Allah (c.c) nin bizlere kendisini tanıtırken kullandığı ifadeler , bizlerin gözümüzün ve zihnimizin algılarına hitap eden teşbihi yani benzetme yollu ifadelerdir. Allah (c.c) bizlere kendisini yüce , güçlü ve yenilmez "Hükümdar" a benzetip kendisinin emrinde ordular olduğunu bildirerek , kimsenin kendisine karşı gelmemesini aksi takdirde onları bozguna uğratacağını hatırlatmaktadır.
Askeri güç kullanarak , karşısındaki düşmanı bozguna uğratmak şeklindeki bilgiler , insanın şahid olduğu alana dair bilgiler olup , Allah (c.c) nin kendisine düşman olanlara karşı böyle bir güç kullanarak bozguna uğrattığı veya uğratacağı şeklindeki ayetler ,Allah (c.c) nin yenilmez bir güce sahip olduğunun bilinmesi için , bizlerin şahid olduğu alana dair bilgilere benzetilerek anlatılmasıdır.
"Cünd" kelimesi ; "Askerlerden müteşekkil bir topluluk" anlamındadır. Allah'ın orduları deyiminin ne ifade ettiği , bu kelimenin hakiki anlamda kullanıldığı ayetlere baktığımızda anlaşılacaktır.
[002.249] vaktaki Talut ordu ile hareket etti, muhakkak, dedi: Allah sizi
bir nehrile imtihan edecek, kim ondan içerse benden değil, kim onu tatmazsa işte
o benden, ancak eliyle bir avuc alan müstesna, derken varır varmaz ondan
içtiler, ancak içlerinden pek azı müstesna kaldılar, derken Talut ve maiyetinde
iman edenler nehri geçtiler, o vakıt de «bizim bu gün Calut ile ordusuna
takatımız yok» dediler, Allaha mülâki olacaklarına kani' olanlar ise şu cevabı
verdiler «nice az bir cemiyet, çok bir cemiyete Allahın izniyle galebe
çalmışlar, Allah sabırlılarla beraberdir»
[027.017] Süleyman'ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil olan
ordusu toplandı. Hepsi toplu olarak gidiyorlardı.
[027.037] (Süleyman dedi ki ) Dön onlara, vallahi karşı gelemiyecekleri ordularla varırım da
oradan kendilerini zilletler içinde hor, hakıyr oldukları halde çıkarırım
[051.039-40] Firavun, erkaniyle birlikte hakdan yüz çevirdi; «sihirbazdır veya
delidir» dedi.Sonunda onu ve ordularını yakalayıp denize attık. O, kınanmayı haketmişti.
Talut , Süleyman (a.s) ve Firavun ordularından bahseden ayetlerde , karşılarında düşman olarak gördükleri topluluğu alt etmek için her hükümdarın ordu beslediğini görmekteyiz. Allah (c.c) kendisine düşman olanları alt etmek için ordu kullandığını beyan etmesini , bizim anladığımız anlamda elinde kılıç ile gökten meleklerin inerek savaşması şeklinde anlamak doğru bir yaklaşım değildir.
Biz insanların, bir şeye inanmak ve güvenmek için elle tutulur gözle görülür somut bir delile olan ihtiyacına binaen , Allah (c.c) kendisi ile ilgili bu tür bilgileri bizlere somutlaştırarak anlatmaktadır. Ordu ve askerler , İnsanın zihni algısında güç ve karşısındaki düşmana karşı koyan onu zarara uğratan bir unsur olarak yer etmiştir. Allah (c.c) insan zihninde yer etmiş olan bu bilgileri kullanarak ,kendisinin orduları olduğunu bu ordular ile düşmanlarını yerle bir edeceğini bildirmektedir.
Bizler bu tür anlatımları literal bir okumaya tabi tutarak , bu orduların mahiyeti hakkında fikir yürütmeye kalktığımız zaman , yaptığımız işin adı "Gaybı taşlamak" olup bu tür fikir yürütmelerinin bizlere herhangi bir getirisi olmayacaktır. Bizler verilmek istenen mesajı okuyarak , bu tür ayetlerin mesajının Allah (c.c) ye düşmanlık etmenin sonucunun, darmadağın olarak ebedi cehenneme yuvarlanmak olduğunu bilmemiz yeterlidir.
Bir ülkenin sahip olduğu ordu ve askerler , o ülkeye düşman olanlar için caydırıcı bir unsur olup , ordu sahibi bir ülkeye saldırmak , ordusu olmayan veya güçsüz olan bir ülkeye saldırmaktan daha zor ve düşündürücüdür. Allah (c.c) kendisinin orduları olduğunu ve bu orduların yenilmesinin asla mümkün olmadığını bizlere hatırlatarak , kendisine savaş açanları bir kere daha düşünmeye davet etmektedir.
[067.020] Yoksa sizin için kimdir o Rahmân'ın berisinde size yardım edecek
ordunuz! Kâfirler ise ancak bir gurur içindedirler.
[019.075] Onlara de ki; rahmeti bol olan Allah sapık yolda olanlara ne
kadar geniş maddi imkân verirse versin, sonunda tehdit edildikleri somut azab
ile ya da kıyamet günü ile yüzyüze geldiklerinde nasıl olsa kimin sosyal
konumunun daha düşük ve kimin askeri gücünün daha zayıf olduğunu
öğreneceklerdir.»
Kafirlerin Allah (c.c) ye karşı kendilerini koruyacaklarını zannettikleri ordularının hiç bir işe yaramayacağı Firavun ve ordusunun helak edilmesi ile gerçek olarak gösterilmektedir.
[044.024] «Denizi sakin iken geride bırak, doğrusu onlar suda boğulacak bir
ordudur.»
[085.017-8] Sana o orduların haberi geldi mi? Fir'avun ile Semûd'un
(haberi)?
[010.090] Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik; Firavun ve askerleri
azgınlıkla ve düşmanlıkla peşlerine düştü. Sular onu boğacak düzeye erişince
(Firavun) : «İsrailoğullarının kendisine inandığı (ilahtan) başka ilah
olmadığına inandım ve ben de müslümanlardanım» dedi.
[020.078] Derken Firavun ordularıyla onları takip etti; denizden
kendilerini saran sarıverdi.
[028.039-40] Ve o da (Fir'avun da) askerleri de yeryüzünde haksız yere
kibirlendiler, ve sandılar ki, onlar Bize döndürülmeyeceklerdir. Biz de onu ve ordularını tuttuk denize fırlatıverdik. Bak şimdi o zalimlerin
sonu nasıl oldu?
Allah (c.c) kendisinin orduları olduğunu , ve bu orduların asla yenilmeyeceği , galip gelen tarafın kendi ordusu olacağını ve olduğunu beyan etmektedir.
[037.173] Bizim ordumuz şüphesiz üstün gelecektir.
[009.026] Bozgundan sonra Allah, Peygamberine, müminlere güvenlik verdi ve
görmediğiniz askerler indirdi; inkar edenleri azaba uğrattı. İnkarcıların cezası
budur.
[009.040] Eğer siz ona (Resûlullah'a) yardım etmezseniz (bu önemli değil);
ona Allah yardım etmiştir: Hani, kâfirler onu, iki kişiden biri olarak (Ebu
Bekir ile birlikte Mekke'den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı; o,
arkadaşına. Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir, diyordu. Bunun üzerine Allah
ona (sükûnet sağlayan) emniyetini indirdi, onu sizin görmediğiniz bir ordu ile
destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı. Allah'ın sözü ise zaten yücedir.
Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir.
[033.009] Ey inananlar! Allah'ın size olan nimetini anın; üzerinize ordular
gelmişti. Biz de onların üzerine rüzgar ve göremediğiniz ordular göndermiştik.
Allah, yaptıklarınızı görüyordu.
[048.004] İnananların, imanlarını kat kat artırmaları için, kalblerine
güven indiren O'dur. Göklerdeki ve yerdeki ordular Allah'ındır. Allah bilendir,
Hakim olandır.
[048.007] Göklerdeki ve yerdeki ordular Allah'ındır. Allah güçlü olandır.
Hakim olandır.
[074.031] Cehennemin bekçilerini yalnız meleklerden kılmışızdır. Sayılarını
bildirmekle de, ancak inkar edenlerin denenmesini ve kendilerine kitap
verilenlerin kesin bilgi edinmesini ve inananların da imanlarının artmasını
sağladık. Kendilerine kitap verilenler ve inananlar şüpheye düşmesinler.
Kalblerinde hastalık bulunanlar ve inkarcılar: «Allah bu misalle neyi
muradetti?» desinler. İşte Allah, böylece, dilediğini saptırır, dilediğini de
doğru yola eriştirir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez. Bu,
insanoğluna bir öğütten ibarettir.
Bu ayetlere baktığımızda Allah (c.c) , bizim göremediğimiz orduları olduğunu ve bu ordular ile iman edenleri desteklediğini beyan etmektedir. Bu orduların Bedir savaşında iman edenlere yardım ettiğini beyan eden ayetler , tefsir kitaplarında gerçek olarak yorumlanmış elinde kılıç olan sarıklı meleklerin gökten inerek savaştığı gibi düşünceler hakim olmuş , ve bu düşünceler maalesef bizleri tembelliğe götürerek , sıkıştığımız anda gökten savaşçı meleklerin inerek bizim için savaşacakları düşüncesi hakim olmuştur.
[3.123-26] Andolsun, sizler güçsüz olduğunuz halde Allah, Bedir'de de size
yardım etmişti. Öyle ise, Allah'tan sakının ki O'na şükretmiş olasınız.O zaman sen, müminlere şöyle diyordun: İndirilen üç bin melekle Rabbinizin sizi
takviye etmesi, sizin için yeterli değil midir? Evet, siz sabır gösterir ve Allah'tan sakınırsanız, onlar (düşmanlarınız) hemen
şu anda üzerinize gelseler, Rabbiniz, nişanlı beş bin melekle sizi takviye
eder.Allah, bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bu sayede rahatlasın diye
yaptı. Zafer, yalnızca mutlak güç ve hikmet sahibi Allah katındandır.
[008.012] Rabbin meleklere, «Ben sizinleyim, inananları destekleyin» diye
vahyetti. «Ben inkar edenlerin kalblerine korku salacağım, artık vurun onların
boyunları üstüne, vurun her parmağına» dedi.
Allah (c.c) orduları ile iman edenleri destekleyeceğine dair olan vaadinin Bedir'de gerçekleşip , Uhud'da gerçekleşmemesinin sebebi, Allah (c.c) nin kullarına yardım vaadinin bir yasaya göre işlediği içindir. Allah (c.c) gökten eli kılıçlı melekler indirerek iman edenlere hiç bir zaman yardım etmez. Böyle yardım iddiaları ancak hurafe ve palavralar ile din anlatan masalcı dedelerin anlatımlarıdır. Urfadaki balıklı göldeki balıkların kıbrıs savaşına katılarak orada yaralandıkları iddiaları hala dillerde destan olarak gezmesi bizlerin bu konularda nasıl hurafe meraklısı olduğumuzun traji komik bir göstergesidir.
Allah (c.c) kullarına olan yardım sözünden asla caymaz , ancak bu sözünün yerine gelmesi için, kullarının bu yardımı hak etmesi gereklidir. Allah (c.c) hiç bir kuluna hak etmediği bir yardımı asla yapmaz. Allah (c.c) yardım konusunda mü'min -kafir ayrımı da yapmaz, bu durumu Uhud savaşında açık ve net bir biçimde görmekteyiz. Bedir savaşında yardımı hak eden müslümanlar , aynı yardımı Uhud savaşında hak edememişler ,bu yardımı müşrik ordusu hak etmiştir.
Sonuç olarak ; İnsan zihninde mevcut olan ,askeri güç ile düşmanları alt etme yöntemi bilgisi , Allah (c.c) tarafından benzetme uslubu ile kullanılmaktadır. Allah (c.c) bizim göremediğimiz orduları olduğunu ve bu ordular ile iman edenleri destekleyerek , kendisine düşman olanları bozguna uğrattığını ve uğratacağını beyan etmektedir. Bu konuda bize düşen kısım , bu orduların mahiyetinin ne veya nasıllığı değil , Allah (c.c) nin yenilmez olduğu , kimsenin ona karşı efelenmeye kalkmaması , böyle bir efelenmenin sonucunun hüsran olacağıdır.
Ayrıca Allah (c.c) nin orduları ile iman edenlere yardım edeceği vaadi, belirli bir yasaya tabi olup , yattığımız yerden el açıp dua etmekle bu yardım yasası asla işlemez. Bu gün biz müslümanların içinde olduğu zilletin baş müsebbibi , Allah (c.c) nin bizlere istediğimiz zaman gökten ebabil veya melekler ile yardım edeceği zannıdır. Bu zan bizleri dünyanın en tembel bir topluluğu haline getirerek her şeyi bizim yerimize Allah (c.c) nin yapacağı gibi bir hava oluşturmuş ve kendimizi seçilmiş kullar zannı hakim olmuştur.
İsrailoğullarının kendilerini seçilmiş kul olarak görmeleri defaatle red edilerek, "sizde kullardan bir kulsunuz" denilmesi bizlere örnek olmamış , bizlerde kendimizi seçilmiş kullar olarak görerek , Allah (c.c) haşa bir ırgat olarak görmeye başlamış ve bunun sonucunda büyük bir zillet içine girerek hala böyle yaşamaktayız.
Evet Allah (c.c) orduları ile yardım eder ama bu yardımı kim hak ederse ona eder. Dün Bedir'de bu yardımı hak eden iman edenlerin , Uhud'da hak edememiş olmalarını çok iyi okuyarak bunu sebeblerini bilmek ve bu sebebin "Sünnetullah" dediğimiz yasaların işlemesi neticesinde olduğunu idrak etmemiz gerekmektedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
Teşbihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Teşbihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
31 Ekim 2015 Cumartesi
29 Ekim 2015 Perşembe
Kur'anın Teşbihi Anlatımına Örnek : "Mele-i A'la" (Yüce Topluluk)
Kur'an içindeki ayetleri guruplandıracak olursak , 1- gözle görülen aleme dair ayetler , 2- gözle görülmeyen aleme dair ayetler, olmak üzere 2 ye ayırmak mümkündür. 1. gruba dahil olan ayetlerin anlaşılması, okuyucu için herhangi bir sorun etmez iken , 2. guruba giren ayetler bizim müşahade alanımız sınırları dışında olması ve zihni kapasitemizin algılamasının mümkün olmaması nedeniyle, Kur'an bu alana dair bilgileri teşbih yani benzetme yolu ile bizlere anlatmaktadır.
Allah (c.c) aşkın bir varlık olması nedeni ile, bizlerin müşahede alanının sınırları kalmakta olup , onun ile ilgili bilgiler müşahede alanımıza ait bilgilere benzetilerek verilmektedir. Bu merkezde Allah (c.c) kendisini bizlere müşahede alanımız dahilinde olan hükümdar benzetmesini kullanarak tanıtmaktadır.
[023.116] Hak hükümdar olan Allah yücedir. O'ndan başka tanrı yoktur. O, yüce arşın Rabbidir.
Hükümdar ile özdeşleşmiş olan "Arş" (Taht) kelimesi ,yine bizlerin zihninde hükümdarlık ile bağlantılı bir kelimedir. Kur'anda 2 yerde geçen Mele-i Ala (Yüce topluluk) terimi , Kur'anın benzetme yolu ile yaptığı anlatım uslubu çerçevesinde anlaşılabilecek bir terimdir.
[037.008] Onlar, artık Mele-i A'lâ'ya (yüce topluluğa) kulak veremezler. Her taraftan taşlanırlar.
[038.069] «Mele-i A'lâ (yüce topluluk) tartışıp dururken, benim hiç bir bilgim yoktur.»
"Mele" kelimesi ; Bir düşüncede , görüşte veya inançta birleşenlerin oluşturduğu topluluğa verilen isimdir. Bu kelime ağırlıklı olarak, gönderilen elçilere karşı gelen kavimlerin önde gelenleri olarak kullanılmaktadır.
[007.060] Kavminin önde gelenleri (Elmeleu): «Gerçekte biz seni açıkça bir 'şaşırmışlık ve sapmışlık' içinde görmekteyiz» dediler.
Musa ve Süleyman (a.s) kıssası içinde de kullanılan bu kelime, konumuz ile ilgili olan deyimi anlamamızda yardımcı olacaktır.
[027.038] (Süleyman) Dedi ki: Ey ileri gelenler (Elmeleu); kendileri bana müslüman olarak gelmeden önce hanginiz onun tahtını bana getirebilir?
[027.029] (Sebe hükümdarı) Kadın dedi ki: «Ey ileri gelenler (Elmeleu) bana çok önemli ve saygıdeğer bir mektup bırakıldı.
[027.032] (Sebe hükümdarı) Dedi ki: «Ey ileri gelenler! (Elmeleu)Bu işim hakkında bana fetva veriniz. Siz hazır bulununcaya değin ben bir işimi kestirmiş değilim.»
[007.127] Firavun kavminin ileri gelenleri dediler ki (Elmeleu): «Seni ve ilâhlarını terketsinler de yeryüzünde fesat çıkarsınlar diye mi Musa'yı ve kavmini serbest bırakacaksın?» Firavun da dedi ki: «Onların oğullarını öldüreceğiz, kızlarını sağ bırakacağız ve onlar üzerinde kahredici bir üstünlüğe sahibiz.»
Bu ayetlerde , Süleyman (a.s) , Sebe hükümdarı ve Firavun , yanında olanlara "Mele" şeklinde hitab etmektedirler. Hitab edilen bu kişiler, her hükümdarın yanında bulunan ve onların işlerini danıştıkları , fikir aldıkları , işlerini gördürdükleri kimselere verilen bir isimdir.
Allah (c.c) nin "Mele-i A'la" deyimini kullanma sebebinin, tabiki böyle bir ihtiyaca binaen olduğunu söylemek mümkün değildir. Allah (c.c) nin böyle bir deyimi kullanması yanında danışmanları olduğu anlamında değil , hükümdar tasviri içinde yapılan bir anlatımın sonucudur. Allah (c.c) yapacağı herhangi bir iş için kimseye danışmaz veya yapacağı için nasıl bir sonuç doğuracağı konusunda kimseden talimat veya fikir almaz.
Allah (c.c) gaybi aleme ait verdiği bilgileri somut bir hale sokarak bizlerin algı dünyasına hitap etmektedir. Hükümdarlara has bir olgu olan "Mele" terimini kullanması, onun kendisini bizlere hükümdar olarak tanıtmasının bir sonucudur. Bizler ilgili ayetleri okurken Allah (c.c) nin yanındaki mele nin nasıllığı veya ne liğini değil, onun yüce bir hükümdar olarak bizlerin onun mülkü altında yaşayan kulları olduğumuzu hatırlamamız gerekmektedir.
Allah (c.c) nin melesinin "A'la" olarak vasıflandırılması , bir hükümdarın yanında bulunanların o hükümdarın haşmeti , azameti , büyüklüğü ile orantılı olması gerektiği için , onun yanında bulunanların , kendisinin azameti ,büyüklüğü ve yüceliğine yakışır olduğunun bilinmesi içindir.
Saffat suresi içinde geçen, Mele-i A'la teriminin öncesi ve sonrası ayetlerine baktığımızda , vahyin Muhammed (a.s) a ulaşması yolunda herhangi bir kazaya uğramadığının teşbihi bir yolla anlatıldığını görmekteyiz.
[037.006] Gerçekten biz dünya göğünü (o yakın göğü) bir zinetle, yıldızlarla süsledik.
[037.007] Ve onu itaat etmeyen her şeytandan koruduk.
[037.008] Onlar, artık Mele-i A'lâ'ya (yüce topluluğa) kulak veremezler. Her taraftan taşlanırlar.
[037.009] Uzaklaştırılırlar. Onlara ardı arkası kesilmez bir azab vardır.
[037.010] Ancak çalıp çırpan olursa; onu da hemen delip geçen yakıcı bir alev takib eder.
Sad suresi içinde geçen bu terimin öncesi ve sonrası ayetlerinin bağlamı ise , Muhammed (a.s) ın gayb bilgisinin ona verilen vahyin muhteviyatı ile sınırlı olduğu anlatılmakta , 70. ayet sonrası , ona ve bizlere gerektiği kadar bilgi verilmektedir.
[038.069] «Mele-i A'lâ (yüce topluluk) tartışıp dururken, benim hiç bir bilgim yoktur.»
[038.070] «Bana sadece vahyolunuyor; doğrusu ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.»
Sad s. 70. ayet sonrasında Adem'in yaratılışı ile ilgili bilgiler verilmektedir. Adem kıssasının Bakara suresi içinde anlatılan ayetlerine baktığımız zaman , Allah (c.c) ile Melekler arasında bir konuşmanın anlatıldığını görmekteyiz. Allah (c.c) arz üzerinde bir halife kılacağını Meleklere haber ettiği zaman , Meleklerin bu habere itiraz ettiğini görmekteyiz. Allah (c.c) ye karşı bir itirazın mümkün olmadığını düşündüğümüzde , böyle bir konuşmanın temsili bir anlatım olabileceği , Meleklerin "Mele-i A'la" yani yüce topluluk olarak ifade edilenler olduğunu anlamak mümkündür.
Sad s. 70. ayetinden , Muhammed (a.s) ın gayba dair olan bilgilerinin Allah (c.c) den aldığı vahy ile sınırlı olduğu, bunun dışında ona herhangi bir gaygi bilgi verilmediği , onun gaybi aleme dair olan bilgisinin elimizde olan Kur'an ile sınırlı olduğu , bunun dışında onun adına atfedilen gayba dair bilgilerin güvenilmez bilgiler olduğunu anlayabiliriz.
Sonuç olarak ; Allah (c.c) nin gayba dair olan bilgileri , bizlerin anlayışına somutlaştırarak sunmasına örnek olarak, Kur'anda geçen "Mele-i A'la" deyimi ile ne kast edilebileceği doğrultusundaki düşüncelerimizi paylaşmaya çalıştığımız yazımızda ,bu ve benzeri deyimlerin anlaşılabilmesi için , Allah (c.c) nin kendisi için kullandığı "Hükümdar" benzetmesi dahilinde olan bilgileri dikkate almak gerektiğini düşündüğümüzü ifade etmeye çalıştık. Gayba dair olan bilgilerin ne veya nasıl oldukları konusunda bizlere verilen bilginin amacının , Allah (c.c) nin gücü ve kudretinin anlaşılması ve o güç ve kudret sahibi olana kul olmak gerektiğinin hatırlatılması olduğu , bunun dışında varılmaya çalışılan bazı sonuçların gaybı taşlamak sayılabileceği için dikkatli olunması gerektiğini düşünmekteyiz.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Allah (c.c) aşkın bir varlık olması nedeni ile, bizlerin müşahede alanının sınırları kalmakta olup , onun ile ilgili bilgiler müşahede alanımıza ait bilgilere benzetilerek verilmektedir. Bu merkezde Allah (c.c) kendisini bizlere müşahede alanımız dahilinde olan hükümdar benzetmesini kullanarak tanıtmaktadır.
[023.116] Hak hükümdar olan Allah yücedir. O'ndan başka tanrı yoktur. O, yüce arşın Rabbidir.
Hükümdar ile özdeşleşmiş olan "Arş" (Taht) kelimesi ,yine bizlerin zihninde hükümdarlık ile bağlantılı bir kelimedir. Kur'anda 2 yerde geçen Mele-i Ala (Yüce topluluk) terimi , Kur'anın benzetme yolu ile yaptığı anlatım uslubu çerçevesinde anlaşılabilecek bir terimdir.
[037.008] Onlar, artık Mele-i A'lâ'ya (yüce topluluğa) kulak veremezler. Her taraftan taşlanırlar.
[038.069] «Mele-i A'lâ (yüce topluluk) tartışıp dururken, benim hiç bir bilgim yoktur.»
"Mele" kelimesi ; Bir düşüncede , görüşte veya inançta birleşenlerin oluşturduğu topluluğa verilen isimdir. Bu kelime ağırlıklı olarak, gönderilen elçilere karşı gelen kavimlerin önde gelenleri olarak kullanılmaktadır.
[007.060] Kavminin önde gelenleri (Elmeleu): «Gerçekte biz seni açıkça bir 'şaşırmışlık ve sapmışlık' içinde görmekteyiz» dediler.
Musa ve Süleyman (a.s) kıssası içinde de kullanılan bu kelime, konumuz ile ilgili olan deyimi anlamamızda yardımcı olacaktır.
[027.038] (Süleyman) Dedi ki: Ey ileri gelenler (Elmeleu); kendileri bana müslüman olarak gelmeden önce hanginiz onun tahtını bana getirebilir?
[027.029] (Sebe hükümdarı) Kadın dedi ki: «Ey ileri gelenler (Elmeleu) bana çok önemli ve saygıdeğer bir mektup bırakıldı.
[027.032] (Sebe hükümdarı) Dedi ki: «Ey ileri gelenler! (Elmeleu)Bu işim hakkında bana fetva veriniz. Siz hazır bulununcaya değin ben bir işimi kestirmiş değilim.»
[007.127] Firavun kavminin ileri gelenleri dediler ki (Elmeleu): «Seni ve ilâhlarını terketsinler de yeryüzünde fesat çıkarsınlar diye mi Musa'yı ve kavmini serbest bırakacaksın?» Firavun da dedi ki: «Onların oğullarını öldüreceğiz, kızlarını sağ bırakacağız ve onlar üzerinde kahredici bir üstünlüğe sahibiz.»
Bu ayetlerde , Süleyman (a.s) , Sebe hükümdarı ve Firavun , yanında olanlara "Mele" şeklinde hitab etmektedirler. Hitab edilen bu kişiler, her hükümdarın yanında bulunan ve onların işlerini danıştıkları , fikir aldıkları , işlerini gördürdükleri kimselere verilen bir isimdir.
Allah (c.c) nin "Mele-i A'la" deyimini kullanma sebebinin, tabiki böyle bir ihtiyaca binaen olduğunu söylemek mümkün değildir. Allah (c.c) nin böyle bir deyimi kullanması yanında danışmanları olduğu anlamında değil , hükümdar tasviri içinde yapılan bir anlatımın sonucudur. Allah (c.c) yapacağı herhangi bir iş için kimseye danışmaz veya yapacağı için nasıl bir sonuç doğuracağı konusunda kimseden talimat veya fikir almaz.
Allah (c.c) gaybi aleme ait verdiği bilgileri somut bir hale sokarak bizlerin algı dünyasına hitap etmektedir. Hükümdarlara has bir olgu olan "Mele" terimini kullanması, onun kendisini bizlere hükümdar olarak tanıtmasının bir sonucudur. Bizler ilgili ayetleri okurken Allah (c.c) nin yanındaki mele nin nasıllığı veya ne liğini değil, onun yüce bir hükümdar olarak bizlerin onun mülkü altında yaşayan kulları olduğumuzu hatırlamamız gerekmektedir.
Allah (c.c) nin melesinin "A'la" olarak vasıflandırılması , bir hükümdarın yanında bulunanların o hükümdarın haşmeti , azameti , büyüklüğü ile orantılı olması gerektiği için , onun yanında bulunanların , kendisinin azameti ,büyüklüğü ve yüceliğine yakışır olduğunun bilinmesi içindir.
Saffat suresi içinde geçen, Mele-i A'la teriminin öncesi ve sonrası ayetlerine baktığımızda , vahyin Muhammed (a.s) a ulaşması yolunda herhangi bir kazaya uğramadığının teşbihi bir yolla anlatıldığını görmekteyiz.
[037.006] Gerçekten biz dünya göğünü (o yakın göğü) bir zinetle, yıldızlarla süsledik.
[037.007] Ve onu itaat etmeyen her şeytandan koruduk.
[037.008] Onlar, artık Mele-i A'lâ'ya (yüce topluluğa) kulak veremezler. Her taraftan taşlanırlar.
[037.009] Uzaklaştırılırlar. Onlara ardı arkası kesilmez bir azab vardır.
[037.010] Ancak çalıp çırpan olursa; onu da hemen delip geçen yakıcı bir alev takib eder.
Sad suresi içinde geçen bu terimin öncesi ve sonrası ayetlerinin bağlamı ise , Muhammed (a.s) ın gayb bilgisinin ona verilen vahyin muhteviyatı ile sınırlı olduğu anlatılmakta , 70. ayet sonrası , ona ve bizlere gerektiği kadar bilgi verilmektedir.
[038.069] «Mele-i A'lâ (yüce topluluk) tartışıp dururken, benim hiç bir bilgim yoktur.»
[038.070] «Bana sadece vahyolunuyor; doğrusu ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.»
Sad s. 70. ayet sonrasında Adem'in yaratılışı ile ilgili bilgiler verilmektedir. Adem kıssasının Bakara suresi içinde anlatılan ayetlerine baktığımız zaman , Allah (c.c) ile Melekler arasında bir konuşmanın anlatıldığını görmekteyiz. Allah (c.c) arz üzerinde bir halife kılacağını Meleklere haber ettiği zaman , Meleklerin bu habere itiraz ettiğini görmekteyiz. Allah (c.c) ye karşı bir itirazın mümkün olmadığını düşündüğümüzde , böyle bir konuşmanın temsili bir anlatım olabileceği , Meleklerin "Mele-i A'la" yani yüce topluluk olarak ifade edilenler olduğunu anlamak mümkündür.
Sad s. 70. ayetinden , Muhammed (a.s) ın gayba dair olan bilgilerinin Allah (c.c) den aldığı vahy ile sınırlı olduğu, bunun dışında ona herhangi bir gaygi bilgi verilmediği , onun gaybi aleme dair olan bilgisinin elimizde olan Kur'an ile sınırlı olduğu , bunun dışında onun adına atfedilen gayba dair bilgilerin güvenilmez bilgiler olduğunu anlayabiliriz.
Sonuç olarak ; Allah (c.c) nin gayba dair olan bilgileri , bizlerin anlayışına somutlaştırarak sunmasına örnek olarak, Kur'anda geçen "Mele-i A'la" deyimi ile ne kast edilebileceği doğrultusundaki düşüncelerimizi paylaşmaya çalıştığımız yazımızda ,bu ve benzeri deyimlerin anlaşılabilmesi için , Allah (c.c) nin kendisi için kullandığı "Hükümdar" benzetmesi dahilinde olan bilgileri dikkate almak gerektiğini düşündüğümüzü ifade etmeye çalıştık. Gayba dair olan bilgilerin ne veya nasıl oldukları konusunda bizlere verilen bilginin amacının , Allah (c.c) nin gücü ve kudretinin anlaşılması ve o güç ve kudret sahibi olana kul olmak gerektiğinin hatırlatılması olduğu , bunun dışında varılmaya çalışılan bazı sonuçların gaybı taşlamak sayılabileceği için dikkatli olunması gerektiğini düşünmekteyiz.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
29 Haziran 2013 Cumartesi
Vahy'in Kaynağı,İzlediği Yol ve Teşbihi Bir Anlatım
Allah cc alemlere rahmet ve hidayet olmak üzere indirmiş olduğu kitabının kaynağını ve muhammed as a ulaşmasına kadar olan yolu yine kitabında bizlere anlatmaktadır. Allah cc, ruh'ul emin,ruh'ul kuds ,cibril adını verdiği elçisi ile vahyini, beşer elçi muhammed as a ulaştırdığını bildirirken bu ulaşma şekli gaybi bir konu olması ve gaybi konular ile ilgili bilgilerin teşbihi (benzetmeli) bir anlatım şeklinde bizlere anlatılması hasebiyle vahyin izlediği yol bizlerin anlayabileceği bir benzetme tarzı ile anlatılmaktadır.
Allah cc kulu muhammed as a indirdiği kitabın kaynağının kendisi olduğunu indirmiş olduğu kitabının bir çok ayetinde bizlere bildirmektedir.
-----017.105 Kuran'ı ancak hak olarak indirdik ve o da indiği gibi hak olarak kaldı. Seni de yalnız müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
-----003.003 Sana kitabı hak ile ve kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. Ve Tevart'ı ve İncil'i indirdi.
-----004.136 Ey İnananlar! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitap'a ve daha önce indirdiği Kitap'a inanmakta sebat gösterin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününu inkar ederse, şüphesiz derin bir sapıklığa sapmıştır.
-----007.196«Çünkü benim dostum, Kitap'ı indiren Allah'tır. O, iyileri dost edinir.»
-----025.001 Furkan'ı alemlere bir uyarıcı olsun diye, kuluna indiren (Allah) ne yücedir!
-----039.023 Allah kelâmın en güzelini indirdi, ikizli, ahenkli bir kitab, ondan rablarına saygısı olanların derileri örperir, sonra derileri de kalbleri de Allahın zikrine yumşar, o işte Allah rehberidir, Allah onunla dilediğini doğru yola çıkarır, her kimi de Allah şaşırtırsa artık ona hidayet edecek yoktur.
-----002.023Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah'tan gayri şahitlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın.
-----015.009Hiç şüphesiz, zikri (Kur'an'ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz.
-----016.089 Biz o gün, her ümmet içinde, kendilerinden kendi üzerlerine bir şahit göndereceğiz. Seni de onların üzerine şahit getireceğiz. Bu kitabı da, her şeyi açıklayan ve müslümanlara doğruyu gösteren bir rehber, bir rahmet kaynağı ve bir müjdeleyici olarak indirdik.
-----076.023 Gerçekten Kur'an'ı Biz sana aşama aşama indirdik.
-----002.091 Onlara, «Allah'ın indirdiğine inanın» denildiğinde «Bize indirilene inanırız» deyip ondan sonra gelen Kuran'ı inkar ederler; halbuki o, ellerinde bulunan Tevrat'ı tasdik eden hak bir Kitap'dır. Onlara «Eğer inanıyor idiyseniz niçin daha önce Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz?» diye sor.
-----006.092 Bu indirdiğimiz, kendinden öncekileri doğrulayan, Mekkelileri ve etrafındakileri uyaran mübarek Kitap'dır. Ahirete inananlar buna inanırlar, namazlarına da devam ederler.
-----027.006 Hiç şüphesiz, bu Kur'an, sana, hüküm ve hikmet sahibi olan, (ve her şeyi gerçeğiyle) bilen (Allah'ın) katından ilka edilmektedir.
Kur'anın bir çok ayeti, kitabın Allah cc den indirilmiş olduğuna dair ayetlerle doludur. Başka bir ayetler gurubuda kur'anın Allah cc den kimin elçiliği ile muhammed as a ulaştığını bizlere anlatmaktadır.
----- 022.075 Allah; meleklerden elçiler seçer. İnsanlardan da. Doğrusu Allah; Semi' dir, Basir'dir.
Hacc s. 75. ayetinde meleklerden seçilmiş olan elçilerin vahyi ulaştırmadada rol oynadığını görmekteyiz.
----- 002.097 De ki; «Kim Cibril'e düşman olursa - ki O Allah'ın izni ile Kur'an'ı, O'na inanmayanın elleri arasındaki Tevrat'ı onaylayıcı, müminlere yol gösterici ve müjde kaynağı olarak senin kalbine indirdi.
----- 016.002 Allah kullarından dilediğine buyruğunu bildirmek için meleklerini vahiyle indirerek şöyle der: «İnsanları uyarın ki, Benden başka tanrı yoktur. Benden sakının.»
----- 016.102 De ki: «Kuran'ı; Ruhul Kudüs Rabbinin katından, inananların inançlarını pekiştirmek, Müslümanlara doğruluk rehberi ve müjde olmak üzere gerçekle indirmiştir.»
-----026.193-5 Onu Rûhu’l-emin, uyaranlardan olman için, senin kalbine açık ve vazıh bir Arapça ile indirmiştir.
Allah cc nin insanlara indirdiği kitabını meleklerden seçmiş olduğu elçileri ile beşer elçilere ilka ettiğini ayetlerin delaleti ile gördük, birde bu vahyin insanlara ulaştırılma süreci içinde cin ve şeytanların o vahye herhangi bir müdahelesi olmadan ulaştığına dair ayetler mevcuttur. Vahy'in melek elçi ile beşer elçiye ulaştırılırken o vahye herhangi bir harici müdahelenin olmadığının anlatımı bizlere teşbihi bir anlatım uslubu içinde anlatılmaktadır.
-----015.016-8Gerçekten Biz, gökte burçlar yarattık ve onları seyredenler için yıldızlarla süsledik. Hem onu kovulmuş her şeytandan koruduk. Ancak kulak hırsızlığı edenler olursa, onu da parlak bir ışık kovalar.
-----037.006-10 Muhakkak ki, Biz yakın olan göğü ziynet ile yıldızlar ile bezedik. Ve hem her isyankar şeytandan muhafaza ettik.Onlar yüce alemi asla dinleyemezler. Her yönden kovularak atılırlar. Onlara sürekli bir azap vardır.Ancak bir çalıp çarpan m üstesna. Ona da hemen bir parça ateş parçası ulaşıverir.
-----072.008-9 «Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk.»Oysa gerçekten biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur.
Bu ayetlerde teşbihi olarak vahyin izlediği yolun güvenli bir yol olduğu bu yolda herhangi bir varlığın vahyin muhteviyatına harici bir etkide bulunmasının imkansız olduğu vurgusu yapılmaktadır.
-----056.077-80Doğrusu bu Kitap, sadece arınmış olanların dokunabileceği, saklı bir Kitap'dadır. Alemlerin Rabbi tarafından indirilmiş olan Kuranı Kerim'dir.
-----080.011-6 Hayır! Şüphesiz bunlar (âyetler), değerli ve güvenilir kâtiplerin elleriyle (yazılıp) tertemiz kılınmış, mukaddes sahifelerde (yazılı) bir öğüttür; dileyen ondan (Kur'an'dan) öğüt alır.
Vakıa ve abese surelerindeki ayetler'de Allah cc nin vahyine muhahhar meleklerden'den başkasının dokunamayacağı buyurularak cin veya şeytanlar tarafından bir etkinin olmasının mümkün olmadığı beyan edilmektedir. Şuara s. 210-211-212. ayetlerde "Kuran'ı şeytanlar indirmemiştir.Bu onlara düşmez, zaten güçleri de yetmez.Doğrusu onlar vahyi dinlemekten uzak tutulmuşlardır." yine vahye şeytanların bir müdahelesi olamayacağı bildirilmektedir.
Hicr, saffat ve cin surelerinde, dünya semasının korunması ile ilgili kullanılan "buruc" kelimesi anlam olarak kalelerdeki kuleler anlamında olup kur'anda muhkem anlamda kullanımıda mevcuttur. Nisa s. 78. ayettte "Nerede olursaniz olun, sağlam kaleler(burucin) içinde bulunsanız bile, ölüm size yetişecektir. Onlara bir iyilik gelirse: «Bu Allah'tandır» derler, bir kötülüğe uğrarlarsa «Bu, senin tarafındandır» derler. De ki: «Hepsi Allah'tandır». Bunlara ne oluyor ki, hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar?" buyurularak kişinin kendisini koruyabilecek bir yer anlamından hereketle teşbihi bir anlamda vahyin yolundaki kaleler olarak kullanılmıştır. Bu ayetlerdeki anlatımı teşbihi bir birçimde anlatacak olursak ayetlerin daha iyi anlaşılacağını ümid ediyoruz.
Allah cc muhammed as a indirilen kitabın ayetlerinin muhkem ve müteşabih olarak ayırmıştır, müteşabih kısımdaki ayetleri nuhkemlerin delaleti ile anlamak mümkündür. Müteşabih kısmın ayetleri gaybi konular hakkında olup gözümüzle görme imaknı olmadığı için, gözümüzle gördüğümüz ve şahid olduğumuz alan verilerine benzetilerek anlatılmaktadır. Bilindiği gibi Allah cc kendini bize tanıtırken müteşabih yani benzeşmeli bir usulup ile anlatarak bildiğimiz alan verilerinden olan " HÜKÜMDAR" tasviri ile ilgili bilgiler dahilinde anlatmaktadır.
Bilindiği üzere herhangi bir hükümdar emrini direk kendisi değil seçtiği bir elçi vasıtası ile halkına duyurur. Allah cc de aynı şekilde seçtiği bir elçi ile emrini kullarına duyurmaktadır. Hükümdarın mesajını iletmesi için gönderdiği elçinin yolu eğer güvenli olmaz ise elçinin yolu kesilerek hükümdarın mesajının muhataplarına ulaşması mümkün olmaz , bunun için elçinin yol güvenliği sağlanmalıdırki mesaj hükümdarın yazdığı şekli ile muhataplara ulaşsın.
Aynı şekilde Allah cc nin elçisine verdiği mesaj beşer elçiye ulaştırılırken yok güvenliği emin olmalıdırki o mesaj muhammed as a herhangi bir eksik veya harici katılım olmadan ona ulaşsın. Hicr,saffat ve cin surelerindeki ilgili ayetler yol güvenliğinin tam olarak sağlanarak vahyin hükümdarların hükümdarı olan Allah cc nin yazdığının aynı şekli ile muhammed as ulaştığı bilgisi verilmektedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Allah cc kulu muhammed as a indirdiği kitabın kaynağının kendisi olduğunu indirmiş olduğu kitabının bir çok ayetinde bizlere bildirmektedir.
-----017.105 Kuran'ı ancak hak olarak indirdik ve o da indiği gibi hak olarak kaldı. Seni de yalnız müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
-----003.003 Sana kitabı hak ile ve kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. Ve Tevart'ı ve İncil'i indirdi.
-----004.136 Ey İnananlar! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitap'a ve daha önce indirdiği Kitap'a inanmakta sebat gösterin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününu inkar ederse, şüphesiz derin bir sapıklığa sapmıştır.
-----007.196«Çünkü benim dostum, Kitap'ı indiren Allah'tır. O, iyileri dost edinir.»
-----025.001 Furkan'ı alemlere bir uyarıcı olsun diye, kuluna indiren (Allah) ne yücedir!
-----039.023 Allah kelâmın en güzelini indirdi, ikizli, ahenkli bir kitab, ondan rablarına saygısı olanların derileri örperir, sonra derileri de kalbleri de Allahın zikrine yumşar, o işte Allah rehberidir, Allah onunla dilediğini doğru yola çıkarır, her kimi de Allah şaşırtırsa artık ona hidayet edecek yoktur.
-----002.023Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah'tan gayri şahitlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın.
-----015.009Hiç şüphesiz, zikri (Kur'an'ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz.
-----016.089 Biz o gün, her ümmet içinde, kendilerinden kendi üzerlerine bir şahit göndereceğiz. Seni de onların üzerine şahit getireceğiz. Bu kitabı da, her şeyi açıklayan ve müslümanlara doğruyu gösteren bir rehber, bir rahmet kaynağı ve bir müjdeleyici olarak indirdik.
-----076.023 Gerçekten Kur'an'ı Biz sana aşama aşama indirdik.
-----002.091 Onlara, «Allah'ın indirdiğine inanın» denildiğinde «Bize indirilene inanırız» deyip ondan sonra gelen Kuran'ı inkar ederler; halbuki o, ellerinde bulunan Tevrat'ı tasdik eden hak bir Kitap'dır. Onlara «Eğer inanıyor idiyseniz niçin daha önce Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz?» diye sor.
-----006.092 Bu indirdiğimiz, kendinden öncekileri doğrulayan, Mekkelileri ve etrafındakileri uyaran mübarek Kitap'dır. Ahirete inananlar buna inanırlar, namazlarına da devam ederler.
-----027.006 Hiç şüphesiz, bu Kur'an, sana, hüküm ve hikmet sahibi olan, (ve her şeyi gerçeğiyle) bilen (Allah'ın) katından ilka edilmektedir.
Kur'anın bir çok ayeti, kitabın Allah cc den indirilmiş olduğuna dair ayetlerle doludur. Başka bir ayetler gurubuda kur'anın Allah cc den kimin elçiliği ile muhammed as a ulaştığını bizlere anlatmaktadır.
----- 022.075 Allah; meleklerden elçiler seçer. İnsanlardan da. Doğrusu Allah; Semi' dir, Basir'dir.
Hacc s. 75. ayetinde meleklerden seçilmiş olan elçilerin vahyi ulaştırmadada rol oynadığını görmekteyiz.
----- 002.097 De ki; «Kim Cibril'e düşman olursa - ki O Allah'ın izni ile Kur'an'ı, O'na inanmayanın elleri arasındaki Tevrat'ı onaylayıcı, müminlere yol gösterici ve müjde kaynağı olarak senin kalbine indirdi.
----- 016.002 Allah kullarından dilediğine buyruğunu bildirmek için meleklerini vahiyle indirerek şöyle der: «İnsanları uyarın ki, Benden başka tanrı yoktur. Benden sakının.»
----- 016.102 De ki: «Kuran'ı; Ruhul Kudüs Rabbinin katından, inananların inançlarını pekiştirmek, Müslümanlara doğruluk rehberi ve müjde olmak üzere gerçekle indirmiştir.»
-----026.193-5 Onu Rûhu’l-emin, uyaranlardan olman için, senin kalbine açık ve vazıh bir Arapça ile indirmiştir.
Allah cc nin insanlara indirdiği kitabını meleklerden seçmiş olduğu elçileri ile beşer elçilere ilka ettiğini ayetlerin delaleti ile gördük, birde bu vahyin insanlara ulaştırılma süreci içinde cin ve şeytanların o vahye herhangi bir müdahelesi olmadan ulaştığına dair ayetler mevcuttur. Vahy'in melek elçi ile beşer elçiye ulaştırılırken o vahye herhangi bir harici müdahelenin olmadığının anlatımı bizlere teşbihi bir anlatım uslubu içinde anlatılmaktadır.
-----015.016-8Gerçekten Biz, gökte burçlar yarattık ve onları seyredenler için yıldızlarla süsledik. Hem onu kovulmuş her şeytandan koruduk. Ancak kulak hırsızlığı edenler olursa, onu da parlak bir ışık kovalar.
-----037.006-10 Muhakkak ki, Biz yakın olan göğü ziynet ile yıldızlar ile bezedik. Ve hem her isyankar şeytandan muhafaza ettik.Onlar yüce alemi asla dinleyemezler. Her yönden kovularak atılırlar. Onlara sürekli bir azap vardır.Ancak bir çalıp çarpan m üstesna. Ona da hemen bir parça ateş parçası ulaşıverir.
-----072.008-9 «Doğrusu biz göğü yokladık; fakat onu güçlü koruyucular ve şihablarla kaplı (doldurulmuş) bulduk.»Oysa gerçekten biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur.
Bu ayetlerde teşbihi olarak vahyin izlediği yolun güvenli bir yol olduğu bu yolda herhangi bir varlığın vahyin muhteviyatına harici bir etkide bulunmasının imkansız olduğu vurgusu yapılmaktadır.
-----056.077-80Doğrusu bu Kitap, sadece arınmış olanların dokunabileceği, saklı bir Kitap'dadır. Alemlerin Rabbi tarafından indirilmiş olan Kuranı Kerim'dir.
-----080.011-6 Hayır! Şüphesiz bunlar (âyetler), değerli ve güvenilir kâtiplerin elleriyle (yazılıp) tertemiz kılınmış, mukaddes sahifelerde (yazılı) bir öğüttür; dileyen ondan (Kur'an'dan) öğüt alır.
Vakıa ve abese surelerindeki ayetler'de Allah cc nin vahyine muhahhar meleklerden'den başkasının dokunamayacağı buyurularak cin veya şeytanlar tarafından bir etkinin olmasının mümkün olmadığı beyan edilmektedir. Şuara s. 210-211-212. ayetlerde "Kuran'ı şeytanlar indirmemiştir.Bu onlara düşmez, zaten güçleri de yetmez.Doğrusu onlar vahyi dinlemekten uzak tutulmuşlardır." yine vahye şeytanların bir müdahelesi olamayacağı bildirilmektedir.
Hicr, saffat ve cin surelerinde, dünya semasının korunması ile ilgili kullanılan "buruc" kelimesi anlam olarak kalelerdeki kuleler anlamında olup kur'anda muhkem anlamda kullanımıda mevcuttur. Nisa s. 78. ayettte "Nerede olursaniz olun, sağlam kaleler(burucin) içinde bulunsanız bile, ölüm size yetişecektir. Onlara bir iyilik gelirse: «Bu Allah'tandır» derler, bir kötülüğe uğrarlarsa «Bu, senin tarafındandır» derler. De ki: «Hepsi Allah'tandır». Bunlara ne oluyor ki, hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar?" buyurularak kişinin kendisini koruyabilecek bir yer anlamından hereketle teşbihi bir anlamda vahyin yolundaki kaleler olarak kullanılmıştır. Bu ayetlerdeki anlatımı teşbihi bir birçimde anlatacak olursak ayetlerin daha iyi anlaşılacağını ümid ediyoruz.
Allah cc muhammed as a indirilen kitabın ayetlerinin muhkem ve müteşabih olarak ayırmıştır, müteşabih kısımdaki ayetleri nuhkemlerin delaleti ile anlamak mümkündür. Müteşabih kısmın ayetleri gaybi konular hakkında olup gözümüzle görme imaknı olmadığı için, gözümüzle gördüğümüz ve şahid olduğumuz alan verilerine benzetilerek anlatılmaktadır. Bilindiği gibi Allah cc kendini bize tanıtırken müteşabih yani benzeşmeli bir usulup ile anlatarak bildiğimiz alan verilerinden olan " HÜKÜMDAR" tasviri ile ilgili bilgiler dahilinde anlatmaktadır.
Bilindiği üzere herhangi bir hükümdar emrini direk kendisi değil seçtiği bir elçi vasıtası ile halkına duyurur. Allah cc de aynı şekilde seçtiği bir elçi ile emrini kullarına duyurmaktadır. Hükümdarın mesajını iletmesi için gönderdiği elçinin yolu eğer güvenli olmaz ise elçinin yolu kesilerek hükümdarın mesajının muhataplarına ulaşması mümkün olmaz , bunun için elçinin yol güvenliği sağlanmalıdırki mesaj hükümdarın yazdığı şekli ile muhataplara ulaşsın.
Aynı şekilde Allah cc nin elçisine verdiği mesaj beşer elçiye ulaştırılırken yok güvenliği emin olmalıdırki o mesaj muhammed as a herhangi bir eksik veya harici katılım olmadan ona ulaşsın. Hicr,saffat ve cin surelerindeki ilgili ayetler yol güvenliğinin tam olarak sağlanarak vahyin hükümdarların hükümdarı olan Allah cc nin yazdığının aynı şekli ile muhammed as ulaştığı bilgisi verilmektedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)