan itibaren, hakim olduğu topraklar üzerinde sadece tek bir ırk'ın var olduğu tezinden hareketle adını "Türkiye Cumhuriyeti" koyarak "Değiştirilmesi dahi teklif edilemez" ibaresi ile putlaştırılmış bir isim haline getirilmiştir. Bu isim bile aynı topraklar üzerinde yaşayan farklı etnik gurupları dışlayıcı bir isimdir. Bu devletin kurucuları, Firavun gibi hevaları doğrultusunda davranmayıp bu topraklar üzerinde yaşayan Türk ırkına mensup olmayan farklı ırklar olduğunu kabul tezinden hareketle onların varlığını dikkate alan bir ismi bile koymayarak bu günlere gelişimizin ilk harcını atmışlardır. 

İlerleyen yıllarda Türk ırkının ne kadar üstün olduğuna dair Hitler Almanyasından devşirilmiş düşüncelerin ve icraatların varlığı kara bir sayfa olarak hala canlı şahitleri ile ortadadır. Türkiyede sadece tek bir ırkın olduğuna dayalı yapılan , "Türkiye Türklerindir" , "Ne mutlu Türküm diyene" gibi sloganlar, Türkiye nin her tarafını süslerken okullarda her gün Türk , Kürt , Laz v.s gibi ırklara mensup olanlar "Türküm doğruyum çalışkanım ......" diye bağırtılarak asimile edilmeye çalışılmıştır. 

Başka hiç bir ülkede göremeyeceğimiz bir şekilde "Şark-Garb" (Dğu-Batı) olarak ayrılan bu ülkenin topraklarının "Şark" tarafında kalan kısmında yaşayan insanlar, kendilerini dışlanmış ve itilmiş hissetmeleri için ne gerekiyorsa yapılmış olarak bu güne gelmişlerdir. Ülkenin doğu tarafına gönderilmiş olan bir memura, "Mecburi hizmet" adı altında veya "Sürgün" olarak orada görev yaptırılmış olması , o bölgenin geri bırakılmışlığının en önemli göstergesidir.

Farklı etnik unsurların Firavun vari yöntemler ile saf dışı edilme çabaları haklı olarak bu halkı tedirgin etmekle birlikte , alt yapısı devlet kurucuları tarafından hazırlanmış olan etnik bölünme, bazıları tarafından Türkiye üzerinde bazı oynanmak istenen bazı oyunların sebeblerini beraberinde getirmiştir.

Dünya üzerinde herhangi bir devlet, diğer bir devlet ile olan ilişkilerinde bildiğimiz anlamda "Dostluk ve Kardeşlik" gibi kavramları değil, "Menfaat" kavramını öne çıkarır. Aynı şekilde hiç bir devlet diğer bir devletin kendisinden güçlü olmasını istemez ve en güçlünün kendisi olmasını ve diğer devletleri hakimiyet altında tutmak isteyen politikalar üretir ve onları uygulamaya çalışırlar.

Böyle bir dünyada Türkiye adlı devletin dostu değil, bir çok düşmanı vardır ve bunlar bu devletin bir şekilde tekerine çomak sokmak için her türlü faaliyet içine girmektedirler. Harici düşmanlar "Hazır lokma" mesabesinde gördükleri ve kendilerinin yıllarca uğraşsalar başaramayacakları "Türk-Kürt" şeklinde bir ayrımcılığı kullanarak Türkiyenin tekerine çomak sokmanın yolunun bu ayrımcılığı daha farklı noktalara taşımak olduğunun bilincinden hareketle ülkenin bu günlere gelişinde önemli rol oynamışlardır. 

Bu gün Türkiyede Kürtlerin hakkını savunmak adına yola çıktığını iddia eden bir örgüt varsa  harici düşmanların beslemesi sayesindedir ve gücünü maddi ve manevi olarak bu harici düşmanlardan alarak hayatiyetini devam ettirmektedir.

Ne yapılmalı ki,  bu gün Türkiyenin en büyük sorunu olan bu durum ortadan kalksın veya önemiyet derecesi alt sıralara düşsün ?.

                 "Tarih tekerrürden ibarettir derler, ibret alınsaydı hiç tekerrür mü ederdi?"

İnsanoğlu eğer kendisinden öncekilerin başlarından geçenlerden ibret alsaydı, o yanlışların neye mal olduğunu bilir ve tekrar ederek tarihi tekerrür ettirmezdi.

Eğer Türkiye yönetiminin başındakiler, Firavun'un neden böyle bir helake uğradığını okuyabilselerdi, ilahlık ve rablik sevdasının neye mal olduğunu görürler ve gerçek İlah ve Rab olana kul olma yoluna giderlerdi. 

İş işten geçmemiştir , zararın neresinden dönülürse kardır. 

Türkiye'nin yönetim kadrosunda olanlar eğer artık böyle bir savaşın olmasını GERÇEKTEN istemiyorlar ise bu topraklarda yaşayan insanları birbirine bağlayan en üst kimliği öne çıkarıp bu üst kimliğin birleştiriciliği üzerinden insanlara muamele yapmalıdır. Bu muameleyi yapması için önce Devlet yönetiminin bu üst kimlik olan "İslam" ın yönetim kademesinde hakim olması yani sahte ilah ve rablerin vaaz ettiği dini terkedip Allah (c.c) nin dinine yönelmesi gerekmektedir.

[049.013] Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için siz halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Hiç şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, takvaca en ileride olanınızdır. Hiç şüphe yok Allah, bilendir, haber alandır.

Devlet politikasını vahiyden alan yöneticiler , bu topraklar üzerinde yaşayan bir gurubu öncelleyip , diğer bir gurubu asla arkaya atamazlar , çünkü bu topraklar üzerinde yaşayan insanları tarif eden üst kimlikleri onların ırkları değil inançlarıdır. Bunu söylerken bu topraklar yaşayan ve Müslüman olmayanların dışlanabileceği ve ikinci sınıf insan muamelesi görebileceği gibi bir düşüncemiz asla yoktur ve olamaz da , çünkü vahyi kendisine rehber edinmiş bir yönetim tebasına önce insan olarak bakar ve bakmalıdır.

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana oluşturulmuş olan, "Üstün ırk" teorisinin artık para etmediği, bunun bizlere çok pahalıya mal olduğu bilincine sahip bir yönetim politikası oluşturmak gerekmektedir.

Kısa vadeli plan ve önlemler hiç bir zaman istenilen sonucu vermez. 

Batılılar sömürmek istedikleri bir halk üzerinde meyvelerini belki yüz yıllar sonra alacakları köklü planlar yaparak uzun vadeli projeler üretiyorsa, bizlerinde meyvelerini yıllar sonra alacağımız köklü plan ve projeler üretmemiz gerekmektedir. Türkiyenin bu duruma düşmesi harici düşmanların uzun plan ve projelerinin bir meyvesi olduğu asla unutulmamalıdır.

Okul kitaplarından başlanarak, daha ilk okul seviyesindeki çocuklara bu ülkenin fertlerini biribirine bağlayan ortak paydanın aynı ırktan olmaları değil, İNSAN olmaları  olduğu öğretilmelidir. Bunu öğrenen bir çocuk yanındaki sırada oturan bir çocuğun kürt mü , türk mü, yahudi mi , hıristiyan mı olduğuna bakmadan ortak paydalarının insan olduğu bilincine erişerek ona düşman bir tavırla bakmamayı öğrenecektir. 

Önceden yapılmış yanlışlıklar tesbit edilerek, tabu haline gelen bazı düşüncelerin ortadan kalkması sağlanmalıdır, gerekirse ülke adının bile herkesi kucaklayıcı ve belirli bir ırkın üstünlüğünü dikkate alan bir isim yerine birleştiriciliği esas alan bir isim bile düşünülmelidir. Bu teklifin çok kimse tarafından yadırganacağı , hatta karşı çıkılacağı malumumuz olup bu konudaki samimiyetin göstergesi olarak gördüğümüzü söyleyebiliriz.

Musa (a.s) ve Firavun kıssasından günümüze çıkarılacak ibretleri bu gün Türkiye den ayrılmak isteyerek özerk veya bağımsız bir devlet kurmak isteyen kürtler açısından da okumak mümkündür.

"Böl - Parçala -Yönet" taktiği müstekbirlerin , zulüm ve baskı kurmak için kullandıkları çok etkili bir yöntemdir.

Bugün "Avrupa birliği" adı altında birleşerek tek güç ve kuvvet olma yolunda adımlar atanlar , kendilerine karşı çıkabilecek olan toplulukları en küçük parçalara ayırarak yönetmenin daha kolay olduğunu anlamışlar ve o yolda plan ve projeler üretmektedirler. Bizler Müslüman ismini taşıdığımızı iddia ettiğimiz ve tabi olduğumuzu iddia ettiğimiz kitap bizlere birleşmeyi ve bölünmemeyi tavsiye etmiş olması bizim için herhangi bir şey ifade etmemekte olup , sanki "bölünmek için ne gerekiyorsa yapın" gibi bir emir var gibi bunun gereği ifa edilmeye çalışılmaktadır. 

 [003.103]  Toptan Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın. Allah'ın size olan nimetini anın: Düşmandınız, kalblerinizin arasını uzlaştırdı da onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarında idiniz, sizi oradan kurtardı. Allah, doğru yola erişesiniz diye size böylece ayetlerini açıklar.

Medine deki iki düşman kabile olan "Evs" ve "Hazrec" in birbiri ile kardeş olmasına sebeb olan Allah (c.c) nin ipi dir , bu ip bizleri ateşe düşmekten koruyan ve sarılacağımız yegane ip olup , bu gün harici düşmanlar tarafından tarafından oluşturulmaya çalışılan Türk- Kürt düşmanlığının oluşmaması için gereken yegane ip tir.

Esas olan Müslümanların tek bir çatı altında toplanarak , ekonomik , sosyal ve siyasal yönden bağımsız hareket edebilmesi olması gerekirken , bu tehlikeyi bilen batı dünyası, bizleri en küçük parçalara bölerek kendileri için tehlike arz edecek olan bu tür birleşmeleri bertaraf etmek isteyerek daha önce kendilerinin cetvel ile çizdikleri haritalar üzerinde yeniden cetveller gezdirmeye çalışmaktadırlar.

Bu cetvellerden bir tanesi de Türkiyenin şu anda sahip olduğu sınırlar üzerinde gezdirilmek istenmekte olup, Kürtler bu konuda bir nevi piyon olarak görülmektedir. Batılı müstekbirlerin çeşitli entrikalar ile bölmeyi başardıklarını farz etsek bile , yeni bir ülke olarak tarih sahnesine çıkan Kürt devleti sadece yer altı kaynaklarının sömürüldüğü ,aldıkları petrole karşılık halkının eline verilen pahalı oyuncaklarla aldatılan insanların diyarı olacaktır , şu anda "Kuzey Irak" adında oluşturulmuş olan bölge insanlarının başlarına gelenlerin bir benzeri Türkiyeden ayrılarak yeni bir statüye kavuşan kürtler üzerinde de oynanacaktır. Bu gün Kuzey Irak petrollerini satın alan batılılar onlara verdikleri parayı , kendi yaptıkları elektronik aletler , kola , hamburger gibi tüketim maddeleri ile yine geri almaktadır.

İsrailoğullarının Firavun zulmünden kurtulduktan sonra yapmış olduğu olumsuz davranışlar nedeni ile yeni sıkıntılar ile karşılaşması onların yaşadıklarından ders almayarak kontrolsuz bir hayat sürme heveslerinin bir sonucudur. Şayet bağımsızlık isteyen Kürtler bu bağımsızlığı , Türkiye harici başka bir devlete bağımlı olmak için istiyorlarsa ki bu tür bir bağımlılık onlar için kaçınılmazdır , dün İsrailoğularının denizin karşısına geçtikten sonra yapmış oldukları hatalar sebebi ile onlara vurulan "Zillet ve Meskenet" damgası Kürtlere de vurulacaktır. 

Zillet ve Meskenet damgası vurulması yine Sünnetullah yasaları olup , içinde oldukları durumun kıymetini bilmeyip vahy'in dışında başka yol arayanların düşücekleri durum bu şekilde adlandırılmış olup , Bakara s. ayetleri içinde İsrailoğullarının denizin karşı kıyısına geçtikten sonra yaptıkları hatalar onları bu damgayı yemeye hak kazandırmıştır.

Eğer Kürtler (bütün kürtleri kast etmediğimizi hatırlatmak isteriz) , şu anda sınırları içinde olduğu devletin gayri islami bir yönetim olmasından rahatsızlık duyarak , islami bir yönetime kavuşmak için bir silahlı mücadele veriyor olsalardı, ırk ve kavim taassubu gözetmeden bütün müslümanlar bu mücadeleye destek vermek durumunda kalırdık , onların böyle bir mücadeleleri olmadığı gibi, aynı ırk'a mensup olan Müslüman Kürtlere karşı ayrı bir savaş içinde oldukları bilinmektedir.

Verilen mücadele sonucunda ulaşılmak istenilen hedef gayri islami bir hedef olup,onlara bu hedefi gösterenlerin  batılıların değişmez amaçları olan ülkelerin doğal kaynaklarını kullanarak onları sömürme peşinde koşmaları bizleri bu mücadelenin ardında yatan amacın ne olduğunu bilmemizi ve ona göre bir saf belirleme gereğini beraberinde getirmektedir. 

Türkiye nin güneydoğu bölgesinin petrol bakımından zengin bir bölge olduğu batılılar tarafından bilinmekte olup , bu bilgiler yıllar önce yapılmış sondaj çalışmaları ile belirlenmiştir. Petrol kaynaklarının daha güçsüz bir devletin elinden almak daha kolay olacağı için yüzyıllık planlar yapan batılıların gelecekteki enerji ihtiyaçlarının ucuz bir yoldan karşılanmasının yolarından birisi Türkiyenin güneydoğusunda ki petrol kaynaklarıdır. Bu kaynakların ele geçirilme planları dahilinde işleme konulan "Kürt meselesi" adındaki meselenin körükleyicileri bu petrollerde gözü olan müstekbir devletlerdir.

Saf belirleme noktasında Müslümanlar olarak safımız, şu anda cari olan sistem ile birlikte aynı safta olmaMAyı da gerektirmektedir. "Düşmanımın düşmanı benim dostumdur"  mantığı içinde hareket edip silahlı mücadele verenlere karşı devletin yanında olmak , veya devletin karşısında olmak adına onları destekleyen bir görüntü vermenin yanlış olduğunu da hatırlatmak isteriz.

Eğer bu yanlış devlet politikları devam ederse bu işin sonu nasıl olur ?

Allahın sünnetinde değişme olmayacağının, bizlere bir çok ayette hatırlatılmış olmasını dikkate alarak , yapılan yanlışlar Firavun ve ordusunu nasıl helake götürmüşse , şu anda T.C devletinin uyguladığı yanlış politikalar ve müstekbirlerin desteklemesi sonucunda silahli mücadele veren Kürtlerin başarıya ulaşarak ayrı bir devlet oluşumu meydana getirmeleri kaçınılmaz bir son olacak ve bu durum T.C devletinin bir nevi helak edilmesi olacaktır. Bunu söylerken şu anda devlete karşı silahlı mücadeleye girişenleri savunmak gibi bir söylem içinde olmadığımızı hatırlatmak isteriz.

 Vakit çok geç olup iş işten geçmiş değildir , eğer yanlışların farkına varılıp yanlıştan dönülme gibi bir eylem içine girilirse bu yıkım süreci iptal olabilir , yıkımın iptal olması için bu yıkıma sebeb olacak hak edişlerden vaz geçmek birinci şarttır. Günü kurtarmak veya halka gaz vermek amaçlı olarak yapılan makyaj türü icraatlar ilk yağmurda silinecek ve acı gerçeklerler yüzyüze kalınacaktır.Bunun için devlet politikasının baştan aşağı yeniden gözden geçirilmesi ve nerede yanlış yapıldığının tesbiti, bu yanlışların izale edilmesi yönünde ciddi çalışmaların yapılma zorunluluğu vardır. 

Bu topraklar üzerinde herkesin kendi dili , kültürü , örfü , ananesi ile birlikte yaşama hakkının olduğunun kabul edilmediği ve bunların yaşanmasının devlet ile sağlanmaya çalışılarak asimilasyon politikalarından vazgeçilmediği müddetçe , bu huzursuzluklar artarak devam edecektir. Çünkü başkaları tarafından istismar edilmeye , ve kullanılmaya en müsait bir alan olarak farklı kültürlere sahip olanların bu kültürlerini yaşama alanlarının kapatılması ve farklı bir kültüre sahip olmaları yolunda onlara baskı yapılması o kültürlere sahip olanları rahatsız edeceği gibi , ülkeler içinde huzursuzluk çıkarmak isteyenlerin iştahlarını kabartarak bunları kullanacaklardır. 

Türkiye de ırkçılığın geldiği boyutları görmek için , Türk ve Kürt ırkçılığını öne çıkararak halktan oy toplayan partilerin yaptıkları çıkışları görmek yeterli olacaktır. Daha önceki seçimlerde baraj altında kalan bu partilerin her ikisi önemli yükselişler yaparak T.B.M.M. de yerlerini almışlardır. Bu partilere oy veren insanları hangi sebebler bu partilere oy vermeye sevk ettiğinin araştırılması ve bu tehlikeli gidişin önüne geçilmesinin yolları aranmalıdır. Bu tehlikeli ayrışmanın önüne geçilmesinin tek yolu , insanların birbirleri ile olan yakınlığının ırkları ile değil inançları ile sağlanması gerektiği vurgusunun her platforma dile getirilmesi ve bunun bir devlet politikası haline gelmesi ile mümkündür.

Sonuç olarak ; Allah (c.c) nin arz üzerine koyduğu yasalar gereğince halkına zulmeden Firavun helak edilmiş , onun helak edilmesi sadece o zaman ve mekana has bir durum değil , tüm zamanlara has bir durumdur. Bu olayı Türkiye açısından değerlendirdiğimizde bugün içinde bulunduğumuz terör ve anarşi ortamının doğmasına sebeb olan faktörlerin başında devletin kuruluş politikalarında başı çeken ırkçılık merkezli söylemler ve eylemler gelmektedir. Halkına zulmeden kim olursa olsun , hangi devlet olursa olsun yıkıma mahkum olup eğer T.C devleti bu yıkımı önleyici tedbirler almaya yönelmediği takdirde onunda yıkımı Sünnetullah gereği gerçekleşecektir.

İçinde bulunduğumuz durumun ortadan kalkmasına yönelik yapılacak çalışmaların başında devleti oluşturan fertlerin ırki yapıları değil her ırktan insanın ortak paydası olan inanç yapılarının öne çıkarılarak düşmanlığın değil , kardeşliğin hakim olması yönünde düzenlemeler yapılması  gereklidir, aksi takdirde Sünnetullah yasaları devreye girerek neyi hak ediyorsak o durum meydana gelecektir.


14 Mayıs 2013 Salı

Firavun'un Sihirbazlarının Verdiği Mesaj

Musa as ın kıssası kur'anda en fazla yer tutan kıssalardan birisidir. Musa as ın firavun'un sihirbazları ile olan karşılaşması ve karşılaşma sonundaki olanların verdiği mesaj düşünülmesi ve örnek alınması gereken mesajlardır. Olay 3 ayrı surede anlatılmakta ve ayet mealleri şu şekildedir.   

                         Araf s. 113-126. ayetlerinde anlatılan ayet mealleri 

113 - O sihirbazlar Firavun'a geldiler: "Galip gelirsek bize muhakkak mükâfat var değil mi?" dediler.
114 - "Evet" dedi (Firavun), "Üstelik o zaman benim yakınlarımdan olacaksınız."
115 - Sihirbazlar, Musa'ya: "Ey Musa! Önce sen mi hünerini ortaya koyacaksın, yoksa biz mi?" dediler.
116 - Musa, "Siz atın" dedi. Atacaklarını atınca herkesin gözünü büyülediler ve onları dehşete düşürdüler. Doğrusu büyük bir sihir gösterdiler.
117 - Biz de Musa'ya "Sen de asânı bırakıver." diye vahyettik. Birdenbire asâ, onların bütün uydurduklarını yakalayıp yutuverdi.
118 - Artık hakikat ortaya çıkmış ve onların bütün yaptıkları boşa gitmişti.
119 - Orada mağlup olmuş ve küçük düşmüşlerdi.
120 - Sihirbazlar hep birden secdeye kapandılar.
121 - "Âlemlerin Rabbine iman ettik." dediler.
122 - "Musa'nın ve Harun'un Rabbine."
123 - Firavun: "Ben size izin vermeden iman ettiniz ha!" dedi. "Şüphesiz bu bir hiledir, siz bunu şehirde kurmuşsunuz, yerli halkı oradan çıkarmak istiyorsunuz, sonra anlayacaksınız!"
124 - "Ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, sonra da bilin ki, sizi astıracağım."
125 - Onlar da: "Şüphesiz o takdirde biz Rabbimize döneceğiz." dediler.
126 - "Senin bize kızman da sırf Rabbimizin âyetleri gelince onlara iman etmemizden dolayıdır. Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve canımızı müslüman olarak al." derler.  

                                         Taha s. 57-76. arası anlatılan ayet mealleri    

56 - And olsun ki, biz, Firavun'a mucizelerimizin hepsini gösterdik. Böyle iken o yine onları yalan sayıp kabulden çekindi.
57 - (Firavun Musa'ya şöyle) dedi: "Ey Musa! Sen sihrinle bizi yerimizden çıkarmak için mi geldin bize?"
58 - "O halde biz de senin sihrin gibi bir sihirle sana geleceğiz (karşına çıkacağız); şimdi bizimle senin aranda bir vakit ve bir buluşma yeri tayin et ki; ne senin, ne bizim caymayacağımız uygun bir yer olsun."
59 - Musa: "Sizinle buluşma zamanı, süs (bayramı) günü ve insanların toplanacağı kuşluk vaktidir." dedi.
60 - Bunun üzerine Firavun döndü gitti ve bütün hile vasıtalarını topladıktan sonra geldi.
61 - Musa onlara dedi ki: "Yazıklar olsun size! Allah'a yalan uydur mayın. Sonra bir azab ile kökünüzü keser. Gerçekten (Allah'a) iftira eden hüsrana uğramıştır."
62 - Sihirbazlar aralarında işlerini tartıştılar ve konuşmalarını gizli tuttular
63 - (Sihirbazlar daha sonra Musa ve Harun'u göstererek şöyle) dediler: "Bu ikisi muhakkak sihirbazdır; büyüleriyle sizi yurdunuzdan çıkarmak ve de örnek dininizi yok etmek istiyorlar."
64 - "Onun için bütün tuzaklarınızı bir araya getirin, sonra hep bir sıra halinde gelin. Bugün üstün gelen muhakkak zafer kazanmıştır."
65 - Sihirbazlar: "Ey Musa! Ya sen at, yahud ilk atan biz olalım" dediler.
66 - Musa dedi ki: "Hayır, siz atın." Bir de ne görsün! Onların ipleri ve değnekleri, yaptıkları sihirden ötürü kendisine sanki yürüyorlarmış gibi geldi.
67 - Bu yüzden Musa içinde bir korku hissetti.
68 - Biz dedik ki: "Korkma, çünkü sen muhakkak üstünsün (galib geleceksin) "
69 - "Sağ elindekini atıver, o, onların yaptıklarını yutar. Çünkü onların yaptıkları ancak bir büyücü tuzağıdır. Büyücü ise, her nerede olursa olsun başarıya ulaşamaz."
70 - Sonunda bütün sihirbazlar secdeye kapandılar, "Musa ile Harun'un Rabbine iman ettik" dediler.
71 - Firavun: "Ben size izin vermeden mi ona iman ettiniz? O, muhakkak size sihir öğreten büyüğünüzdür. And olsun ki, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve muhakkak sizi hurma dallarına asacağım. Böylece hangimizin azabının daha şiddetli ve devamlı olduğunu bileceksiniz" dedi.
72 - (İman eden sihirbazlar şöyle) dediler: "Bize gelen bu açık mucizeler ve bizi yaratana karşı, asla seni tercih edemeyiz. Ne hüküm vereceksen ver. Sen, ancak bu dünya hayatına hükmedebilirsin."
73 - "Doğrusu biz hem günahlarımıza, hem bizi zorladığın sihre karşı, bizi bağışlasın diye, Rabbimize iman ettik. Allah (sevabça senden) daha hayırlı ve (azab verme bakımından da) daha devamlıdır."
74 - Her kim Rabbine suçlu olarak varırsa, şüphesiz ki ona cehennem vardır. Orada ne ölür, ne de dirilir.
75 - Kim de ona bir mümin olarak salih ameller işlemiş olduğu halde varırsa, işte onlara en yüksek dereceler vardır.
76 - Adn cennetleri vardır ki, altlarından ırmaklar akar, onlar, orada ebedî olarak kalacaklardır. Ve işte bu, (küfür ve isyandan) arınanların mükafatıdır.    

                                         Şuara s. 36-51. ayet mealleri  

36 - Dediler ki: "Bunu ve kardeşini eğle, şehirlere de toplayıcılar gönder."
37 - "Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler."
38 - Böylece, sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi.
39 - Halka, "Siz de toplanıyor musunuz? (Haydi çabuk olun)" denildi.
40 - "Üstün gelirlerse herhalde sihirbazlara uyarız" dediler.
41 - Sihirbazlar geldiklerinde Firavun'a "Şayet biz üstün gelirsek, muhakkak bize bir ücret vardır, değil mi?" dediler.
42 - Firavun cevaben: "Evet, o takdirde hiç şüphe etmeyin, gözde kimselerden olacaksınız" dedi.
43 - Musa onlara "Atın, ne atacaksanız" dedi.
44 - Bunun üzerine iplerini ve değneklerini attılar ve "Firavun'un kudreti hakkı için şüphesiz elbette bizler galip geleceğiz" dediler.
45 - Ardından Musa asâsını attı; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuyor!
46 - Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.
47 - "İman ettik, dediler, Âlemlerin Rabbine "
48 - "Musa ve Harun'un Rabbine!"
49 - Firavun (kızgınlık içinde) dedi ki: "Ben size izin vermeden O'na iman ettiniz ha! Anlaşıldı ki o size sihri öğreten büyüğünüzmüş! Ama şimdi bileceksiniz: Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama ke stireceğim, hepinizi çarmıha gerdireceğim!"
50 - "Zararı yok dediler nasıl olsa biz Rabbimize döneceğiz."
51 - "Herhalde biz müminlerin evveli olduğumuzdan dolayı, Rabbimizin bize mağfiret buyuracağını ümit ederiz"   

Kıssa içinde kıssa denilebilecek türden bir anlatımı olan sihirbazların iman etmesi ile sonuçlanan karşılaşma ile ilgili ayet mealleri bu şekildedir.  

Sihirbazlar firavuna geldikleri zaman ona söyledikleri ilk söz "galip geldikleri zaman alacakları mükafat" idi, firavunu sihirbazların bu sözlerine karşılık onların galip geldikleri takdirde "elmukarrebin" lerden olacaklarını söylemektedir. "Elmukarrebin"(yakınlaştırılmışlar) kelimesinin geçmiş olduğu diğer ayetlere bakacak olursak . (3.45-56.11.88-/83.21.28 ) bu kelimeyi Allah cc nin cenneti haketmiş kulları içinde kullandığı görülür. Firavun'un , sihirbazlarının galip geldiği takdirde onları "elmukarrebun"dan kılacağını söylemesi sihirbazlara vermeyi vaad ettiği mükafatın büyüklüğünü teşbih için kullanılmış bir kelimedir.

Sihirbazların yapmış olukları sihir musa as ın asası tarafından yok edilince sihirbazlar bu durumun bir sihir olamayacağının farkına vararak iman ederler. Olay ile ilgili olarak geçen ayetlerde firavunun sihirbazları öldüreceğini söylemesi sihirbazların firavuna boyun eğmeyerek onun vereceği "elmukarrebin" payesi ile Allah cc nin vereceği "el mukarrebin" payesi arasında seçim yaparak firavunun geçici dünya hayatında vereceği mükafatı ellerinin tersi ile iterek ölümü göze almışlar ve imanlarından dönmemişlerdir.    

Sihirbazlar o an için imanlarını gizleyip takıyye yaparak firavun'dan canlarını kurtarıp içi Allah cc ye kul dışı firavuna kul olarak refah içinde bir hayat sürmeleri pekala mümkündü. Böyle yapmamaları onların haşa geri zekalılar olduğunumu gösterir?.  

Dün meydanlarda "her firavuna bir musa" diye bağıran bazı ağabeylerimiz dün lanetledikleri firavunların bugün kendilerine sunmuş olduğu dünyalık "elmukarrebun" luğu ahiret "elmukarrebun" luğuna tercih ederek Allah cc ye olan kulluklarını açığa vurma cesaretini kaybetttiklerine şahid olmaktayız. Kendileri ile beraber yola çıkanların yollarına aynı kararlılıkla devam ettiklerini görünce onlara alaycı tavırlarla " siz daha oralardamısınız?" şeklinde sözler sarfetmektedirler.  

Yukarda meallerini vermiş olduğumuz ayetlerin arapça metinlerini dünya şampiyonları hafızlar tarafından dinlerken gözyaşlarını tutamayan bu eski ağabeylerimiz bu ayetlerin mesajı ile ilgili olarak hiç bir düşünme gereği dahi duymamaları içler acısı bir durumdur.  

Rabbimiz bizleri dünya hayatının geçici nimetleri ile ahiret hayatının ebedi nimetleri arasında seçim yapmak durumunda kaldığımız zaman firavunun sihirbazları örneğinde ölümü dahi göze alarak yamulmadan ahireti seçen kullarından kılsın. Amin