30 Temmuz 2024 Salı

YUSUF SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Elif, Lâm, Ra. Bunlar, o açıklayan kitabın ayetleridir.

2- Şüphesiz ki biz onu, bağ kurmanız için Arabi bir okuma olarak indirdik.

3- Biz bu okunan (Kur'an) ı sana vahyetmemiz nedeniyle o anlatıların en iyisini sana anlatacağız. Ve şüphesiz ki sen onun öncesinden kesinlikle o duyarsızlardandın.

4- Biz zaman Yusuf babasına: "Ey babacığım, şüphesiz ki ben on bir yıldız ve o güneşi ve o ayı (rüyamda) gördüm. Onları bana boyun eğiciler olarak gördüm" demişti.

5- 6- (Babası): "Ey oğulcuğum, rüyanı kardeşlerine sakın anlatma, yoksa sana bir plân plânlarlar. Şüphesiz ki o şeytan, o insana bir açıklanan düşmandır. Ve böylece senin Efendin seni derleyip toplayacak ve o sonradan olacak olayların geri dönüşümünden sana öğretecek ve nimetini, sana ve Yakub'un hanedanı üzerine, önceden iki atan İbrahim'e ve İshak'a nimetini tamamladığı gibi tamamlayacak. Şüphesiz ki senin Efendin en iyi bilicidir en bilgedir" demişti.

7- Ant olsun ki Yusuf'ta ve kardeşlerinde, soranlar için ayetler (ibretler) vardır.

8- 9- Bir zaman (kardeşleri): "Gerçekten Yusuf ve kardeşi, babamıza bizden daha sevgilidir. Oysa biz birbirine sıkı sıkıya bağlı bir topluluğuz. Şüphesiz ki babamız, kesinlikle bir açıklanan sapkınlık içindedir. Yusuf'u öldürün veya onu bir yere bırakın ki, babanızın yüzü size kalsın. O'nun arkasından (babanızın en sevgilisi) düzgünler topluluğu olursunuz" demişlerdi.

10- İçlerinden bir sözcü: "Yusuf'u öldürmeyin. Ve eğer yapacaksanız onu o kuyunun algılanamayanına atın da, o yolcuların bir kısmı onu bulup alsın" demişti.

11- 12- (Kardeşleri): "Ey babamız, sana ne oluyor ki Yusuf hakkında bize güvenmezsin? Ve şüphesiz ki biz ona kesinlikle içten öğüt vericileriz. Onu bir sabah serinliği bizim beraberimizde gönder ki, yesin ve oynasın. Ve şüphesiz ki biz onu kesinlikle kollayıcılarız" demişlerdi.

13- (Babaları): "Onu götürmeniz şüphesiz ki beni üzer. Ve ben, siz ondan duyarsız kalanlar iken onu o kurdun yemesinden kaygılanıyorum" demişti.

14- (Kardeşleri): "Eğer biz birbirine sıkı sıkıya bağlı bir topluluk iken onu o kurt yiyecek olursa, o takdirde şüphesiz ki biz kesinlikle ziyan edenleriz" demişlerdi.

15- Onu götürdüklerinde onu o kuyunun algılanamayananına bırakmakta toplaştılar. Ve biz de ona: "And olsun ki bu işlerini sen, onlar fark etmez bir haldelerken onları haberlendireceksin" diye vahyetmiştik.

16- 17- Ve bir akşam karanlığı babalarına ağlayarak gelmişler: "Ey babamız, biz yarışmak için gitmiş ve Yusuf'u da yararlılıklarımızın yanında bırakmıştık da (geri döndüğümüzde) o kurt onu yemiş. Ve biz doğru söyleyenler isek de sen bize inanıcı değilsin" demişlerdi.

18- Üzerinde yalancı kan olan gömleğini getirmişlerdi. (Babaları): "Hayır, benlikleriniz size bir işi hoşlaştırmış. Artık (bana düşen) güzel bir direniştir. Ve Allah, nitelemekte olduğunuz şeylere karşı o destek istenendir" demişti.

19- Ve o yolcular geldi, kendilerinin su arayıcısını gönderdiler o da kovasını (kuyudan) çıkarınca: "Ey müjde bu bir oğlan çocuğu" dedi. Onu ticaret malı olarak (satmak için) sakladılar. Ve Allah onların işlemekte olduğu şeyleri en iyi bilicidir.

20- Ve onu düşük bir değere, sayılanmış dirhemlere sattılar. Ve ona (değer vermedikleri için) o isteksizlerdendiler.

21- Ve Mısır'dan onu satın alan, karısına: "Ona barınağını değerli yap, umulur ki bize faydası olur veya onu bir çocuk olarak sahipleniriz" dedi. Böylece Yusuf'a o sonradan olacak olayların geri dönüşümünden ona öğretmemiz için o yerde olanak sağladık. Ve Allah kendi buyruğunun üzerinde bir yenicidir. Fakat o insanların daha çoğu bilmezler.

22- Ve en sertliğine ulaştığında, ona bir karar yeteneği ve bir bilgi verdik. Ve biz o iyilik edenlere işte böyle karşılık veririz.

23- Ve onun (Yusuf'un) evinde bulunduğu kadın, onun benliğinden (cinsel isteğini tatmin etmek) istedi ve o kapıları sıkıca kapattı ve: "Haydi gelsene" dedi. (Yusuf): "Allah'a sığınırım, şüphesiz ki o (kocan) benim efendim, en iyi bir şekilde barındırmıştır. Gerçek şu ki, o haksızlık yapanlar başarıya eriştirilmez" dedi.

24- Ant olsun ki kadın ona eğilim göstermişti. Ve efendisinin doğru sonuca götüren delilini (ona karşı yaptığı iyiliği) görmüş olmasaydı, o da ona eğilim göstermişti. İşte böylece o hayasızlığı ve o kötülüğü ondan çevirmemiz için. Çünkü o özgülenmiş kullarımızdandı.

25- Ve o kapının önüne geçmeye çalıştılar ve kadın onun gömleğini arkadan yırttı ve o kapının yanında onun kocasını buldular. (Kadın): "Senin ailene kötülük isteyen bir kimsenin karşılığı, hapsedilmekten veya acı bir azaptan başka nedir?" dedi.

26- 27- (Yusuf): "Benim benliğimden o (cinsel isteğini tatmin etmek) istedi" dedi. Ve kadının ailesinden bir tanık (bilirkişi olarak): "Eğer onun gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiş ve o ise o yalancılardandır. Ve eğer onun gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalancı ve o ise o doğru söyleyenlerdendir" diye tanıklık etti.

28-29- Gömleğinin arkadan yırtılmış olduğunu gördüğünde (kocası): "Şüphesiz ki bu, sizin plânlarınızdandır. Şüphesiz ki sizin plânlarınız, büyüktür. Ey Yusuf, sen bundan kayıtsız kal. Ve (ey kadın) sen de arkaya takılı suçun için bağışlanma iste. Şüphesiz ki sen o yanılgıya düşenlerdensin" dedi.

30- Ve o şehirdeki kadınlar: "O yöneticinin karısı genç (uşağ)ının benliğinden (cinsel isteğini tatmin etmek) istiyormuş. (Yusuf'a olan) sevgi onun bağrını delmiş. Şüphesiz ki biz onu bir açıklanan sapkınlık içinde görüyoruz" dedi.

31- (Kadın) o kadınların (Yusuf'u görmek için) kurdukları tuzaklarını işittiğinde, onlara (elçi) gönderdi ve onlara dayanacakları yer hazırladı ve (geldiklerinde) onlardan her tekine bir durgunlaştırıcı (bıçak) verdi. Ve (Yusuf'a): "Çık onların karşılarına" dedi. (Kadınlar) onu gördüğünde onu büyüklediler ve (şaşkınlıktan) ellerini kestiler ve: "Allah için böyle bir şeyi kabûl etmeyiz, ama bu bir beşer değildir. Bu, ancak değerli bir melekten başkası değil" dediler.

32- (Kadın): "İşte bu, kendisi hakkında beni kınadığınızdır. Ve ant olsun ki kendisinden ben (cinsel isteğimi tatmin etmek) istedim, fakat o kendisini (tehlikeden) sarmak istedi. Ve ant olsun ki, eğer ona buyurduğum şeyi yapmazsa, kesinlikle hapsedilecek ve kesinlikle o aşağılıklardan olacaktır" dedi.

33- (Yusuf): "Ey Efendim, o hapishane bana onların beni kendisine çağırdıkları şeyden daha sevimlidir. Ve eğer sen onların plânlarını benden çevirmezsen, onlara meyleder ve o düşüncesizlerden olurum" dedi.

34- Efendisi de onu cevaplandırarak onların plânlarını ondan çevirdi. Şüphesiz ki O, o en iyi işiticinin, o en iyi bilicinin ta kendisidir.

35- Sonra o (somut)  ayetleri görmelerinin arkasından onlara, onu bir süreye kadar hapsetme (fikri) belirdi.

36- Ve o hapishaneye onun beraberinde iki genç erkek daha girdi. O ikiden biri: "Şüphesiz ki ben kendimi (rüyamda) şarap sıkıyor görüyorum" dedi. Ve o diğeri de: "Ben de kendimi (rüyada) başımın üstünde bir ekmek yükleniyor, o kuşun ondan yediğini görüyorum. Bunun geri dönüşümünü bize haber ver. Şüphesiz ki biz seni o iyilik edenlerden görüyoruz" dedi.

37- 38- 39- 40- 41-(Yusuf): "İkinize onunla rızıklandırılacağınız bir yiyecek gelmez ki o, ikinize gelmeden önce ben onun (rüyanın) geri dönüşümünü ikinizi haberlendirmeyeyim. İşte bu, benim Efendimin bana öğrettiği şeydendir. Şüphesiz ki ben Allah'a inanmazlar ve o son (yaşam)ı da (ret ederek) örtücüler topluluğunun inancını bıraktım. Ve atalarım İbrahim ve İshak ve Yakub'un inancına takıldım. Bizim için hiçbir şeyden Allah'ı ortaklaştırmamız olmaz. İşte bu, Allah'ın bize ve o insanlara olan lütfundandır. Fakat o insanların daha çoğu şükretmezler. Ey benim o hapishane arkadaşlarım, ayrı ayrı efendiler mi daha hayırlıdır, yoksa o tek, o boyun eğdirici Allah'mı? Siz O'nun  aşağısından Allah'ın onlar hakkında hiçbir yetki indirmediği, onları sizin ve atalarınızın isimlendirdiği birtakım isimlerden başkasına kulluk etmiyorsunuz. O karar, Allah'tan başkasına ait değildir. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi  buyurdu. İşte bu, o dimdik duran yaşam sistemidir. Fakat o insanların çoğu bilmezler. Ey benim o hapishane arkadaşlarım, ikinizden birine gelince efendisine şarap suvaracak. Ve o diğerine gelince, o asılacak o kuş onun başından yiyecek. Hakkında görüş istemekte olduğunuz o buyruk bu şekilde yerine getirilmiştir" dedi.

42- Ve (Yusuf) iki kişiden kurtulacağını (kesin) kanaatine vardığına: "Efendinin yanında beni hatırla" dedi. Fakat o şeytan ona efendisine hatırlatmayı unutturdu. Bu yüzden birkaç sene daha o hapishanede kaldı.

43- Ve o hükümdar: "Şüphesiz ki ben yedi semiz sığır onları yedi cılız (sığır) yiyor. Ve (ayrıca) yedi yeşil başak ve diğer kuru(başak)ları görüyorum. Ey o dolular, eğer o rüya yorumu yapanlarsanız, benim rüyama da bir görüş bildirin" dedi.

44- (Dolgunlar): "Karmaşık hayâllerdir. Ve biz o hayâllerin geri dönüşümünün bilenleri değiliz" dediler.

45- Ve o iki kişiden kurtulmuş olanı (zaman parçalarından oluşan) bir topluluktan sonra hatırladı: "Ben onun geri dönüşümünü sizi haberlendireceğim, beni hemen (hapishaneye) gönderin" dedi.

46- (Hapishaneye gelince): "Ey Yusuf, ey o çok doğru söyleyen! bize yedi semiz sığır onları yedi cılız (sığır) yiyor. Ve (ayrıca) yedi yeşil başak ve diğer kuru(başak)lara görüş bildir. Umarım ki o insanlara (verdiğin bilgi ile) dönerim de (rüyanın sonucunu) onlar da bilirler" dedi.

47- 48- 49- (Yusuf): "Yedi sene aynı minval üzere ekersiniz. Yiyeceğiniz şeyden bir azı dışında biçtiğinizi onun başağında bırakın. Sonra bunun ardından yedi sertlik (kıtlık senesi) gelir ki, onlar (kıtlık yılları) için öncelediğiniz şeylerin (tohumluk için) korumakta olduklarınızdan bir azı dışındakileri yerler. Sonra bunun ardından onda o insanların onda yağmurlanacağı bir yıl gelir ki, onda (meyvelerin sularını ve hayvanlarını) sıkarlar sağarlar (bolluğa kavuşurlar)" dedi.

50- 52- 53-Ve o hükümdar: "Onu bana getirin" dedi. O elçi ona geldiğinde (Yusuf): "Efendine dön de ona ellerini (bıçağa) kestiren o kadınların durumunu sor. Şüphesiz ki benim Efendim onların plânlarını en iyi bilicidir. İşte bu (isteğimin amacı) şüphesiz ki benim ona o algılanamayananla hainlik etmediğimi bilmesi içindir. Ve şüphesiz ki Allah o hainlik edenlerin plânını doğruya iletmez. Ve ben benliğimi (hatadan) berileştirmiyorum. Şüphesiz ki o benlik kesinlikle o kötülüğü buyurucudur, benim Efendimin merhamet ettiği hariç. Şüphesiz ki benim Efendim, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir" dedi. *

* Bu ayetleri 50-52- 53 olarak sıralama gerekçemiz, bu üç ayetin içinde yapılan konuşmaların Yusuf'a ait olmasındandır. Araya 51. ayeti koyarak konuşma akıcılığının bozulmaması amacı ile bu şekilde bir sıralama yapılmıştır.

51- (Hükümdar kadınlara): "Yusuf'un benliğinden (cinsel isteğinizi tatmin etmek) istediğiniz zamanla ilgili sözünüz nedir?" dedi. (Kadınlar): "Allah için böyle bir şeyi kabûl etmeyiz. Biz onda kötülükten hiçbir şey bilmedik" dediler. O yöneticinin karısı: "Şimdi o gerçek meydana çıktı. Onun benliğinden ben (cinsel isteğimi tatmin etmek) istedim ve şüphesiz ki o kesinlikle o doğru söyleyenlerdendir" dedi.

54- Ve o hükümdar: "Onu bana getirin, onu kendi benliğime özgü (bir yardımcı) kılayım" dedi. Onunla konuştuğunda (Yusuf'a): "Şüphesiz ki sen bugün bizim yanımızda olanak sağlanan güvenilensin" dedi.

55- (Yusuf): "Beni bu yerin kaynaklarına (yönetici olarak) oluştur. Şüphesiz ki ben (herkesin hakkını) bir kollayıcı (kıtlık yönetimini) bir biliciyim" dedi.

56- Ve Yusuf'a böylece o yerde olanak sağladık. Oradan nerede dilerse yerleşiyordu (geniş bir yetkiye sahipti). Şefkatimizi dilediğimize eriştiririz. Ve biz o iyilik edenlerin iş karşılığını kayba uğratmayız.

57- Ve o son (yaşamın) iş karşılığı ise inanmış ve korunmakta olan kimseler için daha hayırlıdır.

58- Ve Yusuf'un kardeşleri gelip onun huzuruna girdiler. (Yusuf) onları hemen tanıdı ve onlar onu yadırgayandılar.

59- 60- Ve onların donanımlarını donattığında (kardeşlerine): "Bana babanızdan olan kardeşinizi getirin. Görmez misiniz şüphesiz ki ben o ölçeği eksiksiz yapıyorum ve o ağırlayanların en hayırlısıyım. Eğer onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size ölçek yok ve bana da yaklaşamazsınız" dedi.

61- (Kardeşleri): "Onu babasından isteyeceğiz Ve şüphesiz ki biz bunu kesinlikle yapıcılarız" dediler.

62- Ve (Yusuf emrindeki) genç (uşak)larına: "Onların zahire bedellerini, ailelerine çevrildikleri zaman onları tanıyıp dönmeleri için yüklerinin içine bırakın" dedi. 

63- Babalarına döndüklerinde: "Ey babamız, o ölçek bizden alıkonuldu, artık kardeşimizi bizim beraberimizde gönder de, ölçek alabilelim. Ve şüphesiz ki biz onu kesinlikle kollayıcılarız" dediler.

64- (Babaları): "Önceden onun kardeşi hakkında inanmam dışında onun hakkında da size inanır mıyım? Fakat Allah kollayıcılık bakımından daha hayırlıdır. Ve O, o merhametlilerin en merhametlisidir" dedi.  

65- Ve yararlılıklarını açtıklarında zahire bedellerini kendilerine geri döndürülmüş olarak buldular. "Ey babamız daha neyin peşine düşüyoruz? İşte bu, bize geri döndürülmüş zahire bedellerimiz. Hem ailemize erzak getiririz hem kardeşimizi kollarız ve de ölçeği bir develik artırırız. İşte bu (verilen) kolay (bitecek bir) ölçektir" dediler.

66- (Babaları): "(Ölüm ile) kuşatılmanız hariç, kesinlikle onu bana getireceğinize dair bana Allah'tan yeminle bağlanmış bir söz verene kadar, onu asla sizin beraberinizde göndermeyeceğim" dedi. Ona yeminle kayıtlanmış sözlerini verdiklerinde: "Bu söylediğimiz şeyin üzerinde Allah dayanaktır" dedi.

67- Ve (babaları devamla): "Ey oğullarım, bir tek kapıdan girmeyin de, ayrı ayrı kapılardan girin. Ve ben Allah'tan (gelecek) hiçbir şeyden sizi zenginleştiremem. O karar Allah'tan başkasına ait değildir. O'na dayandım. Ve o dayananlar artık yalnızca O'na dayansın" dedi.

68- Ve babaları onlara nereden buyurmuşsa girdiklerinde, Yakub'un benliğindeki bir ihtiyacı yerine getirmesi dışında Allah'tan (gelecek) hiçbir şeyden onları zenginleştirecek değildi. Ve çünkü o, ona öğrettiğimiz kadarıyla bilgi sahibi idi. Fakat o insanların daha çoğu bunu bilmezler.

69- Ve (kardeşleri) Yusuf'un huzuruna girdiklerinde, kardeşini kendisinde barındırdı (ve ona) "Şüphesiz ki ben (evet) ben senin kardeşinim. Artık onların işlemekte oldukları nedeniyle sıkıntı duyma" dedi.

70-  Onların donanımlarını donattığında, o su kabını kardeşinin yükünün içine bıraktı. Sonra bir duyurucu: "Ey o kervan şüphesiz ki sizler kesinlikle hırsızlarsınız" diye duyurdu.

71- Onlara dönerek: "Neyi araştırıyorsunuz?" dediler.

72- "O hükümdarın kupasını araştırıyoruz. Ve kim onu getirirse, bir deve yükü (zahire) var ve ben onu (n verileceğini) iddia ediyorum" dediler.

73- (Kardeşleri de): "Allah'a yemin olsun ki, bizim bu yere bozuculuk yapmak için gelmediğimizi kesinlikle bilmişsinizdir. Ve biz hırsızlar da değiliz" dediler.

74- (Onlar): "Eğer yalancılar iseniz, onun (sizdeki) karşılığı nedir?" dediler.

75- (Kardeşleri de): Onun (bizdeki) karşılığı, (çalınan) kimin yükünde bulunursa, artık o (çalan) onun karşılığıdır. Biz o haksızlık yapanlara işte böyle karşılık veririz" dediler.

76- Kardeşinin balyasından önce, onların balyalarına (aramaya) başladı, sonra onu kardeşinin balyasından çıkardı. Yusuf için işte böyle plânladık. Allah'ın dilemesi dışında o hükümdarın yaşam sistemine göre kardeşini (başka türlü) tutabilecek değildi. Dileyeceğimiz kimseyi kademelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde en iyi bilici vardır.

77- (Kardeşleri): "Eğer çalmışsa, önceden onun kardeşi de kesinlikle çalmıştı" dediler. Yusuf onu kendi benliğinde sakladı ve onu belli etmedi: "Sizler durumca daha şerlisiniz. Ve Allah, nitelemekte olduğunuz şeyleri daha iyi bilendir" dedi.

78- (Kardeşleri): "Ey o yönetici, gerçekten onun yaşlı bir babası var. Artık onun yerine birimizi tut. Şüphesiz ki biz seni o iyilik edenlerden görüyoruz" dediler.

79- (Yusuf): "Yararlılığımızı onun yanında bulduğumuzdan başkasını tutmaktan Allah'a sığınırız, Aksi takdirde şüphesiz ki biz haksızlık yapanlardan oluruz" dedi.

80- 81- 82- Ondan (Yusuf'tan) ümit kestiklerinde gizlice konuşarak (diğer insanlardan) bir tarafa çekildiler. Onların büyükleri: "Babanızın sizden Allah'tan yeminle bağlanmış söz tuttuğunu ve önceden de Yusuf hakkında ölçüyü kaçırdığınızı bilmediniz mi? Artık babam bana onay verinceye veya Allah benim hakkımda karar verinceye kadar, bu yerden asla ayrılmayacağım. Ve O, o karar vericilerin en hayırlısıdır. Babanıza dönün ve ona - Ey babamız şüphesiz ki senin oğlun hırsızlık yaptı ve bildiğimizden başkasına da biz tanıklık etmedik ve biz o algılanamayanın kollayıcıları da değiliz. Ve onda olduğumuz o kasabaya ve onda geri geldiğimiz o kervana sor. Ve şüphesiz ki biz kesinlikle doğru söyleyenleriz deyin- " dedi.

83- (Babaları): "Hayır, benlikleriniz size bir işi hoşlaştırmış. Artık (bana düşen) güzel bir direniştir. Allah'ın onları toplu olarak bana getirmesi umulur. Şüphesiz ki O, o en iyi bilicinin o en bilgenin ta kendisidir" dedi.

84- Ve onlardan (başka tarafa) yöneldi. Ve: "Ey Yusuf'a karşı kederim (ve çocuklarıma) öfkem" dedi ve o üzüntüden dolayı iki gözü ağardı. Artık o (kederini öfkesini içinde tutarak) yutkunmaktadır. 

85- (Çocukları): " Allah'a yemin olsun ki sonunda erimiş bitmiş olana veya o yok olanlardan olana kadar, Yusuf'u hatırlayacaksın" dediler.

86- 87- (Babaları): "Ben yaydığım kederimi ve üzüntümü, ancak ve ancak Allah'a yakınıyorum. Ve ben Allah'tan sizin bilemeyeceğiniz şeyleri daha iyi biliyorum. Ey oğullarım, gidin de Yusuf'tan ve kardeşinden bir araştırma yapın ve Allah'ın (rahmet) esintisinden ümit kesmeyin. Gerçek şu ki, Allah'ın esintisinden o gerçeği örtücüler topluluğundan başkası ümit kesmez" dedi.

88- Onun (Yusuf'un) huzuruna girdiklerinde: "Ey o yönetici, bize ve ailemize o zarar dokundu ve biz zorla denkleştirdiğimiz bir zahire bedeli getirdik. Artık bize o ölçeği eksiksiz yap ve bize bağış yap. Şüphesiz ki Allah, o bağış yapanların karşılığını verir" dediler.

89- (Yusuf kardeşlerine): " Siz düşüncesizler olduğunuz zaman Yusuf'a ve kardeşine ne yaptığınızı bildiniz mi?" dedi.

90- (Kardeşleri): "Gerçekten sen, Yusuf'un ta kendisi misin?" dediler. (Yusuf): "Ben Yusuf 'um ve bu da kardeşim. Gerçekten Allah bize büyük iyilikte bulundu. Gerçek şu ki; Kim korunur ve direnip gayret ederse, artık şüphesiz ki Allah o iyilik edenlerin iş karşılığını kayba uğratmaz" dedi.

91- (Kardeşleri): "Allah'a yemin olsun ki, Allah seni kesinlikle bize yeğledi. Ve şüphesiz ki biz kesinlikle yanılgıya düşenlerdik" dediler.

92- 93- (Yusuf): "Bugün size azarlama yok. Allah sizi bağışlar. Ve O, o merhametlilerin en merhametlisidir. Bu gömleğimi götürün de onu babamın yüzüne atın, bir görücü hale gelecektir. Ve ailenizi de toplu olarak bana getirin" dedi.

94- O kervan ayrıldığında babaları (yanındakilere): "Eğer bana bunamış demezseniz, şüphesiz ki ben Yusuf'un esintisini buluyorum" dedi.

95- (Yanındakiler): "Allah'a yemin olsun, şüphesiz ki sen kesinlikle sen o eski sapkınlığının içindesin" dediler.

96- O müjdeci gelip onu, onun yüzüne attığında, hemen bir görücü hale geri döndürüldü. (Yakub): "Ben size, şüphesiz ki ben Allah'tan, sizin bilmeyeceklerinizi daha iyi bilirim demedim mi?" dedi.

97- (Çocukları): "Ey babamız, bizim için arkaya takılı suçlarımıza bağışlama iste, şüphesiz ki biz yanılgıya düşenlerdik" dediler.

98- (Babaları): "Sizin için ileride Efendimden bağışlama isteyeceğim. Şüphesiz ki O, o çok bağışlayıcının o çok merhamet edicinin ta kendisidir" dedi.

99- Yusuf'un huzuruna girdiklerinde: babasını annesini kendisinde barındırdı ve:"Allah'ın dilemesi ile güvenliler olarak Mısır'a girin" dedi.

100- 101- Ve babasını annesini o tahtın üzerine yükseltti ve ona boyun eğerek yere kapandılar. Ve: "Ey babacığım, işte bu önceki rüyamın geri dönüşümüdür. Efendim onu gerçeğe dönüştürdü. Beni o hapishaneden çıkardığı zaman ve o şeytan benim aramla kardeşlerimin arasını dürtüklemesinin arkasından sizi o çölden getirmekle, kesinlikle bana iyilik etti. Şüphesiz ki benim Efendim ne dilerse lütfedendir. Şüphesiz ki O, o en iyi bilicinin en bilgenin ta kendisidir. Ey Efendim, gerçekten bana o hükümranlıktan verdin ve o sonradan olacak olayların geri dönüşümünden bana öğrettin. Ey o göklerin ve o yerin açığa çıkarıcısı! Sen bu şimdiki (yaşamda ve o son (yaşamda) benim yönelenimsin. Benim ömrümü teslim olan olarak tamamla ve beni o düzgünlere kat" dedi.

102- İşte bu, o algılanamayananın haberlerindendir. Onları sana vahyediyoruz. Ve işleri konusunda toplaşıp tuzak kurarlarken, sen onların yanında değildin

103- Ne kadar istekli olsan da o insanların daha çoğu inanacak değildir.

104- Ve sen onlardan hiçbir iş karşılığı da sormuyorsun. O, o tüm insanlar için bir hatırlatmadan başkası değildir.

105- Ve o göklerde ve o yerde (gözle görülen) ayetten nicesi vardır ki, onlardan kayıtsız kalarak geçip giderler.

106- Ve onların tamamı Allah'a ortak koşarak inanıyorlar. 

107- Onlar, Allah'ın azabından kaplayıcı bir felâketin kendilerine gelmesinden veya onlar fark etmezlerken o saatin kendilerine bir anda gelmesinden güvendeler mi?

108- De ki: "İşte bu, benim yolumdur. Ben sağgörü üzerine Allah'a çağırıyorum. Ben ve bana takılmışlar da (aynı şekilde). Ve Allah'ı her türlü eksiklikten uzak tutarım ve ben o ortak koşanlardan değilim."

109- Ve biz senden önce de o kasabaların halkından kendilerine vahyediyor olduğumuz adamlardan başkasını göndermemiştik. O yerde gezip de kendilerinden önceki kimselerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar mı? Ve o sonun yurdu korunmuş olan kimseler için daha hayırlıdır. Hiç bağ kurmaz mısınız?

110- Nihayet o elçiler ümit kestikleri ve kesinlikle yalanlandıklarına kanaat getirdikleri zaman, onlara yardımımız gelmiş, böylelikle dileyeceğimiz kimseler kurtarılmıştır. Ve sıkıntımız o suç işleyenler topluluğundan geri döndürülmez.

111- Ant olsun ki onların anlatılarında o temiz akıl sahipleri için bir ders vardır. (Bu Kur'an) yakıştırılan bir söz değildir. Fakat önünde olanın doğrulayıcısı ve her bir şeyin ayrıntılı bir açıklaması ve inanmakta olan bir topluluk için bir doğruya ileten ve bir şefkattir. 


28 Temmuz 2024 Pazar

İsa a.s. İle İlgili Ayetleri Okuma Kılavuzu

Ne zaman İsa (a.s.) ile ilgili bir konu açılacak olsa, bugün birçok Müslümanın aklına gelen ilk şey, onun ölmediği, göğe çekildiği, kıyamete yakın bir zamanda tekrar yeryüzüne indirilerek bir takım işler yapacağı şeklindeki sözleri tekrar etmek olacaktır. Bu sözler İslâm inancında öylesine kemikleşmiş bir inancın ürünleridir ki, bunu tersini iddia etmek, söyleyen kişinin dinden çıkarak kâfir, zındık v.s. olması anlamına gelmektedir.

Biz bu yazımızda İsa (a.s.) ile ilgili ayetleri tahlil etmek yerine, onun ve diğer bazı ihtilâflı konular ile ilgili ayetlerin nasıl bir anlama yöntemine göre anlaşılması gerektiği üzerinde durmaya çalışacağız. Doğru bir okuma ve anlama yöntemi olmadıkça, din konusunda ortaya çıkan ihtilâfların en aza indirilmesinin mümkün olamayacağını düşünüyoruz.

Bundan önce, Kur'an'ı Kerim'in biz Müslümanların inancını belirlemede nasıl bir konuma sahip olduğunu hatırlamaya, sonra da bu kitabın biz Müslümanların inancını belirlemede nasıl bir konuma sahip olması gerektiği üzerinde durmaya çalışacağız.

Bugün Müslümanlar arasında ihtilâfa sebep olan başta Şefaat, Kabir azabı, Muhammed (a.s.) a isnad edilen mucizeler!, İsa (a.s.) nüzulü meselesi v.s. olmak üzere birçok mesele, bize Kur'an'ın direk olarak ortaya koyduğu ve onun ışığında anlaşılan meseleler değildir. Aksine Kur'an ayetlerinin hevaya göre yorumlanarak nasıl anlaşılmak isteniliyorsa öyle anlaşılmak istenilen meselelerdir.

Kur'an'ın hiçbir ayetinde başta Muhammed (a.s.) olmak üzere, hesap günü bazı kimselerin bazı kimselere şefaatçi olarak onları cehennemden kurtaracağına dair bir tek ayet yoktur. Aksine bu inancın müşrik inancı olduğu için ret edilmesini merkeze alan ayetler sözkonusudur. 

Kur'an'ın hiçbir ayetinde kabir azabına dair bırakın en ufak bir işareti, aksine birçok ayette kabirden kaldırıldığımız anda yapılan konuşmaların nakledildiği ayetlerde, kabirlerde ne kadar kaldıklarının farkında olmayan insanların sözlerini okuyup, kabir azabı diye bir düşüncenin ne kadar yanlış olduğunu rahatlıkla görebiliriz.

Yine aynı şekilde müşriklerin Muhammed (a.s.) dan istedikleri mucizeler her defasında Allah (c.c.) tarafından ret edilmiş olmasına rağmen, ona atfedilen yüzlerce mucizenin!! olması akıllara zarardır. Aynı şekilde İsa (a.s.) için bugün dillerde pelesenk olan iddiaların hiçbiri Kur'an merkezli bir düşünce olmamasına rağmen maalesef genelgeçer bir inanç haline getirilmiştir.

Bu yanlış iddiaların hiçbirinin Kur'an temelli olmaMAsına rağmen, nasıl İslam inancının amentüsü haline getirildiği konusu, asıl konuşulması gereken noktadır. Aksi takdirde biz ne kadar bu gibi düşünceleri ret edersek edelim, kimseyi düşüncesinin yanlışlığına asla ikna edemeyiz.

Bugün Kur'an'ın Müslümanlar nezdindeki konumu, onun "HAKEM KİTAP" olmaktan çıkarılmış, anlaşılmaz bir kitap, sadece sevap makinesi, bırakın okuyup anlamayı el sürmenin bile korkulduğu, bazı ayetlerinin oraya buraya okunarak sihirli bir değnek gibi deva olması beklenen bir durumdadır.

Bugün Müslümanların "HAKEM KİTAB'I" değil, "HAKEM KİTAPLARI" vardır ve inançlarının kaynağını oluşturmada Müslümanlara bu kitaplar yol göstermektedir. işte bu, hakem olarak olarak belirlenmiş kitaplar, Kur'an'ın önünde aşılmaz bir engel oluşturmuş ve bugünkü ihtilâflarda Kur'an'ın hakemliğine değil, o kitapların hakemliğine başvurularak doğrular!! öğrenilmeye çalışılmaktadır.

Doğrularını Kur'an'dan değil de onun önüne konan hakem kitaplardan öğrenen Müslümanlar için, Kur'an'ın belirlediği inançlar maalesef inkâr edilmekte ve bu kitabın inanç kaidelerini inkâr edenler, kendilerinin sahip olduğu inancın tersini düşünenlere, "Kâfir, zındık, Hadis inkârcısı, Meâlci" yaftalar takarak onları bertaraf etmeye çalışmaktadırlar.

Olaya Türkiye genelinde baktığımızda, Kur'an'ın hakem kitap olmaMAsı gerektiğini savunan hoca, efendi v.s. ünvanlı kişilerin daha fazla prim yaptığı maalesef görülmektedir. Bu kişiler Kur'an'ın gündeme getirilerek inançların belirlenmesinde hakem olması gerektiğini iddia edenlere karşı hop oturup hop kalkarak onları karalamaya, asıl kendilerine lâyık olan yaftaları onlara takmaya çalışarak güçlerinin ellerinden gitmemesi için vargüçleriyle savaşmaktadırlar.

---Kur'an, Müslümanların inançlarını belirlemede nasıl bir konuma sahip olmalıdır?---

Bugün asıl bu sorunun cevabının etrafında bir gündem oluşturulması ve ihtilâflarda bu kitabın hakem olması gerektiği anlatılmaya çalışılmalıdır. Aksi takdirde Kur'an dışı hakem kitaplara inanan kitle, sahip oldukları inançların yanlış olduğuna asla ikna olmayacaktır. Biz İsa (a.s.) konusunu Kur'an'ı "HAKEM KİTAP" yaparak okuyup anlamaya çalıştığımızda ortaya şöyle bir durum çıkacaktır:

Öncelikle İsa (a.s.) ile ilgili ayetlerin Medine'de nazil olduğunu dikkate almamız gerekmektedir. Bunun sebebi de Medine'de yaşayan Hristiyanların İsa (a.s) hakkında birtakım yanlış inançlara sahip olmalarıdır. 

Kur'an  içindeki İsa (a.s.) ile ilgili ayetler, Medine'de yaşayan Hristiyanların sahip olduğu yanlış inançlarını merkeze alarak indirilmiş ve bütün ayetler bu yanlışı izale etme amaçlıdır. İşte bu durumu dikkate alan bir okuma anlama çalışması, İsa (a.s) gerçeğini bize en doğru biçimde ortaya çıkaracaktır.

---Peki, Hristiyanların sahip olduğu bu yanlış inançları neydi?

Hristiyanlar, İsa (a.s) ı Allah'ın oğlu olarak görüyor, ona ve annesine insanüstü bir konum yükleyerek onları ilahlık seviyesine çıkartıyorlardı.

Kur'an'ın İsa (a.s) ile ilgili ayetlerini tek bir cümle ile özetleyecek olursak bu kadardır. İsa (a.s) ile bütün ayetler ama bütün ayetler, onun ve annesinin, Allah'ın yarattığı bir beşer olduğu ilâhlık gibi herhangi bir konumlarının asla olAmayacağını merkeze alarak indirilmiş ayetlerdir.

---Peki bu ayetleri bütün Müslümanlar okudukları halde, neden İsa (a.s.) ile ilgili böyle ihtilâflar gündemden düşmüyor?

Bu sorunun tek bir cevabı vardır, o da "Kur'an'nın hakem kitap olmaktan çıkarılarak başka kitapların haken kitap olarak devreye sokulması, bu hakem kitapların bilgi kaynakları ise İsrailiyyat olarak bildiğimiz Yahudi ve Hristiyanlardan devşirilmiş aslı astarı olmayan bilgilerdir."

Düşünmesi bile korkunç olan durum şu dur: Kur'an bize her konuda yol gösterici olması ve karşımıza din adına çıkan herhangi bir duruma doğru cevap aramamız gereken bir kitap olması gerekirken, bu konumdan çıkarılmış ve ilgili ayetleri dış kaynaklardan alınan asılsız bilgileri doğrulamak için bir noter görevi gören bir kitap haline getirilmiştir. Hâl böyle olunca, bugün karşı karşıya olduğumuz durum meydana çıkmakta ve İsa (a.s.) ile ilgili olarak karşımıza çıkan duruma Kur'an merkezli çözüm arayanlar suçlu duruma düşmektedirler.

İsa (a.s.) ve diğer bütün konular ile ilgili ayetler, Kur'an'ın hakemliğine başvurulmadıkça doğru olarak anlaşılamaz ve Müslümanlar arasındaki ihtilaflar asla çözülemez. Kur'an kesinlikle arkaya atılacağı ve diğer kitapların onun önüne konulacağı bir kitap asla değildir. Bugün Müslümanlar arasında konuşulması gereken asıl konu bu dur.

İsa (a.s.) ile ilgili ayetlerin merkezinde onun bir elçi ve kul olduğu, ilâhlık gibi bir durumunun olMAdığının öne çıkarılarak, bu ayetlerden biz Müslümanların da Muhammed (a.s.) ın konumu ile ilgili bir örneklik çıkarması gerekirken, "Onların İsa'sı varsa bizim de Muhammed'imiz var" inancı oluşturularak, Muhammed (a.s.) Allah'ın ortağı durumuna çıkarılmıştır.

Kur'an'ın hakem kitap olma özelliği her zaman gündemde tutulmalı ve Müslümanların bu kitabın ne liği konusunda bilinç sahibi olmaları gerektiği üzerinde hassasiyetle durulmalıdır. özellikle ayetlerin rivayetler karşısındaki durumu, rivayetlerin ayetler karşısındaki durumu Kur'an merkezli ortaya konulmadığı ve o şekilde anlaşılmadığı müddetçe bu ihtilâfların sona ermesi demeyelim ama en aza indirilebilmesi asla mümkün olmayacaktır.

Çünkü bugün herhangi bir konuda siz ayet ortaya koyduğunuz zaman eğer biri size "Ayet var diyorsun ama hadis var kardeşim" diyebiliyor ve hadis dediği bu söz eğer Kur'an'la çelişiyorsa onun asla bir elçi sözü olamayacağını bilincinde olmayan bir kimseye söz anlatabilmek asla mümkün olmayacaktır.

                                               Minareyi çalan kılıfını uydurur.

Bu söz, rivayetleri Kur'an karşısında belirleyici yapanlar için söylenebilecek güzel bir sözdür. Çünkü ayet ile rivayet arasındaki çelişkinin farkına varanlar, rivayetleri belirleyici olarak görmek için "Gayri Metluv Vahiy" denen bir ucube fikir ortaya atmış, ayet ile rivayeti aynileştirmiş, bunun sonucunda rivayet ayetin önüne geçmiş ve ayetler işlevsiz hale getirilmiştir. Bu durumların en güzel bir şekilde anlatılarak kişilerin haberdar edilmesi, yapılacak en doğru işlerdendir.

                                        EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.


23 Temmuz 2024 Salı

Yusuf s. 37. Ayetinin Farklı Mealleri Üzerinde Bir Mülâhaza

Yusuf suresini karşılaştırmalı olarak birkaç farklı meâlden okuyan bir okuyucu, bu surenin 37. ayetine geldiğinde 2 farklı şekilde yapılmış meâl ile karşılaşacak ve haklı olarak ta hangi meâlin daha doğru olduğu yönünde bir sorunun cevabını arayacaktır. Bu yazının konusu, iki farklı meâlden hangisinin daha doğru olabileceği yönündedir.

Konu ile ilgili ayetin Arapça metni ve iki farklı meâli şöyledir: 1. 

قَالَ لَا يَأْت۪يكُمَا طَعَامٌ تُرْزَقَانِه۪ٓ اِلَّا نَبَّأْتُكُمَا بِتَأْو۪يلِه۪ قَبْلَ اَنْ يَأْتِيَكُمَاۜ ذٰلِكُمَا مِمَّا عَلَّمَن۪ي رَبّ۪يۜ اِنّ۪ي تَرَكْتُ مِلَّةَ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَۙ  

1. Meâl:

Yûsuf, delikanlılara şöyle dedi: “- Size rızık olarak verilecek bir yemek, daha size gelmeden önce onun ne çeşit ve nasıl bir yemek olduğunu size haber verdim. Bu, Rabbimin bana öğrettiği ilimlerdendir. Çünkü ben, Allah'a, inanmıyan ve topyekûn ahireti inkâr eden bir kavmin dinini terk ettim.

2. Meâl: 

(Yusuf) dedi ki: “(Merak etmeyin, daha yiyeceğiniz yemek önünüze gelmeden, size rüyanızın ne anlama geldiğini bildireceğim. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah'a inanmayan ve ahireti de inkâr eden bir toplumun milletini terk ettim.”

Öncelikle konuyu daha iyi anlamak için, 36. ayetin de okunması gerektiğini hatırlatmak isteriz. 36. ayetin meâli de şu şekildedir:

Onunla beraber iki delikanlı daha zindana girdi. Bunlardan biri: “Ben (rüyamda) kendimi şarap (yapmak için üzüm) sıkarken gördüm.” Öbürü de: “Ben de başımın üzerinde kuşların yemekte olduğu bir ekmek taşıdığımı gördüm, bunların yorumunu bize bildir. Çünkü biz senin gerçekten iyilik edenlerden olduğunu görüyoruz” dediler.

Bu ayetten anlaşılacağı üzere, Yusuf (a.s.) ile birlikte hapse iki kişi daha giriyor ve bu iki kişi gördükleri rüyayı anlatarak onun yorumunu Yusuf (a.s.) dan öğrenmek istiyorlar. 37. ayette ise, Yusuf (a.s.) o iki kişinin rüyasını yorumlamadan önce onlara bazı sözler söylemektedir. İşte bu sözlerin Türkçeye çevirisi konusunda Kur'an meâllerinde iki farklı eğilim olduğu görülecektir. 

1. örnek meâldeki anlama göre; Yusuf (a.s.) iki arkadaşına yiyecekleri yemek onlara daha gelmeden önce, onlara hangi çeşit yemeğin geleceğini haber vereceğini söylerken, 2. örnek meâldeki anlama göre ise; Yusuf (a.s.) iki arkadaşına yiyecekleri yemek gelmeden önce, onlara gördükleri rüyanın yorumunu onlara haber vereceğini söylemektedir.

Öncelikle bu farklılığın sebebi, "Zamirin Mercii" olarak bilinen, zamirin hangi isme döneceği konusundaki farklı görüşlerden kaynaklanmaktadır. Kur'an'da bazı ayetlerde, zamirin hangi isme döneceği konusundan kaynaklanan farklı anlayışlardan ötürü farklı çeviriler mevcut olup, bu durumdan kaynaklanan bazı ayet çevirilerine daha önceden değinmeye çalışmıştık.

Zamirin en yakın isme dönmesi genel geçer bir kural olmakla beraber, bu kural bazı ayetlerde istisnai durum göstermektedir. Bu kuralın işlemediği ayetlerden bir tanesi de konumuz olan bu ayettir.

1. örnek meâlde yapılan çeviri, zamirin mercii kuralının, en yakın isme dönmesi gerektiği yönündeki görüşün bir sonucudur. Yani aslında ortada yapılan hatalı bir çeviri yoktur. Fakat zamirin mercii kuralı sadece ilgili ayetin kendi içinde uygulanabilecek bir kural değildir. Siyak sibak dediğimiz ayetin öncesi ve sonrası birlikte okunarak bir anlam çıkarılması, yani bağlamın gözetilmesi daha sağlıklı sonuçlar doğuracaktır. 

Bağlam merkezli bir okuma yaptığımızda 36. ayeti tekrar hatırlamamız gerekmektedir. Ayetin Arapça metni şöyledir: 

وَدَخَلَ مَعَهُ السِّجْنَ فَتَيَانِۜ قَالَ اَحَدُهُمَٓا اِنّ۪ٓي اَرٰين۪ٓي اَعْصِرُ خَمْراًۚ وَقَالَ الْاٰخَرُ اِنّ۪ٓي اَرٰين۪ٓي اَحْمِلُ فَوْقَ رَأْس۪ي خُبْزاً تَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْهُۜ نَبِّئْنَا بِتَأْو۪يلِه۪ۚ اِنَّا نَرٰيكَ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ 

Bu ayette geçen بِتَأْو۪يلِه۪ۚ kelimesini merkeze alan bir okuma yaptığımızda 37. ayete nasıl bir anlam verilebileceği de daha kolay ortaya çıkacaktır. 36. ayette arkadaşları Yusuf (a.s.) a rüyalarını anlattıktan sonra ona "نَبِّئْنَا بِتَأْو۪يلِه۪ۚ " (bunların yorumunu bize bildir) demektedir. Aynı kelime 37. ayette yine geçmekte olup, bu geçişi bizim için anahtar konumundadır. 37. ayeti ikiye bölerek okuyacak olursak bunu daha net olarak anlamak mümkündür.

قَالَ لَا يَأْت۪يكُمَا طَعَامٌ تُرْزَقَانِه۪ٓ

Dedi ki: İkinize rızıklanacağınız bir yemek gelmesin ki

اِلَّا نَبَّأْتُكُمَا بِتَأْو۪يلِه۪ قَبْلَ اَنْ يَأْتِيَكُمَاۜ

Ben onun yorumunu size gelmecen önce size haber vermeyeyim.

"Onun yorumunu" şeklinde çevrilmiş olan kelimenin Arapça metin karşılığıبِتَأْو۪يلِه۪ kelimesidir. Bu kelimenin aynısı 36. ayette de geçmekte ve iki kişinin gördükleri rüyanın yorumunun ne olduğu sorusunun karşılığıdır. 36. ayette kullanılan bu kelimenin 37. ayette de kullanılmış olması, bize "Gelecek yemeğin yorumu" olarak değil, "Görülen rüyanın yorumu" anlamı verilmesinin daha isabetli olacağı yönünde bir işaret vermektedir.

Bu noktayı dikkate aldığımızda, Yusuf s. 37. ayetine verilen meâllerin isabetli olanının, 2. örnekteki "(Yusuf) dedi ki: “(Merak etmeyin, daha yiyeceğiniz yemek önünüze gelmeden, size rüyanızın ne anlama geldiğini bildireceğim. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah'a inanmayan ve ahireti de inkâr eden bir toplumun milletini terk ettim."  şeklinde yapılan meâller olduğu ortaya çıkmaktadır.

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

19 Temmuz 2024 Cuma

HUD SURESİ ÇEVİRİSİ

 1- Elif, Lâm, Ra. Bir kitap ki onun ayetleri (dış etkenlere karşı) sağlamlaştırılmış, aynı zamanda bir en bilgenin ve bir en iyi haber alıcının  katından ayrıntılandırılmıştır.

2- Allah'tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye. Şüphesiz ki ben sizin için O'ndan bir uyarıcıyım ve bir müjdeciyim.

3- Ve Efendinizin bağışlamasını isteyin, sonra O'na itaate dönün ki, sizi bir isimlenmiş süreye kadar bir iyi yarar ile yararlandırsın ve her bir lütuf sahibine lütfunu(n karşılığını) versin. Ve eğer (başka tarafa) yönelirseniz, artık ben de sizin için bir büyük gün azabından kaygılanırım.

4- Dönüş yeriniz, Allah'adır. Ve O, her bir şeyin üzerine bir ölçü koyucudur.

5- Dikkat edin, şüphesiz ki onlar, O'ndan gizlenmek için  göğüslerini büküyorlar*. Dikkat edin, giysilerine kaplanmakta oldukları vakit onların saklamakta oldukları şeyleri ve açığa vurmakta oldukları şeyleri bilir. Şüphesiz ki O, o göğüslerin sahip olduğunu bir en iyi bilicidir.

*Gerçek inançlarının ortaya çıkmasını istememeleri anlamında bir deyim.

6- Ve o yerde hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkı Allah'a ait olmasın. Ve onun sabitleşme yerini ve onun ilgiyi kesme yerini de bilir. Her biri bir açıklanan kitaptadır.

7- Ve O ki, tahtı o suyun üzerinde iken bir iş yapan olarak hanginiz daha iyi diye sizi yoklamak için o gökleri ve o yeri altı dönemde takdir etmiştir. Ve ant olsun ki eğer sen onlara: "Şüphesiz ki sizler o ölümün arkasından harekete geçirileceksiniz" diyecek olsan, o gerçeği örten kimseler kesinlikle: "Bu bir açıklanan sihirden başkası değil" diyeceklerdir.

8- Ve eğer o azabı onlardan (zaman parçalarından oluşan) sayılanmış bir topluluğa kadar sonralayacak olsak, kesinlikle: "Onu (azabı) alıkoyan nedir?" diyeceklerdir. Dikkat edin, (o azap) onlara geleceği gün onlardan çevrilmiş değildir ve kendisiyle alay etmekte oldukları şey onları sarıvermiştir.

9- Ve eğer o insana bizden bir şefkat tattırsak, sonra onu kendisinden çekip alsak, şüphesiz ki o kesinlikle ümit keserek bir nankör olur.

10- Ve eğer ona kendisine dokunan bir zarardan sonra bir nimet tattırsak, kesinlikle: "O kötülükler benden gitti" der. Şüphesiz ki o kesinlikle bir sevinen, bir övünendir.

11- (Her duruma karşı) direnip gayret etmiş ve o düzgün işleri işlemiş kimseler başka. İşte onlar, bir bağışlanma ve bir büyük iş karşılığı onlar içindir.

12- Sen onların: "Ona bir hazine indirilmiş olmalı veya onun beraberinde bir melek gelmiş olmalı değil miydi?" demelerinden ötürü, göğsün ona daralarak sana vahyedilmekte olan şeyin bir kısmını belki bırakıcısın. Sen ancak ve ancak bir uyarıcısın. Ve Allah her bir şey üzerine dayanaktır.

13- Yoksa: "Onu kendisi yakıştırdı" mı diyorlar? De ki: "Öyleyse, eğer doğru söyleyenler iseniz onun örneği gibi yakıştırılmış on sure getirin ve Allah'ın aşağısından gücünüzün yettiği kimseleri de çağırın." 

14- Buna rağmen eğer (o çağırdıklarınız da) sizi cevaplandırmadılarsa, artık bilin ki o ancak ve ancak Allah'ın bilgisi ile indirilmiştir ve şüphesiz ki O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Artık teslim olanlar mısınız?

15- Kim, bu şimdiki yaşamı ve onun süsünü istiyorsa, onlara işlerini onda eksiksiz olarak öderiz ve onlar onda (karşılıkça) düşük tutulmazlar.

16- İşte onlar o kimselerdir ki, o son (yaşamda) onlar için o ateşten başkası yoktur. Ve ustalıkla yaptıkları şeyler onda boşa gitmiştir ve işlemekte oldukları şeyler de geçersizdir.

17- Öyleyse (şimdiki hayatı ve süsünü isteyen kimse), kendisinin Efendisinden apaçık bir delil üzerinde olan ve kendisini O'ndan bir tanığın (İncil'in) peşi sıra izlediği ve onun (İncil'in) öncesinden de bir önder ve bir şefkat olarak Musa'nın kitabı (ile haber verilmiş) olan kimse gibi midir? İşte bunlar ona (Kur'an'a) inanırlar. Ve o gruplardan hangisi onu (ret ederek) örterse, artık ona söz verilmiş yer, o ateştir. Artık ondan yana bir tereddüt içinde  olma. Çünkü o, senin Efendinden bir gerçektir. Fakat o insanların daha çoğu inanmazlar.

18- Ve Allah'a karşı bir yalan yakıştırmış kimseden daha haksızlık yapmış olan kimdir? İşte onlar Efendilerine sunulurlar ve o tanıklar da: " İşte bunlar Efendilerine karşı yalan söylemiş olan kimselerdir" der. Dikkat edin, Allah'ın dışlaması o haksızlık yapanların üzerinedir.

19- O kimseler ki, Allah'ın yolundan uzaklaştırırlar ve onda bir eğrilik arama peşine düşerler. Ve onlar o son (yaşamı ret ederek) örtücülerin ta kendileridir.

20- İşte onlar, o yerde başarısız bırakıcılar olamadı ve onlar için Allah'ın aşağısından yönelenlerden hiç kimse de yoktur. O azap onlara katlamalıdır. Onlar o işitmeye dayanamıyorlar ve onlar görmüyorlardı.

21- İşte onlar o kimselerdir ki, kendi benliklerini ziyana sokmuşlardır ve yakıştırmakta oldukları şeyler de onlardan sapmıştır.

22- (Allah'a) suç olmaz şüphesiz ki onlar, son (yaşamda) o en ziyan edenlerin ta kendileridir.

23- Şüphesiz ki inanmış ve o düzgün işleri işlemiş ve Efendilerine gönülden saygı duymuş olanlar var ya, işte onlar o bahçenin arkadaşlarıdır. Onlar onda sürekli kalıcıdırlar.

24- Bu iki bölüğün örneği o kör ve o işitmeyenle, o gören ve o işiten gibidir. Bu ikisi bir örnek olarak denk olur mu? Hiç hatırlamaz mısınız?

25- 26- Ve ant olsun ki Nuh'u topluluğuna gönderdik. (Onlara): "Şüphesiz ki ben sizin için Allah'tan başkasına kulluk etmeyin diye (gönderilmiş) bir açıklanan uyarıcıyım. Şüphesiz ki ben sizin üzerinize bir acı gün azabından kaygılanıyorum" (dedi).

27-Bunun üzerine topluluğundan olan o dolu gerçeği örtmüş olan kimseler: "Biz seni bizim örneğimiz gibi bir beşerden başkası olarak görmüyoruz ve biz sana takılmışı da bizim en aşağılık olan o belirsiz görüşlü kimselerimizden başkası olarak da görmüyoruz. Ve biz sizin için bizim üzerimizde hiçbir üstünlük de göremiyoruz. Aksine biz sizin yalancılar olduğunuza (kesin) kanaat getiriyoruz" dedi.

28- 29- 30- 31- (Nuh): "Ey topluluğum gördünüz mü, eğer ben Efendimden apaçık bir delil üzerinde isem ve bana kendi yanından bir şefkat vermiş, bu da sizin üzerinize köreltildiyse, siz onu çirkin görenler olduğunuz halde biz sizi ona mecbur mu tutacağız? Ve ey topluluğum, ben  buna karşılık sizden bir mal da sormuyorum. Benim iş karşılığımAllah'tan başkasının üzerinde değildir. Ve ben inanmış olan kimseleri de kovucu değilim. Şüphesiz ki onlar Efendileri ile karşılaşıcıdırlardır. Fakat ben sizi bir düşüncesizler topluluğu olarak görüyorum. Ve ey topluluğum, eğer ben onları kovacak olursam, Allah'tan (gelecek olana karşı) bana yardım edecek kimdir? Hiç hatırlamaz mısınız? Ve ben size 'Allah'ın depoları benim yanımdadır' demiyorum ve ben o algılanamayananı da bilmem ve ben size 'Ben bir meleğim' de demiyorum ve ben gözlerinizin hor gördüğü kimseler için 'Allah onlara asla bir hayır vermeyecektir' de demiyorum. Allah, onların kendi benliklerinde olanı en iyi bilicidir. (Eğer onları kovacak olursam) o takdirde şüphesiz ki ben o haksızlık yapanlardan olurum" dedi.

32- (Onlar): "Ey Nuh, bizimle çok söz dalaşı yaptın, hem de bize karşı söz dalaşını çoğalttın. Eğer o doğru söyleyenlerden isen, bizi tehdit etmekte olduğun o şeyi haydi bize getir" dediler.

33- 34- (Nuh): "Onu, eğer dilemişse size ancak ve ancak Allah getirir. Ve siz başarısız bırakıcılar değilsiniz. Ve eğer Allah sizi azdırmayı istemişse, size içtenlikle öğüt vermek istesem bile, içtenlikle verdiğim o öğüt size fayda vermez. O, sizin Efendinizdir ve yalnızca O'na döndürüleceksiniz" dedi.

35- Yoksa, "Onu kendisi yakıştırdı" mı diyorlar? De ki: "Eğer onu kendim yakıştırmış isem, artık suçum benim üzerimedir ve ben sizin işlemekte olduğunuz suçlarınızdan beriyim."

36- 37- Ve Nuh'a: "Durum şu ki; Topluluğundan (şimdiye kadar) inanandan başka kimse asla inanmayacaktır. Artık onların yapmakta oldukları nedeniyle sıkıntı duyma. Ve bizim gözetimimiz ve vahyimizle o gemiyi ustalıkla yap ve haksızlık yapmış olan kimseler hakkında bana söz söyleme. Çünkü onlar batırılmış (olacak)lardır" diye vahyedildi.

38- 39- Ve (Nuh) o gemiyi ustalıkla yapıyor, topluluğundan olan dolular da her ne zaman onun yanından geçip gitse, onu (gemiden dolayı) maskaraya alıyorlardı. (Nuh): "Eğer siz biz(i meydana getirdiğimiz gemi)den dolayı maskaraya alırsanız, şüphesiz ki sizin bizi maskaraya aldığınız gibi, biz de sizi maskaraya alacağız. Kendisini rezil edecek bir azap kime gelecek ve bir sürekli azap kimin üzerine serbest olacak ileride bileceksiniz" dedi.

40- Nihayet buyruğumuz geldiği ve o tandır kaynadığı (sular fışkırmaya başladığı) zaman, biz (Nuh'a): "Her çiftten ikişer ve üzerine o söylenen öne geçmiş dışında aile halkını ve inanmış kimseyi ona yükle" dedik. Ve onun beraberinde olan bir az kimseden başkası inanmamıştı.

41- Ve (Nuh): "Onun içine binin. Onun (suda) akması ve onun sabitleşmesi Allah'ın adınadır. Şüphesiz ki benim Efendim kesinlikle çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

42- Ve o (gemi), onları o dağlar gibi dalgalarda akıtıyordu. Ve Nuh uzakta kalmış oğluna: "Ey oğulcuğum bizim beraberimizde (gemiye) bin ve o gerçeği örtücülerin beraberinde olma" diye seslendi.

43- (Oğlu): "Bir dağa sığınacağım beni o sudan sarar" dedi. (Nuh): "Bugün Allah'ın buyruğundan, merhamet eden kimse (Allah) dışında sarıcı yoktur" dedi. Ve o dalga ikisinin arasını çevreledi de böylelikle (oğlu) o batırılmışlardan oldu.

44-  Ve: "Ey yer suyunu yut ve ey gök sen de onu tut" denildi. Ve o su eksildi böylece o buyruk yerine getirildi. Ve (gemi) Cudi'nin üzerine denkleşti. Ve: "Uzaklık, o haksızlık yapanlar topluluğuna olsun" denildi.

45- Ve Nuh Efendisine seslendi: "Ey Efendim, oğlum şüphesiz ki benim aile halkımdandı ve şüphesiz ki senin sözün gerçektir ve sen o karar vericilerin en doğru karar vericisisin" dedi.

46- (Allah): "Ey Nuh, şüphesiz ki o, senin aile halkından değildi. Şüphesiz ki o (nun yaptığı) düzgün olmayan bir işti. Öyleyse hakkında sana bir bilgi olmayan şeyi bana sorma. Şüphesiz ki ben sana o düşüncesizlerden olursun diye öğüt veriyorum." dedi.

47- (Nuh): "Ey Efendim, şüphesiz ki ben hakkında bana bir bilgi olmayan şeyi sana sormaktan sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen, o ziyan edenlerden olurum" dedi.

48- Ve: "Ey Nuh, sana ve senin beraberindeki toplumlara bizden bir esenlik ve bereketlerle (gemiden) in. (Sizden sonra) bir takım toplumlar olacak, onları yararlandıracağız, sonra onlara bizden acı bir azap dokunacaktır" denildi.

49- Bunlar, o algılanamayanın haberlerindendir. Onları sana vahyediyoruz. Bundan önce sen ve senin topluluğun onları bilmiyordun. Artık direnip gayret et. Şüphesiz ki o (güzel) son o korunanlarındır.

50- 51- 52- Ve Ad'a da kardeşleri Hud'u. (Onlara): "Ey topluluğum, Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Siz yakıştırma yapanlardan başkası değilsiniz. Ey topluluğum, ben buna karşılık sizden bir iş karşılığı sormuyorum. Benim iş karşılığım beni yarıp açığa çıkarandan başkasının üzerinde değildir. Hiç bağ kurmaz mısınız? Ve ey topluluğum, Efendinizin bağışlamasını isteyin, sonra O'na itaate dönün ki üzerinize o göğü(n yağmurunu) bol bol göndersin ve kuvvetinize bir kuvvet katsın ve suçlular olarak (başka tarafa) yönelmeyin."

53- 54- 55- 56- 57- (Onlar): " Ey Hud, bize apaçık bir delil getirmedin ve biz tanrılarımızı senin sözünden dolayı bırakıcılar değiliz ve biz sana inananlar da olmayacağız. Biz 'Bir kısım tanrılarımız seni kötü çarpmış' tan başka birşey de demiyoruz" dediler. (Hud): "Şüphesiz ki ben Allah'ı tanık tutarım ve siz de tanık olun şüphesiz ki ben, sizin O'nun aşağısından ortaklaştırmakta olduğunuz şeylerden beriyim. Haydi toplu olarak bana bir plân kurun sonra bana sakın baktırmayın. Şüphesiz ki ben, benim de Efendim ve sizin de Efendiniz Allah'a dayandım. Hiçbir canlı yoktur ki O, onun perçeminden tutucu olmasın. Şüphesiz ki benim Efendim, bir dosdoğru yol üzerindedir. Eğer (başka tarafa) yönelirseniz, onunla gönderildiğim şeyi ben size kesinlikle ulaştırdım. Ve benim Efendim size başka bir topluluğu ardıl yapar. Ve siz de O'na hiç bir şeyle zarar veremezsiniz. Şüphesiz ki benim Efendim, her bir şeyin üzerinde bir kollayıcıdır" dedi.

58- Ve buyruğumuz geldiğinde Hud'u ve onun beraberindeki inanmış olan kimseleri, bizden bir şefkatle kurtardık. Ve onları bir sert azaptan kurtardık.

59- Ve bu Ad, Efendilerinin ayetlerini ısrarla reddettiler ve O'nun elçisine karşı çıktılar ve her zorba inatçının buyruğuna takıldılar.

60- Ve arkalarına bu şimdikinde de ve o kalkışın gününde de dışlama takıldı. Dikkat edin şüphesiz ki Ad, Efendilerini (nden gelen) gerçeği örttüler. Dikkat edin, uzaklık Hud'un topluluğı Ad içindir.

61- Ve Semud'a da kardeşleri Salih'i. (Onlara): "Ey topluluğum, Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O, sizi o yerde meydana getirdi ve size onda ömür verdi. Artık O'nun bağışlamasını isteyin sonra O'na itaate dönün. Şüphesiz ki benim Efendim (kullarına) yakındır (çağrılarını) cevaplandırandır" dedi.

62- (Onlar): "Ey Salih, sen bundan önce bizim içimizde (iyi şeyler) beklenen biriydin. Sen bizi atalarımızın kulluk etmekte olduğu şeylere, kulluk etmekten vaz mı geçiriyorsun? Şüphesiz ki biz, bizi kendisine çağırdığın şeyden dolayı bir kuşkulu belirsizlik içindeyiz" dediler.

63- 64- (Salih): "Ey topluluğum gördünüz mü, eğer ben Efendimden apaçık bir delil üzerinde isem ve bana kendisinden bir şefkat vermişse, eğer ben de O'na karşı çıkarsam, Allah'tan (gelecek azaba karşı) bana kim yardım eder? O zaman siz benim ziyanımdan başkasını arttırmazsınız. Ve ey topluluğum, bu size (gözle görülen) bir ayet olarak Allah'ın dişi devesidir. Onu bırakın da Allah'ın yerinde yesin ve ona sakın kötülükle dokunmayın, yoksa bir yakın azap sizi tutar" dedi.

65- Derken onu ayaklarını keserek öldürdüler. Bunun üzerine (Salih): "Yurdunuzda üç gün daha yararlanın. Bu, yalanlanmamış bir sözdür" dedi.

66- Süre bitip buyruğumuz geldiğinde Salih'i ve onun beraberindeki inanmış olan kimseleri, bizden bir şefkatle o günün rezilliğinden kurtardık. Şüphesiz ki senin O Efendin, o çok kuvvetlinin, o çok güçlünün ta kendisidir.

67- Ve haksızlık yapmış olan kimseleri o korkunç ses tutuverdi de onlar birden yurtlarında diz üstü çökenler oluverdiler.

68- Sanki onda zenginlik içinde hiç yaşamadılar gibi. Dikkat edin, şüphesiz ki Semud Efendilerini (nden gelen) gerçeği örttüler. Dikkat edin, uzaklık Semud içindir.

69- Ve ant olsun ki elçilerimiz ibrahim'e o müjdeyi getirip "Selâm" dediler. (İbrahim) "Selâm" dedi. Hemen kızarmış buzağıyı getirmesi gecikmedi.

70- Fakat ellerinin ona ilişmez olduğunu gördüğünde, onları yadırgadı ve onlardan dolayı bir kaygı hissetti. (Elçiler): "Hiç kaygılanma, şüphesiz ki biz Lût topluluğuna gönderildik" dediler.

71- Ve onun karısı da ayakta idi, bunun üzerine güldü. Biz de ona İshak'ı ve İshak'ın ardından da Yakub'u müjdeledik.

72- (Karısı): "Yazıklar olsun bana, ben bir kocamış kadın ve bu kocam da yaşlı biri olduğu halde, ben doğuracak mıyım? Şüphesiz ki bu kesinlikle şaşılacak bir şey" dedi.

73- (Elçiler): "Allah'ın buyruğundan dolayı mı şaşıyorsun? Allah'ın şefkati ve O'nun bereketleri sizin üzerinizedir ey o evin halkı. Şüphesiz ki O, övgüye lâyıktır şanı yücedir" dediler.

74- İbrahim'den o ürkme gittiği ve ona o müjde geldiğinde, Lût'un topluluğu hakkında bizimle söz dalaşına başladı.

75- Şüphesiz ki İbrahim, kesinlikle yumuşak davranan başkaları için üzüntü duyan bir içten yönelendi.

76- (Elçiler): "Ey İbrahim, bundan kayıtsız kal. Gerçek şu ki, senin Efendinin buyruğu kesinlikle gelmiştir. Ve şüphesiz ki geri döndürülmeyecek bir azap onlara gelicidir" (dediler).

77- Ve elçilerimiz Lût'a geldiğinde onlardan dolayı kötüleşti ve onlardan dolayı göğsü daraldı ve: "Bu, sıkı bir gündür" dedi.

78- Ve önceden o kötülükleri işlemekte olan topluluğu, koştura koştura ona geldi. (Lût): "Ey topluluğum, bunlar benim kızlarım, onlar sizin için daha temizdir. Artık Allah'a karşı korunun ve konuklarımın içinde beni rezil etmeyin. İçinizden hiç olgun adam yok mu?" dedi.

79- (Topluluğu): "Ant olsun ki bizim senin kızlarında hiçbir hakkımız  olmadığını sende bilmişsindir. Ve şüphesiz ki sen bizim ne istemekte olduğumuzu da kesinlikle biliyorsun" dediler.

80- (Lût): "Keşke benim size karşı bir kuvvetim olsa veya sert bir kaleye sığınabilseydim" dedi.

81- (Elçiler): "Ey Lût, biz senin Efendinin elçileriyiz sana asla ilişemeyecekler. Artık geceden bir kesitte karın hariç halkını yürüt ve içinizden bir kimse arkasına(kalan kimseye) eğilim göstermesin. Gerçek şu ki, onlara eriştirilecek olan şey ona da erişicidir. Şüphesiz ki onların verilmiş sözleri (azap vakitleri) o sabahtır. O sabah da yakın değil midir?" dediler.

82- 83- Artık buyruğumuz geldiğinde oranın üstünü altına getirdik ve oranın üzerine de senin Efendinin yanından bir işaretli pişirilmiş çamurdan birbirini izleyen taşlar yağdırdık. Ve orası o (Mekke'li) haksızlık yapanlardan çok ta uzak değildir.

84- 85- 86- Ve Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı. (Onlara): "Ey topluluğum, Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Ve o ölçeği ve o tartıyı eksik yapmayın. Şüphesiz ki ben sizi hayır (bolluk) içinde görüyorum ve şüphesiz ki ben sizin için bir kuşatıcı gün azabından kaygılanıyorum. Ve ey topluluğum o ölçeği ve o tartıyı hakkaniyetle eksiksiz yapın ve o insanların eşyalarını(n değerini) düşük tutmayın ve bu yerde bozucular olarak karışıklık çıkarmayın. Eğer inananlar iseniz, Allah'ın kalıntısı (bıraktığı kazanç) sizin için daha hayırlıdır. Ve ben sizin üzerinizde kollayıcı değilim" dedi.                      

87- (Topluluğu): "Ey Şuayb, atalarımızın kulluk etmekte olduğu şeyleri veya mallarımızda dilediğimiz şeyleri yapmayı bırakmamızı, sana elçilik görevin mi buyuruyor? Oysa sen kesinlikle o yumuşak davranan o olgunun ta kendisisin" dediler.

88- 89- 90- (Şuayb): "Ey topluluğum gördünüz mü, eğer ben Efendimden apaçık bir delil üzerinde isem ve bana kendisinden bir iyi rızık ile rızık vermişse (sizi vazgeçirmekten nasıl geri dururum?) Ve ben sizi kendisinden vazgeçirmeye çalıştığım şeylerde size aykırı düşmek istemiyorum. Ben, gücüm yettiğince (yanlışlarınızı) düzeltmekten başka bir şey istemiyorum. Benim uzlaşmam Allah'tan başkasına da değildir (sizinle asla uzlaşmam). Ben O'na dayandım ve yalnızca O'na içtenlikle yöneldim.Ve ey topluluğum, bana karşı ayrışmanız, Nuh'un topluluğu veya Hud'un topluluğu veya Salih'in topluluğuna eriştirilenin bir örneğinin size de eriştirilmesine sakın sebep olmasın. Ve Lût'un topluluğu da sizden çok ta uzak değildir.Ve Efendinizin bağışlamasını isteyin sonra O'na itaate dönün. Şüphesiz ki benim Efendim çok merhametlidir, (dönen kullarını) sevendir" dedi.

91- (Topluluğu): "Ey Şuayb söylemekte olduğun şeylerden birçoğunu kavramıyoruz. Ve biz seni bizim içimizde kesinlikle zayıf biri olarak görüyoruz. Ve şayet küçük topluluğun olmasaydı, seni kesinlikle taşlardık. Ve sen bizim üzerimizde gücü olan birisi de değilsin" dediler.

92- 93- (Şuayb): "Ey topluluğum, küçük topluluğum size Allah'tan daha mı güçlüdür ki, O'nu sırta öteleyeceğiniz bir şey olarak mı sahiplendiniz? Şüphesiz ki benim Efendim işlemekte olduğunuz şeyleri kuşatıcıdır. Ve ey topluluğum, durumunuzun gereği üzere işleyin. Şüphesiz ki ben de işleyiciyim. Kendisini rezil edecek bir azab kime gelecek ve o yalancı kimdir ileride bileceksiniz. Artık gözetleyin şüphesiz ki ben sizin beraberinizde gözetleyiciyim" dedi.

94- Ve buyruğumuz geldiğinde Şuayb'ı ve onun beraberindeki inanmış olan kimseleri, bizden bir şefkatle kurtardık. Ve haksızlık yapmış olan kimseleri de ise o korkunç ses tutuverdi de onlar birden yurtlarında diz üstü çökenler oluverdiler.

95- Sanki onda zenginlik içinde hiç yaşamadılar gibi. Dikkat edin, uzaklık Medyen içindir, Semud'un uzaklığı gibi.

96- 97- Ve ant olsun ki Musa'yı (gözle görülen) ayetlerimizle ve bir açıklayan yetkiyle, Firavun ve onun dolularına gönderdik. Fakat onlar Firavun'un buyruğuna takıldılar. Ve Firavun'un buyruğu ise olgun değildi. 

98- O kalkışın günü kendi topluluğunun önüne geçerek onları (su yerine) o ateşe vardırdı. Ve o varılmış yer ne sıkıntılıdır.

99- Ve arkalarına, burada da ve o kalkışın gününde de dışlama takıldı. O verilmiş armağan ne sıkıntılıdır.

100- Bu, o kasabaların haberlerindendir, onu sana anlatıyoruz. Onlardan kimi ayaktadır, kimi de biçilmiştir.

101- Ve biz onlara haksızlık yapmadık, fakat onlar kendi benliklerine haksızlık yaptılar. Allah'ın aşağısından çağırmakta oldukları tanrıları senin Efendinin buyruğu geldiğinde onları hiçbir şeyden zenginleştirmedi ve onlara yıkımdan başka bir şeyi de artırmadı.

102- Ve o kasabaları (n halkını) haksızlık yapanlar oldukları halde tuttuğu zaman, senin Efendinin tutması işte böyledir. Şüphesiz ki O'nun yakalaması çok acıdır çok serttir.

103- Şüphesiz ki bunda, o son (yaşamın) azabından kaygılanan kimse için kesinlikle bir ayet vardır. Bu, o insanların kendisinde toplanmış olacakları bir gündür. Ve bu, tanık olunmuş bir gündür.

104- Ve biz onu bir sayılanmış süreden başkası için sonralamıyoruz.

105- O gün gelir, hiçbir benlik O'nun onayı olmadıkça konuşamaz. Artık onlardan kimi kötü sonlu ve (kimi de) iyi sonludur.

106- Kötü sonlu olan kimselere gelince, artık onlar o ateşin içindedirler. Onlar için onda korkunç sesleri vardır.

107- O gökler ve o yer daimi olduğu sürece senin Efendinin dilemesi hariç, onlar onda sürekli kalıcıdırlar. Şüphesiz ki senin Efendin neyi isterse kesinlikle yapandır.

108- Ve iyi sonlu kimselere gelince, artık onlar o bahçededirler. O gökler ve o yer daimi olduğu sürece senin Efendinin dilemesi hariç, onlar onda kırpması olmayan bir vergi olarak sürekli kalıcıdırlar.

109- Artık onların kulluk etmekte olduğu şeylerden yana bir tereddüt içinde olma. Onlar önceden atalarının kulluk etmekte olduklarından başka bir şekilde kulluk etmiyorlar. Ve şüphesiz ki biz onlara hisselerini eksiksiz olarak vereceğiz.

110- Ve ant olsun ki Musa'ya o kitabı vermiştik, fakat onda aykırı düşüldü. Ve eğer senin Efendinden öne geçmiş bir kelime olmasaydı, onların arasında (karar) kesinlikle yerine getirilirdi. Ve şüphesiz ki onlar (Mekkeliler), ondan (Kur'an'dan) bir kuşkulu belirsizlik içindedirler.

111- Ve şüphesiz ki senin Efendin onların her birine işlerini(n karşılığını) eksiksiz olarak verecektir. Şüphesiz ki O, onların işlemekte olduğu şeyleri en iyi haber alıcıdır.

112- Artık sen, senin beraberindeki (itaate) dönenlerle, buyurulduğun gibi dosdoğru ol. Ve taşkınlık yapmayın. Şüphesiz ki O, işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi görücüdür.

113- Ve haksızlık yapmış olan kimselere yanaşmayın, yoksa o ateş size de dokunur. Sizin için Allah'ın aşağısından yönelenlerden kimse yoktur. Sonra yardım da olunmazsınız.

114- Ve gündüzün iki ucunda ve o geceden de o gündüze yakın kısımda o kulluk görevini ayakta tut. Şüphesiz ki o iyilikler o kötülükleri giderir. İşte bu, hatırlayıcılar için bir hatırlatmadır. 

115- Ve direnip gayret et. Artık şüphesiz ki Allah, o iyilik edenlerin iş karşılığını kayba uğratmaz.

116- Sizden önceki o kuşaklardan kalıntı (varlık) sahiplerinin, o yerde o bozuculuktan vazgeçirmeleri gerekmez miydi? O kimselerden içlerinden kurtarmış olduğumuz bir azı hariç (bunu yapmamıştı). Ve haksızlık yapmış olanlar, orada refahlandırıldıkları şeylere takılmışlar ve suç işleyenler olmuşlardı.

117- Ve senin Efendin oranın halkı düzelticiler oldukları halde iken, o kasabaları haksızlıkla yok edecek değildir.

118- Ve senin Efendin eğer dilemiş olsaydı, o insanları kesinlikle bir tek toplum yapardı. Fakat aykırı düşmeye devam edeceklerdir.

119- Senin Efendinin merhamet ettiği hariç. Ve onları bunun için (birbirleri ile ayrışıma müsait olarak) takdir etmiştir. Ve senin Efendinin: "Cehennemi kesinlikle o cinlerden ve o insanlardan toplu olarak dolduracağım" kelimesi (Efendilerinin merhametini geri tepmeleri neticesinde) tamam oldu.

120- Ve o elçilerin haberlerinden onunla gönlünü sabitleştirecek şeylerin hepsini sana anlatıyoruz. Ve bunlarda sana o gerçek ve o inananlara bir öğüt ve bir hatırlatma gelmiştir.

121- 122- Ve inanmaz kimselere de ki: "Durumunuzun gereği üzere işleyin, şüphesiz ki biz de işleyicileriz. Ve bakının şüphesiz ki biz de bakınanlarız."

123- Ve o göklerin ve o yerin algılanamayananı Allah'a aittir. Ve o işlerin hepsi yalnızca O'na döndürülür. Öyleyse O'na kulluk et ve O'na dayan. Ve senin Efendin işlemekte olduğunuz şeylerden duyarsız değildir.


9 Temmuz 2024 Salı

YUNUS SURESİ ÇEVİRİSİ

1-Elif, Lâm, Ra. Bunlar, o bilge kitabın ayetleridir.

2- İçlerinden bir adama: "O insanları uyar ve inanmış olan kimseleri onlar için Efendilerinin yanında doğruluk önceliği olduğunu müjdele" diye vahyetmemiz, insanlar için şaşılacak bir şey mi oldu? O gerçeği örtücüler dedi ki: "Şüphesiz ki bu, kesinlikle bir açıklanan sihirbazdır."

3- Şüphesiz ki Efendiniz Allah, o gökleri ve o yeri altı dönemde takdir etmiş, sonra o tahtın üzerine (yönetime) denkleşmiş (o gökler ve o yer ile ilgili) o buyruğu ardı ardına düzenlemektedir. O'nun onayından sonrası hariç hiçbir eşlikçi yoktur. İşte bu, Efendiniz Allah'tır, öyleyse O'na kulluk edin. Hiç hatırlamaz mısınız?

4- Allah'ın bir gerçek söz vermesi olarak, dönüş yeriniz toplu olarak O'nadır. Şüphesiz ki O, o takdiri etmeyi başlatır sonra, inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olan kimselere hakkaniyetle karşılık vermesi için, onu tekrar döndürür. Ve onlar ki gerçeği örttüler, gerçeği örtmekte olmaları nedeniyle kaynar sudan bir içecek ve acı bir azap onlar içindir.

5- O ki, o güneşi bir aydınlık ve o ayı bir ışık yapmış ve senelerin sayısını ve o hesabı bilmeniz için, ona konaklama yerleri ölçülendirmiştir. Allah bunu gerçek (bir neden)den başka yapmamıştır. Bilmekte olan bir topluluk için (gözle görülen) o ayetleri ayrıntılı olarak açıklıyoruz.

6- Şüphesiz ki o gecenin ve o gündüzün aykırı düşmesinde ve Allah'ın o göklerde ve o yerde takdir ettiği şeylerde, korunmakta olan bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

7- 8- Şüphesiz ki o kimseler, bizimle karşılaşmayı beklemezler ve bu şimdiki yaşama hoşnut olup onunla rahatladılar. Ve onlar ayetlerimizden duyarsız kalanların ta kendileridir. İşte onların sığınağı, kazanmakta oldukları nedeniyle o ateştir. 

9- Şüphesiz ki inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olan kimseleri, inanmaları sebebi ile Efendileri onların altından o nehirler akar o nimet bahçelerine onları iletir.

10- Ondaki çağrıları: "Ey Allah'ım sen her türlü eksiklikten uzaksın" ve ondaki esenlik temennileri: "Selâm" dır. Çağrılarının sonu ise: "O övgü o tüm insanların Efendisi Allah'a" dır.

11- Ve eğer Allah o insanlara o hayrın çabuklanmasını istedikleri gibi o şerri de çabuklaştırsaydı, onların sürelerini kesinlikle yerine getirilirdi. Bizimle karşılaşmayı beklemez kimseleri böylece kendi taşkınlıkları içinde bocalamaya bırakırız.

12- Ve o insana o zarar dokunduğu zaman, yanı üstü veya oturur veya ayakta olduğu halde bizi çağırır. Ondan zararını kaldırdığımızda ise, kendisine dokunan zarara sanki bizi hiç çağırmamış gibi geçip gider. O savurganlık yapanlara işlemekte oldukları şeyler işte böyle süslendi.

13- Ve ant olsun ki sizden önce o kuşakları haksızlık yaptıklarında yok ettik. Ve elçileri onlara o apaçık delilleri getirmiş olmalarına rağmen asla inananlar olmamışlardı. Biz o suç işleyenler topluluğuna işte böyle karşılık veririz.

14- Sonra nasıl işleyeceğinize bakmak için onların arkasından sizi o yerde ardıllar olarak oluşturduk.

15- Ve ayetlerimiz onlara apaçık olarak peşi sıra okunmakta olduğu zaman, bizimle karşılaşmayı beklemez kimseler: "Bu okunandan başkasını getir veya onu değiştir" dedi. De ki: "Benim için onu kendi tarafımdan değiştirmem olmaz. Ben, bana vahyedilmekte olandan başkasına takılmıyorum. Şüphesiz ki ben eğer Efendime karşı çıkarsam, bir büyük gün azabından kaygılanırım."

16- De ki: "Eğer Allah dilemiş olsaydı, onu size peşi sıra okumazdım ve onu size de algılatmazdı. Ant olsun ki onun öncesinden sizin içinizde bir ömür kaldım. Hiç bağ kurmaz mısınız?"

17- Artık Allah'a karşı bir yalan yakıştırmış veya O'nun ayetlerini yalanlamış kimseden, daha haksızlık yapan kimdir? Gerçek şu ki, o suç işleyenler başarıya eriştirilmez.

18- Ve Allah'ın aşağısından onlara zarar veremez ve fayda veremez şeylere kulluk ediyorlar ve: "Bunlar Allah'ın yanında bizim eşlikçilerimizdir" diyorlar. De ki: "Allah'ı o göklerde ve o yerde bilemediği bir şeyi mi haberlendiyorsunuz?" O, her türlü eksiklikten uzaktır ve onların ortaklaştırmakta oldukları şeylerden yücedir.

19- O insanlar (yaratılış ayarı olarak) bir tek toplumdan başka değildi. Derken aykırı düştüler. Ve eğer senin Efendinden öne geçmiş bir kelime olmasaydı, hakkında aykırı düşmekte oldukları şeyler hakkında onların arasında (karar) kesinlikle yerine getirilirdi.

20- Ve: "Ona, onun Efendisinden (gözle görülen) bir ayet indirilmeli değil miydi?" diyorlar. De ki: "O algılanamayan ancak ve ancak Allah'a aittir, artık bakının şüphesiz ki bende sizin beraberinizde o bakınanlardanım."

21- Ve kendilerine dokunan bir zararın arkasından o insanlara bir şefkat tattırdığımız zaman, onların birden ayetlerimize karşı bir tuzağı vardır. De ki: "Allah, bir tuzak kurmada en hızlıdır." Şüphesiz ki elçilerimiz kurmakta olduğunuz tuzakları yazıyor.

22- O ki, sizi o karada ve o su kütlesinde gezdirmektedir. Nihayetinde o gemilerde olduğunuz zaman onları (yolcuları) bir güzel esintiyle akıttığı ve bununla sevindikleri zaman, bir fırtınalı esinti onlara (gemilere) gelir ve o dalgalarda her taraftan onlara (yolculara) gelir ve onlar (ölüm ile) kuşatıldıkları kanaatine vardıklarında, o yaşam sistemini sadece O'na özgüleyenler olarak:  "Eğer bizi bundan kurtaracak olursan, kesinlikle o şükredenlerden olacağız" diye Allah'ı çağırırlar.

23- Onları kurtardığında ise onlar birden o yerde o hakları olmaksızın haddi aşarlar. Ey o insanlar, haddi aşamanız(ın zararı) benliklerinizedir. Bu şimdiki yaşam bir yararlılıktır, sonra dönüş yeriniz bizedir. Artık işlemekte olduğunuz şeyleri size biz haberlendireceğiz.

24- Bu şimdiki yaşamın örneği ancak ve ancak, onunla o insanların ve o hayvanların yiyeceği şeylerden olan, o yerin bitkisinin birbirine karıştığı o gökten indirdiğimiz bir su gibidir. Nihayet o yer takısını tutup süslendiği ve onun halkı da buna kendilerinin güç yetirici olduklarına (kesin) kanaat getirdikleri zaman, buyruğumuz ona geceleyin veya gündüzleyin gelir de, böylelikle onu dün üzerinde sanki hiç zenginlik yokmuş gibi bir biçilmiş ekine dönüştürürüz. Düşünen bir topluluk için biz (gözle görülen) o ayetleri işte böyle ayrıntılandırıyoruz.

25- Ve Allah, o esenliğin yurduna çağırır. Ve kimi dilerse bir dosdoğru yola iletir.

26- O iyilik etmiş olan kimseler için daha iyisi ve bir de fazlası vardır. Ve yüzlerini bir karalık ve bir aşağılanma bürümez. İşte onlar, o bahçenin arkadaşlarıdır. Onlar onda sürekli kalıcıdırlar.

27- Ve o kötülükleri kazanmış olan kimselerin karşılığı, o kötülüklerin örneği kadardır. Ve onları bir aşağılanma bürür. Onlar için Allah'tan (gelen azaptan) hiçbir sarıcı yoktur. Yüzleri o geceden bir karanlık kesit gibi kaplanmıştır. İşte onlar, o ateşin arkadaşlarıdır. Onlar onda sürekli kalıcıdırlar.

28- 29- Ve o günde onları toplu olarak sürüp toplayacağız, sonra ortaklaştırmış olan kimselere: "Siz ve ortaklarınız yerlerinize" diyeceğiz. Böylece onların arasındaki bağlantıyı ortadan kaldırmışızdır. Ve onların ortakları: "Siz yalnızca bize kulluk etmekte olanlar değilidiniz. Artık Allah, bizimle sizin aranızda bir tanık olarak yeter. Şüphesiz ki biz sizin kulluğunuzdan kesinlikle duyarsızlardık." dedi.

30- İşte orada her bir benlik geçmişiyle yoklanır. Ve o gerçek yönelenleri Allah'a geri döndürülmüşler ve yakıştırmakta oldukları şeyler de onlardan sapmıştır.

31- De ki: "O gökten ve o yerden size kim rızık veriyor? Ya da o işitmeye ve o görmelere hükümran olan kimdir? Ve o ölüden o yaşayanı ve o yaşayandan o ölüyü kim çıkarıyor? Ve (yer ve gök ile ilgili) o buyruğu ardı ardına kim düzenliyor? Diyecekler ki "Allah." Öyleyse de ki: "Hiç korunmaz mısınız?"

32- İşte bu Allah sizin o gerçek Efendinizdir. O gerçekten sonra artık o sapkınlıktan başka ne vardır? Böyle iken nasıl da çevriliyorsunuz?

33- Senin Efendinin itaatten çıkmış olan kimseler üzerindeki "Şüphesiz ki onlar inanmazlar" sözü işte böyle gerçek oldu.

34- De ki: "Ortaklarınızdan o takdiri başlatır sonra onu tekrar döndürür kimse var mıdır? De ki: " Allah, o takdiri başlatır sonra onu tekrar döndürür. Böyle iken nasıl çarptırılıyorsunuz?"

35- De ki: "Ortaklarınızdan o gerçeğe ileten kimse var mıdır? De ki: "Allah, o gerçeğe iletir. Öyleyse o gerçeğe ileten kimse mi, yoksa doğruya iletilmedikçe kendisini doğruya iletemeyen kimse mi takılmaya daha hak sahibidir? Size ne oluyor nasıl karar veriyorsunuz?"

36- Ve onların tamamı (yanlış) kanaatten başkasına takılmıyorlar. Şüphesiz ki o (yanlış) kanaat, gerçekten yana hiçbir şekilde zenginlik sağlamaz. Şüphesiz ki Allah, onların yapmakta oldukları şeyleri en iyi bilicidir.

37- Ve bu okunan (Kur'an) Allah'ın aşağısından (biri tarafından) yakıştırılan bir şey değildir. Fakat önündekinin doğrulayıcısı ve o kitabın ayrıntılı bir açıklamasıdır. O tüm insanların Efendisinden olması konusunda onda hiçbir belirsizlik yoktur.

38- Yoksa "Onu kendisi yakıştırdı" mı diyorlar? De ki: "Öyleyse, eğer doğru söyleyenler iseniz onun örneği bir sure getirin ve Allah'ın aşağısından gücünüzün yettiği kimseleri de çağırın."

39- Hayır, onlar bilgisini kuşatamadıkları ve onun (verdiği haberin) geri dönüşümü henüz kendilerine gelmemiş şeyi yalanladılar. Kendilerinden önceki kimseler de işte böyle yalanlamışlardı. O haksızlık yapanların sonu nasıl oldu artık bir bak.

40- Ve içlerinden ona (sonradan) inanacak kimse vardır ve içlerinden ona (sonradan da) inanmayacak kimse vardır. Ve senin Efendin o bozuculuk yapanları en iyi bilendir.

41- Eğer seni yalanlayacak olurlarsa artık de ki: "Benim işim banadır ve sizin işiniz de sizedir. Sizler benim işlemekte olduğum şeylerden berisiniz ve ben de sizin işlemekte olduğunuz şeylerden beriyim."

42- Ve içlerinden seni dinleyenler vardır. Ve eğer ki bağ kurmazlar olsalar da, o sağırlara artık sen mi işittireceksin? 

43- Ve içlerinden sana bakanlar vardır. Ve eğer ki görmezler olsalar da, o körleri artık sen mi doğruya ileteceksin?

44- Şüphesiz ki Allah, o insanlara hiçbir şekilde haksızlık yapmaz. Fakat o insanlar kendi benliklerine haksızlık yapıyorlar.

45- Ve onları (kabirlerinde) sanki o gündüzden bir saatten başka kalmamışlar gibi, kendi aralarında birbirleri ile tanışacak olarak sürüp toplayacağımız gün, Allah'ın karşılaşmasını yalanlamış olan kimseler kesinlikle ziyan etmişler ve doğruya iletilenler olmamışlardır.

46- Ve eğer onlara söz verdiğimizin bir kısmını sana göstersek veya seni ömrünü tamamlasak, artık onların dönüşü bizedir. Sonra Allah onların yapmakta oldukları şeylerin üzerinde bir tanıktır.

47- Ve her bir toplumun bir elçisi vardır. Elçileri (tanıklık için) geldiği zaman, onların arasında (karar) hakkaniyetle yerine getirilir. Ve onlara haksızlık yapılmaz.

48- Ve: "Eğer doğru söyleyenler iseniz bu söz ne zaman (gerçekleşecek)?" diyorlar.

49- De ki: "Allah dilemedikçe kendi benliğim için bir zarara ve bir faydaya hükümran değilim. Her bir toplum için bir süre vardır. Onların süreleri geldiği zaman, bir saat sonralayamazlar ve de önceleyemezler."

50- De ki: "Gördünüz mü eğer O'nun azabı size geceleyin veya gündüzleyin gelecek olsa, o suç işleyenler ondan neyi (geceyi mi gündüzü mü) çabuklaşmasını istiyor?"

51- (Azap başınıza) çöktükten sonra mı ona inandınız? Şimdi mi? Halbuki (önceden) onun çabuklaşmasını istiyordunuz.

52- Sonra o haksızlık yapmış olan kimselere: "O sürekli kalıcılığın azabını tadın. Kazanmakta olduğunuz şeylerin başkasıyla mı karşılık göreceksiniz?" denildi.

53- Ve senden: "O (azap haberi)gerçek mi?" diye haberlenmek istiyorlar. De ki: "Evet, ve benim Efendime ant olsun ki şüphesiz ki o kesin gerçektir ve siz başarısız bırakıcılar değilsiniz."

54- Ve eğer o yerde olan herşey yanlış yapan benliğin olsaydı, kesinlikle onu kurtulmalık olarak verirdi. Ve o azabı gördüklerinde o pişmanlığı sakladılar. Ve onların arasında (karar) hakkaniyetle yerine getirildi. Ve onlara haksızlık yapılmaz.

55- Dikkat edin, o göklerde ve o yerde olan şeyler şüphesiz ki Allah'ındır. Dikkat edin, şüphesiz ki Allah'ın söz vermesi bir gerçektir. Fakat onların tamamı bilmezler.

56- O, yaşatır ve öldürür ve O'na döndürüleceksiniz.

57- Ey o insanlar, Efendinizden size kesinlikle bir öğüt o göğüslerde olan şeye bir iyileştirme ve o inananları bir doğruya ileten ve bir şefkat gelmiştir.

58- De ki: "Allah'ın lütfuyla ve O'nun şefkatiyle, işte bununla artık sevinsinler. O, onların toplamakta olduğu şeylerden daha hayırlıdır.

59- De ki: "Allah'ın rızıktan size indirip de, ondan yasak ve serbest yaptığınız şeyleri gördünüz mü. De ki: "Size Allah mı onay verdi yoksa siz mi Allah'a karşı yakıştırma yapıyorsunuz?"

60- Ve o yalanı Allah'a karşı yakıştırmakta olan kimselerin, o kalkışın günü (hakkındaki kesin) kanaati nedir? Şüphesiz ki Allah, o insanların üzerine kesinlikle bir lütuf sahibidir. Fakat onların hiçbiri şükretmezler.

61- Ve sen bir durumda olmuyor ve ondan (o durumdan) okunandan peşi sıra birşey okumuyor ve sizler de işten birşey işlemezsiniz ki, ona döküldüğünüz zaman biz sizin üzerinizde tanıklar olmayalım. Ve o yerde ve o gökte bir zerre ağırlığının bir kısmı dahi, senin Efendinden uzak kalmıyor ve ondan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki, bir açıklanan kitapta olmasın. 

62- Dikkat edin, şüphesiz ki Allah'ı yönelen edinenlere hiç bir kaygı olmaz ve onlar üzülmezler.

63- O kimseler ki, inanmış ve korunmakta olanlardır.

64- Onlar için bu şimdiki yaşamda ve o son (yaşam)da o müjde vardır. Allah'ın kelimeleri için hiçbir değiştirme olmaz. İşte bu, o büyük başarının ta kendisidir.

65- Ve onların dedikleri sakın seni üzmesin. Şüphesiz ki o güçlülük toplu olarak Allah'ındır. O, o en iyi işiticinin, o en iyi bilicinin ta kendisidir.

66- Dikkat edin, o göklerde kim varsa ve o yerde kim varsa şüphesiz ki Allah'ındır. Allah'ın aşağısından olanlara çağrı yapmakta olan kimseler (gerçekte o) ortaklara takılmıyorlar. Onlar (yanlış) kanaatten başkasına takılmıyorlar. Ve onlar saçmalamaktan başkasını da yapmıyorlar.

67- O ki, size o geceyi onda durulmanız için ve o gündüzü de bir görünür olarak, oluşturdu. Şüphesiz ki bunda, işiten bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

68- "Allah bir çocuğa tutundu" dediler. O, her türlü eksiklikten uzaktır. O, o çok zengindir. O göklerde ne varsa ve  o yerde ne varsa O'nundur. Yanınızda buna dair hiçbir yetki yoktur. Allah'a karşı bilemeyeceğiniz birşeyi mi diyorsunuz?

69- De ki: "Şüphesiz ki o yalanı Allah'a karşı yakıştırmakta olan kimseler, başarıya eriştirmezler."

70- Bu şimdikinde bir yararlılıktır, sonra onların dönüşleri bizedir, sonra onlara gerçeği örtmeleri nedeniyle o sert azabı tattıracağız.

71- 72- Ve onlara Nuh'un haberini peşi sıra oku. Bir zaman topluluğuna: "Ey topluluğum benim (tevhidi) duruşum ve Allah'ın ayetlerini hatırlatmam size ağır geliyorsa, artık ben sadece Allah'a dayandım. Artık siz ortaklarınız ile beraber buyruğunuz hakkında toplanın (karar kılın), sonra buyruğunuz size keder olarak kalmasın, sonra bana (olan kararı) yerine getirin ve bana sakın baktırmayın. Eğer (başka tarafa) yönelirseniz, ben sizden hiçbir iş karşılığı sormadım. Benim iş karşılığım Allah'tan başkasının üzerinde değildir. Ve ben o teslim olanlardan olmamla buyuruldum" demişti.

73- Buna rağmen onu yalanladılar. Bunun üzerine biz de onu ve onun beraberinde o gemide olan kimseleri kurtardık ve onları ardıllar olarak oluşturduk ve ayetlerimizi yalanlamış olanları ise batırdık. Artık bak o uyarılmışların sonu nasıl olmuş.

74- Sonra onun arkasından onların topluluklarına elçileri harekete geçirdik. Onlara o apaçık delilleri getirdiler. Önceden kendisini yalanladıkları şeye asla inananlar olmadılar. O sınırı aşanların kalplerine işte böyle damga vururuz.

75- Sonra onların arkasından Musa'yı ve Harun'u Firavun ve onun dolularına, (gözle görülen) ayetlerimizle harekete geçirdik. Fakat büyüklük tasladılar ve suç işleyenler topluluğu oldular.

76- Onlara yanımızdan o gerçek geldiğinde: "Şüphesiz ki bu kesinlikle bir açıklanan sihir" dediler.

77- Musa: "Size o gerçek geldiğinde böyle mi diyorsunuz? Bu sihir midir? Oysa o sihirbazlar başarıya eriştirilmez" dedi.

78- (Onlar da): "Sen bize atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyden eğilimi kesmemiz ve bu yerde o büyüklüğün ikinizin olması için mi geldin? Ve biz sizin ikinize inananlar olmayacağız" dediler.

79- Ve Firavun: "Bütün en iyi bilen sihirbazı bana getirin" dedi.

80- O usta sihirbazlar geldiğinde Musa onlara: "Atacısı olduğunuz şeyleri  atın" dedi.

81- 82- Attıklarında ise Musa: "Sizin o kendisini getirdiğiniz şey, sihirdir. Şüphesiz ki Allah, onu geçersizleştirecektir. Şüphesiz ki Allah, o bozuculuk yapanların işini düzeltmez. Ve eğer ki o suç işleyenler çirkin görse de, Allah kendi kelimeleri ile o gerçeği ortaya çıkaracaktır" dedi.

83- Musa'ya, topluluğu içindeki bir soy, ancak Firavun ve onun dolularının onların deneme aracı olma kaygısıyla inandı. Çünkü Firavun o yerde çok yüceydi. Ve şüphesiz ki o kesinlikle o savurganlık yapanlardandı.

84- Ve Musa (topluluğuna): "Ey topluluğum eğer Allah'a inandıysanız, eğer teslim olanlarsanız artık yalnızca O'na dayanın" dedi.

85- 86- Bunun üzerine onlar da: "Allah'a dayandık. Ey Efendimiz bizi o haksızlık yapan topluluğa bir deneme aracı yapma. Ve bizi şefkatinle o gerçeği örtenler topluluğundan kurtar" dediler.

87- Ve Musa'ya ve kardeşine: "Topluluğunuz için Mısır'a evler yerleştirin ve evlerinizi birbirine yönelik hale (birbirinden haber alabilecek vaziyete) dönüştürün ve o kulluk görevini ayakta tutun ve o inananları müjdele" diye vahyettik.

88- Ve Musa: "Ey Efendimiz, şüphesiz ki sen Firavun ve onun dolularına bu şimdiki yaşamda süs ve mallar verdin. Ey Efendimiz, bunun sonucunda senin yolundan saptırıyorlar. Ey Efendimiz, onların mallarının üzerine silgi çek ve kalplerinin üzerini sertleştir. Artık onlar o acı azabı görmelerine kadar, inanmazlar" dedi.

89- (Allah): "İkinizin çağrısı kesinlikle cevaplandırılmıştır. Artık ikiniz dimdik ayakta durun ve bilmez kimselerin yoluna sakın takılmayın" dedi.

90- Ve Yakub'un oğulları'nı o su kütlesini geçirdik. Firavun ve onun askerleri bir hadsizlikle ve düşmanlıkla onlara takıldılar. Nihayet o batma hali ona yetiştiği zaman: "Ben inandım, gerçek şu ki; Yakub oğulları'nın kendisine inandığından başka tanrı yoktur ve ben o teslim olanlardanım" dedi.

91- 92- Şimdi mi? Önceden karşı çıkmış ve o bozuculuk yapanlardan olmuştun. Artık bugün senin ardıllarına (gözle görülen) bir ayet olman için senin zırhını kurtaracağız. Ve şüphesiz ki o insanlardan birçoğu ayetlerimizden kesinlikle duyarsızdırlar.

93- Ve ant olsun ki Yakub'un oğulları'nı doğru bir yerleşkeye yerleştirdik ve onları o temizlerden rızık verdik. Kendilerine o bilgi gelinceye kadar, aykırı düşmediler. Şüphesiz ki senin Efendin o kalkışın gününde aykırı düşmekte oldukları şeyler hakkında onların arasında (kararı) yerine getirecektir.

94- Eğer sana indirdiğimizden bir kuşkuda isen, senden önceki o kitab (Tevrat)ı okumakta olan kimselere sor. Ant olsun ki sana Efendinden o gerçek gelmiştir. Öyleyse sakın o tereddüde düşenlerden olma.

95- Ve sakın Allah'ın ayetlerini yalanlamış olan kimselerden olma. Yoksa o ziyan edenlerden olursun.

96- 97- Şüphesiz ki senin Efendinin (azap) kelimesi üzerlerine gerçek olmuş olan kimseler, eğer ki onlara her ayet gelmiş olsa da, o acı azabı görmelerine kadar, inanmazlar.

98- Yunus topluluğu dışında (sonradan) inanıp ta inanması ona fayda vermiş (başka) bir kasaba da olması gerekmez miydi? Onlar inandıklarında bu şimdiki yaşamdaki o rezillik azabını onlardan kaldırdık ve bir vakte kadar onları yararlandırdık.

99- Ve eğer senin Efendin dilemiş olsaydı, o yerdeki kimselerin hepsi kesinlikle toplu olarak inanırdı. İnananlardan olmalarına kadar, o insanları artık sen mi zorlayacaksın?

100- Allah'ın onayı olmadıkça bir benliğin inanması olamaz. Allah, o pisliği bağ kurmaz kimselerin üzerine yığar.

101- De ki: "O göklerde ve o yerde ne var bir bakın." Ancak, (gözle görülen) o ayetler ve o uyarılar inanmazlar topluluğunu (n inancını) zenginleştirmiyor.

102- Onlar kendilerinden önce gelip geçen kimselerin günlerinin örneğinden başkasına mı bakıyorlar? De ki: "Artık bakının şüphesiz ki ben de sizin beraberinizde o bakınanlardanım."

103- Sonra elçilerimizi ve inanmış olan kimseleri kurtarırız. İşte böyle, o inanmışları kurtarmak bizim üzerimizde bir haktır.

104- 105- 106- De ki: "Ey o insanlar, eğer siz benim yaşam sistemimden bir kuşku içindeyseniz, artık (bilin ki) ben sizin Allah'ın aşağısından kulluk ettiğiniz kimselere kulluk etmiyorum. Fakat ben, sizin ömrünüzü tamamlayacak olan Allah'a kulluk ediyorum. Ve ben o inananlardan olmamla ve yüzünü (fıtrat yasalarına) bir meyleden olarak o yaşam sistemine doğrult ve o ortak koşanlardan sakın olma diye ve Allah'ın aşağısından sana fayda veremez ve zarar veremez şeyleri çağırma, eğer böyle yaparsan, o takdirde şüphesiz ki sen de o haksızlıkı yapanlardansın" (buyuruldum).

107- Ve eğer Allah sana bir zarar dokundurursa, artık onu O'ndan başka kaldırıcı olmaz. Ve eğer senin için bir hayır isterse, artık O'nun lütfunu da geri döndürücü olmaz. Onu kullarından kimi dilerse eriştirir. Ve O, o çok bağışlayıcıdır o çok merhamet edicidir.

108- De ki: "Ey o insanlar, Efendinizden o gerçek kesinlikle size gelmiştir. Artık kim doğruya iletilirse, ancak ve ancak kendi benliği için iletilir. Ve kim saparsa, ancak ve ancak kendi benliğine karşı sapmış olur. Ve ben sizin dayanağınız değilim."

109- Ve sana vahyedilmekte olana takıl ve Allah karar verinceye kadar, direnip gayret et. Ve O, o karar vericilerin en hayırlısıdır. 


29 Haziran 2024 Cumartesi

TEVBE SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Allah'tan ve O'nun elçisinden, o ortak koşanlardan antlaşma yaptığınız kimselere bir ilişik kesme bildirisidir.

2- Artık o yerde dört ay dolaşın ve Allah'ı başarısız bırakıcılar olmadığınızı bilin ve şüphesiz ki Allah, o gerçeği örtücüleri rezil edicidir.

3- Ve Allah'tan ve O'nun elçisinden o büyük hacc günü o insanlara bir duyurudur: Şüphesiz ki Allah o ortak koşanlardan beridir ve O'nun elçisi de. Eğer itaate dönerseniz, artık o sizin için daha hayırlıdır. Ve eğer (başka tarafa) yönelirseniz, artık Allah'ı başarısız bırakıcılar olmadığınızı bilin. Ve gerçeği örtmüş olanları bir acı azapla müjdele.

4- O ortak koşan kimselerden antlaşma yaptığınız, sonra (sözleşmelerinden) size karşı hiçbir şeyi eksik yapmamış ve size karşı bir kimseyle sırt sırta vermemiş olanlar, bunun dışındadır. Artık onların antlaşmalarını son uzatmalarına kadar tamamlayın. Şüphesiz ki Allah, o korunanları sever.

5- Artık o yasak aylar sıyrıldığı zaman, artık o ortak koşanları nerede bulursanız öldürün ve onları tutun ve kısıtlayın ve onlar için her gözlem yerine oturun. Eğer itaate dönerler ve o kulluk görevini ayağa kaldırırlar ve o arınmayı yerine getirirlerse, artık onlara yollarını (serbestçe dolaşmaları için) boş bırakın. Şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

6- Ve o ortak koşanlardan biri eğer senden himaye isterse, sen de Allah'ın kelâmını işitene kadar, onu himaye et sonra da onu güvende olacağı yere ulaştır. Bu, onların bilmezler topluluğu olmaları nedeniyledir.

7- O yasak mescitin yanında antlaşma yaptığınız kimseler dışında, o ortak koşanların Allah'ın yanında ve O'nun elçisinin yanında nasıl bir antlaşması olabilir? Onlar size karşı dosdoğru olurlarsa, artık siz de onlara karşı dosdoğru olun. Şüphesiz ki Allah, o korunanları sever.

8- Nasıl (bir antlaşma olabilir ki)? Ve eğer sizin üzerinize üstün gelselerdi, sizin hakkınızda bir yakınlık bağı ve bir anlaşma yükümlülüğü gözetmezlerdi. Onlar ağızları ile sizi hoşnut ederler ve onların kalpleri ise direnir ve onların tamamı itaatten çıkanlardır.

9- Onlar, Allah'ın ayetlerini bir az bedele değiştiler de, O'nun yolundan uzaklaştırdılar. Şüphesiz ki onların işlemekte oldukları şeyler ne kötüdür.

10- Bir inanan hakkında bir yakınlık bağı  ve bir anlaşma yükümlülüğü gözetmezlerdi. Ve işte onlar, o sınırı aşanların ta kendileridir.

11-  Eğer itaate dönerler ve o kulluk görevini ayağa kaldırırlar ve o arınmayı yerine getirirlerse, artık o yaşam sisteminde sizin kardeşlerinizdir. Ve biz bilmekte olan bir topluluk için o ayetleri ayrıntılı olarak açıklıyoruz.

12- Ve eğer antlaşmalarının arkasından yeminlerini bozarlar ve sizin o yaşam sisteminize dil uzatırlarsa, artık sizde o gerçeği örtenlerin önderleriyle öldürüşün. Çünkü onların yeminleri(nin geçerliliği) olmaz. Umulur ki onlar (düşmanlıktan) vazgeçerler.

13- Yeminlerini bozmuş olan ve o elçiyi (Mekke'den) çıkarmaya eğilim göstermiş olan ve sizinle (öldürüşmeye) ilk defa (kendileri) başlamış olan bir toplulukla öldürüşmeyecek misiniz? Yoksa onlardan endişeleniyor musunuz? Eğer inananlar iseniz, artık Allah kendisinden endişelenmenize daha hak sahibidir.

14- 15- Onlarla öldürüşün ki, Allah sizin ellerinizle onları azaplandırsın ve onları rezil etsin ve onlara karşı size yardım etsin ve inananlar topluluğunun göğüslerini iyileştirsin. Ve onların kalplerindeki kini gidersin. Ve Allah kime dilerse lütufla döner. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

16- Yoksa Allah içinizden güçlerini kullanmış olan ve Allah'tan ve O'nun elçisinden ve o inananların aşağısından başka bir sırdaş sahiplenmemiş olan kimseleri bilmeden bırakılacağınızı mı hesap ettiniz? Ve Allah, işlemekte olduğunuz şeyleri en iyi haber alıcıdır.

17- O gerçeği örtmelerine kendi benlikleri tanıklık edenler iken, o ortaklaştıranların Allah'ın boyun eğilen yerlerini onarmaları (doğru) değildir. İşte onların işledikleri boşa gitmiştir. Ve onlar, o ateşin içinde sürekli kalıcıdırlar.

18- Allah'ın boyun eğilen yerlerini ancak ve ancak, Allah'a ve o son güne inanmış ve o kulluk görevini ayakta tutmuş ve o arınmayı yerine getirmiş olan ve Allah'tan başkasından endişelenmeyen kimseler onarabilir. İşte bunların o doğruya iletilenlerden olması umulur.

19- Yoksa siz o hacılara suvarmayı ve o yasak mesciti onarmayı, Allah'a ve o son güne inanmış ve Allah'ın yolunda gücünü kullanmış kimse(nin yaptığı) gibi (aynı) mi saydınız? Bunlar Allah'ın yanında denk olmazlar. Ve Allah, o haksızlık yapanlar topluluğunu doğruya iletmez.

20- O kimseler ki, inandılar ve göç ettiler ve Allah'ın yolunda mallarıyla ve benlikleriyle güçlerini kullandılar. (İşte onların) Allah'ın yanındaki kademeleri daha büyüktür. Ve işte onlar, o başaranların ta kendileridir.

21- 22- Efendileri onları kendisinden bir şefkat ve bir hoşnutluk ve onda sürekli nimetler olan, onda sonsuz olarak kalıcı olacakları bahçeler ile müjdeliyor. Şüphesiz ki Allah, bir büyük iş karşılığı O'nun yanındadır.

23- Ey inanmış olan kimseler, eğer o gerçeği örtmeyi o inancın üzerine tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi yönelenler olarak sahiplenmeyin. İçinizden kim onlara yönelirse, işte onlar, o haksızlığı yapanların ta kendileridir.

24- De ki: "Eğer babalarınız ve oğullarınız ve kardeşleriniz ve eşleriniz ve oymağınız ve onları gayret ederek kazandığınız mallar ve kendisinin durgun gitmesinden endişelenmekte olduğunuz bir ticaret ve kendisinden hoşlanmakta olduğunuz durulma yerleri, size Allah'tan ve O'nun elçisinden ve O'nun yolunda bir güç kullanmaktan daha sevimli ise, artık Allah buyruğunu getirinceye kadar bekleyin. Ve Allah, o itaatten çıkanlar topluluğunu doğruya iletmez."

25- Ant olsun ki Allah pek çok savaş meydanlarında ve Huneyn gününde size yardım etmişti. Hani çokluğunuz sizi şaşırtmış, fakat bu sizden bir şeyi zenginleştirmemiş ve o yer tüm genişliğine rağmen size dar gelmiş, sonra arka dönenler olarak (başka tarafa) yönelmiştiniz.

26- Sonra Allah, elçisinin üzerine ve o inananların üzerine durgunluğunu indirmiş ve sizin kendilerini  göremediğiniz bir ordu indirmiş ve gerçeği örtmüş olan kimseleri azaplandırmıştı. Ve bu, o gerçeği örtücülerin karşılığıdır.

27- Sonra Allah bunun ardından kime dilerse lütufla döner. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

28- Ey inanmış olan kimseler, o ortak koşanlar ancak ve ancak pisliktir. Artık bu yıllarından sonra o yasak mescide yaklaşmasınlar. Ve eğer bir yoksulluktan kaygılanırsanız, Allah dilerse sizi ileride kendi lütfundan zenginleştirir. Şüphesiz ki Allah, en iyi bilicidir en bilgedir.

29- O kitap verilmiş olan kimselerden, Allah'a ve o son güne inanmaz ve Allah ve  O'nun elçisinin yasakladığı şeyi yasaklamaz ve o gerçek yaşam sistemini (kendileri için de) yaşam sistemi edinmez kimselerle, onlar küçülenler olarak elden o (maddi savaş) karşılığını verinceye kadar, öldürüşün.

30- Ve dönenler* (Yahudiler), "Uzeyr Allah'ın oğludur" dedi. Ve o Yardımcılar* (Hristiyanlar) da "Mesih Allah'ın oğludur" dedi. Bu, ağızlarının dedikleridir. Önceki gerçeği örtmüş olan kimselerin sözünü taklit ediyorlar. Allah onları öldürsün nasıl da çarptırılıyorlar.

*Genelde Yahudiler olarak anlam verilen Hadu kelimesine "Dönen" anlamı verme gerekçemiz, Araf. s. 156. ayetinde geçen bağlamına binaendir.
*Nasara kelimesine "Yardımcılar" anlamı verme gerekçemiz, Al-i İmran s. 52. ayetinde geçen bağlamına binaendir.

31- Hahamlarını ve rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i Allah'ın aşağısından efendiler olarak sahiplendiler. Oysa bir tek tanrıya kulluk etmekten başkasıyla buyurulmamışlardı. O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O, onların ortaklaştırmakta oldukları şeylerden uzaktır.

32- Ağızları ile Allah'ın ışığını söndürmek istiyorlar. Ve eğer ki o gerçeği örtücüler çirkin görse de Allah ancak ışığını tamamlamaktan kaçınmıyor.

33- O ki, eğer o ortak koşanlar çirkin görse de, yaşam sisteminin tamamını ona sırtlatmak için elçisini o doğruya ileten ve o gerçeğin yaşam sistemi ile gönderdi.  

34- Ey inanmış olan kimseler, şüphesiz ki o hahamlardan ve o rahiplerden birçoğu, o insanların mallarını kesinlikle o geçersiz nedenle yerler ve Allah'ın yolundan uzaklaştırırlar. Ve o kimseler ki o altını ve o gümüşü yığarlar ve onları Allah'ın yolunda harcamazlar, artık onları acı bir azabla müjdele.

35- O gün, onların (yığdıklarının) üzeri cehennem ateşinde kızdırılır ve onlarla, onların alınları ve yanları ve sırtları: "Bu benlikleriniz için yığdığınız şeydir, öyleyse yığmakta olduğunuz şeyleri tadın" (denilerek) dağlanır.

36- Şüphesiz ki Allah'ın o gökleri ve o yeri takdir ettiği gündeki yazgısında, o ayların sayısı Allah'ın yanında ay olarak onikidir. Onlardan dördü, yasaklıdır. Bu, o dimdik duran yaşam sistemidir. Öyleyse bunlarda  benliklerinize haksızlık yapmayın ve o ortak koşanlarla onların sizinle topyekün öldürüştüğü gibi, sizde onlarla topyekün öldürüşün. Ve Allah'ın o korunanların beraberinde olduğunu bilin.

37- O (yasak aylarda) geriye öteleme, ancak ve ancak o gerçeği örtmede bir artırmadır ki onunla gerçeği örtmüş olan kimseler saptırılır. Onu bir yıl serbestleştiriyorlar ve bir yıl yasaklaştırıyorlar ki Allah'ın yasaklaştırdığı şeyin sayısına ayak uydursunlar, böylece Allah'ın yasaklaştırdığı şeyi serbestleştirsinler. Kötü işleri onlara süslü gösterildi. Ve Allah, o gerçeği örtenler topluluğunu doğruya iletmez.

38- Ey inanmış olan kimseler, size ne oluyor ki, size: "Allah'ın yolunda sefere çıkın" denildiği zaman o yere ağırlaştınız. Yoksa o son (yaşam) dan (vazgeçip) bu şimdiki yaşama mı hoşlandınız? Oysa bu şimdiki hayatın yararı, o sonrakine göre pek azdan başka değildir.

39- Eğer siz sefere çıkmazsanız, bir acı azapla sizi azaplandırır ve sizi başka bir toplulukla değiştirir ve siz de O'na hiç bir şeyle zarar veremezsiniz. Ve Allah, her bir şeyin üzerine bir ölçü koyucudur.

40- Eğer siz ona (elçiye) yardım etmezseniz, gerçeği örtmüş olan kimseler ikinin ikincisi olarak onu çıkardığı zaman da Allah ona kesinlikle yardım etmişti. Hani ikisi o çukurda iken arkadaşına: "Üzülme, şüphesiz ki Allah bizim beraberimizdedir" diyordu. Bunun üzerine Allah onun üzerine durgunluğunu indirmiş ve sizin kendilerini göremediğiniz bir orduyla onu güçlendirmiş ve gerçeği örtmüş olan kimselerin kelimesini en aşağı yapmıştı. Ve Allah'ın kelimesi ise, o en yüksektir. Ve Allah, bir çok güçlüdür, bir en bilgedir.

41- Zor da gelse kolay da gelse, sefere çıkın ve mallarınız ve benlikleriniz ile Allah'ın yolunda gücünüzü kullanın. Bu, eğer bilirseniz sizin için daha hayırlıdır.

42- Eğer bir yakın sunum ve bir orta mesafeli sefer olsaydı, kesinlikle sana takılırlardı. Fakat o meşakkatli sefer onlara uzak geldi. Ve "Eğer gücümüz yetseydi, kesinlikle senin beraberinde çıkardık" diye Allah (adın)a yemin edecekler. Onlar (böyle demekle) kendi benliklerini yok ediyorlar. Ve Allah onların kesinlikle yalancılar olduklarını biliyor.

43- Allah senden (hatanı) sildi. Doğru söylemiş olan kimseler sana apaçık belli oluncaya ve sen o yalancıları bilinceye kadar, niçin onlara onay verdin?

44- Allah'a ve o son güne inanmakta olan kimseler, mallarıyla ve benlikleriyle güçlerini kullanmaları konusunda senden (savaşa çıkmamak için) onay istemezler. Ve Allah, o korunanları bir en iyi bilicidir.

45- Senden ancak ve ancak, Allah'a ve o son güne inanmaz ve kalpleri belirsizliğe düşmüş, belirsizlikleri içinde bir oraya bir buraya geri döndürülüp duran kimseler onay ister.

46- Ve eğer o (savaşa) çıkmak isteselerdi, kesinlikle onun için bir hazırlık hazırlarlardı. Fakat Allah onların (savaş için) harekete geçmelerini çirkin gördü böylece onları (kararlarında) sebatlandırdı ve onlara: "O oturanların beraberinde oturun" denildi.

47- Eğer sizin içinizde (savaşa) çıksalardı, size bir bozgundan başkasını  artırmazlar ve sizi o kargaşaya düşürmek için kesinlikle aranıza sokulurlardı. Ve onlara kulak verenler sizin içinizdedir. Ve Allah, o haksızlık yapanları bir en iyi bilicidir.

48- Ant olsun ki önceden de o kargaşa peşine düşmüşler ve senin için (arkandan) o işleri çevirmişlerdi. Nihayet o gerçek gelmiş ve onlar çirkin görenler oldukları halde Allah'ın buyruğu üstün gelmişti.

49- Ve içlerinden kimi: "Bana (savaşmamak için) onay ver ve beni fitneye düşürme" der. Dikkat edin, onlar o fitneye düşmüşlerdir. Ve şüphesiz ki cehennem, kesinlikle o gerçeği örtücüleri kuşatıcıdır.

50- Eğer sana bir iyilik eriştirilirse, bu onları üzer. Ve eğer sana bir hoş olmayan durum eriştirilirse: "Biz önceden işimizi kesinlikle (sağlam) tutmuştuk" derler ve sevinenler olarak (başka tarafa) yönelirler.

51- De ki: "Bize, Allah'ın bizim için yazdığından başkası asla eriştirilmeyecektir. O, bizim yönelenimizdir. Ve o inananlar artık yalnızca Allah'a dayansın."

52- De ki: "Siz bizim için, o iki iyiliğin birinden başkasını mı bekliyorsunuz? Ve biz sizin için, Allah'ın kendi yanından veya bizim elimizle size bir azabı eriştirmesini bekliyoruz. Artık bekleyin şüphesiz ki biz de sizin beraberinizde bekleyenleriz."

53- De ki: "İsteyerek veya istemeyerek harcayın, sizden asla kabûl edilmeyecektir. Şüphesiz ki siz, itaatten çıkanlar topluluğu oldunuz."

54- Ve onlardan harcamalarının kabûl edilmesini, onların Allah'ı ve O'nun elçisini (ret ederek) örtmüş olmaları ve o kulluk görevine üşenenlerden başka halde gelmemeleri ve harcamayı çirkin görenlerden başka halde yapmalarından başka birşey alıkoymadı.

55- Artık onların malları da ve çocukları da sakın seni şaşırtmasın. Allah onlarla ancak ve ancak, bu şimdiki yaşamda onları azaplandırmak ve benliklerinin onlar gerçeği örtücü oldukları halde perişan olmasını istiyor.

56- Ve onlar şüphesiz ki sizden olduklarına dair yemin ediyorlar. Oysa onlar sizden değillerdir. Fakat onlar ayrılmakta olanlar topluluğudur.

57- Eğer onlar bir sığınacak bir yer veya çukurluklar veya girebilecek bir delik bulabilselerdi, kesinlikle dolu dizgin olarak ona yönelirlerdi.

58- Ve içlerinden kimi o bağışlar konusunda seni karalar. Eğer onlardan kendilerine verilirse, hoşnut olurlar ve eğer onlardan verilmezse, onlar birden kızarlar.

59- Ve eğer onlar Allah'ın ve O'nun elçisinin onlara verdiği şeye hoşnut olsalar ve: "Allah bize yeter, Allah yakında bize lütfundan verecektir ve O'nun elçisi de, şüphesiz ki biz sadece Allah'a ilgi duyanlarız" deselerdi (onlar için daha hayırlı olurdu).

60- O bağışlar, Allah'tan bir belirleme olarak ancak ve ancak, o muhtaçlara ve o durgunlara ve onun üzerinde (görevli olarak) çalışanlara ve o kalpleri kaynaştırılacak olanlara ve o boyunduruk altındakilere ve o borç altındakilere ve Allah'ın yoluna ve o yolun oğluna (yolda kalmışa) dır. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

61- Ve içlerinden (bazı) kimseler de o haberciyi rahatsız ediyor ve: "O bir kulaktır"* diyorlar. De ki: "O, sizin için bir hayır kulağıdır. Allah'a inanır ve o inananlara güvenir. Ve içinizden inanmış olan kimseler için bir şefkattir." Ve o kimseler ki,  Allah'ın elçisini rahatsız ediyorlar, bir acı azap onlar içindir.

*Her duyduğu şeyi onaylayan ve herkesin sözünü kabûl eden kişi.

62- Sizi hoşnut etmek için Allah (adın)a yemin ediyorlar. Eğer inananlar iseler Allah ve O'nun elçisi, kendisini razı etmelerine daha hak sahibidir.

63- Daha şu gerçeği bilmediler mi? Kim Allah'a ve O'nun elçisine sınır koyarsa, şüphesiz ki ona onda sürekli olarak kalıcı olacağı cehennem ateşi vardır. Bu, o büyük rezilliktir.

64- O ikiyüzlüler, kalplerindeki o şeyi onları haberlendirecek bir surenin onlara indirilmesinden sakınır. De ki: "Alay edin. Şüphesiz ki Allah, sakınmakta olduğunuz şeyi (ortaya) çıkarıcıdır."

65- Ve eğer onlara (alaylarının sebebini) sorsan, sana kesinlikle: "Biz ancak ve ancak (lâfa) dalmıştık ve (ciddi bir amacımız olmadan) oynuyorduk" diyeceklerdir. De ki: "Allah ile ve O'nun ayetleri ile ve O'nun elçisi ile alay etmekteydiniz?"

66- Hiç özür ileri sürmeyin, inanmanızdan sonra kesinlikle gerçeği örttünüz. Eğer içinizden bir ekipten (döndükleri için hatalarını) silsek bile, bir ekibi (dönmedikleri için) onları suç işleyenler olmaları nedeniyle azaplandıracağız.

67- O ikiyüzlü erkekler ve o ikiyüzlü kadınlar bir kısmı bir kısmındandır, o yadırgananı buyururlar ve o benimsenenden vazgeçirirler ve (cimrilik yaparak) ellerini sıkarlar. Onlar Allah'ı unuttular, buna karşılık O'da onları unuttu. Şüphesiz ki o iki yüzlüler, o itaatten çıkanların ta kendileridir.

68- Allah, o ikiyüzlü erkeklere ve o ikiyüzlü kadınlara ve o azılı gerçeği örtücülere, onda sürekli kalıcılar olarak  cehennem ateşini söz verdi. O, onlara yeterlidir. Ve Allah onları dışlamıştır. Ve bir sürekli azap, onlar içindir.

69- Sizden öncekiler gibisiniz. Onlar sizden kuvvet bakımından daha sert ve mallar ve çocuklar bakımından da daha çoktu. Onlar kendi paylarınca yararlandılar. Sizler de, sizden önceki kimselerin kendi paylarınca yararlandıkları gibi, sizde kendi paylarınızca yararlandınız ve o kimselerin daldıkları gibi siz de (şimdiki hayata) daldınız. İşte onların işledikleri bu şimdiki (yaşamda) ve o son (yaşamda) boşa gitmiştir. Ve işte onlar, o ziyan edenlerin ta kendileridir.

70- Onlardan önceki Nuh ve Ad ve Semud topluluğu ve İbrahim topluluğu ve Medyen arkadaşları ve o çarpılan şehirlerin onlara haberi gelmedi mi? Elçileri onlara o apaçık delillleri getirmişti. Demek ki Allah onlara haksızlık yapıyor değildi. Fakat onlar kendi benliklerine haksızlık yapıyorlardı.

71- Ve o inanan erkekler ve o inanan kadınlar bir kısmı bir kısmın yönelenleridir. O benimsenene uygun olanı buyururlar ve o yadırganandan vazgeçirirler ve o kulluk görevini ayağa kaldırırlar ve o arınmayı yerine getirirler ve Allah'a ve O'nun elçisine itaat ederler. İşte onlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz ki Allah, bir çok güçlüdür, bir en bilgedir.

72- Allah, o inanan erkeklere ve o inanan kadınlara onda sürekli kalıcılar olarak onların altından o nehirler akar bahçeler ve Adn bahçelerinde güzel durulma yerleri söz verdi. Ve Allah'tan bir hoşnutluk ise daha büyüktür. Bu, o büyük başarının ta kendisidir.

73- Ey o haberci, o azılı gerçeği örtücülere ve o ikiyüzlülere karşı güç kullan ve onlara karşı sert davran. Ve onların sığınağı cehennemdir. Ve o ne sıkıntılı dönüş yeridir.

74- Demediklerine dair Allah (adın)a yemin ediyorlar. Ve ant olsun ki onlar o gerçeği örtmenin kelimesini demişler ve teslim olmalarından sonra gerçeği örtmüşler ve kavuşamadıkları şeye eğilim göstermişlerdir. Onlar Allah'ın ve O'nun elçisinin Allah'ın lütfundan onları zenginleştirmesinden başka (bir nedenle) öç almadılar Eğer itaate dönerlerse, kendileri için daha hayırlı olur. Ve eğer (başka tarafa) yönelirlerse, Allah onları bu şimdiki (yaşamda) ve o son (yaşamda) bir acı azapla azaplandırır. Ve onlar için bu yerde hiçbir yönelen ve hiçbir yardımcı yoktur.

75- Ve içlerinden kimi: "Eğer kendi lütfundan bize verirse, biz de kesinlikle bağış vereceğiz ve kesinlikle o düzgünlerden olacağız" diye Allah'a antlaşma yapmıştı.

76- Onlara kendi lütfundan verdiğinde ise, onunla cimrilik ettiler ve kayıtsız kalanlar olarak (başka tarafa) yöneldiler.

77- Allah'a karşı O'na verdikleri söze aykırı davranmaları ve yalanlamakta olmaları nedeniyle, O'nunla karşılaşacakları güne kadar ikiyüzlülüğü kalplerinde onlara bir sonuç yaptı.

78- Allah'ın onların saklılarını ve başbaşa konuşmalarını bilmekte olduğunu ve Allah'ın o algılanamayananların en iyi bilicisi olduğunu bilmediler mi?

79- O kimseler ki, o inananlardan o bağışlarda gönüllü davrananlara ve güçlerinden başkasını bulamaz kimselere dil uzatarak maskaraya alıyorlar. Allah onları maskara yapmıştır ve bir acı azap onlar içindir.

80- Onlar için bağışlanma iste veya onlar için bağışlanma isteme. Eğer onlar için yetmiş defa bağışlanma istesen de, Allah onları asla bağışlamayacaktır. Bu, onların Allah'ı ve O'nun elçisini (ret ederek) örtmüş olmaları nedeniyledir. Ve Allah, o itaatten çıkanlar topluluğunu doğruya iletmez.

81- O arkada kalanlar, Allah'ın elçisine aykırı düşerek (evlerinde) oturmalarına sevindi ve mallarıyla ve benlikleriyle Allah'ın yolunda güçlerini kullanmayı çirkin gördüler ve: "Bu sıcakta sefere çıkmayın" dediler. De ki: "Cehennem ateşi, sıcaklıkça daha serttir." Eğer kavrayabilir olsalardı.

82- Artık kazanmakta oldukları şeylere bir karşılık olarak bir az gülsünler bir çok ağlasınlar.

83- Eğer Allah seni onlardan bir ekibe döndürür de, onlar (sefere) çıkmak için senden onay isteyecek olurlarsa artık onlara de ki: "Benim beraberimde sonsuz olarak asla çıkamayacaksınız ve benim beraberimde bir düşmanla asla öldürüşemeyeceksiniz. Çünkü sizler ilk defasında o oturmaya hoşnut oldunuz. Artık o arkada kalanların beraberinde oturun."

84- Ve onlardan ölen birine sonsuz olarak sahip çıkma ve onun kabrinde de durma. Şüphesiz ki onlar Allah'ı ve O'nun elçisini (ret ederek) örttüler ve itaatten çıkanlar olarak öldüler.

85- Ve onların malları da ve çocukları da seni şaşırtmasın. Allah bunlarla onlara ancak ve ancak bu şimdikinde azap etmek ve benliklerinin onlar gerçeği örtücüler olarak perişan olmasını istiyor.

86- Ve: "Allah'a inanın ve O'nun elçisinin beraberinde gücünüzü kullanın" diye (emreden) bir sure indirildiği zaman, o uzunluk (maddi güç) sahipleri senden onay istemiş ve: "Bizi bırak o oturanların beraberinde olalım" demişlerdi.

87- O arkada kalan kadınların beraberinde olmaya hoşnut oldular ve kalplerinin üzerine damga vuruldu, artık onlar kavramazlar.

88- Fakat o elçi ve onun beraberinde olan inanmış olan kimseler, mallarıyla ve benlikleriyle güçlerini kullandılar. Ve işte onlar için hayırlar vardır. Ve işte onlar, o başarıya eriştirilenlerin  ta kendileridir.

89- Allah onlar için onda sürekli kalacakları onların altından o nehirler akar bahçeler hazırlamıştır. İşte bu, o büyük başarıdır.

90-Ve o bedevilerden (geçerli bir özürleri olmadığı halde) o özür ileri sürenler onlara (savaşmamak için) onay verilmesi için geldi de, Allah'a ve O'nun elçisine yalan söyleyen kimseler (hiçbir özür ileri sürmeden) oturdu. Onlardan gerçeği örtmüş olan kimselere acı bir azap eriştirilecektir.

91- O zayıflara ve o hastalara ve (savaşa çıkmak için) harcayacak birşey bulamaz kimselere, Allah'a ve O'nun elçisine içtenlikle samimi oldukları sürece bir burukluk yoktur. O iyilik edenlerin üzerine de hiçbir yol (sorumluluk) yoktur. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

92- Ve onları yüklemen için sana geldikleri  zaman: "Sizi onun üzerine yükleyecek birşey bulamıyorum" dediğinde, harcayacak birşey bulamamalarından ötürü üzülerek o yaştan dolayı gözleri dolarak (geriye) yönelen kimselerin üzerine de (sorumluluk yoktur).

93- O yol (sorumluluk) ancak ve ancak, zengin oldukları halde senden onay isteyerek o arkada kalan kadınların beraberinde olmaya hoşnut olan kimselerin üzerinedir. Ve Allah onların kalplerinin üzerine damga vurmuştur, artık onlar bilmezler.

94- (Savaş bitip) onlara geri döndüğünüz zaman size özür ileri sürerler. De ki: "Hiç özür ileri sürmeyin, size asla inanmayacağız. Allah bize iç durumlarınızdan kesinlikle haber vermiştir. Ve işlediğinizi Allah görecek ve O'nun elçisi de (görecek) sonra o algılanamayananın ve o tanık olunanın bilicisine döndürüleceksiniz, artık işlemekte olduğunuz şeyleri sizi haberlendirecektir."

95- (Savaş bitip) onlara çevrildiğiniz zaman onlar(ı sorgulamak)dan kayıtsız kalmanız için size Allah (adın)a yemin edecekler. Artık onlardan yana kayıtsız kal. Şüphesiz ki onlar bir pisliktir. Ve kazanmakta oldukları şeylere bir karşılık olarak onların sığınağı cehennemdir.

96- Onlardan hoşnut olmanız için size yemin ediyorlar. Eğer siz onlardan hoşnut olsanız da, artık şüphesiz ki Allah, o itaatten çıkanlar topluluğundan hoşnut olmaz.

97- O bedeviler gerçeği örtmek ve ikiyüzlülük yönünden daha sert ve Allah'ın elçisinin üzerine indirdiği sınırları bilmemeye daha yatkındırlar. Ve Allah, en iyi bilicidir en bilgedir.

98- Ve o bedevilerden kimi harcamakta olduğu şeyi maddi bir yıkım olarak sahiplenir ve size o (kötü) devirleri gözetler. Devrin o kötüsü onların üzerine olsun. Ve Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi bilicidir.

99- Ve o bedevilerden kimi Allah'a ve o son güne inanır ve harcamakta olduğu şeyi Allah'ın yanında yakınlıklar ve o elçinin sahip çıkması olarak sahiplenir. Dikkat edin şüphesiz ki o, onlar için bir yakınlıktır. Allah onları şefkatine girdirecektir. Şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

100- Ve o göçenler ve o yardımcılardan o öne geçen ilkler ve onlara iyilikle takılan kimseler var ya, Allah onlardan hoşnut olmuş ve onlarda O'ndan hoşnut olmuşlardır. Ve onlara onda sonsuz olarak kalıcı olacakları altlarından o nehirler akar bahçeler hazırlamıştır. İşte bu, o büyük başarıdır.

101- Ve çevrenizdeki o bedevilerden ikiyüzlüler de vardır. Ve o şehrin halkından da o ikiyüzlülük üzerinde inat edenler vardır ki onları sen bilmezsin, onları biz biliriz. Onları iki kere azaplandıracağız sonra da bir büyük azaba geri döndürülecekler.

102- Ve düzgün bir işi diğer kötüsüyle karıştıran diğerleri de arkaya takılı suçlarını tanıttılar. Allah'ın onlara lütufla dönmesi umulur. Şüphesiz Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

103- Onların mallarından  bir kısmını bağış olarak tut ki onunla onları temizleyesin ve onları arındırasın. Ve onlara sahip çık. Şüphesiz ki senin sahip çıkman, onlara bir durgunluktur. Ve Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi bilicidir.

104- Onlar, Allah'ın kullarından o itaate dönüşü kabul edenin ve o bağışları tutanın şüphesiz ki O olduğunu bilmediler mi? Şüphesiz ki Allah, o çok lütufla dönücünün, o çok merhamet edicinin ta kendisidir.

105- De ki: "(İşleyeceğinizi) işleyin, artık işlediğinizi Allah görecek ve O'nun elçisi  ve o inananlar da (görecek) ve o algılanamayananın ve o tanık olunanın bilicisine geri döndürüleceksiniz. Artık işlemekte olduğunuz şeyleri sizi haberlendirecektir."

106-Ve diğerleri Allah'ın buyruğu için beklemeye bırakılmışlardır. Onları ya azaplandırır ya da onlara lütufla döner. Ve Allah, en iyi bilicidir en bilgedir.

107- Ve o kimseler ki, bir zarar vermek ve gerçeği örtmek ve o inananlar arasına ayrılık sokmak ve önceden Allah ve O'nun elçisi ile harp eden kimselere (destek için) gözlemek için bir boyun eğilen yer sahiplendiler. (Sizi inandırmak için de): "Biz o iyilikten başkasını istemedik" diye yemin ediyorlar. Ve şüphesiz ki onların kesinlikle yalancı olduklarına Allah tanıklık eder.

108- Orada sonsuz olarak durma. İlk günden beri o korunma bilinci üzerine temellendirilen boyun eğilen yer, orada durmana daha hak sahibidir. Orada adamlar vardır ki temizlenmeyi severler. Ve Allah, o temizlenenleri sever.

109- Öyleyse yapısını Allah'tan bir korunma bilinci ve bir hoşnutluk üzerine temellendiren kimse mi daha hayırlıdır, yoksa yapısını kösecek bir uçurum kenarına temellendirip de onunla beraber cehennem ateşine kösülüp giden kimse mi? Ve Allah, o haksızlık yapanlar topluluğunu doğruya iletmez.

110- Yaptıkları yapıları, onların kalpleri parça parça olana kadar kalplerinde bir belirsizlik olarak kalmaya devam edecektir. Ve Allah, en iyi bilicidir en bilgedir.

111- Şüphesiz ki Allah o inananlardan mallarını ve benliklerini o bahçe onların olmak üzere değişmiştir. Onlar Allah'ın yolunda öldürüşürler, öldürürler ve öldürülürler. Tevrat'ta ve İncil'de ve bu okunan (Kur'an)da,  kendisinin üzerine yükümlülük olarak aldığı gerçek söz olarak. Ve antlaşmasını Allah'tan daha çok eksiksiz yerine getiren kimdir? O'nunla yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı artık müjdeleşin. Ve işte bu, o büyük başarının ta kendisidir.

112- (Ki onlar) o itaate dönenler, o kulluk edenler, o övgüde bulunanlar, o (yeryüzünde) dolaşanlar, o saygıyla eğilenler, o boyun eğenler, o benimsenene uygun olanı buyuranlar ve o yadırganandan vazgeçirenler ve Allah'ın sınırlarını kollayanlardır. Ve o inananları müjdele.

113- O haberci ve inanmış olan kimseler için, yakınlık sahipleri olsalar da, onların o şiddetli ateşin arkadaşları olduğu onlara apaçık belli olmasının arkasından, o ortak koşanlar için bağışlanma istemeleri (doğru) değildir.

114- İbrahim'in babası için bağışlanma istemesi, yalnızca ona vermiş olduğu sözden başka bir nedenle değildi. Onun Allah'a düşman olduğu, kendisine apaçık belli olduğunda ise o, ondan beri oldu. Şüphesiz ki İbrahim, başkaları için çokça üzüntü duyan yumuşak davranan biriydi.

115- Ve Allah'ın bir topluluğu doğruya ilettikten sonra, korunmaları gereken şeyleri onlara apaçık belli edene kadar, onları saptıracak değildir. Şüphesiz ki Allah, her bir şeyi en iyi bilicidir.

116- Şüphesiz ki Allah, o göklerin ve o yerin hükümranlığı O'nundur. Yaşatır ve öldürür. Ve sizin için Allah'ın aşağısından hiçbir yönelen ve hiçbir yardımcı yoktur.

117- Ant olsun ki Allah, o haberciye ve içlerinden bir bölüğün neredeyse kalplerinin kaymaya yüz tutması arkasından, o zorluğun saatinde ona takılmış olan o göçenlere ve o yardımcılara lütufla döndü. Sonra onlara lütufla döndü. Şüphesiz ki O, onlara karşı çok acıyıcıdır çok merhametlidir.

118- Ve arkada bırakılmış üç kişiye de. Hattâ ki o yer tüm genişliğine rağmen onlara dar gelmiş ve benlikleri de onlara dar gelmiş ve artık Allah'tan yine kendisinden başka sığınacak olmadığına (kesin) kanaat getirmişlerdi. Sonra onlara dönmeleri için lütufla döndü. Şüphesiz ki Allah, o çok lütufla dönücünün o çok merhamet edicinin ta kendisidir.

119- Ey inanmış olan kimseler, Allah'tan korunun ve o doğru sözlülerin beraberinde olun.

120- O şehrin halkından ve onların çevresindeki o bedevilerden Allah'ın elçisinden arkada kalmaları ve kendi benliklerini onun benliği üzerine ilgi duymaları (doğru) değildir. Bu onlara bir susuzluk ve bir yorgunluk ve Allah'ın yolunda bir açlık eriştirilmez ve o azılı gerçeği örtücüleri kızdıracak bir yere ayak basmazlar ve de düşmandan bir başarıya kavuşmazlar ki, onunla onlara düzgün iş (işlediği) yazılmış olması nedeniyledir. Şüphesiz ki Allah o iyilik edenlerin iş karşılığını kayba uğratmaz.

121- Ve küçük ve büyük zorunlu bir harcama yapmamış ve de bir vadiyi kesmemiş (geçmemiş) olsunlar ki, Allah'ın onlara ancak işlemekte oldukları şeylerin en iyisi ile karşılık vermesi için yazılmış olmasın.

122- (Medine haricindeki) o inananların topyekün (Medine'ye) seferber olmaları (doğru) değildir. Onlardan her bölükten bir ekibin yaşam sisteminde anlayış sahibi olmaları ve döndüklerinde topluluklarını sakınmaya uyarmaları için (Medine'ye) seferber olmaları gerekmez miydi?

123- Ey inanmış olan kimseler, o azılı gerçeği örtücülerden size yönelenlerle öldürüşün ki sizde bir sertlik bulsunlar. Ve Allah'ın o korunanların beraberinde olduğunu bilin.

124- Ve bir sure indirildiği zaman içlerinden kimi "Bu hanginizin inancını artırdı?" der. İnanmış olan kimselere gelince, (inen sure) onların inançlarını artırmış ve onlar müjdeleşmektedirler.

125- Ve kalplerinde bir bozukluk olan kimselere gelince, pisliklerine pislik artırmış ve gerçeği örtücüler olarak ölmüşlerdir.

126- Ve onlar her yıl bir kere veya iki kere denenmekte olduklarını görmüyorlar mı? Sonra itaate dönmezler ve hatırlamazlar.

127- Ve bir sure indirildiği zaman bir kısmı bir kısmına bakıp "Sizi bir kimse görüyormu? (diyerek) çevrildiler. Allah onların kalplerini çevirmiştir. Çünkü onlar, kavramazlar topluluğudur. 

128- Ant olsun ki size benliklerinizden (sizin gibi beşer olan) sizin şiddetli sıkıntıya düşmeniz benliğine ağır gelen, size karşı istekli, o inananlara karşı ise çok acıyıcı çok merhametli bir elçi gelmiştir.

129- Eğer (başka tarafa) yönelirlerse artık onlara de ki: "Allah bana yeterlidir. O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O'na dayandım ve O, o çok büyük taht'ın Efendisidir."