10 Şubat 2025 Pazartesi

Süleymaniye Vakfı Mealinde "İsra" Kelimesine Verilen Anlam Üzerinde Bir Değerlendirme

 Kur'an okuma ve anlama ile ilgili çalışma yöntemlerine baktığımız zaman, bugün önümüzde 2 ana yöntem karşımıza çıkmaktadır. 

1. Kuran'ın nasıl bir mesaj vermiş olabileceğini anlamaya çalışan yöntem. 

2. Önceden kafada mevcut olan bir fikri Kur'an'a onaylatmaya çalışan yöntem. 

1. yöntem üzerinden yapılan okuma ve anlama çalışmaları, kişileri doğru bir anlayışa kanalize edebilirken, 2. yöntem üzerinden yapılan anlama çalışmaları ise, kişileri doğru bir anlayışa kanalize etmekten çok uzaktır. Maalesef 2. yöntem üzerinden yapılan birçok çalışma ürünleri, bugün bazı kesimlerde "Kesin sonuç" olarak lanse edilerek önümüze konulmuş ve bazılarımızca da kabul görmüş durumdadır.

2. yöntem üzerinden yapılan çalışma yapanların çıkış noktalarının altında Kur'an kelimelerine Kur'an'ın verdiği anlamı değil, kendilerinin uygun gördüğü anlamı vererek, indi düşüncelerini Kur'an'a onaylatma çabası yatmaktadır. Fakat Kur'an kendi içinde öyle bir anlam örgüsüne sahip kitaptır ki, onun kelimeleri üzerinde kim oynamaya kalkarsa, kişinin yaptığı yanlış bir anlamlandırma ameliyesi başka bir ayette kişinin yüzüne tokat gibi patlamaktadır.

Bu noktada bazı kimselerin: "Sizin yanlış olduğunu iddia ettiğiniz 2. yöntemi yapanların yanlışlarını nasıl anlayabiliriz?" sorusunun cevabını vermeye çalışmak bu yazının ana konusudur.

Bilindiği gibi ülkemizde Kur'an üzerine çalışma yapan "Süleymaniye Vakfı" adlı bir kuruluş bulunmaktadır. Bu kuruluşun takdire şayan çalışmaları olduğu gibi, tenkide şayan çalışmaları da bulunmaktadır. Tenkide şayan gördüğümüz bazı çalışmalarını bundan önceki bazı yazılarımızda ortaya koymaya çalışmış, kendilerini ve takipçilerini uygun bir üslupla uyarmaya çalışmıştık.

Bugün bu yazımızda, vakfın internet sitesinde yayınlamış olduğu mealin İsra s. 1. ayetinde geçen "İsra" kelimesine verdiği ve bu kelimenin geçtiği diğer ayetlere yine aynı vakfın mealindeki diğer Kur'an ayetlerine verdiği anlamlar ile birlikte değerlendirerek ne derece doğru olabileceği üzerinde bir değerlendirme yapmaya çalışacağız.

Vakfın İsra s. 1. ayetine ve "İsra" kelimesine verdiği anlam şu şekildedir:

İsra s. 1---- Bir kısım ayetlerini göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketli kıldığı el-mescidü'l-aksâya[1*] /en uzak mescide çıkaran[2*] Allah, bütün eksikliklerden uzaktır[3*]. O, daima dinleyen ve görendir.

Vakfın Mescid-i Aksa ve İsra kelimeleri ile ilgili verdiği bilgi de şu şekildedir: 

 [1*] İsra 17/60, Necm 53/13-18. el-mescidü'l-aksâ /en uzak mescid, yedinci kat semada olan ve sürekli ibadete açık olan el-Beyt’ül-Ma’mûr’dur (Tûr 52/4-5). Gelenekte Mescid-i Aksa’nın Kudüs’te olduğu kabul edilir. Halbuki Ömer (r.a) Kudüs’ü fethettiğinde orada böyle bir mescit yoktu. Bu sebeple Süleyman Mâbedi’nin molozlar altında kalan yerini temizleyip orada namaz kıldırmıştı (Nebi Bozkurt, Mescid-i Aksâ, DİA). Allah Teâlâ, bazı âyetlerini göstermek için bir gece, Mescid-i Haram’dan el-Mescid’ül-Aksâ’ya çıkardığı Muhammed aleyhisselama o âyetleri, yedinci kat göğün son noktasında, Sidret’ül-Müntehâ’nın yanında gösterdi. Oranın yakınında da Cennet vardır (Necm 53/18). Ona, el-Mescidü'l-Aksâ / en uzak mescit denmesinin sebebi bu olmalıdır. Orası ancak meleklerin ibadet yeri olabilir. Çünkü onlar da ibadetle yükümlüdürler (A’raf 7/206, Nahl 16/49-50, Zariyat 51/56). 

[2*] İsrâ (إسراء) kelimesi, “seriy (سرِي)” kökünden türemiş sayılarak ona “gece yürüyüşü” anlamı verilmiştir. İsrâ kökünden fiillerin geçtiği ayetlerde “gece (ليل)” kelimesi de olduğu için bu kelimeye “gece yürüyüşü” anlamı vermek yanlıştır. (Taha 20/77, Şuarâ 26/52). âyetlerde “gece (ليل)” ifadesi açıkça geçmese de ilgili ayetlerden dolayı onlarda da onun varlığı takdir edilir. Kelime, “her şeyin en yükseği” anlamına gelen “serâh (سَرَاة)”dan türemiştir (Müfredât, (سرى) mad). Kur’an’da isrâ kökünden gelen fiillerin tamamı, “en yükseğe çıkarma” anlamındadır. Necm suresindeki ayetler (Necm 53/13-18) “isrâ”nın, yukarıya çıkarma anlamında olduğunun en açık delilleridir. Kelimenin geçtiği diğer beş ayetten ikisi, Lut aleyhisselama verilen şu emri içerir: “Gecenin bir bölümünde aileni isrâ et/ en yukarıya çıkar!” (Hud 11/81, Hicr 15/65). Tevrat’ta da yer alan “yukarıya çıkar!” emri, gelecek azaptan kurtulmaları için Lut aleyhisselamın, ailesini dağa çıkarması emridir (Tekvin 19/17). Diğer üç ayette ise Musa aleyhisselama, “kullarımı en yukarıya (dağa) çıkar!” (Taha 20/77, Şuarâ 26/52, Duhan 44/23) emri içerir. O dağ, İsrailoğullarını götürdüğü Kızıldeniz’in kenarı ile Kahire arasında olan ve yüksekliği yer yer 2.000 metreyi geçen sıra dağlar olmalıdır  (Suna Doğaner, Mısır, DİA). Çünkü o dağlar aşılmadan Kızıldeniz’e ulaşılamaz.

Anlaşıldığı üzere vakfa göre Mescid-i Aksa semada olan bir yerdir. Bu görüşü temellendirmek için verdiği Tur s. 4. ve 5. ayetler ile ilgili farklı diğer görüşler de olduğu unutulmamalıdır. Vakıf, görüşü için referans olarak verdiği ayette sanki bu görüşü kesinmiş ve ilgili ayet sadece bu görüşü onaylıyormuş gibi bir durum oluşturmaktadır. Halbuki bu konuda sahip oldukları görüş, o ayet ile ilgili ortaya atılan görüşlerden bir görüştür ve hata ihtimali de barındırmaktadır. "Mamur Ev" terkibi ile ifade edilen yerin Kabe olduğu görüşü doğruya daha yakın bir görüştür.

Ayrıca Necm s. 18. ayetini çıkışa referans olarak vermesi anlaşılır bir durum değildir. Ve bu görüşlerinin yanlışlığını örtmek için Necm s. 13. ayetini açık ve net bir şekilde tahrif ederek vermekte beis görmemektedirler. "Ve lekad reahu nezleten uhra" ayeti içinde geçen ve inişi ifade eden "Nezleten" kelimesini meale almayıp "(Muhammed) Cebrail’i (gerçek görüntüsüyle[*]) bir defa daha gördü." şeklinde çevirerek affedilmez bir tahrife yönelmişlerdir.

Ayrıca "İsra" kelimesine verdiği anlamı referans olarak gösterdiği Müfredat adlı sözlükte, bu kelimenin anlamı sanki ilk anlam olarak böyle verilmiş gibi göstermesi de yanlı bir okuma anlama yapmanın göstergesidir. "kur'anmeali.com" adlı sitede yayınlanan bu kitabın ilgili kelimeye verdiği anlam şu şekildedir: 

سُرَى : Gece yürüyüşü. Bu kökten سَرَى ve أَسْرَى fiil formları gelir: فَأَسْرِ بِأَهْلِكَ : Geceleyin ailenle birlikte yola çık (11/Hûd 81); سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ : Bir gece, kulu Muhammedi, Mescid-i Haramdan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksaya götüren O zatın şanı ne yücedir! (17/İsra 1). Bazıları; أَسْرَى fiilinin سَرَى يَسْرِي kökünden değil, geniş yer anlamındaki سَرَاة kökünden geldiğini ve aslının vav’lı olduğunu söylemektedir. Nitekim şair de şöyle demiştir:

Kimisi de bu kelimenin yükseklik anlamındaki سَرْو ’den geldiğini söylemektedir. رَجُلٌ سَرِيٌّ /Şerefli adam, denir. Bu görüşe göre, âyette geçen ( سَرِيًّا ) kelimesi, Hz. İsa’ya ve Yüce Allah’ın ona ait kıldığı yüce makama işaret etmektedir. سَرَوْتُ الثَّوْبَ عَنِّي /Elbiseyi üzerimden çıkardım, denir.

Sözlük, aslında vakfın kabul ettiği görüşü, kelimenin ilk anlamı olarak vermemiş, kimisinin bu kelimeye verdiği anlam şeklinde vermiştir. Ancak vakıf kelimeye referans olarak verdiği anlamı, sözlük bu kelimeye sanki ilk anlam olarak "En yükseğe çıkarma" anlamı vermiş gibi bir durum oluşturarak yanlı bakışını burada da ortaya koymaktadır.

Vakıf mealinde "İsra" kelimesinin geçtiği (Hud s. 81- Hicr s. 65- İsra s. 1- Taha s. 77- Şuara s. 52- Duhan s. 23) ayetlerin tamamı, kelimenin asıl anlamı olan "Yere paralel düz yürüyüş" yerine "Yükseğe, dağa çıkarmak" olarak verilmiştir. Ancak yukarıda söylediğimiz, Kur'an'ın kendi içinde sahip olduğu anlam örgüsü, vakfın bu kelimeye verdiği anlamı burada da yalanlamaktadır. Şöyle ki:

İlgili kelimenin kökünden türemiş olan diğer 2 kelime farklı ayetlerde geçmektedir. Süleymaniye Vakfı mensuplarından olan ve "K.Ö.K" adı ile programlar yapan ve benim de ilgiyle izleyip bilgilendiğim sayın Erdem Uygan ve sayın Dr Fatih Orum beylerin bu programlardaki çıkış noktaları ve benim de kendilerine katıldığım bir nokta olan, "Kur'an'da eş anlamlı kelime yoktur. Kur'an'da geçen kelimelerin anlamları, kökleri dikkate alınarak anlamlandırılma ve bütün anlamlar kök anlama uygun olarak verilmelidir. Sözlükler değil Kur'an'ın kendi içindeki anlam örgüsü bir kelimenin doğru anlamını verebilir." şeklindeki doğru tesbitler, maalesef bu mealde yerini bulamamaktadır. 

Fecr s. 4. ayeti: "Velleyli iza yesr" "ve başladığında[1*] o geceye yemin olsun![2*]"

Dikkat edilirse ayet içinde geçen "Yesr" kelimesi aynı köktendir ve kelimeye nereden ve hangi sözlükten çıkardıkları belli olmayan "Başlamak" anlamı verilmiştir. Ancak kur'anmeali.com sitesinde vakfın bu ayete verdiği meal "Geçip giderken o tek geceye özellikle bakın."şeklindedir. Dikkat edilirse ilgili kelimeye verilen burada "Geçip gitmek" şeklindedir. Vakıf, oluşturmuş olduğu isra anlayışına bu kelimeye böyle bir anlam ters olduğu için kelimeyi "Başlamak" olarak değiştirmeyi uygun gördüğünü düşünmekteyiz.

Meryem s. 24. ayeti: "Fe nedehe min tahtihe enla tahzeni gad caale Rabbüki tahteki seriyyen"

"(Cebrail, Meryem’in) bulunduğu yerin aşağısından ona şöyle seslendi: “Üzülme! Rabbin, bulunduğun yerin aşağısında, fışkıran bir su oluşturdu."

Vakıf mealinde Meryem s. 24. ayeti içinde geçen aynı kökten olan "Seriyyen" kelimesi "Fışkıran bir su" olarak meallendirilmiştir. Çünkü "İsra" kelimesine yükseğe çıkmak olarak verdikleri anlam dikkate alınırsa "Seriyyen" kelimesine de "Yükseğe çıkan su" anlamı verilmesi gerektiğini düşünmüş olacaklar ki böyle bir anlam tercihinde bulunmuşlardır.

Bu ayetin kur'anmeali.com sitesindeki mealinde aynı kelime "Pınar" olarak verilmiştir. Yine anlaşılıyor ki vakıf "Seriyyen" kelimesini, oluşturmuş olduğu isra anlayışı için pınar kelimesi pek uygun düşmemesi nedeniyle, yukarı çıkmak anlamına uygun düşecek biçimde değiştirmiştir. Halbuki bu kelime yine "Yere paralel olarak akan su" anlamındadır.

Siyer kitaplarında çokça rastladığımız "Seriyye" kelimesinin "Askeri birlik" anlamı ve askerlerin sıra ile ard arda yürümesi dikkate alınarak bu kelime ile ifade edilmesi, kelimenin daha doğru anlaşılmasında dikkate değer bir noktadır.

Kur'an'ın kendi içindeki anlam örgüsünü dikkate aldığımızda ve vakıf mensuplarının hazırladığı K.Ö.K adlı programda dile getirdikleri üzere, Kur'an'da eş anlamlı kelime olmadığını dikkate aldığımızda, Kur'an'da  "Fışkıran su" anlamı verilen başka bir kelime karşımıza çıkacaktır.

Vereceğimiz ilgili ayet mealleri Süleymaniye Vakfı mealinden alınmıştır.

Bakara s. 60---Yine bir gün Musa, halkı için su talebinde bulundu. Biz de ”Değneğinle şu taşa vur!” dedik. Hemen oradan on iki pınar kaynadı (Fenfeceret). Her bir bölük, su içeceği yeri öğrendi. (Onlara) “Allah’ın verdiği rızıktan yiyin, için ama bozgunculuk yaparak ortalığı birbirine katmayın.” dedik.[*]

Bakara s. 74---Bütün bunların ardından yine de kalpleriniz katılaştı; artık onlar taş gibi, hatta daha da katıdır. Öyle taşlar var ki içlerinden ırmaklar fışkırır(Yetefecceru). Çatlayıp içinden su çıkan hatta Allah korkusundan aşağı yuvarlanan taşlar da vardır.[*] Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir

İsra s. 90---(Mekkeli müşrikler) Dediler ki: “Bize yerden bir pınar fışkırtıncaya ( Tefcura) kadar sana asla inanmayacağız![*]

İsra s. 91---Veya hurması ve üzümü olan bir bahçen olmalı, onların arasından da nehirler fışkırtıp akıtmalısın!(Fetufeccuru tefcira)[*]

Kehf s. 33--- Her iki bağ, ürünlerini eksiksiz olarak vermişti. Aralarından da bir ırmak çıkarıp akıtmıştık(Feccerna).

Yasin s. 34---O toprakta hurma ve üzüm bağları oluşturduk. Oralarda gözelerden sular kaynattıkFeccerna)[*].

İnsan s. 6--- Allah’ın o kulları, fışkırtacakları (Yufecciru) bir kaynaktan onu içecekler[*].

İnfitar s. 3--- denizler (kıtaların üzerine) taşırıldığında,(Fuccirat)[*]

Görüldüğü üzere Kur'an içinde suyun yerden fışkırması ile ilgili geçen ayetlerin kökü "Fecere" kelimesi ve onun türevleri kullanılarak ifade edilmektedir. Yani vakfın Meryem s. 24. ayetinde geçen "Seriyyen" kelimesine "Fışkıran su" anlamı vermesi Kur'an'ın kendi anlam örgüsünü dikkate aldığımızda uygun düşmemektedir.

Ayrıca Kur'an yerden göğe doğru olan bir çıkışı "Arece" kelimesi ile ifade etmektedir ve asıl önemli nokta bu kelimedir. Hicr s. 14- Secde s. 5- Sebe s. 2- Zuhruf s. 33- Mearic s. 3 ayetlerine baktığımızda bu durumu açıkça görebiliriz. Şimdi vakıf yetkililerine şunu sormak istiyoruz: 

Hem, "Kur'an'da eş anlamlı kelime yoktur" diyeceksiniz hem de yere paralel yürüyüş anlamı olan bir kelimeyi, hatta "İsra" kelimesinin geçtiği diğer ayetlerin hiçbirinde göğe yükseliş olarak değil de, dağa veya yükseğe çıkış olarak olarak meal verdiğiniz halde ve göğe yükseliş ile ilgili anlatımlar "Arece" kelimesi ile ifade edilmiş olduğu halde, hangi akla hizmetle "İsra" kelimesine göğe yükseliş anlamı vermeye cesaret edebiliyorsunuz?

Bütün bunlar bize şunu göstermektedir: Süleymaniye Vakfı, İsra s. 1. ayetinde anlatılan yolculuğu göğe doğru yapılmış bir yolculuk olarak anlamakta ve bu anlayışını Kur'an'a doğrulatmak için ilgili ayetler üzerinde anlam tahrifi yapmaktan çekinmemektedir. Geçmişte kitapları üzerinde anlam tahrifini yapan Yahudiler birçok Kur'an ayetinde eleştirilmiş olmalarına rağmen, vakıf yetkilileri bu eleştirilerden pek ders almış görünmemektedir.

Temennimiz, Vakıf yetkililerin adetli kadının namazı gibi bazı konularda yaptığı ve hatalı anlayışlardan dönüşü İsra suresi 1. ayeti hakkında da göstermesidir.

                                          EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

20 Ocak 2025 Pazartesi

MÜ'MİNUN SURESİ ÇEVİRİSİ

1- O inananlar kesinlikle başarıya eriştirilmiştir.

2- O kimseler ki, onlar kulluk görevlerinde saygı duyanlardır.

3- Ve o kimseler ki, onlar o amaçsız sözden kayıtsız kalanlardır.

4- Ve o kimseler ki, onlar o arınmayı yapanlardır.

5- Ve o kimseler ki, onlar ırzlarını kollayanlardır.

6- Eşlerine karşı veya sağ elleriyle sahip olduklarına hariç. Bundan dolayı şüphesiz ki onlar kınanmış değillerdir.

7- Artık kim bunun ötesinin peşine düşerse, işte onlar o sınırı aşanların ta kendileridir.

8- Ve o kimseler ki, onlar emanetlerine ve anlaşmalarına çobanlık edenlerdir.

9- Ve o kimseler ki, onlar kulluk görevlerini kollayanlardır.

10- İşte onlar, o mirasçıların ta kendileridir.

11- O kimseler ki, o Firdevs cennetlerine mirasçı olurlar. Onlar onlarda sürekli kalıcıdırlar.

12- Ve ant olsun ki biz o insanı bir çamurdan bir süzmeden takdir ettik.

13- Sonra biz onu bir sabit yerde bir döllenmiş hücre olarak oluşturduk.

14- Sonra biz o döllenmiş hücreyi bir (rahme) asılı bir embriyo olarak takdir ettik, ardından biz (rahme) asılan o embriyoyu bir parça et olarak takdir ettik, ardından biz o parça eti kemikler olarak takdir ettik, ardından biz o kemiklere bir et giydirdik. Sonra biz onu diğer bir takdir edişle yetiştirdik. O halde o takdir edicilerin en iyisi Allah, bereketi boldur.

15- Sonra, şüphesiz ki sizler bundan sonra kesinlikle öleceksiniz.

16- Sonra, şüphesiz ki sizler o kalkışın günü harekete geçirileceksiniz.

17- Ve ant olsun ki biz üstünüzde yedi yol takdir ettik. Ve biz o takdir edişten duyarsız kalanlar da değildik.

18- Ve biz o gökten bir ölçüyle bir su indirdik de onu o yerde durgunlaştırdık. Ve şüphesiz ki biz onu gidermenin üzerine de kesinlikle ölçü koyucularız.

19- Böylece biz onunla sizin için onda hurmalıklardan ve üzümlüklerden bahçeler yetiştirdik. Sizin için onlarda (daha başka) birçok meyveler de vardır ve siz onlardan yiyorsunuz.

20- Ve (yine onunla) Tur-i Sina dan o yiyenlere o yağı ve bir katığı bitiren bir ağaç çıkıyor.

21- Ve şüphesiz ki, sizin için o hayvanlarda kesinlikle bir ders vardır. Biz sizi onların karınlarındaki şeyden suvarıyoruz. Ve onlarda (daha başka) bir çok faydalar, sizin içindir. Ve siz onlardan bir kısmını da yiyorsunuz.

22- Ve siz onların üzerinde ve o gemilerin üzerinde taşınıyorsunuz.

23- Ve ant olsun ki biz Nuh'u topluluğuna gönderdik de: "Ey topluluğum, siz Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Siz hiç korunmaz mısınız?" dedi.

24- 25- Bunun üzerine topluluğundan gerçeği örtmüş olan o ileri gelen kimseler: "Bu, sizin örneğiniz bir beşerden başkası değildir, size karşı üstünleşmek istiyor. Ve eğer Allah dilemiş olsaydı, kesinlikle melekler indirirdi. Biz bunu o ilk atalarımızda işitmedik. O, kendisinde bir cinnet hali olan bir adamdan başkası değildir. Artık onun için bir süreye kadar bekleyin" dedi.

26- (Nuh): "Ey Efendim, beni yalanladıkları şeye karşı bana yardım et" dedi.

27- 28- 29- Bunun üzerine biz de ona: "Bizim gözetimimizle ve vahyimizle gemiyi ustalıkla yap. Artık bizim buyruğumuz geldiği ve o tandır kaynadığı (yerden sular fışkırmaya başladığı) zaman, her bir çiftten ikişer ve onlardan, üzerine o söylenen öne geçmiş kimse dışında kendi halkını onun içine sok ve sakın haksızlık yapmış olan kimseler hakkında bana söz söyleme. Şüphesiz ki onlar batırılmış (olacak)lardır. Artık sen ve senin beraberindeki kimseler geminin üzerine denkleştiğin zaman sen: 'O övgü Allah'adır, O ki bizi haksızlık yapanlar topluluğundan kurtardı' de. Ve yine sen: 'Ey Efendim, beni bir bereket verilmiş inilecek yere indir, ve sen o ağırlayanların en hayırlısısın' de"  diye vahyettik.

30- Şüphesiz ki bunda kesinlikle ayetler vardır. Ve şüphesiz ki biz yoklayanlar idik.

31- Onlardan sonra biz diğerlerini bir kuşak olarak yetiştirdik.

32- Biz onlara da: "Siz Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Siz hiç korunmaz mısınız?" (desin) diye onlardan bir elçi gönderdik.

33- 34- 35- 36- 37- 38- Ve topluluğundan gerçeği örtmüş ve o diğer (yaşamın) karşılaşmasını yalanlamış olan ve bizim bu şimdiki yaşamda kendilerini refahladığımız o ileri gelen kimseler: "Bu, sizin örneğiniz bir beşerden başkası değildir. Sizin ondan yemekte olduğunuz şeylerden yiyor ve içmekte olduğunuz şeylerden de içiyor. Ve eğer siz, sizin örneğiniz bir beşere itaat edecek olursanız, o takdirde süphesiz ki sizler kesinlikle ziyan edenlersiniz. O, size şüphesiz ki siz öldüğünüz ve bir toprak ve kemikler olduğunuz zaman, şüphesiz ki siz (topraktan) çıkarılmışlar (olacak)sınız diye söz mü veriyor? Sizin söz verilmekte olduğunuz şey çok uzak çok uzak. O (yaşam), bizim bu şimdiki yaşamımızdan başkası değildir, biz ölürüz ve yaşarız ve (öldükten sonra) biz harekete geçirilmişler de olmayacağız. O, Allah'a karşı bir yalan yakıştıran bir adamdan başkası değildir ve biz ona inananlar da olmayacağız" dedi. 

39- (Elçi):"Ey Efendim, beni yalanladıkları şeye karşı bana yardım et" dedi.

40- (Allah): "Bir az (daha yalanlama)dan (sonra) kesinlikle pişman olanlardan olacaklar" dedi.

41- Derken o korkunç ses o gerçekle onları tutuverdi de biz onları bir sel süprüntüsü haline getirdik. Artık uzaklık, o haksızlık yapanlar topluluğuna olsun.

42-  Sonra onlardan sonra diğerlerini bir kuşak olarak yetiştirdik.

43- (Yok edilen) hiçbir ana toplum kendi süresini öne geçiremiyor ve erteleyemiyordu.

44- Sonra biz elçilerimizi ardı ardına gönderdik. Her ne zaman bir ana topluma elçileri gelse, onu yalanladılar. Bunun üzerine biz de (süreç içinde) onların bazısını bazısına izlettirdik (yok ettik) ve biz onları (dillerde dolaşan) efsaneler haline getirdik. Artık uzaklık, inanmazlar topluluğuna olsun.

45- 46- Sonra biz Musa'yı ve kardeşi Harun'u, Firavun'a ve onun ileri gelenlerine bizim (gözle görülen) ayetlerimizle ve bir apaçık yetkiyle gönderdik de onlar büyüklük tasladılar ve yücelenenler topluluğu oldular.

47- Onlar:"İkisinin topluluğu bize kulluk edenler iken biz, bizim örneğimiz iki beşere inanır mıyız?" dediler.

48- Böylece onlar ikisini yalanladılar da o yok edilmişlerden oldular.

49- Ve ant olsun ki biz Musa'ya doğruya iletilmeleri için o kitabı verdik.

50- Ve biz Meryem'in oğlunu ve onun annesini (gözle görülen) bir ayet yaptık. Ve biz ikisini sabit (oturmaya elverişli) ve su gözesi olan bir tepeye sığındırdık.

51- 52- (Gönderdiğimiz bütün elçilere): "Ey o elçiler, siz o temizlerden yeyin bir düzgün iş işleyin. Şüphesiz ki ben, sizin işlemekte olduğunuz şeyleri en iyi biliciyim. Ve şüphesiz ki bu sizin ana toplumunuz bir tek ana toplumdur ve ben de sizin Efendinizim. O halde bana karşı korunun" (diye vahyettik).

53- Buna rağmen onlar(a inananlar zamanla) işlerini kendileri arasında yazılı metinler halinde paramparça ettiler. Her bir grup kendilerinin yanında olan şeyle sevinenlerdir.

54- Artık sen onları bir süreye kadar, kendi dalgınlıkları içinde bırak.

55- 56- Onlar, bizim kendilerini onunla ancak ve ancak (kısa bir süre) uzatmakta olduğumuz maldan ve oğullardan dolayı, onlar için o hayırlara yarıştığımızı mı hesap ediyorlar? Hayır onlar fark etmezler.

57- Şüphesiz o kimseler ki, onlar Efendilerinin endişesinden titreyenlerdir. 

58- Ve o kimseler ki, onlar Efendilerinin ayetlerine inanırlar. 

59- Ve o kimseler ki, onlar Efendilerine ortak koşmazlar. 

60- Ve o kimseler ki, Efendilerine dönücüler oldukları(na inandıkları) için verdikleri şeyi kalpleri korkuya titreyenler olarak verirler. 

61- İşte onlar, o hayırlarda yarışanlardır. Ve onlar, bunlar için de öne geçenlerdir.

62- Ve biz bir benliği kendi (maddi ve bedeni) kapasitesinin dışında yükümlendirmeyiz. Ve bizim yanımızda o gerçeği konuşur bir kitap vardır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.

63- Hayır, onların kalpleri bundan bir dalgınlık içindedir. Ve onların bunun berisinden de işleri vardır ki onlar bunları işleyenlerdir.

64- Nihayet biz, onların refahlılarını o azapla tuttuğumuz zaman, birden onlar feryat ederek yalvarırlar.

65- Bugün siz feryat ederek sakın yalvarmayın, şüphesiz ki siz, bizden yardım göremezsiniz.

66- 67- Benim ayetlerim size peşi sıra okunuyordu da, siz ona karşı büyüklük taslayarak gece konuşmalarında çirkin sözler savurup ökçeleriniz üzerinde geri kaçıyordunuz.

68- Onlar, o söyleneni derinlemesine düşünmediler mi? Yoksa onlara, onların o ilk atalarına gelmeyen şey mi geldi?

69- Yoksa onlar elçilerini tanımadılar da, onlar onu bu yüzden mi yadırgayıcılardır?

70- Yoksa onlar (senin için): "Onda bir cinnet hali var" mı diyorlar? Hayır o, onlara o gerçeği getirmiştir, oysa onların tamamı gerçeği çirkin görenlerdir.

71- Ve eğer o gerçek onların keyfi arzularını izleseydi, o gökler ve o yer ve onların içinde olan her kimse kesinlikle bozulurdu. Hayır, biz onlara hatırlamaları gerekenleri getirdik, oysa onlar hatırlamaları gerekenlerden kayıtsız kalanlardır.

72- Yoksa sen onlardan bir vergi mi soruyorsun? Oysa senin Efendinin vergisi daha hayırlıdır. Ve O, o rızık vericilerin en hayırlısıdır.

73- Ve şüphesiz ki sen onları kesinlikle bir dosdoğru yola çağırıyorsun.

74- Ve şüphesiz ki o diğer (yaşama) inanmaz kimseler ise, o (dosdoğru) yoldan kesinlikle dışarı çıkanlardır.

75- Ve eğer biz onlara sürekli sarmalasak ve onlardaki zarardan olan şeyi kaldırsak, yine de kendi taşkınlıkları içinde bocalamaya inatla devam ederlerdi.

76- Ve ant olsun ki biz onları o azapla tuttuk da Efendilerine karşı yine de boyun eğmek istemediler ve yalvarıp yakarmıyorlardı da.

77- Nihayet biz üzerlerine bir çetin azap sahibi bir kapı açtığımız zaman, birden onlar onun içinde umut yitirenlerdir.

78- Ve O ki, sizin için o işitmeyi ve o görmeleri ve o gönülleri yetiştirdi. Siz ne kadar da az şükrediyorsunuz.

79- Ve O, sizi o yerde yaydı. Ve siz O'na sürülüp toplanılacaksınız.

80- Ve O ki, yaşatır ve öldürür. Ve o gece ve o gündüzün aykırı düşmesi de O'na aittir. Siz hiç bağlantı kurmaz mısınız?

81- Hayır, onlar da o ilklerin dediği şeyin örneğini dediler.

82- 83- Onlar: "Biz öldüğümüz ve bir toprak ve kemikler olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi kesinlikle harekete geçirilmişler (olacağ)iz? Ant olsun ki biz ve önceden bizim atalarımız da bununla söz verilmiştik. Bu, o ilklerin söylencelerinden başkası değil" dediler.

84- Sen de ki: "Eğer siz biliyorsanız (söyleyin), o yer ve ondaki kimseler kimindir?"

85- Onlar: "Allah'ındır" diyecekler. Sen de ki: "Siz hiç hatırlamaz mısınız?"

86- Sen de ki: "O yedi göklerin Efendisi ve o çok büyük tahtın Efendisi kimdir?"

87- Onlar: "Allah'tır" diyecekler. Sen de ki: "Siz hiç korunmaz mısınız?"

88- Sen de ki: "Eğer siz biliyorsanız (söyleyin), her şeyin hükümranlığı kendisinin elinde olan ve O himaye eder ve kendisi himaye edilmez kimdir?"

89- Onlar: "Allah'tır" diyecekler. Sen de ki: "Böyle iken siz nasıl sihirleniyorsunuz?"

90- Hayır, biz onlara o gerçeği getirdik. Ve şüphesiz ki onlar kesinlikle yalancılardır.

91- Allah, hiçbir çocuk sahiplenmemiştir. Ve O'nun beraberinde hiçbir tanrı da olmamıştır. Öyle olsaydı, her tanrı takdir ettiği şeyi (güçlü olmak için) götürür ve onların bir kısmı bir kısmının üzerine kesinlikle yüce olurdu. Allah, onların nitelemekte oldukları şeylerden uzaktır.

92- O algılanamayananın ve o tanık olunanın bilicisidir. Onların ortak koşmakta oldukları şeylerden yücedir.

93- 94- Sen de ki: "Ey Efendim, eğer onların söz verilmekte oldukları şeyi bana gösterecek olursan, ey Efendim, artık beni sakın o haksızlık yapanlar topluluğunun içinde bırakma."

95- Ve şüphesiz ki biz, bizim onlara söz vermekte olduğumuz şeyi sana göstermeye kesinlikle ölçü koyucularız.

96- Sen o kötülüğü o en iyiyle sav. Biz onların nitelemekte oldukları şeyleri en iyi bileniz.

97- 98- Ve sen de ki: "Ey Efendim, o şeytanların çekiştirmelerinden sana sığınırım. Ve ey Efendim, bana hazır bulunmalarından da sana sığınırım."

99- 100- Nihayet onlardan birine o ölüm geldiği zaman: "Ey Efendim, beni geri döndürün umarım ki ben bıraktığım şey de bir düzgün iş işlerim" der. Hayır, şüphesiz ki o (söz) onun, onu söylediği bir kelimedir. Ve onlara ötelerinden harekete geçirilecekleri güne kadar bir engel vardır.

101- O boruya üflendiği zaman, artık o gün onların arasında soy bağı olmaz ve birbirleriyle de soruşamazlar.

102- Artık kimlerin tartılanları ağır gelirse, işte onlar o başarıya eriştirilenlerin ta kendileridir.

103- Ve kimlerin tartılanları hafif gelirse, işte onlar o kimselerdir ki kendi benliklerini ziyana sokmuşlardır, onlar cehennemde sürekli kalıcıdırlar.

104- O ateş onların yüzlerini yalar ve onlar onda (pişmiş kelle gibi) sırıtanlardır.

105- (Allah): "Siz değil miydiniz benim ayetlerim size peşi sıra okunurken, onları yalanlamakta olanlar?" (dedi).

106- 107- Onlar: "Ey Efendimiz, bizim mutsuzluk isteğimiz bizi yendi ve biz sapkınlar topluluğu olduk. Ey Efendimiz, bizi bundan çıkar, yok eğer biz tekrar dönersek, artık şüphesiz ki biz haksızlık yapanlarız" dediler.

108- 109- 110- 111- (Allah): "Siz defolun onun içine ve sakın benimle iletişim kurmayın. Gerçek şu ki, kullarımdan bir bölük 'Ey Efendimiz biz inandık, artık sen bizi bağışla ve bizi sürekli sarmala ve sen sarmalayıcılığı süreklilerin en hayırlısısın' derlerdi de, siz onları bir maskara konusu bellemiştiniz. Nihayet onlar beni hatırlamayı size unutturdular. Siz de onlardan (bahsederken) gülenler oldunuz. Şüphesiz ki ben onlara bugün direnip gayret ettikleri nedeniyle karşılık verdim. Şüphesiz ki onlar o başaranların ta kendileridir" dedi.

112- (Allah): "Siz o yerde (kabirlerde) seneler sayısınca nice kaldınız?" dedi.

113- Onlar: "Biz bir gün veya günün bir kısmı kaldık, artık o sayıcılara sor" dediler.

114- 115- (Allah): "Siz bir az (bir zaman) dışında kalmadınız, eğer siz gerçekten bilenlerden olsaydınız. Bizim sizi ancak ve ancak bir boş iş olarak takdir etmiş olduğumuzu ve sizin bize gerçekten döndürülmeyeceğinizi hesap mı ettiniz?" dedi.

116- O gerçek hükümdar Allah, yücedir. O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O çok değerli tahtın Efendisidir.

117- Ve kim o konuda onu doğru sonuca götüren hiçbir delili  olmadığı halde Allah'ın beraberinde diğer bir tanrıyı da çağırırsa, artık onun hesabı ancak ve ancak kendisinin Efendisinin yanındadır. Gerçek şu ki, o gerçeği örtenler başarıya eriştirilmez.

118- Ve sen de ki: "Ey Efendim, bağışla ve sürekli sarmala ve sen sarmalayıcılığı süreklilerin en hayırlısısın."


10 Ocak 2025 Cuma

HAC SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Ey o insanlar, siz Efendinize karşı korunun. Şüphesiz ki, o anın sarsıntısı büyük bir şeydir.

2- Onu göreceğiniz gün her bir emziren dişi emzirdiği şeyden kaçar ve her bir taşıma sahibi de taşıdığını düşürür. Ve sen o insanları sarhoşlar olarak görürsün, oysa onlar sarhoşlar değildir. Fakat Allah'ın azabı çetindir.

3- Ve o insanlardan kimi, bir bilgi olmaksızın Allah hakkında söz dalaşı yapar ve her bir inatçı şeytanı izler.

4- Onun üzerine yazılmıştır ki: "Gerçek şu ki, kim ona yakınlaşırsa, şüphesiz ki artık o, onu saptırır ve onu o alevli ateşin azabına iletir.

5- Ey o insanlar, eğer (ölümden sonra) harekete geçirilmekten bir kuşku içinde iseniz, artık şüphesiz ki biz sizi bir topraktan, sonra bir döllenmiş hücreden, sonra (rahme) asılan bir embriyodan, sonra takdiri belli belirsiz bir parça etten takdir ettik ki bizim size (ölümden sonra dirilişi) açıklamamız için. Ve biz dileyeceğimiz şeyi bir isimlenmiş süreye kadar o sarmalama yerlerinde sabitliyor, sonra biz sizi bir bebek olarak çıkarıyoruz, sonra sizin en çetinliğinize ulaşmanız için (sizi yaşatıyoruz). Ve sizden kiminin ömürleri tamamlanıyor ve sizden kimi de bilginin ardından hiçbir şey bilememesi için o ömrün en aşağılığına geri döndürülüyor. Ve sen o yeri kurumuş olarak görürsün. Biz onun üzerine o suyu onun üzerine indirdiğimiz zaman, birden silkelenir ve kabarır ve her bir göz alıcı çiftten bitirir.

6- Bu, Allah'ın o gerçeğin ta kendisi olması ve O'nun o ölülere (yeniden) yaşatacak olması ve O'nun her bir şeyin üzerine bir en doğru ölçü koyucu olması nedeniyledir.

7- Ve şüphesiz ki o an gelicidir ki onda hiçbir kuşku yoktur. Ve şüphesiz ki Allah, o kabirlerin içindeki kimseleri harekete geçirecektir.

8- 9- Ve o insanlardan kimi, bir bilgi ve bir doğruya ileten ve bir ışık veren kitabı olmaksızın Allah'ın yolundan saptırmak için yanını bükerek (kibirlenerek) Allah hakkında söz dalaşı yapar. Bu şimdikinde bir rezillik onun içindir. Ve biz ona o kalkışın günü o yakıp kül edicinin azabını da tattıracağız.

10- Bu, senin iki elinin öncelediği nedeniyle ve Allah'ın o kullara haksızlık yapıcı olmadığındandır.

11- Ve o insanlardan kimi Allah'a (olması gereken gibi değil) bir uç üzerinde kulluk eder. Eğer ona bir hayır değdirilirse, onunla rahatlar. Ve eğer ona bir deneme değdirilirse, yüzüstü çevrilir. (Böylesi) bu şimdiki (yaşamda) ve o diğer (yaşamda) ziyan etmiştir. Bu, o apaçık ziyanın ta kendisidir.

12- Allah'ın berisinden kendisine zarar veremez ve fayda veremez şeyleri çağırır. Bu, o uzak sapkınlığın ta kendisidir.

13- Kendisine, zararı faydasından daha yakın olan kimseyi çağırır. (Çağırdığı) kesinlikle ne kötü yakındır ve kesinlikle ne kötü oymaktır. 

14- Şüphesiz ki Allah, inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olan kimseleri onların altından o nehirler akar bahçelere girdirir. Şüphesiz ki Allah, ne isterse yapar.

15- Kim Allah'ın bu şimdiki (yaşamda) ve o diğer (yaşamda) ona asla yardım edemeyeceği kanısına varıyorsa, artık göğe bir araç uzatsın sonra (nefesini) kessin de sonra onun plânı öfkelenmekte olduğu şeyi artık gideriyor mu baksın.

16- Ve böylece biz onu apaçık ayetler olarak indirdik. Ve şüphesiz ki Allah kimi isterse doğruya iletir.

17- Şüphesiz ki inanmış olan kimseler ve dönmüş olanlar* (Yahudiler) ve o sabii ve o yardımcılar (Hristiyanlar) ve o mecusiler ve ortak koşmuş olan kimseler (var ya). Şüphesiz ki Allah, o kalkışın günü onların arasını ayıracaktır. Şüphesiz ki Allah, her bir şeyin üzerine bir tanıktır.

*Hadu kelimesine "Dönmüş olanlar" anlamı verme gerekçemiz, Araf s. 156. ayetindeki bağlamına binaendir.

*Nasara kelimesine "Yardımcılar" anlmı verme gerekçemiz, Al-i İmran s. 52. ayetinde geçen bağlamına binaendir.

18- Sen görmedin mi şüphesiz ki Allah (öyle bir tanrıdır ki) o göklerde olan kimseler ve o yerde olan kimseler ve o güneş ve o ay ve o yıldızlar ve o dağlar ve o ağaçlar ve o canlılar ve o insanlardan bir çoğu, O'na boyun eğmektedir? Ve bir çoğunun üzerine de o azap bir gerçek olmuştur. Ve Allah kimi alçaltırsa, artık onun için hiçbir değer verici yoktur. Şüphesiz ki Allah, ne dilerse yapar.

19- 20- 21- 22- Bu ikisi, çekişen iki taraftır, Efendileri hakkında çekiştiler. Artık gerçeği örtmüş olan kimseler için ateşten giysiler biçilmiştir. Başlarının üzerinden ise o kaynar su dökülür. Onunla karınlarındaki şeyler ve o derileri eritilir. Ve demirden kamçılar onlar içindir. Onlar her ne zaman ondaki kederden çıkmak isteseler, ona tekrar döndürülürler ve: "Siz o yakıp kül edicinin azabını tadın" (denilir).

23- Şüphesiz ki Allah inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olan kimseleri onların altından o nehirler akar bahçelere girdirecek, onlarda altından bileziklerden ve incilerden takınacaklar. Ve onların onlardaki elbiseleri de bir ipektir.

24- Ve o sözden o temiz olana iletilmişlerdir. Ve o övgüye lâyık olanın yoluna iletilmişlerdir.

25- Şüphesiz ki o kimseler gerçeği örttüler ve Allah'ın yolundan ve o yasak mescitten uzaklaştırıyorlar o ki biz onu onda (Mekke'de) o yerleşik olan ve o çöldeki olan o insanlara denk yapmıştık. Ve kim onda haksızlıkla eğriliğe sapmak isterse, biz ona acı azaptan tattırırız.

26- 27- 28- Ve bir zaman biz İbrahim'i o Ev'in yerine: "Bana sakın hiçbir şeyi ortak koşma ve benim evimi, o etrafında dönerek yürüyenler ve o ayakta (kıyama) duranlar ve o saygıyla eğilip o boyun eğenler için temizle. Ve o insanlara haccı duyur ki, yaya olarak ve her yorgun deve üzerinde kendilerine faydalara tanık olmaları ve bilinmiş günlerde kendilerine rızık olarak verdiğimiz o dört ayaklı otçul hayvanlardan onların üzerine Allah'ın ismini hatırlamaları için her derin vadiden (aşarak) sana gelsinler. Artık onlardan yeyin ve o sıkıntı çeken muhtaçlara de yedirin" diye yerleştirmiştik.

 29- Sonra vücut temizliklerini yerine getirsinler ve adaklarını tastamam yapsınlar ve o eski evin etrafında dönerek yürüsünler.

 30- (Buyruğum) bu dur. Ve kim Allah'ın hürmetlerini büyültürse, artık o kendisinin Efendisinin yanında onun için daha hayırlıdır. Ve size peşi sıra okunmakta olan şeyler dışındaki o hayvanlar size serbestleştirildi. Artık o pislik olan putlardan uzaklaşın ve o eğri sözden uzaklaşın.

31- O'na ortak koşmaksızın (fıtrat yasalarına göre) Allah'a meyledenler olarak. Ve kim Allah'ı ortak koşarsa, o gökten düşmüş de o kuş onu kapıveriyor veya o rüzgâr onu uzak bir yere sürüklüyor gibidir.

32- (Buyruğum) bu dur. Ve kim Allah'ın farkındalıklarını büyültürse, artık şüphesiz ki bu, o kalplerin korunma bilicindendir.

33- Onlarda bir isimlenmiş süreye kadar faydalar, sizin içindir. Sonra onların kesilecekleri yer o eski ev'dir.

34- Ve biz her bir ana toplum için kendilerine rızık olarak verdiğimiz o dört ayaklı otçul hayvanlardan üzerine Allah'ın ismini hatırlamaları için (hacc ve kurban gibi) zamanlı ve mekânlı bir kulluk görevi belirledik. İşte sizin tanrınız bir tek tanrıdır. O halde O'na teslim olun. Ve sen o gönülden saygı duyanları müjdele.

35- O kimseler ki, Allah hatırlatıldığı zaman kalpleri ürperir ve kendilerine değdirilen şeylere karşı o direnip gayret edenler ve o kulluk görevini ayakta tutanlardır ve onlar bizim kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden harcarlar.

36- Ve o iri bedenli develer, biz onları da sizin için Allah'ın farkındalıklarından olarak yaptık. Onlardaki hayır sizin içindir. (Kesim için) saflar halinde oldukları zaman, onların üzerine Allah'ın ismini hatırlayın. Yanları üzeri düşüp kımıldamadıkları zaman, artık onlardan yeyin ve o tok gözlüye de ve aç gözlüye de yedirin. Biz onları şükretmeniz için böylece size boyun eğdirdik.

37- Onların etleri ve kanları Allah'a asla ulaşmayacaktır. Fakat O'na sizden o korunma bilinci ulaşır. Biz onları sizi doğruya ilettiği şeye karşılık Allah'ı büyüklemeniz için böylece size boyun eğdirdik. Ve sen o iyilik edenleri müjdele.

38- Şüphesiz ki Allah inanmış olan kimselerden (hainlerin kötülüklerini) savar. Şüphesiz ki Allah, her bir hainlikte direnen azılı gerçeği örtücüyü sevmez.

39- Kendilerine haksızlığa uğratılmaları nedeniyle öldürüşülen kimselere (karşılık için) onay verildi. Ve şüphesiz ki Allah, onlara yardıma karşı kesinlikle bir ölçü koyucudur.

40- O kimseler ki sadece: "Bizim Efendimiz Allah'tır" demelerinden dolayı (çıkarılmaları için) bir hak olmaksızın yurtlarından çıkarılmışlardı. Ve eğer Allah'ın o insanların bir kısmını bir kısmı ile savması olmasaydı, onlarda Allah'ın ismi çokça hatırlanan manastırlar ve kiliseler ve havralar ve mescidler, kesinlikle yıkılır giderdi. Ve kendisine yardım eden kimseye, Allah da kesinlikle yardım eder. Şüphesiz ki Allah, kesinlikle çok kuvvetlidir çok güçlüdür.

41- O kimseler ki, eğer biz onlara o yerde olanak sağlarsak, o kulluk görevini ayağa kaldırırlar ve o arınmayı yerine getirirler ve o benimsenene uygun olanı buyururlar ve o yadırganandan vazgeçirirler. Ve o işlerin sonu, Allah'a aittir.

42- 43- 44- Ve eğer onlar seni yalanlıyorlarsa, onların öncesi Nuh'un topluluğu ve Ad ve Semud da kesinlikle yalanlamıştı. Ve İbrahim'in topluluğu ve Lût'un topluluğu ve Medyen arkadaşları da (yalanlamıştı). Ve Musa'da yalanlanmıştı. Ben de o gerçeği örtücülere mühlet vermiş, sonra da onları tutuvermiştim. Artık benim yadırgamam nasıl olmuş?

45- Ve haksızlık yapan haldeki kasabadan nicesi vardı ki, biz onu yok ettik. Artık onlar tavanları üzerine çökmüş ve nice kuyu kullanılamaz ve sağlam saray (çökmüş hale gelmiştir).

46- O yerde gezmediler mi böylece onların, onlarla bağlantı kuracak kalpleri veya onlarla işitecek kulakları olsun? Artık gerçek şu ki, o gözler kör olmaz, fakat o göğüslerdeki kalpler kör olur.

47- Ve onlar, senin o azabı çabuklaştırmanı istiyorlar. Ve Allah verdiği sözüne asla aykırı davranmayacaktır. Ve şüphesiz ki senin Efendinin yanında bir gün, sizin saymakta olduğunuz şeyden bin yıl gibidir.

48- Ve kasabadan nicesi vardı ki, ben ona mühlet vermiş, sonra da onu tutuvermiştim. Ve o varış yeri, banadır.

49- Sen de ki: "Ey o insanlar, ben sizin için ancak ve ancak bir apaçık uyarıcıyım."

50- O kimseler ki artık inandılar ve o düzgün işleri işlediler, bir bağışlanma ve bir değerli rızık onlar içindir.

51- Ve o kimseler ki bizim ayetlerimizi yetersiz bırakıcılar olmaya koştular, işte onlar o şiddetli ateşin arkadaşlarıdır.

52- Ve biz senden önce hiçbir elçi ve haberciyi göndermemiştik ki, bir dilekte bulunduğu zaman, o şeytan onun dileğine (kuşku) atmış olmasın. Buna rağmen Allah, o şeytanın atmakta olduğu şeyi yürürlükten kaldırır, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırır. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

53- (Böyle olması) o şeytanın atmakta olduğu şeyi kalplerinde bir hastalık olan ve o kalpleri katı olan kimselere bir deneme yapmak içindir. Ve şüphesiz ki o haksızlık yapanlar, kesinlikle uzak bir ayrışma içindedir.

54- Ve (bir de) kendilerine o bilgi verilmiş olan kimselerin onun senin Efendinden o gerçek olduğunu bilip de ona inanmaları, böylece kalplerinin ona gönülden saygı duyması içindir. Ve şüphesiz ki Allah, inanmış olan kimseleri kesinlikle bir dosdoğru yola ileticidir.

55- Ve gerçeği örtmüş olan kimseler, o an onlara beklenmedik bir zamanda gelinceye veya bir verimsiz gün azabı onlara gelinceye kadar, ondan yana bir tereddüt içinde olmaktan geri kalmayacaktır.

56- O hükümranlık o gün Allah'ındır. Onların arasında karar verecektir. İnanmış ve o düzgün işleri işlemiş olan kimseler, artık o nimet bahçelerindedir.

57- Ve o kimseler ki gerçeği örttüler ve bizim ayetlerimizi yalanladılar, işte onlar var ya bir alçaltıcı azap, onlar içindir. 

58- Ve o kimseler ki Allah'ın yolunda göç ettiler sonra öldürdüler veya öldüler, Allah onlara kesinlikle bir iyi rızıkla rızık verecektir. Ve şüphesiz ki Allah, o rızık vericilerin en hayırlısının ta kendisidir.

59- Onları, ondan kesinlikle hoşnut olacakları girilecek bir yere girdirecektir. Ve şüphesiz ki Allah, kesinlikle bir en iyi bilicidir, bir yumuşak davranıcıdır.

60- (Durum) bu dur. Ve kim kendisine sonlandırılan kadar sonlandırır (karşılık verir) da, sonra kendisine karşı saldırganlık yapılırsa, Allah ona kesinlikle yardım edecektir. Şüphesiz ki Allah, (hataları) bir yok sayıcıdır, bir çok bağışlayıcıdır.

61- Bu, şüphesiz ki Allah'ın o geceyi o gündüzün içine geçirmesi ve o gündüzü de o gecenin içine geçirmesi nedeniyledir. Ve şüphesiz ki Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi görücüdür.

62- Bu, Allah'ın o gerçeğin ta kendisi olması ve O'nun berisinden çağırmakta oldukları şeylerin ise o geçersizin ta kendisi olması nedeniyledir. Ve şüphesiz ki Allah, çok yücenin, çok büyüğün ta kendisidir.

63- Sen görmedin mi şüphesiz ki Allah o gökten bir su indirdi de, böylece o yer yeşillenmiş oluverdi? Şüphesiz ki Allah, bir çok lutfedicidir, bir en iyi haber alıcıdır.

64- O göklerde olan şeyler ve o yerde olan şeyler O'nundur. Ve şüphesiz ki Allah kesinlikle, ihtiyaçsızın, övgüye çok lâyığın ta kendisidir.

65- Sen görmedin mi şüphesiz ki Allah o yerde olan şeyleri ve o su kütlesinde kendisinin buyruğu ile o denizde akar o gemileri, size boyun eğdirdi. Ve kendisinin onayı olması başka, yerin üzerine düşer diye göğü tutmaktadır. Şüphesiz ki Allah, o insanlara kesinlikle bir çok acıyıcıdır, bir sarmalayıcılığı süreklidir.

66- Ve O ki, sizi yaşattı. Sonra sizi öldürecek sonra yine yaşatacaktır. Ve şüphesiz ki o insan kesinlikle çok nankördür.

67- Biz her bir ana topluma onların onu yerine getirici oldukları (hacc ve kurban gibi) zamanlı ve mekânlı bir kulluk görevi belirledik. Artık bu buyruk hakkında seninle çekişmesinler. Ve sen Efendine çağır. Şüphesiz ki sen, kesinlikle dosdoğru bir yola ileten üzerindesin.

68- 69- Ve eğer sana karşı söz dalaşı yaparlarsa, artık sen onlara de ki: "Allah sizin işlemekte olduğunuz şeyleri en iyi bilendir. Allah, hakkında aykırı düşmekte olduğunuz şeylerde o kalkışın günü aranızda karar verecektir."

70- Sen bilmedin mi şüphesiz ki Allah, o göklerde ve o yerde olan şeyleri bilmektedir? Şüphesiz ki bu, bir kitaptadır. Şüphesiz ki bu, Allah'a göre kolaydır.

71- Ve Allah'ın berisinden hakkında bir yetki indirmediği şeylere ve onlar için hakkında bir bilgi olmayan şeylere kulluk ediyorlar. Ve o haksızlık yapanlar için hiçbir yardımcı yoktur.

72- Ve onlara bizim ayetlerimiz apaçık olarak peşi sıra okunmakta olduğu zaman, sen o gerçeği örtmüş olan kimselerin yüzlerindeki o yadırgamayı tanırsın. Onlara bizim ayetlerimizi peşi sıra okumakta olanların üzerine neredeyse saldıracaklar. Sen de ki: "Size bundan daha şerli olanı haberlendireyim mi? O ateş ki, Allah onu gerçeği örtmüş olan kimselere söz vermiştir. Ve o ne sıkınlı varış yeridir."

73- Ey o insanlar, size bir örnek ortaya konuldu, şimdi onu dinleyin. Şüphesiz ki sizin Allah'ın berisinden çağırmakta olduğunuz şeyler bunun için toplansalar, asla bir sinek bile takdir edemeyecekler. Ve eğer o sinek onlardan bir şey kapsa, onu ondan kurtaramazlar. O isteyen de ve o istenilmiş de zayıf.

74- Onlar Allah'ın gücünü gereği gibi değerlendiremediler. Şüphesiz ki Allah, kesinlikle bir çok kuvvetlidir, bir çok güçlüdür.

75- Allah, o meleklerden de elçiler seçer ve o insanlardan da. Şüphesiz ki Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi görücüdür.

76- Onların önlerinde olan şeyleri ve artlarında olan şeyleri bilir. Ve (yaptıkları bütün) o işler Allah'a döndürülür.

77- Ey inanmış olan kimseler, saygıyla eğilin ve boyun eğin ve Efendinize kulluk edin ve başarıya eriştirilmeniz için o hayrı yapın.

78- Ve Allah'ın uğrunda gereği gibi güç kullanın. O, sizi derledi ve o yaşam sisteminde size hiçbir zorluk belirlemedi. Atanız İbrahim'in inanç sistemi(ndeki gibi). O, o elçinin sizin üzerinize bir tanık olması ve sizin de o insanların üzerine tanıklar olmanız için, sizi bundan önce ve bunda (Kur'an'da) "O teslim olanlar" olarak isimlendirdi. Artık o kulluk görevini ayağa kaldırın ve o arınmayı yerine getirin ve Allah'a sarılın. O, sizin yakınınızdır. Artık ne güzeldir o yakın ve ne güzeldir o yardımcı.


1 Ocak 2025 Çarşamba

ENBİYA SURESİ ÇEVİRİSİ

1- O insanların hesapları yakınlaştı. Oysa onlar halâ bir duyarsızlık içinde kayıtsız kalanlardır.

2- Onlara Efendilerinden yenilenmiş hiçbir hatırlama gelmiyor ki, onlar onu ancak oyuna almakta olanlar olarak dinlememiş olsunlar.

3- Kalpleri (onunla) oyalananlar olarak (dinlerler). Ve o haksızlık yapmış olan kimseler o gizli konuşmayı saklayarak: "Bu, sizin örneğiniz bir beşerden başkası mıdır? Görmekte olduğunuz halde, artık o sihre mi geliyorsunuz? (dediler).

4- (Elçi): "Benim Efendim o yerdeki ve o gökteki o söyleneni bilir. Ve O, en iyi işiticidir, en iyi bilicidir" dedi.

5- Onlar: "Hayır, hayallerin demetidir. Hayır onu kendisi yakıştırdı. Hayır o bir şairdir. Öyleyse o ilk gönderilmiş olanlar gibi bize (gözle görülen) bir ayet getirsin" dediler.

6- Onların öncesi bizim onu yok ettiğimiz hiçbir kasaba inanmamıştı. Şimdi onlar mı inanacak?

7- Ve biz senden önce de kendilerine vahyetmekte olduğumuz adamlardan başkasını göndermedik. Eğer siz bilmezlerseniz, haydi o hatırlama'nın (Tevrat'ın) halkına sorun.

8- Ve biz onları o yiyeceği yemez bedenler olarak da yapmadık. Ve onlar sürekli kalıcılar da değildi.

9- Sonra biz onlara verdiğimiz o söze sadık kaldık, böylece biz onları ve dileyeceğimiz kimseleri kurtardık ve o savurganlık yapanları da yok ettik.

10- Ant olsun ki biz size, onda sizin hatırlamanız gerekenler olan bir kitap indirdik.  Siz hiç bağlantı kurmaz mısınız?

11- Ve biz haksızlık yapan olan kasabadan nicesini kırıp geçirdik. Ve biz onlardan sonra diğerlerini bir topluluk olarak yetiştirdik.

12- Ne zaman ki onlar bizim sıkıntımızı hissettiklerinde, binitlerine vurarak birden kaçıyorlardı.

13- "Sakın binitlerinize vurup kaçmayın ve sorulmanız için onda refahlandırıldığınız şeylere ve durulma yerlerinize dönün."

14- Onlar: "Yazıklar olsun bize, şüphesiz ki biz haksızlık yapanlar idik" dediler.

15- Onların bu çağrıları, biz onları bir biçilen ekine, sönen ateşler (gibi) yapıncaya kadar geri kalmadı.

16- Ve biz o göğü ve o yeri ve o ikisinin arasında olan şeyleri oyuncular olarak takdir etmedik.

17- Eğer biz bir oyalanma bellememizi isteseydik, ona kesinlikle kendi katımızdan bellerdik. Eğer biz yapanlardan olsaydık.

18- Hayır, biz o gerçeği o geçersizin üzerine atarız da onu parçalar, artık o birden perişan oluvermiştir. Ve nitelemekte olduğunuz şeylerden dolayı o pişmanlık sözleri* sizin içindir.

*Bu ayette geçen "Elveylü" kelimesinin diğer ayetlerde nekre olarak geçmesine rağmen bu ayette marife olarak geçmesi, bu surenin 14. 46. ve 97. ayetlerinde "Yazıklar olsun bize" şeklinde çevirdiğimiz, inkarcıların pişmanlık ifadesi olarak söylediği sözlere bir atıf olduğunu düşündüğümüz için, bu ayetteki marifeli kullanımını "O pişmanlık sözleri" olarak çevirdik. 

19- Ve o göklerde ve o yerde olan kimseler O'nundur. Ve O'nun yanında olan kimseler O'na kulluk etmekten büyüklük taslamazlar ve (usanıp başka birine kulluğu) özlem duymazlar.

20- Onlar o gece ve o gündüz (O'nu) her eksiklikten uzak tutarlar ve buna ara vermezler.

21- Yoksa onlar o yerden bir takım tanrılar bellediler de, onlar mı (ölüleri yeniden) yayacaklar?

22- Eğer o ikisinde Allah'tan başka tanrılar olsaydı, kesinlikle her ikisi de bozulurdu. (Bozulmadığına göre) demek ki o tahtın Efendisi Allah, onların nitelemekte oldukları şeylerden uzaktır.

23- O, yapmakta olduğu şeylerden sorulmaz. Oysa onlar sorulacaklardır.

24- Yoksa onlar O'nun berisinden bir takım tanrılar mı bellediler? Sen de ki: "Haydi kendinizin sağlam kanıtını getirin. Bu, benim beraberimde olan kimselerin hatırlatması ve benden önceki kimselerin hatırlatmasıdır." Hayır, onların tamamı o gerçeği bilmezler de bu yüzden onlar kayıtsız kalanlardır.

25- Ve biz senden önce elçiden hiçbirini göndermedik ki ona: "Gerçek şu ki, benden başka hiçbir tanrı yoktur, öyleyse siz bana kulluk edin" diye vahyediyor olmayalım.

26- Ve onlar: "Sarmalayıcılığı kapsamlı bir çocuk sahiplendi" dediler. O, her türlü eksiklikten uzaktır. Hayır, (melekler çocuğu değil) değer verilmiş kullardır.

27- O sözle (sözünün üstüne söz söyleyerek) O'nun önüne geçemezler ve onlar O'nun buyruğunu işlerler.

28- Onların önlerinde olan şeyleri ve artlarında olan şeyleri bilir. Hoşnut olduğu kimseden başkasına da eşlikçilik (şefaat)* etmezler. Ve onlar O'nun endişesinden korkuyla titreyenlerdir.

*Meleklerin eşlikçiliği yani şefaati için Fussilet s. 30. 31. ayetlerine bkz.

29- Ve onlardan kim: "Şüphesiz ki ben O'nun berisindenbir tanrıyım" derse, artık onun karşılığı cehennemdir. Biz o haksızlık yapanlara böyle karşılık veririz.

30- Gerçeği örtmüş olan kimseler, o gökler ve o yer bitişik olduğunu o ikisinin arasını gerçekten bizim ayırdığımızı ve her bir canlı olan şeyi o suya bağlı olarak meydana getirdiğimizi görmedi mi? Hala inanmazlar mı?

31- Ve biz o yerde onları sarsar diye sabitlikler yaptık. Ve biz onda doğruya iletilmeleri için geniş yollar da yaptık.

32- Ve biz o göğü bir kollanmış tavan yaptık. Oysa onlar onun (göğün gözle görülen) ayetlerinden kayıtsız kalanlardır.

33- Ve O ki, o geceyi ve o gündüzü ve o güneşi ve o ayı takdir etti. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler.

34- Ve biz senden önce hiçbir beşer için o sürekli kalıcılık vermedik. Şimdi eğer sen ölürsen, onlar mı o sürekli kalıcılar olacak?

35- Her bir benlik o ölümü tadıcıdır. Ve biz sizi bir deneme olarak o şerle ve o hayırla yokluyoruz. Ve siz bize döndürüleceksiniz.

36- Ve o gerçeği örtmüş olan kimseler seni gördüğü zaman: "Tanrılarınızı hatırlayıp duran bu mu?" (diyerek) seni bir alay konusundan başka bellemiyorlar. Ve oysa onlar sarmalayıcılığı kapsamlının hatırlamasına karşı gerçeği örtücülerin ta kendileridir.

37- O insan bir çabukluktan takdir edilmiştir. Ben yakında size benim (gözle görülen) ayetlerimi göstereceğim, artık (bunları) benim çabuklaştırmamı sakın istemeyin.

38- Ve onlar: "Eğer siz doğru söyleyenler iseniz, bu söz ne zaman (gerçekleşecek)?" diyorlar

39- Eğer o gerçeği örtmüş olan kimseler o ateşi yüzlerinden ve sırtlarından önleyemeyecekleri ve yardım edilmeyecekleri vakti bilselerdi, (böyle demezlerdi).

40- Hayır, onlara beklenmedik bir zamanda gelecek de onları dehşete düşürecek. Artık onu geri döndürmeye güç yetiremezler ve onlar bakılmazlar.

41- Ve ant olsun ki senden önceki elçilerle de alay edilmişti de, onlardan maskaraya almış olan kimseleri, kendisiyle alay etmekte oldukları şey sarıvermişti.

42- Sen de ki: "O gecede ve o gündüzde sarmalayıcılığı kapsamlıdan sizi kim koruyabilir?" Hayır, onlar Efendilerinin hatırlatmasından kayıtsız kalanlardır.

43- Yoksa onların, onları (azabımızdan) alıkoyabilecek bizim berimizden tanrıları mı var? (O tanrılar) kendi benliklerine bile yardıma güç yetiremezler ve onlar bizden de sahiplenilmezler.

44- Hayır, biz onları ve onların atalarını o ömür kendilerine uzun gelene kadar, yararlandırdık. Onlar gerçekten bizim o yere gelip onu uçlarından (günbegün) eksiltmekte olduğumuzu hiç görmezler mi? Şu durumda o yenenler onlar mı?

45- Sen de ki: "Ben sizi ancak ve ancak o vahiy ile uyarıyorum." Ve sağırlar uyarılmakta oldukları zaman o çağrıyı işitmez.

46- Ve eğer onlara senin Efendinin azabından bir esinti dahi dokunmuş olsa, onlar kesinlikle: "Yazıklar olsun bize, şüphesiz ki biz haksızlık yapanlar idik" diyeceklerdir.

47- Ve biz o kalkışın günü için hakkaniyet tartılarını koyarız. Artık bir benliğe hiçbir şeyle haksızlık yapılmaz. Ve eğer (işlediği) hardaldan bir tane ağırlığı dahi olsa, biz onu getiririz. Ve hesap görücüler olarak biz yeteriz.

48- Ve ant olsun ki biz Musa'ya ve Harun'a o korunanlara bir ışık ve bir hatırlama olarak o (doğru ile yanlışı) ayıranı verdik.

49- O kimseler ki, o algılanamayananla Efendilerinden endişelenirler. Ve onlar, o andan da korkuyla titreyenlerdir.

50- Ve bu da, bizim onu indirdiğimiz bir bereket verilmiş hatırlamadır. Şimdi siz onu yadırgayanlar mısınız?

51- Ve ant olsun ki biz İbrahim'e önceden olgunluğunu vermiştik. Ve biz onu bilenler idik.

52- Bir zaman kendi babasına ve topluluğuna: "Kendilerine kapananlar olduğunuz şu heykeller nedir?" demişti.

53- Onlar: "Biz kendi atalarımızı onlara kulluk edenler olarak bulduk" demişlerdi.

54- (İbrahim): "Ant olsun ki siz ve sizin atalarınız bir apaçık sapkınlık içindesiniz." demişti.

55- Onlar: "Sen bize o gerçeği mi getirdin yoksa sen (bizimle) o oynayanlardan mısın?" demişlerdi.

56- 57- (İbrahim): "Hayır, sizin Efendiniz o göklerin ve o yerin Efendisidir ki  onları açığa çıkarmıştır. Ve ben de bun(un böyle olduğun)a o tanıklık edenlerdenim. Ve Allah'a yemin olsun ki ben putlarınıza, siz arkasını dönenler olarak (başka tarafa) yakınlaşmanızdan sonra kesinlikle plân kuracağım" demişti.

58- Böylece onları ona dönmeleri için onların büyük olanı haricindekileri parçalar haline getirmişti.

59- Onlar: "Bunu bizim tanrılarımıza kim yaptıysa, şüphesiz ki o kesinlikle o haksızlık yapanlardandır" demişlerdi.

60- Onlar: "Biz kendisine İbrahim denilen bir gencin onları hatırlayıp durduğunu işitmiştik" demişlerdi. 

61- Onlar: "Öyleyse tanıklık etmeleri için, siz de onu o insanların gözlerinin üzerine (onu herkesin görmesi için yüksekçe bir yere) getirin" demişlerdi.

62- Onlar: "Bunu bizim tanrılarımıza sen mi yaptın ey İbrahim?" demişlerdi.

63- (İbrahim): "Hayır, onu onların şu büyüğü yapmıştır. Eğer konuşabilir iseler, haydi siz onlara sorun" demişti.

64- Bunun üzerine onlar kendi benliklerine dönmüşler: "Şüphesiz ki sizler o haksızlık yapanların ta kendilerisiniz" demişlerdi.

65- Sonra onlar yine kafalarının (inançlarının) üzerine geri döndürülmüşler: "Ant olsun ki bunların konuşmuyor olduklarını sen de bilmişsindir" (demişlerdi).

66- 67- (İbrahim): "O halde Allah'ın berisinden hiçbir şeyle size fayda veremez ve size zarar veremez şeylere mi kulluk ediyorsunuz? Yuh olsun size ve sizin Allah'ın berisinden kulluk etmekte olduğunuz şeylere. Siz hiç bağlantı kurmaz mısınız?" demişti.

68- Onlar: "Eğer yapanlar iseniz, onu yakıp kül edin ve böylelikle tanrılarınıza yardım edin" demişlerdi.

69- Biz de: "Ey ateş, İbrahim'e karşı soğuk ve (yakıcılıktan) selamet ol" demiştik.

70- Ve ona bir plân kurmak istemişler, bunun üzerine biz de onları o en ziyan edenler haline getirmiştik.

71- Ve biz onu ve Lut'u tüm insanlar için onda bizim bereketlendirdiğimiz o yere (ulaştırarak) kurtarmıştık.

72- Ve biz ona İshak'ı ve bir fazlalık olarak Yakub'u bahşetmiştik. Ve biz her birini düzgünlerden yapmıştık.

73- Ve biz onları bizim buyruğumuzla doğruya iletir önderler yapmıştık. Ve biz onlara o hayırları yapmayı ve o kulluk görevini ayağa kaldırmayı ve o arınmayı yerine getirmeyi vahyetmiştik. Ve onlar bize kulluk edenlerdi.

74- Ve Lut, biz ona bir karar yeteneği ve bir bilgi vermiştik. Ve biz onu o murdarlıkları işlemekte olan o kasabadan kurtarmıştık. Şüphesiz ki onlar itaatten çıkmış bir kötü topluluk idiler.

75- Ve biz onu sarmalayıcı iyiliğimize girdirmiştik. Şüphesiz ki o, o düzgünlerden idi.

76- Ve Nuh, hani önceden (bize) seslenmiş, bunun üzerine biz de onu cevaplandırmış, böylece biz onu ve onun halkını o büyük çıkmazdan kurtarmıştık.

77- Ve biz ona, bizim ayetlerimizi yalanlamış olan kimseler olan o topluluktan dolayı yardım etmiştik. Şüphesiz ki onlar kötü bir topluluk idiler. bu yüzden biz de onları toplu olarak batırmıştık.

78- Ve Davud ve Süleyman, hani o topluluğun koyun sürüsünün onda yayıldığı zaman o ekin hakkında ikisi karar veriyordu. Ve biz onların kararlarına tanıklık edenler idik.

79- Böylece biz onu Süleyman'a belletmiştik. Ve biz her birine bir karar yeteneği ve bilgi vermiş ve tesbih eden* o dağları ve o kuşları Davud'un beraberinde boyun eğdirmiştik. Ve bunu yapanlar biz idik.

*Dağların ve kuşların Davud ile beraber tesbih etmelerinin anlamı, Davud'un her şeye hükmeden bir kral olmasından doğan yetkisini ekolojik dengeyi bozmadan kullanması anlamında olabileceğini düşünüyoruz. Allahu a'lem.

80- Ve biz ona sizi (savaş) sıkıntınızdan koruması için, (demir) elbise yapma ustalığını öğrettik. Artık siz şükredenler misiniz?

81- Ve Süleyman'a da onun buyruğuyla onda bizim bereketlendirdiğimiz o yere akar, o fırtınalı rüzgârı (boyun eğdirmiştik). Ve biz (onun yaptığı) her bir şeyi bilenler idik.

82- Ve o şeytanlardan onun için (denize) dalan kimseleri ve bunun berisinden bir iş işleyenleri de (boyun eğdirdik). Ve biz onları  kollayıcılar idik.

83- Ve Eyyub, hani kendisinin Efendisine: "Şüphesiz ki bana o zarar dokundu ve sen sarmalayıcılığı süreklilerin en sarmalayıcılığı süreklisisin" diye seslenmişti.

84- Bunun üzerine biz de onu cevaplandırdık ve biz ondaki zarardan olan şeyi kaldırdık ve biz ona kendi yanımızdan bir sarmalayıcı iyilik ve kulluk edenlere bir hatırlatma olarak kendi halkını ve bir de onların beraberinde onların bir örneğini daha verdik.

85- Ve İsmail ve İdris ve Zülkifl. Her biri o direnip gayret edenlerdendi.

86- Ve biz onları sarmalayıcı iyiliğimize girdirmiştik. Şüphesiz ki onlar o düzgünlerdendi.

87- Ve balık sahibi, hani hiddetli olarak gitmişti de bizim kendisine asla güç yetiremeyeceğimiz kanısına varmıştı. Böylece o karanlıkların içinde: "Senden başka tanrı yok, seni her türlü eksiklikten uzak tutarım. Şüphesiz ki ben o haksızlık yapanlardan oldum" diye seslenmişti.

88- Bunun üzerine biz de onu cevaplandırdık ve biz onu o kederden kurtardık. Ve biz o inananları böyle kurtarırız.

89- Ve Zekeriyya, hani kendisinin Efendisine: "Ey Efendim, beni bir kişi olarak bırakma. Ve sen o mirasçıların en hayırlısısın" diye seslenmişti.

90- Bunun üzerine biz de onu cevaplandırdık ve biz ona eşini düzgünleştirdik (doğuracak hale getirdik) ve ona Yahya'yı bahşettik. Şüphesiz ki onlar o hayırlarda birbirleriyle yarışırlardı ve bizi ilgi duyarak ve ürkerek çağırırlardı. Ve onlar bize saygı duyanlardı.

91- Ve o ki ırzını korumuş olan (Meryem), böylece biz ona esintimizden (yaşam verme gücümüzden) üfledik ve biz onu ve onun oğlunu o tüm insanlara (gözle görülen) bir ayet yaptık.

92- Şüphesiz ki bu sizin ana toplumunuz, bir tek ana toplumdur. Ve ben de sizin Efendinizim. O halde siz de bana kulluk edin.

93- Ve onlar işlerini kendi aralarında büsbütün kestiler. Her biri bize dönücülerdir.

94- O halde kim bir inanan olarak o düzgünlüklerden işlerse, artık onun koşmasını örtmek olmaz. Şüphesiz ki biz onu yazanlarız.

95- 96- Ve bizim onu yok ettiğimiz bir kasabaya, ta ki Ye'cüc ve Me'cüc (ü engelleyen set) açılıp ve onlar her tepeden akın edecekleri zamana kadar (inanmaya) dönmeleri yasaktır.

97- Ve gerçek söz yakınlaşmış, o gerçeği örtmüş olan kimselerin gözleri birden dona kalmış: "Yazıklar olsun bize, biz kesinlikle bundan bir duyarsızlık içinde idik. Hayır, biz haksızlık yapanlar idik" (diyerek pişman olmuşlardır).

98- Şüphesiz ki siz ve sizin Allah'ın berisinden kulluk etmekte olduğunuz şeyler, cehennem yakıtısınız. Siz ona varanlarsınız.

99- Eğer onlar (gerçek) tanrılar olsaydı, ona varmazlardı. Ve her biri onda sürekli kalıcıdırlar.

100- Onda bir inilti onlar içindir. Ve onlar onda (kurtuluş haberi de) işitmezler.

101- Şüphesiz ki o kimseler kendileri için bizden o iyilik (sözü) öne geçmiştir, işte onlar ondan uzaklaştırılmışlardır.

102- Onun algısını dahi işitmezler. Ve onlar kendi benliklerinin güçlü arzu duyduğu şeylerde sürekli kalıcıdırlar.

103- O en büyük dehşet onları üzmez. Ve o melekler onları: "Bu, size söz verilmekte olduğunuz gününüzdür" (diyerek) karşılarlar.

104- O gün biz göğü o kitapların tomarını dürer gibi düreceğiz. İlk takdir etmeye başladığımız gibi bizim üzerimize olan bir söz olarak biz onu tekrar döndüreceğiz. Şüphesiz ki biz (ilk takdiri de) yapanlar idik.

105- Ve ant olsun ki biz o Hatırlama (Tevrat) dan sonraki o yazılı metin (Zebur) de: "Şüphesiz ki o yer, ona benim o düzgün kullarım mirasçı olacaktır" yazdık.

106- Şüphesiz ki bunda, kulluk eden bir topluluğa kesinlikle bir ulaştırma vardır.

107- Ve biz seni tüm insanlar için bir sarmalayıcı iyilik olmaktan başka göndermedik.

108- Sen de ki: "Bana ancak ve ancak, sizin tanrınızın ancak ve ancak bir tek tanrı olduğu vahyediliyor. Artık siz teslim olanlar mısınız?"

109- 110- 111- Yok eğer onlar (başka tarafa) yakınlaşırlarsa, artık sen de ki: "Ben size bir denklik üzere duyurdum. Ve size söz verilmekte olan şey yakın mıdır yoksa uzak mıdır ben bilemiyorum. Şüphesiz ki O, o söylenenden açıklananı da bilir ve gizlemekte olduğunuz şeyleri de bilir. Ve belki o sizin için bir deneme ve belirli bir vakte kadar bir yararlanmadır ben (bunu da) bilemiyorum."

112- (Elçi): "Ey Efendim, o gerçek ile karar ver. Ve bizim Efendimiz sarmalayıcılığı kapsamlı, nitelemekte olduğunuz şeylere karşı o destek istenendir" dedi.

                                                                      

23 Aralık 2024 Pazartesi

TA HA SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Ta, Ha.

2- Biz, sana bu okunan (Kur'an)ı senin mutsuz olman için indirmedik.

3- Ancak endişelenmekte olan kimse için bir hatırlatma olarak (indirdik).

4- O yüce gökleri ve o yeri takdir etmiş olan kimseden peyderpey bir indirmedir.

5- Sarmalayıcılığı kapsamlı o tahtın üzerine denkleşti.

6- O göklerde olan şeyler ve o yerde olan şeyler ve o ikisinin arasındaki olan şeyler ve o nemli toprağın altında olan şeyler, O'nundur.

7- Ve eğer sen o sözü açıkça söylesen de, artık şüphesiz ki O, o saklıyı da ve daha gizliyi de bilir.

8- Allah, O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O en iyi isimler O'nundur.

9- Ve sana Musa'nın sözü geldi mi?

10- Bir zaman bir ateş görmüştü de ailesine: "Siz durup bekleyin, şüphesiz ki ben bir ateş sezinledim. Umarım ki ben size ondan bir kor getiririm veya o ateşin üzerinde bir doğruya ileten (yol gösteren) bulurum" demişti.

11- 12- 13- 14- 15- 16- 17- Ne zaman ki o, ona geldiğinde: "Ey Musa! şüphesiz ki ben senin Efendinin ta kendisiyim, şimdi iki pabucunu çıkar. Şüphesiz ki sen o kutsallaştırılmış vadi Tuva'dasın. Ve ben seni seçtim. Şimdi sen vahyedilmekte olan şeyi dinle. Şüphesiz ki ben Allah'ın ta kendisiyim. Benden başka hiçbir tanrı yoktur, o halde sen de bana kulluk et ve beni hatırlamak için o kulluk görevini ayakta tut. Şüphesiz ki o an gelicidir. Ben onu neredeyse gizliyorum (vaktini açıklamıyorum ki) her bir benlik koşmakta olduğu şeyle karşılıklansın. Artık ona inanmaz ve kendi keyfi arzusunu izlemiş olan kimse, sakın seni ondan alıkoymasın. Yoksa mahvolursun. Ve bu sağ elindeki şey nedir ey Musa?" diye seslenilmişti.

18- (Musa): "O, benim değneğimdir, onun üzerine dayanırım ve onunla koyunlarımın üzerine yaprak silkelerim ve benim için onda diğer ihtiyaçlarım da vardır" demişti.

19- (Allah): "Onu at ey Musa" demişti.

20- Onu attığında birden o, koşmakta olan bir canlı yılan oluvermişti.

21- 22- 23- 24- (Allah): "Sen onu tut ve sakın kaygılanma, biz onu o ilk doğal durumuna tekrar döndüreceğiz. Ve elini kanadına (diğer kolunun altına) yapıştır da, (elinde) hiçbir kötülük olmadan diğer (gözle görülen) bir ayet olarak bembeyaz çıkıversin. Sana bizim (gözle görülen) ayetlerimizden o en büyüğünü göstermemiz için. Firavun'a git, şüphesiz ki o, taşkınlık yaptı" demişti.

25- 26- 27- 28- 29- 30- 31- 32- 33- 34- 35- (Musa): "Ey Efendim, benim göğsümü bana aç ve benim işimi bana kolaylaştır ve benim dilimden bir bağı çöz ki, benim sözümü kavrayalar. Ve bana benim ailemden kardeşim Harun'u bir (yardımcı) taşıyıcı yap. Onunla benim gücümü çetinleştir ve onu benim işimde bana ortak yap ki biz seni daha çok her türlü eksiklikten uzak tutalım ve seni daha çok hatırlayalım. Şüphesiz ki sen bizi (önceden de) bir en iyi görücü idin" demişti.

36- 37- 38- 39- 40- 41- 42- 43- 44- (Allah): "Sorduğun sana kesinlikle verilmiştir ey Musa. Ve ant olsun ki biz sana diğer bir defasında da büyük iyilikte bulunmuştuk. Bir zaman biz senin annene 'Onu o sandığa koy, onu da (sandığı) hemen o denize koy, o deniz de onu (sandığı) o sahile karşılaştırsın. Bana düşman ve ona düşman olan onu tutsundiye vahyedilmekte olan şeyi vahyetmiştik. Ve ben, benim gözüm üzerinde olarak ustalıkla yetiştirilmen için senin üzerine benden bir sevgi atmıştım. Hani o zaman senin kız kardeşin yürüyordu da 'Ben sizi ona güvence olacak bir kimseye kılavuzluk edeyim mi? diyordu. Böylece biz onun gözü ferah olsun ve üzülmesin diye seni annene döndürdük. Ve sen bir kişi öldürmüştün de biz seni o kederden kurtarmıştık ve biz seni denedikçe denemiş, böylece sen Medyen halkı içinde yıllarca kalmıştın. Sonra sen yaşamın akışı üzerinde geldin ey Musa. Ben seni kendi benliğim için ustalıkla yetiştirdim. Sen ve kardeşin benim (gözle görülen) ayetlerimle git ve ikiniz beni hatırlamakta sakın ihmalkâr davranmayın. İkiniz Firavun'a gidin şüphesiz ki o taşkınlık yaptı. İkiniz ona hatırlaması veya endişe duyması için bir yumuşak söz söyleyin" demişti.

45- İkisi: "Ey Efendimiz, şüphesiz ki biz onun bize karşı ölçüyü kaçırmasından veya taşkınlık yapmasından endişeleniyoruz" demişlerdi.

46- 47- 48-  (Allah): "Sakın endişelenmeyin, şüphesiz ki ben ikinizin beraberindeyim. Ben işitiyorum ve görüyorum. Şimdi ikiniz hemen ona gelin ve 'Şüphesiz ki biz senin Efendinin iki elçisiyiz. Artık Yakub'un oğulları'nı bizim beraberimizde gönder ve sakın onları azaplandırma. Biz sana senin Efendinden kesinlikle (gözle görülen) bir ayet getirdik. Ve o esenlik, o doğruya ileteni izlemiş olan kimsenin üzerinedir. Şüphesiz ki bize o azabın kesinlikle  yalanlamış olan ve (başka tarafa) yakınlaşmış olan kimsenin üzerine olduğu vahyedildi' deyin" demişti.

49- (Firavun): "Öyleyse ikinizin Efendisi kimdir ey Musa?" demişti.

50- (Musa): "Bizim Efendimiz her şeye takdir edilişini vermiş olan sonra da doğruya iletmiş olan kimsedir" demişti.

51- (Firavun): "Öyleyse o ilk kuşakların durumu nedir" demişti.

52- 53- 54- 55- (Musa): "Onun bilgisi benim Efendimin yanındaki bir kitaptadır. Benim Efendim şaşırmaz ve unutmaz. O ki, o yeri size bir döşek yaptı ve onda size yollar açtı ve o gökten bir su indirdi. (O size)'Böylece biz onunla ayrı ayrı bitkilerden çiftler olarak çıkardık. (O bitkilerden) yeyin ve hayvanlarınızı otlatın. Şüphesiz ki bunda (yanlıştan) o vazgeçen akıl sahiplerine kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır. Biz sizi ondan (topraktan) takdir ettik ve biz ona tekrar döndüreceğiz ve biz diğer bir kere de ondan çıkaracağız' (diyendir)" demişti.

56- Ve ant olsun ki biz ona bizim (gözle görülen) o ayetlerimizi onların hepsini gösterdik, buna rağmen o yalanladı ve direndi.

57- 58- (Firavun): "Sen sihrinle bizi kendi yerimizden çıkarmak için mi bize geldin ey Musa? Öyleyse biz de sana onun örneği bir sihir getireceğiz. Hemen bizimle senin aranda bizim ve senin ona aykırı davranmayacağımız bir denk konum yerini söz zamanı olarak belirle" demişti.

59- (Musa): "Sizin söz verilen zamanınız o süs (bayram) günü ve (o günün) bir kuşluk vakti o insanların toplanmasıdır" demişti.

60- Firavun bunun üzerine (başka tarafa) yakınlaşmış, hemen plânını toplamış sonra (sihirbazlarıyla) gelmişti.

61- Musa onlara: "Yazıklar olsun size, Allah'a karşı sakın bir yalan yakıştırmayın, yoksa bir azapla sizi köksüzleştirir. Ve yakıştırma yapan kimse kesinlikle perişan olmuştur" demişti.

62- 63- 64- Buna rağmen onlar işlerini kendileri arasında tartışmışlar ve o gizli konuşmayı (Musa'dan) saklamışlar: "Bu ikisi kesinlikle sihirleri ile sizi bu yerinizden çıkarmak ve o en örnek yolunuzu gidermek isteyen iki sihirbazdır. Hemen plânınızı toplayın sonra bir saf halinde gelin. Ve bugün yüceleşen kimse kesinlikle başarıya eriştirilmiştir" demişlerdi.

65- Onlar: "Ey Musa (ilk) atacak sen ya da ilk atmış olan kimse biz olalım" demişlerdi.

66- 67- (Musa): "Hayır siz atın" demişti. (Attıklarında) onların ipleri ve değnekleri, sihirlerinden dolayı birden kendisine onların koşmakta oldukları hayallendirilmiş, bunun üzerine Musa benliğinde bir kaygı hissetmişti.

68- 69- Biz de ona: "Sen sakın kaygılanma, şüphesiz ki sen o yüce olanın ta kendisisin. Ve sağ elinde olan şeyi at, ustalıkla yaptıkları şeyleri yutsun. Onların ustaklıkla yaptıkları ancak ve ancak bir sihirbaz plânıdır. Ve o sihirbaz nereden gelse (ne yaparsa yapsın) başarıya eriştirilmez" demiştik.

70- Bunun üzerine o usta sihirbazlar boyun eğen olarak (yere) atılmış, "Biz Harun'un ve Musa'nın Efendisine inandık" demişlerdi.

71- (Firavun): "Siz, benim size onay vermemden önce ona inandınız. Şüphesiz ki o, kesinlikle sizin büyüğünüzdür ki o size o sihri öğretmiştir. O halde ben kesinlikle sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazından kestireceğim ve ben kesinlikle sizi o hurmanın gövdelerinde asacacağım. Ve bizim hangimiz azap bakımından daha çetin ve daha kalıcı, siz kesinlikle bileceksiniz" demişti.

72- 73- 74- 75- 76- Onlar: "Biz, o apaçık delillerden bize gelmiş olan şeye ve bizi açığa çıkarmış olan kimseye karşı, seni asla izlemeyeceğiz. Artık sen yerine getireceğin şeyi yerine getir. Sen ancak ve ancak bu şimdiki yaşamda (kararını) yerine getirebilirsin. Şüphesiz ki biz, bizim yanılgılarımızı ve o sihirden dolayı senin bizi kendisine zorladığın şeyleri bize bağışlaması için Efendimize inandık. Ve Allah, daha hayırlıdır ve daha kalıcıdır. Gerçek şu ki, kim kendisinin Efendisine bir suçlu olarak gelirse, şüphesiz ki artık ona cehennem vardır. Onda ölmez ve yaşamaz da. Ve kim de O'na inanan ve o düzgün işleri işlemiş olarak gelirse de, işte onlar var ya, o yüce kademeler onlar içindir. (O kademeler) Adn bahçeleridir, onlarda sürekli kalıcılar olarak onların altından o nehirler akar. Ve bu, arınmış olan kimsenin karşılığıdır" demişlerdi.

77- Ve ant olsun ki biz Musa'ya: "Kullarımı (geceleyin) yürüt de, herhangi bir yetişmeden kaygı duymaksızın ve endişe etmeksizin onlar için o su kütlesinde bir kuru yola (ayak) vur" diye vahyetmiştik.

78- Derken Firavun askerleri ile onları izledi. Böylece o denizden ne kapladıysa onları birden kaplayıvermişti.

79- Ve Firavun, topluluğunu saptırmış ve doğruya iletmemişti.

80- 81- 82- Ey Yakub'un oğulları, biz sizi kesinlikle düşmanınızdan kurtardık ve biz Tur'un o sağ yanında sizinle sözleşme yaptık ve sizin üzerinize de o kudret helvasını ve o bıldırcını indirdik: "Bizim size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temizlerinden yeyin ve bu konuda sakın taşkınlık yapmayın, yoksa hiddetim sizin üzerinize serbest olur. Ve benim hiddetim kimin üzerine olursa, artık o kesinlikle aşağı kayıp gitmiştir. Ve şüphesiz ki ben, itaate dönmüş ve inanmış ve bir düzgün bir iş işlemiş olan sonra doğruya iletilen kimse için kesinlikle çok bağışlayıcıyım" (dedik).

83- Ve (Allah): "Seni topluluğundan çabuklaştıran nedir ey Musa?" (dedi).

84- (Musa): "Onlar, işte onlar benim izim üzerindedir. Ve ben hoşnut olman için sana çabuklaştım ey Efendim" dedi.

85- (Allah): "Şüphesiz ki biz, senin arkandan topluluğunu kesinlikle denedik ve o samiri onları saptırdı" dedi.

86- Bunun üzerine Musa topluluğuna çok hiddetli kederli olarak döndü, (topluluğuna): "Ey topluluğum, sizin Efendiniz size bir iyi sözle, söz vermedi mi? Yaptığı o antlaşma size uzun mu geldi? Yoksa sizin Efendinizden sizin üzerinize bir hiddetin serbest kalmasını istediniz de bana verilmiş söze ondan mı aykırı davrandınız?" dedi.

87- Onlar: "Biz sana verilmiş söze kendimize hükümran olarak aykırı davranmadık. Fakat bize o topluluğun süsünden bazı ağır yükler taşıtılmıştı da biz onları attık, aynı şekilde o samiri de attı" dediler.

88- Derken (o samiri) onlara, onun böğürmesi olan bir buzağı cesedi çıkarttı, onlar da akabinde: "Bu, sizin tanrınız ve Musa'nın tanrısıdır, ne var ki o bunu unuttu" dediler.

89- Onlar onun kendilerine bir söz döndüremez ve onlara bir zarara ve bir faydaya sahip olamaz olduğunu hiç görmezler mi?

90- Ve ant olsun ki Harun önceden onlara: "Ey topluluğum, bununla siz ancak ve ancak denendiniz. Ve şüphesiz ki sizin Efendiniz sarmalayıcılığı kapsamlıdır, öyleyse beni izleyin ve benim buyruğuma uyun" demişti

91- Onlar: "Biz, Musa bize dönünceye kadar, onun üzerine kapananlar olmaktan asla ayrılmayacağız" demişlerdi.

92- 93- (Musa döndüğünde): "Ey Harun, sen onların saptıklarını gördüğün zaman, seni beni izlemekten ne alıkoydu? Yoksa benim buyruğuma karşı mı geldin?" dedi.

94- (Harun): "Ey annemin oğlu, sakın benim sakalımı ve başımı tutma. Şüphesiz ki ben senin 'Sen, Yakub'un oğulları'nın arasını ayrıştırdın ve benim sözümü gözetmedin' demenden endişelendim" demişti.

95- (Musa): "Ya senin sözün nedir ey Samiri?" dedi.

96- (Samiri): "Ben onların kendisini göremedikleri şeyi gördüm, böylece o elçinin izinden (öğretisinden) bir avuç avuçlamıştım da onu fırlatıp attım. Ve kendi benliğim beni böyle sürükledi" dedi.

97- 98- (Musa): "Sen hemen git, artık şüphesiz ki senin için bu yaşamda 'Sakın dokunmayın' demen vardır. Ve şüphesiz ki senin için ona asla aykırı davranamayacağın (belirlenmiş) bir söz zamanı vardır. Ve sen üzerine kapanan halde olduğun tanrına bir bak. Biz onu kesinlikle cayır cayır yakacağız, sonra da biz onu kesinlikle o denize bir savurmayla savuracağız. Sizin tanrınız ancak ve ancak Allah'tır ki O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O, her bir şeyi bilgice kapsamıştır" dedi.

99- Ve böylece biz sana geçmiş (olayların) bazı haberlerinden anlatıyoruz. Ve biz sana kendi katımızdan kesinlikle bir hatırlatma verdik.

100- Kim ondan kayıtsız kalırsa, artık şüphesiz ki o, kalkışın günü bir ağır yük taşıyacaktır.

101- Onda sürekli kalıcılar olarak. Ve kalkışın günü (taşıyacakları ağır yük) onlar için taşıyış bakımından ne kötüdür.

102- O gün o boruya üflenir ve biz o suç işleyenleri o gün gözleri göğermiş olarak sürüp toplarız.

103- Kendilerinin arasında yavaş sesle: "Siz (kabirlerde) on (gün) den başka kalmadınız" diye konuşurlar.

104- Onların yolca en örnek olanlarının: "Bir günden başka kalmadınız" diyeceği zaman, onların söyleyecekleri şeyleri biz en iyi bileniz

105- 106- 107- Ve sana o dağlardan soruyorlar, öyleyse sen de ki: "Benim Efendim onları savurdukça savuracak, böylece onları bir dümdüz arazi olarak bırakacak, sen onlarda bir eğrilik ve bir tümsek göremeyeceksin."

108- O gün o çağrıcıyı izlerler. Ona karşı hiçbir eğrilik yoktur. Ve o sesler sarmalayıcılığı kapsamlıya karşı kısılmıştır. Artık bir fısıltıdan başka (ses) işitemezsin.

109- O gün sarmalayıcılığı kapsamlının kendisine onay verdiği ve söz bakımından kendisinden hoşnut olduğu kimseden başkasına o eşlikçilik fayda vermez.

110- O, onların önlerinde olan şeyleri ve artlarında olan şeyleri bilir. Ve onlar O'nu bilgice kuşatamazlar.

111- Ve o yüzler  yaşayan (her an) yönetimde olan (Allah) için eğiktir. Ve bir haksızlık taşımış olan kimse, kesinlikle perişan olmuştur.

112- Ve kim bir inanan olarak o düzgün işlerden işlerse, artık bir haksızlıktan ve bir hak yenilmesinden kaygılanmaz.

113- Ve böylece biz sana onu bir Arabi okuma olarak indirdik ve korunmaları veya kendilerine bir hatırlatma meydana getirmesi için de onda o tehditten (örnekleri) evire çevire açıkladık.

114- O gerçek hükümdar Allah, yücedir. Ve o okunan (Kur'an)ı onun vahyi sana yerine getirilmesi (sana bildirilmesi) öncesinden sakın (okumaya) çabuklaşma. Ve sen de ki: "Ey benim Efendim, beni bilgi bakımından artır."

115- Ve ant olsun ki  biz önceden Adem'e antlaşma yapmıştık. Fakat Adem (buna uymayı) unuttu ve biz onda bir kararlılık bulamadık.

116- Ve bir zaman biz o meleklere: "Adem'e boyun eğin" demiştik de onlar İblis hariç hemen boyun eğmişlerdi. O direnmişti.

117- 118- 119- Bunun üzerine biz: "Ey Adem, şüphesiz ki bu, sana ve senin eşine bir düşmandır. Sakın ikinizi o bahçeden çıkarmasın, yoksa mutsuz olursun. Şüphesiz ki senin acıkmaman ve çıplak kalmaman ondadır. Ve şüphesiz ki sen onda susamazsın ve kuşluk(vaktindeki sıcak)tan etkilenmezsin" demiştik.

120- Derken o şeytan onu işkillendirmiş ve: "Ey Adem, ben sana o sürekli kalıcılığın ağacını ve yıpranmaz bir hükümdarlığa kılavuzluk edeyim mi?" demişti.

121- Böylece ikisi de ondan yemişlerdi de avret mahalleri ikisine belli olmuş ve ikisi o bahçenin yaprağından üzerlerine kapatmaya başlamışlardı. Ve Adem  kendisinin Efendisine karşı gelmiş ve azmıştı.

122- Sonra kendisinin Efendisi onu derlemiş, böylece ona lütufla dönmüş ve doğruya iletmişti.

123- 124- (Allah): "İkiniz, sizin bir kısmınız bir kısma bir düşman olarak toplu olarak oradan inin. Şimdi eğer benden size bir doğruya ileten gelir de kim benim doğruya iletenimi izlerse, artık o sapmaz ve mutsuz da olmaz. Ve kim de benim hatırlamamdan kayıtsız kalırsa, artık şüphesiz ki onun için bir sıkıntılı geçimlik vardır. Ve biz onu kalkışın günü kör olarak sürüp toplayacağız" demişti.

125- (Bu duruma düşen kişi): "Ey Efendim, niçin beni kör olarak sürüp topladın? Ve oysa ben bir görücüydüm" dedi.

126- (Allah): "Bu böyledir, bizim ayetlerimiz sana gelmişti de sen onları unutmuştun. Ve böylece bugün de sen unutuluyorsun" dedi.

127- Ve biz savurganlık yapan ve kendisinin Efendisinin ayetlerine inanmayan kimseye, böyle karşılık veririz. Ve o diğer (yaşamın) azabı kesinlikle daha çetindir ve daha kalıcıdır.

128- Onların durulma yerlerinde yürümekte oldukları, onların öncesi o kuşaklardan nicesini bizim yok etmiş olmamız, onları doğruya iletmedi mi? Şüphesiz ki bunda (yanlıştan) o vazgeçen akıl sahiplerine kesinlikle ayetler vardır.

129- Ve eğer senin Efendinden öne geçmiş bir kelime ve bir isimlenmiş süre olmasaydı, (azabın hemen gelmesi) kesinlikle bir mecburiyet olurdu.

130- Artık sen onların söylemekte oldukları şeylere karşı direnip gayret et. Ve o güneşin aydınlanmasından önce ve onun batmasından önce, Efendini övgü ile her türlü eksiklikten uzak tut. Ve hoşnut olman için o gecenin bir kısım anlarında ve o gündüzün uçlarında da (Efendini) her türlü eksiklikten uzak tut.

131- Ve onlardan bazılarını denemek için bizim onunla çifter çifter olarak yararlandırdığımız bu şimdiki yaşamın alımlılığına iki gözünü sakın uzatma. Ve senin Efendinin rızkı daha hayırlıdır ve daha kalıcıdır.

132- Ve halkına o kulluk görevini buyur ve sen de onun üzerinde direnip gayret et. Biz senden bir rızık sormuyoruz. Sana biz rızık veriyoruz. Ve o son, o korunma bilinci (sahipleri) nindir.

133- Ve onlar: "Bize kendisinin Efendisinden (gözle görülen) bir ayet getirmeli değil miydi?" dediler. Onlara önceki sahifelerde de olan şey bir apaçık delil olarak gelmedi mi?

134- Ve eğer biz onları onun (gelmesi) öncesinden bir azapla yok etmiş olsaydık, onlar kesinlikle: "Ey Efendimiz, bize bir elçi göndermeli değilmiydin ki bizim aşağılıklığımızdan ve rezilliğimizden önce, biz senin ayetlerini izleseydik" diyeceklerdi.

135- Sen de ki: "Her biri bir bekleyendir, artık siz de bekleyin. O denk yolun arkadaşları kim ve doğruya iletilen kim siz yakında bileceksiniz."


11 Aralık 2024 Çarşamba

MERYEM SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Kâf, Ha, Ya, Ayn, Sad.

2- (Bu) senin Efendinin, kendisinin kulu Zekeriyya'ya olan sarmalayıcı iyiliğini hatırlatmasıdır. 

3- 4- 5- 6- Bir zaman kendisinin Efendisine bir gizli seslenişle seslenmiş: "Ey Efendim, şüphesiz ki o kemik benden yıldı ve o baş bir ihtiyarlıkla tutuştu. Ey Efendim, ben sana yaptığım çağrımda (hiçbir zaman) mutsuz olmadım. Ve şüphesiz ki ben, arkamdan (gelecek) o yakınlarımdan kaygılandım. Ve karım da (doğurmaktan) kesik haldedir Artık bana kendi katından bir yakın bahşet ki, bana mirasçı olur ve Yakub'un hanedanından bazılarına da mirasçı olur. Ve ey Efendim onu bir hoşnut olunan yap" demişti.

7- (Allah): "Ey Zekeriyya, şüphesiz ki biz seni bir oğlan çocuğu ile müjdeliyoruz. Onun ismi Yahya'dır. Biz ona önceden (başka birini) bir isimdaş olarak yapmamıştık."

8- (Zekeriyya): "Ey Efendim, karım doğurmaktan kesik olduğu halde ve oysa ki ben de (yaşça) o büyüklükten son sınıra ulaşmış olduğum halde, benim bir oğlan çocuğum nasıl olacak?" demişti.

9- (Allah): "Bu böyledir. Senin Efendin'O, bana göre basittir ve oysa ki ben de sen önceden bir şey değilken de seni takdir etmiştim' dedi" demişti.

10- (Zekeriyya): "Ey Efendim, bana bir ayet oluştur" demişti. (Allah): "Senin ayetin denk biri olduğun halde o insanlarla üç gece (sözlü) iletişim kuramamandır" demişti.

11- Böylece o özel bölümden topluluğuna çıkmış, onlara: "Gündüzün erken vakti ve akşam karanlığı (her daim O'nu) her türlü eksiklikten uzak tutun" diye vahyetmişti.

12- 13- 14- (Ona): "Ey Yahya o kitabı kuvvetle tut" (demiş) ve biz ona bir çocukken o bilgeliği ve kendi katımızdan bir sevecenlik ve bir arınmışlık vermiştik. Ve bir korunan ve annesine babasına karşı bir erdemliydi ve (onlara karşı) bir zorba, bir karşı gelen değildi.

15- Ve doğduğu gün ve öleceği gün ve bir yaşayan olarak harekete geçirileceği gün, bir esenlik onun üzerinedir.

16- 17- Ve sen o kitapta Meryem'i de hatırla. Bir zaman, halkından doğuda bir konum yerine ayrılmış ve onların berisinden bir engel bellemiş (kendisini onlardan tecrit etmiş) ti biz de ona esintimizi göndermiştik de böylece ona bir denk beşer olarak örneklenmişti.

18- (Meryem ona): "Eğer sen bir korunansan, şüphesiz ki ben senden, o sarmalayıcılığı kapsamlıya sığınıyorum" demişti.

19- (Elçi): "Ben ancak ve ancak, sana bir arınmış oğlan çocuğu bahşetmem için (gönderilmiş) senin Efendinin elçisiyim" demişti.

20- (Meryem ona): "Bana bir beşer dokunmadığı ve ben bir iffetsiz olmadığım halde, benim bir  oğlan çocuğum nasıl olacak?" demişti.

21- (Elçi): "Durum bundan ibaret. Senin Efendin'O, bana göre basittir. Bizim onu o insanlara (gözle görülen) bir ayet ve bizden bir sarmalayıcı iyilik olarak oluşturmamız için. Ve bir karara bağlanmış buyruktur' dedi" demişti.

22- Böylece onu taşımış ve onunla uzakta bir konum yerine ayrılmıştı.

23- (Doğum zamanı gelince) o doğum sancısı onu o hurmanın gövdesine getirmiş, (sancının acısıyla): "Keşke ben bunun öncesinde ölseydim de bir tamamen unutulmuş olsaydım" demişti.

24- 25- 26- Bunun üzerine onun alt tarafından (bir ses) ona: "Üzülme, senin Efendin senin alt tarafından bir akarsu oluşturdu. Ve o hurmanın gövdesini kendine doğru silkele ki, (hurma) olgun yaş olarak senin üzerine peş peşe düşsün. Artık (hurmayı) ye ve (suyu) iç bir gözü ferah ol (gözün aydın olsun). Şimdi eğer sen o beşerden birini görürsen, artık sen ona 'Şüphesiz ki ben o sarmalayıcılığı kapsamlıya kendini tutma adadım. Artık ben bugün bir insanla asla (sözlü) iletişim kurmayacağım' de" demişti.

27- 28- Böylece o, onu taşıyarak topluluğuna getirmişti. Onlar: "Ey Meryem, ant olsun ki bir acaip yakıştırma ile geldin. Ey Harun'un (soyundan gelen) kız kardeşi, senin baban kötü bir adam değildi ve senin annen de bir iffetsiz değildi" demişlerdi.

29- Bunun üzerine o, ona işaret etmişti. Onlar: "O beşikteki bir çocukla biz nasıl iletişim kurarız?" demişlerdi.

30- 31- 32- 33- (Çocuk): "Şüphesiz ki ben Allah'ın kuluyum. Bana o kitabı verdi ve beni bir haberci yaptı. Ve beni nerede olursam bir bereket verilmiş kıldı. Ve bana bir yaşayan olduğum sürece o kulluk görevini ve o arınmayı ve anneme karşı bir erdemli olmayı tembihledi. Ve beni bir zorba mutsuz yapmadı. Ve doğduğum gün ve öleceğim gün ve bir yaşayan olarak harekete geçirileceğim gün, esenlik benim üzerimedir" demişti.

34- Bu, tereddüte düşmekte oldukları Meryem'in oğlu İsa hakkındaki o gerçeğin (Allah'ın) sözüdür.

35- Allah için hiçbir çocuk sahiplenmek olası değildir. O, her türlü eksiklikten uzaktır. Bir buyruk yerine geleceği zaman, ona ancak ve ancak "Ol" der, o da hemen oluverir.

36- Ve (İsa şunu da demiştir): "Şüphesiz ki Allah, benim de Efendimdir ve sizin de Efendinizdir. Artık siz O'na kulluk edin. Bu, bir dosdoğru yoldur."

37- Buna rağmen onların arasından o gruplar aykırılığa düştü. Artık yazıklar olsun bir büyük günün tanıklığından dolayı gerçeği örtmüş olan kimselere.

38- Onlar bize gelecekleri gün neler işitecekler ve neler görecekler. Fakat o haksızlık yapanlar bugün bir apaçık sapkınlık içindedirler.

39- Ve sen onları hani o buyruğun yerine getirildiği özlemin günü ile uyar. Oysa onlar bir duyarsızlık içinde ve onlar inanmazlar.

40- Şüphesiz ki biz o yere ve onun üzerinde olan kimselere mirasçı olacağız ve onlar bize döndürülecekler.

41- Ve sen o kitap'ta İbrahim'i de hatırla. Şüphesiz ki o, bir çok doğru söyleyen haberciydi.

42- 43- 44- 45- Bir zaman babasına: "Ey babacığım, niçin işitmez ve görmez ve senden hiçbir şeyle ihtiyacı gideremez şeylere kulluk ediyorsun? Ey babacığım, sana gelmeyen o bilgiden, bana kesinlikle gelmiştir, o halde beni izle ki seni bir denk yola ileteyim. Ey babacığım, sakın o şeytana kulluk etme, şüphesiz ki o şeytan o sarmalayıcılığı kapsamlıya bir karşı gelendir. Ey babacığım, şüphesiz ki ben sana o sarmalayıcılığı kapsamlıdan bir azabın dokunup da böylece senin o şeytana bir yakın olmandan kaygılanıyorum" demişti.

46- (Babası): "Ey İbrahim, sen benim tanrılarımdan ilgi kesici misin? Eğer sen bundan vazgeçmezsen, kesinlikle seni taşlayacağım. Artık uzun bir mühlet beni terk et" demişti.

47- 48- (İbrahim): "Selam senin üzerinedir. Efendimden senin için bağışlama isteyeceğim. Şüphesiz ki O, bana karşı bir lütufkârdır. Ve sizden ve sizin Allah'ın berisinden çağırmakta olduğunuz şeylerden uzaklaşıyorum ve ben yalnızca Efendime çağrı yapıyorum. Ben, Efendime yaptığım çağrımda bir mutsuz olmamamı umuyorum" demişti.

49- Ne zaman ki o, onlardan ve onların Allah'ın berisinden kulluk etmekte oldukları şeylerden uzaklaştığında, biz ona İshak'ı ve Yakub'u bahşetmiş ve her birine bir haberci yapmıştık.

50- Ve biz onlara sarmalayıcı iyiliğimizden bahşetmiştik. Ve biz onlara (sonrakilerde) bir yüce doğruluk dili bıraktık.

51- Ve sen o kitap'ta Musa'yı da hatırla. Şüphesiz ki o, bir özgülenmişti ve bir haberci elçiydi.

52- Ve biz ona Tur'un o sağ yanından ona seslenmiş ve onu bir gizli konuşma için yakınlaştırmıştık.

53- Ve biz ona sarmalayıcı iyiliğimizden kardeşi Harun'u da bir haberci olarak bahşetmiştik.

54- Ve sen o kitap'ta İsmail'i de hatırla. Şüphesiz ki o, o verdiği söze sadıktı ve bir haberci elçiydi.

55- Ve kendi halkına o kulluk görevini ve o arınmayı buyururdu. Ve kendisinin Efendisinin yanında bir hoşnut olunmuştu.

56- Ve sen o kitap'ta İdris'i de hatırla. Şüphesiz ki o, bir doğru söyleyen haberciydi.

57- Ve biz onu bir yüce konum yerine yükseltmiştik.

58- İşte bunlar o kimselerdir ki, Allah'ın kendilerini nimetlendirmiş olduğu o habercilerden, Adem'in soyundan ve bizim Nuh'un beraberinde taşıdığımız kimselerden ve İbrahim'in ve İsrail'in (Yakub'un) soyundan doğruya ilettiklerimizden ve derlediğimiz kimselerdendir. Onlara sarmalayıcılığı kapsamlının ayetleri okunmakta olduğu zaman, bir boyun eğen olarak ve bir ağlayan olarak kapanırlardı.

59- Onlardan sonra o kulluk görevini kayba uğratan ve o güçlü arzularını izleyen bir ardıl (nesil) onlara ardıl oldu. Artık onlar ileride bir azgınlık ile karşılaşacaklar.

60- İtaate dönmüş ve inanmış ve bir düzgün iş işlemiş olan kimse hariç. İşte onlar, o bahçeye girecekler ve onlar hiçbir şeyle haksızlığa uğratılmazlar.

61- Sarmalayıcılığı kapsamlının kendisinin kullarına, o algılanamayanla  söz verdiği Adn bahçelerine. Gerçek şu ki, O'nun sözü (her zaman) yerine getirilmiştir.

62- Onlarda bir amaçsız söz işitmezler, ancak bir esenlik (sözü işitirler). Ve onlarda gündüzün erken vakti ve akşam karanlığı rızıkları (her daim) onlar içindir.

63- Bu, bizim kullarımızdan bir korunan olan kimseleri mirasçı yapacağımız o bahçedir.

64- Ve biz senin Efendinin buyruğundan başkası ile inmeyiz. Bizim önümüzde olan şey ve bizim ardımızda olan şey ve bu ikisinin arasında olan şey, O'nundur. Ve senin Efendin bir unutan da değildir.

65- O göklerin ve o yerin ve o ikisinin arasında olan şeylerin Efendisidir. O halde sen de O'na kulluk et. Ve O'na kulluğa direnip gayret etmeyi sürdür. Hiç O'na bir isimdaş biliyor musun?

66- Ve o insan: "Ben öldüğüm zaman mı ileride bir yaşayan olarak çıkarılacağım?" diyor.

67- Ve o insan önceden bir şey değilken, bizim onu takdir etmiş olduğumuzu hatırlamaz mı?

68- O halde senin Efendine ant olsun ki, biz onları ve o şeytanları kesinlikle sürüp toplayacağız. Sonra biz onları cehennemin çevresinde dizüstü çökmüş olarak kesinlikle hazır bulunduracağız.

69- Sonra biz, her taraftardan onların sarmalayıcılığı kapsamlıya karşı hangisi başkaldırıcılık bakımından daha çetindir kesinlikle çekip çıkaracağız.

70- Sonra biz oraya yaslanmak bakımından onların hangisi daha yakındır, kesinlikle en iyi bileniz.

71- Ve (ey yeniden dirilişe inanmayanlar) sizden kimse yoktur ki ona varıcı olmasın. (Bu), senin Efendinin üzerine şart kıldığı yerine getirilmiş bir karardır.

72- Sonra biz korunmuş olan kimseleri (cehenneme atılmaktan) kurtaracağız ve o haksızlık yapanları da dizüstü çökmüş olarak onda bırakacağız.

73- Ve onlara bizim ayetlerimiz apaçık olarak peşi sıra okunmakta olduğu zaman, o gerçeği örtmüş olan kimseler inanmış olan kimselere: "Bu iki bölükten hangisi mevki bakımından daha hayırlı ve elitlik bakımından daha iyidir?" der.

74- Ve biz onların öncesi kuşaktan nicesini yok ettik. Onlar eşya bakımından ve gösteriş bakımından (onlardan) daha iyiydi.

75- Sen de ki: "Kim o sapkınlığın içinde ise, (isterim ki) sarmalayıcılığı kapsamlı ona (bu durumunu) bir uzatmayla uzatsın. Nihayet  onlar söz verilmekte oldukları şeyleri ya o azabı ve ya da o anı gördükleri zaman, konum yeri bakımından o daha şerli ve asker bakımından daha zayıf artık kimdir bilecekler.

76- Ve Allah doğruya iletilen kimselerin doğruya iletimini artırır.  Ve o kalıcı düzgün işler ise, senin Efendinin yanında dönüşüm bakımından daha hayırlı ve geri döndürülüş bakımından daha hayırlıdır.

77- Bizim ayetlerimizi örtmüş olan ve: "Bana kesinlikle mal bakımından ve çocuk bakımından (güç) verilecek" diyen kimseyi gördün mü?

78- O algılanamayana muttali mi oldu yoksa sarmalayıcılığı kapsamlının yanından bir antlaşmaya mı tutundu?

79- Hayır. Dediği şeyi (hesap gününde) biz kitaplaştıracağız ve biz ona o azaptan uzattıkça uzatacağız.

80- Ve biz onun dediği şeye mirasçı olacağız ve bize bir kişi olarak gelecek.

81- Ve onlar Allah'ın berisinden kendilerine bir güç olmaları için bir takım tanrılar bellediler.

82- Hayır. (O tanrılar) onların kulluklarını (redderek) örtecekler ve onlara karşıt halde olacaklar.

83- Sen görmedin mi şüphesiz ki biz o şeytanları o gerçeği örtücülerin üzerine gönderdik de onları kışkırttıkça kışkırtıyorlar?

84- Artık onlara karşı sakın çabuklaşma. Biz ancak ve ancak onlar için (geriye) bir saymayla sayıyoruz.

85- O gün biz o korunanları sarmalayıcılığı kapsamlaya seçkin konuk olarak sürüp toplayacağız.

86- Ve biz o suç işleyenleri de cehenneme su arayan olarak sevk edeceğiz.

87- O çok şefkâtli'nin yanından bir antlaşmaya tutunan kimseler dışında o eşlikçiliğe sahip olamazlar.

88- Ve onlar: "Sarmalayıcılığı kapsamlı bir çocuk sahiplendi" dediler.

89- Ant olsun ki siz iğrenç bir şeyle geldiniz.

90- Ondan dolayı neredeyse o gökler yarılacaklar ve o yer parçalanacak ve o dağlar da bir sarsıntı ile yere kapaklanacak.

91- Onlar sarmalayıcılığı kapsamlıyı çocuk sahibi olarak çağırdılar diye.

92- Sarmalayıcılığı kapsamlının bir çocuk sahiplenmesi uygun olmaz.

93- O göklerde ve o yerde hiçbir kimse yoktur ki, sarmalayıcılığı kapsamlıya ancak bir kul olaraktan başkasıyla gelici olmasın. 

94- 95- Ant olsun ki onları sayılandırmış ve onları bir adetle adetlemiş ve o kalkışın günü onların hepsi O'na bir kişi olarak gelicidir.

96- Şüphesiz ki o kimseler inandılar ve o düzgün işleri işlediler, sarmalayıcılığı kapsamlı onlar için (kalplerinde) bir sevgi oluşturacaktır.

97- Biz onu, ancak ve ancak onunla o korunanları müjdelemen ve onunla bir azılı topluluğu uyarman için senin dilinle kolaylaştırdık.

98- Ve biz onların öncesi kuşaktan nicesini yok ettik. Onlardan birini hissedebiliyor musun veya onlara ait bir gizli ses dahi işitebiliyor musun?