14 Şubat 2016 Pazar

Hadis Uydurma Faaliyetleri ve D.İ.B. nın Erike Hadisinden Medet Beklemesi

12-2-2016 cuma günü , D.İ.B. tarafından Türkiye deki bütün camilerde okutulan hutbede , rivayetlerin ördüğü ağda oluşmuş din algısına karşı çıkarak , Kur'anın etrafında oluşmuş bir din algısını tercih edenlerin, ne kadar yanlış !! bir yolda olduklarına dair cemaate uyarılarak yapılarak , "Bize Kur'an yeter" diyenlere uyulmaması , rivayetler ile oluşturulmuş din algısı etrafında bütünleşilmesi gerektiğine dair öğütler verildiği malumdur. 

Bu öğütler yapılırken , Muhammed (a.s) ın  söylediği rivayet edilen, ve hadis literatüründe "Erike Hadisi" olarak bilinen bir rivayetin, bu hutbede destek olarak kullanıldığı malumdur. Bu hadisin senet ve metin tenkidi yönünden incelemesini "http://kuranimuminceanlamak.blogspot.com.tr/2014/02/erike-hadisi-uzerine-bir-metin-tenkidi.html" linkteki yazımızda yapmaya çalıştığımız için hadisin Allah ve elçisine atılmış yalan ve iftira olduğunu tekrar etmek istiyoruz.

Bu yazımızda , hadis uydurma faaliyetleri , ve Müslümanları hadis uydurmaya iten sebepler üzerinde durmaya çalışarak , "Erike Hadisi" olarak bilinen rivayetin uydurulmasına, ne gibi sebeplerin itmiş olabileceğini konuşmaya çalışacağız.

Muhammed (a.s) ın vefatını müteakip gelişen siyasi olaylar neticesinde ortaya çıkan fırkalar , kendi haklılıklarını dini bir temele oturtmak için , Kur'an ayetlerini kendi düşüncelerini destekleyen biçimde yorumlama yoluna gitmişlerdir. Kur'an ayetlerini işlerine geldiği biçimde yorumlamak ile yetinmeyen bu fırka mensupları , Muhammed (a.s) adına rivayetler uydurarak , kendi haklılıklarını veya karşı fırkanın haksızlığını ispatlamak için "Bu kadar olmaz" dedirtecek rivayetleri, Muhammed (a.s) adına uydurmaktan çekinmemiş , hatta bu yalan ve iftira olan durumu kutsal bir görev olarak kabul ederek yapmışlardır. 

D.İ.B tarafından tüm camilerde okutulan hutbede yer alan "Erike hadisi" işte böyle bir kaygının sonucunda literatüre sokulmuş rivayetlerden bir tanesidir. Rivayetin hadis kitaplarındaki metni şu şekildedir. 

 “Biliniz ki bana Kur’ân ve beraberinde bir misli daha verilmiştir. Haberiniz olsun ki yakın bir gelecekte mal ve mülk (zenginliği) ile mağrûr olan bir kimse çıkıp koltuğuna yaslanarak şöyle diyecek: ‘Size düşen Kur’an’a sarılmaktır. Onun helâl dediğini helâl, haram dediğini de haram sayınız.’ Bilin ki; ehlî merkeplerin etleri, azı dişli vahşi hayvanların etleri, kendi rızâsıyla bıraktığı dışında zimmînin kaybettiği mal da helâl değildir.”[Ebû Dâvud, Sünen, Sünnet, 5]  

Sizden biriniz süslü koltuğuna yaslanmış adama, benim hadislerimden biri okunur da o kişinin vaziyetini hiç bozmadan `Bizlerle sizler arasında Allahu Teala`nın kitabı (Kuran-ı Kerim) vardır. Ondan bulduğumuz helal şeyleri helal sayıyoruz, haram olarak bulduğumuz şeyleri de haram kabul ediyoruz` deme zamanı yaklaşmıştır. Sizleri de ikaz ediyorum Kuran-ı Kerim`de bulunan bütün hükümler haktır ve Resulullah`ın haram kıldığı şeyler Allah`ın haram kıldığı şeyler gibidir.` (Ebu Davud, Süne, 6 hd: 4604; Tirmizi İlim, 10 hd: 2664; İbn Mace Mukaddime, 2 Ahmed, Müsned, 1/6 IV,21; TahaviŞerhu mánia, IV 209; İbn Hibbam, I, 107 Darekutni, Sünen IV, 287)"

Bu hadisin senet ve metin yönünden tenkidinin daha önce yapılmış olduğunu tekrar hatırlatarak , böyle bir rivayete neden ihtiyaç duyulduğuna dikkat çekmeye çalışacağız.

Bilindiği üzere Müslümanlar arasındaki ayrışımlardan bir tanesi , "Ehli Hadis" ve "Ehli Rey" ekolü olarak kendisini göstermiş, ve bu ekollerin etkileri halen Müslümanlar arasında yaşatılmaktadır. Bu iki ekolü ana damar olarak nitelemek mümkündür. Müslümanlar, yüzyıllardır bu iki ekol etrafında oluşmuş düşünceler geliştirerek, kendilerini ifade etmeye çalışmışlar ve halen aynı vakıanın sürdüğünü söyleyebiliriz.

"Ehli Hadis" ekolü bu yarışta öne geçerek , İslam dünyası genelinde şu anda baskın olan görüşün, bu ekolün izlerini taşıdığını görmekteyiz. Bu ekolün görüşü özet olarak , rivayetleri dinde belirleyici kılma esasına dayalı olup , Kur'an bu ekolün düşüncesinde rivayetten sonra gelen bir kitaptır , ve rivayetler yeri geldiğinde Kur'an ayetlerini bir neshedebilecek yani hükmünü kaldırabilecek güçtedir. Rivayetlerin bu gücünün , bazı ayetlerin Muhammed (a.s) ın ağzından çıkan sözlerin yani hadislerin , aynı ayet gibi olduğu şeklinde yorumlanmasından ötürü doğan düşünceden gelmekte olduğu da bilinmektedir.

Kur'anın değil rivayetlerin hakem kılındığı bir din anlayışı, elbette kabul edilebilir bir anlayış değildir. Ehli hadis fırkasının, rivayetleri dinde belirleyici olarak görmesine karşı çıkanların olduğu ve bu karşı çıkmalarına gerekçe olarak , dinde belirleyiciliğin sadece Kur'anın hakkı olması gerektiği düşüncesinin yüzyıllar öncesinden de ortaya atılmış olduğu böyle bir rivayetin ortaya atılmasına sebep olan en büyük gerekçedir.

İbni Kuteybe adlı hadisçinin Türkçeye , "Hadis Müdafaası" adı ile çevrilen kitabına baktığımızda , zina eden evli kişinin cezasının recm olduğunu ret edenlere karşı yazılmış bir başlık bulmaktayız. Bu başlık bize , ilk devirlerden beri Kur'anın dinde belirleyici olmasını savunanların var olduğunu göstermektedir. İbni Kuteybe  yaşadığı zamanda bu tehlikeli düşünceye karşı!! gerekli önlemi almaya çalışmış, ve Kur'ana karşı rivayetleri desteklemenin "Ehli Hadis" fırkasının kutsal bir görevi olduğunu bilincinden yola çıkarak , bu kutsal görevi!! yerine getirmiştir.

"Erike Hadisi" adı ile , "Ben gaybı bilmem bana vahyolunana uyarım " diyen bir elçinin ağzından , kendisine vahyolunan kitaba değil kendisinin adına söylendiği rivayet edilen sözlerine uyulması gerektiğine dair ona atfen uydurulan söz YALAN ve İFTİRA dan başka bir şey değildir. 

Hadis ehlinin saltanatına son vermeyi amaçlayan , dinde Kur'anın belirleyici olma düşüncesi , Muhammed (a.s) a atfedilen ve bir çoğu Kur'an ile uyuşmayan rivayetin ret edilmesini gerektireceği için , dinlerini rivayet üzerine kuranlar tarafından korkulu bir rüya olmuş ve hala aynı korku devam etmektedir.

Dün Muhammed (a.s) adına rivayetleri öne çıkararak , Kur'anın dinde belirleyici olmaması gerektiğini kendisine söyleten zihniyetin takipçileri, bu gün aynı yalanlara sarılarak , dinde Kur'anın değil rivayetlerin belirleyici olması gerektiğini savunmaya devam etmektedirler. 

Yalan ve iftiranın en büyük günahlardan bir tanesi olduğunu Kur'andan okuyan bu zihniyetin sahipleri , "Amaca ulaşmak için her yol mübahtır" diyerek , yalan ve iftiraya sarılmaktan bir an bile haya etmemektedirler. Bu zihniyet sahiplerine şunu sormak istiyoruz ; "Hadi Kur'an sizin için dinde belirleyici değil , mütevatir derecesine ulaşmış olan, "Benim adıma yalan uyduran cehennemdeki yerini hazırlasın" şeklindeki rivayette mi sizi Allah ve elçisine yalan ve iftira atmaktan sakındırmıyor?".

Bugün Türkiye genelinde "Sadece Kur'an" diyenlerin ipin ucunu kaçırarak , büyük bir batağa saplandıkları bir gerçektir. Okunan hutbe eğer bu kimseleri hedef alıyorsa , bu tür düşüncelere sahip olan kimseler , marjinal bir grup olup, bütün Türkiye camilerinde sadece bunların konu edildiğini iddia etmek , abesle iştigalden başka bir şey değildir.

Ancak Türkiye de Kur'anın dinde belirleyici olması esasına dayanan bir düşüncenin gün geçtikçe çoğalması ve bu çoğalmanın bazı kesimleri rahatsız ettiği de bir gerçektir. Türkiye camilerinde böyle bir düşüncenin yanlış olduğuna dair okutulan hutbe bu rahatsızlığın boyutlarının nereye vardığını göstermesi açısından önemlidir. 

İşin daha vahim bir tarafı şu dur ; D.İ.B. yardımcısı makamında oturan Prof dr. Sayın Mehmet Emin Özafşar , sade bir akademisyen iken yazdığı "Polemik türü rivayetlerin gerçek mahiyeti" adlı makalesinde, bu tür rivayetlerde ciddi problemler olduğunu , güvenilmez olduğunu , bu tür rivayetlerin ortaya atılmasında bir takım siyasi ve itikadi mülahazaların rol oynadığını yazmasına, ve aynı kurumun başkanı olan sayın Prof dr. Mehmet Görmez inde aynı düşünceyi paylaşmasına rağmen , bu rivayetin kullanılarak , Muhammed (a.s) ın ağzından Kur'anın değil rivayetlere dikkat edilmesi gerektiğini ona söyletmekten çekinmemişlerdir.

Sayın hocalara tavsiyemiz şu dur ; Makamlar gelip geçicidir bunu sizler de bilirsiniz , ancak bu makamlarda yaptıklarınız ve söylediklerinizden hesaba çekileceğinizi size buradan tekrar hatırlatmak görevimizdir. Size böyle bir hutbeyi hazırlamayı gerektiren kim veya kimler ise, onlara belki dünya hayatında sevgili görünebilirsiniz , ancak sevgili görünmeniz gereken tek kişi Allah (c.c) olduğunu unutmamanızdır.

Yalan ve iftira , bir Müslümanda kesinlikle olaması gereken iki haslet olmasına rağmen , siyasi ve itikadi düşüncelerini onaylatmak için , Allah ve elçisine karşı yalan ve iftira atmaktan geri durmayan Müslüman tiplerinin yüzlerce yıldır içimizde bulunmuş olması , bizleri her türlü yönden geri kalan bir topluluk haline getirmiştir. Bu tiplerin uydurduklarına sarılarak , yalan ve iftiranın halen devam ettirilmesi de daha kötü bir durum olup , ilerleyen yıllar için Müslümanların dünya üzerinde nasıl bir konumda olabileceğine dair bize fikir vermektedir. 

Sonuç olarak ; Hadis uydurma faaliyeti , bir Müslümanda olmaması gereken yalan ve iftiranın, siyasi ve itikadi düşüncelerin onaylatılmasında kullanılmış olması kabul edilemez bir durumdur. Yüzyıllar önce uydurulan bu hadislerin hala , muhalif bazı düşüncelerin engellenmesinde kullanılmaya devam edilmesi , daha vahim bir durumdur. 

D.İ.B. adlı kurumun hadisler konusunda bazı çalışmalar içinde olması , bizi bu konuda sevindirmiş olmasına rağmen , Türkiye camilerinde cuma hutbesinde Kur'anın öne çıkmasından doğan rahatsızlığın tavana vurmuş olduğunun göstergesi olan bir hutbede bu kurumun en üst düzeyindeki kişilerin bile güvenilmez olarak gördüğü bir hadisin kullanılmış olması, geçmişin yalanlarına sarılmak ve ilmi ahlakın makama değiştirilmesinden başka bir şey değildir.

RABBİMİZ BİZLERİ DÜŞÜNCELERİNİ ONAYLATMAK İÇİN ALLAH VE ELÇİSİNE İFTİRA VE YALAN İSNAT ETMEKTEN ÇEKİNMEYENLERİ ŞERRİNDEN MUHAFAZA ETSİN.

5 yorum:

  1. De ki: 'Ey insanlar! Doğrusu ben, göklerin ve yerin hükümranı, O'ndan başka tanrı bulunmayan, dirilten ve öldüren Allah'ın, hepiniz için gönderdiği peygamberiyim. Allah'a ve okuyup yazması olmayan, haber getiren peygamberine -ki o da Allah'a ve sözlerine inanmıştır- inanın; ona uyun ki doğru yolu bulasınız.Araf 158

    YanıtlaSil
  2. İnananlar! Allah'a itaat edin, Peygambere ve sizden buyruk sahibi olanlara itaat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz, Allah'a ve ahiret gününe inanmışsanız onun halini Allah'a ve Peygambere bırakın. Bu, hayırlı ve netice itibariyle en güzeldir.Nisa 59

    YanıtlaSil
  3. En'âm, 106. Ayet: Ey Muhammed! Sen, Rabbinden sana vahyedilene uy. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Allah'a ortak koşanlardan yüz çevir.

    YanıtlaSil
  4. Ahkâf, 9. Ayet: De ki: "Ben türedi bir peygamber değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım."

    YanıtlaSil
  5. En'âm, 50. Ayet: De ki: "Ben size, ‘Allah'ın hazineleri benim yanımdadır' demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size ‘Ben bir meleğim' de demiyorum. Ben sadece, bana gönderilen vahye uyuyorum." De ki: "Görmeyenle gören bir olur mu? Siz hiç düşünmez misiniz?"

    YanıtlaSil