17 Ağustos 2024 Cumartesi

HİCR SURESİ MEALİ

1- Elif, Lâm, Ra. İşte bu sana, kitabın ve apaçık okunanın ayetleridir.

2- (Gerçeği) örtenler, nice zamanlar: "Keşke teslim olanlardan olsaydık" diye arzu edecekler.

3- Onları yemeye ve yararlanmaya ve beklentinin eğlendirmesine bırak. Artık onlar ileride bilecekler.

4- Ve şehirden hiçbirini yok etmedik ki, onun bilinmiş bir yazgısı olmasın.

5- Toplumdan hiçbiri kendi süre sonunu öne çekemiyor ve sonralayamıyorlar.

6- 7- Ve: "Ey üzerine Hatırlatma indirilmiş olan, şüphesiz ki sen kesinlikle cinlenmişsin. Eğer doğru söyleyenlerden isen bize melekleri getirmeli değil miydin?" dediler.

8- Biz melekleri gerçek (bir neden) olmadıkça indirmeyiz. (İndirdiğimiz) takdirde de bakılmışlardan da olmazlar.

9- Şüphesiz ki Hatırlatmayı biz indirdik ve şüphesiz ki biz onu (Hatırlatmayı) kesinlikle (cin, şeytan müdahalesinden) koruyucularız.

10- Ve and olsun ki senden önce, önceki gruplara da (elçiler) gönderdik.

11- Onlara elçiden hiçbiri gelmiyordu ki, ancak onunla alay ediyor olmasınlar.

12- İşte biz onu (Hatırlatmayı) suçluların kalplerine böyle sokarız.

13- Ona (Hatırlatmaya) inanmazlar. Oysa ki (onlar gibi inanmayanlara uygulanan) öncekilerin yasası kesinlikle gelip geçmiştir.

14- 15- Ve eğer üzerlerine gökten bir kapı açsak oradan yükseliyor olsalar, yine de kesinlikle: "Gözlerimiz ancak ve ancak sarhoşlaştırıldı. Aksine biz sihirlenmişler topluluğuyuz" diyeceklerdi.

16-  17- Ve and olsun ki gökte kaleler var ettik ve onu bakanlar için süsledik. Ve onu her taşlanan şeytandan koruduk.

18- Ancak (buna rağmen yine de) kulak hırsızlığı yapmaya kalkışan olursa, artık onu da apaçık bir ateş parçası takip etmiştir.

19- Ve yeri uzattık ve orada sabitlikleri attık ve orada her şeyden tartılmış olarak bitirdik.

20- Ve sizin için ve kendisine rızıklandırıcılar olmadığınız canlılar için, orada geçimlikler var ettik.

21- Ve hiçbir şey yoktur ki onun depoları bizim yanımızda olmasın. Ve biz onu bilinmiş bir ölçüsü olmaksızın da indirmiyoruz.

22- Ve rüzgârları aşılayıcılar olarak gönderdik ve böylelikle gökten su indirerek onunla sizi suvardık. Ve oysa siz onun depolayıcısı değilsiniz.

23- Ve şüphesiz ki biz kesinlikle biz yaşatır ve öldürürüz. Ve biz varis olanlarız.

24- Ve and olsun ki içinizden öne geçenleri de bildik ve and olsun ki sonraya kalanları da bildik.

25- Ve şüphesiz ki senin Efendin, O, onları sürüp toplayacaktır. Şüphesiz ki O, en bilgedir her şeyi bilicidir.

26- Ve and olsun ki insanı kuru çamurdan şekillenmiş balçıktan takdir ettik.

27- Ve Cann'ı da onu önceden kavurucu ateşten takdir etmiştik.

28- 29- Ve bir zaman senin Efendin meleklere: "Şüphesiz ki ben kuru çamurdan şekillenmiş balçıktan bir beşer takdir edenim. Artık onu düzenlendirdiğim ve ona esintimden (hayat verme gücümden) üflediğim zaman, hemen ona boyun eğenler olarak çökün" demişti.

30- Meleklerin hepsi toplu halde hemen boyun eğmişti

31- İblis hariç. O boyun eğenlerin beraberinde olmaya direnmişti.

32- (Allah): "Ey İblis, sana ne oluyor ki boyun eğenlerin beraberinde olmuyorsun?" demişti.

33- (İblis): "Ben kuru çamurdan şekillenmiş bir balçıktan takdir ettiğin bir beşere boyun eğmek için (var) olmadım" demişti.

34- 35- (Allah): "Oradan hemen çık. Çünkü sen artık taşlanansın. Ve şüphesiz ki itaatin gününe kadar dışlama senin üzerinedir" demişti.

36- (İblis): "Efendim, harekete geçirilecekleri döneme kadar bana bak" demişti.

37- 38- (Allah): " Şüphesiz ki bilinmiş vaktin gününe kadar sen bakılmışlardansın" demişti.

39- 40- (İblis): "Efendim, senin beni azdırman sebebiyle, bende onlara yeryüzünde (kötülükleri) kesinlikle süsleyeceğim ve onları topluca kesinlikle azdıracağım. Ancak içlerinden senin özgülenmiş kulların hariç" demişti.

41- 42- 43- 44- (Allah): "İşte bu, bana göre dosdoğru yoldur. Şüphesiz ki sana uyan azgınlardan başka, benim kullarım üzerinde senin bir yetkin yoktur. Ve şüphesiz ki cehennem, onlara topluca söz verilmiş yerdir. Onun yedi kapısı vardır. Her kapı için onlardan paylaşılmış grup vardır" demişti.

45- Şüphesiz ki korunanlar cennetlerde ve su gözelerindedir.

46- (Onlara) "Esenlik ve güvenlikle oraya girin" (denilir).

47- Ve onların göğüslerinde (kin nefret gibi) kelepçeden ne varsa çekip çıkardık. Kardeşler olarak karşılıklı yüksek oturma yerlerindedirler.

48- Onlara orada yorgunluk dokunmaz ve onlar oradan çıkarılmış da olmayacaklar.

49- Kullarıma haber ver ki: Şüphesiz ki ben (evet) ben son derece bağışlayıcıyım son derece merhametliyim.

50- Ve şüphesiz ki benim azabım da, o son derece acı azaptır.

51- Ve onlara (kullarıma) İbrahim'in konuklarından haber ver.

52- Ve yanına girdikleri zaman "Selâm" demişlerdi. (İbrahim de): "Biz sizden ürperti hissedenleriz" demişti.

53- (Misafirler): "Ürperti hissetme, şüphesiz ki biz sana bilgin oğulu müjdelendiriyoruz" demişlerdi.

54- (İbrahim): "Üzerime (yaşça) büyüklük dokunmuşken beni mi müjdelendirdiniz? Neyin sebebiyle müjdelendiriyorsunuz?" demişti

55- (Misafirler): "Sana gerçeği müjdelendirdik. Artık sakın beklentiyi terk edenlerden olma" demişlerdi

56- (İbrahim de): "Kendisinin Efendisinin rahmetinden sapkınlardan başkası kim beklentiyi terk eder?" demişti.

57- (İbrahim): "Başkaca amacınız nedir ey elçiler?" demişti.

58- 59- 60- (Onlar da): " Şüphesiz ki biz suçlular topluluğuna gönderildik. Lût ailesi hariç. Şüphesiz biz onları onun karısı hariç olmak üzere topluca kurtaracağız. Çünkü onun (işledikleri sonucunda) kesinlikle geride kalanlardan olması ölçüsünü koyduk" demişlerdi.

61- 62- Elçiler Lût ailesine geldiğinde (Lût onlara): "Şüphesiz ki sizler tanınmayanlar topluluğusunuz" dedi.

63- 64- 65- (Elçiler): "Aksine, biz sana onların, onda tereddüte düşmekte olduklarını getirdik. Ve sana gerçeği getirdik ve şüphesiz ki biz kesinlikle doğru söyleyenleriz. Artık geceden bir kesitte halkını yürüt ve sen de onların arkalarına uy ve içinizden bir kimse dahi arkasına bile bakmasın.Ve buyurulunacağınız yere geçip gidin" dediler.

66- Ve ona işte şu: "Şüphesiz ki onların arkası sabaha girerlerken kesilmiş olacaktır" buyruğunu yerine getireceğimizi bildirdik.

67- Ve şehrin halkı müjdeleşerek geldi.

68- 69- (Lût): "Şüphesiz ki işte bunlar benim konuklarımdır. Artık beni mahçup etmeyin. Ve Allah'a karşı korunun ve beni rezil duruma düşürmeyin" dedi.

70- (Halk): "Biz seni insanlar(ın işine karışmak)dan vazgeçirmemiş miydik?

71- (Lût): "Eğer (doğru olanı) yapacaksanız, işte bunlar benim kızlarım" dedi.

72- (Elçiler): "Ömrüne and olsun ki şüphesiz ki onlar kesinlikle sarhoşlukları içinde bocalıyorlar" (dediler).

73- Gün ağarırken birden onları korkunç ses tutuverdi.

74- Oranın üstünü altına getirdik ve üzerlerine pişirilmiş çamurdan taşlar yağdırdık.

75- Şüphesiz ki bunda işaretlerden anlayanlar için kesinlikle işaretler vardır.

76- Ve şüphesiz ki orası kalıcı (gelip geçilen) bir yol üzerindedir.

77- Şüphesiz ki işte bunda inananlar için kesinlikle deliller vardır.

78- Ve şüphesiz ki Eyke'nin arkadaşları da kesinlikle haksızlık yapanlardı.

79- Bu yüzden biz de onlardan intikam aldık. Ve şüphesiz ki bu ikisi (Eyke ve Lut'un şehri) kesinlikle açıkça (göz) ön(ün)dedir

80- Ve and olsun ki Hicr'in arkadaşları da gönderilmişleri yalanladı.

81- Onlara ayetlerimizi vermiştik, fakat onlardan kayıtsız kalanlar oldular.

82- Ve dağlardan güvenli evler yontuyorlardı.

83- Sabahlarlarken birden onları korkunç ses onları tutuverdi.

84- Artık kazanmakta oldukları onları hiç bir şeyden zenginleştirmedi.

85- Biz gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakileri gerçek (bir neden) den başka takdir etmedik. Ve şüphesiz ki saat kesinlikle gelicidir. Artık sen güzel müsamaha ile karşılık ver.

86- Şüphesiz ki senin Efendin, O tekrar tekrar takdir edendir her şeyi bilendir.

87- Ve and olsun ki sana tekrarlan elçilik gücünden* ve büyük Kur'an'ı verdik.

* Ayette geçen "Seb'an" kelimesine "Güç" anlamı verme gerekçemiz, bu ayetin yorumu ile ilgili çok farklı görüşlerin olması ve bu kelimenin sadece 6 dan sonraki bir rakamı ifade etmemesi ve sembolik bir anlamının olmasındandır. Ayrıca Maide s. 3. ayetinde de geçen bu kelimenin güçten kinaye olarak yırtıcı hayvanlar için kullanılmış olması, bizi bu kelimeye "Güç" anlamı vermeye yöneltmiştir. En doğrusunu Allah (c.c.) bilir.

88- İçlerinden bazı çiftleri onunla yararlandırdığımız şeylere iki gözünü sakın uzatma. Ve onlara da üzülme. Ve inananlara kanadını alçalt.

89- Ve de ki: "Şüphesiz ki ben (evet) ben apaçık uyarıcıyım."

90- Nitekim (Salih'i öldürmek için aralarında) yemin edenlerin üzerine de (azap) indirmiştik.*

* Bu ayete diğer meâllere göre farklı bir meâl verme gerekçemiz, surenin 80-84. ayetleri arasında Hicr topluluğundan bahsediliyor olması ve Neml s. 49. ayeti ile bağ kurmamızdır.

91- Onlar ki Kur'an'ı parça parça yaptılar.

92- 93- Artık senin Efendine and olsun ki işlemekte olduklarından dolayı onlardan topluca soracağız.

94- Artık sen sana buyurulmakta olanı çatlatırcasına ortaya koy ve ortaklaştıranlardan kayıtsız kal.

95- Şüphesiz ki alay edicilere karşı biz sana yeterliyiz.

96- Onlar ki Allah'ın beraberinde diğer bir tanrı ediniyorlar.

97- Ve and olsun ki onların söylemekte oldukları nedeniyle göğsünün daralmakta olduğunu biliyoruz.

98- Artık Efendini övgü ile her türlü eksiklikten uzak tut ve boyun eğenlerden ol.

99- Ve Efendine kulluk et ki şüphe duymadan inanasın.


12 Ağustos 2024 Pazartesi

Hicr s. 9. Ayeti: Kur'an'ın Korunmuşluğu Üzerine

Kur'an üzerine yapılan konuşmalarda açılan konulardan bir tanesi de, onun kıyamete kadar Allah tarafından korunacağı üzerinedir. Bu konuşmanın delil getirildiği ayet ise Hicr s. 9. ayetidir. Biz bu yazımızda konu ile ilgili olarak delil getirilen bu ayetin böyle bir anlama gelip gelemeyeceği üzerinde durmaya çalışacağız.

Kur'an üzerinde yapılan konuşmalarda genel olarak yapılan hatalardan bir tanesi de, bütüncül okuma değil parçacı okuma yapılmasıdır. Bu okumanın altında yatan en önemli etken ise, kişinin ön kabulünü Kur'an'a onaylatma çabasıdır. Yani birçok kişinin "Kur'an acaba bu konuda ne demiş olabilir?" sorusunun cevabını aramak yerine, "Ben ön kabulümü Kur'an'a nasıl onaylatabilirim?" sorusunun cevabına yönelik okuma yapmasıdır

Kanaatimizce, Hicr s. 9. ayeti ile ilgili varılan sonuç ta böyle bir parçacı okumanın sonucu olup, eğer bütüncül bir okuma yapılacak olduğunda, daha farklı bir anlam ortaya çıkacaktır. İlgili ayeti daha doğru anlamanın yolu öncelikle surenin 6. ayetinden itibaren okumaya başlamak olduğunu düşünmekteyiz.

Hicr s. 6- 7- Ve (inkâr edenler): "Ey  üzerine Hatırlatma (Ezzikr) indirilmiş olan, şüphesiz ki sen kesinlikle cinlenmişsin. Eğer doğrulardan isen bize melekleri getirmeli değil miydin?" dediler.

Hicr s. 8- Biz melekleri bir gerçek olmadıkça indirmeyiz. İndirdiğimiz takdirde de süre verilmişlerden de olmazlar.

Hicr s. 6. ve 7. ayetlerinde Mekke müşriklerinin Muhammed (a.s.) ın elçiliğini ret etmek için ortaya sürdükleri iddialardan bir tanesi onun "Mecnun" Yani "Cinlenmiş" olduğu iddiasıdır. Bu kelime, birçok mealde hatalı olarak "Deli" olarak çevrilmekte ve Kur'an'ın bu konuda vermek istediği mesajın doğru anlaşılmamasına sebebiyet vermektedir. Çünkü "Mecnun" olmak nüzul ortamında cinlerle alâka kuranlar için söylenen bir sözdür. Bu iddianın temelinde cinlerden haber alan, söylediği sözün o kişiye cinler tarafından ilham edilmiş olduğu yönünde bir inanç mevcuttur. 

Bu iddia Mekke müşriklerinin Muhammed (a.s.) ı çağrısını insanlar gözünde küçük düşürmek için ortaya atılan iddialardan bir tanesidir. Yani ona indirilen vahyin Allah (c.c.) tarafından değil, cinler tarafından ilham edildiğidir. Cinlerin kendisine musallat olduğu bir kişinin de söyledikleri ciddiye alınacak sözler değildir. İşte surenin 6. ve 7. ayetleri bu iddiayı dile getirmektedir.

Hicr. s. 6. ve 7. ayetleri böyle okuduktan sonra 9. ayeti okuyabiliriz.

Hicr s. 9- Şüphesiz ki Hatırlatmayı (Ezzikr) biz indirdik ve şüphesiz ki biz onu (Hatırlatmayı) kesinlikle (cin müdahalesinden de) koruyucularız.

Ayette bir koruma konusunun olduğu göz ardı edilemez. Fakat bu korumanın kime ve nasıl bir koruma olduğu konusu öncelerden beri tartışma konusudur. Eski tefsirlere bakıldığında, ayetin Arapça metninde geçen "Lehu"  edatının kimin için kullanılmış olabileceği yönünde farklı görüşler bulunmaktadır. Bazı tefsirciler bu edatın Muhammed (a.s.) için kullanılmış olabileceği yönünde görüşler serd ederek, ayetin Muhammed (a.s.) ın korunacağı yönünde bir beyanı olduğunu iddia etmişler, bu iddialarına da başka ayetlerden ve gramer kurallarından delil getirmişlerdir.

Biz bu görüşün asla kabul edilemez olduğunu düşünmemekle birlikle, olayı Kur'an bütünlüğünde ve nuzül dönemi arka plânı dahilinde düşündüğümüzde bu görüşün isabetli olamayacağı kanaatinde olduğumuzu söyleyebiliriz. Çünkü;

Nuzül dönemi arka plânına baktığımızda, kendilerine "Mecnun, Kâhin, Arraf" gibi isim verilen bazı kimselerin insanüstü güçlerden yani "CİN" adı verilmiş olan varlıklardan gökyüzünden haberler aldıklarına dair yaygın bir inanç mevcuttur. Mekkeli müşriklerde böyle bir inanca istinaden Muhammed (a.s.) ın aldığı vahyin böyle bir durumun neticesi olduğu kanaatine sahip olmuşlar ve onu "Mecnun" olarak nitelemişlerdir.

Hicr s. 9. ayetini anlamak, böyle bir iddiayı merkeze aldımızda kolaylaşacaktır. Ayrıca aynı surenin 16.17.18 ayetleri, Saffat s. 6.7. 8. 9. ve 10. ayetleri, Cin s. 8. ve 9. ayetleri, Muhammed (a.s.)a inen vahyin herhangi bir şeytan veya cin bulaşması olmadan ona Allah- Melek elçi- Beşer elçi yoluyla indirildiğini beyan etmektedir. Yani Mekke müşriklerinin vahye ve elçiye karşı olan bu iddialarını yalanlamaktadır.

İşte Hicr s. 9. ayeti böyle korunmuşluktan bahsetmektedir. Muhammed (a.s.) indirilmekte olan ve ayette "Ezzikr" olarak ifade edilen kitap, hiçbir şekilde dış etken olmadan Allah (c.c) den melek elçiye ondan da beşer elçiye ulaşmaktadır. Yani Kur'an vahyediliş sürecinde korunan bir kitaptır ve ona asla herhangi bir dış etken müdahalesi olmamıştır. 

Hicr s. 9. ayeti ile ilgili durum böyle iken, " Şimdi siz Kur'an korunmamıştır mı demek istiyorsunuz?" şeklinde bir sorunun sorulması gayet yerinde bir sorudur. 

El cevap: Hayır, "Kur'an korunmamıştır" şeklinde bir iddiamız asla ve kat'a yoktur. Bizim iddiamız, Hicr s. 9. ayetinin mushafın kıyamete kadar Allah tarafından korunacağının bu ayet ile garanti altına alınmış olduğu düşüncesinin doğru olmadığıdır.

         --------- Peki, Kur'an korunmuş mudur yoksa korunmamış mıdır? --------

Bir kitabın korunmuş veya korunmamış olduğunun bilinmesi, o kitabın asıl nüshası ile karşılaştırılması suretiyle olması gerektiği, bu soruya verilebilecek cevaplardan bir tanesidir.

Biz Tevrat ve İncil'in bugün Yahudi ve Hristiyanlarca kabul edilen kısmının, tamamının Allah (c.c.) tarafından indirilen Tevrat ve İncil olmadığını iddia ederken, Kur'an'ı baz almaktayız. Biz Kur'an'ın Allah (c.c) tarafından indirilen bir kitap olduğuna inanmış olmamızdan dolayı, Kur'an'da Tevrat ve İncil'in tahrif edildiği yönündeki ayetler bizim için delil mesabesindedir.

Eğer Kur'an tahrif edilmiş ise, böyle bir şey mümkün olmamakla beraber, bugün yeni bir kitabın inerek bu kitap üzerinde bazı tahrifatların yapıldığını beyan eden ayetlerin olması gerekir ki, biz Kur'an'ın Muhammed (a.s.) sonrasında tahrif edilmiş olduğuna inanalım.

Bugün Kur'an merkezli düşünce sahibi olduğunu iddia eden bazı kimselerin, Kur'an'ın orjinal metni sanki kendi ellerindeymiş gibiymişcesine, bazı kelimeler üzerinde şahsi tasarruflar yaparak Kur'an'ın tahrif olduğunu ve bu tahrifatın kendileri tarafından düzeltiliyor olduğu iddiası, yeni bir Kur'an yazma çalışmasından başka birşey değildir. Bu kişilerin en garip iddialarından bir tanesi, Kur'an'ın yazılı olarak indirildiği iddiasıdır. 

Onlara göre Kur'an yazılı ve harekesiz olarak inmiş, sonradan harekelendiği için bazı kelimeler üzerinde tahrifat yapılmış, ve ellerinde orjinal metin olan! bu kimseler bu tahrifatları düzeltmektedirler.

Yazımızın konusu Kur'an'ın tahrif edilip edilmediği konusu olmadığı için fazla uzatmamak adına kısaca bu kadarını söylemek istiyoruz.

Hasılı kelâm; Hicr s. 9. ayeti mushafın kıyamete kadar korunacağının garanti alnda olduğunu beyan eden bir ayet değil, onun iniş sürecinde dış etkenlerden korunmuş olduğunu beyan eden bir ayettir. Bununla birlikte Kur'an'ın tahrif edilmiş olduğu yönünde bir düşüncemiz de asla yoktur.

                                   EN DOĞRUSUNU ALLAH(C.C.) BİLİR.


11 Ağustos 2024 Pazar

İBRAHİM SURESİ MEALİ

1- Elif, Lâm, Ra. Bir kitap ki Efendilerinin duyumuyla insanları karanlıklardan ışığa, güçlü övgüye lâyık (Allah)ın yoluna iletmen için, onu sana indirdik.

2- Allah, göklerde olanlar ve yerde olanlar O'nundur. Ve şiddetli azaptan dolayı yazıklar olsun o (gerçeği) örtücülere.

3- Onlar ki, şimdiki yaşamı sonrakinin üzerine tercih ederler  ve Allah'ın yolundan uzaklaştırırlar ve onda eğri büğrü arama peşine düşerler. İşte onlar, uzak sapkınlık içindedirler.

4- Ve elçiden hiçbirini onlara açıklaması için kendi topluluğunun dilinden başkası ile göndermedik. Böylelikle Allah dilediğini saptırır ve dilediğini doğru yola iletir. Ve O, çok güçlüdür en bilgedir.

5- Ve and olsun ki Musa'yı: "Topluluğunu karanlıklardan ışığa çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlat" diye, ayetlerimizle gönderdik. Şüphesiz ki bunda çokça direnerek gayret eden şükreden için işaretler vardır.

6- 7- Ve bir zaman Musa topluluğuna: "Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Bir zaman sizi, oğullarınızı boğazlamak, kadınlarınızı yaşatmak suretiyle azabın kötüsüne süren Firavun yoldaşlarından kurtarmıştı. Ve bunda sizin için Efendinizden büyük bir yıpratma vardı. Ve bir zaman Efendiniz - Eğer şükrederseniz, kesinlikle size artırırım ve eğer (gerçeği) örterseniz, şüphesiz ki benim azabım kesinlikle şiddetlidir- diye duyurmuştu" demişti.

8- Ve Musa (devam ederek): "Eğer siz ve yeryüzünde olanlar toplu halde (gerçeği) örtecek olursanız, durum şu ki; Şüphesiz ki Allah kesinlikle zengindir övgüye lâyıktır" demişti.

9- Size, sizden önceki Nuh ve Ad ve Semud ve onların ardındaki topluluğunun ki onları Allah'tan başkası bilmez, haberi gelmedi mi? Elçileri onlara apaçık delilleri getirmiş, buna karşılık onlar da ellerini ağızlarına doğru döndürerek: "Şüphesiz ki biz sizin onunla gönderildiğinizi (ret ederek) örttük ve şüphesiz ki biz, sizin bizi kendisine çağırdığınıza karşı kuşkulu bir belirsizlik içindeyiz" dediler.

10- Elçileri de (onlara): "Göklerin ve yerin yarıp çıkarıcısı Allah'ta kuşku mu var? Sizi suçlarınızdan bir kısmını bağışlaması için ve sizi isimlenmiş bir süre sonuna kadar sonralaması için çağırıyor" dedi. (Onlar da elçilerine): "Siz bizim örneğimiz gibi bir beşerden başkası değilsiniz. Siz bizi atalarımızın kulluk etmekte olduklarından uzaklaştırmak istiyorsunuz. Öyleyse bize apaçık bir yetki getirin" dediler.

11- 12- Elçileri de onlara: "(Evet) biz sizin örneğiniz gibi bir beşerden başkası değiliz. Allah kullarından dilediğine büyük iyilikte bulunur. Ve bizim için Allah'ın duyumu olmadıkça size yetki getirmemiz olamaz. Ve inananlar artık yalnızca Allah'ı üstlenici edinsin. Ve bize ne oluyor ki, O bizi yollarımıza iletmişken Allah'ı üstlenici edinmeyelim. Ve biz, sizin bize verdiğiniz rahatsızlığa karşı kesinlikle direnerek gayret edeceğiz. Ve üstlenici edinenler artık yalnızca Allah'ı üstlenici edinsin" dedi.

13- 14- Ve (gerçeği) örtenler de elçilerine: "Sizi kesinlikle toprağımızdan çıkaracağız ya da hemen bizim ortak değerimize geri döneceksiniz" dediler. Bunun üzerine Efendileri onlara: "Haksızlık yapanları kesinlikle yok edeceğiz. Ve onların ardından sizi kesinlikle o toprağa yerleştireceğiz. İşte bu, benim mevkimden kaygı duyan ve tehdidimden kaygı duyan içindir" diye vahyetti.

15- Ve (elçiler) açıklık istediler. Ve her zorba inatçı perişan oldu.

16- Onun (perişanlığın) ardından da cehennem vardır. Ve irinli sudan suvarılır.

17- Onu yutmaya çalışacak, fakat neredeyse onu boğazından geçiremeyecektir. Ve ölüm ona her taraftan gelecek, oysa o ölemeyecektir. Ve onun ardından daha da sert azap vardır. 

18- Efendilerini (nden gelen gerçeği) örtenlerin işlediklerinin örneği, fırtınalı bir günde onu rüzgârın savurduğu kül gibidir. (Bu kimseler) kazandıklarından hiç bir şey elde edemezler. İşte bu, uzak sapkınlığın ta kendisidir.

19- 20- Allah'ın gökleri ve yeri gerçek (bir neden)le takdir ettiğini görmedin mi? Eğer dilerse sizi giderir ve yeni takdir ediliş getirir. Ve bu da Allah'ın üzerine güç değildir.

21- Ve toplu halde Allah'ın huzuruna belirdiler. Zayıflar büyüklenenlere: "Biz size uymuş durumda idik. Şimdi siz bizi Allah'ın azabına karşı bir şeyden zenginleştirici misiniz?" dedi. (Büyüklenenler): "Eğer Allah bizi doğru yola iletmiş olsaydı, biz de sizi doğru yola iletirdik. Artık sızlansak ta dirensek te bizim için aynıdır. Bizim için kaçacak bir yer yok" dediler.

22- Ve buyruk yerine getirildiğinde şeytan: "Şüphesiz ki Allah, size sözün gerçek olanını söz verdi. Ve ben de size söz verdim, fakat ben size karşı aykırı davrandım. Benim sizin üzerinizde bir yetkim yoktu. Ancak ben sizi sadece çağırdım, siz de bana (olumlu) cevap verdiniz. Artık beni kınamayın, benliğinizi kınayın. Ben size imdat edici değilim ve siz de bana  imdat ediciler değilsiniz. Şüphesiz ki ben, sizin beni ortaklaştırmanızı önceden (ret ederek) örtmüştüm. Şüphesiz ki haksızlık yapanlar için acı azap vardır" dedi.

23- Ve inanan ve düzgün işler işleyenler, Efendilerinin duyumuyla orada ölüm görmemek üzere kalıcı olacakları altından nehirler akar cennetlere girdirildi. Oradaki esenlik temennileri "Selâm" dır. 

24- 25- Görmedin mi Allah nasıl örnek olarak ortaya koydu? Temiz kelime, onun kökü kalıcı ve onun dalı gökte olan temiz ağaç gibidir. Kendisinin Efendisinin duyumuyla yemişini her vakit verir. Ve Allah insanlara hatırlamaları için örnekleri böyle ortaya koyar.

26- Ve murdar kelimenin örneği ise, gövdesi yerin üstünden koparılmış kararı olmayan murdar ağaç gibidir. 

27-Allah inananları şimdiki yaşamda ve sonrakinde kalıcı sözle kalıcılaştırır. Ve Allah haksızlık yapanları saptırır ve Allah dilediğini yapar.

28- 29- Allah nimetini (gerçeği) örtmeyle değiştirenleri ve topluluklarına yıkım yurdunu serbest hale getirenleri görmedin mi? Cehennem. Ona yaslanacaklar. Ve ne sıkıntılı karar yeridir.

30- Ve O'nun yolundan saptırmak için Allah'a denkler kıldılar. De ki: "(Şimdilik) yararlanın. Şüphesiz ki dönüşünüz artık ateşedir."

31- İnanan kullarıma de ki; Onda ne alışverişin ve ne de dostluğun olacağı gün gelmeden önce, kulluk görevlerini ayakta tutsunlar ve onları rızıklandırdığımızı şeylerden, saklı olarak veya açık olarak dağıtsınlar.

32- 33-  Allah, gökleri ve yeri takdir eden ve gökten su indirerek onunla size rızık olmak üzere ürünlerden çıkaran ve O'nun buyruğu ile denizde akması için gemileri size boyun eğdiren ve nehirleri size boyun eğdirendir. Ve güneşi ve ayı, aynı minval üzere size boyun eğdiren ve geceyi ve gündüzü size boyun eğdirendir.

34- Ve sorduğunuzun hepsinden size verdi. Ve eğer Allah'ın nimetini sayacak olsanız, onu sayılandıramazsınız. Şüphesiz ki insan çok haksızlık yapan çok nankördür.

35- 36- 37- 38- 39- 40- 41- Bir zaman İbrahim: "Efendim, bu yöreyi güvenli bir hale getir ve beni ve oğullarımı putlara kulluk etmemizden uzak tut. Efendim, şüphesiz ki onlar insanlardan birçoğunu saptırdılar. Artık kim bana uyarsa, şüphesiz ki o artık bendendir. Ve kim bana karşı çıkarsa, şüphesiz ki artık sen çok bağışlayıcı çok merhamet edicisin. Efendimiz, şüphesiz ki ben soyumdan bir kısmını ekinsiz bir vadide, senin yasaklaştırılmış evinin yanında yerleştirdim. Efendimiz, kulluk görevlerini ayakta tutmaları için. Artık insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara yönelen kıl ve şükretmeleri için onları ürünlerden rızıklandır. Efendimiz, şüphesiz ki sen neyi saklıyoruz neyi açığa vuruyoruz onu bilirsin. Ve Allah'a ne yerde ve ne de gökte hiçbir şey gizli kalmaz. Övgü O Allah'a dır ki, bana (yaşça) büyüklüğümün üzerine İsmail'i ve İshak'ı bahşetti. Şüphesiz ki benim Efendim çağrıyı kesinlikle işiticidir. Efendim, beni kulluk görevlerini ayakta tutan kıl ve soyumdan da. Efendimiz, ve çağrımı kabul et. Efendimiz, hesabın gününde beni ve anne babamı ve inananları bağışla" demişti.

42- Ve Allah'ı haksızlık yapanların işlemekte olduklarından duyarsız halde olduğunu sakın hesap etme. Onları ancak ve ancak onda gözlerin donup kalacağı güne sonralamaktadır.

43- Başlarını dikerek (develer gibi) koşacaklar. Bakışları onlara geri döndürülmez (gözlerini açıp kapayamazlar). Ve gönülleri de bomboştur (kendileri için rahmet beklentileri yoktur).

44- 45- Ve insanları onlara azabın geleceği günle uyar. (O gün geldiğinde) haksızlık yapanlar: "Efendimiz, bizi yakın bir süre sonuna kadar sonrala da senin çağrına (olumlu) cevap verelim ve elçilere uyalım" derler. (Onlara karşılık olarak): "Önceden kendiniz için değişme olmayacağına dair yemin etmiş değil miydiniz? Ve sizler benliklerine haksızlık yapanların yerleşkelerine yerleşmiştiniz ve onlara (sizden önce) nasıl yaptığımız size apaçık belli olmuş ve sizlere örnekler de ortaya koymuştuk" (denir).

46- Ve onlar gerçekten tuzaklarını kurdular. Ve onların tuzakları (nın bilgisi ve karşılığı) Allah'ın yanındadır. Ve eğer ki onların tuzakları, o (tuzağın gücü)nden dolayı dağlar (yerinden) değişse de.

47- O halde sakın Allah'ı, elçilerine olan (yardım) sözüne aykırı davranıcı hesap etme. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür intikam sahibidir.

48- O gün yer, yerin başkasıyla değiştirilerek ve gökler de (değiştirilerek) tek olan boyun eğdirici güce sahip Allah'a belirdiler.

49- 50- Ve o dönem suçluların zincirlerle birbirlerine yaklaştırılmış halde görürsün. Giysileri eritilmiş bakırdandır ve yüzlerini ateş kaplar.

51- Allah (yanlış yapan) her benliğe kazandığının karşılığı vermesi için. Şüphesiz ki Allah, hesabı hızlı görendir.

52- İşte bu, insanlara onunla uyarılmaları ve O'nun ancak ve ancak tek tanrı olduğunu bilmeleri ve temiz akıl sahiplerinin hatırlaması için, bir ulaştırma duyurmadır.


5 Ağustos 2024 Pazartesi

RA'D SURESİ MEALİ

1- Elif, Lâm, Mim, Ra. İşte bu sana kitabın ayetleridir. Ve sana Efendinden indirilmiş olan gerçektir. Fakat insanların çoğu bilmezler.

2- Allah, görmekte olduğunuz gökleri direksiz yükselten, sonra tahtın üzerine (yönetime) oturan ve güneşi ve ayı boyun eğdirendir. Hepsi isimlenmiş bir süre sonu için akmaktadır. (Bunlar ile ilgili) buyruğu ardı ardına düzenlemektedir. Efendiniz ile karşılaşacağınıza şüphe duymadan inanmanız için, ayetleri ayrıntılı olarak açıklıyor.

3- Ve O, yeri yayıp uzatan ve orada sabitlikler ve nehirler kılan ve orada bütün meyvelerden iki eş var eden, geceyi gündüze kaplattırandır. Şüphesiz ki işte bunda düşünenler topluluğu için kesinlikle işaretler vardır.

4- Ve yeryüzünde birbirine komşu (toprak) kesitler ve bazısını bazısından yemesinde (lezzetçe) üstünleştirdiğimiz üzümlerden bahçeler ve ekinlik ve çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki, tek suyla suvarılır. Şüphesiz ki işte bunda bağ kuranlar topluluğu için kesinlikle işaretler vardır.

5- Ve eğer şaşıracaksan asıl şaşırılacak olan onların: "Biz toprak olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi yeni takdir edilişte olacağız?" demeleridir. İşte onlar Efendilerini (nden gelen gerçeği) örtenlerdir. Ve kelepçeler işte onların boyunlarındadır.Ve işte onlar ateşin arkadaşlarıdır. Onlar  orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

6- Ve senden, güzellikten önce kötülüğü hızlı istiyorlar. Oysa onlardan önce kesinlikle örnekler gelip geçmiştir. Ve şüphesiz ki senin Efendin haksızlık yapmalarına rağmen, insanlara karşı bağışlama sahibidir. Ve şüphesiz ki senin Efendinin sonuçlandırması kesinlikle şiddetlidir.

7- Ve (gerçeği) örtenler: "Ona kendisinin Efendisinden bir delil indirilmeli değil miydi?" diyorlar. Sen ancak ve ancak bir uyarıcısın ve her topluluk için bir yol gösterici vardır.

8- Allah, her dişi ne taşır ve rahimler neyi eksiltir ve neyi artırır bilendir. Ve herşey O'nun yanında ölçülenmiştir.

9- Duyularla algılanamayananın ve tanık olunanın bilicisidir. Çok büyüktür çok yücedir.

10- İçinizden sözü saklayan da ve onu açıkça söyleyen de ve geceye gizlenen de ve gündüze akıp giden de (Allah için) eşittir.

11- Onun (insanın) önünden ve arkasından Allah'ın buyruğundan dolayı onun (yaptıklarını kaydedip) koruyan takipçiler vardır. Şüphesiz ki bir topluluk benliklerinde olanı (olumlu veya olumsuz yönde) başkalaştırmadıkça, Allah'ta  o topluluğu (olumsuz veya olumlu yönde) başkalaştırmaz. Ve Allah bir topluluğa kötülük istediği zaman, artık onun geri döndürülmesi yoktur. Ve onlar için O'nun aşağısından olan yönelenden kimse yoktur.

12- O, size kaygı ve umut hali olarak şimşeği gördüren ve ağır bulutları meydana getirendir.

13- Gök gürültüsü, O'nu övgü ile her türlü eksiklikten uzak tutar ve meleklerde O'nun kaygısından (aynısını yaparlar). Yıldırımları gönderir de, onlar Allah'a karşı üstünlük sağlamaya çalışır haldelerken onu dilediğine isabet ettirir. Ve O, darbesi şiddetli olandır.

14- Çağrının gerçek olanı O'nadır. Ve onların O'nun aşağısından çağırmakta oldukları, onlara hiçbir şekilde cevap veremezler. (Onların durumu) ancak ağzına suyun ulaşması için iki avucunu genişleten gibidir. Oysa o (su) ona ulaşıcı değildir. (Gerçeği) örtücülerin çağrısı, sapkınlıktan başka birşey değildir.

15- Ve göklerde ve yerde kim varsa ve onların gölgeleri de zorlanarak veya zorlanmayarak, sabah akşam Allah'a boyun eğerler.

16- De ki: "Göklerin ve yerin Efendisi kimdir?" De ki: "Allah'tır." De ki: "Benlikleri için ne faydaya ve ne de zorluğa sahip olamayan Allah'ın aşağısından yönelenlere mi tutundunuz?" De ki: "Kör ve gören eşit olur mu? Yahut karanlıklar ve ışık eşit olur mu?" Yoksa Allah'ı ortaklar kıldılar da (o ortaklar) O'nun takdir etmesi gibi takdir ettiler de, bu takdir etme onlara benzer mi geldi? De ki: "Allah, herşeyin takdir edicisicidir. Ve O, tektir boyun eğdirici güce sahiptir."

17- Gökten su indirdi dereler kendi ölçüsünce aktı, böylece akıntı üste çıkan bir köpük yüklendi. Ve süs veya yarar peşine düşmek için ateşte üzerine yakıp tutuşturmakta olduklarında da onun örneği gibi bir köpük vardır. İşte Allah, gerçeği gerçek olmayanın üzerine böyle koyar. Köpüğe gelince curuf olarak gider, insanlara faydalı olana gelince, o yeryüzünde durup bekler. İşte Allah örnekleri böyle ortaya koyar.

18- Efendilerine (olumlu) cevap veren kimseler için, en güzeli vardır. Ve O'na (olumlu) cevap vermeyen kimseler, eğer yeryüzündekiler toplu halde ve bir o kadarı da onun beraberinde onların olsaydı, kesinlikle onu kurtulmalık olarak verirlerdi. İşte onlar, hesabın sıkıntılısı onlar içindir. Ve onların sığınağı cehennemdir. Ve ne kötü yataktır.

19- Efendinden sana indirilmiş olanın gerçek olduğunu bilen kimse, o kör kimse gibi midir? Ancak ve ancak temiz akıl sahipleri hatırlarlar.

20- Onlar ki, Allah'ın antlaşmasını tastamam yerine getirirler ve yeminle bağlanmış sözü bozmazlar.
 
21- Ve onlar ki, Allah'ın ona bitişmesini buyurduğunu bitiştirirler ve Efendilerinden endişe duyarlar ve hesabın kötüsüne karşı kaygı duyarlar.

22- Ve onlar ki, Efendilerinin yüzünün peşine düşüp direnerek gayret gösterdiler ve kulluk görevlerini yerine getirdiler ve kendilerini rızıklandırdığımızı şeylerden saklı olarak veya açık olarak (iyilik yolunda) dağıttılar ve kötülüğü güzellikle savarlar. İşte onlar, yurdun (güzel) sonucu onlar içindir.

23- 24- Adn cennetleri. Babalarından ve eşlerinden ve soylarından düzgün olanlar ile ona gireceklerdir. Ve meleklerde her kapıdan üzerlerine: "Direnerek gayret etmenizden dolayı esenlik sizin üzerinize olsun. Ne güzel yurdun sonucudur" (diyerek) girerler.

25- Onlar ki, Allah'ın antlaşmasını yeminle bağlanmasının ardından bozarlar ve Allah'ın ona bitiştirilmesini buyurduğu şeyi keserler ve yeryüzünde bozuculuk yaparlar. İşte onlar, dışlama onlar içindir ve yurdun kötüsü onlar içindir.

26- Allah dilediği kimse için rızkı geniş tutar ve bir ölçüye göre verir. Onlar şimdiki yaşam ile sevindiler. Oysa şimdiki hayat ahirete göre (geçici bir) yararlanmadan başka birşey değildir.

27- Ve (gerçeği) örtenler: "Ona kendisinin Efendisinden bir delil indirilmeli değil miydi?" diyorlar. De ki: "Şüphesiz ki Allah dilediğini saptırır ve O'na dönen kimseyi de doğru yola iletir."

28- Onlar ki, inanan ve kalpleri Allah'ın hatırlamasıyla rahatlayanlardır. Dikkat edin, kalpler Allah'ın hatırlaması ile rahatlar.

29- Onlar ki, inandılar ve düzgün işler işlediler. Hoşluk ve varılacak yerin en güzeli onlar içindir.

30- İşte böylece seni kendisinden önce toplumların gelip geçtiği ve Rahman'ı(n gerçeğini) örten bir durumdaki topluma, sana vahyettiğimizi onlara peşi sıra okuman için gönderdik. De ki. "O, benim Efendimdir. O'ndan başka tanrı yoktur. O'nu üstlenici edindim ve (itaatle) dönüşüm O'nadır."

31- Ve eğer bir okunan ki, onunla dağlar yürütülmüş olsa veya onunla yer parça parça edilmiş olsa veya onunla ölüler konuşturulmuş olsa (yine de inanmazlardı). Aksine, buyruk topluca Allah'a aittir. İnananlar  ümit kesmedi mi; Eğer Allah dilemiş olsaydı, insanları toplu halde doğru yola iletirdi. Ve (gerçeği) örtenlere yetiştirdikleri nedeniyle Allah'ın sözü gelinceye kadar, başlarına vurucu bir felâket erişmeye veya yurtlarından yakına serbest olmaya devam edecektir. Şüphesiz ki Allah verdiği o söze aykırı davranmaz.

32- Ve and olsun ki senden önceki elçilerle de alay edildi. Ben de o (gerçeği) örtenlere mühlet verdim sonra onları tutuverdim. Artık benim sonuçlandırmam nasılmış?

33- Her benliğin kazandığının üzerinde ayakta olan (onun her anını gören) O, kişi (böyle olmayan gibi midir?) Ve Allah'a ortaklar kıldılar. De ki: "Onları isimlendirin. Yoksa siz yerde bilmeyeceği bir şeyi O'na haber mi veriyorsunuz? Yoksa sözden bir içeriği olmayan boş şeyi mi (söylüyorsunuz?)" Aksine, (gerçeği) örtenlere tuzakları süslendi ve (doğru) yoldan uzaklaştırıldılar. Ve Allah kimi saptırırsa, artık onun için yol gösterici kimse yoktur.

34- Onlar için şimdiki yaşamda azap vardır. Ve sonrakinin azabı ise daha meşakkalidir. Onlar için  Allah'tan koruyucu da yoktur.

35- Korunanlara söz verilmiş olan cennetin örneği şu dur: Altından nehirler akar. Onun yemişleri ve gölgesi süreklidir. İşte bu, korunanların sonucudur. Ve (gerçeği) örtücülerin sonucu ise ateştir.

36- Ve kendilerine kitap verdiklerimiz sana indirilmiş olanla sevinirler. Ve taraflardan onun (kitabın) bir kısmını yadırgayan kesim de vardır. De ki: "Ben ancak ve ancak Allah'a kulluk etmekle ve O'nu ortaklaştırmamakla buyuruldum. Yalnız O'na çağırıyorum ve varışım da yalnızca O'nadır."

37- Ve işte böyle biz onu Arabi bir karar olarak indirdik. Ve and olsun ki eğer sana gelen bu bilgiden sonra onların keyfi arzularına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir yönelen ve ne de bir koruyucu vardır.

38- Ve and olsun ki senden önce de elçiler gönderdik ve onlar için de eşler ve soylar var ettik. Bir elçi için Allah'ın duyumu olmadıkça delil getirmesi olamaz. Her süre sonu için bir yazgı vardır.

39- Allah, dilediğini ortadan kaldırır ve kalıcılaştırır. Ve kitabın anası O'nun yanındadır.

40- Ve eğer onlara söz verdiğimizin bazısını sana göstersek de veya seni ömrünü tamamlasak da, artık senin üzerinde olan ancak ve ancak ulaştırmak ve bizim üzerimizde olan da hesaptır.

41- Onlar gerçekten bizim yeryüzüne gelip orada elde edilenlerden* eksiltmekte olduğumuzu görmediler mi? Allah karar verir, O'nun kararı için takipçi yoktur. Ve O, hesabı çabuk görendir.

*Etrafiha kelimesine "Orada elde edilenleri"  şeklinde bir anlam verme gerekçemiz, "Taraf" kelimesinin "Elde edilen şey" anlamına da gelmesidir. (Bkz. El Müfredat)

42- Onlardan öncekiler de kesinlikle tuzak kurmuştu. Oysa tuzaklar (ın bilgisi) toplu halde Allah'ındır. Her benlik ne kazanıyor onu bilir. Ve azılı (gerçeği) örtücüler yurdun (kötü) sonucu kimindir bilecekler.

43- Ve (gerçeği) örtenler: "Sen gönderilmiş değilsin" diyorlar. De ki: "Allah, benimle sizin aranızda kitabın bilgisi kendisinin yanında olan tanık olarak yeterlidir."


30 Temmuz 2024 Salı

YUSUF SURESİ MEALİ

1- Elif, Lâm, Ra. İşte sana bu, apaçık kitabın ayetleridir.

2- Şüphesiz ki biz, onu bağ kurmanız için Arabi bir okuma olarak indirdik.

3- Biz bu Kur'an'ı sana vahyetmekle anlatıların en güzelini sana anlatacağız. Ve şüphesiz ki sen bunu vahyetmemizden önce kesinlikle (bu anlatıdan) duyarsızlardandın.

4- Biz zaman Yusuf babasına: "Ey babacığım, şüphesiz ki ben on bir yıldız ve güneş ve ayı (rüyamda) gördüm. Onları bana boyun eğiciler olarak gördüm" demişti.

5- 6- (Babası da ona): "Ey oğulcuğum, rüyanı kardeşlerine sakın anlatma, yoksa sana bir plân plânlarlar. Şüphesiz ki şeytan, insan için apaçık bir düşmandır. Ve böylece senin Efendin seni seçkinleştirecek ve sonradan olacak olayların geri dönüşümünden sana öğretecek ve nimetini, sana ve Yakub ailesi üzerine, önceden iki atan İbrahim ve İshak'a olan nimetini tamamladığı gibi tamamlayacak. Şüphesiz ki senin Efendin her şeyi bilicidir en bilgedir" demişti.

7- And olsun ki Yusuf'ta ve kardeşlerinde, soranlar için (ibret alınacak) deliller vardır.

8- 9- Bir zaman (kardeşleri): "Gerçekten Yusuf ve kardeşi, babamıza bizden daha sevgilidir. Oysa biz sımsıkı bağlı bir topluluk halindeyiz. Şüphesiz ki babamız, kesinlikle apaçık bir sapkınlık içindedir. Yusuf'u öldürün veya onu bir yere bırakın ki babanızın yüzü size dönük kalsın. O'ndan (Yusuf'tan) sonra (babanızın en sevgilisi) düzgünler topluluğu olursunuz" demişlerdi.

10- İçlerinden bir sözcü: "Yusuf'u öldürmeyin. Ve eğer yapacaklardan iseniz onu kuyunun duyularla algılanamayananı ile atın da yolcuların bazısı onu bulup alsın" demişti.

11- 12- (Kardeşleri): "Ey babamız, sana ne oluyor ki Yusuf hakkında bize güvenmiyorsun? Ve şüphesiz biz onun için kesinlikle içten öğüt vericileriz. Onu yarın bizim beraberimizde gönder ki, otlasın ve oynasın. Ve şüphesiz ki biz onu kesinlikle koruyucularıyız" demişlerdi.

13- (Babaları): "Onu götürmeniz şüphesiz ki beni üzer. Ve ben, siz ondan duyarsızlar olduğunuz halde iken onu kurdun yemesinden kaygı duyuyorum" demişti.

14- (Kardeşleri): "And olsun ki eğer biz sımsıkı bağlı bir topluluk olduğumuz halde onu kurt yiyecek olursa, o takdirde şüphesiz ki biz kesinlikle ziyan edenlerdeniz" demişlerdi.

15- Onu götürdüklerinde onu kuyunun duyularla algılanamayananına bırakmakta toplaştılar. Ve biz de ona: "And olsun ki sen onlara bu işlerini, onlar farkında olmadıkları bir halde iken onlara haber vereceksin" diye vahyetmiştik.

16- 17- Ve akşamleyin babalarına ağlayarak gelmişler: "Ey babamız, biz koşuşmak için gitmiş ve Yusuf'u da yararlılıklarımızın yanında bırakmıştık. O esnada onu kurt yemiş. Ve biz doğru söyleyenlerden olsak da sen bize inanıcı değilsin" demişlerdi.

18- Üzerinde yalancı kan olan gömleğini getirmişlerdi. (Babaları): "Aksine, benlikleriniz size bir işi hoşlaştırmış. Artık (bana düşen) güzel bir dirençli gayrettir. Ve Allah, nitelemekte olduklarınıza karşı kendisinden yardım istenendir" demişti.

19- Ve yolcular geldi, kendilerinin su arayıcısını gönderdiler o da kovasını (kuyudan) çıkarınca: "Ey müjde bu bir oğlan çocuğu" dedi. Onu ticaret malı olarak (satmak için) sakladılar. Ve Allah onların işlemekte olduklarını en iyi bilicidir.

20- Ve onu düşük bir değere, birkaç dirheme sattılar. Ve ona karşı (değer vermedikleri için) isteksizdiler.

21- Ve Mısır'dan onu satın alan, karısına: "Onun kalacak yerini değerli yap, umulur ki bize faydası olur veya ona çocuğumuz olarak tutunuruz" dedi. Böylece Yusuf'a sonradan olacak olayların geri dönüşümünden ona öğretmemiz için o ülkede (yerleşim) sağladık. Ve Allah kendi buyruğu üzerinde üstün gelendir. Fakat insanların çoğu bilmezler.

22- Ve en güçlü çağına ulaştığında, ona bilgelik ve bilgi verdik. Ve biz güzel davrananlara böyle karşılık veririz.

23- Ve onun (Yusuf'un) evinde bulunduğu kadın, onun benliğinden (cinsel isteğini tatmin etmek) istedi ve kapıları sıkıca kapatarak: "Haydi gelsene" dedi. (Yusuf): "Allah'a sığınırım, çünkü o benim efendimdir, kalacak yerimi en güzel şekilde yapmıştır. Gerçek şu ki; haksızlık yapanlar arzuladığına kavuşturulmazlar" dedi.

24- And olsun ki kadın ona eğilim göstermişti. Ve efendisinin doğru sonuca götüren delilini (ona karşı yaptığı iyiliği) görmezden gelmiş olsaydı, o da kadına eğilim göstermişti. İşte böylece hayasızlığı ve kötülüğü ondan çevirmek için. Çünkü o özgülenmiş kullarımızdandı.

25- Ve kapıya doğru koşuştular ve kadın onun gömleğini arkadan yırttı ve kapının yanında kadının kocasına rastladılar. (Kadın): "Senin ailene kötülük isteyen bir kimsenin karşılığı, hapsedilmesi veya acı azaptan başka nedir?" dedi.

26- 27- (Yusuf): "Benim benliğimden o (cinsel isteğini tatmin etmek) istedi" dedi. Ve kadının ailesinden bir tanık (bilirkişi olarak): "Eğer onun gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söyleyen ve o ise yalancılardandır. Ve eğer onun gömleği arkadan yırtılmışsa, kadın yalancı ve o ise doğru söyleyenlerdendir" diye tanıklık etti.

28-29- Gömleğinin arkadan yırtılmış olduğunu gördüğünde (kocası): "Durum şu ki, bu sizin plânlarınızdandır. Şüphesiz ki sizin plânlarınız büyüktür. Ey Yusuf,  sen bu durumdan kayıtsız kal. Ve (ey kadın) sen de suçun için bağışlanma iste. Şüphesiz ki sen yanılgıya düşenlerdensin" dedi.

30- Ve şehirdeki kadınlar: "Yöneticinin karısı genç uşağının benliğinden (cinsel isteğini tatmin etmek) istiyormuş. (Yusuf'a olan) sevgi onun bağrını delmiş. Şüphesiz ki biz onu apaçık sapkınlık içinde görüyoruz" dedi.

31- (Kadın) o kadınların (Yusuf'u görmek için kurdukları) tuzaklarını işittiğinde, onlara (elçi) gönderdi ve onlara dayanacakları yer hazırladı ve (geldiklerinde) onlardan herbirine birer bıçak verdi. Ve (Yusuf'a): "Çık onların karşılarına" dedi. (Kadınlar) onu gördüğünde onu büyüklediler ve (şaşkınlıktan dolayı) ellerini (bıçağa) kestirdiler ve: "Allah için böyle bir şeyi kabûl etmeyiz, ama bu bir beşer değildir. Bu ancak değerli bir melekten başkası değildir" dediler.

32- (Kadın): "İşte bu, kendisi hakkında beni kınadığınızdır. Ve and olsun ki kendisinden ben (cinsel isteğimi tatmin etmek) istedim, fakat o kendisini (tehlikeden) sarmak istedi. Ve and olsun ki, eğer ona buyurmakta olduğumu yapmayacak olursa, kesinlikle hapsedilecek ve kesinlikle küçülenlerden olacak" dedi.

33- (Yusuf): "Efendim, hapishane bana onların beni kendisine çağırdıkları o şeyden (zinadan) daha sevimlidir. Ve eğer sen onların plânlarını benden çevirmeyecek olursan, onlara eğilir ve bilgisizce hareket edenlerden olurum" dedi.

34- Efendisi de ona cevap verdi ve onların plânlarını ondan çevirdi. Şüphesz ki O, her şeyi işiticidir her şeyi bilicidir.

35- Sonra (suçsuz olduğuna dair) delilleri görmelerinin ardından onlara, onu bir süreye kadar hapsetme (fikri) ortaya çıktı.

36- Ve hapse onun beraberinde iki genç erkek daha girdi. İki kişiden biri: "Şüphesiz ki ben kendimi (rüyamda) şarap sıkıyor görüyorum" dedi. Ve diğeri de: "Ben de kendimi (rüyada) başımın üstünde ekmek taşıyorken, kuşun ondan yediğini görüyorum. Bunun geri dönüşümünü bize haber ver. Şüphesiz ki biz seni güzel davrananlardan görüyoruz" dedi.

37- 38- 39- 40- 41-(Yusuf): "İkinize onunla rızıklandırılacağınız bir yemek gelmez ki, o size gelmeden önce ben onun (rüyanın) geri dönüşümünü ikinize haber vermeyeyim. İşte bu, benim Efendimin bana öğrettiğindendir. Şüphesiz ki ben Allah'a inanmayan ve sonrakini de (ret ederek) örtücüler olan bir topluluğun ortak değerini bıraktım. Ve atalarım İbrahim ve İshak ve Yakub'un ortak değerine uydum. Bizim için herhangi bir şeyden Allah'ı ortaklaştırmamız olmaz. İşte bu, Allah'ın bize ve insanlara olan lütfundandır. Fakat insanların çoğu şükretmezler. Ey benim iki hapishane arkadaşım, ayrı ayrı efendiler mi daha hayırlıdır, yoksa tek olan boyun eğdirici güce sahip olan Allah'mı? Siz O'nun  aşağısından Allah'ın onun hakkında yetki indirmediği, sizin ve atalarınızın onları isimlendirdiği birtakım isimlerden başkasına kulluk etmiyorsunuz. Karar, Allah'tan başkasına ait değildir. O, (başkasına) kulluk etmemenizi yalnızca O'na (kulluk etmenizi) buyurdu. İşte bu, dimdik duran itaat sistemidir. Fakat insanların çoğu bilmezler. Ey benim iki hapishane arkadaşlarım, ikinizden birine gelince efendisine şarap suvaracak. Ve diğerine gelince, o asılacak kuş onun başından yiyecek. Hakkında çözüm istemekte olduğunuz buyruk bu şekilde yerine getirilmiştir" dedi.

42- Ve (Yusuf) iki kişiden kurtalacağı kanaatinde olduğuna: "Efendinin yanında beni hatırlat" dedi. Fakat şeytan ona efendisine hatırlatmayı unutturdu. Bu yüzden birkaç sene daha hapiste kaldı.

43- Ve hükümdar: "Şüphesiz ki ben yedi semiz sığır onları yedi cılız (sığır) yiyor. Ve (ayrıca) yedi yeşil başak ve diğer kuru(başak)ları görüyorum. Ey dolgunlar, eğer rüyaya yorum yapanlardansanız benim rüyama da bir çözüm getirin" dedi.

44- (Dolgunlar): "Karmaşık hayâllerdir. Biz böyle hayâllerin geri dönüşümünü bilicileri değiliz" dediler.

45- Ve o iki kişiden kurtulmuş olanı (zaman parçalarından oluşan) bir topluluk sonra hatırladı: "Ben onun geri dönüşümünü size haber vereceğim, hemen beni (hapishaneye) gönderin" dedi.

46- (Hapishaneye gelince): "Yusuf, ey çok doğru sözlü kişi! bize yedi semiz sığır onları yedi cılız (sığır) yiyor. Ve (ayrıca) yedi yeşil başak ve diğer kuru(başak)lara çözüm getir. Umarım ki insanlara (verdiğin bilgi ile) dönerim (rüyanın sonucunu) onlar da bilirler" dedi.

47- 48- 49- (Yusuf): "Yedi sene aynı minval üzere ekersiniz. Yiyeceğinizin pek azı hariç biçtiğinizi onun başağında bırakın. Sonra bunun ardından yedi şiddetli (kıtlık senesi) gelir ki, onlar için sunduğunuzu (tohumluk için) korumakta olduğunuz pek azı haricindekileri yerler. Sonra bunun ardından onda insanların yağmurlanacağı bir yıl gelir ki, onda (meyvelerin sularını ve hayvanlarını) sıkarlar sağarlar (bolluğa kavuşurlar)" dedi.

50- 52- 53-Ve hükümdar: "Onu bana getirin" dedi. Elçi ona geldiğinde (Yusuf): "Efendine dön de ona ellerini (bıçağa) kestiren kadınların durumunu sor. Şüphesiz ki benim Efendim onların plânlarını en iyi bilicidir. İşte bu (isteğimin amacı) şüphesiz ki benim ona duyularıyla algılamadığı durumda iken hainlik etmediğimi bilmesi içindir. Ve şüphesiz ki Allah hainlerin plânını doğruya iletmez. Ve ben benliğimi (hatadan) uzak tutmuyorum. Şüphesiz ki benlik kesinlikle kötülüğü buyurucudur, benim Efendimin merhamet ettiği hariç. Şüphesiz ki benim Efendim çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir" dedi. *

* Bu ayetleri 50-52- 53 olarak sıralama gerekçemiz, bu üç ayetin içinde yapılan konuşmaların Yusuf'a ait olmasındandır. Araya 51. ayeti koyarak konuşma akıcılığını bozmamak amacı ile bu şekilde bir sıralama yapılmıştır.

51- (Hükümdar kadınlara): "Yusuf'un benliğinden (cinsel isteğinizi tatmin etmek) istediğiniz zaman amacınız neydi?" dedi. (Kadınlar da): "Allah için böyle bir şeyi kabûl etmeyiz. Biz onda kötülükten yana  birşey bilmedik" dediler. Yöneticinin karısı: "Şimdi gerçek meydana çıktı. Benliğinden ben (cinsel isteğimi tatmin etmek) istedim ve şüphesiz ki o kesinlikle doğru söyleyenlerdendir" dedi.

54- Ve hükümdar: "Onu bana getirin, onu benliğime özgü (bir yardımcı) kılayım" dedi. Onunla konuştuğunda (Yusuf'a): "Şüphesiz ki sen bugün bizim yanımızda (yerleşim) sağlanan güvenilen (bir kimse)sin" dedi.

55- (Yusuf): "Beni bu ülkenin (tahıl) kaynaklarına (yönetici) yap. Şüphesiz ki ben (güvenilir bir) koruyucu (kıtlık yönetimini) en iyi biliciyim" dedi.

56- Ve Yusuf'a böylece o ülkede (yerleşim) sağladık. Oradan (geniş bir yetki sahip olarak) dilediği yere yerleşiyordu. Rahmetimizi dilediğimiz kimseye eriştiririz. Ve biz güzel davrananların ödülünü kayba uğratmayız.

57- Ve sonrakinin ödülü ise inanan ve korunmakta olanlar için daha hayırlıdır

58- Ve Yusuf'un kardeşleri gelip onun huzuruna girdiler. (Yusuf) onları tanıdı ve onlar onu yadırgadılar.

59- 60- Ve onların donanımlarını donattığında (kardeşlerine): "Bana babanızdan olan kardeşinizi getirin. Görmez misiniz şüphesiz ki ben ölçeği tastamam yapıyorum ve ağırlayıcıların en hayırlısıyım. Eğer onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size ölçek yok ve daha da bana yaklaşamazsınız" dedi.

61- (Kardeşleri): "Onun için babasına isteğimizi ileteceğiz Ve şüphesiz ki biz kesinlikle bunu yapıcılarız" dediler.

62- Ve (Yusuf emrindeki) genç uşaklarına: "Onların zahire bedellerini, ev halkına çevrildikleri zaman onu tanıyıp dönmeleri için yüklerinin içine koyun" dedi. 

63- Babalarına döndüklerinde: "Ey babamız, ölçek bizden alıkonuldu, artık kardeşimizi bizim beraberimizde gönder ki, ölçek alabilelim. Ve şüphesiz ki biz onu kesinlikle koruyucularıyız" dediler.

64- (Babaları): "Önceden onun kardeşi hakkında inandığım dışında onun hakkında size inanır mıyım? Fakat Allah koruyuculuk bakımından daha hayırlıdır. Ve O, merhametlilerin en merhametlisidir" dedi.  

65- Ve yararlılıklarını açtıklarında zahire bedellerini kendilerine geri döndürülmüş buldular. "Ey babamız daha neyin peşine düşüyoruz? İşte bu, bize geri döndürülmüş zahire bedellerimiz. Hem ev halkımıza erzak getiririz hem kardeşimizi koruruz hem de ölçeği bir develik artırırız. İşte bu (verilen) kolay (bitecek bir) ölçektir" dediler.

66- (Babaları): "(Ölüm ile) çevrelenmeniz hariç, kesinlikle onu bana getireceğinize dair Allah'tan yeminle bağlanmış söz vermedikçe, onu asla sizin beraberinizde göndermeyeceğim" dedi. Ona yeminle kayıtlanmış söz verdiklerinde: "Bu söylediğimizin üzerinde Allah  üstlenici edinilendir" dedi.

67- Ve (babaları devamla): "Ey oğullarım, tek kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ben Allah'tan (gelecek) hiçbir şeye karşı sizi zenginleştiremem. Karar Allah'tan başkasına ait değildir. O'nu üstlenici edindim. Ve üstlenici edinenler artık yalnızca O'nu üstlenici edinsin" dedi.

68- Babalarının onlara buyurduğu yerden girdiklerinde, Yakub'un benliğindeki bir ihtiyacı yerine getirmesi dışında Allah'tan (gelecek) hiçbir şeye karşı onları zenginlik sağlamadı. Çünkü o, ona öğretmemiz nedeniyle bilgi sahibi idi. Fakat insanların çoğu bilmezler.

69- Ve (kardeşleri) Yusuf'un huzuruna girdiklerinde, kardeşini kendisinde barındırdı (ve ona) "Şüphesiz ki ben (evet) ben senin kardeşinim. Artık onların işlemekte oldukları nedeniyle sıkıntı duyma" dedi.

70-  Onların donanımlarını donattığında, su kabını kardeşinin yükünün içine koydu. Sonra bir duyurucu: "Ey kervan şüphesiz ki sizler kesinlikle hırsızlarsınız" diye duyurdu.

71- (Yüzlerini) onlara doğru yönelterek: "Neyi arıyorsunuz?" dediler.

72- "Hükümdarın kupasını arıyoruz. Ve kim onu getirirse, bir deve yükü (zahire) var ve ben onun iddiacısıyım" dediler.

73- (Kardeşleri de): "Allah'a yemin olsun ki, bizim bu ülkeye bozuculuk yapmak için gelmediğimizi kesinlikle bilmişsinizdir. Ve biz hırsızlar da değiliz" dediler.

74- (Onlar): "Eğer yalancılar iseniz, onun (sizdeki) karşılığı nedir?" dediler.

75- (Kardeşleri de): Onun (bizdeki) karşılığı, (çalınan) kimin yükünde bulunursa, artık o (çalan) onun karşılığıdır. Biz haksızlık yapanlara işte böyle karşılık veririz" dediler.

76- Kardeşinin balyasından önce, onların balyalarına başladı, sonra onu kardeşinin balyasından çıkardı. Yusuf için işte böyle plânladık. Allah'ın dilemesi başka, hükümdarın itaat sistemine göre kardeşini tutabilecek değildi. Dilediğimiz kimseyi kademelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde en iyi bilici vardır.

77- (Kardeşleri): "Eğer çalmışsa, önceden onun kardeşi de kesinlikle çalmıştı" dediler. Yusuf onu kendi benliğinde sakladı ve onu açığa vurmadı: "Sizler durumca daha şerlisiniz. Ve Allah, nitelemekte olduklarınızı daha iyi bilendir" dedi.

78- (Kardeşleri): "Ey yönetici, gerçekten onun yaşı büyük bir babası var. Artık onun yerine birimizi tut. Şüphesiz ki biz seni güzel davrananlardan görüyoruz" dediler.

79- (Yusuf): "Yararlılığımızı onun yanında bulduğumuzdan başkasını tutmaktan Allah'a sığınırız, Aksi takdirde şüphesiz ki biz haksızlık yapanlardan oluruz" dedi.

80- 81- 82- Ondan (Yusuf'tan) ümit kestiklerinde gizli konuşmayı (kendilerine) özgü kıldılar. Onların büyükleri: "Babanızın sizden Allah'tan yeminle bağlanmış söz tuttuğunu ve önceden de Yusuf hakkında ölçüyü kaçırdığınızı bilmediniz mi? Artık babam bana duyuru yapıncaya veya Allah benim hakkımda karar verinceye kadar, bu yerden asla ayrılmayacağım. Ve O, karar vericilerin en hayırlısıdır. Babanıza dönün ve ona - Ey babamız şüphesiz ki senin oğlun hırsızlık yaptı ve biz bildiğimizden başkasına tanıklık etmedik ve biz duyularla algılanamayanın koruyucuları da değiliz. Ve içinde olduğumuz şehre ve içinde yöneldiğimiz kervana sor. Ve biz kesinlikle doğru söyleyenlerdeniz deyin- " dedi.

83- (Bunları söylediklerinde babaları onlara): "Aksine, benlikleriniz size bir işi hoşlaştırmış. Artık bana düşen güzel bir dirençli gayrettir. Allah'ın onları bana toplu halde getirmesi umulur. Çünkü O, her şeyi bilicidir en bilgedir" dedi.

84- Ve onlardan (başka tarafa) yöneldi. Ve: "Ey Yusuf'un üzerine olan kederim öfkem" dedi ve üzüntüden iki gözü ağardı. Artık o (kederini içinde tutarak) yutkunmaktadır. 

85- (Babalarına): "Yusuf'u halâ hatırlayıp duruyorsun, Allah'a yemin olsun ki sonunda erimiş bitmiş bir hale düşecek veya yok olanlardan olacaksın" dediler.

86- 87- (Babaları): "Ben içime yaydığım kederimi ve üzüntümü, ancak ve ancak Allah'a yakınıyorum. Ve ben Allah'tan sizin bilmeyeceklerinizi daha iyi biliyorum. Ey oğullarım, gidin Yusuf'tan ve kardeşinden bir bulgu arayın ve Allah'ın esintisinden ümit kesmeyin. Gerçek şu ki; Allah'ın esintisinden (gerçeği) örtücüler topluluğundan başkası ümit kesmez" dedi.

88- Onun (Yusuf'un) huzuruna girdiklerinde: "Ey yönetici, bize ve ev halkımıza zorluk dokundu ve biz zorla denkleştirdiğimiz bir zahire bedeli getirdik. Artık bize ölçeği tastamam yap ve bize bağışta da bulun. Şüphesiz ki Allah, bağış yapanların karşılığını verir" dediler.

89- (Yusuf kardeşlerine): " Siz bilgisizce hareket edenler olduğunuz zaman Yusuf'a ve kardeşine ne yaptığınızı bildiniz mi?" dedi.

90- (Kardeşleri): "Gerçekten sen, sen Yusuf musun?" dediler. (Yusuf): "Ben Yusuf ve bu da kardeşim. Gerçekten Allah bize büyük iyilikte bulundu. Gerçek şu ki; Kim korunur ve direnerek gayret ederse, şüphesiz ki Allah güzel davrananların ödülünü kayba uğratmaz" dedi.

91- (Kardeşleri): "Allah'a yemin olsun ki, Allah seni kesinlikle bize yeğledi. Ve şüphesiz ki biz kesinlikle yanılgıya düşenlerdik" dediler.

92- 93- (Yusuf): "Bugün size azarlama yok. Allah sizi bağışlasın. Ve O, merhametlilerin en merhametlisidir. Bu gömleğimi götürün onu babamın yüzüne atın, gören hale gelecektir. Ve ev halkınızı toplu halde bana getirin" dedi.

94- Kervan ayrıldığında babaları (yanındakilere): "Eğer bana bunamış demezseniz, şüphesiz ki ben Yusuf'un esintisini buluyorum" dedi.

95- (Yanındakiler): "Allah'a yemin olsun şüphesiz ki sen kesinlikle sen eski sapkınlığının içindesin" dediler.

96- Müjdeci gelip onu, onun yüzüne attığında, hemen gören hale geri döndürüldü. "Ben size, şüphesiz ki ben Allah'tan, sizin bilmeyeceklerinizi daha iyi bilirim demedim mi?" dedi.

97- (Çocukları): "Ey babamız, bizim için suçlarımıza bağışlama iste, şüphesiz ki biz yanılgıya düşenlerdik" dediler.

98- (Babaları): "Sizin için ileride Efendimden bağışlama isteyeceğim. Gerçek şu ki; O, son derece bağışlayıcıdır son derece merhametlidir" dedi.

99- Yusuf'un huzuruna girdiklerinde: babasını annesini kendisinde barındırdı ve:"Allah'ın dilemesi ile güven içinde Mısır'a girin" dedi.

100- 101- Ve babasını annesini tahtın üzerine yükseltti ve ona boyun eğerek yere kapandılar. Ve: " Ey babacığım, işte bu önceki rüyamın geri dönüşümüdür. Efendim onu gerçek kıldı. Beni hapishaneden çıkardığı zaman ve şeytan benimle kardeşlerimin arasını dürtükledikten sonra sizi çölden getirmekle, kesinlikle bana güzellikte bulundu. Şüphesiz ki benim Efendim dilediğine karşı çok lütufkârdır. Gerçek şu ki; O, gerçekten her şeyi bilicidir en bilgedir. Efendim, gerçekten bana hükümranlıktan verdin ve sonradan olacak olayların geri dönüşümünden bana öğrettin. Ey göklerin ve yerin yarıp çıkarıcısı! Sen şimdikinde ve sonrakinde benim yönelenimsin. Benim ömrümü teslim olan olarak tamamla ve beni düzgünlere kat" dedi.

102- İşte bu, duyularla algılanamayananın haberlerindendir. Onu sana vahyediyoruz. Ve işleri konusunda toplaşıp tuzak kurarlarken, sen onların yanlarında değildin

103- İnsanların çoğu ne kadar istekli olsan da inanacaklar değildir.

104- Ve sen onlardan ödülden de bir şey de sormuyorsun. Ve o insanlar için hatırlatmadan başka değildir.

105- Ve göklerde ve yerde delilden nicesi vardır ki, onlardan kayıtsız kalanlar oldukları halde geçip giderler.

106- Ve onların hiçbiri Allah'a ortaklaştırdıkları halden başka şekilde inanmazlar. 

107- Onlar, Allah'ın azabından olan kaplayıcı bir felâketin kendilerine gelmesinden veya onlar farkında olmadıkları bir halde saatin ansızın kendilerine gelmesinden emin mi oldular?

108- De ki: "İşte bu, benim yolumdur. Ben sağgörü üzerine Allah'a çağırıyorum. Ben ve bana uyanlarda (aynı şekilde). Ve Allah'ı her türlü eksikten uzak tutarım ve ben ortaklaştıranlardan değilim."

109- Ve biz senden önce de şehirlerin halkından olan kendilerine vahyediyor olduğumuz adamlardan başkasını göndermedik. Yeryüzünde yürüyüp kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar mı? Ve sonrakinin yurdu korunanlar için daha hayırlıdır. Halâ bağ kurmaz mısınız?

110- Nihayet elçiler ümit kestikleri ve kesinlikle yalanlandıkları kanaatine vardıkları zaman, onlara yardımımız gelmiş, böylelikle dilediğimiz kimseler kurtarılmıştır. Ve sıkıntımız suçlular topluluğundan geri döndürülmez.

111- And olsun ki onların anlatılarında temiz akıl sahipleri için alınması gereken ders vardır. (Bu Kur'an) yakıştırılan bir söz değildir. Fakat önünde olanın doğrulayıcısı ve herşeyin ayrıntılı açıklaması ve inananlar topluluğu için yol gösterici ve rahmettir. 


28 Temmuz 2024 Pazar

İsa a.s. İle İlgili Ayetleri Okuma Kılavuzu

Ne zaman İsa (a.s.) ile ilgili bir konu açılacak olsa, bugün birçok Müslümanın aklına gelen ilk şey, onun ölmediği, göğe çekildiği, kıyamete yakın bir zamanda tekrar yeryüzüne indirilerek bir takım işler yapacağı şeklindeki sözleri tekrar etmek olacaktır. Bu sözler İslâm inancında öylesine kemikleşmiş bir inancın ürünleridir ki, bunu tersini iddia etmek, söyleyen kişinin dinden çıkarak kâfir, zındık v.s. olması anlamına gelmektedir.

Biz bu yazımızda İsa (a.s.) ile ilgili ayetleri tahlil etmek yerine, onun ve diğer bazı ihtilâflı konular ile ilgili ayetlerin nasıl bir anlama yöntemine göre anlaşılması gerektiği üzerinde durmaya çalışacağız. Doğru bir okuma ve anlama yöntemi olmadıkça, din konusunda ortaya çıkan ihtilâfların en aza indirilmesinin mümkün olamayacağını düşünüyoruz.

Bundan önce, Kur'an'ı Kerim'in biz Müslümanların inancını belirlemede nasıl bir konuma sahip olduğunu hatırlamaya, sonra da bu kitabın biz Müslümanların inancını belirlemede nasıl bir konuma sahip olması gerektiği üzerinde durmaya çalışacağız.

Bugün Müslümanlar arasında ihtilâfa sebep olan başta Şefaat, Kabir azabı, Muhammed (a.s.) a isnad edilen mucizeler!, İsa (a.s.) nüzulü meselesi v.s. olmak üzere birçok mesele, bize Kur'an'ın direk olarak ortaya koyduğu ve onun ışığında anlaşılan meseleler değildir. Aksine Kur'an ayetlerinin hevaya göre yorumlanarak nasıl anlaşılmak isteniliyorsa öyle anlaşılmak istenilen meselelerdir.

Kur'an'ın hiçbir ayetinde başta Muhammed (a.s.) olmak üzere, hesap günü bazı kimselerin bazı kimselere şefaatçi olarak onları cehennemden kurtaracağına dair bir tek ayet yoktur. Aksine bu inancın müşrik inancı olduğu için ret edilmesini merkeze alan ayetler sözkonusudur. 

Kur'an'ın hiçbir ayetinde kabir azabına dair bırakın en ufak bir işareti, aksine birçok ayette kabirden kaldırıldığımız anda yapılan konuşmaların nakledildiği ayetlerde, kabirlerde ne kadar kaldıklarının farkında olmayan insanların sözlerini okuyup, kabir azabı diye bir düşüncenin ne kadar yanlış olduğunu rahatlıkla görebiliriz.

Yine aynı şekilde müşriklerin Muhammed (a.s.) dan istedikleri mucizeler her defasında Allah (c.c.) tarafından ret edilmiş olmasına rağmen, ona atfedilen yüzlerce mucizenin!! olması akıllara zarardır. Aynı şekilde İsa (a.s.) için bugün dillerde pelesenk olan iddiaların hiçbiri Kur'an merkezli bir düşünce olmamasına rağmen maalesef genelgeçer bir inanç haline getirilmiştir.

Bu yanlış iddiaların hiçbirinin Kur'an temelli olmaMAsına rağmen, nasıl İslam inancının amentüsü haline getirildiği konusu, asıl konuşulması gereken noktadır. Aksi takdirde biz ne kadar bu gibi düşünceleri ret edersek edelim, kimseyi düşüncesinin yanlışlığına asla ikna edemeyiz.

Bugün Kur'an'ın Müslümanlar nezdindeki konumu, onun "HAKEM KİTAP" olmaktan çıkarılmış, anlaşılmaz bir kitap, sadece sevap makinesi, bırakın okuyup anlamayı el sürmenin bile korkulduğu, bazı ayetlerinin oraya buraya okunarak sihirli bir değnek gibi deva olması beklenen bir durumdadır.

Bugün Müslümanların "HAKEM KİTAB'I" değil, "HAKEM KİTAPLARI" vardır ve inançlarının kaynağını oluşturmada Müslümanlara bu kitaplar yol göstermektedir. işte bu, hakem olarak olarak belirlenmiş kitaplar, Kur'an'ın önünde aşılmaz bir engel oluşturmuş ve bugünkü ihtilâflarda Kur'an'ın hakemliğine değil, o kitapların hakemliğine başvurularak doğrular!! öğrenilmeye çalışılmaktadır.

Doğrularını Kur'an'dan değil de onun önüne konan hakem kitaplardan öğrenen Müslümanlar için, Kur'an'ın belirlediği inançlar maalesef inkâr edilmekte ve bu kitabın inanç kaidelerini inkâr edenler, kendilerinin sahip olduğu inancın tersini düşünenlere, "Kâfir, zındık, Hadis inkârcısı, Meâlci" yaftalar takarak onları bertaraf etmeye çalışmaktadırlar.

Olaya Türkiye genelinde baktığımızda, Kur'an'ın hakem kitap olmaMAsı gerektiğini savunan hoca, efendi v.s. ünvanlı kişilerin daha fazla prim yaptığı maalesef görülmektedir. Bu kişiler Kur'an'ın gündeme getirilerek inançların belirlenmesinde hakem olması gerektiğini iddia edenlere karşı hop oturup hop kalkarak onları karalamaya, asıl kendilerine lâyık olan yaftaları onlara takmaya çalışarak güçlerinin ellerinden gitmemesi için vargüçleriyle savaşmaktadırlar.

---Kur'an, Müslümanların inançlarını belirlemede nasıl bir konuma sahip olmalıdır?---

Bugün asıl bu sorunun cevabının etrafında bir gündem oluşturulması ve ihtilâflarda bu kitabın hakem olması gerektiği anlatılmaya çalışılmalıdır. Aksi takdirde Kur'an dışı hakem kitaplara inanan kitle, sahip oldukları inançların yanlış olduğuna asla ikna olmayacaktır. Biz İsa (a.s.) konusunu Kur'an'ı "HAKEM KİTAP" yaparak okuyup anlamaya çalıştığımızda ortaya şöyle bir durum çıkacaktır:

Öncelikle İsa (a.s.) ile ilgili ayetlerin Medine'de nazil olduğunu dikkate almamız gerekmektedir. Bunun sebebi de Medine'de yaşayan Hristiyanların İsa (a.s) hakkında birtakım yanlış inançlara sahip olmalarıdır. 

Kur'an  içindeki İsa (a.s.) ile ilgili ayetler, Medine'de yaşayan Hristiyanların sahip olduğu yanlış inançlarını merkeze alarak indirilmiş ve bütün ayetler bu yanlışı izale etme amaçlıdır. İşte bu durumu dikkate alan bir okuma anlama çalışması, İsa (a.s) gerçeğini bize en doğru biçimde ortaya çıkaracaktır.

---Peki, Hristiyanların sahip olduğu bu yanlış inançları neydi?

Hristiyanlar, İsa (a.s) ı Allah'ın oğlu olarak görüyor, ona ve annesine insanüstü bir konum yükleyerek onları ilahlık seviyesine çıkartıyorlardı.

Kur'an'ın İsa (a.s) ile ilgili ayetlerini tek bir cümle ile özetleyecek olursak bu kadardır. İsa (a.s) ile bütün ayetler ama bütün ayetler, onun ve annesinin, Allah'ın yarattığı bir beşer olduğu ilâhlık gibi herhangi bir konumlarının asla olAmayacağını merkeze alarak indirilmiş ayetlerdir.

---Peki bu ayetleri bütün Müslümanlar okudukları halde, neden İsa (a.s.) ile ilgili böyle ihtilâflar gündemden düşmüyor?

Bu sorunun tek bir cevabı vardır, o da "Kur'an'nın hakem kitap olmaktan çıkarılarak başka kitapların haken kitap olarak devreye sokulması, bu hakem kitapların bilgi kaynakları ise İsrailiyyat olarak bildiğimiz Yahudi ve Hristiyanlardan devşirilmiş aslı astarı olmayan bilgilerdir."

Düşünmesi bile korkunç olan durum şu dur: Kur'an bize her konuda yol gösterici olması ve karşımıza din adına çıkan herhangi bir duruma doğru cevap aramamız gereken bir kitap olması gerekirken, bu konumdan çıkarılmış ve ilgili ayetleri dış kaynaklardan alınan asılsız bilgileri doğrulamak için bir noter görevi gören bir kitap haline getirilmiştir. Hâl böyle olunca, bugün karşı karşıya olduğumuz durum meydana çıkmakta ve İsa (a.s.) ile ilgili olarak karşımıza çıkan duruma Kur'an merkezli çözüm arayanlar suçlu duruma düşmektedirler.

İsa (a.s.) ve diğer bütün konular ile ilgili ayetler, Kur'an'ın hakemliğine başvurulmadıkça doğru olarak anlaşılamaz ve Müslümanlar arasındaki ihtilaflar asla çözülemez. Kur'an kesinlikle arkaya atılacağı ve diğer kitapların onun önüne konulacağı bir kitap asla değildir. Bugün Müslümanlar arasında konuşulması gereken asıl konu bu dur.

İsa (a.s.) ile ilgili ayetlerin merkezinde onun bir elçi ve kul olduğu, ilâhlık gibi bir durumunun olMAdığının öne çıkarılarak, bu ayetlerden biz Müslümanların da Muhammed (a.s.) ın konumu ile ilgili bir örneklik çıkarması gerekirken, "Onların İsa'sı varsa bizim de Muhammed'imiz var" inancı oluşturularak, Muhammed (a.s.) Allah'ın ortağı durumuna çıkarılmıştır.

Kur'an'ın hakem kitap olma özelliği her zaman gündemde tutulmalı ve Müslümanların bu kitabın ne liği konusunda bilinç sahibi olmaları gerektiği üzerinde hassasiyetle durulmalıdır. özellikle ayetlerin rivayetler karşısındaki durumu, rivayetlerin ayetler karşısındaki durumu Kur'an merkezli ortaya konulmadığı ve o şekilde anlaşılmadığı müddetçe bu ihtilâfların sona ermesi demeyelim ama en aza indirilebilmesi asla mümkün olmayacaktır.

Çünkü bugün herhangi bir konuda siz ayet ortaya koyduğunuz zaman eğer biri size "Ayet var diyorsun ama hadis var kardeşim" diyebiliyor ve hadis dediği bu söz eğer Kur'an'la çelişiyorsa onun asla bir elçi sözü olamayacağını bilincinde olmayan bir kimseye söz anlatabilmek asla mümkün olmayacaktır.

                                               Minareyi çalan kılıfını uydurur.

Bu söz, rivayetleri Kur'an karşısında belirleyici yapanlar için söylenebilecek güzel bir sözdür. Çünkü ayet ile rivayet arasındaki çelişkinin farkına varanlar, rivayetleri belirleyici olarak görmek için "Gayri Metluv Vahiy" denen bir ucube fikir ortaya atmış, ayet ile rivayeti aynileştirmiş, bunun sonucunda rivayet ayetin önüne geçmiş ve ayetler işlevsiz hale getirilmiştir. Bu durumların en güzel bir şekilde anlatılarak kişilerin haberdar edilmesi, yapılacak en doğru işlerdendir.

                                        EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.


23 Temmuz 2024 Salı

Yusuf s. 37. Ayetinin Farklı Mealleri Üzerinde Bir Mülâhaza

Yusuf suresini karşılaştırmalı olarak birkaç farklı meâlden okuyan bir okuyucu, bu surenin 37. ayetine geldiğinde 2 farklı şekilde yapılmış meâl ile karşılaşacak ve haklı olarak ta hangi meâlin daha doğru olduğu yönünde bir sorunun cevabını arayacaktır. Bu yazının konusu, iki farklı meâlden hangisinin daha doğru olabileceği yönündedir.

Konu ile ilgili ayetin Arapça metni ve iki farklı meâli şöyledir: 1. 

قَالَ لَا يَأْت۪يكُمَا طَعَامٌ تُرْزَقَانِه۪ٓ اِلَّا نَبَّأْتُكُمَا بِتَأْو۪يلِه۪ قَبْلَ اَنْ يَأْتِيَكُمَاۜ ذٰلِكُمَا مِمَّا عَلَّمَن۪ي رَبّ۪يۜ اِنّ۪ي تَرَكْتُ مِلَّةَ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَهُمْ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَۙ  

1. Meâl:

Yûsuf, delikanlılara şöyle dedi: “- Size rızık olarak verilecek bir yemek, daha size gelmeden önce onun ne çeşit ve nasıl bir yemek olduğunu size haber verdim. Bu, Rabbimin bana öğrettiği ilimlerdendir. Çünkü ben, Allah'a, inanmıyan ve topyekûn ahireti inkâr eden bir kavmin dinini terk ettim.

2. Meâl: 

(Yusuf) dedi ki: “(Merak etmeyin, daha yiyeceğiniz yemek önünüze gelmeden, size rüyanızın ne anlama geldiğini bildireceğim. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah'a inanmayan ve ahireti de inkâr eden bir toplumun milletini terk ettim.”

Öncelikle konuyu daha iyi anlamak için, 36. ayetin de okunması gerektiğini hatırlatmak isteriz. 36. ayetin meâli de şu şekildedir:

Onunla beraber iki delikanlı daha zindana girdi. Bunlardan biri: “Ben (rüyamda) kendimi şarap (yapmak için üzüm) sıkarken gördüm.” Öbürü de: “Ben de başımın üzerinde kuşların yemekte olduğu bir ekmek taşıdığımı gördüm, bunların yorumunu bize bildir. Çünkü biz senin gerçekten iyilik edenlerden olduğunu görüyoruz” dediler.

Bu ayetten anlaşılacağı üzere, Yusuf (a.s.) ile birlikte hapse iki kişi daha giriyor ve bu iki kişi gördükleri rüyayı anlatarak onun yorumunu Yusuf (a.s.) dan öğrenmek istiyorlar. 37. ayette ise, Yusuf (a.s.) o iki kişinin rüyasını yorumlamadan önce onlara bazı sözler söylemektedir. İşte bu sözlerin Türkçeye çevirisi konusunda Kur'an meâllerinde iki farklı eğilim olduğu görülecektir. 

1. örnek meâldeki anlama göre; Yusuf (a.s.) iki arkadaşına yiyecekleri yemek onlara daha gelmeden önce, onlara hangi çeşit yemeğin geleceğini haber vereceğini söylerken, 2. örnek meâldeki anlama göre ise; Yusuf (a.s.) iki arkadaşına yiyecekleri yemek gelmeden önce, onlara gördükleri rüyanın yorumunu onlara haber vereceğini söylemektedir.

Öncelikle bu farklılığın sebebi, "Zamirin Mercii" olarak bilinen, zamirin hangi isme döneceği konusundaki farklı görüşlerden kaynaklanmaktadır. Kur'an'da bazı ayetlerde, zamirin hangi isme döneceği konusundan kaynaklanan farklı anlayışlardan ötürü farklı çeviriler mevcut olup, bu durumdan kaynaklanan bazı ayet çevirilerine daha önceden değinmeye çalışmıştık.

Zamirin en yakın isme dönmesi genel geçer bir kural olmakla beraber, bu kural bazı ayetlerde istisnai durum göstermektedir. Bu kuralın işlemediği ayetlerden bir tanesi de konumuz olan bu ayettir.

1. örnek meâlde yapılan çeviri, zamirin mercii kuralının, en yakın isme dönmesi gerektiği yönündeki görüşün bir sonucudur. Yani aslında ortada yapılan hatalı bir çeviri yoktur. Fakat zamirin mercii kuralı sadece ilgili ayetin kendi içinde uygulanabilecek bir kural değildir. Siyak sibak dediğimiz ayetin öncesi ve sonrası birlikte okunarak bir anlam çıkarılması, yani bağlamın gözetilmesi daha sağlıklı sonuçlar doğuracaktır. 

Bağlam merkezli bir okuma yaptığımızda 36. ayeti tekrar hatırlamamız gerekmektedir. Ayetin Arapça metni şöyledir: 

وَدَخَلَ مَعَهُ السِّجْنَ فَتَيَانِۜ قَالَ اَحَدُهُمَٓا اِنّ۪ٓي اَرٰين۪ٓي اَعْصِرُ خَمْراًۚ وَقَالَ الْاٰخَرُ اِنّ۪ٓي اَرٰين۪ٓي اَحْمِلُ فَوْقَ رَأْس۪ي خُبْزاً تَأْكُلُ الطَّيْرُ مِنْهُۜ نَبِّئْنَا بِتَأْو۪يلِه۪ۚ اِنَّا نَرٰيكَ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ 

Bu ayette geçen بِتَأْو۪يلِه۪ۚ kelimesini merkeze alan bir okuma yaptığımızda 37. ayete nasıl bir anlam verilebileceği de daha kolay ortaya çıkacaktır. 36. ayette arkadaşları Yusuf (a.s.) a rüyalarını anlattıktan sonra ona "نَبِّئْنَا بِتَأْو۪يلِه۪ۚ " (bunların yorumunu bize bildir) demektedir. Aynı kelime 37. ayette yine geçmekte olup, bu geçişi bizim için anahtar konumundadır. 37. ayeti ikiye bölerek okuyacak olursak bunu daha net olarak anlamak mümkündür.

قَالَ لَا يَأْت۪يكُمَا طَعَامٌ تُرْزَقَانِه۪ٓ

Dedi ki: İkinize rızıklanacağınız bir yemek gelmesin ki

اِلَّا نَبَّأْتُكُمَا بِتَأْو۪يلِه۪ قَبْلَ اَنْ يَأْتِيَكُمَاۜ

Ben onun yorumunu size gelmecen önce size haber vermeyeyim.

"Onun yorumunu" şeklinde çevrilmiş olan kelimenin Arapça metin karşılığıبِتَأْو۪يلِه۪ kelimesidir. Bu kelimenin aynısı 36. ayette de geçmekte ve iki kişinin gördükleri rüyanın yorumunun ne olduğu sorusunun karşılığıdır. 36. ayette kullanılan bu kelimenin 37. ayette de kullanılmış olması, bize "Gelecek yemeğin yorumu" olarak değil, "Görülen rüyanın yorumu" anlamı verilmesinin daha isabetli olacağı yönünde bir işaret vermektedir.

Bu noktayı dikkate aldığımızda, Yusuf s. 37. ayetine verilen meâllerin isabetli olanının, 2. örnekteki "(Yusuf) dedi ki: “(Merak etmeyin, daha yiyeceğiniz yemek önünüze gelmeden, size rüyanızın ne anlama geldiğini bildireceğim. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah'a inanmayan ve ahireti de inkâr eden bir toplumun milletini terk ettim."  şeklinde yapılan meâller olduğu ortaya çıkmaktadır.

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

19 Temmuz 2024 Cuma

HUD SURESİ MEALİ

 1- Elif, Lâm, Ra. Bir kitap ki onun ayetleri (dış etkenlere karşı) sağlamlaştırılmış, aynı zamanda bilge ve haberdar tarafından ayrıntılı olarak açıklanmıştır.

2- Allah'tan başkasına kulluk etmeyin diye. Şüphesiz ki ben sizin için O'ndan bir uyarıcı ve müjdeciyim.

3- Ve Efendinizin bağışlamasını isteyin, sonra O'na (itaatle) dönün ki, sizi isimlenmiş bir süre sonuna kadar güzel yararlılık ile yararlandırsın ve her lütuf sahibine lütfunu(n karşılığını) versin. Ve eğer (başka tarafa) yönelirseniz, artık ben de sizin için büyük gün azabından kaygı duyarım.

4- Dönüşünüz Allah'adır. Ve O, herşey üzerine ölçü koyucudur.

5- Dikkat edin, şüphesiz ki onlar, ondan gizlenmek için göğüslerini büküyorlar*. Dikkat edin, elbiselerine kaplanmakta oldukları vakit onların saklıyor olduklarını da açığa vuruyor olduklarını da biliyor. Şüphesiz ki O, göğüslerin sahip olduğunu en iyi bilicidir.

*Gerçek inançlarının ortaya çıkmasını istememeleri anlamında bir deyim.

6- Ve yeryüzünde canlıdan hiçbiri yoktur ki, onun rızkı Allah'ın üzerinde olmasın. Ve onun (dünyadaki) kararlaşma yerini de (yaşam ile) ilgiyi kesme yerini de (kabrini) bilir. Hepsi apaçık bir yazıttadır.

7- Ve O, tahtı su üzerinde iken iş bakımından hanginiz daha güzel diye size yıpratmak için gökleri ve yeri altı dönemde takdir edendir. Ve and olsun ki eğer sen onlara: "Şüphesiz ki siz ölümden sonra harekete geçirileceksiniz" diyecek olsan, o (gerçeği) örtenler kesinlikle: "Bu apaçık bir sihirden başka birşey değildir" diyeceklerdir.

8- Ve and olsun ki eğer azabı onlardan (zaman parçalarından oluşan) sayılı bir topluluğa kadar sonralayacak olsak, kesinlikle: "Onu (azabı) alıkoyan nedir?" diyeceklerdir. Dikkat edin, (o azap) onlara geleceği gün onlardan çevrilmiş değildir ve onunla alay etmekte oldukları onları çepeçevre kuşatmıştır.

9- Ve and olsun ki eğer insana bizden bir rahmet tattırsak, sonra onu kendisinden çekip alsak, şüphesiz ki o kesinlikle ümit kesen nankördür.

10- Ve and olsun ki eğer ona kendisine dokunan zorluktan sonra nimet tattırsak, kesinlikle: "Kötülükler benden gitti" der. Çünkü o kesinlikle sevinen böbürlenendir.

11- (Her duruma karşı) direnerek gayret edenler ve düzgün işler işleyenler hariç. İşte onlar var ya, onlar için bağışlanma ve büyük ödül vardır.

12- Sen onların: "Ona bir hazine indirilmiş olmalı veya onun beraberinde bir de melek gelmiş olmalı değil miydi?" demelerinden ötürü, göğsün ona daralarak sana vahyolunanın bazısını belki bırakıcısın. Sen ancak ve ancak bir uyarıcısın. Ve Allah herşey üzerinde güvenilendir.

13- Yoksa: "Onu kendisi yakıştırdı" mı diyorlar? De ki: "Öyleyse, eğer doğru söyleyenlerden iseniz onun örneği gibi yakıştırılmış on sure getirin ve Allah'ın aşağısından gücünüzün yettiği kimseleri de çağırın." 

14- Eğer (o çağırdıklarınız da) size cevap veremezlerse, artık bilin ki o ancak ve ancak Allah'ın bilgisi ile indirilmiştir ve şüphesiz ki O'ndan başka tanrı yoktur. Siz artık teslim olanlardan mısınız?

15- Kim şimdiki yaşamı ve onun süsünü istiyorsa, onlara işlerini orada tastamam öderiz ve onlara orada (karşılıkları) düşük tutulmaz.

16- İşte onlar o kimseler ki, onlar için sonrakinde ateşten başkası yoktur. Ve yetiştirdikleri orada boşa gitmiştir ve işlemekte oldukları da geçersizdir.

17- (Şimdiki hayatı ve süsünü isteyen kimse) kendisinin Efendisinden bir delil üzerinde olan ve kendisini O'ndan bir tanığın (İncil'in) peşi sıra izlediği ve ondan (İncil'den) önce de önder ve rahmet olarak Musa'nın kitabı (ile haber verilmiş) olan kimse gibi midir? İşte bunlar ona (Kur'an'a) inanırlar. Ve taraflardan hangisi onu (ret ederek) örterse, artık ona söz verilmiş yer ateştir. Artık ondan yana bir tereddüte düşme. Çünkü o, senin Efendinden bir gerçektir. Fakat insanların çoğu inanmazlar.

18- Ve Allah'ın üzerine yalan yakıştırmış olandan daha haksızlık yapan kimdir? İşte onlar Efendilerine sunulurlar ve tanıklar da: " İşte bunlar Efendileri üzerine yalan söyleyenlerdir" der. Dikkat edin, Allah'ın dışlaması haksızlık yapanların üzerinedir.

19- Onlar, Allah'ın yolundan uzaklaştırırlar ve onda eğri büğrü arama peşine düşerler. Ve onlar sonrakini (ret ederek) örtücülerin ta kendileridir.

20- İşte onlar, yeryüzünde beceriksiz bırakıcılar olmadılar ve onlar için Allah'ın aşağısından olan yönelenlerden de kimse yoktur. Onlar için kat kat azap vardır. Onlar işitmeye dayanamıyorlar ve onlar göremiyorlardı.

21- İşte onlar, benliklerini ziyana sokanlardır ve yakıştırmakta oldukları da onlardan sapmıştır.

22- Hiç kuşku yok şüphesiz ki onlar, sonrakinde ziyan edenlerin ta kendileridir.

23- Şüphesiz ki onlar, inandılar ve düzgün işler işlediler ve Efendilerine gönülden boyun eğdiler. İşte onlar cennetin arkadaşlarıdır. Onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

24- Bu iki kısım örnek olarak kör ve işitmeyenle, gören ve işiten gibidir. Bu ikisi örnek bakımından eşit olur mu? Halâ hatırlamaz mısınız?

25- 26- Ve and olsun ki Nuh'u kendi topluluğuna gönderdik. (Onlara): "Şüphesiz ki ben sizin için Allah'tan başkasına kulluk etmeyin diye (gönderilmiş) apaçık bir uyarıcıyım. Şüphesiz ki ben sizin üzerinize acı gün azabından kaygı duyuyorum" (dedi).

27-Bunun üzerine kendi topluluğundan olan dolgun (gerçeği) örtenler: "Biz seni bizim örneğimiz gibi bir beşerden başkası olarak görmüyoruz ve biz sana uyanı da bizim aşağı durumda olan basit görüşlü olanlarımızdan başkası olarak ta görmüyoruz. Ve biz sizin için bizim üzerimizde bir lütuftan bir eser de göremiyoruz. Aksine bizi sizi yalancılardan olduğunuza kanaat getiriyoruz" dedi.

28- 29- 30- 31- (Nuh): "Ey topluluğum söyleyin bana, eğer ben Efendimden bir delil üzerinde isem ve bana kendi yanından bir rahmet vermiş, bu da sizin üzerinize köreltildiyse, siz onu çirkin görenler olduğunuz halde biz sizi ona (zorla) yapıştıracak mıyız? Ve ey topluluğum, ben sizden buna karşılık bir mal da sormuyorum. Benim ödülüm Allah'tan başkasının üzerinde değildir. Ve ben inananları kovucu da değilim. Çünkü onlar Efendileri ile karşılaşacaklardır. Fakat ben sizi bilgisizce hareket eden bir topluluk olarak görüyorum. Ve ey topluluğum, eğer ben onları kovacak olursam, o takdirde Allah'tan (gelecek olana karşı) bana yardım edecek kimdir? Halâ hatırlamaz mısınız? Ve ben size 'Allah'ın depoları benim yanımdadır' demiyorum ve ben duyularla algılanamayananı da bilmem ve ben 'Ben meleğim' de demiyorum ve ben gözlerinizin hor gördüğü kimseler için 'Allah onlara asla bir hayır vermeyecektir' de demiyorum. Allah, onların benliklerinde olanı en iyi bilicidir. (Eğer onları kovacak olursam) o takdirde şüphesiz ki ben haksızlık yapanlardan olurum" dedi.

32- (Onlar): "Ey Nuh, bize karşı üstünlük sağlamaya uğraştın hem bizimle uğraşıyı da çok uzattın. Öyleyse eğer doğru söyleyenlerden isen bizi tehdit ettiğin o şeyi getir" dediler.

33- 34- (Nuh): "Onu eğer dilerse size ancak ve ancak Allah getirir. Ve siz beceriksiz bırakıcılar değilsiniz. Ve eğer Allah sizi azdırmayı istemişse, size içtenlikle öğüt vermek istesem bile, içtenlikle verdiğim o öğüt size fayda vermez. O, sizin Efendinizdir ve yalnızca O'na döndürüleceksiniz" dedi.

35- Yoksa, "Onu kendisi yakıştırdı" mı diyorlar? De ki: "Eğer onu kendim ortaya atmış isem, artık suçum benim üzerimedir ve ben sizin suçlarınızdan uzağım."

36- 37- Ve Nuh'a: "Durum şu ki; Topluluğundan (şimdiye kadar) inanmış olandan başka kimse asla inanmayacaktır. Artık onların yapmakta olduklarından dolayı sıkıntılanma. Ve bizim gözetimimiz ve vahyimizle gemiyi meydana getir ve haksızlık yapanlar hakkında bana söz söyleme. Çünkü onlar batırılmış (olacak)lardır" diye vahyolundu.

38- 39- Ve (Nuh) gemiyi meydana getiriyor, kendi topluluğundan dolgunlar her ne zaman ona uğramış olsa, onu (gemiden dolayı) maskaraya alıyorlardı. (Nuh): "Eğer siz biz(im yaptığımız gemi)den dolayı maskaraya alırsanız, şüphesiz ki sizin bizi maskaraya aldığınız gibi, biz de sizi maskaraya alacağız. Rezil edecek azabın kime geleceğini ve kalıcı azabın kimin üzerine serbestleşeceğini ileride bileceksiniz" dedi.

40- Nihayet buyruğumuz geldiği ve tandır kaynadı (yerden sular fışkırmaya başladı) ğı zaman, (Nuh'a): "Her çiftten ikişer ve üzerine söz geçmiş dışındaki aile halkını ve inanmış kimseyi ona yükle" dedik. Onun beraberinde olan pek az kimseden başkası inanmamıştı.

41- Ve (Nuh): "Ona binin. Onun akması ve onun durması Allah adıyladır. Şüphesiz ki benim Efendim kesinlikle çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

42- Ve o (gemi), onları dağlar gibi dalgalarda akıtıyordu. Ve Nuh uzak kalmış oğluna: "Ey oğulcuğum bizim beraberimizde (gemiye) bin ve (gerçeği) örtücülerin beraberinde olma" diye seslendi.

43- (Oğlu): "Dağa sığınacağım o beni sudan sarar" dedi. (Nuh): "Bugün Allah'ın buyruğundan, merhamet ettiği kimse dışında (seni) sarabilecek yoktur" dedi. Ve dalga ikisinin arasına engel olarak girdi, böylelikle (oğlu) batırılmışlardan oldu.

44-  Ve: "Ey yer suyunu yut ve ey gök sen de tut" denildi. Ve su eksildi böylece buyruk yerine getirildi. Ve (gemi) Cudi'nin üzerine oturdu. Ve: "Uzaklık haksızlık yapanlar topluluğuna olsun" denildi.

45- Ve Nuh Efendisine seslenerek: "Efendim, oğlum şüphesiz ki benim aile halkımdandı ve şüphesiz ki senin sözün gerçektir ve sen karar vericilerin en doğru karar vericisisin" dedi.

46- (Allah): "Ey Nuh, şüphesiz ki o, senin aile halkından değildi. Şüphesiz ki o (nun yaptığı) düzgün olmayan bir işti. Öyleyse hakkında bilgin olmayan şeyi bana sorma. Şüphesiz ki ben sana bilgisizce hareket edenlerden olursun diye öğüt veriyorum." dedi.

47- (Nuh): "Efendim, şüphesiz ki ben hakkında bana bilgi olmayan şeyi sana sormaktan sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen, ziyan edenlerden olurum" dedi.

48- Ve: "Ey Nuh, sana ve senin beraberinde toplumlara bizden bir esenlik ve bereketlerle (gemiden) in. (Sizden sonra) bir takım toplumlar olacak, onları yararlandıracağız sonra onlara bizden acı azap dokunacaktır" denildi.

49- İşte bu, duyularla algılanamayanın haberlerindendir. Onu sana vahyediyoruz. Bundan önce ne sen ve ne de senin topluluğun onu biliyordun. Artık direnerek gayret et. Şüphesiz ki (güzel) sonuç korunanlarındır.

50- 51- 52- Ve Ad'a da onların kardeşleri Hud'u. (Onlara): "Ey topluluğum, Allah'a kulluk edin. Tnrıdan izin için O'ndan başkası yoktur. Siz yakıştırma yapanlardan başkası değilsiniz. Ey topluluğum, ben sizden onun üzerine bir ödül sormuyorum. Benim ödülüm beni yarıp açığa çıkarandan başkasının üzerinde değildir. Halâ bağ kurmaz mısınız? Ve ey topluluğum, Efendinizin bağışlamasını isteyin, sonra O'na (itaatle) dönün ki üzerinize göğü(n yağmurunu) bol bol göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın ve suçlular olarak (başka tarafa) yönelmeyin."

53- 54- 55- 56- 57- (Onlar da): " Ey Hud, bize apaçık bir delil getirmedin ve biz tanrılarımızı (sadece) senin sözünden dolayı bırakıcılar değiliz ve biz sana inananlar değiliz. Biz 'Bazı tanrılarımız seni kötü çarpmış' tan başka da birşey demiyoruz" dediler. (Hud'da onlara): "Şüphesiz ki ben Allah'ı tanık tutarım ve şüphesiz ki ben, sizin O'nun aşağısından olan ortaklaştırmakta olduklarınızdan uzağım. Haydi toplu halde bana plân kurun sonra bana bakmayın. Şüphesiz ki ben, benim de Rabbim ve sizin de Efendiniz Allah'ı üstlenici edindim. Canlıdan hiçbir yoktur ki O, onun perçeminden tutucu olmasın. Şüphesiz ki benim Efendim, dosdoğru yol üzerindedir. Eğer (başka tarafa) yönelirseniz, onunla gönderildiğimi size kesinlikle ulaştırıp duyurdum. Ve benim Efendim ardınıza sizden başka bir topluluğu getirir. Ve siz de O'na hiçbir şeyle zora sokamazsınız. Şüphesiz ki benim Rabbim, herşey üzerinde koruyucudur" dedi.

58- Ve buyruğumuz geldiğinde Hud'u ve onun beraberindeki inananları, bizden bir rahmetle kurtardık. Ve onları sert azaptan kurtardık.

59- Ve işte bu Ad, Efendilerinin ayetlerini ısrarla reddettiler ve O'nun elçisine karşı çıktılar ve her zorba inatçının buyruğuna uydular.

60- Ve arkalarına bu şimdikinde de ve kalkışın gününde de dışlama takıldı. Dikkat edin şüphesiz ki Ad, Efendilerini (nden gelen gerçeği) örttüler. Dikkat edin, uzaklık Hud topluluğı Ad içindir.

61- Ve Semud'a da onların kardeşleri Salih'i. (Onlara): "Ey topluluğum, Allah'a kulluk edin. Tanrıdan sizin için O'ndan başkası yoktur. O, sizi yeryüzünde meydana getiren ve size orada ömür verendir. Artık O'nun bağışlamasını isteyin sonra O'na (itaatle) dönün. Şüphesiz ki benim Efendim (kullarına) yakındır cevap vericidir" dedi.

62- (Onlar da): "Ey Salih, sen bundan önce içimizde (iyi şeyler) beklenen birisiydin. Sen bizi atalarımızın kulluk etmekte olduklarına, kulluk etmekten vaz mı geçiriyorsun? Şüphesiz ki biz, bizi kendisine çağırdığına karşı kuşkulu bir belirsizlik içindeyiz" dediler.

63- 64- (Salih'te onlara): "Ey topluluğum söyleyin bana, eğer ben Efendimden bir delil üzerinde isem ve bana kendisinden bir rahmet vermişse, eğer ben de O'na karşı çıkacak olursam, Allah'tan (gelecek azaba karşı) bana kim yardım eder? O zaman siz benim ziyanımdan başkasını arttırmış olmuyorsunuz. Ve ey topluluğum, bu size bir delil olarak Allah'ın dişi devesi. Artık onu bırakın Allah'ın yeryüzünde yesin ve ona sakın kötülükle dokunmayın, aksi takdirde yakın azap sizi tutar" dedi.

65- Derken onu ayaklarını keserek öldürdüler. Bunun üzerine (Salih): "Yurdunuzda üç gün daha yararlanın. Bu, yalan söylenmemiş bir sözdür" dedi.

66- Süre bitip buyruğumuz geldiğinde Salih'i ve onun beraberindeki inananları, bizden bir rahmetle o günün rezilliğinden kurtardık. Şüphesiz ki senin Efendin O, çok kuvvetlidir çok güçlüdür.

67- Ve haksızlık yapanları korkunç ses tuttu, birden yurtlarında diz üstü çökenler oldular.

68- Sanki orada zenginlik içinde hiç olmamışlar gibi. Dikkat edin, şüphesiz ki Semud Efendilerini (nden gelen gerçeği) örttüler. Dikkat edin, uzaklık Semud içindir.

69- Ve and olsun ki elçilerimiz ibrahim'e müjdeler getirip "Selâm" dediler. (İbrahim'de) "Selâm" dedi. Gecikmeden kızartılmış buzağıyı getirdi.

70- Fakat ellerinin ona bitişmediğini gördüğünde, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içine kaygı hissettirdi. (Elçiler'de): "Kaygı duyma, şüphesiz ki biz Lût topluluğuna gönderildik" dediler.

71- Ve onun karısı da ayakta idi, bunun üzerine güldü. Biz de ona hemen İshak'ı ve İshak'ın ardından da Yakub'u müjdelendirdik.

72- (O da): "Vay başıma gelene, ben beceriksiz bir kadın ve bu kocam da yaşı ilerlemiş bir adam olduğu halde, ben doğuracak mıyım? Şüphesiz ki bu kesinlikle şaşılacak bir şeydir" dedi.

73- (Elçiler'de): "Allah'ın buyruğundan dolayı mı şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve O'nun bereketleri sizin üzerinizedir ey evin halkı. Çünkü O, övgüye lâyıktır şanı yücedir" dediler.

74- İbrahim'den korku gittiği ve ona müjdeler geldiğinde, Lût topluluğu hakkında bize karşı üstünlük sağlamaya çalıştı.

75- Şüphesiz ki İbrahim, kesinlikle yumuşak davranıcı başkaları için üzüntü duyan yönelen biriydi.

76- (Elçiler): "Ey İbrahim, bundan kayıtsız kal. Gerçek şu ki; senin Efendinin buyruğu kesinlikle gelmiştir. Ve şüphesiz ki geri döndürülmeyecek azap onlara gelicidir" (dediler).

77- Ve elçilerimiz Lût'a geldiğinde onlardan dolayı kötüleşti ve onlardan dolayı göğsü daraldı ve: "Bu sıkı ve zorlu bir gündür" dedi.

78- Ve önceden kötülükleri işlemekte olan topluluğu, koştura koştura ona geldi. (Lût): "Ey topluluğum, bunlar benim kızlarım, onlar sizin için daha temizdir. Artık Allah'tan korunun ve beni konuklarıma karşı rezil etmeyin. İçinizde hiç ergin adam yok mu?" dedi.

79- (Topluluğu ona): "And olsun ki senin kızlarında bizim bir gerçeğimiz olmadığını sende bilmektesin. Ve şüphesiz ki sen bizim ne istemekte olduğumuzu da kesinlikle biliyorsun" dediler.

80- (Lût): "Keşke benim size karşı bir kuvvetim olsa veya sağlam bir dayanağa sığınabilseydim" dedi.

81- (Elçiler): "Ey Lût, biz senin Efendinin elçileriyiz sana asla bitişemezler. Artık geceden bir kesitte karın hariç olmak üzere halkını yürüt ve içinizden bir kimse arkasına eğilim göstermesin. Gerçek şu ki, onlara erişecek olan ona da erişicidir. Şüphesiz ki onların verilmiş sözleri (azap vakitleri) sabah vaktidir. Sabah vakti de yakın değil midir?" dediler.

82- 83- Artık buyruğumuz geldiğinde oranın üstünü altına getirdik ve üzerlerine senin Efendinin yanından, pişirilmiş çamurdan birbirini izleyen alametlendirilmiş taşlar yağdırdık. Ve orası bu (Mekke'li) haksızlık yapanlardan uzakta da değildir.

84- 85- 86- Ve Medyen'e de onların kardeşleri Şuayb'ı. (Onlara): "Ey topluluğum, Allah'a kulluk edin. Tanrıdan sizin için O'ndan başkası yoktur. Ve ölçeği ve tartıyı eksik yapmayın. Şüphesiz ki ben sizi refah içinde görüyorum ve şüphesiz ki ben sizin için çevreleyici gün azabından kaygı duyuyorum. Ve ey topluluğum ölçeği ve tartıyı hakkaniyete uygun olarak tastamam yapın ve insanların eşyalarını(n değerini) düşük tutmayın ve bozucular olarak yeryüzünde karışıklık çıkarmayın. Eğer inananlar iseniz, Allah'ın kalıntısı (bıraktığı kazanç) sizin için daha hayırlıdır. Ve ben sizin üzerinizde koruyucu değilim" dedi.                      

87- (Topluluğu): "Ey Şuayb, atalarımızın kulluk etmekte olduğunu veya mallarımızda dilediğimizi yapmayı bırakmamızı, sana inancın mı buyuruyor? Oysa sen kesinlikle yumuşak davranıcı ergin birisin" dediler.

88- 89- 90- (Şuayb): "Ey topluluğum söyleyin bana, eğer ben Efendimden bir delil üzerinde isem ve beni kendisinden güzel rızık ile rızıklandırmışsa (sizi engellemekten nasıl geri dururum?) Ve ben sizi ondan vazgeçirmeye çalıştığım şeylerde size aykırılaşmak istemiyorum. Ben, gücüm yettiğince (yanlışlarınızı) düzeltmekten başka bir şey istemiyorum. Benim uzlaşmam Allah'tan başkasına da değildir (sizinle asla uzlaşamam). Yalnızca O'nu üstlenici edindim ve yalnızca O'na yöneldim.Ve ey topluluğum, bana karşı olan bölücülüğünüz, Nuh topluluğu veya Hud topluluğu veya Salih topluluğuna erişenin örneğinin size de erişmesine sebep olmasın. Ve Lût topluluğu da sizden uzakta değildir.Ve Efendinizin bağışlamasını isteyin sonra O'na (itaatle) dönün. Şüphesiz ki benim Rabbim çok merhametlidir (dönen kullarını)sevendir" dedi.

91- (Topluluğu): "Ey Şuayb söylemiş olduğun şeylerin çoğunu kavramıyoruz. Ve biz seni içimizde kesinlikle zayıf olarak görüyoruz. Ve şayet küçük topluluğun olmasaydı, seni kesinlikle taşlardık. Ve sen bizim üzerimizde gücü olan birisi de değilsin" dediler.

92- 93- (Şuayb): "Ey topluluğum, küçük topluluğum sizin üzerinizde Allah'tan daha mı güçlüdür ki, O'nu arkanıza atılacak bir şey olarak tutundunuz? Şüphesiz ki benim Efendim işlemekte olduklarınızı çevreleyicidir. Ve ey topluluğum, durumunuz neyi gerektiriyorsa onu işleyin. Ben de işleyiciyim. İleride onu rezil edecek azabın kime geleceğini ve o yalancının kim olduğunu bileceksiniz. Artık gözetleyin şüphesiz ki ben sizin beraberinizde gözetleyiciyim" dedi.

94- Ve buyruğumuz geldiğinde Şuayb'ı ve onun beraberindeki inananları, bizden bir rahmetle kurtardık. Ve haksızlık yapanları ise korkunç ses tuttu, böylece yurtlarında diz üstü çökenler oldular.

95- Sanki orada zenginlik içinde hiç olmamışlar gibi. Dikkat edin, uzaklık Medyen içindir, Semud'un uzaklığı gibi.

96- 97- Ve and olsun ki Musa'yı delillerimizle ve apaçık bir yetkiyle, Firavun ve onun dolgunlarına gönderdik. Fakat onlar Firavun'un buyruğuna uydular. Ve Firavun'un buyruğu ise ergin (bir buyruk) değildi. 

98- Kalkışın döneminde kendi topluluğunun önüne geçerek onları su yerine ateşe vardırdı. Ve o ne sıkıntılı su dur varılmış olan su.

99- Ve arkalarına, bu yaşamda da ve kalkışın döneminde de dışlama taktırıldı. O ne sıkınıtlı bir armağandır verilmiş olan armağan.

100- Bu, şehirlerin haberlerindendir, onları sana anlatıyoruz. Onlardan kimi ayaktadır, kimi de biçilmiştir.

101- Ve biz onlara haksızlık yapmadık, fakat onlar benliklerine haksızlık yaptılar. Allah'ın aşağısından olan çağırmakta oldukları tanrıları senin Efendinin buyruğu geldiğinde onları hiçbir şeyden zenginleştirmedi ve onlara yıkımdan başka bir şeyi de artırmadı.

102- Ve şehirleri haksızlık yapanlar oldukları halde tuttuğu zaman, senin Efendinin tutması işte böyledir. Şüphesiz ki O'nun yakalaması acıdır şiddetlidir.

103- Şüphesiz ki işte bunda sonrakinin azabından kaygı duyan kimse için kesinlikle bir delil vardır. Bu, insanların kendisinde toplanmış olacakları bir gündür. Ve bu tanık olunmuş bir dönemdir.

104- Ve biz onu sayılı bir süre sonundan başkası için sonralamıyoruz.

105- O gün gelir, hiçbir benlik O'nun duyurusu olmadıkça konuşamaz. Artık onlardan kimi sonu kötü ve (kimi de) sonu iyidir.

106- Sonu kötü olanlara gelince, artık onlar ateştedirler. Onlar için orada korkuç soluk alıp vermeler vardır.

107- Gökler ve yer daimi olduğu sürece senin Efendinin dilemesi hariç, onlar orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar. Şüphesiz ki senin Rabbin ne istiyorsa mutlaka yapandır.

108- Ve sonu iyilere gelince, artık onlar cennettedirler. Gökler ve yer daimi olduğu sürece senin Efendinin dilemesi hariç, onlar orada ölüm görmemek üzere kesintisiz bir vergi olarak kalıcıdırlar.

109- Artık onların kulluk etmekte olduklarından yana bir tereddüte düşme. Onlar atalarının önceden kulluk etmekte olduklarından başka bir şekilde kulluk etmiyorlar. Ve şüphesiz ki biz onlara hisselerini eksiksiz olarak tastamam vereceğiz.

110- Ve and olsun ki Musa'ya kitabı verdik, fakat onda ayrışıldı. Ve eğer senin Efendinden geçmişteki bir kelime olmasaydı, aralarında (karar) kesinlikle yerine getirilirdi Ve şüphesiz ki onlar (Mekkeliler), ondan (Kur'an'dan) kuşkulu bir belirsizlik içindedirler.

111- Ve şüphesiz ki senin Efendin onların her birine işlerini(n karşılığını) tastamam verecektir. Çünkü O, onların işlemekte olduklarından haberdardır.

112- Artık sen, senin beraberindeki (itaatle) dönenlerle, buyurulduğun gibi dosdoğru ol. Ve taşkınlık yapmayın. Çünkü O, işlemekte olduklarınızı görücüdür.

113- Ve haksızlık yapanlara yanaşmayın, yoksa ateş size de dokunur. Sizin için Allah'ın aşağısından olan yönelenlerden kimse yoktur. Sonra yardım olunmazsınız.

114- Ve gündüzün iki tarafında ve geceden de gündüze yakın kısımda kulluk görevini ayakta tut. Şüphesiz ki güzellikler kötülükleri giderir. İşte bu, hatırlayıcılar için bir hatırlatmadır. 

115- Ve direnerek gayret et. Şüphesiz ki Allah, güzel davrananların ödülünü kayba uğratmaz.

116- Sizden önceki nesillerden kalıntı sahiplerinin, yeryüzünde bozuculuktan vazgeçirtmeleri gerekmez miydi? O kimselerden içlerinden kurtardığımız pek azı hariç (bunu yapmadı). Ve haksızlık yapanlar içinde şımartıldıkları refaha uydular ve suçlular oldular.

117- Ve senin Efendin oranın halkı düzelticiler oldukları halde iken şehirleri haksızlık yaparak yok edecek değildir.

118- Ve eğer senin Efendin şayet dilemiş olsaydı, insanları kesinlikle tek toplum yapardı. Fakat ayrışmaya devam edeceklerdir.

119- Senin Efendinin merhamet ettiği hariç. Ve onları bunun (merhamet etmek) için takdir etmiştir. Ve senin Efendinin: "Cehennemi kesinlikle cinden ve insanlardan toplu halde dolduracağım" kelimesi (Rablerinin merhametini geri tepmeleri neticesinde) tamam oldu.

120- Ve elçilerin haberlerinden onunla gönlünü kalıcılaştıracak her birini sana anlatıyoruz. Ve bunda sana gerçek ve inananlar için bir öğüt ve hatırlatma gelmiştir.

121- 122- Ve inanmayanlara de ki: "Durumunuz neyi gerektiriyorsa onu işleyin, biz de işleyicileriz. Ve bakının şüphesiz ki biz de bakınanlarız."

123- Ve göklerin ve yerin duyularla algılanamayananı Allah'ındır. Ve buyrukların hepsi yalnızca O'na döndürülür. Öyleyse O'na kulluk et ve O'nu üstlenici edin. Ve senin Efendin işlemekte olduklarınızdan duyarsız değildir.