30 Haziran 2025 Pazartesi

FATIR SURESİ ÇEVİRİSİ

1- O övgü, o göklerin ve o yerin açığa çıkarıcısı, o meleklerin ikişer ve üçer ve dörder kanat sahibi elçiler yapıcısı, Allah'adır. O takdir edişte dileyeceği şeyi artırır. Şüphesiz ki Allah, her bir şeyin üzerine bir en doğru ölçü koyucudur.

2- Allah, o insanlara bir şefkatten neyi açarsa, artık onu hiçbir sımsıkı tutucu olamaz. Ve neyi de sımsıkı tutarsa, artık onu O'ndan sonra hiçbir gönderici de olamaz. Ve O, çok güçlüdür, en bilgedir.

3- Ey o insanlar, siz Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Size o gökten ve o yerden rızık vermekte olan Allah'ın dışında bir takdir edici var mıdır? O'ndan başka tanrı yoktur. Böyle iken siz nasıl da çarptırılıyorsunuz?

4- Ve eğer onlar seni yalanlıyorlarsa, senden önce elçiler de kesinlikle yalanlanmıştı. Ve o işler Allah'a döndürülür.

5- Ey o insanlar, şüphesiz ki Allah'ın söz vermesi bir gerçektir. Öyleyse bu şimdiki yaşam sakın sizi aldatmasın ve o aldatıcı da sakın sizi Allah'a karşı aldatmasın.

6- Şüphesiz ki o şeytan size bir düşmandır, öyleyse siz de onu bir düşman belleyin. (O şeytan) ancak ve ancak kendi grubunu o alevli ateşin arkadaşlarından olmalarına çağırır.

7- O kimseler ki gerçeği örttüler, bir çetin azap onlar içindir. Ve o kimseler ki inandılar ve o düzgün işleri işlediler, bir bağışlama ve bir büyük iş karşılığı onlar içindir.

8- Öyleyse kötü işi kendisine süslenmiş de onu iyi olarak görmüş olan kimse (doğruya iletilen kimse gibi) midir? Artık şüphesiz ki Allah, kimi dilerse saptırır ve kimi dilerse doğruya iletir. Öyleyse senin benliğin sakın onlara karşı özlemlere gitmesin. Şüphesiz ki Allah, onların ustalıkla yapmakta oldukları şeyleri bir en iyi bilicidir.

9- Ve Allah O ki, o rüzgarları gönderdi de (o rüzgarlar) bir bulutu sürer, akabinde biz onu bir ölü yöreye sevk ettik de onunla o yeri onun ölümünden sonra yaşattık. O (yeniden) yayılma da böyledir.

10- Kim o güçlülüğü istiyorsa, o güçlülük toplu olarak Allah'ındır. O temiz kelime O'na çıkar ve o düzgün iş de onu yükseltir. Ve onlar ki o kötülükleri o kötülükleri kuruyorlar, bir çetin azap onlar içindir. Ve onların kurduğu tuzak ise o, yıkıma uğrayacaktır.

11- Ve Allah, sizi bir topraktan, sonra bir döllenmiş hücreden takdir etti, sonra sizi eşler haline getirdi. Ve O'nun bilgisi olmaksızın hiçbir dişi yüklenmiyor ve doğuramaz. Ve bir kitapta olmaksızın hiçbir ömürlenmiş, ömrülenmiyor ve onun ömründen eksiltilmez. Şüphesiz ki bu, Allah'a göre kolaydır.

12- Ve o iki su kütlesi denk olmuyor. Bu, tatlı susuzluğu giderici, onun içimi boğazdan kolay geçici ve bu, tuzlu acı. Ve siz her birinden bir taze et yiyorsunuz ve siz onu takınacağınız bir süs eşyası çıkarıyorsunuz. Ve sen o gemileri, O'nun lütfundan bir kısmın peşine düşmeniz ve şükretmeniz için onda (suyu) yarıcılar olarak (gittiklerini) görürsün.

13- O, o geceyi o gündüzün içine geçiriyor ve o gündüzü de gecenin içine geçiriyor ve o güneşi ve ayı boyun eğdirmiştir. Her biri bir isimlenmiş süreye akmaktadır. Bu, sizin Efendiniz Allah'tır, o hükümranlık O'nundur. Ve sizin O'nun berisinden çağırmakta olduğunuz şeyler bir çekirdek zarına bile hükümran olamıyorlar.

14- Eğer siz onları çağırsanız, onlar sizin çağrınızı işitmezler. Ve eğer onlar işitseler de, sizi cevaplandıramazlar. Ve onlar o kalkışın günü sizin ortak koşmanızı (ret ederek) örtecekler. Ve kimse seni bir en iyi haber alıcı gibi haberlendiremez.

15- Ey o insanlar, siz Allah'a o muhtaçlarsınız. Ve Allah, ihtiyaçsızın, övgüye çok lâyığın ta kendisidir.

16- 17- Eğer dilerse sizi giderir ve yeni bir takdir ediliş getirir. Ve bu da Allah'ın üzerine bir güçlük değildir.

18- Ve bir ağır yük taşıyıcı diğerinin ağır yükünü taşımaz. Ve eğer bir ağırlık yüklenmiş olan onu taşımaya (birisini) çağırsa ve (çağırdığı) eğer ki yakınlık sahibi olsa da, ondan bir şey taşıtılmaz. Sen ancak ve ancak o algılanamayananla Efendilerinden endişelenmekte olan ve o kulluk görevini ayağa kaldırmış olan kimseleri uyarabilirsin. Ve kim arınırsa, ancak ve ancak kendi benliği için arınır. Ve o dönüş yeri Allah'adır.

19- 20- 21- 22- 23- Ve o kör ve o gören denk olmuyor. Ve o karanlıklar ve o ışık da (denk) olmaz. Ve o gölge ve o sıcaklık da (denk) olmaz. Ve o yaşayanlarla ve o ölüler denk olmuyor. Şüphesiz ki Allah, kime dilerse işittirir. Ve sen o kabirlerin içindeki kimselere işittirici değilsin. Sen bir uyarıcıdan başkası değilsin.

24- Şüphesiz ki biz seni o gerçekle bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Ve hiçbir ana toplum yoktur ki, onun içinden bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın.

25- Eğer onlar seni yalanlıyorlarsa, onlardan önceki kimseler de kesinlikle yalanlamıştı. Onların elçileri o apaçık delilleri ve yazılı metinleri ve o ışık verici kitabı onlara getirmişti.

26- Sonra da ben gerçeği örtmüş olan kimseleri tutuvermiştim. Artık benim yadırgamam nasıl olmuş?

27- Sen görmedin mi şüphesiz ki Allah, o gökten bir su indirdi böylece biz onunla kendi renkleri değişik ürünleri çıkardık? Ve o dağlardan beyaz ve kırmızı kendi renkleri değişik kuzguni siyah caddeler.

28- Ve o insanlardan ve o canlılardan ve o hayvanlardan aynı şekilde kendi renkleri değişik (olanlar vardır). Kullarının içinde Allah'tan ancak ve ancak o bilginler endişelenir. Şüphesiz ki Allah, bir çok güçlüdür, bir çok bağışlayıcıdır.

29- Şüphesiz ki o kimseler Allah'ın kitabını peşi sıra okuyorlar ve o kulluk görevini ayağa kaldırdılar ve bizim kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden saklı ve açık olarak harcadılar, onlar asla yıkıma uğramayacak bir ticareti bekleyebilirler.

30- Sonuçta onların iş karşılıklarını tastamam verir ve kendi lütfundan daha da artırır. Şüphesiz ki O, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok şükredicidir.

31- Ve bizim sana o kitaptan vahyetmiş olduğumuz şey, onun önünde olan şeyi bir doğrulayıcı o gerçeğin ta kendisidir. Şüphesiz ki Allah, kullarının kesinlikle bir en iyi haber alıcısıdır, bir en iyi görücüsüdür.

32- Sonra biz o kitaba bizim kullarımızdan seçtiğimiz kimseleri mirasçı yaptık. Artık onlardan kimi kendi benliğine haksızlık yapıcı ve onlardan kimi orta yol tutandır. Ve onlardan kimi de Allah'ın onayıyla o hayırlarda öne geçendir. Bu, o büyük lüftun ta kendisidir.

33- Adn bahçeleri, onlara girecekler, onlarda altından bileziklerden ve incilerden takınacaklar. Ve onların onlardaki elbiseleri de, bir ipektir.

34- 35- Ve onlar: "O övgü Allah'adır, O ki bizden o üzüntüyü giderdi. Şüphesiz ki bizim Efendimiz, kesinlikle bir çok bağışlayıcıdır, bir çok şükredicidir. O ki, bize kendi lütfundan o kalıcılık yurdunu serbestleştirdi. Onda bize bir yorgunluk dokunmaz ve onda bize bir bitkinlik de dokunmaz" dediler.

36- Ve o kimseler ki gerçeği örttüler, cehennem ateşi onlar içindir. Onlara (ölüm hükmü) yerine getirilmez ki ölsünler ve onun azabından bir kısmı bile onlardan hafifletilmez. Biz, her nanköre böyle karşılık veririz.

37- Ve onlar onda: "Ey Efendimiz bizi çıkar, biz (dünyada iken) işlemekte olduğumuz şeyden başka bir düzgün iş işleyelim" diye feryat edecekler. (Onlara): "Biz, sizi hatırlayacak kimsenin onda hatırlayacağı kadar ömürlendirmedik mi? Ve size o uyarıcı da gelmişti. Öyleyse siz tadın (azabı), artık o haksızlık yapanlara hiçbir yardımcı yoktur" (denilecek).

38- Şüphesiz ki Allah, o göklerin ve o yerin algılanamayananın bilicisidir. Şüphesiz ki O,  o göğüslerin sahip olduğunu bir en iyi bilicidir.

39- O ki o yerde sizi ardıllar yaptı. Artık kim gerçeği örterse, onun örtmesi kendisinedir. Ve o gerçeği örtücülerin gerçeği örtmeleri, Efendilerinin yanında bir öfkeden başkasını artırmaz. Ve gerçeği örtücülerin gerçeği örtmeleri, (onlara) bir ziyandan başkasını da artırmaz.

40- De ki: "Siz, sizin Allah'ın berisinden çağırmakta olduğunuz şeyler olan ortaklarınızı gördünüz mü? Gösterin bana, onlar o yerden neyi takdir etmişler?" Yoksa o göklerde bir ortaklık onlar için midir? Yoksa biz onlara bir kitap verdik de onlar, ondan bir apaçık delil üzerinde midirler? Hayır, o haksızlık yapanların bir kısmı bir kısma bir aldatmadan başka söz vermiyor.

41- Şüphesiz ki Allah, o gökleri ve o yeri düşerler diye sımsıkı tutuyor. Ve eğer (o ikisi) düşerlerse, O'ndan sonra hiçbiri ikisini sımsıkı tutamaz. Şüphesiz ki O, bir yumuşak davranıcıdır, bir çok bağışlayıcıdır.

42- Ve onlar eğer kendilerine bir uyarıcı gelirse, o ana toplumların herhangi birinden kesinlikle daha doğru yolda olacaklarına dair güçlü yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. Ne zaman ki onlara bir uyarıcı geldiğinde, (bu geliş) onlara nefretten başka bir şey artırmadı.

43- O yerde bir büyüklük taslamalarından ve o kötülüğün tuzağını kurmalarından (başka bir şey artırmadı). Oysa o kötülüklerin tuzağı onun ailesinden (yapanından) başkasını sarıvermez. Artık onlar o ilklerin yasasından başka bir şeye mi bakıyorlar? Öyleyse sen Allah'ın (azabı hak etme) yasası için bir değişme asla bulamayacaksın. Ve sen Allah'ın yasası için (başka yasayla) bir değiştirme asla bulamayacaksın.

44- Onlar, o yerde gezmediler mi ki böylece kendilerinden önceki kimselerin sonu nasıl olmuş baksınlar? Ve onlar, kendilerinden (Mekke'lilerden) kuvvet bakımından daha çetindi. Ve Allah, o göklerde ve o yerde hiçbir şey O'nu başarısız bırakacak değildir. Şüphesiz ki O, bir en iyi bilicidir, bir en doğru ölçü koyucudur.

45- Ve eğer Allah o insanları kazandıkları nedeniyle (hemen) tutacak olsaydı, onun sırtında (o insanlardan) hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları bir isimlenmiş süreye kadar ertelemektedir. Artık onların süresi geldiği zaman, artık şüphesiz ki Allah, kullarını bir en iyi görücüdür.


26 Haziran 2025 Perşembe

SEBE SURESİ ÇEVİRİSİ

1- O övgü Allah'adır ki, o göklerde olan şeyler ve o yerde olan şeyler O'nundur. Ve o övgü, o diğer (yaşamda) da O'nundur. Ve O, en bilgedir, en iyi haber alıcıdır.

2- O, o yerin içine geçmekte olan şeyi ve ondan çıkmakta olan şeyi ve o gökten inmekte olan şeyi ve ona yükselmekte olan şeyi bilir. Ve O, çok merhamet edicidir, çok bağışlayıcıdır.

3- Ve gerçeği örtmüş olan kimseler: "O an bize gelmez" dedi. De ki: "Hayır, o algılanamayanın bilicisi Efendime ant olsun ki, (o an) size kesinlikle gelecektir. Ve o göklerde ve o yerde bir zerre ağırlığınca O'ndan uzak kalmaz ve ondan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki, bir apaçık kitapta olmasın."

4- İnanmış ve o düzgün işleri işlemiş olan kimselere karşılık vermek için (o saat gelecektir). İşte onlar, bir bağışlama ve bir değerli rızık onlar içindir.

5- Ve o kimseler ki bizim ayetlerimizi başarısız bırakıcılar olmaya koştular, işte onlar, titreten bir acı azap onlar içindir.

6- Ve kendilerine o bilgi verilmiş olan kimseler, senin Efendinden sana indirilmiş olan şeyin o gerçeğin ta kendisi ve o en güçlü o övgüye lâyık (Allah)ın yoluna iletmekte olduğunu görür.

7- 8- Ve gerçeği örtmüş olan kimseler: "Biz size, siz bir parçalanmayla tamamen parçalandığınız zaman şüphesiz ki sizlerin kesinlikle bir yeni takdir ediliş içinde olacağınızı haber vermekte olan bir adama kılavuzluk edelim mi? O, Allah'a karşı bir yalan mı yakıştırdı yoksa onda bir cinnet mi var?" dedi. Hayır, o diğer (yaşama) inanmaz kimseler o azabın ve o uzak sapkınlığın içindedir.

9- Onlar, o gökten ve o yerden önlerinde olan şeyleri ve artlarında olan şeyleri görmediler mi? Eğer biz dilersek onları o yerin dibine sokarız veya onların üzerine o gökten bir parça düşürürüz. Şüphesiz ki bunda, her bir içtenlikle yönelen kul için kesinlikle bir ayet vardır.

10- 11- Ve ant olsun ki biz Davud'a bizden bir lütuf verdik. (Dağlara da):"Ey dağlar onun beraberinde eşlik edin" Ve o kuşlara da (aynısını dedik). Ve biz ona o demiri: "Tam tekmil zırhlar yap ve o dokumasını da ölçülendir" diye yumuşattık. (Ona): "Ve siz bir düzgün iş işleyin. Şüphesiz ki ben, sizin işlemekte olduğunuz şeyleri, bir en iyi görücüyüm" (dedik).

12- Ve Süleyman'a da, onun sabah serinliği (gidişi) bir ay ve onun akşam serinliği (dönüşü) bir ay olan o rüzgarı (verdik). Ve biz ona o erimiş bakırın gözesini sel haline getirdik. Ve o cinlerden kimi de kendisinin Efendisinin onayı ile onun önünde iş görürdü. Ve onlardan kim bizim buyruğumuzdan kaypaklık yaparsa, biz ona o alevli ateş azabından tattırırız.

13- Onlar, ona korunaklı özel yerlerden ve heykellerden ve o havuzlar gibi çanaklardan ve sabit kazanlardan ne dilerse işlerlerdi. Ey Davud'un hanedanı, şükür için işleyin. Ve benim kullarımdan o şükredenler bir azdır.

14- Biz ona o ölümü yerine getirdiğimizde, onun ölümünü onlara onun bastonunu kemirmekte olan o yerin bir canlısı dışında kılavuzluk etmedi. O, yere kapaklandığında o cinlere (o zaman) apaçık belli oldu. Eğer onlar o algılanamayananı biliyor olsalardı, o alçaltıcı azap içinde kalmazlardı.

15- Ant olsun ki Sebe için kendi durulma yerlerinde bir ayet vardı. (Onların) biri sağdan biri soldan iki bahçe(leri vardı ve onlara): "Efendinizin rızkından yeyin ve O'na şükredin. Bir temiz yöre ve bir çok bağışlayıcı Efendi(niz var)" (demiştik).

16- Buna rağmen onlar (bu uyarıya) kayıtsız kaldılar, bunun üzerine biz de onlara o barajın selini gönderdik ve onların iki bahçelerini yemişi (yenmeyecek derece) ekşiliğe ve acılığa ve bir az şey de bir sedirden (ağaca) sahip iki bahçeyle değiştirdik. 

17- Bu, onlara gerçeği örtmüş olmaları nedeniyle bizim karşılığımızdır. Biz, o gerçeği örtenlerden başkasına (böyle) karşılık verir miyiz?

18- Ve biz onlar ve o kasabalar arasına ki bizim onlarda bereketler verdiğimiz, görünen kasabalar da meydana getirmiş ve (onlara): "Siz onlarda geceleri ve gündüzleri onlarda güvenliler olarak gezin" (diyerek) onlarda o (güvenli) gezmeyi ölçülemiştik.

19- Buna rağmen onlar: "Ey Efendimiz, seferlerimizin arasını uzaklaştır" dediler ve kendi benliklerine haksızlık ettiler, bunun üzerine biz de onları olmuş geçmiş bir olay haline getirdik ve onları bir parçalanmayla tamamen parçaladık. Şüphesiz ki bunda her bir çokça direnip gayret eden şükredene kesinlikle ayetler vardır.

20- Ve ant olsun ki İblis, onların hakkındaki kendi varsayımını doğrulamış, o inananların bir bölüğü dışında onu izlemişlerdi.

21- Ve onun, o diğer (yaşama) inanan kimseyi, ondan bir kararsızlık içinde olan o kimseden bizim bilmemiz dışında onların üzerinde hiçbir etkisi olmadı. Ve senin Efendin, her bir şeyin üzerinde bir kollayıcıdır.

22- De ki: "Siz Allah'ın berisinden iddia ettiğiniz kimseleri çağırın. Onlar o göklerde ve o yerde bir zerre ağırlığına hükümran olamazlar. Ve onlar için ikisinde hiçbir ortaklık yoktur ve onlardan O'na hiçbir arka çıkan da yoktur."

23- Ve O'nun yanında kendisine onay verdiği kimseden başkasına o eşlikçilik fayda vermez. Nihayet onların kalplerinden dehşet giderildiği zaman onlar: "Sizin Efendiniz ne dedi?" derler. Onlar da: "O gerçeği (dedi)" derler. Ve O, o çok yücedir, o çok büyüktür.

24- De ki: "O göklerden ve o yerden size kim rızık veriyor?" De ki: "Allah. O halde biz veya siz kesinlikle bir yola ileten üzerindeyiz veya bir apaçık sapkınlık içindeyiz."

25- De ki: "Siz bizim işlediğimiz suçumuzdan sorulmazsınız ve biz de sizin işlemekte olduklarınızdan sorulmayız."

26- De ki: "Efendimiz bizim aramızı toplayacak, sonra bizim aramızı o gerçekle açacaktır. Ve O, en hayırlı açıcıdır, en iyi bilicidir."

27- De ki: "Siz bana sizin O'na ortaklar olarak kattığınız kimseleri gösterin." Hayır. O, çok güçlü, en bilge Allah'tır.

28- Ve biz seni o insanların hepsine bir müjdeci ve bir uyarıcı olmaktan başka (bir görevle) göndermedik. Fakat o insanların daha çoğu (bunu) bilmezler.

29- Ve onlar: "Eğer siz doğru söyleyenler iseniz, bu söz ne zaman (gerçekleşecek)?" diyorlar.

30- De ki: "Sizin için verilen sözün bir günü vardır, siz ondan bir anı erteleyemezsiniz ve önceleyemezsiniz."

31- Ve gerçeği örtmüş olan kimseler: "Biz, bu okunan (Kur'an)a ve onun önünde olan şeye asla inanmayacağız" dedi. Ve eğer ki sen, o haksızlık yapanları Efendilerinin yanında durdurulmuşlar olarak bir kısmın bir kısma o sözle döndüğünü bir görsen. Zayıf düşürülmüş olan kimseler büyük taslamış olan kimselere: "Eğer siz olmasaydınız, biz kesinlikle inananlardan olurduk" der.

32- Büyüklük taslamış olan kimseler de zayıf düşürülmüş olan kimselere: "Size geldikten sonra o doğruya iletenden sizi biz mi  uzaklaştırdık? Hayır, siz suç işleyenler olmuştunuz" dedi.

33- Ve zayıf düşürülmüş olan kimseler büyüklük taslamış olan kimselere: "Hayır, bir zaman siz bize o gecenin ve o gündüzün tuzağını kurarak, bizim Allah'a nankörlük etmemizi ve O'na benzerler edinmemizi buyuruyordunuz" dedi. Ve onlar o azabı gördüklerinde o pişmanlığı (içlerinde) sakladılar. Ve biz gerçeği örtmüş olan kimselerin boyunlarına (demirden) bağları geçirdik. Onlar işlemekte oldukları şeylerden başkasıyla mı karşılık görecekler?

34- Ve biz bir kasabaya hiçbir uyarıcı göndermedik ki, onun refahlıları: "Şüphesiz ki biz, sizin onunla gönderildiğiniz şeyi (ret eden) örtücüleriz" dememiş olsunlar.

35- Ve onlar (yine): "Biz mallar ve çocuklar bakımından daha çoğuz ve biz azaba çarptırılmışlar da olmayacağız" dediler.

36- De ki: "Şüphesiz ki benim Efendim, o rızkı kimse dilerse geniş tutar ve bir ölçüye göre verir, fakat (gerçeği örtücü) o insanların tamamı (bunu) bilmezler."

37- Ve sizin mallarınız ve çocuklarınız, sizi bizim yanımızda bir yakınlıkla yaklaştıracak değildir. İnanmış ve bir düzgün iş işlemiş olan kimse başka. işte onlar için işledikleri nedeniyle o kat kat karşılık vardır. Ve onlar özel odalarda güvenli olanlardır.

38- Ve o kimseler ki bizim ayetlerimizi başarısız bırakıcılar olmaya koşuyorlar, işte onlar, o azabın içine hazırlanmışlardır.

39- De ki: "Şüphesiz ki benim Efendim, o rızkı kullarından kime dilerse geniş tutar ve ona bir ölçüye göre verir.Ve siz, bir şeyden ne harcarsanız, O, onun yerine ardılını getirir. Ve O, o rızık vericilerin en hayırlısıdır."

40- Ve O, o gün onları toplu olarak sürüp toplayacak, sonra o meleklere: "Size kulluk etmekte olanlar bunlar mıydı?" diyecek.

41- (Melekler): "Sen her türlü eksiklikten uzaksın, bizim onların berisinden yönelenimiz sensin. Hayır, onlar cinlere kulluk etmekteydiler. Onların tamamı onlara inananlardı" dediler.

42- Artık bugün sizin bir kısmınız bir kısma bir faydaya ve bir zarara hükümran olamaz. Ve biz haksızlık yapmış olan kimselere: "Siz tadın o ateşin azabını ki, siz onu yalanlamakta idiniz" diyeceğiz.

43- Ve onlara bizim ayetlerimiz peşi sıra okunmakta olduğu zaman onlar: "Bu, kendi atalarınızın kulluk etmekte olduğu şeylerden sizi uzaklaştırmak isteyen bir adamdan başkası değil" dediler. Ve onlar: "Bu, bir yakıştırılmış çarpıtmadan başka bir şey değil" dediler. Ve gerçeği örtmüş olan kimseler o gerçek kendilerine geldiğinde: "Bu, bir apaçık sihirden başkası değil" dedi.

44- Ve biz onlara ders alacakları kitaplar vermemiş ve biz onlara senden önce bir uyarıcı da göndermemiştik.

45- Ve onlardan (Mekke'liler) önceki kimseler de (uyarıcılarını) yalanlamıştı. Oysa onlar (Mekke'liler) bizim onlara (öncekilere) verdiğimizin onda birine dahi ulaşamamışlardır. Hal böyleyken (öncekiler) elçilerimi yalanlamışlardı. Artık benim yadırgamam nasıl olmuş?

46- De ki: "Ben size ancak ve ancak tek öğüt veriyorum. O da sizin ikişer ve teker olarak ayağa kalkmanız, sonra düşünmenizdir. Sizin arkadaşınızda cinnetten eser yoktur. O, bir çetin azabın önünde sizi bir uyarıcıdan başkası değildir."

47- De ki: "Ben sizden hiçbir iş karşılığı sormadım, artık o sizin olsun. Benim iş karşılığım Allah'tan başkasının üzerinde değildir. Ve O, her bir şeyin üzerinde bir tanıktır."

48- De ki: "Şüphesiz ki benim Efendim, o gerçeği (ortaya) atar. O, algılanamayananların en iyi bilicisidir."

49- De ki: "O gerçek geldi ve o geçersiz (takdir etmeyi) başlatamıyor ve tekrar döndüremiyor."

50- De ki: "Eğer ben saparsam, kendi benliğime saparım. Ve eğer ben doğruya iletilirsem, bu da bana Efendimden vahyedilmekte olan şey nedeniyledir. Şüphesiz ki O, bir en iyi işiticidir, bir en yakındır."

51- Ve eğer ki sen onları dehşete düşecekleri zaman bir görsen, artık kaçış olmaz ve onlar bir yakın yerden tutulmuşlardır.

52- Ve onlar: "Biz O'na inandık" demişlerdir. Fakat onlar için bir uzak yerden onu elde etmek nasıl olacak?

53- Ve onlar önceden onu kesinlikle (ret ederek) örtmüşlerdi. Ve o algılanamayanana bir uzak yerden atıyorlardı.

54- Ve onların arasıyla iştahlanmakta oldukları şeylerin şeylerin arası, önceden onların taraftarlarına yapıldığı gibi çevrelenmiştir. Şüphesiz ki onlar bir kuşku verici kararsızlık içindeydiler.


24 Haziran 2025 Salı

Sebe s. 19. Ayeti Örneğinde Fiili Duanın Hayata Yansıması

İçimizden herhangi birimize "Dua nedir" diye sorulduğunda, aklına gelecek ilk cevap, "El açıp Allah'a yakarmak" şeklinde bir cevap gelecektir. Bu cevap elbette yanlış bir cevap değildir, fakat eksik bir cevaptır. Bugün Müslümanlar olarak dua konusundaki bu eksik bilginin yansımalarını maalesef görmekteyiz.

Kur'an bize her konuda yol gösterdiği gibi, dua konusunda da yol göstermekte, bu yol işaretleri özellikle kıssa yollu anlatımlar içinde kendisini bulmaktadır. Duayı 1- Kavli dua, 2- Fiili dua şeklinde ikiye ayırmak mümkündür. Fiili dua olmadan kavli duanın hiçbir işe yaramayacağı da yine bize o anlatımlar içinde Allah'ın yardım vaadinin onu hak etmeyle yakında alakalı olduğu bildirilmektedir.

Sebe suresini okuduğumuzda surenin 15. ve 21. ayetlerinde "Sebe" adlı bir topluluktan bahsedilmektedir. Bu topluluk bir refah toplumu iken, Allah onları ters kepçe etmiş ve zenginliklerini ellerinden almıştır. İşte onların bu ters kepçe getirilme hallerinin ne şekilde meydana geldiği, fiili duanın etkisini anlamamız açısından önemli bir örneklik sergilemektedir.

Kıssanın ayet mealleri şöyledir.

--- 15- Ant olsun ki Sebe için kendi durulma yerlerinde bir ayet vardı. Biri sağdan biri soldan iki bahçeleri vardı (ve onlara): "Efendinizin rızkından yeyin ve O'na şükredin. Bir temiz yöre ve bir çok bağışlayıcı Efendi(niz var)" (denilmişti).

--- 16- Bu uyarıya kayıtsız kaldılar, bunun üzerine biz de onların üzerine o barajın selini gönderdik ve onların iki bahçelerini yemişi (yenmeyecek derece) ekşiliğe ve acılığa ve az bir şey de bir sedirden (ağaca) sahip iki bahçeyle değiştirdik. 

--- 17- Bu, (gerçeği) örtmeleri nedeniyle onlara bizim karşılığımızdır. O (gerçeği) örtenlerden başkasına (böyle) karşılık verir miyiz?

--- 18- Ve onların arasında ve oraları berekenlendirdiğimiz o kasabalar arasında görünen kasabalar da oluşturmuş ve "Oralarda geceleri ve gündüzleri oralarda güvenliler olarak yürüyün" (diyerek) oralarda o (güvenli) yürümeyi ölçülemiştik.

--- 19- Buna rağmen onlar: "Ey Efendimiz seferlerimizin arasını uzaklaştır" dediler ve kendi benliklerine haksızlık ettiler, bunun üzerine biz de onları olmuş geçmiş bir olay haline dönüştürdük ve onları bir parçalanmayla tamamen parçaladık. Şüphesiz ki işte bunda, her bir çokça direnip gayret eden, her bir şükreden için kesinlikle ayetler vardır.

--- 20- Ve ant olsun ki İblis, onların hakkındaki kendi kanaatini doğrulamış, o inananların bir bölüğü dışında ona takılmışlardı.

--- 21- Ve onun, o sonrakine inanan kimseyi, ondan bir kuşku içinde olan o kimseden bilmemiz dışında onların üzerinde hiçbir yetkisi olmadı. Ve senin Efendin her şeyin üzerinde bir kollayıcıdır.

Bizim bu kıssada dikkati çekmek istediğimiz nokta, kıssanın 19. ayetidir. Ayeti okuduğumuz zaman, o toplumun bir duasını görmekteyiz. Aslında bu dua o toplumun el açıp yalvararak, Allah'a nida eder bir yolla, yani kavli dua yoluyla değil, fiili dua dediğimiz yaşayarak ve fiiliyata dayanan bir yolla yapılan dua, yani hak ediş neticesinde gerçekleşmiş bir olaydır.

Allah (c.c.) Sebe toplumuna bir toplumun refah içinde olması demek olan tüm imkanları bahşettiğini beyan etmekte, bunun karşılığında ise onlardan kendisine şükretmelerini nankörlük etmemelerini istemektedir. Fakat bu toplum şükür yerine nankörlüğü seçmiş, bu seçişin sonunda ise ters kepçe edilmişlerdir.

Onların bu nankörlükleri kavli dua formuyla anlatılmasına rağmen, fiili dua formuyla yani hayat içinde yaşanan olayların bir neticesi olarak gerçekleşmiştir. İşte fiili duanın önemini bu anlatıdan da öğrenebiliyoruz.

Dua etmek demek, sadece iyi şeyleri Allah'tan istemek anlamına gelmez, toplumlar yaşamlarında kötü örnekler sergileyerek de, Allah'a dua edebilir, yani yok oluşlarını hak etmeleri için gereken alt yapıyı kendileri oluşturabilir.

Bir toplum yok edilmek veya nimetlerin elinden alınması için Allah'a nasıl dua eder, Sebe toplumu örneğinde görülmektedir.

Bir toplum eğer elindeki maddi imkanları, yaşadığı dünyanın daha güzel olması için harcamadığı takdirde, "Allah'ım bizi yok et" şeklinde bir yakarışta bulunmaktadır.

Bir toplum eğer Allah'ın kendisine ahlaki sorumlulukları terk ederek, gayri ahlaki tavırlar içinde bir yaşam sergilemekte ise, "Allah'ım bizi yok et" şeklinde bir yakarışta bulunmaktadır.

Bir toplum eğer Allah'ın kendisine yüklediği düşmanı ile nasıl savaşması gerektiğini terk ederek, "Allah'ım bizi muzaffet et" şeklinde kavli dua da bulunuyorsa, bu duanın gerçeği "Allah'ım bizi yok et" şeklinde yapılan bir fiili duadır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Burada kavli dua olarak bildiğimiz dua formunu elbette ret etmiyoruz. Ancak fiili dua olmadan kavli duanın hiçbir işe yaramayacağını hatırlatmak istiyoruz. Sebe toplumunun başına gelenler fiili olarakyaptıkları duanın, yani yaşamlarında şükretmeyi değil nankörlük etmeyi seçmelerinin bir sonucu olduğu unutlmamalıdır.

                                              EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.


22 Haziran 2025 Pazar

Ahzab s. 69. Ayeti Çerçevesinde Kur'an Okumalarımızın Serencamı

 Kur'an okuma ve anlama çalışmaları yüzyıllardır sürmekte, kıyamete kadar da sürecektir. Bu çalışmalar genellikle "Tefsir" adı verilen bir yöntem dahilinde yapılmaktadır. Bugün İslam coğrafyasının genelinde adedini bilmediğimiz kadar tefsir yazılmış, halen de yazılmaya devam etmektedir. Bu tefsir faaliyetlerinin Kur'an'ı anlama noktasındaki faydaları elbette yadsınamaz.

Biz bu yazımızda, tefsir çalışmalarında çokça rastladığımız, konuyla alakası olmadığı halde asıl mesajı öteleyen bazı yorumlara dikkat çekmek istiyoruz. Böyle bir çalışma Kur'an'ın başından sonuna bütün ayetleri için yapılmış olsa büyük bir hacim tutacağı da aşikardır.

Özellikle kıssa anlatımlarında yapılan tefsirler de akla ziyan yorumların yapıldığı, tefsir okurlarınca malumdur. Ahzab s. 69. ayeti ile ilgili yapılan tefsirlere baktığımızda da asıl mesajı öteleyen ve hiçbir dayanağı olmayan bilgilerin sayfaları doldurduğunu görebiliriz.

Ayetin metni ve meali şöyledir:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ اٰذَوْا مُوسٰى فَبَرَّاَهُ اللّٰهُ مِمَّا قَالُواۜ وَكَانَ عِنْدَ اللّٰهِ وَج۪يهاً 

------ Ey inanmışlar, Musa'yı rahatsız edenler gibi olmayın. Böyle bir durumda Allah onu onların söylediklerinden berileştirmişti. Ve Allah'ın yanında saygın biriydi.

Bu ayet ile ilgili tefsirlere baktığımızda, ilk olarak Musa'ya ne gibi rahatsızlıklar verildiği yönündeki yorumlara rastlamaktayız. Bu yorumların hiçbiri Kur'an kaynaklı olmadığı gibi gaybı taşlamaktan öteye gitmemektedir.

Halbuki ayeti okuduğumuz zaman ilk bakmamız gereken olayın bu tarafı değildir. Eğer bakılması gereken olayın bu tarafı olsaydı, ayette bu konu ile ilgili ayrıntılı bir bilgi bize verilirdi. Bize böyle bir bilgi verilmediğine göre, demek ki bakılması gereken taraf olayın kendisi değildir.

Öyleyse bu ayeti anlamaya önce nereden başlayabiliriz?

Kur'an okuma anlama çalışmalarında bağlamın yani ayetlerin konu bütünlüğünün önemi oldukça büyüktür. Bir ayeti anlamanın yolu o ayetle ilgili sure ve Kur'an bütünlüğünü dikkate alarak yapılacak çalışmadır.

Bu sureye baktığımızda ilk ayetlerin evlatlıklar ile ilgili genel geçer anlayışın değiştirilerek Allah'ın bu konudaki hükmünün ortaya konulması olduğu görülecektir. Evlenme yasaklarına baktığımızda da oğulların eşleri ile evlenmenin yasak olduğu görülecektir (Nisa s. 23).

Bunları toplayarak okuduğumuz zaman, Zeyd adlı kişinin o gün Nebi'nin bir evlatlığı olarak bilinmesi üzerinden yeniden bir durum düzenlemesi yapılmakta, bu durumda olan kişilerin asla kendi oğulları gibi olmadığı beyan edilmektedir. 

Bu durumun toplum nazarında daha net ve uygulamalı olarak anlaşılması ise Zeyd'in boşadığı eşinin Nebi ile evlendirilmesi yoluyla yapılmaktadır. Önceki genel geçer duruma göre Zeyd, Nebi'nin bir oğlu olduğu için onun boşadığı eski eşi ile babası olarak bilinen Nebi'nin evlenmesi imkansızdır. Çünkü böyle bir durum ahlaki bir sorun doğuracaktır.

Fakat Allah (cc) toplum nazarındaki bu bilgiyi kaldırmış, kaldırılan bu bilginin uygulamalı hayata geçirilmesini de Zeyd'in boşadığı eski eşi Nebi ile evlendirerek yapmıştır.

Buraya kadar olan bilgileri sureyi okuyarak daha iyi anlayabiliriz. Bizi daha fazla ilgilendiren konu olayın evlilik boyutundan ziyade, bu evliliğin o gün bazı kimseler (hoş bugün de dedikodu malzemesi yapanlar yok değil) tarafından dedikodu malzemesi yapılmasıdır.

İşte Ahzab s. 69. ayeti burada devreye girmektedir.

Ayetin özellikle "Musa'yı rahatsız edenler" şeklinde ifade edilmesi Medine'nin nüfus yapısı ile ilgilidir. O günün Medinesinin Yahudilerin yoğun olarak yaşadığı ve bu Yahudilerin bir kısmının Kur'an'ın "Münafık" olarak vasıflandırdığı insanlardan oluştuğu bir vakıadır.

İşte burada ayetin bu şekilde bir ifade kullanması manidardır. Çünkü samimi bir inanan kişi Nebiyi rahatsız edecek hiçbir söz ve davranış içinde olamaz, eğer oluyorsa bu kişinin kalbinde bir bozukluk vardır.

Ayet kalbinde bozukluk olan kişileri hedef alarak, önceden Musa'nın nasıl bu dedikodulardan kurtardıysa, Nebi'nin de bu dedikodulardan kurtaracağını beyan etmektedir. Çünkü minafıklıkta başı çeken kimseler Yahudilerdir.

Asıl amacımız Bu ayetin üzerinde konuşmak olmadığını yeniden hatırlatmak isteriz. Asıl amacımız, ayetlerin asıl mesajının ötelenmemesi gerektiği, bilgi verilmeyen konular üzerinde gaybın taşlanmaması, bir ayeti okuma anlama çalışması yaparken bilgi verilmeyen konular üzerinde gayb taşlaması yapılmaması, asıl mesajın ne olabileceği yönünde bir okuma yapılması noktasında hatırlatmalarda bulunmaktır. 

Çünkü bu ayetin tefsiri ile ilgili bilgiler asıl mesajın ötelenerek alakasız bir konu üzerinde sayfa doldurmanın örneklerinden birini yansıtmaktadır.

                             EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.


AHZAB SURESİ ÇEVİRİSİ

 1- Ey o haberci, sen Allah'a karşı korun ve sakın o gerçeği örtücülere ve o ikiyüzlülere itaat etme. Şüphesiz ki Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir. 

2- Ve sen, Efendinden sana vahyedilmekte olan şeyi izle. Şüphesiz ki Allah, sizin işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi haber alıcıdır.

3- Ve sen, Allah'a dayan. Ve bir dayanak olarak Allah yeter.

4- Allah, bir adamın (göğüs) boşluğunun içinde iki kalp koymadı. Ve sizin onlardan zihar yapmakta olduğunuz (sırtlarını ananızın sırtı gibi gördüğünüz) kimseler olan eşlerinizi de sizin anneleriniz yapmadı. Ve sizin (oğullarınız olarak) çağırdıklarınızı da, sizin (gerçek) oğullarınız yapmadı. Bunlar, sizin kendi ağızlarınızın demesidir. Ve Allah, o gerçeği der ve O, o (doğru) yola iletir.

5- Siz onları, onların babalarına nisbetle çağırın. O, Allah'ın yanında daha hakkaniyetlidir. Eğer siz, onların babalarını bilmediyseniz, artık onlar o yaşam sisteminde sizin kardeşleriniz ve yönelenlerinizdir. Ve sizin kendisinde yanıldığınız o şeyde, sizin üzerine bir sorumluluk yoktur. Fakat sizin kalplerinizin kastettiği şeyde (sorumluluk vardır). Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

6- O haberci, o inananlara kendi benliklerinden daha yakındır ve onun eşleri de, onların anneleridir. O rahmin sahipleri (akrabalar) onların bazısı bazısına (mirasta) Allah'ın yazgısında o inananlardan ve o göçenlerden daha yakındır. Sizin, yönelenlerinize bir benimsenen (vasiyet) yapmanız başka. Bu, o kitapta satırlanmıştır.

7- 8- Ve bir zaman biz, o doğru söyleyenlere doğruluklarından sormak için, o habercilerden ve senden ve Nuh'tan ve İbrahim'den Ve Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan yeminle bağlanmış sözlerini almıştık. Ve biz onlardan bir yeminle bağlanmış sağlam söz almıştık. Ve (Allah) o gerçeği örtücülere bir acı azap hazırlamıştır.

9- Ey inanmış olan kimseler, siz Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani size (düşman) askerler gelmişti de, biz onların üzerine bir rüzgar ve sizin onları göremediğiniz bir ordu göndermiştik. Ve Allah, sizin işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi görücüdür.

10- O zaman onlar size, sizin üstünüzden ve sizden en aşağıdan gelmişler ve o zaman o gözler kaymış ve o kalpler gırtlaklara ulaşmış ve siz de Allah'a karşı o varsayımlar da bulunuyordunuz. 

11- Orada o inananlar yoklanmış ve bir çetin sarsıntı ile sarsılmışlardı.

12- Ve o zaman o ikiyüzlüler ve kalplerinde bir hastalık olan kimseler: "Allah ve O'nun elçisi bize bir aldatmadan başka söz vermedi" diyordu.

13- Ve o zaman onlardan bir ekip: "Ey Medine halkı, sizin için durmanın yeri yok, haydi siz dönün" demişti. Ve onlardan bir bölük: "Bizim evlerimiz (korumasız durumda) açıktır" diyerek o haberciden onay istiyordu, oysa onlar (korumasız durumda) açık değildi. Onlar bir kaçıştan başka bir şey istemiyorlardı.

14- Ve eğer onların üzerine onun (Medine'nin) çevrelerinden girilse, sonra o kargaşa çıkarmaları istenmiş olsa, onu kesinlikle (yerine) getirecekler ve onu kolayca yapmaktan (geri) kalmayacaklardı.

15- Ve ant olsun ki onlar önceden o arkaları yöneltmeyeceklerine dair Allah'a söz vermişlerdi. Ve Allah'ın antlaşması bir sorumluluktur.

16- De ki: "Eğer siz o ölümden veya o öldürülmeden kaçarsanız, o kaçış size asla fayda vermeyecek ve (kaçabildiğiniz) takdirde de siz bir az (bir zaman) dışında yararlanamazsınız."

17- De ki: "Eğer (Allah) size bir kötülük istese veya size bir şefkat istese, Allah'tan sizi saracak o kişi kimdir?" Onlar kendileri için Allah'ın berisinden bir yönelen ve bir yardımcı da bulamazlar.

18- Allah, sizden o engelleyicileri ve kardeşlerine o "Bize katılın" deyicileri kesinlikle biliyor. Ve onların bir azı dışında o sıkıntıya gelmezler.

19- (Gelseler de) size karşı cimri olarak (gelirler). Artık o kaygı geldiği zaman sen onları, kendisine o ölümden (dolayı baygınlık) kaplamış kimse gibi gözleri dönerek sana bakmakta olduklarını görürsün. Artık o kaygı gittiği zaman da, onlar sizi o hayra karşı bir cimri olarak demir (gibi) dilleriyle sataşırlar. İşte onlar inanmamışlardır, bu yüzden Allah da onların işlerini boşa gidermiştir. Ve bu, Allah'a göre kolaydır. 

20- Onlar o grupların gitmediklerini hesap ediyorlar. Ve eğer o gruplar (tekrar) gelirse, çölde o bedevilerin içinde olup da sizin haberlerinizden sormayı isterler. Ve eğer sizin içinizde olsalardı, bir azı dışında savaşmazlardı.

21- Ant olsun ki sizin için, Allah'ı ve o diğer günü bekleyen ve Allah'ı çok hatırlayan kimse için,  Allah'ın elçisinde bir iyi örneklik vardır.

22- Ve o inananlar o grupları gördüğünde: "Bu, Allah'ın ve O'nun elçisinin bize söz verdiği şeydir ve Allah ve O'nun elçisi doğru söylemiştir" dediler. (Bu görmeleri) onlara inanç bakımından ve teslimiyet bakımından başka bir şey artırmadı.

23- O inananlardan bir kısım adamlar vardır ki, Allah'a yaptıkları antlaşma üzerinde sadık kalmışlardır. Onlardan kimi (Allah'ın yolunda) ölüm sözünü yerine getirmiştir ve onlardan kimi de bakınmaktadır. Ve onlar (sözlerini) bir değişimle değiştirmiyorlar.

24- Sonuçta o doğru söyleyenlere doğruluklarının karşılığını verir ve o ikiyüzlüleri eğer dilerse azaplandırır veya (onlar itaate döndükleri takdirde) onlara lütufla döner. Şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

25- Ve Allah, gerçeği örtmüş olan kimseleri öfkeleriyle geri döndürdü, onlar bir hayra kavuşamadılar. Ve Allah, o inananlara o savaşta yeterli geldi. Ve Allah, bir çok kuvvetlidir, bir en güçlüdür.

26- Ve o kitabın halkından onlara sırt vermiş olan kimseleri korunaklarından indirdi ve onların kalplerine o korkuyu attı. Siz bir bölüğü öldürüyordunuz, bir bölüğü de esir alıyordunuz.

27- Ve sizi, onların yerlerine ve onların yurtlarına ve onların mallarına ve henüz oraya ayak basmadığınız bir yere mirasçı yaptı. Ve Allah, her bir şeyin üzerine bir en doğru ölçü koyucudur.

28- 29- Ey o haberci eşlerine de ki: "Eğer siz bu şimdiki yaşamı ve onun süsünü istiyorsanız, gelin ben sizi yararlandırayım ve sizi bir güzel salıverme ile salıvereyim. Ve eğer siz Allah'ı ve O'nun elçisini ve o diğer yurdu istiyorsanız, artık şüphesiz ki Allah, sizin içinizden iyilik eden kadınlara bir büyük iş karşılığı hazırlamıştır."

30- Ey o habercinin kadınları, sizin içinizden kim bir açıklanan hayasızlık suçu getirirse, o azap ona ikiye katlanır. Ve bu, Allah'a göre kolaydır. 

31- Ve sizin içinizden kim Allah'a ve O'nun elçisine gönülden bağlanır ve bir düzgün iş işlerse, biz onun iş karşılığını iki kere veririz. Ve biz ona bir değerli rızık hazırlamışızdır.

32- Ey o habercinin kadınları, siz (haberci eşi olmayan) o kadınlardan biri gibi değilsiniz. Eğer siz korunuyorsanız, sakın o sözü yumuşakça (bir edayla) söylemeyin, yoksa kalbinde bir hastalık olan (sizden) umutlanır. Ve siz (kimseyi umutlandırmayacak) bir benimsenen söz söyleyin.

33- Ve siz, evlerinizde sabit kalın ve sakın o ilk cahiliyenin teşhirciliği gibi teşhircilik yapmayın ve o kulluk görevini ayağa kaldırın ve arınmayı yerine getirin ve Allah'a ve O'nun elçisine itaat edin. Ey o evin halkı, Allah ancak ve ancak sizden o pisliği gidermek ve sizi bir temizlemeyle temizlemek istiyor.

34- Ve siz, evlerinizde Allah'ın ayetlerinden ve o bilgelikten peşi sıra okunan şeyi hatırlayın. Şüphesiz ki Allah, bir çok lütufkârdır, bir en iyi haber alıcıdır.

35- Şüphesiz ki, o teslim olan erkekler ve teslim olan kadınlar ve o inanan erkekler ve o inanan kadınlar ve o gönülden bağlanan erkekler ve o gönülden bağlanan kadınlar ve o doğru söyleyen erkekler ve o doğru söyleyen kadınlar ve o direnip gayret eden erkekler ve o direnip gayret eden kadınlar ve o saygı duyan erkekler ve o saygı duyan kadınlar ve o bağış yapan erkekler ve o bağış yapan kadınlar ve o oruç tutan erkekler ve o oruç tutan kadınlar ve o ırzlarını kollayan erkekler ve o (ırzlarını kollayan) kadınlar ve Allah'ı çok hatırlayan o erkekler ve (Allah'ı çok hatırlayan) o kadınlar var ya, Allah onlar için bir bağışlama ve bir büyük iş karşılığı hazırlamıştır.

36- Ve bir inanmış erkek ve bir inanmış kadın için, Allah ve O'nun elçisi bir işe hükmettiği zaman, onlar için işlerinden o hayırlama hakkı (hüküm harici tercihleri) olamaz. Ve kim Allah'a ve O'nun elçisine karşı çıkarsa, kesinlikle bir apaçık sapkınlıkla sapmıştır.

37- Ve bir zaman sen Allah'ın kendisini nimetlendirdiği ve senin de kendisini nimetlendirdiğin kimseye: "Eşini kendinde tut ve Allah'a karşı  korun" diyor ve sen Allah'ın onu belli edici olduğu şeyi kendi benliğinde gizliyor ve o insanlardan endişeleniyordun. Oysa senin kendisinden endişelenmene, Allah daha hak sahibiydi. Zeyd, ondan ilişiği kesmeyi yerine getirdiğinde, (oğulları olarak) çağırdıklarının eşlerinde onlardan ilişiği kesmeyi yerine getirdikleri zaman, (onları eş edinme de) o inananların üzerine bir burukluk olmaması için, biz onu seninle eşlendirdik. Ve Allah'ın buyruğu (her zaman) yapılagelmiştir.

38- Allah'ın kendisine belirlediği bir şeyde o habercinin üzerine hiçbir burukluk da olmamıştır. (Bu), önceden geçen kimselerdeki  Allah'ın yasasıdır. Ve Allah'ın buyruğu, bir ölçüyle ölçülenmiştir.

39- O kimseler ki, Allah'ın mesajlarını ulaştırırlar ve O'ndan endişelenirler ve Allah'ın dışında bir kimseden endişelenmezler. Ve bir hesap görücü olarak Allah yeter.

40- Muhammed, sizin adamlarınızdan bir kimsenin babası değildir, fakat Allah'ın elçisi ve o habercilerin mühürleyicisidir. Ve Allah, her bir şeyin bir en iyi bilicisidir.

41- 42- Ey inanmış olan kimseler, siz, Allah'ı çokça bir hatırlamayla hatırlayın. Ve siz, gündüzün erken vakti ve akşamın erken vakti, O'nu her türlü eksiklikten uzak tutun.

43- O,  öyle biridir ki, O ve O'nun melekleri sizi o karanlıklardan o ışığa çıkarmak için sahip çıkıyor. Ve O, o inananlara bir çok merhamet edicidir.

44- O'nunla karşılaşacakları gün onların esenlik temennileri de "Selam" dır. Ve O, onlara bir değerli iş karşılığı hazırlamıştır.

45- 46- Ey o haberci, şüphesiz ki biz seni bir tanık ve bir müjdeci ve bir uyarıcı ve Allah'a kendisinin onayı ile bir çağırıcı ve bir ışık verici lamba olarak gönderdik.

47- Ve sen, o inananlara onlar için Allah'tan bir büyük lütuf olduğunu müjdele.

48- Ve sen, sakın o gerçeği örtücülere ve o ikiyüzlülere itaat etme ve onların verdiği rahatsızlıklarla ilgilenme ve Allah'a dayan. Ve bir dayanak olarak Allah yeter.

49- Ey inanmış olan kimseler, siz o inanan kadınlarla evlendiğiniz, sonra onlara dokunmanız öncesinden onların evlilik bağını çözdüğünüz zaman, bu durumda sizin için onların üzerinde (başka biriyle evlenebilmeleri gereken zaman için) hiçbir sayı yoktur ki siz onu sayasınız. Bu durumda siz onları yararlandırın ve onları bir güzel salıverme ile salıverin.

50- Ey o haberci, şüphesiz ki biz sana iş karşılığını (mehirlerini) verdiğin eşlerini ve Allah'ın sana (ganimet olarak) döndürdüğü şeylerden sağ elinle sahip olduklarını ve senin beraberinde göç eden amcanın kızlarını ve halalarının kızlarını ve dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını ve eğer kendi benliğini o haberciye (mehir istemeden) bahşeder, eğer o haberci de onunla evlenmek isterse (diğer) o inanan erkeklerin berisinden sana bir özellik olarak, bir inanan kadını da serbestleştirdik. Biz, senin üzerine bir burukluk olmaması için onların eşleri ve sağ elleriyle sahip oldukları hakkında onlara neyi belirlediğimizi, kesinlikle bilmişizdir. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

51- Sen onlardan kimi dilersen bekletebilir ve kimi dilersen de barındırabilirsin. Ve senin (bazı nedenlerle) uzaklaştığın kimselerden de kiminin peşine düşmende, artık senin üzerine hiçbir sorumluluk olmaz. Bu, onların gözlerinin ferah olmasına ve üzülmemelerine ve senin onların hepsine verdiklerine hoşnut olmalarına daha yakındır. Ve Allah, sizin kalplerinizde olan şeyleri bilir. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir yumuşak davranıcıdır.

52- Bundan sonra sana o (diğer) kadınlar, onların iyilikleri seni şaşırtmış olsa da, sağ elinle sahip oldukların dışında, (başka) eşlerle değiştirmen serbest olmaz. Ve Allah, her bir şeyin üzerinde bir gözeticidir.

53- Ey inanmış olan kimseler, siz onun durumuna bakıcılar olmaksızın bir yemek için size onay verilmesi dışında sakın o habercinin evlerine girmeyin. Fakat siz çağrıldığınız zaman girin, artık siz yediğiniz zaman da bir sözle ünsiyet kurmadan (birbirinizle lafa dalmadan) dağılın. Şüphesiz ki sizin böyle yapmanız o haberciye rahatsızlık veriyordu da (bunu söylemeye) sizden çekiniyordu. Ve Allah ise, o gerçek(i söylemek)ten çekinmez. Ve siz onlardan (eşlerinden) bir yararlılık soracağınız zaman, onlara bir engelin ötesinden sorun. Sizin böyle yapmanız sizin kalpleriniz ve onların kalpleri için, daha temizdir. Ve size Allah'ın elçisine rahatsızlık vermeniz ve onun ardından onun eşleriyle evlenmeniz sonsuz olarak (serbest) değildir. Şüphesiz ki sizin böyle yapmanız Allah'ın yanında bir büyük (günah) tır.

54- Eğer siz bir şeyi belli ederseniz veya onu gizlerseniz, artık şüphesiz ki Allah, her bir şeyin bir en iyi bilicisidir.

55- Onların üzerine (habercinin eşlerine) babalarında ve oğullarında ve erkek kardeşlerinde ve erkek kardeşlerinin oğullarında ve kız kardeşlerinin oğullarında ve kadınlarda ve sağ elleriyle sahip olduklarında (engelsiz konuşmaları) hiçbir sorumluluk olmaz. (Ey habercinin eşleri) siz Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah, her bir şeyin üzerinde bir tanıktır.

56- Şüphesiz ki Allah ve O'nun melekleri o haberciye sahip çıkarlar. Ey inanmış olan kimseler, siz de ona sahip çıkın ve tam bir teslimiyetle teslim olun.

57- Şüphesiz ki o kimseler Allah'ı ve O'nun elçisine rahatsızlık veriyorlar, Allah onları bu şimdiki (yaşamda) ve o diğer (yaşamda) dışlamış ve onlara bir alçaltıcı azap hazırlamıştır.

58- Ve o kimseler ki erkek inananlara ve o kadın inananlara, onların (rahatsızlık verilmelerini gerektiren) kazandıkları bir şey olmaksızın rahatsızlık veriyorlar, onlar kesinlikle bir dehşetli yalan ve bir apaçık günah yüklenmişlerdir.

59- Ey o haberci, eşlerine ve kızlarına ve o inananlarına kadınlarına de ki, dış giysilerinden üzerlerine salsınlar. Bu, onların tanınmalarına, böylece rahatsız edilmemelerine daha yakındır. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

60- 61- Eğer o ikiyüzlüler ve kalplerinde bir hastalık olan kimseler ve o şehrin içindeki o sarsıcı (haber yayan)lar (bundan) vazgeçmezlerse, biz seni kesinlikle onlara salıvereceğiz, sonra onlar dışlanmışlar olarak sana onda bir az (bir süre) dışında komşu kalamazlar. Nerede ele geçirirlerse, tutulurlar ve bir öldürülmeyle öldürülürler.

62- (Bu) önceden gelip geçen kimseler hakkındaki Allah'ın yasasıdır. Ve sen Allah'ın yasası için bir değişme asla bulamayacaksın.

63- O insanlar senden o andan soruyor. De ki: "Onun bilgisi ancak ve ancak Allah'ın yanındadır." Sana sezdiren nedir belki o an bir yakın (zaman)dır.

64- 65- Şüphesiz ki Allah, o gerçeği örtücüleri dışlamış ve onlara onda sonsuz olarak kalıcılar olarak bir alevli ateş hazırlamıştır. Onlar bir yönelen ve bir yardımcı da bulamazlar.

66- O gün onların yüzleri o ateşin içinde (şekilden şekile) çevrilip dururken onlar: "Ah keşke biz Allah'a itaat etseydik ve o elçiye itaat etseydik" derler.

67- 68- Ve onlar: "Ey Efendimiz, şüphesiz ki biz liderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik böylece onlar bizi o yoldan saptırdılar. Ey Efendimiz, onlara o azaptan ikiye katla ve onları bir büyük dışlamayla dışla" dediler.

69- Ey inanmış olan kimseler, sakın Musa'yı rahatsızlık vermiş olanlar gibi olmayın. Böyle bir durumda Allah onu onların söyledikleri şeyden berileştirmişti. Ve o, Allah'ın yanında saygın biriydi.

70- 71- Ey inanmış olan kimseler, siz Allah'a karşı korunun ve (haksızlığa) bir set çeken söz söyleyin ki sizin işlerinizi düzeltsin ve sizin peşlerinize takılı suçlarınızı bağışlasın. Ve kim Allah'a ve O'nun elçisine itaat ederse, kesinlikle o bir büyük başarıyla başarmıştır.

72- Şüphesiz ki biz o korunması gerekeni o göklere ve o yere sunduk da onlar onu yüklenmekten direndiler ve ondan korkuyla titrediler ve onu o insan yüklendi. Şüphesiz ki o, bir haksızlık yapandır, bir düşüncesizdir.

73- Bunun sonucunda Allah o ikiyüzlü erkekleri ve o ikiyüzlü kadınları ve o ortak koşan erkekleri ve o ortak koşan kadınları azaplandırır ve inanan erkeklere ve o inanan kadınlara lütufla döner. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.


16 Haziran 2025 Pazartesi

SECDE SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Elif, Lam, Mim.

2- Kendisinde hiçbir kuşku olmayan bu kitabın indirilmesi, o tüm insanların Efendisindendir.

3-  Yoksa onlar: "Onu kendisi yakıştırdı" mı diyorlar? Hayır o, senden önce kendilerine hiçbir bir uyarıcı gelmemiş topluluğu senin uyarman, onların da doğruya iletilmeleri için, senin Efendinden (indirilen) o gerçeğin ta kendisidir.

4- Allah O ki, o gökleri ve o yeri ve ikisinin arasında olan şeyleri altı günde takdir etti, sonra o tahtın üzerine denkleşti. Sizin için O'nun berisinden hiçbir yönelen ve eşlikçi yoktur.  Siz hiç hatırlamaz mısınız?

5- O, o gökten o yere kadar o buyruğu ardı ardına düzenler, sonra (o buyruk ile ilgili yapılanlar) bir günde O'na yükselir ki, onun ölçüsü sizin saymakta olduğunuz şeyden bin yıldır.

6- Bu, o algılanamayananın ve o tanık olunanın bilicisi, çok güçlü, çok merhamet edici (Allah'tır).

7- O ki, her bir şeyin takdir edişini en iyi yapmış ve o insanı takdir edilişine bir çamurdan başlamıştır.

8- Sonra onun neslini bir değersiz sudan bir süzmeden yapmıştır.

9- Sonra onu denkleştirmiştir ve ona kendi esintisinden (yaşam verme gücünden) üflemiştir ve sizin için o işitmeyi ve o görmeleri ve o gönülleri var etmiştir. Siz ne kadar da az şükrediyorsunuz.

10- Ve onlar: "Biz o yerde kaybolduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi kesinlikle bir yeni takdir edilişte olacağız?dediler. Hayır, onlar Efendilerinin karşılaşmasını örtücülerdir.

11- De ki: "Sizin için görevlendirilmiş o ölümün meleği sizin ömrünüzü tamamlayacak, sonra siz Efendinize döndürüleceksiniz."

12- Ve eğer ki sen, o suç işleyenleri Efendilerinin yanında kafalarını (inançlarını) ters döndürücüler olarak: "Ey Efendimiz, biz gördük ve işittik, bizi döndür de bir düzgün iş işleyelim, şüphesiz ki biz artık kesinkes inananlarız" (dediklerini) bir görsen.

13- Ve eğer biz dileseydik, her bir benliğe kesinlikle doğruya iletimini verirdik, fakat benden: "Ben cehennemi kesinlikle o cinlerden ve o insanlardan toplu olarak dolduracağım" (verilen) o söz bir gerçek olmuştur.

14- Öyleyse siz bu gününüzle karşılaşmayı unutmanız nedeniyle (cehennemi) tadın. Şüphesiz ki biz de sizi unuttuk ve sizin işlemekte olduğunuz şeyler nedeniyle siz, sürekli kalıcılığın azabını tadın.

15- Bizim ayetlerimize ancak ve ancak o kimseler inanır ki onlar, onlarla hatırlatıldıkları zaman, boyun eğen olarak kapanırlar ve Efendilerini övgü ile her türlü eksiklikten uzak tutarlar ve onlar büyüklük taslamazlar.

16- Onların yanları o yataklardan uzaklaşır, onlar Efendilerini kaygılı ve umutlu olarak çağırırlar ve onlar bizim kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de harcarlar. 

17- Artık hiçbir benlik kendileri için işlemekte oldukları şeylere bir karşılık olarak gözler ferahlığından neler gizlendiğini bilmez.

18- Öyleyse bir inanan kimse, bir itaatten çıkan kimse gibi midir? Bunlar denk olmazlar.

19- İnanmış ve o düzgün işleri işlemiş olan kimselere gelince, işlemekte oldukları nedeniyle o me'va (barınak) bahçeleri bir ikram olarak, onlar içindir.

20- Ve itaatten çıkmış olan kimselere gelince, artık onların barınağı o ateştir. Onlar her ne zaman ondan çıkmak istediklerinde, ona tekrar döndürürler ve onlara: "Siz tadın o ateşin azabını ki siz onu yalanlamakta idiniz" denilir.

21- Ve biz onlara dönmeleri için, o en büyük azabın berisinden kesinlikle o en yakın azaptan tattıracağız.

22- Ve kendisine Efendisinin ayetleri hatırlatılmış, sonra onlardan kayıtsız kalmış kimseden, daha haksızlık yapan kimdir? Şüphesiz ki biz o suç işleyenlerden öç alıcılarız.

23- Ve ant olsun ki biz Musa'ya o kitabı verdik, o halde sen de onun (kitabın) karşılaşmasından sakın bir tereddüt içinde olma.Ve biz onu Yakub'un oğulları'na bir doğruya ileten yaptık.

24- Ve biz onlardan direnip gayret ettiklerinde bizim buyruğumuzla doğruya iletir önderler çıkardık. Ve onlar bizim ayetlerimize kesinkes inananlardı.

25- Şüphesiz ki senin Efendin onların aykırılığa düşmekte oldukları şeyler hakkında o kalkışın günü onların arasını ayıracak olanın ta kendisidir.

26- Onların durulma yerlerinde yürümekte oldukları, onlardan önceki o kuşaklardan bizim kaçını yok etmiş olmamız, onları doğruya iletmedi mi? Şüphesiz ki bunda kesinlikle ayetler vardır. Onlar hiç işitmezler mi?

27- Onlar görmediler mi şüphesiz ki biz o suyu o kupkuru yere sevk ediyoruz böylece onunla bir ekin çıkarıyoruz, kendilerinin hayvanlarını ve kendi benlikleri, ondan yiyorlar? Onlar hiç görmezler mi?

28- Ve onlar: "Eğer siz doğru söyleyenler iseniz, bu fetih (yok oluş günü) ne zaman (gerçekleşecek)?" diyorlar.

29- De ki: "O fethin (yok oluşun) günü gerçeği örten kimselerin inanmaları fayda vermez ve onlar bakılmazlar."

30- Artık sen onlardan yana kayıtsız kal ve bakın, şüphesiz ki onlar da bakınanlardır.


14 Haziran 2025 Cumartesi

LOKMAN SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Elif, Lam, Mim.

2- Bunlar, o bilge kitabın ayetleridir.

3- O iyilik edenlere bir doğruya ileten ve bir şefkattir.

4-  O kimseler ki, o kulluk görevini ayağa kaldırırlar ve o arınmayı yerine getirirler ve onlar o diğer (yaşama) da kesinkes inanların ta kendileridir.

5- İşte onlar, Efendilerinden bir doğruya iletenin üzerindedirler. Ve işte onlar, o başarıya eriştirilenlerin ta kendileridir.

6- Ve o insanlardan kimi, bir bilgi olmaksızın Allah'ın yolundan saptırmak ve onu alay konusu bellemek için, o sözün oyalayanını satın alır. Ve işte onlar,  var ya bir alçaltıcı azap, onlar içindir. 

7- Ve bizim ayetlerimiz ona peşi sıra okunmakta olduğu zaman, onları işitmemiş gibi, iki kulağında bir ağırlık varmış gibi, büyüklük taslayarak (başka tarafa) yönelir. Artık sen onu bir acı azabla müjdele.

8- 9- Şüphesiz ki o kimseler inandılar ve o düzgün işleri işlediler, Allah'ın bir gerçek söz vermesiyle onda sürekli kalıcılar olarak, o nimet bahçeleri onlar içindir. Ve O, çok güçlüdür, en bilgedir.

10- O, o gökleri direkler olmaksızın takdir etti, siz onları(n böyle olduğunu) görüyorsunuz ve o yerde sizi sarsar diye sabitlikler bıraktı ve onda her bir canlıdan yaydı. Ve biz o gökten bir su indirdik böylece onda her bir değerli çiftten bitirdik.

11- Bu, Allah'ın takdiridir. Haydi siz de O'nun berisinden olan şeylerin neyi takdir ettiğini bana gösterin. Hayır, o haksızlık yapanlar, bir apaçık sapkınlık içindedir.

12- Ve ant olsun ki biz Lokman'a "Allah'a şükret" diye, o bilgeliği verdik. Ve kim şükrederse, ancak ve ancak kendi benliği için şükreder. Ve kim nankörlük ederse, artık şüphesiz ki Allah, bir ihtiyaçsızdır, bir övgüye çok layıktır.

13- Ve bir zaman Lokman oğluna, ona öğüt veriyorken: "Ey oğulcuğum, sakın Allah'a ortak koşma. Şüphesiz ki o ortak koşmak, kesinlikle bir büyük haksızlıktır" demişti.

14- Ve biz o insana: "Bana ve ana babana şükret o dönüş yeri banadır" diye, ana babasına (iyiliği) tembihledik. Annesi onu yılgınlık üzerine yılgınlıkla yüklendi ve onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir.

15- Ve eğer o ikisi, onun hakkında senin bir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için sana güçlerini kullanırlarsa, artık sen o ikisine de sakın itaat etme ve sen o ikisiyle bu şimdikinde benimsenen bir şekilde geçin ve bana içtenlikle yönelmiş olan kimsenin yolunu izle. Sonra sizin dönüşünüz banadır, böylece sizin işlemekte olduğunuz şeyleri size ben haberlendireceğim.

16- "Ey oğulcuğum, şüphesiz ki o (işlediğin iş) eğer hardaldan bir dane ağırlığı kadar olsa, (bu iş) bir kayanın içinde veya o göklerde veya o yerde de olsa, Allah (hesap gününde) onu getirir. Şüphesiz ki Allah, bir çok lütufkardır, bir en iyi haber alıcıdır."

17- 18- 19- "Ey oğulcuğum, o kulluk görevini ayağa kaldır ve o benimsenene uygun olanı buyur ve o yadırganandan vazgeçir ve sana eriştirilene karşı direnip gayret et. Şüphesiz ki bu, o işlerin kararlısındandır. Ve yanağını o insanlara sakın eğriltme (küçümseme) ve o yerde çalımlanarak sakın yürüme. Şüphesiz ki Allah, her bir çalımlanan övüneni sevmez. Ve yürüyüşünde orta yol tut ve sesinden de kıs. Şüphesiz ki (insanlar nezdinde) o seslerin en yadırgananı, kesinlikle o eşeğin sesidir."

20- Siz görmediniz mi şüphesiz ki Allah, o göklerde ve o yerde olan şeyleri size boyun eğdirmiştir ve sizin üzerinizdeki nimetlerini görünen olarak ve görünmeyen olarak tam tekmil yapmıştır? Ve (buna rağmen) o insanlardan kimi, bir bilgisi ve bir doğruya ileten ve bir ışık veren kitabı olmaksızın Allah hakkında söz dalaşı yapar.

21- Ve onlara: "Siz, Allah'ın indirdiği şeyi izleyin" denildiği zaman: "Hayır biz, kendi atalarımızı onun üzerinde bulduğumuz şeyi izleriz" derler. Eğer o şeytan onları o alevli ateşin azabına çağırıyor olsa da mı (onlara uyacaklar)?

22- Ve kim yüzünü iyilik eden olarak Allah'a teslim ederse, artık kesinlikle o dayanıklı kulpa sıkıca tutunmuştur. Ve o işlerin sonu Allah'a aittir.

23- Ve kim gerçeği örterse, artık onun gerçeği örtmesi sakın seni üzmesin. Onların dönüşü bizedir. Artık işledikleri şeyleri onlara biz haberlendireceğiz. Şüphesiz ki Allah, o göğüslerin sahip olduğunu bir en iyi bilicidir.

24- Biz onları bir az yararlandırır sonra onları bir sert azaba zararlandırırız.

25- Ve eğer sen onlara: "O gökleri ve yeri kim takdir etti?" diye sorsan, onlar kesinlikle "Allah" diyecekler. De ki: "O övgü Allah'adır." Hayır, onların tamamı bilmezler.

26- O göklerde ve o yerde olan şeyler, Allah'ındır. Şüphesiz ki Allah, ihtiyaçsızın, övgüye çok lâyığın ta kendisidir.

27- Ve eğer o yerdeki her bir ağaçtan kalemler olsa ve o su kütlesine de onun ardından yedi su kütlesi eklenerek (mürekkep olsa), Allah'ın kelimeleri tükenmezdi. Şüphesiz ki Allah, bir çok güçlüdür, bir en bilgedir.

28- Sizin takdir edilmeniz ve sizin harekete geçirilmeniz, sanki bir tek benliğin (takdiri ve harekete geçirilmesi gibiden) başka değildir. Şüphesiz ki Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi görücüdür.

29- Sen görmedin mi? şüphesiz ki Allah o geceyi o gündüzün içine geçiriyor ve o gündüzü de gecenin içine geçiriyor ve o güneşi ve ayı boyun eğdirmiştir. Her biri bir isimlenmiş süreye kadar akar. Ve şüphesiz ki Allah, sizin işlemekte olduğunuz şeyleri en iyi haber alıcıdır.

30- Bu, Allah'ın o gerçeğin ta kendisi olması ve onların O'nun berisinden kulluk etmekte oldukları şeylerin o geçersizta kendisi olması nedeniyledir. Ve şüphesiz ki Allah, o çok yücenin o çok büyüğün ta kendisidir.

31- Sen görmedin mi size kendi ayetlerinden bir kısmını göstermesi için şüphesiz ki o gemilerin o su kütlesinde Allah'ın nimetiyle akmaktadır?  Şüphesiz ki bunda, her bir çokça direnip gayret eden, her bir şükreden için kesinlikle ayetler vardır.

32- Ve bir dalga onları gölgeler gibi kapladığı zaman Allah'ı, o yaşam sistemlerini sadece O'na özgüleyenler olarak çağırırlar. O, onları o karaya (çıkarıp) kurtardığında ise, içlerinden bir kısmı orta yol tutandır. Ve bizim ayetlerimizi  her bir aşırı vefasız azılı gerçeği örtücüden başkası ısrarla reddetmiyor.

33- Ey o insanlar, siz Efendinize karşı korunun ve öyle bir güne karşı endişelenin ki, bir baba kendi çocuğundan yana hiçbir karşılık veremez ve bir çocuk o da babasından yana hiçbir şeyle karşılık verici değildir. Şüphesiz ki Allah'ın söz vermesi bir gerçektir. Öyleyse bu şimdiki yaşam sakın sizi aldatmasın ve o aldatıcı da sakın sizi Allah'a karşı aldatmasın.

34- Şüphesiz ki Allah, o anın bilgisi O'nun yanındadır. Ve o yağmuru indirir. Ve o rahimlerin içindeki şeyleri bilir. Ve bir benlik bir sabah serinliği neyi kazanacağını sezemiyor. Ve bir benlik hangi yerde öleceğini de sezemiyor. Şüphesiz ki Allah, bir en iyi bilicidir, bir en iyi haber alıcıdır.


10 Haziran 2025 Salı

RUM SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Elif, Lam, Mim.

2- 3- 4- 5- Rum (ordusu) o yerin en yakınında yenildi. Ve onlar, yenilmelerinin arkasından,birkaç sene içinde yenecekler. Önceden (yenilmeleri) ve sonradan da (yenecekleri hakkındaki) o buyruk, Allah'ındır. Ve o gün o inananlar, Allah'ın yardımıyla sevinecekler. Kime dilerse yardım eder. Ve O, çok güçlünün, çok merhamet edicinin ta kendisidir.

6- (Bu), Allah'ın söz vermesidir. Allah, verdiği sözüne aykırı davranmaz. Fakat o insanların tamamı (bunu) bilmezler.

7- Onlar, bu şimdiki yaşamdan bir görüneni bilirler. Oysa onlar, o diğer (yaşamdan) duyarsız kalanların ta kendileridir.

8- Onlar, kendi benliklerinde Allah'ın o gökleri ve o yeri ve ikisinin arasında olan şeyleri bir gerçekle ve bir isimlenmiş süreyle takdir ettiğini düşünmediler mi? Ve şüphesiz ki o insanlardan bir çoğu, Efendilerinin karşılaşmasını, kesinlikle (reddederek) örtücülerdir.

9- Artık onlar, o yerde gezmediler mi böylece kendilerinden önceki kimselerin sonu nasıl olmuş baksınlar? Onlar, kuvvet bakımından kendilerinden (Mekke'lilerden) daha çetindi ve o yeri(n toprağını sürerek) savurmuşlar ve kendilerinin onu onarmalarından daha çok onu onarmışlar ve onların elçileri de o apaçık delilleri onlara getirmişti. Demek ki Allah onlara haksızlık yapıyor değildi. Fakat onlar kendi benliklerine haksızlık yapıyorlardı.

10- Sonra kötülük etmiş olan kimselerin sonu, Allah'ın ayetlerini yalanladıkları ve onlarla alay etmekte olmaları nedeniyle çok kötü oldu.

11- Allah, o takdir edişi başlatır, sonra onu tekrar döndürür, sonra siz O'na döndürüleceksiniz.

12- Ve o anın ayağa kaldırılacağı gün, o suç işleyenler umutlarını yitirirler.

13- Ve onların ortaklarından hiçbiri de onların eşlikçileri olmadı. Ve onlar, ortaklarını örtücüler oldular.

14- Ve o anın ayağa kaldırılacağı gün, onlar (birbirinden) ayrılırlar.

15- İnanmış ve o düzgün işleri işlemiş olan kimselere gelince, artık onlar bir yeşillik içinde neşelendirilirler.

16- Ve gerçeği örtmüş ve bizim ayetlerimizi ve o diğer (yaşamın) karşılaşmasını yalanlamış olan kimselere gelince de işte onlar o azabın içine hazırlanmışlardır.

17- Öyleyse siz, akşamladığınız vakit ve sabahladığınız vakit, Allah'ı her türlü eksiklikten uzak tutun.

18- Ve o göklerde ve o yerde o övgü, O'nundur. Ve akşam karanlığı ve siz öğlenlediğiniz vakit (Allah'ı her türlü eksiklikten uzak tutun).

19- O, o ölüden o yaşayanı çıkarır ve o yaşayandan o ölüyü çıkarır ve o yeri onun ölümünden sonra yaşatır. Ve siz de böyle çıkarılacaksınız.

20- Ve sizi bir topraktan takdir etmesi, O'nun (gözle görülen) ayetlerindendir, sonra birden siz bir beşer olarak yayılıyorsunuz.

21- Ve sizin kendileriyle durulmanız için size kendi benliklerinizden eşler takdir etmesi ve aranıza bir sevgi ve şefkat koyması, O'nun (gözle görülen) ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda düşünmekte olan bir topluluğa kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

22- Ve o gökleri ve o yeri takdir etmesi ve sizin dillerinizin ve renklerinizin değişik olması, O'nun (gözle görülen) ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda bilenlere kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

23- Ve sizin o gece ve o gündüz uykunuz ve (gündüz) O'nun lütfundan (olan rızkın) peşine düşmeniz, O'nun (gözle görülen) ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda işitmekte olan bir topluluğa kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

24- Ve size bir kaygı ve bir umut olarak o şimşeği gösteriyor olması ve o gökten bir su indiriyor olması, böylece onunla o yerin ölümünden sonra onu yaşatıyor olması, O'nun (gözle görülen) ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda bağlantı kurmakta olan bir topluluğa kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

25- Ve o göğün ve o yerin O'nun buyruğuyla ayakta durması, O'nun (gözle görülen) ayetlerindendir. Sonra sizi o yerden bir çağrıyla çağırdığı zaman, siz birden çıkarsınız.

26- Ve o göklerde ve o yerde olan kimseler, O'nundur. Her biri O'na gönülden bağlananlardır.

27- Ve O ki, o takdir edişi başlatır, sonra onu tekrar döndürür. Ve o, kendisine çok basit (bir iş) tir. Ve o göklerde ve yerde o en yüce örnek, O'nundur. Ve O, çok güçlüdür, en bilgedir.

28- O, size kendi benliklerinizden bir örnek ortaya koydu. Sizin sağ ellerinizle sahip olduklarınızdan, bizim size rızık olarak verdiğimiz şeylerde, size onda denk olup da birbirinizin kaygısı gibi onlardan kaygılanmakta olduğunuz ortaklardan var mıdır? Biz, bağlantı kurmakta olan bir topluluk için (gözle görülen) o ayetleri böyle ayrıntılandırıyoruz.

29- Hayır, haksızlık yapmış olan kimseler bir bilgi olmaksızın keyfi arzularını izledi. Artık Allah'ın saptırdığı kimseyi, kim doğruya iletir? Ve onların hiçbir yardımcıları da yoktur.

30- Artık sen yüzünü, (fıtrat yasalarına) bir meyleden olarak o yaşam sistemine kaldır. Allah'ın fıtratına ki O, o insanları onun üzerine açığa çıkarmıştır (fıtrat vermiştir). Allah'ın takdir edişi için hiçbir değişme olmaz. Bu, o dimdik duran o yaşam sistemidir. Fakat o insanların daha çoğu (bunu) bilmezler.

31- O'na içtenlikle yönelenler olarak ve siz O'na karşı korunun ve o kulluk görevini ayağa kaldırın ve sakın o ortak koşanlardan olmayın.

32- O kimselerden (olmayın) ki onlar, yaşam sistemlerini ayrıştırdılar ve taraftarlar halinde oldular. Her bir grup kendilerinin yanında olan şeyle sevinenlerdir.

33- Ve o insanlara bir zarar dokunduğu zaman, Efendilerini O'na içtenlikle yönelenler olarak çağırırlar, sonra onlara kendisinden bir şefkat tattırdığı zaman, içlerinden bir bölük Efendilerine birden ortak koşarlar.

34-  Bunun sonucunda bizim onlara verdiğimiz şeylere (biraz daha) nankörlük ederler. Öyleyse siz (şimdilik) yararlanın, ileride bileceksiniz.

35- Yoksa biz, onlara bir yetki indirdik de, onların O'na ortak koşmakta oldukları şeyleri o mu konuşuyor?

36- Ve biz, o insanlara bir şefkat tattırdığımız zaman, onunla sevinirler. Ve onlara ellerinin öncelediği nedeniyle bir kötülük eriştirildiği zaman, onlar birden karamsar olurlar.

37- Onlar görmediler mi, şüphesiz ki Allah o rızkı kime dilerse geniş tutuyor ve bir ölçüye göre veriyor? Şüphesiz ki bunda inanmakta olan bir topluluğa kesinlikle ayetler vardır.

38- Öyleyse sen, o en yakınlığın sahibine ve o durguna ve o yolun oğluna (yolda kalmışa) hakkını ver. Bu, Allah'ın yüzünü isteyen kimseler için daha hayırlıdır. Ve işte onlar, o başarıya eriştirilenlerin ta kendileridir.

39- Ve sizin insanların mallarında artış olması için faizden verdiğiniz şey, Allah'ın yanında artmaz. Ve sizin Allah'ın yüzünü isteyerek arınma (zekat)dan verdiğiniz şey ise, (artar). Artık işte onlar, o katlayanların ta kendileridir.

40- Allah O ki sizi takdir etti, sonra size rızık verdi, sonra sizi öldürecek, sonra sizi yine yaşatacak. Sizin ortaklarınızdan bunlardan bir şeyi bile yapacak kimse var mı? O, her türlü eksiklikten uzaktır ve onların ortak koşmakta oldukları şeylerden de yücedir.

41- O insanların ellerinin kazandığı nedeniyle, o karada ve su kütlesinde o bozuculuk göründü. Onlar dönerler diye işledikleri bir kısım şeyin sonucu onlara tattırılmaktadır.

42-  De ki: "Siz o yerde gezin de, önceki kimselerin sonu nasıl olmuş bir bakın. Onların tamamı ortak koşanlardı."

43- Artık sen yüzünü bir günün gelmesi öncesinden ki onun Allah'tan hiçbir geri döndürmesi olmaz, o dimdik duran o yaşam sistemine doğrult. O gün (cennet ve cehennem ehli birbirinden) ayrılacaklar.

44- Kim gerçeği örterse, onun gerçeği örtmesi kendisinedir. Ve kim bir düzgün iş işlerse, onlar da kendi benlikleri için (yerlerini) döşemektedirler.

45- Sonuçta inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olan kimselere kendi lütfundan karşılık verir. Şüphesiz ki O, o gerçeği örtücüleri sevmez.

46- Ve size kendisinin şefkatinden tattırması ve o gemilerin kendi buyruğu ile akması ve sizin kendi lütfundan (bir kısım nimetlerin) peşine düşmeniz ve şükretmeniz için, o rüzgarları müjdeciler olarak göndermesi, O'nun (gözle görülen) ayetlerindendir.

47- Ve ant olsun ki biz senden önce de kendi topluluklarına elçileri gönderdik de onlar, onlara apaçık delilleri getirdiler (de onlar reddettiler). Bunun üzerine biz de suç işlemiş olan kimselerden öç aldık. Ve o inananlara yardım etmek bizim üzerimize bir haktır.

48- Allah O ki, o rüzgarları gönderir de bir bulutu savurur, böylece onu o gökte nasıl dilerse genişletir ve onu parça parça olarak da yapar, böylece sen onun arasından o toz gibi yağmurun çıktığını görürsün. Artık onu kullarından kime dilerse eriştirdiği zaman, birden onlar müjdeleşirler.

49- Ve şüphesiz ki  onlar önceden onun üzerlerine indirilmesinden önce, kesinlikle umutlarını yitirenlerdi.

50- Şimdi sen Allah'ın şefkatinin izlerine bak, o yeri onun ölümünden sonra nasıl yaşatıyor. Şüphesiz ki bu(nu yapan), kesinlikle o ölülerin yaşatıcısıdır. Ve O, her bir şeyin üzerine bir en doğru ölçü koyucudur.

51- Ve eğer biz bir rüzgar göndersek de onu (şefkat izlerini) sararmış olarak görseler, onun arkasından yine de gerçeği örtmeye kesinlikle devam ederlerdi.

52- Şimdi, şüphesiz ki sen o ölülere işittiremezsin ve sen arkasını dönenler olarak yöneldikleri zaman, o sağırlara da o çağrıyı işittiremezsin.

53- Ve sen o körleri sapkınlıklarından doğruya iletici de değilsin. Sen, teslim olanlar olarak bizim ayetlerimize inanan kimseden başkasına da işittiremezsin.

54- Allah O ki, sizi bir zayıflıktan takdir etti, sonra zayıflığın arkasından bir kuvvet verdi, sonra kuvvetin arkasından bir zayıflık ve bir ihtiyarlık verdi. O, ne dilerse takdir eder. Ve O, o en iyi bilicidir, o en doğru ölçü koyucudur.

55- Ve o anın ayağa kaldırılacağı gün, o suç işleyenler (kabirlerde) bir an dışında kalmadıklarına yemin edecek. Onlar (yaşarken de) böyle çarptırılıyorlardı.

56- Ve o bilgi ve o inanç verilmiş olan kimseler (onlara): "Ant olsun ki siz Allah'ın yazgısındaki o harekete geçirilme gününe kadar kaldınız. Şimdi bu, o harekete geçirilme günüdür. Fakat siz bilmezler idiniz" dedi.

57- Artık o gün haksızlık yapmış olan kimselere onların gerekçeleri fayda vermez ve hoş tutulma istekleri de kabul edilmez.

58- Ve ant olsun ki biz o insanlara bu okunan (Kur'an) da her bir örnekten ortaya koyduk. Ve ant olsun ki eğer sen onlara (gözle görülen) bir ayet getirsen, o gerçeği örten kimseler kesinlikle: "Siz geçersizcilerden başkası değilsiniz" diyeceklerdir.

59- Allah, bilmez kimselerin kalplerine böyle damga vurur.

60-  Artık sen direnip gayret et. Şüphesiz ki Allah'ın söz vermesi bir gerçektir. Ve kesinkes olarak inanmaz kimseler seni(n direncini) hafifletmesinler.


Cürüm Kavramının Kök anlamı ile Adem kıssası Arasındaki Bağ Üzerine

Kur'an'ın doğru anlaşılması, onun nazil olduğu dönemde kullanılan kelimelerin kök anlamlarının tesbiti ile mümkün olacaktır. Kur'an ile ilgili yapılan anlam çalışmalarına baktığımızda, bir kelimenin anlamını öğrenmek için, önce o kelimenin kök anlamına bakılması ve kök üzerinden anlam yürütülmesi bunun göstergesidir. Ancak aynı kökten türemiş olmasına rağmen bazı kelimelerin geçtiği yerlerde kökü ile alakası olmayan bir anlama bürünmüş olduğu da görülmektedir.

Bu duruma verebileceğimiz bir örnek, "Cereme" kelimesidir.

Kelimenin kök anlamı, "Ağaçtan meyveyi koparmak" tır.

Peki bu kelime nasıl olmuş ta Allah'ın cehennem ile karşılık vermeyi vaad ettiği bir anlama bürünmüş?

Bu kelimenin Kur'an'da geçtiği hiçbir ayet, ağaçtan meyveyi koparmak ile ilgili bir anlama sahip değilken bu eylemin bir suç olarak ifade edilmesinin karşılığını yine Kur'an'dan bulabiliriz. 

Ağaçtan meyveyi koparmak hangi şartlarda suç olarak ifade edilebilir?

Kur'an'da geçen Adem kıssasına baktığımızda, Allah (c.c.) Adem'e: "Sen ve eşin bu bahçede yerleş, ancak şu ağaca yaklaşmayın" buyurmaktadır. Ancak İblis, Adem ve eşini kandırmış o ağaca yaklaştırmış, böylece Allah'ın emrini onlara çiğnetmiştir.

Bu olayın üzerinden yürüyerek, Cereme kelimesinin nasıl suç anlamına geldiğini buradan anlayabiliriz.

Allah (c.c.), Adem'e ağaca yaklaşmama, yani o ağacın meyvesini koparmama emrini vermesine rağmen, Adem bu emri çiğneyerek ağacın meyvesini koparmış yani Cereme kelimesinin kök anlamı olan fiili işlemiş ve Mücrim, yani meyveyi koparan olmuştur.

Adem kıssasında geçen ağacın sembolik bir anlam ifade ettiğini hatırlatmak isteriz. 

Adem kıssası, gelmiş ve gelecek bütün insanların ortak kıssası olup, hepimiz Allah (c.c) tarafından bazı yasakları işleMEmekle, yani onun yasakladığı ağaca yaklaşMAmakla ve onun meyvesini koparMAmakla yükümlüyüz. 

Kopardığımız takdirde işlediğimiz fiilin adı Cürüm, bizler de bu fiili işleyenler olarak Elmücrimun olarak ifade edilen gruba dahil oluyoruz. Yani Kur'an bu kelimenin kök anlamına sadık kalarak, yeni bir anlam yüklemektedir.

Buradan hareketle Cürüm artık, meyvesinin koparılması yasaklanmış bir ağacın meyvesini koparmak anlamına gelen bir kavram haline gelmiştir.

Bütün bunlardan sonra Kur'an içinde geçen bu kelime ve türevleri daha net anlaşılabilir, ancak Kur'an içinde 5 ayette geçen başında nefiy edatıyla birlikte "La cereme" olarak geçen bir kelime daha vardır.

Bu kelimenin ne anlama gelebileceği üzerinde tefsirlerde bir takım yorumlara rastlamaktayız. Ancak biz yine bu kelimenin kök anlamından hareketle kısaca "Suç" olarak anlam verebileceğimiz bir kelimenin nasıl oluyor da "Şüphesiz- kesinlikle- doğrusu- elbette" gibi, tekid ifade eden anlamlarla çevrildiğini düşünmeden edemeyeceğiz.

Bizim bu düşünce sonunda vardığımız nokta ve bu kelimeye verilebilecek bir anlam karşılığı teklifimiz şöyledir.

Cereme kelimesini "Suç" olarak anlamlandırdığımız zaman, "La cereme" kelimesinin de dolayısıyla "Suç olmaz" veya "Suç yoktur" olarak anlamlandırılması gerekmektedir.

Peki, bu kelimenin Kur'an'da geçişlerine bu anlamı hangi gerekçe üzerinden verebiliriz?

Kelimenin anlamı "Suç" ise ve nefiy edatı ile kullanıldığında "Suç olmaz- Suç yoktur" anlamı verilebilecekse, suç kime yoktur?

Bu sorunun cevabını vermemiz gerekmektedir.

Kelimenin geçtiği, Hud s. 22- Nahl s. 23, 62, 109- Mü'min s. 43. ayetlerine baktığımızda, ayet içi bağlamı ve siyak sibakının, yasak ağacın meyvesini koparanlarla yani suç işleyen ve ateşi hak edenlerle alakalı olduğu görülecektir.

Bu noktadan hareketle, Allah (c.c) nin bunlar hakkındaki kararının bir suç teşkil etmediği ayetlerin başlarındaki "La cereme" ifadesinden anlaşılabilir.

Allah (c.c) bu suçluları ateşe atmanın herhangi bir suç teşkil etmediği yani haklı bir gerekçeye dayandığını ifade etmektedir. 

Bu çıkarımlar elbette, şahsi çıkarımımız ve "İllaki böyledir" şeklinde bir iddiamız da yoktur. Kur'an üzerindeki her düşüncemizde bunu merkeze alarak birşeyler söylemeye gayret ediyoruz.

                                 EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.


5 Haziran 2025 Perşembe

ANKEBUT SURESİ ÇEVİRİSİ

 1- Elif, Lam, Mim.

2- O insanlar (sadece): "Biz inandık" demeleriyle bırakılacaklarını ve kendilerini hiç denenmezler mi hesap mı etti?

3- Ve ant olsun ki biz kendilerinden önceki kimseleri denedik. Bu şekilde Allah, doğru söylemiş olan kimseleri de kesinlikle bilir ve o yalancıları da kesinlikle bilir.

4- Yoksa o kötülükleri işleyen kimseler (kaçarak) bizim önümüze geçebileceklerini mi hesap etti? Onlar, ne kötü şeye karar veriyorlar.

5- Kim Allah'ın karşılamasını bekliyorsa, artık şüphesiz ki Allah'ın süresi kesinlikle gelicidir. Ve O, o en iyi işiticidir, o en iyi bilicidir.

6- Ve kim (Allah'ın yolunda) gücünü kullanırsa, kendi benliği için gücünü kullanmıştır. Şüphesiz ki Allah, o tüm insanlardan kesinlikle ihtiyaçsızdır.

7- Ve o kimseler ki, inandılar ve o düzgün işleri işlediler, biz onlardan kötülüklerini kesinlikle örteceğiz ve biz onlara işlemekte oldukları şeyin daha güzeli ile karşılık vereceğiz.

8- Ve biz, o insana ana babasına iyiliği tembihledik. Ve eğer o ikisi, hakkında bir bilgi olmayan şeyi bana ortak koşman için sana güçlerini kullanırlarsa, arık sen o ikisine de sakın itaat etme. Dönüşünüz banadır. Artık sizin işlemekte olduğunuz şeyleri, size ben haberlendireceğim.

9- Ve o kimseler ki, inandılar ve o düzgün işleri işlediler, biz onları kesinlikle o düzgünlerin içine girdireceğiz.

10- Ve o insanlardan kimi: "Biz Allah'a inandık" der. Fakat Allah'ın uğrunda rahatsız edildiği zaman, o insanların bir denemesini, Allah'ın azabı gibi sayar. Ve eğer senin Efendinden bir yardım gelirse, onlar kesinlikle "Şüphesiz ki biz sizin beraberinizdeydik" derler. Ve Allah, o tüm insanların göğüslerindeki şeyleri en iyi bilen değil midir?

11- Ve Allah kesinlikle, inanmış olan kimseleri de bilir ve kesinlikle, o ikiyüzlüleri de bilir.

12- Ve gerçeği örtmüş olan kimseler, inanmış olan kimselere: "Siz bizim yolumuzu izleyin ve biz de sizin hatalarınızı yüklenelim" dedi. Oysa onlar onların hatalarından hiçbir şeyi yükleniciler değildir. Şüphesiz ki onlar kesinlikle yalancılardır.

13- Ve onlar kendi ağırlıklarını ve kendi ağırlıklarının beraberinde (başka) ağırlıkları da kesinlikle yüklenecekler ve onlar o kalkışın günü yakıştırmakta oldukları şeylerden kesinlikle sorulacaklar.

14- Ve ant olsun ki biz, Nuh'u topluluğuna gönderdik de onların içinde elli yıl eksik, bin sene kaldı. Onlar haksızlık yaparlarken, o tufan onları tutuverdi.

15- Bunun üzerine biz, onu ve o geminin arkadaşlarını kurtardık ve biz onu (gemiyi) o tüm insanlara bir ayet yaptık.

16- 17- 18- Ve İbrahim. Bir zaman topluluğuna: "Siz Allah'a kulluk edin ve O'na karşı korunun. Eğer siz bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Siz ancak ve ancak Allah'ın berisinden bir takım putlara kulluk ediyorsunuz ve siz onları bir çarpıtma olarak takdir ediyorsunuz. Şüphesiz ki sizin Allah'ın berisinden kulluk etmekte olduğunuz şeyler, size bir rızık vermeye sahip olamazlar. Öyleyse siz o rızkın peşine Allah'ın yanından düşün ve O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Siz O'na döndürüleceksiniz. Eğer siz yalanlarsanız, sizden önceki ana toplumlar da kesinlikle yalanlamıştı. Ve (onlara gelen) o elçinin üzerinde de o apaçık ulaştırmadan başkası yoktu" demişti.

19- Ve onlar görmediler mi Allah o takdir edişi nasıl başlatıyor sonra onu tekrar döndürüyor? Şüphesiz ki bu, Allah'a göre kolaydır.

20- De ki: "Siz o yerde gezin de o takdir ediş nasıl başlamış bir bakın, sonra Allah o diğer (yaşamı) da meydana getirecektir. Şüphesiz ki Allah, her şeyin üzerine bir en doğru ölçü koyucudur."

21- O, kimi dilerse azaplandırır ve kimi dilerse merhamet eder. Ve siz O'na çevrileceksiniz.

22- Ve siz (O'nu) o yerde ve o gökte başarısız bırakıcılar değilsiniz. Ve sizin için Allah'ın berisinden hiçbir yönelen ve yardımcı yoktur.

23- Ve o kimseler ki, Allah'ın ayetlerini ve O'nun karşılaşmasını örttüler, işte onlar benim şefkatimden ümit kesmişlerdir. Ve işte onlar var ya, bir acı azap onlar içindir.

24- Bunun üzerine topluluğunun ona cevabı: "Onu öldürün veya onu cayır cayır yakındemelerinden başkası olmamış, bunun üzerine Allah onu o ateşten kurtarmıştı. Şüphesiz ki bunda inanmakta olan bir topluluğa kesinlikle ayetler vardır.

25- Ve (İbrahim): "Siz ancak ve ancak bu şimdiki yaşamda aranızda bir sevgi için, Allah'ın berisinden bir takım putlar bellediniz. Sonra o kalkışın günü sizin bir kısmınız bir kısmı (nın kulluğunu) örter ve sizin bir kısmınız bir kısmı dışlar. Ve sizin sığınağınız o ateştir. Ve sizin yardımcılarınız da yoktur" demişti.

26- Bunun üzerine Lut ona inanmıştı. Ve (İbrahim): "Şüphesiz ki ben, Efendime göç ediciyim. Şüphesiz ki O, çok güçlünün, en bilgenin ta kendisidir" demişti.

27- Ve biz ona İshak'ı ve Yakub'u bahşetmiş ve onun soyunda o haberciliği ve o kitabı onun soyunda devam ettirmiş ve biz onun iş karşılığını da bu şimdikinde vermiştik. Ve şüphesiz ki o, o diğer (yaşamda) da da kesinlikle o düzgünlerdendir.

28- 29- Ve Lut. Bir zaman topluluğuna: "Şüphesiz ki siz, o tüm insanlardan hiç birinin onunla kesinlikle sizin önünüze geçmediği (sizden önce kimsenin işlemediği) o hayasızlığa geliyorsunuz. Gerçekten siz mi o erkeklere geliyor ve o yolu kesiyor ve oturumlarınızda o yadırganana geliyorsunuz?" demişti. Bunun üzerine topluluğunun ona cevabı: "Eğer sen o doğru söyleyenlerden isen, Allah'ın azabını bize getir" demelerinden başkası olmamıştı.

30- (Lut): "Ey Efendim, o bozuculuk yapanlar topluluğuna karşı bana yardım et" demişti.

31- Ve bizim elçilerimiz İbrahim'e o müjdeyi getirdiklerinde: "Şüphesiz ki biz, şu kasabanın halkını yok edicileriz. Şüphesiz ki onun halkı haksızlık yapanlardır" demişlerdi.

32- (İbrahim): "Şüphesiz ki onda Lut vardır" demişti. (Elçiler): "Biz, onda olan kimseyi en iyi bileniz. Biz, onu ve o geride kalanlardan olan karısı hariç onun halkını kesinlikle kurtaracağız" demişlerdi.

33- 34- Ve bizim elçilerimiz Lût'a geldiğinde onlar için kötüleşti ve onlar için göğsü daraldı. Ve onlar (elçiler): "Sen sakın kaygılanma ve sakın üzülme, şüphesiz ki biz seni ve o geride kalanlardan olan karın hariç senin halkını kurtarıcıyız. Şüphesiz ki biz, şu kasabanın halkına itaatten çıkmakta oldukları nedeniyle o gökten bir titreten azap indiricileriz" demişlerdi.

35- Ve ant olsun ki, bağlantı kuran bir topluluk için, biz onda (gözle görülen) bir apaçık ayet bıraktık.

36- Ve Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik de topluluğuna): "Ey topluluğum, siz Allah'a kulluk edin ve o diğer günü bekleyin. Ve siz sakın bu yerde bozuculuk yapanlar olarak karışıklık çıkarmayın" dedi.

37- Bu uyarıya rağmen onlar, onu yalanladılar, bunun üzerine o şiddetli sarsıntı onları tuttu, böylece yurtlarında diz üstü çökenler oluverdiler.

38- Ve Ad'ı ve Semud'u da (yok ettik). Ve (onların durumu) size durulma yerlerinden kesinlikle apaçık belli olmuştur. Ve o şeytan onlara işlerini süslemiş, böylece onları o yoldan uzaklaştırmıştı. Oysa onlar (şeytanın bu oyununu) görebilecek olanlardı.

39- Ve Karun'u ve Firavun'u ve Haman'ı da (yok ettik). Ve ant olsun ki Musa onlara o apaçık delilleri getirmişti de onlar o yerde büyüklük taslamışlardı ve onlar (kaçarak) öne geçenler olamadılar.

40- Böylece biz (bu toplulukların) her birini kendisinin peşine takılı suçuyla tuttuk. Artık onlardan kimi (topluluk) var ki biz onun üzerine bir kızgın taş yağdıran fırtına gönderdik. Ve onlardan kimi var ki onu o korkunç ses tuttu. Ve onlardan kimi var ki biz onu o yerin dibine soktuk. Ve onlardan kimi var ki biz batırdık. Ve Allah onlara haksızlık yapıyor değildi. Fakat onlar kendi benliklerine haksızlık yapıyorlardı.

41- Allah'ın berisinden yönelenler bellemiş olan kimselerin örneği, bir ev bellemiş olan o örümceğin örneği gibidir. Ve şüphesiz ki evlerin en yılgını, kesinlikle o örümceğin evidir. Eğer onlar biliyor olsalardı.

42- Şüphesiz ki Allah onların, kendisinin berisinden herhangi bir şeyden çağırmakta oldukları şeyleri biliyor. Ve O, çok güçlüdür, en bilgedir.

43- Ve işte o örnekler, biz onları o insanlara ortaya koyuyoruz. Ve onları o bilenlerden başkası bağlantı kurmuyor.

44- Allah, o gökleri ve o yeri o gerçekle takdir etti. Şüphesiz ki bunda, o inananlara kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

45- Sen, sana o kitaptan vahyedilen şeyi peşi sıra oku ve o kulluk görevini ayakta tut. Şüphesiz ki o kulluk görevi o hayasızlıktan ve o yadırganandan  vazgeçirir. Allah'ın hatırlaması ise daha büyüktür. Ve Allah, sizin ustalıkla yapmakta olduğunuz şeyleri bilir.

46- Ve siz, o içlerinden haksızlık yapmış olan kimseler hariç, o kitabın halkıyla o en iyi olandan başkasıyla sakın söz dalaşı yapmayın ve: "Biz, bize indirilmiş olan şeye ve size indirilmiş olan şeye inandık ve bizim tanrımız ve sizin tanrınız tektir ve biz O'na teslim olanlarız" deyin.

47- Ve böylece biz, sana da o kitabı indirdik. Bu nedenle bizim kendilerine o kitabı verdiğimiz kimseler, ona inanır. Ve bunlardan da (Mekkelilerden) kimi ona inanır. Ve bizim ayetlerimizi o gerçeği örtücülerden başkası da ısrarla reddetmiyor.

48- Ve sen, onun öncesinden hiçbir kitaptan peşi sıra okuyor ve onu sağ elinle yazıp çiziyor değildin, aksi takdirde o geçersizciler kesinlikle kuşkuya düşerlerdi.

49- Hayır o, o bilgi verilmiş olan kimselerin göğüslerinde apaçık ayetlerdir. Ve bizim ayetlerimizi o haksızlık yapanlardan başkası da ısrarla reddetmiyor.

50- Ve onlar: "Ona, kendisinin Efendisinden (gözle görülen) bir ayet indirilmeli değil miydi?" dediler. De ki: "(Gözle görülen) o ayetler, ancak ve ancak Allah'ın yanındadır. Ve ben, ancak ve ancak bir apaçık uyarıcıyım."

51- Bizim, onlara peşi sıra okunmakta olan o kitabı, sana indirmiş olmamız, onlara yetmedi mi? Şüphesiz ki bunda inanmakta olan bir topluluğa kesinlikle bir şefkat ve bir hatırlatma vardır.

52- De ki: "Allah, benimle sizin aranızda bir tanık olarak yeter. O, o göklerdeki ve o yerdeki şeyleri biliyor. Ve o kimseler ki, geçersize inandılar ve Allah'ı(n ayetlerini) örttüler, işte onlar o ziyan edenlerin ta kendileridir."

53- Ve onlar, senin o azabı çabuklaştırmanı istiyorlar. Ve eğer bir isimlenmiş süre olmasaydı, o azap onlara kesinlikle gelirdi. Ve onlar fark etmezlerken (o azap) onlara beklenmedik bir zamanda kesinlikle gelecektir.

54- Onlar, senin o azabı çabuklaştırmanı istiyorlar. Ve şüphesiz ki cehennem, o gerçeği örtücüleri kesinlikle kuşatıcıdır.

55- O gün o azap onları üstlerinden ayaklarının altından kaplayacak ve (Allah onlara): "Siz, işlemekte olduğunuz şeyleri tadın" diyecek.

56- Ey benim inanmış kimseler olan kullarım, şüphesiz ki benim yerim kapsayıcıdır, o halde siz yalnızca bana kulluk edin.

57- Her bir benlik o ölümü tadıcıdır, sonra siz bize döndürüleceksiniz.

58- Ve o kimseler ki, inandılar ve o düzgün işleri işlediler, biz onları kesinlikle, onda sürekli kalıcılar olarak o bahçeden onların altından o nehirler akar özel odalara yerleştireceğiz. O (güzel işleri) işleyenlerin iş karşılığı ne güzeldir.

59- O kimseler ki, direnip gayret etmiş olanlar ve Efendilerine dayanmakta olanlardır.

60- Ve canlıdan nicesi vardır ki, kendi rızkını yüklenemez. Allah, onlara da ve size de rızık veriyor. Ve O, o en iyi işiticidir, o en iyi bilicidir.

61- Ve eğer sen onlara: "Kim, o gökleri ve yeri takdir etmiştir ve o güneşi ve o ayı kim boyun eğdirmiştir?" diye sorsan, onlar kesinlikle "Allah" diyecekler. Böyle iken nasıl da çarptırılıyorlar?

62- Allah, o rızkı kullarından kime dilerse geniş tutar ve (kime dilerse de) ona bir ölçüye göre verir. Şüphesiz ki Allah, her bir şeyi en iyi bilicidir.

63- Ve eğer sen onlara: "Kim, o gökten bir su indirmiştir de onunla o yeri onun ölümünden sonra yaşatmıştır?" diye sorsan, onlar kesinlikle "Allah" diyecekler. De ki: "O övgü Allah'adır." Hayır, onların tamamı bağlantı kurmazlar.

64- Ve bu şimdiki yaşam bir oyalanmadan ve bir oyundan başka birşey değildir. Ve şüphesiz ki o diğer yurt, o asıl yaşamın ta kendisidir. Eğer onlar biliyor olsalardı.

65- Onlar, bindikleri zaman o gemide Allah'ı, o yaşam sistemini sadece O'na özgüleyenler olarak çağırırlar. O, onları o karaya (çıkarıp) kurtardığında ise, onlar birden (Allah'ı) ortak koşarlar.

66- Bizim onlara verdiğimiz şeylere (biraz daha) nankörlük etmeleri ve (şimdilik) yararlanmaları için. Onlar ileride bilecekler.

67- Onlar görmediler mi kendi çevrelerinden o insanlar kapılıverirken, şüphesiz ki biz (Mekke'yi) bir dokunulmazlıklı güvenli yer yaptık? Şimdi onlar geçersize inanıyor ve Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?

68- Ve Allah'a karşı bir yalan yakıştırmış veya kendisine geldiğinde o gerçeği yalanlamış o kimseden, daha haksızlık yapan kimdir? O gerçeği örtücüler için cehennemde bir barınak yok mudur?

69- Ve o kimseler ki, bizim uğrumuzda güçlerini kullandılar, biz onları kesinlikle yollarımıza ileteceğiz. Ve şüphesiz ki Allah, kesinlikle o iyilik edenlerin beraberindedir.


2 Haziran 2025 Pazartesi

Kur'an Meali Yasağı Üzerinde Bir Düşünce

Bu yazının yazıldığı tarihin en önemli gündemi olmasa da (çünkü Gazze katliamı gibi daha önemli bir gündem halen yaşanmaktadır) Kur'an'la iştigal edenler arasında DİB e verilen bazı Kur'an meallerini yasaklama yetkisi bu günlerin gündemini oluşturmaktadır. DİB tarafından oluşturulacak bir konsülün herhangi bir mealin yasaklanıp yasaklanmaması üzerinde karar verme yetkisine sahip olması, öncelikle kabul edilebilir bir durum değildir. Çünkü bu konsülün bir mealin doğruluğu veya yanlışlığı üzerinde karar vereceği kriterlere göre kendilerinin yaptırdığı mealler bile mebzul miktarda hataları barındırmaktadır. 

DİB bu yetkisini kullanırken ortaya koyacağı kriterler, Kur'an'ın temel ilkelerini baz alan kriterler değil, adına "Ehli sünnet vel cemaat" denilen ve bu isim altında ortaya konulan birçok inanç  esasının Kur'an ile taban tabana zıt olduğu kriterler üzerinden yapılacağı da herkesçe malumdur. Bu kriterler üzerinden değerlendirilen bazı Kur'an meallerinin haliyle bu inanca zıt olduğu ortadadır. Bu inancın esaslarına uymayan meallerin yasaklanması ve toplatılması gerektiği bu kuruluşun kuracağı konsül tarafından uygulamaya konulacaktır.

Kur'an mealleri üzerinde konuşmak yetkisine sahip olan bir kuruluşun önce bu inancı terk ederek salt Kur'an merkezli bir inanç üzerinden bu işi yapması gerekir ki, bu da balığın kavağa çıkması gibi imkansız bir durumdur. Bu da demektir ki DİB yapacağı bir Kur'an meali tetkikinde yanlı bir durum sergileyecek ve birçok Kur'an meali bundan etkilecektir.

Yasaklanacak mealler içinde Kur'an esaslarına aykırı meallerin olacağı bir realitedir. Biz böyle meallere sonuna kadar karşı olmakla birlikte, bunların despot bir zihniyet tarafından kanun ile yasaklanmasını da kabul edemeyiz. Çünkü yasağı DİB değil okuyucuların kendileri hür iradeleri koymalıdır.

Şurası bir gerçektir ki, ülkemizde son 50 senedir Kur'an'a olan yönelmenin bir etkisi olarak herkes Kur'an meali yapmakta neredeyse bir yarışa girmiştir. Bu durumun ülkede bir meal enflasyonunu meydana getirdiği de malumdur. 

               Bana okuduğun meali söyle, sana hangi cemaatten olduğunu söyleyeyim. 

Her cemaatin okunmasını veya okunmamasını tavsiye ettiği mebzul miktarda meal bulunan bir ülkede yasakçı zihniyet zaten her an çalışmaktadır. DİB de halen mevcut olan yasakçı zihniyete TBMM nin çıkardığı bir kanun ile yasal olarak dahil edilmiştir. Mümeyyiz akla sahip olmayan okuyucu, hangi mealin okunup okunmaması gerektiği kendisi değil, mensup olduğu tayfanın reislerinin karar vererek ona göre hareket etmeyi beklemektedir.

Bir mealin doğruluğu ve yanlışlığı üzerinde fikir yürütmeye sahip olacak kişi ve kurum üzerinde bile bir fikir sağlanmasının mümkün olamayacağı aşikardır. Bu ülkenin okuduğu mealin doğruluğu veya yanlışlığı hakkında fikir verebilecek insanın yine kendi dini inancı doğrultusunda olması gerektiğini düşünen insanların ülkesi olduğu unutulmamalıdır.

Netice itibari ile bu yasak kararı neresinden baksanız elinizde kalan ve desteklemesi mümkün olmayan bir karardır.

Hal böyleyken Kur'an mealleri üzerinde de karınca kararınca iki laf etmeye çalışalım. Çünkü ne dersek diyelim ortada bir sıkıntı vardır ve bu sıkıntılar halen gündemdeki yerini korumaktadır.

Bugün ülkemizde mevcut bulunan Kur'an meallerini 2 kategoride toplamak mümkündür.

1- Lafzi meal. Yani Kur'an metninin aslının tercümesi üzerinden yapılan mealler. Aslında buna çeviri demek daha uygun düşmektedir.

2- Anlam yorum meal. Bu yöntem, lafza bağlı kalmayan, lafzın ne demek istediğini merkeze alan, kişinin Kur'an'dan anladığını yansıtması üzerine kurulu bir yöntemdir.

1. kategorideki mealleri kontrol etmek, Arapça metnin kelime karşılığı üzerinden yapılan değerlendirme ile mümkün olmaktadır. Bu yöntem, kontrol açısından daha kolaydır. Yapılan değerlendirme sonucunda eğer kelimenin aslına uygun olmayan bir karşılık verilmişse, hata anında ortaya çıkacaktır.

Lafzi meal, doğruluk ve yanlışlık açısından kontrolu en kolay meal yöntem olması açısından kanaatimizce daha güvenilirdir, meal okumak isteyenlere tavsiye edebileceğim meal bu kategoriye dahil olan meallerdir. Çünkü meal yapıcısının hatası veya tahrifi bu yöntemle yapılan meallerde anında ortaya çıkar.

2. kategoriye giren mealler, daha dikkatli okunması gereken meallerdir. Çünkü bu yöntemle yapılan meallerde kişisel görüşler daha bi ön plana çıkmakta, meal yapıcısı Kur'an ve İslam hakkındaki kişisel düşüncesini Kur'an'a söyletme imkanı bulabilmektedir.

Bütün anlam yorum tarzı mealleri bi kalemde silip atmamakla birlikte, hata ve tahrif barındırma açısından daha müsait bir yapısı olması açısından daha dikkatli okunması gereken mealler bu kategorideki meallerdir. Bu yöntemler meal yapan bir kimseye, herhangi bir hata uyarısı yapıldığında, sığınma noktası "Bu konuda ben böyle düşünüyorum" demesi olmakta, dolayısı ile kendisini eleştiriye kapatmaktadır.

Kur'an mealleri hakkında bu kısa düşünceden sonra, bir de bu mealleri yapanlar hakkındaki şahsi kanaatimizi paylaşmak isteriz.

Kimsenin kalbini açıp bakma imkanına sahip olmadığımız için, bir meal yapıcısının ne amaçla meal yaptığı üzerinde bir şey söylememiz yakışık almayacaktır. Ancak mealin neye ve kime hizmet ettiği üzerinde fikir yürütme imkanına sahip olabiliriz.

Bir mealin veya meal yapıcısının hakkında fikir sahibi olmak için önce doğru bir Kur'an anlayışına sahip olmak gerekmektedir. Bu anlayış ise, Kur'an'ın yüzyıllar boyunca elçiler üzerinden anlattığı bütün insanlar arasındaki ortak kelime olan ALLAH'A KİMSEYİ ORTAKLAŞTIRMAMAK esası üzerine kurulu bir din anlayışına sahip olmakla mümkün olacaktır.

Bir meal yapıcısı eğer böyle bir inanca sahip değilse, yapacağı meal insanları Allah'a kulluğa değil, başkalarına kulluğa davet etmek olacaktır. Olayın en kötü tarafı bunu yaparken Allah'ın kitabını kullanmış olmasıdır.

Bir mealin veya meal yapıcısının hakkında kanaate varabilmenin en sağlıklı yolunun bu olduğunu düşünmekteyiz. Tevhidi anlayışa sahip bir kişi olarak okuyacağımız mealler bize kimsenin veya hiçbir kurumun etkisi altında kalmadan o meal veya meal yapıcısı hakkında bir fikir sahibi olmamızı sağlayacaktır.

Son yıllarda bazı üniversitelerin yaptığı ve çok ta faydalı olduğunu düşündüğümüz meal sempozyumları, akademisyen camianın bu konuya daha objektif yaklaşımını beraberinde getirmiş, ve birçok mealdeki hata ve tahrifin akademik bir üslupla okuyuculara yansımasını sağlamıştır.

Kur'an mealleri hakkında makaleler kaleme alan akademisyenlerin, bu konuyu yasakçı zihniyet gözüyle bakmadan ele alması, Kur'an meallerinin gelecekte daha sağlıklı bir zemine oturmasını sağlaması açısından umut vericidir.