Necm s. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Necm s. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Temmuz 2015 Çarşamba

Necm s. 26. Ayeti : Meleklerin Şefaati

Şefaat meselesi, İslam düşüncesi içinde en çok istismar edilen bir konu olup , rivayetlerin yönlendiriciliğinde Kur'anın anlaşılma(ma)ya çalışılmasına en güzel!! örneklerdendir. Rivayetlerin yönlendiriciliği sayesinde Kur'anın, "Müşrik İnancı" olarak beyan ettiği ve bütün Ayetlerinin yerleşik olan şefaat inancını yıkmaya yönelik olduğu bir konu, ne garip tir ki Müslümanların en baba inanç konularından biri haline getirilmiştir. 

Daha önceki yazılarımız da bu konu ile ilgili , "Şefaat Ayetlerini Birde bu Sıra İle Okuyalım" başlıklı yazımızda , şefaat konusu ile ilgili bütün Ayetleri ele almaya çalışarak , şefaat konusunun Kur'an bütünlüğünde nasıl anlaşılması gerektiğini ele almaya çalışmıştık , bu yazımızda sadece Necm s. 26. Ayetinde geçen Meleklerin şefaatinin nasıl olabileceği konusunda Kur'anda bir gezinti yapmaya çalışacağız. 

Ve kem min melekin fîs semâvâti lâ tugnî şefâatuhum şey’en illâ min ba’di en ye’zenallâhu limen yeşâu ve yerdâ.

 [053.026]  Göklerde nice melek vardır ki; Allah, dileyeceği ve razı olacağı kimseler için izin vermedikçe onların şefaatı hiç bir şeye yaramaz.

Şefaatçi olmanın anlamını  , "Birlikte olmak" şeklinde kısaca izah ettikten sonra , Meleklerin kimlerle ve hangi şartlarda birlikte olacaklarını , diğer Ayetlerden öğrenebiliriz. 

Ayetten anlaşılacağı üzere Meleklerin şefaatinin gerçekleşmesi için, öncelikle o şefaati hak etmek gerekmektedir. Meleklerin şefaatini Dünya ve Ahirette olmak üzere değerlendirmek mümkündür. 

 [016.030-32]  Sakınan kimselere: «Rabbiniz ne indirdi?» denince, «İyilik» derler. Bu dünyada iyi davrananlara iyilik vardır. Ahiret yurdu ise daha iyidir. Sakınanların yurdu ne güzeldir!İçlerinden ırmaklar akan Adn cennetlerine girerler. Orada, diledikleri kendilerine verilir. Allah sakınanları böylece mükafatlandırır. Melekler onların canını temizlenmiş olarak alırken: «Selam size; yaptıklarınıza karşılık haydi cennete girin» derler.

 [033.043] Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen O'dur. Melekleri de size istiğfar eder. Allah, müminlere karşı çok merhametlidir.

 [041.030-31]  Şüphesiz, Rabbimiz Allah'tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size vâad olunan cennetle sevinin! derler. «Biz dünya hayatında da ve ahirette de sizin dostlarınız ve sizin için orada nefislerinizin hoşlandığı her şey vardır ve sizin için orada ne isterseniz vardır.

Meleklerin şefaatinin nasıllığı konusunda yukarıda meallerini verdiğimiz Fussilet s. 30. ve 31. Ayetleri anahtar konumundadır. Ayetlerden anlaşılacağı üzere Melekler'in , Dünya ve Ahirette yardımı söz konusudur. 

Ayet , Meleklerin yardımının Dünya hayatı bölümünde hak edilmesinin "Rab" olarak sadece Allah (c.c) nin kabul edilmesi ve bu yönde bir hayat sürülmesi şartına bağlamaktadır. Dün ya hayatında doğru bir hayata sürenler aynı şekilde Ahirette'de Meleklerin yardımına hak kazanmaktadırlar.

Meleklerin Dünya hayatı içinde olan yardımı, Allah (c.c) nin Arz üzerinde cari olan yasalarından yani "Sünnetullah" olup hak etmeye bağlı olarak her zaman işleyecektir. Bu gün eğer bu yasa işlemiyor ise sebebi, "Rab" ve "İlah" olarak sadece Allah (c.c) nin hakim olacağı bir sistem için çalışılmamasıdır. 

"Meleklerin yardımı" nın Dünya hayatı içinde yardımının nasıllığı meselesi, İslam düşüncesinde yanlış anlaşılan bir meselelerden olup rivayet kaynaklarında Bedir'de , Meleklerin bilfiil savaşa katıldıklarından bahsedilmektedir. Melekler ile yardım'dan kasıt ,Allah (c.c) nin yardımı hak eden kullarına bu yardımı somutlaştırarak onlara olan desteğini belirtmesi olarak anlamanın daha doğru bir yaklaşım olacağını düşünmekteyiz. 

Kur'anda bu yardımın nasıllığı ile ilgili Ayetleri gördüğümüz zaman ne demek istediğimiz daha doğru anlaşılacaktır. 

[003.123-126]  Andolsun, siz güçsüz iken Allah size Bedir'de yardımıyla zafer verdi. Şu halde Allah'tan korkup-sakının, O'na şükredebilesiniz. O zaman sen, müminlere şöyle diyordun: İndirilen üç bin melekle Rabbinizin sizi takviye etmesi, sizin için yeterli değil midir?Evet, siz sabır gösterir ve Allah'tan sakınırsanız, onlar (düşmanlarınız) hemen şu anda üzerinize gelseler, Rabbiniz, nişanlı beş bin melekle sizi takviye eder.Allah, bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bu sayede rahatlasın diye yaptı. Zafer, yalnızca mutlak güç ve hikmet sahibi Allah katındandır.

[009.025-26]  And olsun ki Allah size birçok yerlerde, ve çokluğunuzun sizi böbürlendirdiği fakat bir faydası da olmadığı, yeryüzünün geniş olmasına rağmen size dar gelip de bozularak arkanıza döndüğünüz Huneyn gününde yardım etmişti.Sonra Allah, Resulünün üzerine ve mü'minlerin üzerine sekînetini indirdi ve görmediğiniz ordular indirdi de kendisini tanımıyanları azaba uğrattı, ve bu işte kâfirlerin cezası

[009.040] Eğer siz ona yardım etmezseniz; doğrusu Allah, ona yardım etmişti. Hani kafirler onu çıkarmışlardı da, o ikinin ikinicisiydi. Hani onlar mağarada idiler ve hani o, arkadaşına; üzülme, Allah bizimledir, diyordu. Bunun üzerine Allah, ona sekinetini indirmişti, onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemişti. Ve küfretmiş olanların sözünü alçaltmıştı. Allah'ın kelimesi ise en yüce olandır. Allah; Aziz'dir, Hakim'dir.

[033.009]  Ey inananlar! Allah'ın size olan nimetini anın; üzerinize ordular gelmişti. Biz de onların üzerine rüzgar ve göremediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yaptıklarınızı görüyordu.

Verdiğimiz örnek Ayet meallerinde "Meleklerin Yardımı" nda öne çıkan nokta hakediş neticesindedir. Allah (c.c) koymuş olduğu yasa da yardım kuralını çalışmaya bağlamıştır. Bu çalışmanın kimin tarafından yapıldığı önemli değildir . Bedir'de çalışan gayret eden Müslümanlar yardımı hak ederek Müşrik ordusuna galip gelmişler , Uhud'da bu durum tersine dönmüş ,Çalışan gayret eden Müşrikler  Müslüman ordusuna karşı galip gelmişlerdir. 

"Rabbimiz Allah'tır" sözünün gereği çerçevesinde bir hayat süren İman edenler, bu hayatlarının karşılığını, hem Dünya'da hem Ahiret'te karşılıklarını alırlarken , bu sözün tersine  bir hayat sürerek başka Rab'ler ittihaz edenler bu hayatlarının karşılığını sadece Dünya'da alacaklar , Ahirette ise elleri boş kalacaktır. 

Dünya hayatında çalışarak ve gayret ederek Meleklerin şefaatini hak eden İman edenler , Fussilet s. 31. de gördüğümüz üzere Ahiret hayatın da Meleklerin şefaatini hak etmektedirler. Bu şefaati Rad ve Zümer surelerinde  şmyle görmekteyiz. 

[013.022]  Ve onlar ki; Rabblarının rızasını dileyerek sabrederler, salatı ayakta tutarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan, gizlice ve açıkça infak ederler. Kötülüğü iyilik yaparak ortadan kaldırırlar. İşte onlara bu dünyanın karşılığı;Adn cennetlerine girecekler, atalarından, eşlerinden ve zürriyetlerinden salih olanlarla birlikte olacaklar. Melekler de her kapıdan yanlarına girip şöyle diyecekler: sabrettiğinizden dolayı üzerinize selâm olsun. Artık ne güzel yurdun akıbeti.

[039.073] Rablerine karşı gelmekten sakınanlar, bölük bölük cennete götürülürler. Oraya varıp da kapıları açıldığında, bekçileri onlara: «Selam size, hoş geldiniz! Temelli olarak buraya girin» derler.

Sonuç olarak; Rivayetlerin gölgesi altında anlaşılmaya çalışılan bir konu olan şefaat konusunun Necm s. 26. Ayetinde gördüğümüz şekli olan "Meleklerin Şefaati" nin , Cehenneme girmeyi hak etmiş olan birisi için Meleklerin araya girerek onun Cehennemden kurtulması şeklinde bir aracılık ile uzaktan yakından alakası olmadığını gördük. Allah (c.c) nin kullarına Dünya hayatında olan yardımının somutlaştırılmış şekli olan Meleklerin yardımına mazhar olmanın şartı , Arz üzerinde cari olan yasaların yani Sünnetullah'ın işleyiş kurallarına tabi olmaktan geçtiğini biz Müslümanların öğrenmediği müddetçe , her zulme uğradığımızda ellerimiz havaya açıp "Allahım kafirlerin üzerine ebabil gönder" şeklindeki dualarımız maalesef karşılık görmeyecektir. 

                                       EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

10 Nisan 2013 Çarşamba

Necm s. Ayetlerinin Miraç İle İlişiklendirilmesi Üzerine Bir Kaç Söz

Bazı yazılarımızda sıkça vurguladığımız bir durum olan "rivayete uygun ayet arama" hastalığı , "miraç" adı altında uydurulmuş olan muhammed as ın isra s. 1. ayetinde anlatılan mescidi haram'dan mescidi aksa'ya olan yolculuğunun bazı insanlar için az gelmesi sonucunda onu göklere çıkartıp Allah cc ile konuşturmaya kadar varan anlatımlara destek olmak içinde uygulanmıştır. İsra ve miraç hadisesi hakkında uydurulanlar bilindiği üzere "akıllara zarar" kabilinden olup rivayet kitaplarında, özellikle buharinin sahihin'deki miraç hadisi ile ilgili anlatılanlar daha ilk devir hadisçileri tarafından tenkide uğramıştır. 

İsra s. 1. ayetinde anlatılan yolculuk arz üzerinde olmasına rağmen özellikle türkiyede bu olay için özel günler ihdas edilmiş bu olay öyle bir anlatılmış'ki insanların bu olay ile ilgili olarak "acaba oldumu olmadımı?" şeklinde sormaları bile haram ilan edilmiş ve büyük bir mahalle baskısı oluşturulmuştur. İsra s. 1. ayetinde götürdüğü yeri adı ile bildiren rabbimiz daha büyük bir olay olan miracı bu ayetinde anlatmamış diye sorgulamak çoğumuz için "cısss yanarsın"kabilinden kırmızı nokta haline gelmiştir. İsra s. 1. ayetinde bu olay ile ilgili en ufak bir bilgi dahi olmamasına rağmen necm suresine el atılmış ve bu sureden bir şey çıkarılmaya çalışılmıştır.     

Bu tür olayların altında peygamberlerin yarıştırılması ve eziklik psikolojisinin yatmış olduğunu üzülerek müşahede etmekteyiz. Kime sorsak bütün peygamberlere iman ettiğini iddia eder ama muhammed as için " bizim peygamberimiz" şeklinde bir söz sarfetmekten çekinmez. Muhammed as için kullandığımız "bizim peygamberimiz" sözünün arka planında, şuur altımızda yerleştirilmiş olan onun Allah  cc indinde özel yeri olduğu onun "habibullah" veya levleke levlek" sırrına mazhar olduğu uydurmaları yatmaktadır. Müşriklerin istemiş olduğu "melek peygamber" isteği bizim müslümanlarda karşılığını bulmuş ve insanüstü , yarı ilah bir peygamber tasavvuru inşa edilmiş bu bu tasavvura uygun alt yapı mucizeleri oluşturularak bizlere sunulmuş ve bunların etrafına aşılmaz tel örgüler konularak önüne yeşil sarıklı ulu hocalar muhafız olarak dikilmiştir.

Miraç uydurmasıda işte bu tasavvurun bir yansıması olup musa as ın Allah cc ile konuşmasına nazire olarak, " sizin peygamberiniz bunu yaptıysa bizim peygamberimizde miraca çıkmıştır" denilerek bir nebze ezikliğimizin! giderilmesine çalışılmıştır. Sıra artık oluşturulmuş olan bu olaya uygun ayet aramaya gelmiştir, "arayan bulur" mantığıyla yapılan çalışmalar semeresini vermiş en uygun ayetler NECM suresinde bulunmuştur.   

Necm s nin isra. s. den önce inmiş olması bile önemli değildi ve ona bile " kardeşim sen miracı bir keremi sanırsın birkaç defa olmuştur" şeklinde bir kulp bile ayarlanmıştır. Necm suresini okuduğumuz zaman ayetlerin siyak ve sibakı böyle bir olayı anlatmaktan uzak olup hiçbir şekilde bu olay ile ilgili bir anlatıma rastlamak mümkün değildir.    

Necm s. 1-18. ayetleri mealini görüp bu konu ile ne kadar ilgili olduğunu görmeye çalışalım.  

1. Battığı zaman yıldıza andolsun ki;
2. Arkadaşınız  sapmadı ve bâtıla inanmadı.
3. O,arzusuna göre de konuşmaz.
4. O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir.
5. Çünkü onu güçlü kuvvetli biri  öğretti.
6. Ve üstün yaratılışlı doğruldu:
7. Kendisi en yüksek ufukta iken.
8. Sonra  yaklaştı sarktı.
9. O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.
10. Verdi kuluna verdiği vahyi
11. (Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı.
12. Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız?
13. Andolsun onu, önceden bir defa daha görmüştü,
14. Sidretü'l-Müntehâ'nın yanında .
15. Cennetü'l-Me'vâ da onun yanındadır.
16. Sidre'yi kaplayan kaplamıştı.
17. Gözü kaymadı ve sınırı aşmadı.
18. Andolsun o, Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını gördü.  

Nuzül süreci mekke dönemini hatırlayacak olursak, belli bir zaman mekke halkı içinde yaşayan muhammed as bir gün mekkelilerin karşısına çıkıp onlara Allah cc nin kendisini elçi seçtiğini ilan eder. Mekkenin müstekbirleri bu elçiliği red edip onun mecnun, şair vs gibi suçlamalarda bulunurlar. Necm suresi ayetleri onların bu tür suçlamalarını  red ederek muhammed as ın mekkelilere olan tebliğinin hevasından değil Allah cc nin ona vahyettikleri olduğunu bildirir. Muhammed as bu vahyi direk Alah cc değil şura s. 51. ayetinde gördüğümz üzere bir elçi vasıtası ile vahyedilmektedir. Necm s. ayetleri , muhammed as ın bu elçiden vahyi almasının anlatıldığı ayetlerdir.   

"Sizin mecnun diye iftira attığınız arkadaşınızın size söylemiş olduğu sözler Allah cc nin elçisi vasıtası ile ona vahyetmiş olduğu sözler olup bu elçi sizin iddia ettiğiniz gibi onun halusünasyon şeklinde gördüğü bir hayal olmayıp, gözü ile gördüğü bir varlıktır" şeklinde mesaj taşıyan bu ayetler, muhammed as ın bu vahiy meleğini miraca çıktığı zaman gördüğü iddiasına dönüşmüştür.   

Necm s. 7-8.ayetlerinde vahiy meleğinin yere doğru inişinden bahsetmesi miraç uydurucuları için hiç bir şey ifade etmemektedir'ki muhammed as ı yukarı çıkarmışlardır.İşin daha garip olan olanı "nezleten" (iniş) kelimesini "çıkış" anlamında olduğu dahi iddia edilmiştir. Birbirleri ile olan yakınlığı "iki yay arası" deyimi ile anlatılmıştır. Bu yakınlık gökte değil yerdedir, ilerleyen ayetlerde muhammed as ın bu elçiyi bundan öncede gördüğü anlatılır. Tekvir suresi 23. ayetinde "Andolsun ki; onu, apaçık ufukta görmüştür." buyurularak bu görüş zamanı bildirilir , tekvir s. necm suresinden önce nazil olan bir sure olup ilk olarak görmesi ile ilgili anlatımlar necm suresinin 13-18. ayetlerinde anlatılmaktadır.   

13-18. ayetler arasında anlatılan vahiy meleğini önceki görüşü necm suresinin inişinden önceki bir görüşü anlatmasına rağmen zorlama te'villerle miraçı kur'andan delillendirmek isteyen zihniyet olayın miraçta olduğunu iddia edecek kadar gözünü karartabilmiştir. Eğer necm suresindeki bu ayetler miracı anlatıyorsa vahiy meleğini gördüğü zaman neden "önceden" ibaresi ile anlatılmakta olduğunu miraç savunucuları ya hiç düşünmediler yada "nasılsa millet kur'andan anlamaz biz ne dersek ona inanırlar" mantığı ile yutturmaya çalışmışlardır. Vahiy meleğini ilk gördüğü zamanı anlatan bu ayetler maalesef sanki muhammed as ı miraçta gördüklerini anlatıyor zannı verilerek miracın kur'ani dayanağı!!! oturtulmaya çalışılmıştır.

"Sidretul münteha ve cennetül me'va" deyimleri üzerinde gerekli ayarlamalar yapılarak bu anlatılanların gökyüzünde olduğu iddiaları tefsirlerde yerini almıştır. Ayette, yere inen vahiy meleğini gören muhammed as ın gökte olduğu söylenen bu yere çıkarılmasının  bir çelişki olduğu hiç hesaba bile katılmadan miraç uydurmasına dayanak edilemeye gayret edilmesi maalesef bir çok tefsirde yerini alıp "la yus'el" (sorgulanamaz) duruma getirilmiştir.   

"Sidretül münteha" deyiminin öncesindeki "inde" edatının mekan değil zaman zarfı olarak kullanılmış olması ve "şaşkınlığın doruk noktası" olarak anlaşılması daha doğru olsa gerektir. Yerde olduğu anlatılan bir vahiy alışı ile ilgili deyimlerin gökte olduğunu iddia etmek ancak"rivayete uygun ayet aramak" hastalığının bir neticesidir.   

"Sidretül münteha ve cennetül me'va" terimleri, vahiy meleğinin necm suresindeki görülme zamanı için kullanılmadığınıda burada dikkat çekmek isterim, müfessirler bu olayın sanki necm suresi ayetlerinde anlatılan görülme ile ilgisi olduğunu düşünüp miraç olayınıda bu şekilde anlatmışlardır. 13. ayette "bundan önce gördü" denildikten sonra o görme ile ilgili anlatımlar yapılmakta olup illaki miraç olayını anlattırıcağız diye yapılan zorlamalar muhammed sav in bir kaç defa miraça  çıktığına dair söylemlere dahi sebeb olmuştur. Çünkü miraç olayı ile zorlama bir bağlantı kurulmaya çalışılması mecburen çelişkili bir durum ortaya koymaktadır. Tekvir s. 23. ayetinde anlatılan görülme ilk vahyi aldığı sıradaki görülmenin anlatıldığı durum olması daha doğru görülmektedir. Öyleyse bu vahyi gökte almadığına göre bu terimlerin bizlere  ifade ettiği durum muhammed as ın kendisine görünen vahiy meleğinin yeryüzüne indiği andaki durumu ve onu herhangi bir gözün algılamasının imkansız olması ve bu hal üzerinde yere inen cibril'i muhammed as ın gördüğü , yani muhammed as ın kendisine verilen bu vahyin Allah cc nin elçisi tarfından verildiği anlatımıdır.   

"Cennetül me'va" kelimesinin kur'anın diğer ayetlerinde bizlere vaad edilen cennet olarak anlatılması bizlere necm suresinde geçen bu kelimenin ahiretteki cennet olduğu zannı vermesine rağmen "cennet" kelimesinin kur'anın diğer ayetlerinde "bahçe " anlamında kullanıldığı unutulmamalıdır. "Yukarda olan cennetül me'vayı aşağıya indirdiniz" şeklinde yapılacak olan bir itiraza cevabımız ise "anlatılanlar aşağıda olduğu için bu teriminde aşağıda olan bir yer için kullanılmış olması konu bütünlüğüne daha uygundur" şeklinde olacaktır .  
Her ne kadar bu düşüncemize itirazlar gelecek olsada itiraz edenlere tavsiyemiz ilgili kur'an ayetlerini miraç düşüncesini hiç hesaba katmadan okumaları ve bu düşünce bu ayetlerden çıkarmı çıkmazmı şeklinde bir sorgulama yapmalarıdır. 

İsra s. 1 den miraca delil çıkaranlar , aynı surenin 93. ayetini hiç okumazlarmı ? o ayette "
«Veya altın bir evin olmalı, yahut göğe yükselmelisin ama oradan okuyacağımız bir kitap indirmezsen yine o yükselmene inanmayacağız" diyen müşriklere karşı Allah cc neden muhammed as a " öyle demeyin miraca çıktım hatta bakara s. son iki ayetini bile getirdim daha neden inanmıyorsunuz?" dedirtmedide aynı ayetin devamında " sübhanallah ben ancak beşer bir Resulüm" demesi emredildi bunu hiç düşünmezlermi?

Sonuç olarak, bizlere miraç adı altında anlatılan olayın kur'andan desteklenmesi ve bu desteğin necm suresi ayetlerinden çıkarılmaya çalışılması içinde çelişkiler barındıran bir anlayıştan başkası değildir. Ayetlerin siyak ve sibakı tebliğ sürecinde bu tebliğe karşı çıkan müşriklerin elçi sav i mecnun vs gibi yaftalarla iftira edip onun tebliğinin önünü kesme çalışmalarına karşı indirlmiş olan ayetlerdendir. Kur'anın hiç bir yerinde bizlere bildirilmeyen miraç uydurmasına uygun ayet bulma çabasının bir ürünü olan bu tür çalışmalar içinde çelişkiler barındıran iddialar olup her zaman iddia sahibinin yüzünde patlamaya mahkumdur.    

                                                    EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.