eserin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
eserin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Aralık 2025 Çarşamba

Ezber Bozan Kur'an Meali adlı eserin Harre Kelimesinin Çevirileri Üzerinden Bir Değerlendirmesi

 Bundan önceki yazımızda Harre kelimesinin Kur'an'da geçişleri üzerinde bir okuma anlama çalışması yapmaya çalışmış ve bu arada da sayın Ali Aydın hocanın "Ezber Bozan Kur'an Meali" adlı eserinden ilgili ayete verilen anlam ve yorumları aktarmış, ilgili ayet hakkında bu eserde yer alan çeviri ve yorumlar hakkındaki düşüncelerimizi daha sonraki bir yazımızda ele almaya çalışacağımızı söylemiştik. Bu yazımızda, sayın hocanın eserindeki ilgili ayet mealleri ve yorumlar hakkındaki düşüncelerimizi daha detaylı olarak paylaşacağız.

Kısaca ifade etmek gerekirse Harre kelimesi yukarıdan aşağıya doğru olan bir düşüşü, yere kapaklanmayı, kapanmayı ifade eden bir kelimedir. Hangi sözlüğe bakarsanız karşınıza ilk anlam olarak çıkacak izah bu şekildedir. Kur'an'daki geçişleri de bu anlamın dışında başka bir anlam taşımamaktadır. Burada sözlüklere dikkat çekmemizin amacı onları dini kaynak olarak görmemiz değildir. Yabancı dildeki bir metnin kelimelerinin karşılığını öğrenme yolunun sözlükler vasıtası ile olduğu içindir.

Biz önce ayetin Arapça metnini sonra da Ali aydın hoca tarafından yapılan mealini paylaşacağız.

1- Araf s. 143. ayeti.

وَلَمَّا جَٓاءَ مُوسٰى لِم۪يقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُۙ قَالَ رَبِّ اَرِن۪ٓي اَنْظُرْ اِلَيْكَۜ قَالَ لَنْ تَرٰين۪ي وَلٰكِنِ انْظُرْ اِلَى الْجَبَلِ فَاِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرٰين۪يۚ فَلَمَّا تَجَلّٰى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكًّا وَخَرَّ مُوسٰى صَعِقًاۚ فَلَمَّٓا اَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ اِلَيْكَ وَاَنَا۬ اَوَّلُ الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿١٤٣

---- Musa tayin ettiğimiz vakitte (Tûr’a) gelip de Rabbi onu konuşturunca “Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!” dedi. (Rabbi): “Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!” buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti, Musa da baygın olarak yığıldı kaldı. Ayılınca dedi ki: Sen sübhansın, (seni noksan sıfatlardan tenzih ederim), ben sana tevbe ettim. Ben müminlerin ilkiyim.

Sayın hoca bu ayette geçen Ve harre kelimesine "Yığılıp kalmak" şeklinde bir anlam vererek, kelimenin sözlük anlamı olan yukarıdan aşağıya doğru gerçekleşen bir düşüş anlamını meale yansıtmıştır.

Konuyla alakası olmasa da hatalı bir anlam olduğunuz düşündüğümüz ayette içindeki Ve kellemehu kelimesine sayın hoca Konuşturdu anlamı vermiştir. İlgili kelimenin sahip olduğu kalıbın böyle bir anlama gelebilmesi her ne kadar mümkün olsa da, kelimenin sahip olduğu kalıp burada Konuşturdu anlamı değil, Konuştu anlamına gelmektedir. Biz sayın hocaya bu kelimenin sahip olduğu kalıbın Kur'an'daki diğer geçişlerine verdiği anlamı özellikle Yusuf s. 54. ayetinde verdiği anlama dikkat ederek burada da vermesi gerektiğini düşünüyoruz.

2- Yusuf s. 100. ayeti.

وَرَفَعَ اَبَوَيْهِ عَلَى الْعَرْشِ وَخَرُّوا لَهُ سُجَّدًاۚ وَقَالَ يَٓا اَبَتِ هٰذَا تَأْو۪يلُ رُءْيَايَ مِنْ قَبْلُۘ قَدْ جَعَلَهَا رَبّ۪ي حَقًّاۜ وَقَدْ اَحْسَنَ ب۪ٓي اِذْ اَخْرَجَن۪ي مِنَ السِّجْنِ وَجَٓاءَ بِكُمْ مِنَ الْبَدْوِ مِنْ بَعْدِ اَنْ نَزَغَ الشَّيْطَانُ بَيْن۪ي وَبَيْنَ اِخْوَت۪يۜ اِنَّ رَبّ۪ي لَط۪يفٌ لِمَا يَشَٓاءُۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ ﴿١٠٠﴾

---- Ana ve babasını tahtın üzerine çıkardı ve hepsi ona secde ettiler. (Yusuf) dedi ki: “Ey babacığım! İşte bu, daha önce (gördüğüm) rüyanın te’vilidir. Rabbim onu hak kıldı. Rabbim bana çok güzellik etti. Çünkü beni zindandan çıkardı, şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirdi. Şüphesiz ki Rabbim dileyene lütfedicidir. Kuşkusuz O her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibidir.”

Sayın hoca bu ayet mealinde ilgili kelimeyi, Araf s. 143. ayetinde çeviriye katmasına rağmen burada çeviriye katmamıştır. Eğer bu kelimeyi kendisinin diğer ayetlerde geçişlerine verdiği "Yere yığılmak" şeklindeki anlamı vermiş olsa bile bu ayetteki "Ve harru lehu sücceden" ibaresini,  "Onlara yere yığılarak secde ettiler" anlamını vermesi gerekecekti.

Sayın hoca bu kitabı çevirmeye başlarken sahip olduğu "Kur'an'da yere kapanarak yapılan secde eylemi diye birşey yoktur" şeklindeki önyargısını ayete onaylatmak için böyle bir girişimde bulunduğunu düşünmekteyiz. Sayın hoca ayrıca secde ile ilgili olarak şu yorumda bulunmuştur.

                          Kardeşlerin Yusuf’a Secdeleri ve Secdenin Anlamı:

Yusuf (a.s) daha çocuk iken, “on bir yıldız, ay ve güneşin kendisine secde ettiğini” görmüştü. Yusuf (a.s)ın kardeşleri, babalarının ona karşı olan sevgisinden dolayı onu hiçbir zaman benimsemediler. Kıskançlıklarından dolayı onu yok etmeyi bile düşündüler. Fakat bir gün geldi ki, onun mükemmel ahlak, edep ve erdemi karşısında kardeşleri, kendisine yapmış oldukları kötülüklerden pişman olarak aynen şunu itiraf ۪ي ََن” .ettiler ۪ٔـ َ ََخا ِِط ِ ْْن ُُكَّنَا َل َ ْْيَنَا ََوِا ُٰهُ ََعَل َ ََر ََك الّٰل َٰث َ ْْد ٰا ََق ٰ ِِه َل ُوا َتَالّٰل َاُل قَ - Tallâhi (Allah’a andolsun ki) Allah seni bize üstün kıldı, doğrusu biz (sana karşı) hatalı idik” (Yusuf-91) İşte Yusuf (a.s) ın gördüğü “on bir yıldız, ay ve güneşin kendisine secde ettikleri rüyası” yukarıdaki âyette gerçek oluyor. Yani kardeşlerin ona secde etmesi onu kabullenmeleri, kendilerinden üstün olduğunu kayıtsız şartsız tasdik etmeleri ve suçlarını itiraf etmeleridir” Yani hiçbir zaman onu sevmeyen, kıskançlık krizine tutulan hatta kuyuya atan kardeşlerinin, daha sonraki yıllarda onun ihlas, fazilet ve üstünlüğünü kabul etmelerini Kur’an ona yapılmış bir secde olarak niteliyor. Yani ayette bulunan kardeşlerin Yusuf’a secdesi geleneksel anlamda kabul edilen secde değil, üstünlüğünü ve güzel ahlak sahibi olduğunu kayıtsız şartsız kabul etmeleridir.

Sayın hoca yorumdaki son cümlesindeki sözlerini eğer Harre kelimesini çevirisine katarak ve kelimenin anlamını ters çevirmeyerek söylemiş olsaydı, kendisini nakzeden bir durum ortaya çıkacaktı. Kanaatimizce bu durumun farkında olarak, ilgili kelimeyi çeviriye katmamış ve böyle bir çıkış yolu bulmuştur. Kelimenin meale sehven yansıtılmamış olması mümkün değildir, bilerek yapılan bir kapatmadır.

3- Nahl s. 26. ayeti. 

قَدْ مَكَرَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَاَتَى اللّٰهُ بُنْيَانَهُمْ مِنَ الْقَوَاعِدِ فَخَرَّ عَلَيْهِمُ السَّقْفُ مِنْ فَوْقِهِمْ وَاَتٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ 

---- Onlardan öncekiler de plan yapmışlardı. Sonunda Allah da onların binalarını temellerinden söktü üstlerindeki tavan da tepelerine çöktü yani azap onlara, fark edemedikleri bir yerden gelmişti.

Sayın hoca bu ayette geçen Feharre kelmesinin anlamını mealine yansıtarak kelimenin yukarıdan aşağıya bir düşüşü ifade eden Çökme anlamı vermiştir.

Burada sayın hocaya neden Yusuf s. 100. ayette geçen "Ve harra lehu sücceden" ibaresini "Hepsi ona çökerek / yere yığılarak secde ettiler" olarak çevirmek yerine Harre kelimesini meale katmayarak sadece "Hepsi ona secde ettiler" şeklinde çevirmiş diye sorarız.

Biz her ne kadar ritüel secdenin olduğunu savunuyor olsak da, sayın hocayı bizim savunduğumuz doğrultuda düşünmediği için eleştirmiyoruz. Biz etik gereği bir metni çevirirken önyargılardan kurtulup objektif bir çeviri yapmanın gereğini savunuyor ve hocayı da bu etik kurala sadık kalmadığı için eleştiriyoruz.

4- İsra s. 107. ayeti.

قُلْ اٰمِنُوا بِه۪ٓ اَوْ لَا تُؤْمِنُواۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِه۪ٓ اِذَا يُتْلٰى عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلْاَذْقَانِ سُجَّدًاۙ

---- De ki: Siz ona ister iman edin, ister iman etmeyin; şu bir gerçek ki, bundan önce kendilerine ilim verilen kimselere o (Kur’an) okununca, derhal secde ederlerdi. 

Sayın hoca bu ayette geçen "Yehirrune lil ezkani sücceden" ibaresinin anlamını çeneler anlamına gelen Ezkani kelimesinin anlamını da meale katmayarak "Derhal secde ederlerdi" şeklinde vermiş ve şöyle bir yorumda bulunmuştur.

“Daha önce kendilerine ilim verilenler o (Kur’an) onlara okunduğunda, çenelerine doğru secde ederek (ona) eğilirler. (üstüne düşerler-ona kör ve sağır davranmazlar)...” Ayrıca bu âyetlerde salât kelimesinin geçmemesi çok önemlidir. Yani bu iki âyette geçen “harr” ve “sücceden” salâttan ayrı olarak “Kur’an’a eğilmek ve onun emir ve yasaklarını kayıtsız şartsız kabul etmek” anlamına gelmektedir. O halde salât sırasında çenelerimize doğru kapanmamız veya yığılmamız gerektiği düşüncesini buradan çıkaramayız. Ek olarak, şu kullanıma bir bakın: “Çenelerine doğru kapanırlar...” Arapçası “ً ان ُ س َّجدا ِ َ ْق َذ َ ِخ ُّر َون ِ ل ْاْل ي) yahirrûne lil ezkâni succeden)” Bu kısımla ilgili bir kaç gözlemimiz bulunmaktadır. Öncelikle burada “çenelerine doğru” diyor. Çenelerin “üstüne” değil, Ayrıca burada çenelerine doğru “eğilirler-önemserler” diyor. Çenelerine doğru secde ederler değil, Furkan 73.âyet “harra” kelimesinin hangi anlama geldiğini bize gösteriyor. “ً َـْْيـ ََها ُُصـمًّا َ ِِخُّرُوا ََعَل َ ْْم َي ِّه ِِّهْْم َل � َا ِِت ََرِّب َٰي ِٰا ُ �ِّكِ ُُروا ِب ِ ََذا ُذ ٖٖذي ََن ِا ً ََواَّلَ َـانًا يَمْْ عُُ وََ)) Onlara Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında onlara karşı kör ve sağır dav ranmazlar.)” Kelime metin olarak şöyledir. “ً َـانًا ً ََو ُُع ْْمَي َـْْيـ ََها ُُصـمًّا َ ِِخُّرُوا ََعَل َ ْْم َي لَ) lem yehirru aleyhe summen ve umyenen) (Âyetlere kör ve sağır davranmazlar.)” Demek oluyor ki, “harra” kelimesi, bu âyette bulunan “yehirrune” kelimesi, Kur’an’a karşı kayıtsız kalmamak, ona eğilmek, onu önemsemek veya akla yatmak, zihne yerleşmek, emin olmak, şüphesi kalmamak anlamına gelirken secde ise üstünlüğünü kabul etme kayıtsız şartsız itaat etme anlamına gelmektedir. “yehirrune lilezkani sücceden” “çenelerine doğru secde etmek” demek, “Rabbimizi tespih ve tenzih ederiz, Rabbimizin vadettiği yerine gelecektir, çenelere harr yaparlar yani onun gerçeklerine karşı ağlayarak huşuları (saygıları) artar” demektir. Yani burada çenelerin var olması, göz, gönül ve kulaklarının kabul ettiği şeyin dillerinde yani çenelerinde dışa yansıması olarak görülebilir. Dolayısıyla Kur’an’a karşı kör ve sağır davranmazlar onun hak olduğu dil ve çenelerinde, ahlak ve karakterlerinde ortaya çıkıyor. Vahye baktığımız zaman onun görünen ve bilinen maddi organlara değil, duygusal organlara seslendiğini görüyoruz. Yani Kur’an’da var olan kalp, gönül, göz, kulak görülen ve bilinenler değil, zihinsel ve fikirsel imanla ilgili şeylerdir.

Sayın hoca mealine koymadığı kelimeler hakkında bu kadar yorum yaparken, hangi sebeple bu kelimeleri meale koymadığı hakkında herhangi bir söz söylemektedir. Madem bunlar yorum yapmayı gerektirecek kadar önemli bir kelime ise neden çeviride bulunmamaktadır?

Sayın hoca burada laf kalabalığı ile ayeti örtbas etmeye çalışmaktadır. Nasıl mı?

Kendisi Lil ezkani kelimesinin Çenelerine doğru anlamına geldiğini söylemektedir ki doğrudur, o zaman sayın hocaya, bu ibareyi neden meale ilave etmediğini ve "Yehirrune lil ezkani sücceden" ibaresini Harre kelimesine kendisinin başka ayetlerde verdiği anlamları da biz burada vererek "çenelerine doğru yere yığılarak/ yere kapanarak/ yığılıp düşerek secde ederlerdi" şeklinde neden meal vermediğini sorarız.

5- İsra s. 109. ayeti. 

وَيَخِرُّونَ لِلْاَذْقَانِ يَبْكُونَ وَيَز۪يدُهُمْ خُشُوعًا 

 ---- (Kur’an okumak) onların haşyetlerini arttırmış bir şekilde (gönülden) ağlayarak yığılıp düşerlerdi

Sayın hocanın İsra s. 107. ve 109. ayetlerine verdiği mealler birbiriyle tutarsızlık göstermektedir. 107. ayette vermediği Harre kelimesinin anlamını bu ayette vermiş fakat Lil ezkani kelimesinin anlamını yine bu ayette de vermemiştir.

Bunun sebebinin bu ayet içinde Sücceden kelimesinin geçmemiş olmamasıdır. Sayın hocanın önyargılı okuma isteği kendi tutarsızlığını görmesine engel olmuştur. Sayın hocaya burada, "Çenelerine doğru ağlayarak yığılıp düşerlerdi" şeklinde meal yapmasına engel olan saik nedir diye sorarız.

Burada şunu açıklama gereği duymaktayız. Kur'an kendi bütünlüğü için bir anlam örgüsüne sahiptir ve bu örgü kelimelerle kurulmuştur. Ezkan kelimesi Kur'an içinde 3 yerde bu ayetlerin harici Yasin s. 8. ayette geçmektedir. O ayetteki geçişi bu iki ayetin anlama anahtarıdır.

Yasin s. 8. ayetinde müşriklerin vahye karşı kibirli duruşları onların çenelerinin yukarıya kalkık olarak resmedilmektedir. İşte bu noktada İsra 107. ve 109. ayetleri inananların vahye karşı duruşlarını sergilemektedir. Sayın hoca böyle bir bütünlük içinde konuyu düşünmüş olsaydı, lil ezkani kelimesini meallerden çıkarmak gafletine düşmezdi.

6- Meryem s. 58. ayeti. 

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّ۪نَ مِنْ ذُرِّيَّةِ اٰدَمَ وَمِمَّنْ حَمَلْنَا مَعَ نُوحٍۘ وَمِنْ ذُرِّيَّةِ اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْرَٓاء۪يلَ وَمِمَّنْ هَدَيْنَا وَاجْتَبَيْنَاۜ اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُ الرَّحْمٰنِ خَرُّوا سُجَّدًا وَبُكِيًّا 

 ---- İşte bunlar, Allah’ın kendilerine nimetler verdiği Nebilerden, Âdem’in zürriyetinden yani Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızdan, İbrahim ve İsrail’in zürriyetinden, hidayete ulaştırdığımız yani seçkin kıldığımız kimselerdendir. Onlara, Rahmanın âyetleri tilavet edildiği zaman secde ederlerdi yani ağlayarak vahyi kabullenirlerdi.

Sayın hoca bu ayette de Harru kelimesinin anlamını vermemiştir. Ayrıca sayın hocanın ayetteki Ve bağlacının bazısına ve bazısına ise yani anlamı vermiş olması dikkat çekicidir. Biz sadece sayın hocanın mealindeki bu ayeti okuyan bir kimsenin Arapça ve Kur'an bilgisine güvendiği bir kimseye hocanın "Harru sücceden ve bukiyyen" ibaresine verdiği anlamın doğru olup olmadığını sormalarını tavsiye ederiz.

7- Meryem s. 90. ayeti 

تَكَادُ السَّمٰوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِنْهُ وَتَنْشَقُّ الْاَرْضُ وَتَخِرُّ الْجِبَالُ هَدًّاۙ

 Bundan dolayı, neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak yani dağlar yıkılıp düşecekti!

Sayın hoca bu ayetin mealinde ilgili kelimeye "Yıkılıp düşmek" şeklinde bir anlam vermiş ve bu verdiği anlam kelimenin sözlük anlamına uygundur. Sayın hoca her nedense Harre kelimesinin Sücceden ile birlikte geçtiği yerlere kelimenin anlamını koymamakta gayet dikkatli davranmakta, fakat sücceden kelimesinin geçmediği yerlere kelimenin anlamını koymaktadır.

8- Hac s. 31. ayeti. 

حُنَفَٓاءَ لِلّٰهِ غَيْرَ مُشْرِك۪ينَ بِه۪ۜ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَكَاَنَّمَا خَرَّ مِنَ السَّمَٓاءِ فَتَخْطَفُهُ الطَّيْرُ اَوْ تَهْو۪ي بِهِ الرّ۪يحُ ف۪ي مَكَانٍ سَح۪يقٍ

---- Kendisine şirk koşmaksızın Allah’ın hanifleri (O’nu birleyen) olun. Her kim Allah’a şirk koşarsa sanki o, gökten düşüp parçalanmış da kendisini (vahşi) kuşlar kapışmış, yahut rüzgâr onu uzak bir yere sürüklemiş (bir nesne) gibidir.

Sayın hoca bu ayetin mealinde ilgili kelimeye, ayet içinde secde kelimesi geçmediği için sözlük anlamına uygun olarak Düşmek anlamını vermiştir.

9- Furkan s. 73. ayeti.

وَالَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِّرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا عَلَيْهَا صُمًّا وَعُمْيَانًا

---- Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar;

Sayın hoca bu ayette geçen Lem yehirru kelimesine Davranmazlar anlamı vermiş ve aşağıya şöyle bir not düşmüştür.

Bütün kötülüklerin anası Kur’an’dan yüz çevirmektir. Kur’an’dan yüz çevirmek kadar büyük bir bela ve musibet, perişanlık ve dağılmışlık yoktur. Harr, kavramının yere yığılıp yani secde anlamında olmadığını bu ayet açık olarak göstermektedir. Yani birçok ayette bulunan رََّ خََ) harra) kavramı ayetlere karşı sağır ve kör olmama, ayetlere karşı ilgisiz ve duyarsız kalmama anlamına gelmektedir. رََّ خََ) harra) yere kapanma anlamında değildir. “Harra” kelimesi nesneler bağlamında yere yığılma anlamına gelir insan bağlamında geçtiği yerlerde ise ilgilenme, merak etme, araştırma, önemseme, değer verme, üzerine eğilme, benimseme ve kabul etme anlamına gelmektedir. Âraf-43; Sâd- 24; Yusuf-100; Meryem- 58; Secde-15 âyetlerinde bulunan “harra” kavramı “ilgilenme, merak etme, araştırma, önemseme, ciddiyetle yaklaşma, değer verme, üzerine düşme ve kabul etme” anlamına gelmektedir. Bu âyette geçen “lem yahirru” “harr yapmazlar” ifadesi, ona karşı kör ve sağır davranmama, ilgisiz kalmama, üzerine düşme” demektir. “Harra” yere kapanma değildir. 

Sayın hocanın bu notunun değerlendirmesini bütün ayetlerin mealleri bittikten sonra yapacağız.

Burada lem yehirru kelimesine verdiği anlam, “Harra” yere kapanma değildir şeklindeki önyargısının bir sonucu olarak verdiği anlamdır.

10- Secde s. 15. ayeti.

اِنَّمَا يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِّرُوا بِهَا خَرُّوا سُجَّدًا وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ 

---- Bizim âyetlerimize ancak o kimseler iman ederler ki, bunlar kendilerine hatırlatıldığında büyüklük taslamadan secde ederler. Yani Rablerini hamd ile tespih ederler. 

Sayın hoca bu ayette de Harru kelimesinin mealini ayet içinde Sücceden kelimesi geçtiği için vermemiştir.

11- Sebe s. 14. ayeti. 

فَلَمَّا قَضَيْنَا عَلَيْهِ الْمَوْتَ مَا دَلَّهُمْ عَلٰى مَوْتِه۪ٓ اِلَّا دَٓابَّةُ الْاَرْضِ تَأْكُلُ مِنْسَاَتَهُۚ فَلَمَّا خَرَّ تَبَيَّنَتِ الْجِنُّ اَنْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ الْغَيْبَ مَا لَبِثُوا فِي الْعَذَابِ الْمُه۪ينِ

---- Süleyman’ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun ölümünü, ancak değneğini yiyen bir yer dâbbesi gösterdi. (Sonunda yere) yığılınca anlaşıldı ki cinler gaybı bilselerdi, o alçaltıcı azabın içinde kalmazlardı.

Sayın hoca bu ayetin mealinde de ilgili kelimeye sözlük anlamına uygun olarak içinde secde kelimesi geçmediği için yere yığılmak şeklinde anlam vererek meale koymuştur.

12- Sad s. 24. ayeti. 

قَالَ لَقَدْ ظَلَمَكَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِكَ اِلٰى نِعَاجِه۪ۜ وَاِنَّ كَث۪يرًا مِنَ الْخُلَطَٓاءِ لَيَبْغ۪ي بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَل۪يلٌ مَا هُمْۜ وَظَنَّ دَاوُ۫دُ اَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاكِعًا وَاَنَابَ

---- Davud: Andolsun ki, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana zulmetmiştir. Doğrusu ortakların çoğu, birbirlerine haksızlık ederler. Yalnız iman edip yani salih amel işleyenler başkadır. Bunlar da azdır! dedi. Davud, kendisini sınadığımızı zannetti ve Rabbinden bağışlanma dileyerek rüku etti yani boyun eğerek (Allah’a) yöneldi. 

Sayın hoca bu ayette de Harre kelimesinin anlamını, rüku etmenin yukarıdan aşağıya doğru gerçekleşen bir eylem olduğunu çağrıştırmamak için meale koymamıştır.

Şimdi gelelim sayın hocanın Furkan s. 73. ayetinde yaptığı açıklamanın değerlendirilmesine.

Sayın hoca o açıklamada "“Harra” kelimesi nesneler bağlamında yere yığılma anlamına gelir insan bağlamında geçtiği yerlerde ise ilgilenme, merak etme, araştırma, önemseme, değer verme, üzerine eğilme, benimseme ve kabul etme anlamına gelmektedir. Âraf-43; Sâd- 24; Yusuf-100; Meryem- 58; Secde-15 âyetlerinde bulunan “harra” kavramı “ilgilenme, merak etme, araştırma, önemseme, ciddiyetle yaklaşma, değer verme, üzerine düşme ve kabul etme” anlamına gelmektedir. " demektedir.

Kendisinin bu açıklamasından yol çıkarak ona şunları sorarız.

1- Eğer sizin iddia ettiğiniz gibi Harre kelimesi insan bağlamında ayrı, nesneler bağlamında ayrı geçiyorsa (ki bu sizin iddianız), Araf s. 143. ayetinde insan bağlamında geçtiği anlamlardan birini vermeyip de neden nesne bağlamında geçen yığılıp kaldı anlamını verdiniz?

2- Eğer sizin iddia ettiğiniz gibi Harre kelimesi insan bağlamında söylediğiniz şekilde geçiyorsa, Yusuf s. 100. ayetinin mealine insan bağlamında geçtiği anlamı neden yansıtmadınız?

3- Eğer sizin iddia ettiğiniz gibi Harre kelimesi insan bağlamında söylediğiniz şekilde geçiyorsa, İsra s. 107. ayetinin mealine insan bağlamında geçtiği anlamı Lil ezkani kelimesinin de üzerini örterek neden vermediniz?

4- Eğer sizin iddia ettiğiniz gibi Harre kelimesi insan bağlamında söylediğiniz şekilde geçiyorsa, İsra s. 109. ayetinde geçen Yehirrune kelimesine insan bağlamında geçtiği anlam yerine nesne bağlamında geçtiği anlamı, yine burada da Lil ezkani kelimesinin üzerini örterek tercih ettiniz?

5- Eğer sizin iddia ettiğiniz gibi Harre kelimesi insan bağlamında söylediğiniz şekilde geçiyorsa, Meryem s. 58. ayetinde geçen Harru kelimesine neden insan bağlamında geçtiği anlamlardan birini vermeyerek kelimeyi görmezden geldiniz?

6- Eğer sizin iddia ettiğiniz gibi Harre kelimesi insan bağlamında sizin söylediğiniz şekilde geçiyorsa, Hac s. 31. ayetinde geçen Harre kelimesine insan bağlamında geçtiği anlamlardan birini vermeyerek nesne bağlamında geçen anlamı verdiniz?

7- Eğer sizin iddia ettiğiniz gibi Harre kelimesi insan bağlamında söylediğiniz şekilde geçiyorsa, Secde s. 15. ayetinde geçen Harru kelimesine insan bağlamında geçtiği anlamlardan birini vermeyerek kelimenin üzerini neden örttünüz?

8- Eğer sizin iddia ettiğiniz gibi Harre kelimesi insan bağlamında söylediğiniz şekilde geçiyorsa, neden Sebe s. 14. ayetinde geçen Harre kelimesine insan bağlamında geçtiği anlamlardan birini vermeyerek nesne bağlamında geçen yere yığılmak anlamı verdiniz?

9- Eğer sizin iddia ettiğiniz gibi Harre kelimesi insan bağlamında söylediğiniz şekilde geçiyorsa, Sad s. 24. ayetinde geçen Harre kelimesine insan bağlamında geçtiği anlamlardan birini vermeyerek kelimenin üzerine neden örttünüz?

Görüldüğü üzere sayın hoca Harre kelimesinin insan ve nesne bağlamında ayrı anlamlara sahip olduğunu karşılığı kendinden menkul olarak iddia etmekte, yine de bu iddialarının altını ilgili kelimenin mealinin karşılığı ile doldurmamaktadır. 

Bizim sayın hocanın mealinin Harre kelimesinin geçtiği ayetler bağlamındaki çevirileri hakkındaki gözlemlerimiz bu şekildedir.

Kur'an selim bir akılla okunmak yerine önyargılı bir akılla okunduğu zaman, ortaya çıkan durum maalesef bu dur. Bir kelimeye siz türedi bir anlam vererek geçtiği ayetleri o türedi anlamla çevirmeye kalkarsanız bu kitap size "Dur" diyecektir. Siz durmak yerine illaki devam edeceğim derseniz, ya kelimeyi türedi anlam üzerinden ya da üzerine örtmek suretiyle bir çıkış bulacaksınız. Sayın Ali Aydın hocanın bulduğu çıkış, ilgili kelimenin üzerine örtmek suretiyle olmuştur.

Bizim Harre kelimesinin geçtiği ayetler bağlamında inceleme imkanı bulduğumuz sayın hocanın bu eserinin bizce ismi "Ezber Bozan Kur'an Meali"  yerine "İnanç Bozan Kur'an Meali" olmaya daha layıktır.

                              EN DOĞRUSUNU ALLAH C.C. BİLİR.