12 Kasım 2016 Cumartesi

Araf s. 175-177. Ayetleri : Allah (c.c) Bir İnsanı Nasıl Yükseltir ? ve İsa (a.s) ın Yükseltilmesi

Kur'an bazı ayetlerde , insan , hayvan ve bitki misalleri üzerinden örnekler göstererek , vermek istediği mesajın bizler tarafından daha kolay ve net bir şekilde anlaşılmasını sağlayan bir üslup kullanmaktadır. Ayrıca Kur'an, kendi içinde öyle bir anlam örgüsüne sahip bir kitaptır ki , hiç alakası olmadığını düşündüğümüz bir ayetin , başka bir ayet ile bağını kurarak , bazı müphem ve üzerinde spekülasyon yapılabilecek ayetlerin ve konuların anlaşılmasında bizlere yol göstericilik yaptığını da görebiliriz. 

Yazının başlığından anlaşılacağı üzere konumuz olan ayetlerin , İsa (a.s) ın yükseltilmesi ile ilgili nasıl bir bağının olabileceği sorusu akla gelecektir. Yazıyı iki bölüme ayırarak ,önce konu ile ilgili ayetlerin üzerinde bir tefekkür yapmaya çalışacak , ikinci bölümde ise , ilgili ayetlerin Al-i İmran s. 55 ve Nisa s. 158. ayetinde geçen İsa (a.s) yükseltilmesinin ne anlamda olabileceği yönündeki bize gösterdiği yolu anlamaya gayret edeceğiz.

[007.175]  Onlara, şeytanın peşine taktığı ve kendisine verdiğimiz ayetlerden sıyrılarak azgınlardan olan kişinin haberini oku.
[007.176] Eğer biz dileseydik, onu bununla yükseltirdik. . Fakat o; yere saplandı ve hevasına tabi oldu. Artık onun hali; o köpeğin hali gibidir ki, üstüne varsan da dilini sarkıtıp solur, kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte ayetlerimizi yalanlayan kavmin hali böyledir. Sen, kıssayı anlat. Belki düşünürler.
[007.177]  Âyetlerimizi yalanlayan ve kendilerine zulmetmiş olan kavmin durumu ne kötüdür!

Haberi okunan kişinin kim olduğu hususunda, tefsirlerde bazı isimlerden bahsedilmektedir. İsrailoğullarına mensup bir kişi olan Bel'am Bin Baura , Ümeyye Bin Ebi Salt , Ebu Amir gibi isimler , tefsirlerde geçen bazı isimlerdir. Hatta bazıları , kendisine elçilik verilmiş, fakat bu görevi terk etmiş bir kimseden bahsedildiği yönünde görüşler ortaya atmışlardır. 

Haberi okunan kişinin kimliği şayet çok önemli olsaydı, Kur'an mutlaka bir isimden bahsederdi. Ancak burada sadece belirli bir zaman içinde yaşamış şahsiyeti kast etmekten çok , tüm zamanlarda yaşayacak ve Allah'ın ayetlerini yol gösterici olarak hayatlarında ikame etmeyenlerin düştükleri durum bir mesel ile anlatılmaktadır. Ayette bahsedilen kişinin kimliği hakkında fikir yürütmek gerekirse rivayetleri baz almak yerine , Kur'an'ı baz alarak şöyle bir fikir yürütebiliriz ; 

176. ayet içinde geçen , "vettebea hevahu" (hevasına tabi oldu) cümlesinin aynısını , Taha s. 16. ayetinde , Allah (c.c) ile Musa (a.s) arasında geçen konuşmada da görmekteyiz. "Sakın ona (o saate) inanmayıp hevâsına tâbi olan (vettebea hevahukimse, seni ondan alıkoymasın. Sonra helâk olursun.»

Taha s. 16. ayetinde bahsedilen kişi , Musa (a.s) ın gönderileceği kişi olan Firavundur. Musa (a.s) kendisine verilen 9 ayet ile (İsra s. 101) iman etmesi için Firavuna gitmiş , Firavun ise bu ayetleri ret etmiştir. Araf s. 176. ve Taha s. 16. ayetindeki cümlelerin aynı olmasından yola çıkarak , konumuz olan ayetlerdeki bahsedilen kişinin Firavun olması daha muhtemeldir. 

Bu noktada Firavun'un yaşamış ve ölmüş bir şahsiyet olarak ondan bahsedilmesinin bugüne dair ne gibi mesajı olabileceği sorusu gündeme gelecektir.

Biz burada bahsedilen kişinin kimliğini tartışmaktan çok , verilmek istenen mesajın evrensel bir yönü olduğunu dikkate alarak , Firavun karakterinin de sadece Musa (a.s) kıssasında yaşayan ve ölen bir karakter değil , zulmün sembol bir ismi haline geldiğini , bundan önceki Araf s. 163-171. ayetler arasını konu aldığımız yazımızda belirtmeye çalışmıştık. Yani kıssada anlatılmak istenen belirli bir kişi değil , Allah'ın ayetlerine karşı inkarcı bir tavır takınanların anlatılmasıdır. 

Firavun karakteri Kur'an'da adı geçen , Allah'a karşı inkar ve isyan konusunda baş rol oynayan aktörlerden birisi olarak bedenen yaşamış ve ölmüş, fakat isyan ve inkar konusunda sembol bir isim olarak kıyamete kadar onun işlevini sürdürecek olan başka insanlar tarih sahnesine çıkacaktır.

"Dileseydik onu, bununla yükseltirdik." cümlesi içindeki "Dileseydik" kelimesi , bilindiği gibi Kur'an içinde sıkça geçmektedir. Bu cümle ile anlatılmak istenileni " Eğer biz onu zorlasaydık ayetlerimize iman ettirirdik" şeklinde bir cümle ile ifade edebiliriz. Allah (c.c) böyle demekle, kullarını kendi hür iradelerini kullanma konusunda serbest bıraktığını ifade etmektedir. Kul kendi hür iradesi ile inkarı seçmiş , seçtiği yolun karşılığında hak ettiğini görecektir. 

Kullar hür iradeleri ile yapmış oldukları seçim sonucunda , Allah'ın ayetlerine bürünmüş bir hayat sürerek YÜKSELTİLMEYİ , yine hür iradeleri ile yaptıkları seçim sonucunda Allah'ın ayetlerinden sıyrılmış bir hayat sürerek ALÇALTILMAYI hak edeceklerdir. 

Mutaffifin suresine baktığımızda , hesap günü ile ilgili olarak verilen bilgilerde amel defterlerinin "Siccin" ve "İlliyyin" olarak isimlendirilen bir yerde olduğu haber verilmektedir. Siccin kelimesi alçaltılmışlığı ifade ederken , İlliyyin kelimesi ise yükseltilmişliği ifade etmektedir.

"Fakat o; yere saplandı" Bu deyim, bizim dilimizde de kullandığımız "Dünyaya kazık çakmak" deyimi ile aynı sayılır. Her iki deyim de sadece dünya hayatını düşünerek yaşamayı , ahiret bilinci içinde olmamayı ifade etmektedir. Allah'ın ayetlerinden sıyrılmış bir yaşam sürenlerin başta gelen özelliği , ahireti inkar eden ve yok sayan bir yaşam sistemini esas almış olmalarıdır.

" Artık onun hali; o köpeğin hali gibidir ki, üstüne varsan da dilini sarkıtıp solur, kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp solur." Allah (c.c) nin ayetlerini yalanlayan topluluğun hali görsel bir tasvir şeklinde bu cümlede anlatılmaktadır. Herkesin tecrübe alanına dahil bir bilgi olan köpeğin cümle içindeki hali , yorgun , susuzluktan bitkin düşmüş , zelil bir hali anlatmaktadır. 

Allah (c.c ) nin ayetlerini vermesi belirli kişilere değil , yarattığı bütün insanlara şamildir. Bütün insanlar onun bir ayeti olup, yine onun insanlara verdiği nimetler olan ayetleri sayesinde hayatiyetini devam ettirmektedir. Ayetlerini vermesi sadece onu elçi olarak görevlendirmesi , veya dini bilgiler konusunda bilgi sahibi yapması değil , yaşam sahasına giren herkese verdiği nimetleri ifade etmesidir. Aldığımız nefes , içtiğimiz su , yediğimiz gıdalar , gibi yaşamımız için şart olan her şeyin genel adı "Allah'ın ayetlerini vermesi" olarak anlaşılmalıdır.

Araf s. 175. ve 176. ayetlerde bir kişi üzerinden verilen misal , onun bütün insanlara verdiği nimetlerine karşı kulluk görevini ifa etmeyerek , o ayetlere nankörlük etmek sureti ile , ayetlerden sıyrılmış duruma düşen insanları anlatmaktadır. Verilen köpek misali ise , bu insanların ne kadar zelil ve aşağılık bir durumda olduklarının bilinmesi için kullanılan bir misaldir. 

Kur'an içinde geçen bir çok ayet , Allah'a iman etmeyen insanları hayvan olarak tasvir etmektedir. Bu tasvirin amacı , insana verilen "Semi - Basar - Fuad" gibi duyu organlarının olması gereken gerçek işlevi , vahyi anlamak ve bunu hayatına aktarmak iken, bu organların gerçek işlevini yerine getirmeyerek insanın , "Kör - Sağır - Dilsiz" duruma düşmesidir. Duyu organlarının gerçek işlevini yerine getirmediği insan "Semi- Basar" (İşitme - Görme) gibi duyu organlarına sahip olan fakat kendisine söyleneni işitmeyen hayvanlara benzetilmektedir. 

176. ayette geçen "yükseltmek" tabiri , Allah'ın ayetlerine karşı hür iradelerini kullanarak şükreden ve kulluk gereklerini yerine getiren insanların durumunu ifade etmek için kullanılmıştır. Yine aynı ayette geçen , "yere saplandı" kelimesi ise , Allah'ın ayetlerine karşı, hür iradelerini kullanmak sureti ile şükretmeyerek kulluk gereklerini yerine getirmeyen insanların durumunu ifade etmek için kullanılmıştır . 

Dikkat edilirse bu kelimeler hakiki bir anlam değil, mecazi bir anlam ifade etmektedir. Şayet bu kelimeleri hakiki anlamda okuyacak olursak , yükseltmeyi yerden alıp bedenen göğe çıkarmak , yere saplanmayı ise , bedenen yerin dibine sokmak olarak anlamak  gerekir ki , bu tür bir anlam yanlış olacaktır.

"Alçaklık" ve "Yükseklik" kelimeleri , hakiki anlamda ölçü ile ilgili kelimeler olup , mecaz anlamda kullanıldığında insanın işlediği ameller sonucunda geldiği durumu ifade etmektedir. Bu anlamı İsa (a.s) ile ilgili olarak onun yükseltilmesi ile ilgili ayetin anlaşılmasında da kullanmak mümkündür. 

[003.055] Allah buyurmuştu ki: Ey İsa! Seni vefat ettireceğim, seni kendime YÜKSELTECEĞİM, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.

[004.158]  Hayır; Allah onu kendine YÜKSELTTİ. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

Araf s. 176. ayetindeki yükseltmenin keyfiyeti , hakiki anlamda aşağıdan yukarı bir yükseltme değil , Allah (c.c) nin ayetlerine iman eden bir hayat sürülmesinin onun tarafından güzel bir karşılık göreceğinin anlatılması olduğuna göre , İsa (a.s) ın da yükseltilmesinin hakiki anlamda değil , 176. ayet doğrultusunda mecazen anlaşılması daha doğru olacaktır. 

İsa (a.s) yaşadığı hayat boyunca Allah'ın ayetlerine bürünmüş bir yaşam sürerek , alçaltılmayı değil , yükseltilmeyi hak etmiştir. "Alçaltılmak" ve "Yükseltilmek" şeklinde ortaya çıkan durum,  bütün insanlar için geçerlidir. Hayatları boyunca ayetlerden sıyrılmış bir yaşam sürenler ALÇALTILMAYI , hayatları boyunca ayetlere bürünmüş bir yaşam sürenler ise YÜKSELTİLMEYİ hak etmektedirler.   

İsa (a.s) ın yükseltilmesi de işte bu kabilden bir yükseltilmedir . Onun yükseltilmesini gerçek anlamda göğe bir yükseltme olarak algıladığımız zaman , bu sefer de Allah'a mekan biçme hatasına düşmek söz konusu olacaktır. 

İsa (a.s) ın göğe hakiki anlamda yükseltildiğini iddia eden "Ehli sünnet vel cemaat" fırkası , Allah (c.c) ile ilgili ayetleri literal bir okuma yaparak onun gökte olduğunu iddia edenlere karşı çok sert eleştirilerde bulunarak , bu iddianın yanlış olduğunu söylemektedir. Aynı fırka, Allah (c.c) nin  İsa (a.s) ı kendi yanına yani göğe çektiğini iddia etmekle literal bir okuma yaparak ona mekan biçme yanlışına düştüklerinin farkında bile değildir. Ehli sünnet fırkası bu çelişkili duruma maalesef, Kur'an'ı literal ve rivayet merkezli bir okuyarak düşmektedir. 

Sonuç olarak : Araf s. 175. ve 176. ayetleri , geçmişte yaşamış bir karakteri değil , kıyamete kadar yaşayacak , Allah (c.c) nin ayetlerini yaşamından çıkarmış olan insanların düştüğü durumun nasıl zelil ve alçak bir durum olduğunu bir misal ile anlatmaktadır. 

Aynı ayetler , Kur'an ayetlerinin birbiri ile olan anlam örgüsünün vermiş olduğu yol göstericilik ile , İsa (a.s) ın yükseltilmesi ile ilgili ayetlerin literal olarak okunması sonucunda ortaya çıkan yanlışı izale eden bir işleve de sahiptir.

Kur'an'ın literal olarak ve rivayetlerden okunması sonucu varılan , İsa (a.s) ın bedenen göğe yükseltilmiş olduğu iddiası , Kur'an merkezli bir düşünce etrafında değerlendirildiğinde yanlış ve çelişkili bir düşünce olduğu ortaya çıkmaktadır. 

"Alçaltılmak" ve "Yükseltilmek" kelimeleri mecazi anlamda , Allah'ın ayetlerine karşı insanların yaşam içinde takındıkları tavır sonucunda alacakları karşılığı ifade etmektedir. İsa (a.s) ın yükseltilmesi sadece ona has bir durum değil , Allah'ın ayetlerine bürünmüş bir hayat yaşayan bütün insanların alacağı karşılığı ifade etmektedir.

                               EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder