Muhammed (a.s) ın ,Allah (c.c) gibi haram koyma yetkisinin olduğu inancı , "Ehli hadis" düşüncesinde imanın şartı haline gelmiş bir konudur. Bu fırkaya mensup olanlar , Muhammed (a.s) ın haram koyma yetkisi olmadığını iddia edenleri , kafir , zındık , hadis sünnet inkarcısı v.s gibi yaftalarla tekfir ederek , bu düşüncenin kuvvetlenmesi yönünde büyük bir cihada !! girişmişlerdir. Tekfirci tayfaların daha fanatikleri , konumuz olan ayeti delil sayarak, böyle bir düşünceye sahip olmayanların öldürülmesi gerektiğini iddia edecek kadar kendilerinden geçmiş bir vaziyette bu düşünceyi savunmaktadırlar.
Kur'anın oluşturulmuş olan ön yargıların kabul ettirilmesine dönük okuma biçimi , "Ehli hadis" fırkasının da başvurduğu yöntemlerden birisi olup , tasavvuf ehlinin "Muhammed =Allah" söyleminin değişik bir versiyonu olan "Hadisler vahiydir" söylemi, tasavvuf ehlini her fırsatta tekfir etmekten geri durmayan "Selefiyye" nin bir öne çıkan söylemlerinden birisi olarak dile getirilmektedir. Birbirine düşmanlıklarını her fırsatta dile getirmelerine rağmen , her iki gurubun da , sadece beşer bir elçi olan Muhammed (a.s) ı ilah seviyesine çıkarmak şeklinde ortak bir söyleme sahip olmaları , birbirlerinden herhangi bir farkları olmadığını göstermektedir.
Konumuz olan ayetin meali şöyledir;
[009.029] Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve ahiret gününe
inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyenlerle, küçük düşürülmüşler olarak cizyeyi kendi elleriyle
verinceye kadar savaşın.
Ayete baktığımızda , "Kitap ehli" olarak ifade edilen Yahudi ve Hıristiyanlar ile yapılması istenen bir savaştan bahsedilmektedir. Ayeti önce nuzül zaman ve mekanı bağlamında okuyarak anlaşılması , her aklı başında ve ön yargısız olarak Kur'ana yaklaşan her Müslümanın ortak fikri olması gerekmektedir. Çünkü bu ayet ilk hitap olarak ,Medine de artık askeri yönden güçlü bir duruma gelen Müslümanlara hitap eden bir ayettir.
Bu ayetin bizlere dönük nasıl bir mesajı olabileceği sorusunun cevabı ise , konumuz olan ayetin iniş zamanındaki konjonktürel durumun aynısının bu gün bizlerin de sahip olunduğu zaman bu ayetin emri uygulama alanına sokulabilir.
Aynı surenin 5. ayetinde "Müşrikleri nerede bulursanız öldürün" ayeti gibi, konjoktürel durum ve şartların göze alınarak okunması gereken bir ayet olan 29. ayet , sadece içinden "Resulünün haram kıldığını haram tanımayan" cümlesi alınarak , Muhammed (a.s) ın haram koyma yetkisi olmadığını savunanların katledilmesi gerektiği yönündeki düşüncelerin delil ayeti !! sayılmıştır.
Muhammed (a.s) ın haram koyma yetkisine sahip olduğuna dair getirilen delil, "Allah VE Resulü" şeklinde kullanılan cümlenin içindeki, "VE" bağlacının Allah'ı ve resulünü birbirinden ayırdığı, dolayısı ile Muhammed (a.s) ın da aynı Allah (c.c) gibi haram koyma yetkisi olduğu şeklindedir.
Muhammed (a.s) ın aynı Allah (c.c) gibi haram koyma yetkisi olduğunu iddia edenler şu noktayı görmezlikten gelmektedirler ; Muhammed (a.s) Allah (c.c) nin seçmiş olduğu bir ELÇİdir , o dahil bütün elçiler , almış oldukları vahyi muhataplarına tebliğ etmek ile görevlidirler. Onların bu görevleri sadece iletmekle yani bir nevi postacılık ile sınırlı olmayıp , aldıkları vahyin de muhatabı olup , bu vahyi hayatları ile pratize etmek gibi bir zorunlulukları da vardır.
"Elçi" demek , mesajını ilettiği kişinin adına konuşmak anlamına gelip , böyle bir görev üstlenmiş kişilerin , o kişinin mesajına ilave etmek gibi bir yetkisi yoktur. Mesaja ilave etmek demek , mesajını getirdiği kimsenin yetkilerini kendisinde de görmek gibi bir anlama gelip , bu hiç bir elçi böyle bir suça asla yeltenmez.
Muhammed (a.s) nasıl haram koyar?.
Muhammed (a.s) bir elçi olması nedeniyle , mesajını ilettiği Allah (c.c) nin, "Haram" olarak beyan ettiklerini okuyarak haram koyar. Allah (c.c) nin ona vahyettiğinin dışında "Bu haramdır" şeklinde herhangi bir beyanda bulunmaz. Burada karıştırıldığını veya gözden uzak tutulduğunu düşündüğümüz bir nokta vardır;
Muhammed (a.s) Mekke de sadece "Elçi" iken , Medine de "Elçi ve Devlet başkanı" olarak 2 görev yüklenmiş bir vaziyettedir. Onun elçilik ve devlet başkanlığı görevlerinin birbirinden ayrı olarak düşünülmemiş olması , onun "Devlet başkanı" sıfatı ile koymuş olduğu bir takım yasaklamaların , sanki elçilik vazifesi dahilinde konulmuş gibi bir algı oluşturulması neticesinde böyle bir düşünce kökleşmiştir.
[069.044-47] O, bize isnâden bazı sözler uydurmaya kalkışsaydı,Elbette ki onu sağ tarafından yakalardık. Sonra O'ndan yürek damarını
kesiverirdik.Sizden kimse de buna mani olamazdı.
Hakka suresindeki bu ayetler , Muhammed (a.s) görev ve yetkilerinin sınırlarını belirlemesi bakımından önemli işaretler taşımaktadır. Kendisine vahyedilen harici herhangi bir sözü veya yasaklamayı "Bu Allah'ın sözüdür veya yasaklamasıdır" şeklinde bir ifade ile sahabeye aktarması mümkün değildir. Ancak "Devlet başkanı" sıfatı ile yapmış olduğu bir takım tasarruflar ki onun böyle bir tasarruf etme hakkı mutlaka vardır, elçi olması ile ilgili görevlerinden ayrılarak okunması ve anlaşılması gerektiğini düşünmekteyiz.
"Allah VE Resulü" şeklinde geçen ibarelerin , Allah ve elçisini aynı konuma getirdiği iddiası , bu ibarelerin geçtiği diğer ayetleri örnek olarak verdiğimizde , bu ayetlerdeki aynı konuma getirmenin nasıl olabileceği sorusunu da beraberinde getirmektedir.
Şimdi "VE bağlacının geçtiği diğer ayetleri okuyarak, bazı sorular sorarak bu konuyu biraz aydınlatmaya çalışalım;
[005.055-56] Sizin velîniz ancak Allah'dır. Ve O'nun resulüdür ve
imân etmiş olanlardır. O imân edenler ki, salatı ikame ederler ve zekâtı
verirler ve onlar rükua varanlardır.Kim Allah'ı, O'nun Resulünü ve iman edenleri veli edinirse, hiç şüphe
yok, galib gelecek olanlar Allah'ın taraftarlarıdır.
Maide s. 55. ayetinde veli olarak Allah VE resulu VE iman edenler olarak bir sıralama görmekteyiz. Burada Allah ve resulüne ilave olarak mü'minler de görülmektedir. Bu iddia sahipleri bu ayetteki "Mü'minler" ifadesini Allah (c.c) ile nasıl aynı konuma getirebilirler?.
[009.003] Büyük hacc günü Allah ve resulü tarafından tüm insanlara
duyurulur ki; «Allah ve resulü ile müşrikler arasında her türlü ilişki
kesilmiştir. Eğer tevbe ederseniz bu sizin için daha yararlıdır. Eğer sırt
çevirirseniz Allah'ın yapacaklarına engel olamayacağınızı biliniz. Ey Peygamber,
kâfirleri acıklı bir azapla müjdele!»
Tevbe s. 3. ayetine baktığımızda , "Büyük hacc günü Allah ve resulü tarafından tüm insanlara duyurulur ki;" ifadesinde Resul , Allah'ın ayetlerini insanlara okuyarak ilişiğin kesildiğini ifade etmektedir. Bu iddia sahipleri "ve" bağlacının kullanılmasını dikkate alarak , "Allah (c.c) ayrı , resulü ayrı bir duyuru yaptığı için böyle bir ayrım kullanılmış , yoksa resül Allah (c.c) adına konuştuğu için mi böyle kullanılmış?" diye sorduğumuza nasıl bir cevap verebilirler ?.
[009.059] Ne olurdu bunlar, Allah ve Resulünün kendilerine verdiğine razı
olsalar da «Bize Allah yeter. Allah bize lütuf ve ihsanından yine lutfeder,
verir. Bizim bütün rağbetimiz Allah'adır» deselerdi.
Tevbe s. 59. ayetinde , ganimet dağılımı ile ilgili bir olarak "Allah ve Resulünün kendilerine verdiğine razı olsalar da" cümlesinde, resulün Allah (c.c) adına bir paylaştırma yaptığını görmekteyiz. Allah (c.c) ayrı , resül ayrı bir şekilde okuduğumuz zaman bu ayeti nasıl anlayacağız ?.
[009.062] Sizi hoşnut kılmak için Allah'a yemin ederler; oysa mü'min
iseler, hoşnut kılınmaya Allah ve Resulü daha layıktır.
[009.074] And olsun ki, müslüman olduktan sonra inkar edip küfür sözünü
söylemişler iken, söylemedik diye Allah'a yemin ettiler, başaramayacakları bir
şeye giriştiler; Allah ve peygamberi bol nimetinden onları zenginleştirdi ve öç
almaya kalktılar. Eğer tevbe ederlerse iyiliklerine olur; şayet yüz
çevirirlerse, Allah onları dünya ve ahirette can yakıcı azaba uğratır. Ve onlar
için yeryüzünde bir dost ve yardımcı yoktur.
[009.094] Savaştan dönüp yanlarına geldiğinizde size özür beyan edecekler.
De ki: «Özür beyan etmeyin. Size kesinlikle inanmayız. Allah bize, sizin
durumunuzdan haberler verdi». Bundan sonra da Allah ve Resulü yaptıklarınızı
görecektir. Daha sonra da gizliyi ve âşikârı bilen Allah'a döndürüleceksiniz. O
vakit O, size neler yapmış olduğunuzu tek tek haber verecektir.
[009.105] De ki: İşleyiniz, Allah ve Resulü ve mü'minler işlediklerinizi
görecektir. Ve görüleni de, görülmeyeni de bilene döndürüleceksiniz. O, size
neyi işlediğinizi bildirecektir.
[024.050] Bunların kalplerinde hastalık mı var? Yoksa kuşkuya mı
kapıldılar? Yoksa Allah'ın ve Resulünün kendilerine karşı haksızlık yapacağından
mı korkmaktadırlar? Hayır, onlar zalim olanlardır.
[033.012] Hani, münafık olanlar ve kalplerinde hastalık bulunanlar: «Allah
ve Resulü, bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi» diyorlardı.
[033.022] Mü'minler düşman ordularını gördükleri zaman; Bu Allah'ın ve
Resulünün bize vaad ettiği zaferdir. Allah ve Resulü doğru söylemiştir» dediler.
Bu, onların sadece imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı.»
[033.036] Allah ve Rasulü bir şeye hükmettiği zaman; ne mü'min erkekler
için ne de mü'min kadınlar için artık işlerinde bir seçme hakkı olamaz. Kim de
Allah'a ve Resulüne isyan ederse; şüphesiz ki apaçık bir sapıklıkla sapmış
olur.
Ahzab s. 36. ayetinde "Allah ve Rasulü bir şeye hükmettiği zaman" cümlesinin arapça orjinal metni " İze gadallahü ve resuluhu" olup , eğer Allah ve elçisi birbirinden ayrı olarak hüküm koyuculuğu kast edilmiş olsaydı "gada" kelimesi tekil olarak değil, ikili bir kullanım olması gerekirdi.
[002.279] Şayet böyle yapmazsanız, Allah'a ve Rasulüne karşı
savaş-açtığınızı bilin. Eğer tevbe ederseniz, artık sermayeleriniz sizindir.
(Böylece) Ne zulmetmiş olursunuz, ne de zulme uğratılmış olursunuz.
Faiz konusu ilgili olan ayetin devamı olan bu ayette Allaha savaş açmanın anlamı, onun resulü aracılığı ile bildirdiği faizin haram olduğu beyanına aykırı işlem yapmak değil midir?.
[004.100] Her kim, Allah yolunda hicret ederse; yeryüzünde bereketli yer ve
genişlik bulur. Allah'a ve Rasulüne hicret ederek evinden çıkan kimseye ölüm
gelirse; onun ecrini vermek Allah'a düşer. Ve Allah, Gafur'dur, Rahim'dir.
Nisa s. 100. ayetinde " Allah'a ve Rasulüne hicret ederek" ifadesinde , Allah'a hicret etmenin keyfiyetini bu iddia sahipleri acaba nasıl açıklayacaklardır?. "Resule hicret" Medine ye hicret olarak izah edilebilir , ancak "Allah'a hicret" i nasıl açıklayacağız?.
[004.136] Ey iman edenler, Allah'a, Resulüne, Resulüne indirdiği Kitaba ve
bundan önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını,
peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, kuşkusuz uzak bir sapıklıkla
sapıtmıştır.
[009.001] Müşriklerden muahede yaptıklarınıza; Allah ve Rasulünden bir
ihtardır:
[009.024] De ki: «Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz,
aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve
hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resulünden ve O'nun yolunda cihd
etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun.
Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez.
[009.065] Onlara sorarsan, andolsun: «Biz dalmış, oyalanıyorduk» derler. De
ki: «Allah ile, O'nun ayetleriyle ve Resulüyle mi alay etmekteydiniz?
[009.080] Sen, ister onlar için bağışlanma dile ya da istersen onlar için
bağışlanma dileme. Onlar için yetmiş kere bağışlanma dilesen de, Allah onları
kesinlikle bağışlamaz. Bu, gerçekten onların Allah'a ve Resulüne (karşı)
nankörlük etmeleri dolayısıyladır. Allah fasıklar topluluğuna hidayet
vermez.
[009.084] Onlardan ölen hiçbir kimsenin üzerine salat etme ve kabri
başında dua etmek üzere durma! Çünkü onlar Allah’ı ve Resulünü tanımadılar ve
yoldan çıkmış olarak öldüler.
[009.091] Allah'a ve Resulüne karşı 'içten bağlı kalıp hayra çağıranlar'
oldukları sürece, güçsüz-zayıflara, hastalara ve infak etmek için birşey
bulamayanlara bir sorumluluk (günah) yoktur. İyilik edenlerin aleyhinde de bir
yol yoktur. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
[024.048] Aralarında hükmetmesi için onlar Allah'a ve Resulüne
çağrıldıkları zaman, onlardan bir grup yüzçevirir.
[024.051] Aralarında hükmetmesi için, Allah'a ve Resulüne çağrıldıkları
zaman mü'min olanların sözü: «İşittik ve itaat ettik» demeleridir. İşte felaha
kavuşanlar bunlardır.
"Nur s. 48. ve 51. ayetinde hüküm için Allah'a ve resule çağrılmanın keyfiyeti nasıl olacaktır ?" , sorusunun cevabı, "Onun elçisine indirdiği kitabın hükmüne çağrılmaktır" şeklinde bir cevaptan başka bir şey olabilir mi ?.
[024.062] Mü'minler o kimselerdir ki, Allah'a ve Resulüne iman edenler,
onunla birlikte toplu(mu ilgilendiren) bir iş üzerinde iken, ondan izin alıncaya
kadar bırakıp-gitmeyenlerdir. Gerçekten, senden izin alanlar, işte onlar Allah'a
ve Resulüne iman edenlerdir. Böylelikle, senden, kendi bazı işleri için izin
istedikleri zaman, onlardan dilediklerine izin ver ve onlar için Allah'tan
bağışlanma dile. Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
[033.031] Sizden her kim de Allah'a ve Rasulüne boyun eğip salih amel
işlerse; onun mükafatını da iki kat veririz. Hem Biz, ona cömertçe bir rızık da
hazırlamışızdır.
[048.009] Ki Allah'a ve Resulüne inanasınız O'nun dinini destekleyesiniz.
O'na saygı gösteresiniz ve sabah akşam O'nu tesbih edip şanını yüceltesiniz.
[048.013] Kim Allah’a ve Resulüne inanmazsa bilsin ki Biz kâfirlere alevli
ateşler hazırladık.
[049.001] Ey imân etmiş olanlar! Allah'ın ve Resûlünün önüne geçmeyiniz ve
Allah'tan korkunuz. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ bihakkın işiticidir, bilendir.
Hucurat s. 1. ayetinde Allah'ın ve resulünün önüne geçmeyin emrinde , Allah'ın önüne geçmemek nasıl gerçekleşecektir?. Allah'ın önüne geçmemek , Kur'anın önüne geçmemek , resulün önüne geçmemek hadisin önüne geçmemek şeklinde mi değerlendirilecektir?.
[057.007] Allah'a ve Resulüne iman edin. Sizi hâkim kıldığı, sizin
yönetiminize verdiği şeylerden harcayın. Sizden, inanan ve harcayanlar için
büyük mükafat vardır.
[058.004] Buna imkan bulamayan kimse, temas etmeden önce aralıksız olarak
iki ay oruç tutmalıdır. Buna da gücü yetmeyen, altmış fakiri doyurur. Bu
(hafifletme), Allah'a ve Resulüne inanmanızdan dolayıdır. Bunlar Allah'ın
hükümleridir. Kâfirler için acı bir azap vardır.
[061.011] Allah'a ve O'nun Resulüne iman ederseniz, mallarınızla ve
canlarınızla Allah yolunda cihad ederseniz. Bu, sizin için daha hayırlıdır; eğer
bilirseniz.
[064.008] Artık Allah'a ve O'nun ResûIüne ve indirmiş olduğumuz nûra imân
ediniz ve Allah yapar olduğunuz şeylerden haberdardır.
Teğabun s. 8. ayetine baktığımızda , Allah-resulü-nur şeklinde "ve" bağlacı ile ayrılmış olan 3 tane iman edilmesi gereken şey görmekteyiz. bunlar saç ayağı gibi birbirleri ile bağlı olan 3 şey olup , birbirlerinden ayrı değillerdir. Allah , resulü aracılığı ile bizlere nur indirerek doğru yolu bulmamızı sağlamaktadır. Resul burada , inen nur'un tebliğ edicisidir
[007.158] De ki: ey insanlar! Haberiniz olsun ben size, sizin hepinize
Allahın Resulüyüm, o Allah ki bütün Semavat-ü Arzın mülkü onun, ondan başka ilâh
yok, hem diriltir hem öldürür, onun için gelin iyman edin Allaha ve Resulüne,
Allaha ve Allahın bütün kelimatına iyman getiren o ümmî nebiye, ve ittiba'
edin ona ki bu hidâyete erebilesiniz
[004.013] İşte bunlar; Allah'ın hudududur. Kim, Allah'a ve O'nun elçisine
itaat ederse; Allah onu, altından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. İşte bu;
en büyük kurtuluştur.
[004.014] Ve kim de Allah'a ve resulüne isyan eder, hududunu
tecavüz ederse onu da içinde ebedî kalmak üzere bir ateşe sokar ve onun için
zillet verici bir azab vardır.
Nisa s. 14. de " Allah'a ve resulüne isyan eder, hududunu tecavüz ederse" cümlesinde "Hududehu" kelimesi Allah ile sınırlandırılmıştır. Eğer Muhammed (a.s) ın yasa koyuculuk gibi bir yetkisi olsaydı "hududehu" yerine, ikili bir kullanım olan "hududehüma" kullanılması gerekirdi.
[005.033] Allah'a ve Resulüne karşı savaş açanların ve yer yüzünde
bozgunculuğa çaba harcayanların cezası, ancak öldürülmeleri, asılmaları ya da
elleriyle ayaklarının çaprazca kesilmesi veya (o) yerden sürülmeleridir. Bu,
onlar için dünyadaki aşağılanmadır, ahirette de onlar için büyük bir azab
vardır.
[008.001] Sana savaş-ganimetlerini sorarlar. De ki: «Ganimetler Allah'ın ve
Resulündür. Buna göre, eğer mü'minlerseniz Allah'tan korkup-sakının, aranızı
düzeltin ve Allah'a ve Resulü'ne itaat ediniz.»
[008.012-13] Rabbin meleklere, «Ben sizinleyim, inananları destekleyin» diye
vahyetti. «Ben inkar edenlerin kalblerine korku salacağım, artık vurun onların
boyunları üstüne, vurun her parmağına» dedi. Bu, tartışmasız, onların Allah'a ve Resulüne karşı baş kaldırmaları
dolayısıyladır. Kim Allah'a ve Resulüne karşı baş kaldırırsa, hiç şüphesiz Allah
(ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.
[008.020] Ey iman edenler, Allah'a ve Resulüne itaat edin. Siz de
işitiyorken, ondan yüz çevirmeyin.
Enfal s. 8. ayetinde Allah ve resulüne itaat emredildikten sonra "o ikisinden" anlamına gelecek herhangi bir ifade bulunmamaktadır , "Anhü" (ondan) denilerek "Allah'tan yüz çevirmeyin" denilmektedir. Burada elçi , Allah adına konuşan kişi olduğu için resule itaatsizlik, ondan yüz çevirmek anlamına gelmektedir.
[008.046] Allah'a ve Rasulüne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin. Sonra
korkuya kapılırsınız da zaafa düşerseniz ve rüzgarınız gider. Sabredin, muhakkak
ki Allah; sabredenlerle beraberdir.
[009.063] Bilmezler mi ki: Kim, Allah'a ve Rasulüne karşı koymaya
kalkışırsa; muhakkak ona, içinde ebedi kalacağı cehennem ateşi vardır. İşte bu,
en büyük rüsvaylıktır.
[009.071] Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler.
İyiliğe emreder, kötülükten sakındırırlar, salatı ikame ederler, zekâtı
verirler ve Allah'a ve Resulüne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet
edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet
sahibidir.
[009.090] Bedevilerden özür bahane edenler, kendilerine izin verilsin diye
geldiler. Allah'a ve Resulüne yalan söyleyenler de oturdular kaldılar. Bunlardan
kâfir olanlara acıklı bir azap isabet edecektir.
[009.107] Zarar vermek, küfrü (pekiştirmek), mü'minlerin arasını ayırmak ve
daha önce Allah'a ve Resulüne karşı savaşanı gözlemek için mescid edinenler ve:
«Biz iyilikten başka bir şey istemedik» diye yemin edenler (varya,) Allah
onların şüphesiz yalancı olduklarına şahidlik etmektedir.
[024.052] Kim Allah'a ve Resulüne itaat ederse ve Allah'tan korkup O'ndan
sakınırsa, işte 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır.
Nur s. 52 de , Allah ve resule itaat emrinden sonra " o ikisinden sakınırsa" değil de , "ondan sakınırsa" ifadesi, resulun Allah adına konuşan birisi olduğunu göstermektedir.
[033.029] «Eğer siz Allah'ı, Resulü'nü ve ahiret yurdunu istiyorsanız,
artık hiç şüphe yok Allah, içinizden güzellikte bulunanlar için büyük bir ecir
hazırlamıştır.»
[033.033] Evlerinizde vakarla-oturun (evlerinizi karargah edinin), ilk
cahiliye (kadınları) nın süslerini açığa vurması gibi, siz de süslerinizi açığa
vurmayın , salatı ikame edin, zekâtı verin, Allah'a Resulü'ne itaat edin. Ey
Ehl-i Beyt, gerçekten Allah, sizden kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi
tertemiz kılmak ister.
[033.057] Gerçek şu ki, Allah'a ve Resulü'ne eziyet edenler; Allah, onlara
dünyada da, ahirette de lanet etmiş ve onlar için aşağılatıcı bir azab
hazırlanmıştır.
Ahzab s. 57. ayetinde , resulü inkar ederek ona eziyet etmek , Allah'a eziyet etmek ile birlikte anılmaktadır. Bir insan Allah'a eziyet edemeyeceğine göre , resule yapılan yanlışlıklar Allah'a yapılmış olmaktadır.
[033.071] Tâ ki, sizin için amellerinizi ıslah etsin ve sizin için
günahlarınızı yarlığasın ve her kim Allah'a ve resûlüne itaat ederse muhakkak
ki, pek büyük bir zafere ermiş olur.
[048.017] Kör olana güçlük (sorumluluk) yoktur, topal olana güçlük yoktur,
hasta olana da güçlük yoktur. Kim Allah'a ve Resulüne itaat ederse, (Allah) onu,
altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de sırt çevirirse, onu acıklı bir
azap ile azaplandırır.
[049.014] Bedeviler, dedi ki: «İman ettik.» De ki: «Siz iman etmediniz;
ancak «İslâm olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş
değildir. Eğer Allah'a ve Resulü'ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiç
bir şeyi eksiltmez. Hiç şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok
esirgeyendir.»
[058.005] Allah’a ve resulüne karşı çıkanlar, kendilerinden önce böyle
yapanlar, nasıl helâk edilmişlerse öylece helâk edilirler. Halbuki Biz onlara
apaçık âyetler de indirmiştik. Kâfirler için zelil ve perişan eden bir azap
vardır.
[058.013] Gizli konuşmanızdan önce sadaka vermenizden ürküntü mü duydunuz?
Çünkü yapmadınız, Allah sizin tevbelerinizi kabul etti. Şu halde salatı ikame edin, zekâtı verin ve Allah'a ve O'nun Resulüne itaat edin Allah, yapmakta
oldularınızdan haberdar olandır.
[058.020] Allah'a ve resulune düşman olanlar, işte onlar en aşağıların
arasındadırlar.
[058.022] Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiç bir kavim (topluluk)
bulamazsın ki, onlar Allah'a ve Rasulüne karşı başkaldıran kimselere bir sevgi
(ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, isterse babaları, ister çocukları,
ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle
kimselerdir ki, (Allah) onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir
ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır;
orda ebedi olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan
razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz
Allah'ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların
ta kendileridir.
[059.004] Bu; onların Allah'a ve Rasulüne karşı gelmelerinden ötürüdür. Her
kim Allah'a karşı gelirse; muhakkak ki Allah, azabı şiddetli olandır.
[059.008] Bir de göç eden fakirlere aittir ki yurtlarından ve mallarından
çıkarılmışlardır, Allah'ın lütuf ve rızasını ararlar; Allah'a ve Resulüne yardım
ederler. İşte doğru olanlar onlardır.
[072.023] Benim vazifem; ancak Allah katından olanı ve O'nun risaletlerini
tebliğ etmektir. Kim, Allah'a ve Rasulüne isyan ederse; muhakkak ki onun için,
cehennem ateşi vardır. Orada ebediyyen kalacaklardır.
"Allah ve resulü" şeklinde geçen ayetlerin hangisini okusak , "Elçi" sıfatına sahip kişinin , yer yüzünde Allah'ın mesajlarını ileten kimse olması nedeniyle , ona itaat etmek Allah'a itaat etmek ile aynileştirilmiştir.
Muhammed (a.s) ın devlet başkanı veya ordu komutanı sıfatına sahip olması nedeniyle koyduğu hükümlerin, aynı Allah (c.c) nin koyduğu hükümler ile aynı derecede olduğu gibi bir düşünce oluşturulmamış olsaydı , yüzyıllardır süren ve sürecek olan bu fikir kargaşasının önü alınmış olabilirdi.
[004.080] Kim Resûl'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Yüz çevirene
gelince, seni onların başına bekçi göndermedik!
Nisa s. 80. ayeti , "Allah ve resul" ibaresinin birlikte geçtiği bütün ayetlerin anahtar ayeti mahiyetinde olup , bu ayette resule itaatin, Allah'a itaat olarak ifade edilmiş olması , "Resul" (elçi) sıfatına sahip kimselerin konumu hakkında bizlere bilgi vermektedir.
Allah (c.c) yer yüzünde insanlar içinden seçtiklerine , mesajını vahyederek, bu mesajı diğer kullarına iletmesini istemesi , bu elçilerin esas görevini oluşturmaktadır. Son elçi Muhammed (a.s) bu göreve sahip olanların sonuncusu olarak , kendisinden önceki elçilerin konumuna sahip bir kişidir. Biz Müslümanların , onun bu konumunu azımsayarak daha yukarılara çıkarma arzusunun bir tezahürü olan, onun haram koyma yetkisinin olduğu düşüncesi , onun elçilik görevini hiçe sayarak ilah pozisyonuna sokmak anlamına gelmektedir.
Yaşayan insanlar üzerinde dini anlamda hüküm koymak, "İlahlık" yetkisine sahip olanın hakkıdır?.
"Allah'tan başka ilah yoktur" sözü her Müslümanın ağzında dolaşmasına rağmen, bu sözün gereği maalesef bir çok Müslüman tarafından hayata geçirilmemiş bir halde dillerde dolaşmaktadır. Muhammed (a.s) ın "Elçi" olduğu unutularak veya göz ardı edilerek , onun koymuş olduğu bir takım yasaklamaların aynı Allah (c.c) nin yasakları gibi olduğu düşüncesi , onu Allah (c.c) nin yanına ek ilah olarak oturtmak anlamına gelecektir.
"Ve" bağlacının Allah ve resulü birbirinden ayırdığı iddiası ,bu bağlacın kullanıldığı ayetleri "Elçi" ve "İlah" kavramlarını dikkate alarak okuduğumuz zaman yapılan hatanın vehameti, açık ve net olarak ortaya çıkacaktır.
Çünkü "Allah ve resulü" şeklinde yapılan bir kullanımın , amacı "Resul" sıfatına sahip olan bir kimsenin , yer yüzünde Allah (c.c) adına konuşma yetkisine sahip kimse anlamına gelmektedir. Bunun anlamı , Allah (c.c) nin bildirilerini onun adına, beşer cinsinden olan bir kimsenin tebliğ etmesidir.
Bir çok ayette "Allah'a ve resulüne itaat edin" emrinin , "Resule itaat" kısmı bu gün "Hadislere itaat" şeklinde anlaşılmaktadır. Bu düşünce beraberinde bir çok problemi taşıması açısından hatalar içermektedir şöyle ki;
Hadisçiler arasında dahi bir hadisin sahih olup olmaması, kişisel krtierlere göre belirlenmekte olup , "A" hadisçisine göre sahih olan bir hadis , "B" hadisçisine göre sahih olmamaktadır. Eğer "Resule itaat hadislere itaat tir" dersek , bir hadisçinin sahih olarak gördüğü , diğer hadisçinin red etmesi onun resule itaat etmeyerek "Hadis inkarcısı" olması durumuna düşürecektir.
Muhammed (a.s) ın haram koyma yetkisi olduğu savunanlar , böyle bir yetkinin ona verilmediğini iddia edenleri tekfir ederek , onları "Kafir" olarak yaftalamaktadırlar. Eğer bir kimseyi "Kafir" olarak yaftalamak gerekirse, bu yetkinin ona verilmediğini iddia edenlerin değil , aksine bu yetkinin ona verildiğini iddia edenlerin bu yaftaya daha hak kazandığını söyleyebiliriz. Çünkü , ilah olarak sadece Allah (c.c) nin elinde olan bazı yetkileri elçisine vererek , elçiyi elçi olmaktan çıkararak , ilah seviyesine çıkaran bir düşünceye sahip olmak , bu düşünce sahiplerinin akidesini zedeleyecektir.
"Ve" bağlacının Allah ve Resulünü ayırdığını iddia edenlere şu ayetteki "Ve" bağlacının nasıl bir ayırıcılığa sahip olduğunu sorarız ;
[029.015] Böylece biz onu da, gemi halkını da kurtardık (fe enceynahu VE eshabessefineti)ve bunu alemlere bir ayet
(kendisinden ders çıkarılacak bir olay) kılmış oldu.
Ankebut s. 15. ayetine baktığımız Nuh VE gemi ashabının kurtarıldığını haber veren cümledeki "Ve" bağlacı Nuh'u gemi ashabından ayırmaktadır. Nuh (a.s) da geminin içinde olduğu halde o da gemi ashabından dı , hiç kimse kalkıp "Ve bağlacı ile ayrıldığına göre Nuh ayrı , gemi ashabı ayrı" diyemeyeceğine göre buradaki "Ve" bağlacı Nuh'u gemi ashabının dışına atan bir işleve sahip değildir. Dolayısı ile nasıl ki "Ve" bağlacı Nuh ve gemi ashabını birbirinden ayırmıyor ise , "Allah VE resülü" şeklindeki ifadelerdeki ve bağlacı da ayırıcı bir işleve sahip değildir.
Sonuç olarak ; Allah (c.c) kendi yetkisi dahilinde olan , kullarının nasıl bir düzen içinde yaşama gereğini , elçileri vasıtası ile bizlere bildirmiştir. Son elçi olan Muhammed (a.s) bu zincirin son halkası olup , kendisinden önceki diğer elçilerin yüklendiği vazifenin aynısını yüklenmiştir. Onun vefatından sonra onun bu konumu yerine , "Ehli hadis" fırkasının elçiyi yüceltme tezahürünün bir yansıması olarak , onun Allah (c.c) gibi haram koyma yetkisine sahip olduğu görüşü ortaya atılmıştır.
Bu görüşün sağlamlaşması için bazı ayetler, bu düşünceyi tasdik edecek biçimde yorumlanarak bu düşünceye Kur'andan destek aranmasına gidilmiştir. "Allah VE resulü" şeklinde gelen ayetlerde ki "VE" bağlacının , bu düşüncenin destekçisi olduğu savunularak , "Allah ayrı resul ayrı hüküm koyabilir" denilmektedir. Bu düşünce ,"Elçi" olmak demenin ne anlama geldiğini bilmemenin bir tezahürü olarak ortaya atılmış bir düşünce olup , beraberinde bu söylemi destekleyenleri itikadi açıdan tehlikeli duruma düşürmektedir.
Bu söylemin destekçilerinin , hadis kitaplarına verdikleri değeri gördüğümüzde , söylemek istediklerimiz daha net anlaşılacaktır. Rivayetlerin ayetleri gölgede bırakan bir şekilde öne çıkmış olması , "Hadisler vahiydir" söyleminin bir neticesi olup , belirleyici olarak ayet değil rivayetlerin dikkate alınması , ayetlerin bu rivayetleri destekler mahiyette te'vil edilmeye çalışılması bu düşüncenin geldiği boyutu göstermektedir.
Bu tür hatalı görüşlerin izale edilmesi , Kur'anın ön yargısız bir okumaya tabi tutulmasından geçmektedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder