Zümer s. 18. ayetinde Rabbimiz iman edenlerden şöyle bahsetmektedir:
الَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ أَحْسَنَهُ أُوْلَئِكَ
الَّذِينَ هَدَاهُمُ اللَّهُ وَأُوْلَئِكَ هُمْ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ
[039.018] Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar,
Allah'ın kendilerini hidayete eriştirdikleridir ve onlar, temiz akıl
sahipleridir.
Bu ayet, Müslümanlar arasında yapılan sohbet ve tartışmalarda anlam kaymasına uğratılarak "Onlar her sözü dinlerler ve en güzeline uyarlar" şekline çevrilmiştir. Ayetin bu şekilde dile getirilme amacı , söylenen her sözün dinlenmesi , ve bu sözler arasında en doğru olanının kabul edilmesi gerektiğine dair bir anlam taşıdığı düşüncesidir.
Kişi söylenen her sözü elbette dinleyecek , sözlerin içinden en doğru olanını seçecek ve kabul edecektir, fakat bu düşüncenin delili Zümer s. 18. ayeti değildir , çünkü bu ayet, okuyana böyle bir mesaj vermemektedir. Kişinin her sözü dinlemesi gerektiğine dair bir delil olarak ortaya konan bu ayette, ayetin mealine "Her" kelimesini koymayı gerektiren bir ibare zaten bulunmamaktadır.
Bu ayetin mealleri ile ilgili olarak tetkik etme imkanı bulduğumuz meallerin tamamına yakını (Muhammed Esed'in meali hariç) , bu ayetin mealini "Her" kelimesini koymadan yaparak Arapça metin ile uyumlu bir anlam vermişlerdir , fakat bir çoğumuzun dilinde bu ayetin meali, maalesef "Her sözü dinlerler" şeklinde dolaşmaktadır.
Bu ayete "Her sözü dinlerler" şeklinde bir anlam vermenin ne gibi sakıncası olabilir ?.
Ayette geçen "Elkavle" kelimesi ile kast edilen söz Kur'andır. Bunu aynı surenin 23. ayetinde "Allah, sözün en güzelini ikizli, ahenkli bir kitap olarak indirdi. Ondan
Rablerine saygısı olanların derileri ürperir. Sonra derileri de, kalpleri de
Allah'ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Allah'ın rehberidir. Allah, onunla
dilediğini doğru yola çıkarır. Her kimi de Allah şaşırtırsa, artık ona doğru
yolu gösterecek yoktur" buyurulmuş olmasından da anlayabiliriz.
Allah c.c Kur'anı kast ederek onun "Sözün en güzeli" olduğunu beyan etmektedir. Yani dinlenilmesi istenen şey, sözün en güzeli olan Kur'andır. "Her sözü dinlerler" olarak bu ayeti dillendirdiğimiz zaman, bu ayet anlam değişimine uğramaktadır şöyle ki :
Allah c.c "Sözü dinlerler" demek ile Kur'anı dinlemeyi kast etmektedir. Bu ayeti "Her sözü dinlerler" olarak okuduğumuzda, kast edilen anlam ortadan kalkarak , başka sözlerin de dinlenmesi anlamı çıkmaktadır. Bu durum ise ayetin kast edilen mana dışına çıkarılması anlamına gelecektir.
Ayet , iman edenlerin Kur'anın işittikleri zaman , sözün en güzeli olan bu kitaba iman etmek sureti ile doğru yolu bulacaklarını , bu kimselerin ise temiz akıl sahibi olduklarını beyan etmektedir.
Bu hatırlatmayı yapmaktan amacımız , yanlış olduğunu iddia ettiğimiz okuma yapanları tahkir etmeye yönelik olmadığını söylemek istiyoruz. Amacımız , Allah'ın ayetlerinin bazı yanlış mülahazalar sonucu farklı yönlere nasıl çekilebileceğine dikkat çekerek , bu konuda daha titiz davranılması gerektiğine dairdir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH C.C BİLİR.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
HER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
HER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
7 Ekim 2016 Cuma
Al-i İmran s. 75. Ayeti : "Bizden Olmayanlara Karşı Her Yol Mübahtır" Diyenler
Kur'anın "Kitap Ehli" olarak ifade ettiği, Yahudi ve Hristiyanlara hitap eden ayetler , sadece onlarla sınırlı olduğu zannı ile okunduğunda , doğru bir okuma yapılmamış olacaktır. Kur'anın Yahudi ve Hristiyanlar tarafından yapılan bazı amellerin yanlış olduğunu ifade etmesi , o yanlışların biz Müslümanlar tarafından da yapılmamasına yönelik ikazlar olarak okunduğunda , bu kitap daha doğru anlaşılmış olacaktır.
Dünya yüzünde yaşayan insanların farklı yaşama biçimleri (Dinler) etrafında birleşmeleri , beraberinde bu farklılıklara sahip olanların birbirlerine karşı bir takım düşmanca tavırlar içine girmesini de getirmiştir. Halbuki asıl olan bu farklılıklar ile birlikte yaşamasını becerebilmek olması gerekir iken , binlerce yıldır insanlar birbirlerini sadece kendilerinin yaşam biçimlerine (dinlerine) sahip olmadıkları için öldürmüş , hala da öldürmektedir.
Dünya yüzünde yaşayan insanların farklı yaşama biçimleri (Dinler) etrafında birleşmeleri , beraberinde bu farklılıklara sahip olanların birbirlerine karşı bir takım düşmanca tavırlar içine girmesini de getirmiştir. Halbuki asıl olan bu farklılıklar ile birlikte yaşamasını becerebilmek olması gerekir iken , binlerce yıldır insanlar birbirlerini sadece kendilerinin yaşam biçimlerine (dinlerine) sahip olmadıkları için öldürmüş , hala da öldürmektedir.
Farklı düşünmek , farklı dinlere sahip olmak, insan tabiatının bir gereği olup , Allah (c.c) dahi kullarının kendi hür iradeleri sonucunda yapmış oldukları seçimlerinin neticelerini bildirerek onları iman ve küfür noktasındaki seçimlerinde serbest bırakmış , onları herhangi bir yolu tercih etmeleri konusunda bir zorlamada bulunmamıştır.
Kullarının küfrüne razı olmayan (Zümer s.7) fakat , kulları küfür yolunu tercih etmiş olsa bile, onların dünya hayatında yaptığı çalışmalarının karşılığını "Errahman" ismi gereğince , kulları arasında inanan- inanmayan ayrımı gözetmeden veren Allah (c.c) nin kulları , birbirlerine karşı aynı derecede eşit davranma erdeminden maalesef yoksundurlar.
Kur'ana baktığımız zaman, Allah (c.c) iman edenler ile iman etmeyenler arasındaki ilişkileri düzenleyici bir takım emir ve yasaklar koymuştur. İman edenlerin, iman etmeyenler ile birbirleri ile yemek yemek ve kitap ehli olanlardan kız almak noktasında(Maide s. 5) bazı insani ilişkileri serbest bırakmasına karşın, "Velayet" kavramının anlam alanına giren konularda, onlarla böyle bir ilişki içine girilmemesini emretmiştir.
Velayet ilişkisi haricindeki konularda, evrensel insani değerlere uyulması gerektiğini bizlere öğreten ayetlerden bir tanesi Al-i İmran s. 75. ayetidir.
[003.075] Ehl-i Kitab'dan öylesi vardır ki; kantarla emanet bıraksan; onu
sana öder. Öylesi de vardır ki; bir tek altın emanet etsen; tepesine
dikilmedikçe onu sana ödemez. Bu, onların: Ümmiler hakkında bize karşı
sorumluluk yoktur, demelerindendir. Onlar, bile bile Allah'a karşı yalan
söylemektedirler.
[003.076] Hayır, kim ahdini yerine getirir ve sakınırsa; şüphe yok ki Allah, sakınanları sever.
[003.076] Hayır, kim ahdini yerine getirir ve sakınırsa; şüphe yok ki Allah, sakınanları sever.
Ayet , Ehli Kitaba mensup olan 2 ayrı insan tipinden bahsetmektedir. 1. insan tipi emanete riayet eden , 2. insan tipi ise emanete ihanet eden eden, yani güncel tabir ile "Batakçı" bir tiptir. Batakçı insan tipi , yaptığı işe dayanak olarak " Ümmiler hakkında bize karşı sorumluluk yoktur" demektedir ve biz, bu sözden yola çıkarak , evrensel ahlak ve insani kuralların "Bizden olan" , "Bizden olmayan" şeklinde bir ayrımı kabul etmediğine , etmemesi gerektiğine vurgu yaparak, bu ayrımcılığın biz Müslümanlar cephesinde de yaşanmasından dolayı meydana gelen durumlara dikkat çekmeye çalışacağız.
[004.058] Allah size emanetleri ehline vermenizi ve
insanlar arasında hükmettiğiniz vakit adaletle hükmetmenizi emrediyor. Gerçekten
Allah size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah işiten ve bilendir.
Nisa s. 58. ayetine baktığımızda "Emanet" kavramı burada da geçmektedir. Bu kavramın daha geniş anlam alanı olduğunu unutmayarak , konumuz olan ayet ile bağını kurabiliriz. Allah (c.c) emanete riayet konusunda "Sizden olan" , "Sizden olmayan" şeklinde bir ayrım yapmadan emanetlerin ehline yani alındığı yere, gerçek sahibi olanlara teslim edilmesini , adaletin yine sadece bir guruba değil İNSANLARIN HEPSİNE eşit uygulanmasını emretmektedir.
[060.008] Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever.
[060.008] Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever.
[060.009] Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi
yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları veli edinmenizden sakındırır. Kim onları veli edinirse, artık onlar zalim
olanların ta kendileridir.
Mümtehine suresindeki bu ayetler , "Bizden değil" diyebileceğimiz insanlara karşı, olması gereken davranışlarımızı düzenlemektedir. Bizden olmayıp , fakat bize herhangi bir zararı bulunmayanlara karşı, evrensel insanlık değerlerini uygulamak zorunda olduğumuz bizlere hatırlatılmaktadır. Onlardan herhangi bir zarar gelmediği sürece , onların kanı , malı ve canları bizlere helal değildir.
[005.032] Bundan dolayı İsrailoğullarının üzerine yazdık ki: Her kim, bir nefsi bir nefse veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmadan öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de, onu diri bırakırsa sanki bütün insanları diriltmiş gibidir. Andolsun ki; onlara, resullerimiz apaçık delillerle geldiler. Bundan sonra da onlardan bir çoğu gerçekten taşkınlık edenlerdir.
Maide s. 32. ayetindeki yazgı sadece İsrailoğullarına özel değil , bütün insanlık üzerine yazılmış olan yazgıdır.Bir insanın hayatını bütün insanların hayatı kadar değerli tutan Rabbimizin bu emri, eğer bütün insanlar tarafından gereğince yerine getirilmiş olsaydı , yer yüzünde haksız yere bir tek insanın dahi katledilmesi acaba mümkün olabilir miydi?. Ancak rivayet merkezli oluşturulan fıkıh yolu ile , bırakın kafir olanların öldürülmesini , Müslüman olanlar bile diğer bazı Müslüman guruplar tarafından "Müşrik" oldukları gerekçesi ile toplu kıyımlara bile tabi tutulmaktadır.
Kökü Türkiye de olan bir dini referans aldığını iddia eden bir cemaatın, Allah (c.c) tarafından yasaklanan faizin , sahipleri yabancı olan bankalardan alınabileceğine dair olan fetvaları, herkes tarafından bilinmekte , ve bağlıları tarafından uygulanmaktadır. Onlara göre sahipleri yabancı olan bankalara para yatırmak , ve bu paranın faizini almak helaldir.
Al-i İmran suresi 75. ayetinin Müslüman dünyasındaki bir yansıması diyebileceğimiz bu durumun daha kötüsü , bugün İslamı referans aldığını iddia eden silahlı örgütler tarafından yapılmakta ve kendilerinin dışında olan insanların, müşrik oldukları gerekçesi ile hayat hakkı olmadıklarını öne sürerek, İslam coğrafyasının bir çok yerinde kanlı eylemlere imza atmaktadırlar.
İnsanların , Allah (c.c) nin yasaklamasına rağmen bu tür yollara sapmasına sebep olan en büyük saik , bu yanlışlara dini bir kılıf giydirilmiş olmasıdır. Bu kılıfı giydirenler ise dini bilgi sahibi olduğunu iddia eden kişiler olup , Allah (c.c) adına yapılan yanlışlara bu kişiler yol açmaktadırlar.
" Ümmiler hakkında bize karşı sorumluluk yoktur" diyerek, kendilerinden olmayanların can , mal , ırz , namus v.s gibi her türlü haklarını gasp etmeyi "Helal" sayanların İslam dünyasındaki versiyonlarının dayanakları ,yine bazı alim zannedilen cahillerin verdikleri fetvalara dayanmaktadır.
İslam hukukundaki cariyeler ile ilgili fıkha baktığımızda , onlar ile nikahsız olarak cinsel ilişki kurulabileceğine dair fetvaları bulabiliriz. Bir insanın ırzı ve namusu , nikah akdi olmadığı müddetçe kimseye helal değildir. Kur'anın cariyeler ile nikah akdi yapılmasına rağmen , oluşturulan fıkhın temelinde yatan saik , konumuz olan ayette dile getirilen bahane olan , "Ümmiler hakkında bize karşı sorumluluk yoktur" düşüncesinin Müslüman cenahtaki yansımasıdır.
İslam coğrafyasında hakim olan mezheplere baktığımızda , bu mezheplerin görüşlerinin dayandıkları deliller , Kur'an değil rivayet merkezlidir. Rivayet merkezli fıkıh üretimi öyle bir hal almıştır ki , rivayete uygun olmayan ayet , ya neshedildiğini iddia etmek sureti ile , ya da rivayete uygun bir şekilde te'vil edilerek, o mezhebin görüşlerini tasdik edici bir hale getirilmektedir.
[016.116] Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak «Bu helâldir, şu da haramdır» demeyin, çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Kuşkusuz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.
Bugün İslam coğrafyasında yaygın olan fıkhi ve itikadi mezheplerin dayandığı görüşler , bu mezhepleri ortaya atanların yaşadığı zaman içinde , mensup oldukları fikirler doğrultusunda çaldıkları minareye kılıf uydurma çabalarının veya , kendilerine sipariş edilen hükme uygun delil bulmaları sonucundan başka bir şey değildir.
Helal ve haram tayin etmenin sadece Allah (c.c) nin hakkı olduğu bir dinin mensupları olduklarını iddia edenler , bu hakkı önce peygambere vererek , helal haram tayin etme hakkına bir beşerin de sahip olabileceğinin kapısını açmışlar , açılan bu kapıya, kendisine alim , şeyh , müçtehit , gavs , kutup v.s isimleri verilmiş bütün beşerler, akın ederek din adına haram ve helaller uydurmuşlardır.
[005.032] Bundan dolayı İsrailoğullarının üzerine yazdık ki: Her kim, bir nefsi bir nefse veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmadan öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de, onu diri bırakırsa sanki bütün insanları diriltmiş gibidir. Andolsun ki; onlara, resullerimiz apaçık delillerle geldiler. Bundan sonra da onlardan bir çoğu gerçekten taşkınlık edenlerdir.
Maide s. 32. ayetindeki yazgı sadece İsrailoğullarına özel değil , bütün insanlık üzerine yazılmış olan yazgıdır.Bir insanın hayatını bütün insanların hayatı kadar değerli tutan Rabbimizin bu emri, eğer bütün insanlar tarafından gereğince yerine getirilmiş olsaydı , yer yüzünde haksız yere bir tek insanın dahi katledilmesi acaba mümkün olabilir miydi?. Ancak rivayet merkezli oluşturulan fıkıh yolu ile , bırakın kafir olanların öldürülmesini , Müslüman olanlar bile diğer bazı Müslüman guruplar tarafından "Müşrik" oldukları gerekçesi ile toplu kıyımlara bile tabi tutulmaktadır.
Kökü Türkiye de olan bir dini referans aldığını iddia eden bir cemaatın, Allah (c.c) tarafından yasaklanan faizin , sahipleri yabancı olan bankalardan alınabileceğine dair olan fetvaları, herkes tarafından bilinmekte , ve bağlıları tarafından uygulanmaktadır. Onlara göre sahipleri yabancı olan bankalara para yatırmak , ve bu paranın faizini almak helaldir.
Al-i İmran suresi 75. ayetinin Müslüman dünyasındaki bir yansıması diyebileceğimiz bu durumun daha kötüsü , bugün İslamı referans aldığını iddia eden silahlı örgütler tarafından yapılmakta ve kendilerinin dışında olan insanların, müşrik oldukları gerekçesi ile hayat hakkı olmadıklarını öne sürerek, İslam coğrafyasının bir çok yerinde kanlı eylemlere imza atmaktadırlar.
İnsanların , Allah (c.c) nin yasaklamasına rağmen bu tür yollara sapmasına sebep olan en büyük saik , bu yanlışlara dini bir kılıf giydirilmiş olmasıdır. Bu kılıfı giydirenler ise dini bilgi sahibi olduğunu iddia eden kişiler olup , Allah (c.c) adına yapılan yanlışlara bu kişiler yol açmaktadırlar.
" Ümmiler hakkında bize karşı sorumluluk yoktur" diyerek, kendilerinden olmayanların can , mal , ırz , namus v.s gibi her türlü haklarını gasp etmeyi "Helal" sayanların İslam dünyasındaki versiyonlarının dayanakları ,yine bazı alim zannedilen cahillerin verdikleri fetvalara dayanmaktadır.
İslam hukukundaki cariyeler ile ilgili fıkha baktığımızda , onlar ile nikahsız olarak cinsel ilişki kurulabileceğine dair fetvaları bulabiliriz. Bir insanın ırzı ve namusu , nikah akdi olmadığı müddetçe kimseye helal değildir. Kur'anın cariyeler ile nikah akdi yapılmasına rağmen , oluşturulan fıkhın temelinde yatan saik , konumuz olan ayette dile getirilen bahane olan , "Ümmiler hakkında bize karşı sorumluluk yoktur" düşüncesinin Müslüman cenahtaki yansımasıdır.
İslam coğrafyasında hakim olan mezheplere baktığımızda , bu mezheplerin görüşlerinin dayandıkları deliller , Kur'an değil rivayet merkezlidir. Rivayet merkezli fıkıh üretimi öyle bir hal almıştır ki , rivayete uygun olmayan ayet , ya neshedildiğini iddia etmek sureti ile , ya da rivayete uygun bir şekilde te'vil edilerek, o mezhebin görüşlerini tasdik edici bir hale getirilmektedir.
[016.116] Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak «Bu helâldir, şu da haramdır» demeyin, çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Kuşkusuz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.
Bugün İslam coğrafyasında yaygın olan fıkhi ve itikadi mezheplerin dayandığı görüşler , bu mezhepleri ortaya atanların yaşadığı zaman içinde , mensup oldukları fikirler doğrultusunda çaldıkları minareye kılıf uydurma çabalarının veya , kendilerine sipariş edilen hükme uygun delil bulmaları sonucundan başka bir şey değildir.
Helal ve haram tayin etmenin sadece Allah (c.c) nin hakkı olduğu bir dinin mensupları olduklarını iddia edenler , bu hakkı önce peygambere vererek , helal haram tayin etme hakkına bir beşerin de sahip olabileceğinin kapısını açmışlar , açılan bu kapıya, kendisine alim , şeyh , müçtehit , gavs , kutup v.s isimleri verilmiş bütün beşerler, akın ederek din adına haram ve helaller uydurmuşlardır.
[009.031] Onlar Allah'tan ayrı hahamlarını, rahiblerini rabblar edindiler.
Meryem Oğlu Mesih'i de. Halbuki tek tanrıdan başkasına ibadet etmemekle
emrolunmuşlardır. O'ndan başka ilah yoktur. O; bunların şirk koştukları
şeylerden münezzehtir.
Kendilerinden olmayanlara her türlü zulmü "Helal" gören Yahudi ve Hristiyanlar , bu hükümleri hahamları ve rahiplerinden aldıkları fetvalara dayanarak yaptıkları zulüm ile, sevaba nail olmanın verdiği gönül rahatlığı !! içinde yaşarlar iken , Kur'an bunların yaptıkları bu işin "Haham ve rahipleri rab edinmek" olduğunu söylemiş , onlara ve bu kitabın muhataplarına, yaşam içinde olması gereken tek rabbin kim olması gerektiğini hatırlatmıştır.
Tevbe s. 31 ve benzeri ayetlere iman ettiğini iddia eden biz Müslümanlar ise , aynı yanlışa düşerek , başkalarına yapmak istediğimiz zulmün, veya kendimiz için istediğimiz bazı menfaatlerin dini dayanaklarını Kur'anda bulamadığımız için başka kaynaklardan bulma yoluna gitmekteyiz. Vahiy merkezli bir dinden , kişi merkezli bir dine geçiş ile bulunan bu dayanak, maalesef bugün İslam coğrafyasında yaşayan Müslümanların içinde bulunduğu sorunların kaynağını teşkil etmektedir.
İyi bilinmelidir ki , insanların ırzı ve namusu kutsal değerler olup , bu değerleri ihlal etmenin, hiç bir surette haklı gerekçeleri yoktur. Kendilerine göre haklı gerekçeler uyduranlar , özellikle bu haklılıklarını dine dayandırmaya çalışanlar ancak Allah'a karşı yalan ve iftira atmaktadırlar.
Kan , can , mal gibi yine kutsal olarak görülmesi gereken değerlerin "Helal" olarak görülmesinin gerekçeleri , Allah (c.c) nin kitabına uygun olmalıdır. Allah (c.c) adına konuştuğunu iddia ederek , bu konuşmalarını ayetlere değil , bazı kimselerin sözlerine dayandıranların gerekçeleri asla makul sayılmayacağı gibi , bu gerekçeler ancak yalan ve iftiradan başka bir şey olmayacaktır.
Can , mal , akıl , din ve neslin korunması , insan olmanın bir gereği olan temel haklardandır. "Darü'l Harp fıkhı" adında oluşturulmuş , rivayetlere dayalı bir fıkhın , insanların ırzını , namusunu , kanını , malını , canını kendilerinin belirledikleri şartlar dahilinde helal olarak görmeleri asla Allah (c.c) nin emri olarak dayatılamaz.
İyi bilinmelidir ki , insanların ırzı ve namusu kutsal değerler olup , bu değerleri ihlal etmenin, hiç bir surette haklı gerekçeleri yoktur. Kendilerine göre haklı gerekçeler uyduranlar , özellikle bu haklılıklarını dine dayandırmaya çalışanlar ancak Allah'a karşı yalan ve iftira atmaktadırlar.
Kan , can , mal gibi yine kutsal olarak görülmesi gereken değerlerin "Helal" olarak görülmesinin gerekçeleri , Allah (c.c) nin kitabına uygun olmalıdır. Allah (c.c) adına konuştuğunu iddia ederek , bu konuşmalarını ayetlere değil , bazı kimselerin sözlerine dayandıranların gerekçeleri asla makul sayılmayacağı gibi , bu gerekçeler ancak yalan ve iftiradan başka bir şey olmayacaktır.
Can , mal , akıl , din ve neslin korunması , insan olmanın bir gereği olan temel haklardandır. "Darü'l Harp fıkhı" adında oluşturulmuş , rivayetlere dayalı bir fıkhın , insanların ırzını , namusunu , kanını , malını , canını kendilerinin belirledikleri şartlar dahilinde helal olarak görmeleri asla Allah (c.c) nin emri olarak dayatılamaz.
Sonuç olarak : Kitap ehline mensup olanların yapmış oldukları bazı davranışları eleştiren Kur'an , bu davranışları sadece onlar yaptığı için değil , bizlerinde yapma potansiyeli olduğu için , bizlere ikaz mahiyetinde onları eleştirmektedir. "Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla" mantığı içinde anlaşılması gereken bu ikazlar, bizler için yol işaretleri olarak okunmalıdır.
Allah (c.c) , "İnanan-İnanmayan" şeklindeki ayrımı , ahirette yapacağını bildirerek , bu dünyada böyle bir ayrım yapmamaktadır. Bizler ise bizim dışımızda olan ve "Kafir" olarak bildiğimiz insanlara karşı olan davranışlarımızı "Her şey serbest" mantığı ile değil , yine kul olma sorumluluğumuz çerçevesinde bize çizilen davranış modeline uymak zorundayız.
Karşımızdaki insanı tabi tutacağımız temel kriterler , bizden olup olmadığına göre değil , o insanın da en az bizim kadar hak sahibi olduğu esasına dayanmalıdır. Kendimiz için istemediğimiz bazı şeyleri , başkaları için mübah saymak , İslam inancı ile asla bağdaşmaz.
Allah (c.c) kimseye , kendisi ile aynı inancı ve düşünceyi paylaşmadığı için , haksızlık etmek , malını gasp etmek , ırzını ve namusunu çiğnemek , kanını ve canını helal saymak hakkını vermediği gibi , böyle bir hakkı kendisinde görenler , ve bu hakkı dini bir delile dayandırarak fiile geçirenler , Allah (c.c) adına yalan söylemektedirler.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Allah (c.c) , "İnanan-İnanmayan" şeklindeki ayrımı , ahirette yapacağını bildirerek , bu dünyada böyle bir ayrım yapmamaktadır. Bizler ise bizim dışımızda olan ve "Kafir" olarak bildiğimiz insanlara karşı olan davranışlarımızı "Her şey serbest" mantığı ile değil , yine kul olma sorumluluğumuz çerçevesinde bize çizilen davranış modeline uymak zorundayız.
Karşımızdaki insanı tabi tutacağımız temel kriterler , bizden olup olmadığına göre değil , o insanın da en az bizim kadar hak sahibi olduğu esasına dayanmalıdır. Kendimiz için istemediğimiz bazı şeyleri , başkaları için mübah saymak , İslam inancı ile asla bağdaşmaz.
Allah (c.c) kimseye , kendisi ile aynı inancı ve düşünceyi paylaşmadığı için , haksızlık etmek , malını gasp etmek , ırzını ve namusunu çiğnemek , kanını ve canını helal saymak hakkını vermediği gibi , böyle bir hakkı kendisinde görenler , ve bu hakkı dini bir delile dayandırarak fiile geçirenler , Allah (c.c) adına yalan söylemektedirler.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
4 Temmuz 2011 Pazartesi
HER NEBİ RESULDÜR HER RESUL NEBİDİR
Kur'anda bazı kavramların bütünlüğünden koparılarak parçacı ve heva merkezli yaklaşımlara kurban edilme örneklerine maalesef "nebi ve resul kavramlarındada görmekteyiz. "Nebi ve resul"kavramları birbirinden ayrı düşünülerek. sloganik bir biçimde kategorize edilmeye çalışılmış ve sonucunda "her resul nebidir fakat her nebi resul değildir" veya "her nebi resuldur fakat her resul nebi değildir" (bu ikinci kategori evrenosçuların hevalarına öyle uyduğu için geliştirilmiştir) şeklinde söylemler üretilmiştir. Ancak kur'an bütünlüğüne baktığımızda nebi ve resul kavramlarının birbirinden ayrı olarak kullanılmasına rağmen bu iki kavramın birbiri içine girift kavramlar olduğunu ve biri olmadan öteki olamayacağını görmekteyiz. Ve bu yapılan ayrım neticesinde bazı hastalıklı insanların işi kendilerini " resul ilan etmeye kadar götürdüklerine şahit olmaktayız.
Nebi ve resul kavramları kur'anın nuzulu öncesi arapların günlük dillerinde kullandıkları kelimelerdir. Kur'an inmeye başladığı zaman arapların günlük kullandıkları bazı kelimelere lugat anlamlarının haricinde kur'ani anlamlar yüklenerek "ıstılahi" anlamlar yüklenmiştir. Bu kullanım örneklerini "nebi ve resul" kavramlarındada görmekteyiz. Bu kavramlar kur'anda hem sözlük, hemde ıstılah anlamları ile kullanılmıştır. Esas konumuz sözlük anlamı ile kullanılması olmadığı için bu kullanımlara yazımızı uzun tutmamak amacıyla girmiyoruz.
"Nebi " kelimesi" Elmüfredat"ta."kendisiyle bir bilginin yada zannı galibin elde edildiği büyük bir faydası olan haber" şeklinde ifade edilmiştir. " resul " kelimesi ise, "acele etmeden gönderilmek yollanmak anlamındadır.Sözlük anlamları bu şekilde olan kelimeler kaynaklarımızda ıstılahi anlam olarak şu şekilde verilmektedir. "kendisine kitap verilmiş olanlara "resul " denir. Kendisine kitap verilmeyipte önceki resulun getirdiği dini tebliğ edenede "nebi " denir . Bu şekildeki kendilerine kitap verilen veya verilmeyen şeklindeki bir tarif kur'andan onay almaktamıdır. ? Bu sorunun cevabını yine bize kur'an verecektir .40.078 And olsun ki, senden önce birçok RESULLER gönderdik; sana onların kimini anlattık, kimini anlatmadık; hiçbir RESUL, Allah'ın izni olmadan bir ayet getiremez. Allah'ın buyruğu gelince iş gerçekten biter. İşte o zaman, boşa uğraşanlar hüsranda kalırlar.
4.164 Bir kısım RESULLERİ sana daha önce anlattık, bir kısmını ise sana anlatmadık. Ve Allah Musa ile gerçekten konuştu. 4.165 müjdeleyici ve sakındırıcı olarak RESULLER gönderdik ki insanların RESULLERDEN sonra Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın! Allah izzet ve hikmet sahibidir
Mümin s. 78. ve nisa suresi 164.165. ayetlerinden anlamaktayızki, Muhammed as dan önce ve sayısını sadece rabbimizin bildiği kişilerin ortak ismi istisnasız "RESUL" dur. 43.6 Öncekilere nice NEBİLER göndermişizdir . 43.7 Kendilerine gelen her NEBİYİ onlar mutlaka alaya alırlardı . ....... .43.8 Bunun için Biz de, bunlardan daha kuvvetli olanları yok etmişizdir. Öncekilere dair nice misaller geçmiştir.
6.10 And olsun ki, senden önce birçok RESULLER alaya alınmıştı, onlarla eğlenenleri, alaya aldıkları şey mahvetti.
15.11 Onlara gelen her RESULU alaya alıyorlardı.
21.41 And olsun ki, senden önce birçok RESUL alaya alınmıştı da, alaya alanları, eğlendikleri şey mahvetmişti.
36.30 Kullara yazıklar olsun! Kendilerine hangi RESUL gelse, onu alaya alıyorlardı.
40.83 RESULLERİ onlara belgelerle gelince, kendilerinde olan bilgiden gururlandılar da, alaya aldıkları şey kendilerini sarıverdi.
Örnek ayetlerden anlaşıldığına alaya alınan kişilerden bahsedilirken"NEBİ" ve "RESUL" kelimeleri ortak olarak kullanılmıştır. Klasik "nebi" anlayışına baktığımızda "kendisine kitap verilmeyip bir önceki resulun getirdiği kitabı tebliğ eden kişi"olarak tarifi yapılmıştır ancak bu tarif ne derece doğrudur?. Enam s.84 ile 89. arasındaki ayetler bu konuda bize doğru bilgiyi vermektedir. 6.84Biz ona(ibrahim'e) İshak'ı ve Yakub'u da hediye ettik: Hepsine de doğru yolu gösterdik. Nitekim daha önce Nuh'a ve onun soyundan Davud'a, Süleyman'a, Eyyub'a, Yusuf'a, Musa'ya ve Harun'a da yol göstermiştik. Biz güzel davrananlara böyle karşılık veririz. 6.85 Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas'a da (hidayet ettik). Hepsi de salih kullarımızdandı. 6.86 İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut'u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık. 6.87Babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarını da (üstün kıldık). Onları seçtik ve doğru yola ilettik. 6.88 İşte bu, Allah'ın doğru yoludur. Kullarından dilediğini o doğru yola iletir. Eğer onlar Allah'a ortak koşsalardı, yaptıkları bütün amelleri boşa giderdi. 6.89 İşte onlar, kendilerine kitap, hüküm (hikmet ve hükümranlık) ve NÜBÜVVET verdiğimiz kimselerdir. Bunlar, ona inanmayacak olurlarsa, yerlerine, onu tanımamazlık etmiyecek bir toplum getiririz .
.
Bu ayetlerde bize göstermektedirki sayıları verilen 18 kişi ve bunlara dahil edilen "babaları,soyları,kardeşleri"ayeti ile bu ayetlerde isimleri geçmeyen ve diğer ayetlerde isimleri geçen kişilerin hepsine kitap verilmiştir."nübüvvet ve kitap" kelimelerinin bir arada zikredilmesinden klasik anlayıştaki nebi tarifinin kur'anla örtüşmediğini görmekteyiz.
3.81 Allah NEBİLERDEN ahid almıştı: «And olsun ki size Kitap, hikmet verdim; sizde olanı tasdik eden bir RESUL gelecek, ona mutlaka inanacaksınız ve ona mutlaka yardım edeceksiniz, ikrar edip bu ahdi kabul ettiniz mi?» demişti. «İkrar ettik» demişlerdi de: «Şahid olun, Ben de sizinle beraber şahidlerdenim» demişti.
.Bu ayette geçen "nebi" ve "resul" kelimeleri bazı art niyetliler tarafından "biz nebi değiliz ama resuluz" şeklinde bir eğriltmeye maruz bırakıldığını görmekteyiz . Dikkat edecek olursak gelecek olan resuller o nebilerden ayrı insanlar değillerdir. Kur'andaki diğer ayetlere baktığımızda Allah cc nin kullarına gönderdiği bütün insanlar tabiri caizse tren vagonları gibi birbirine bağlıdır. bir sonra gelen , öncekini tasdik ederek gelmektedir. Nebi ve resul arasında fark olduğuna dair getirilen ayetlerden biriside hac. 52. ayetidir.
22.52 Senden önce gönderdiğimiz hiçbir resul ve nebi yoktur ki, birşeyi arzuladığı zaman, şeytan onun arzusuna vesvese karıştırmamış olsun. Fakat Allah, şeytanın attığını derhal iptal eder, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir . .. . 6.112 Böylece biz, her nebiye insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle başbaşa bırak. Hac s. 52. ayetinden anlaşıldığı üzere muhammed as. dan önce gönderilenlerin bir kısmı resul veya nebi şeklinde ayrıma tabi tutulmadan "nebi ve resul" olarak vasfedilmiştir.(hac s 52. ayetinden yola çıkarak kur'anın nebi ve resul ayrımı yaptığına dair yazılan bir makalede "ve" bağlacına "ev" (veya) anlamı verilerek "nebi veya resul "şeklinde meallendirilerek bir zorlama yapıldığını burada belitmek isterim)
4.136 Ey İnananlar! Allah'a, RESULLERİNE, RESULLERİNE indirdiği Kitap'a ve daha önce indirdiği Kitap'a inanmakta sebat gösterin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, RESULLERİNİ ve ahiret gününu inkar ederse, şüphesiz derin bir sapıklığa sapmıştır. 2.213İnsanlar bir tek ümmetti. Allah NEBİLERİNİ MÜJDECİ ve UYARICI olarak gönderdi; insanların ayrılığa düşecekleri hususlarda aralarında hüküm vermek için onlarla birlikte hak Kitaplar indirdi. Ancak Kitap verilenler, kendilerine belgeler geldikten sonra, aralarındaki ihtiras yüzünden onda ayrılığa düştüler. Allah, inananları, ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izni ile eriştirdi. Allah dilediğini doğru yola eriştirir. 4.165 MÜJDELEYİCİ ve UYARICI olarak RESULLER gönderdik ki insanların RESULLERDEN sonra Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın! Allah izzet ve hikmet sahibidir. 6.48 RESULLERİ ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderiyoruz. Kim inanır ve nefsini ıslah ederse onlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir .
Bu ayetlerden anlaşıldığına göre kendilerine kitap indirilenler nebi ve resul ayrımına tabi tutulmadan anlatılmaktadır. ortak vasıfları olan "müjdeleyici ve uyarıcı olma vasıfları yine nebi ve resul ayırımına tabi tutulmadan anlatılmaktadır. "RESUL" olmanın önşartı önce "NEBİ" olmaktır . Çünkü birisinin karşısına "resulluk" iddiası ile çıkan kişi "resul" olmasının gereği olan ilettiği haberi bir yerden "nebi" olarak alması gerekmektedirki onun resulluğüne inanılsın . 9.70 Kendilerinden önce olan Nuh, Ad, Semud milletlerinin, İbrahim milletinin, Medyen ve altüst olmuş şehirler halkının haberleri onlara gelmedi mi? RESULLERİ onlara BELGELER getirmişlerdi. Allah onlara zulmetmemiş, onlar kendilerine yazık etmişlerdir.
10.13 And olsun ki, sizden önce nice nesilleri, RESULLERİ onlara BELGELER getirmişken, haksızlık ederek inanmadıkları zaman yok etmiştik. İşte biz suçlu milleti böyle cezalandırırız.
16.044 BELGELER ve kitaplarla gönderdik. Ey Peygamberim! Sana da Kur'ân'ı indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler.
30.47And olsun ki! Senden önce, birçok RESULU ümmetlerine gönderdik, onlara BELGELER getirdiler; dinlemeyip suç işleyenlerden öç aldık, zira inananlara yardım etmek bize hak olmuştu.
"Ben size Allahın gönderdiği resulum" diyen bir kimsenin öncelikle yapması gereken Allahtan kendisine verilen belgeleri muhataplarına sunmasıdır.Hrehangi bir belge olmadan iddia edilen "ben resulum" sözünün sahipleri yalan bir söz ortaya atmış olmaktadırlar.
5.70 And olsun ki İsrailoğullarından söz aldık ve onlara RESULLER gönderdik. Nefislerinin hoşlanmadığı bir şeyle onlara her RESUL gelişte, bir kısmını yalanlarlar ve bir kısmını da öldürürlerdi .
2.87 And olsun ki, Musa'ya kitap verdik, ondan sonra ardarda RESULLER gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya belgeler verdik, onu Ruhul Kudüs ile destekledik. Size bir RESUL nefsinizin hoşlanmadığı bir şey getirdikçe, büyüklük taslayarak, bir kısmını yalancı sayıp, bir kısmını öldürür müsünüz?
3.21 Allah'ın ayetlerini inkar edenlere, haksız yere NEBİLERİNİ öldürenlere, insanlardan adaleti emredenleri öldürenlere elem verici bir azabı müjdele.
3.112 Nerede bulunsalar Allah'ın ve inanan insanların himayesinde olanlar müstesna onlara alçaklık damgası vurulmuştur. Allah'tan bir gazaba uğradılar, onlara aşağılık damgası vuruldu. Bu, Allah'ın ayetlerini inkar etmeleri ve haksız yere NEBİLERİNİ öldürmelerindendir. Bu, karşı gelmeleri ve taşkınlık yapmalarındandır
İsrailoğullarına kendilerine Allahın gönderdiği kişileri öldürmelerinden bahseden ayetlerdeki kişler "nebi" ve "resul" olarak anlatılmaktadır. Kur'anda "nebi ve resul" ayrımı yapılmadığını yukarıda sıralamaya çalıştığımız ve buraya alamadığımız birçok ayetin delaletiyle görmekteyiz. Bunca ayete rağmen "kerameti kendilerinden menkul" bazı insanlar ahzab s. 40 ayetine dayanarak kendilerinin "resul" olduklarını idda etmektedirler.
" 33.40 Muhammed içinizden herhangi bir adamın babası değil, Allah'ın RESULU ve NEBİLERİN sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir."
Gönderdiği kitapta bir eğrilik olmadığını bildiren rabbimize rağmen kur'anda "nebi ve resul " kelimelerini sadece sözlük anlamlarını kullanarak , kur'andaki "nebi ve "resul" kavramlarının birisi olmadan öteli olmayacağını anlayamayan" Muhammed as nebilerin sonuncusudur.resulluk devam etmektedir "deyip kendi resullüklerini ilan eden kişileri ancak psikiyatrik bir tedavi önermekten başka diyeceğimiz olamaz. Çünkü "resul" olmanın yolu önce "nebi" olmaktan geçmektedir. "NEBİ OLMADAN RESUL OLUNMAZ". Ar, haya , iman ve akıl perdelerini yıkan evrenesoğlu bunu nebi olmadan resul olunamayacağını anladığı için kendi nebiliğini" risalet nurları" isimli kendisine indirildiğini iddia ettiği bir kitap ile taçlandırmaya çalışmaktadır.Ona sözümüz ancak enam s. 93.94 ayeti ile olur.
"Allah'a karşı yalan uydurandan veya kendisine bir şey vahyedilmemişken «Bana vahyolundu, Allah'ın indirdiği gibi ben de indireceğim» diyenden daha zalim kim olabilir? Bu zalimleri can çekişirlerken melekler ellerini uzatmış, «Canlarınızı verin, bugün Allah'a karşı haksız yere söylediklerinizden, O'nun ayetlerine büyüklük taslamanızdan ötürü alçaltıcı azabla cezalandırılacaksınız» derken bir görsen!Onlara: «And olsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi size verdiklerimizi ardınızda bırakarak bize birer birer geldiniz; içinizde Allah'ın ortakları olduğunu sandığınız şefaatçılarınızı beraber görmüyoruz. And olsun ki aranızdaki bağlar kopmuş, ortak sandıklarınız sizden ayrılmışlardır» denecek."
Sonuç olarak geleneksel anlayıştaki nebi ve resul kavramları birbirinden ayrı düşünülerek slogan haline gelen" her resul nebidir fakat her nebi resul değildir" tarifinin . resulleri, kendilerine kitap verilenler , nebileri kendilerine kitap verilmeyenler olarak ayırmanın kur'ani bir tarafı yoktur. "Nebi ve resul" kavramlarının birbirleri ile girift kavramlar olduğu, biri olmadan diğerinin olamayacağını yani nebi olmadan resul olunamayacağı kur'anda "ben resulum " diye ortaya çıkan kişilerin Rablerinden bir belge ile geldiklerini bu belge olmadan muhataplarına herhangi bir tebliğde bulunamayacaklarını gördük. Böyle bir ayrımın ancak nebi ve resul kavramlarının kur'an bütünlüğü gözetilmeden yapılabileceği, veya "kerameti kendinden menkul şeyhler" misali "resullukleri kendinden menkul" psikiyatrik bozukluğu olan kişilerin iddia edebilecekleri, veya kur'an ayetlerini ve dillerini eğip bükme sonucu çıkarılabilecek neticeler olduğunu görmekteyiz. Kur'an bütünlüğünü gözeterek anlaşılmaya çalışılan nebi ve resul kavramlarını kolay anlamak amacıyla şu şekilde formülüze edebiliriz " HER RESUL NEBİDİR HER NEBİ RESULDUR " en doğrusunu Allah cc bilir.
Nebi ve resul kavramları kur'anın nuzulu öncesi arapların günlük dillerinde kullandıkları kelimelerdir. Kur'an inmeye başladığı zaman arapların günlük kullandıkları bazı kelimelere lugat anlamlarının haricinde kur'ani anlamlar yüklenerek "ıstılahi" anlamlar yüklenmiştir. Bu kullanım örneklerini "nebi ve resul" kavramlarındada görmekteyiz. Bu kavramlar kur'anda hem sözlük, hemde ıstılah anlamları ile kullanılmıştır. Esas konumuz sözlük anlamı ile kullanılması olmadığı için bu kullanımlara yazımızı uzun tutmamak amacıyla girmiyoruz.
"Nebi " kelimesi" Elmüfredat"ta."kendisiyle bir bilginin yada zannı galibin elde edildiği büyük bir faydası olan haber" şeklinde ifade edilmiştir. " resul " kelimesi ise, "acele etmeden gönderilmek yollanmak anlamındadır.Sözlük anlamları bu şekilde olan kelimeler kaynaklarımızda ıstılahi anlam olarak şu şekilde verilmektedir. "kendisine kitap verilmiş olanlara "resul " denir. Kendisine kitap verilmeyipte önceki resulun getirdiği dini tebliğ edenede "nebi " denir . Bu şekildeki kendilerine kitap verilen veya verilmeyen şeklindeki bir tarif kur'andan onay almaktamıdır. ? Bu sorunun cevabını yine bize kur'an verecektir .40.078 And olsun ki, senden önce birçok RESULLER gönderdik; sana onların kimini anlattık, kimini anlatmadık; hiçbir RESUL, Allah'ın izni olmadan bir ayet getiremez. Allah'ın buyruğu gelince iş gerçekten biter. İşte o zaman, boşa uğraşanlar hüsranda kalırlar.
4.164 Bir kısım RESULLERİ sana daha önce anlattık, bir kısmını ise sana anlatmadık. Ve Allah Musa ile gerçekten konuştu. 4.165 müjdeleyici ve sakındırıcı olarak RESULLER gönderdik ki insanların RESULLERDEN sonra Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın! Allah izzet ve hikmet sahibidir
Mümin s. 78. ve nisa suresi 164.165. ayetlerinden anlamaktayızki, Muhammed as dan önce ve sayısını sadece rabbimizin bildiği kişilerin ortak ismi istisnasız "RESUL" dur. 43.6 Öncekilere nice NEBİLER göndermişizdir . 43.7 Kendilerine gelen her NEBİYİ onlar mutlaka alaya alırlardı . ....... .43.8 Bunun için Biz de, bunlardan daha kuvvetli olanları yok etmişizdir. Öncekilere dair nice misaller geçmiştir.
6.10 And olsun ki, senden önce birçok RESULLER alaya alınmıştı, onlarla eğlenenleri, alaya aldıkları şey mahvetti.
15.11 Onlara gelen her RESULU alaya alıyorlardı.
21.41 And olsun ki, senden önce birçok RESUL alaya alınmıştı da, alaya alanları, eğlendikleri şey mahvetmişti.
36.30 Kullara yazıklar olsun! Kendilerine hangi RESUL gelse, onu alaya alıyorlardı.
40.83 RESULLERİ onlara belgelerle gelince, kendilerinde olan bilgiden gururlandılar da, alaya aldıkları şey kendilerini sarıverdi.
Örnek ayetlerden anlaşıldığına alaya alınan kişilerden bahsedilirken"NEBİ" ve "RESUL" kelimeleri ortak olarak kullanılmıştır. Klasik "nebi" anlayışına baktığımızda "kendisine kitap verilmeyip bir önceki resulun getirdiği kitabı tebliğ eden kişi"olarak tarifi yapılmıştır ancak bu tarif ne derece doğrudur?. Enam s.84 ile 89. arasındaki ayetler bu konuda bize doğru bilgiyi vermektedir. 6.84Biz ona(ibrahim'e) İshak'ı ve Yakub'u da hediye ettik: Hepsine de doğru yolu gösterdik. Nitekim daha önce Nuh'a ve onun soyundan Davud'a, Süleyman'a, Eyyub'a, Yusuf'a, Musa'ya ve Harun'a da yol göstermiştik. Biz güzel davrananlara böyle karşılık veririz. 6.85 Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas'a da (hidayet ettik). Hepsi de salih kullarımızdandı. 6.86 İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut'u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün kıldık. 6.87Babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarını da (üstün kıldık). Onları seçtik ve doğru yola ilettik. 6.88 İşte bu, Allah'ın doğru yoludur. Kullarından dilediğini o doğru yola iletir. Eğer onlar Allah'a ortak koşsalardı, yaptıkları bütün amelleri boşa giderdi. 6.89 İşte onlar, kendilerine kitap, hüküm (hikmet ve hükümranlık) ve NÜBÜVVET verdiğimiz kimselerdir. Bunlar, ona inanmayacak olurlarsa, yerlerine, onu tanımamazlık etmiyecek bir toplum getiririz .
.
Bu ayetlerde bize göstermektedirki sayıları verilen 18 kişi ve bunlara dahil edilen "babaları,soyları,kardeşleri"ayeti ile bu ayetlerde isimleri geçmeyen ve diğer ayetlerde isimleri geçen kişilerin hepsine kitap verilmiştir."nübüvvet ve kitap" kelimelerinin bir arada zikredilmesinden klasik anlayıştaki nebi tarifinin kur'anla örtüşmediğini görmekteyiz.
3.81 Allah NEBİLERDEN ahid almıştı: «And olsun ki size Kitap, hikmet verdim; sizde olanı tasdik eden bir RESUL gelecek, ona mutlaka inanacaksınız ve ona mutlaka yardım edeceksiniz, ikrar edip bu ahdi kabul ettiniz mi?» demişti. «İkrar ettik» demişlerdi de: «Şahid olun, Ben de sizinle beraber şahidlerdenim» demişti.
.Bu ayette geçen "nebi" ve "resul" kelimeleri bazı art niyetliler tarafından "biz nebi değiliz ama resuluz" şeklinde bir eğriltmeye maruz bırakıldığını görmekteyiz . Dikkat edecek olursak gelecek olan resuller o nebilerden ayrı insanlar değillerdir. Kur'andaki diğer ayetlere baktığımızda Allah cc nin kullarına gönderdiği bütün insanlar tabiri caizse tren vagonları gibi birbirine bağlıdır. bir sonra gelen , öncekini tasdik ederek gelmektedir. Nebi ve resul arasında fark olduğuna dair getirilen ayetlerden biriside hac. 52. ayetidir.
22.52 Senden önce gönderdiğimiz hiçbir resul ve nebi yoktur ki, birşeyi arzuladığı zaman, şeytan onun arzusuna vesvese karıştırmamış olsun. Fakat Allah, şeytanın attığını derhal iptal eder, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir . .. . 6.112 Böylece biz, her nebiye insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle başbaşa bırak. Hac s. 52. ayetinden anlaşıldığı üzere muhammed as. dan önce gönderilenlerin bir kısmı resul veya nebi şeklinde ayrıma tabi tutulmadan "nebi ve resul" olarak vasfedilmiştir.(hac s 52. ayetinden yola çıkarak kur'anın nebi ve resul ayrımı yaptığına dair yazılan bir makalede "ve" bağlacına "ev" (veya) anlamı verilerek "nebi veya resul "şeklinde meallendirilerek bir zorlama yapıldığını burada belitmek isterim)
4.136 Ey İnananlar! Allah'a, RESULLERİNE, RESULLERİNE indirdiği Kitap'a ve daha önce indirdiği Kitap'a inanmakta sebat gösterin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, RESULLERİNİ ve ahiret gününu inkar ederse, şüphesiz derin bir sapıklığa sapmıştır. 2.213İnsanlar bir tek ümmetti. Allah NEBİLERİNİ MÜJDECİ ve UYARICI olarak gönderdi; insanların ayrılığa düşecekleri hususlarda aralarında hüküm vermek için onlarla birlikte hak Kitaplar indirdi. Ancak Kitap verilenler, kendilerine belgeler geldikten sonra, aralarındaki ihtiras yüzünden onda ayrılığa düştüler. Allah, inananları, ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izni ile eriştirdi. Allah dilediğini doğru yola eriştirir. 4.165 MÜJDELEYİCİ ve UYARICI olarak RESULLER gönderdik ki insanların RESULLERDEN sonra Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın! Allah izzet ve hikmet sahibidir. 6.48 RESULLERİ ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderiyoruz. Kim inanır ve nefsini ıslah ederse onlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir .
Bu ayetlerden anlaşıldığına göre kendilerine kitap indirilenler nebi ve resul ayrımına tabi tutulmadan anlatılmaktadır. ortak vasıfları olan "müjdeleyici ve uyarıcı olma vasıfları yine nebi ve resul ayırımına tabi tutulmadan anlatılmaktadır. "RESUL" olmanın önşartı önce "NEBİ" olmaktır . Çünkü birisinin karşısına "resulluk" iddiası ile çıkan kişi "resul" olmasının gereği olan ilettiği haberi bir yerden "nebi" olarak alması gerekmektedirki onun resulluğüne inanılsın . 9.70 Kendilerinden önce olan Nuh, Ad, Semud milletlerinin, İbrahim milletinin, Medyen ve altüst olmuş şehirler halkının haberleri onlara gelmedi mi? RESULLERİ onlara BELGELER getirmişlerdi. Allah onlara zulmetmemiş, onlar kendilerine yazık etmişlerdir.
10.13 And olsun ki, sizden önce nice nesilleri, RESULLERİ onlara BELGELER getirmişken, haksızlık ederek inanmadıkları zaman yok etmiştik. İşte biz suçlu milleti böyle cezalandırırız.
16.044 BELGELER ve kitaplarla gönderdik. Ey Peygamberim! Sana da Kur'ân'ı indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler.
30.47And olsun ki! Senden önce, birçok RESULU ümmetlerine gönderdik, onlara BELGELER getirdiler; dinlemeyip suç işleyenlerden öç aldık, zira inananlara yardım etmek bize hak olmuştu.
"Ben size Allahın gönderdiği resulum" diyen bir kimsenin öncelikle yapması gereken Allahtan kendisine verilen belgeleri muhataplarına sunmasıdır.Hrehangi bir belge olmadan iddia edilen "ben resulum" sözünün sahipleri yalan bir söz ortaya atmış olmaktadırlar.
5.70 And olsun ki İsrailoğullarından söz aldık ve onlara RESULLER gönderdik. Nefislerinin hoşlanmadığı bir şeyle onlara her RESUL gelişte, bir kısmını yalanlarlar ve bir kısmını da öldürürlerdi .
2.87 And olsun ki, Musa'ya kitap verdik, ondan sonra ardarda RESULLER gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya belgeler verdik, onu Ruhul Kudüs ile destekledik. Size bir RESUL nefsinizin hoşlanmadığı bir şey getirdikçe, büyüklük taslayarak, bir kısmını yalancı sayıp, bir kısmını öldürür müsünüz?
3.21 Allah'ın ayetlerini inkar edenlere, haksız yere NEBİLERİNİ öldürenlere, insanlardan adaleti emredenleri öldürenlere elem verici bir azabı müjdele.
3.112 Nerede bulunsalar Allah'ın ve inanan insanların himayesinde olanlar müstesna onlara alçaklık damgası vurulmuştur. Allah'tan bir gazaba uğradılar, onlara aşağılık damgası vuruldu. Bu, Allah'ın ayetlerini inkar etmeleri ve haksız yere NEBİLERİNİ öldürmelerindendir. Bu, karşı gelmeleri ve taşkınlık yapmalarındandır
İsrailoğullarına kendilerine Allahın gönderdiği kişileri öldürmelerinden bahseden ayetlerdeki kişler "nebi" ve "resul" olarak anlatılmaktadır. Kur'anda "nebi ve resul" ayrımı yapılmadığını yukarıda sıralamaya çalıştığımız ve buraya alamadığımız birçok ayetin delaletiyle görmekteyiz. Bunca ayete rağmen "kerameti kendilerinden menkul" bazı insanlar ahzab s. 40 ayetine dayanarak kendilerinin "resul" olduklarını idda etmektedirler.
" 33.40 Muhammed içinizden herhangi bir adamın babası değil, Allah'ın RESULU ve NEBİLERİN sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir."
Gönderdiği kitapta bir eğrilik olmadığını bildiren rabbimize rağmen kur'anda "nebi ve resul " kelimelerini sadece sözlük anlamlarını kullanarak , kur'andaki "nebi ve "resul" kavramlarının birisi olmadan öteli olmayacağını anlayamayan" Muhammed as nebilerin sonuncusudur.resulluk devam etmektedir "deyip kendi resullüklerini ilan eden kişileri ancak psikiyatrik bir tedavi önermekten başka diyeceğimiz olamaz. Çünkü "resul" olmanın yolu önce "nebi" olmaktan geçmektedir. "NEBİ OLMADAN RESUL OLUNMAZ". Ar, haya , iman ve akıl perdelerini yıkan evrenesoğlu bunu nebi olmadan resul olunamayacağını anladığı için kendi nebiliğini" risalet nurları" isimli kendisine indirildiğini iddia ettiği bir kitap ile taçlandırmaya çalışmaktadır.Ona sözümüz ancak enam s. 93.94 ayeti ile olur.
"Allah'a karşı yalan uydurandan veya kendisine bir şey vahyedilmemişken «Bana vahyolundu, Allah'ın indirdiği gibi ben de indireceğim» diyenden daha zalim kim olabilir? Bu zalimleri can çekişirlerken melekler ellerini uzatmış, «Canlarınızı verin, bugün Allah'a karşı haksız yere söylediklerinizden, O'nun ayetlerine büyüklük taslamanızdan ötürü alçaltıcı azabla cezalandırılacaksınız» derken bir görsen!Onlara: «And olsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi size verdiklerimizi ardınızda bırakarak bize birer birer geldiniz; içinizde Allah'ın ortakları olduğunu sandığınız şefaatçılarınızı beraber görmüyoruz. And olsun ki aranızdaki bağlar kopmuş, ortak sandıklarınız sizden ayrılmışlardır» denecek."
Sonuç olarak geleneksel anlayıştaki nebi ve resul kavramları birbirinden ayrı düşünülerek slogan haline gelen" her resul nebidir fakat her nebi resul değildir" tarifinin . resulleri, kendilerine kitap verilenler , nebileri kendilerine kitap verilmeyenler olarak ayırmanın kur'ani bir tarafı yoktur. "Nebi ve resul" kavramlarının birbirleri ile girift kavramlar olduğu, biri olmadan diğerinin olamayacağını yani nebi olmadan resul olunamayacağı kur'anda "ben resulum " diye ortaya çıkan kişilerin Rablerinden bir belge ile geldiklerini bu belge olmadan muhataplarına herhangi bir tebliğde bulunamayacaklarını gördük. Böyle bir ayrımın ancak nebi ve resul kavramlarının kur'an bütünlüğü gözetilmeden yapılabileceği, veya "kerameti kendinden menkul şeyhler" misali "resullukleri kendinden menkul" psikiyatrik bozukluğu olan kişilerin iddia edebilecekleri, veya kur'an ayetlerini ve dillerini eğip bükme sonucu çıkarılabilecek neticeler olduğunu görmekteyiz. Kur'an bütünlüğünü gözeterek anlaşılmaya çalışılan nebi ve resul kavramlarını kolay anlamak amacıyla şu şekilde formülüze edebiliriz " HER RESUL NEBİDİR HER NEBİ RESULDUR " en doğrusunu Allah cc bilir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)