17 Şubat 2024 Cumartesi

EN'AM SURESİ MEALİ

 1- Övgü Allah'adır. O'ki gökleri ve yeri takdir etti ve karanlıkları ve ışığı var etti. O ki, gökleri ve yeri yarattı, karanlıkları ve ışığı var etti. Böyleyken (gerçeği) örtenler (başkalarını) Efendilerine denk tutuyorlar.

2- O, sizi çamurdan takdir eden, sonra süre sonunu yerine getirendir. Ve isimlenmiş bir süre sonu O'nun yanındadır. Böyleyken siz tereddüde düşüyorsunuz.

3- Ve O, göklerde ve  yerde (tek ilah olan) Allah'tır. Sizin saklınızı ve açığınızı biliyor ve kazanmakta olduklarınızı da biliyor.

4- Ve onlara Efendilerinin ayetlerinden bir ayet gelmeyiversin ki ondan ancak kayıtsız kalanlar olmasınlar.

5- Onlara geldiğinde gerçeği kesinlikle yalanladılar. Artık ileride onunla alay etmekte olduklarının haberleri onlara gelecektir.

6- Onlardan önce nesilden nicesini yok ettiğimizi görmediler mi? Yeryüzünde size sağlamadığımızı onlara sağlamış  ve onların üzerlerine göğü(n yağmurunu) bol bol göndermiş ve altlarından akar nehirler meydana getirmiştik. Fakat onları suçları nedeniyle helak ettik ve arkalarından sonraki nesli meydana getirdik.

7- Ve eğer sana kağıda yazılı halde bir kitap indirmiş olsak ona da elleriyle dokunmuş olsalardı, (gerçeği) örtenler kesinlikle "Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değil" derdi.

8- Ve "Ona bir melek indirilmeli değil miydi?" dediler. Ve eğer melek indirseydik, buyruk kesinlikle yerine getirilmiş olur sonra onlara bakılmazdı.

9- Ve eğer onu bir melek yapsaydık, onu da kesinlikle bir adam yapardık da giydikleri şeyi giydirirdik*.

*Düştükleri şüpheye yine düşürürdük veya giydikleri şüphe elbisesini yine giydirirdik.

10- Ve and olsun ki senden önceki elçilerle de alay edildi. Bunun sonucunda içlerinden maskaraya alanları, onunla alay etmekte oldukları şey çepeçevre kuşatmıştır. 

11- De ki: "Yeryüzünde yürüyün, sonra da yalanlayanların sonu nasıl olduş bir bakın."

12- De ki: "Göklerde olanlar ve yerde ne olanlar kimindir?" De ki: "Allah'ındır."Rahmeti benliği üzerine yazmıştır. Sizi, onda belirsizlik olmayan kalkışın gününe and olsun ki toplayacaktır. Benliklerini ziyana sokanlar, işte onlar artık inanmazlar.

13- Gece ve gündüzün içinde yerleşen O'nundur. Ve O, her şeyi işiticidir her şeyi bilicidir.

14- De ki: "Göklerin ve yerin yarıp açığa çıkarıcısı doyuran fakat doyurulmayan Allah'tan başkasına mı yönelen olarak tutunacağım?" De ki: "Şüphesiz ki ben, teslim olanların öncüsü olmakla ve ortaklaştıranlardan olmamakla buyuruldum."

15-De ki: "Eğer ben Efendime karşı çıkacak olursam, büyük gün azabından kaygı duyarım."

16- O gün kim ondan çevrilirse, kesinlikle ona merhamet etmiştir. Ve işte bu apaçık kurtuluştur.

17- Ve eğer Allah sana bir zorluk dokunduracak olursa, artık onu O'ndan başka kaldıracak yoktur. Ve eğer sana bir hayır dokunduracak olursa, artık O, her şeyin üzerine ölçü koyucudur.

18- Ve O, kullarının üstünde boyun eğdirici güce sahiptir. Ve O, en bilge her şeyden haberdardır.

19- De ki: "Hangi şey tanıklık bakımından en büyüktür?" De ki: "Allah benimle sizin aranızda tanıktır. Ve bu Kur'an bana, sizi ve ulaştığı kimseyi onunla uyarmam için vahyolundu. Gerçekten Allah'ın beraberinde diğer tanrılar olduğuna, siz mi tanıklık ediyorsunuz?" De ki: "Ben tanıklık etmem." De ki: "O, ancak ve ancak tanrıdır. Ve şüphesiz ben sizin ortaklaştırmakta olduklarınızdan uzağım."

20- Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Kur'an'ı) kendi oğullarını tanır gibi tanırlar. Benliklerini ziyana sokanlar, işte onlar artık inanmazlar.

21- Ve Allah'ın üzerine yalan yakıştırmış veya O'nun ayetlerini yalanlamış olandan, daha haksızlık yapan kimdir? Gerçek şu ki; Haksızlık yapanlar arzuladığına kavuşturulmazlar.

22- Ve o gün onları toplu halde sürüp toplayacak, sonra da ortaklaştırmış olanlara: "İddia etmekte olduğunuz ortaklarınız nerede?" diyeceğiz.

23- Sonra onların çareleri: "Efendimiz, Allah'a yemin olsun ki biz ortaklaştıranlardan olmadık" demelerinden başka birşey olmadı.

24- Bak, benliklerine karşı nasıl da yalan söylediler. Ve yakıştırmakta oldukları (sahte ilahları) onlardan saptı.

25- Ve içlerinden seni dinleyenler vardır. Fakat onu (Kur'an'ı) kavrarlar diye kalplerinin üzerine korunak ve kulaklarına da ağırlık koyduk. Ve eğer onlar her türlü delili görseler, yine de ona inanmazlar. Hattâ sana geldikleri zaman sana karşı üstünlük sağlamaya çalışıyorlar, o (gerçeği) örtenler: "Bu öncekilerin söylencelerinden başka birşey değildir" diyorlar.

26- Ve onlar, ondan hem vazgeçiriyorlar, hem de (kendileri) uzak duruyorlar. Ancak benliklerinden başkasını yok etmiyorlar da bunun farkında olmuyorlar.

27- Ve onları Ateşin üzerinde durduruldukları zaman: "Ah keşke geri döndürülsek de Efendimizin ayetlerini yalanlamasak ve inananlardan olsak" dediklerini bir görseydin.

28- Aksine, önceden gizlemekte oldukları (yeniden diriliş gerçeği) açığa çıktı. Ve eğer onlar (dünyaya) geri döndürülmüş olsalar bile, ondan vazgeçirtildiklerine kesinlikle yine dönerlerdi. Ve şüphesiz ki onlar kesinlikle yalancılardır.

29- Ve onlar (dünyada iken): "Bu şimdiki yaşamızdan başka (yaşam) yoktur ve (öldükten sonra) biz harekete geçirilecekler de değiliz" demişlerdi.

30- Efendilerinin huzurunda durduruldukları zaman onları bir görsen. (Efendileri): "Bu gerçek değilmiymiş" dedi. (Onlar): "Efendimize and olsun ki evet" dediler. (Efendileri) "(Gerçeği) örtüyor olmanız nedeniyle artık azabı tadın" dedi.

31- Allah ile karşılaşmayı yalanlamış olanlar kesinlikle ziyan etmiştir. Nihayet saat onlara ansızın geldiği zaman ağır yüklerini sırtlarında taşıyarak: "Orada ölçüyü kaçırmamızdan dolayı eyvahlar olsun bize" derler. Dikkat edin, onların taşıdıkları ağır yük ne kötüdür.

32- Ve şimdiki yaşam oyun ve eğlenceden başka birşey değildir. Ve sonraki yurt korunanlar için elbette daha hayırlıdır. Hala bağ kurmaz mısınız?

33- Kesinlikle biliyoruz gerçek şu ki; Onların demekte oldukları kesinlikle seni üzüyor. Şüphesiz ki onlar seni yalanlamıyorlar, fakat o haksızlık yapanlar Allah'ın ayetlerini ısrarla reddediyorlar.

34- Ve and olsun ki senden önceki elçiler de yalanlandı. Fakat onlar yardımımız gelene kadar yalanlandıkları ve rahatsız edildikleri şeye karşı direnerek gayret ettiler. Ve Allah'ın (elçilerine yardım) kelimelerini değiştirebilecek yoktur. Ve And olsun ki elçilerin (gerçekleşmiş olan yardım) haberinden elbette sana gelmiştir. 

35- Ve eğer onların kayıtsız kalmaları sana ağır geldiyse, eğer güç yetirebilirsen artık yerde bir tünel veya göğe (ulaşabilecek) bir merdiven peşine düş, böylelikle onlara bir ayet getir. Ve eğer Allah dileseydi, onları doğru yol üzerinde elbette toplardı. Öyleyse sakın bilgisizce hareket edenlerden olma.

36- Ancak ve ancak işitmekte olanlar (olumlu) cevap verirler. ve ölüleri ise onları Allah harekete geçirir sonra da O'na döndürülürler.

37- Ve: "Ona kendisinin Efendisinden bir delil indirilmeli değil miydi?" dediler. De ki: "Şüphesiz ki Allah delil indirmeye güç yetiricidir." Fakat onların hiçbiri (bunu) bilmiyorlar.

38- Ve yerdeki bir canlıdan ve iki kanadı ile uçan kuştan (hiç biri) yoktur ki, sizin örneğiniz gibi (yaratılış yasalarına bağlı) toplumlar olmasın. Biz kitapta ölçüyü kaçırmadık*. Sonra Efendilerine sürülüp toplanacaklar.

* Yarattığımız ne varsa hepsi ile ilgili işleyiş yasalarını gereğince koyduk. 

39- Ve ayetlerimizi yalanlamış olanlar, karanlıklar içindeki sağır ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse onu saptırır ve kimi dilerse onu dosdoğru yol üzerinde kılar.

40-  De ki: "Eğer doğru söyleyenlerden iseniz bana söyleyin. Eğer Allah'ın azabı size gelse veya saat size gelse, Allah'tan başkasını mı çağırırsınız? 

41- Aksine, yalnızca O'na dua edersiniz. Eğer Allah dilerse kendisi için çağrı yapmakta olduğunuz şeyi kaldırır ve siz de ortaklaştırmakta olduklarınızı unutursunuz."

42- Ve and olsun ki senden önceki toplumlara da (elçiler) göndermiştik. Ardından yalvarıp yakarsınlar diye onları sıkıntı ve zorluğa tutmuştuk.

43- Sıkıntımız onlara geldiği zaman artık yalvarıp yakarmalı değiller miydi? Fakat kalpleri katılaştı ve şeytan onlara işlemekte olduklarını süsledi.

44- Derken onunla kendilerine hatırlatıldıkları şeyleri unuttuklarında, onların üzerine her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilenlerle sevindikleri zaman, onları ansızın tutuverdik. O zaman onlar birden umutlarını yitirenler oldular.

45- Haksızlık yapan topluluğun arkası böylece kesildi. Ve övgü alemlerin Efendisinedir.

46- De ki: "Bana söyleyin, eğer Allah işitmenizi ve görmenizi tutsa ve kalplerinizin üzerini mühürlese, Allah'tan başka onu getirecek tanrı kimdir? "Bak, ayetleri nasıl evire çevire açıklıyoruz da sonra onlar sert bir tutum takınıyorlar.

47- De ki: "Bana söyleyin, eğer Allah'ın azabı size ansızın veya açıkça gelse, haksızlık yapanlar topluluğundan başkası mı yok edilir?"

48- Ve elçileri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olmalarından başkasıyla göndermiyoruz. O halde kim inanır ve (durumunu) düzeltirse, artık onlara ne kaygı vardır ve onlar ne de üzüleceklerdir. 

49- Ve ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, itaatten çıkmalarından dolayı onlara azap dokunacaktır.

50- De ki: "Size 'Allah'ın depoları benim yanımdadır' demiyorum. Ve ben duyularla algılanamayananı da bilmem ve size 'Şüphesiz ki ben meleğim' de demiyorum. Ben, bana vahyolundan başkasına uymam." De ki: "Kör ile gören eşit olur mu? Halâ düşünmez misiniz?"

51- Ve Efendilerine sürülüp toplanacaklarından kaygı duymakta olanları korunmaları için onunla uyar ki, onlar için O'nun aşağısından ne bir yönelen ne de bir eşlikçi vardır.

52- Ve O'nun yüzünü isteyerek sabah ve akşam (sürekli olarak) Efendilerini çağırmakta olanları kovma. Onların hesabından sana bir şey (sorumluluk) yoktur. Senin hesabından da onlara bir şey (sorumluluk) yoktur. Eğer onları kovarsan, o takdirde haksızlık yapanlardan olursun.

53- Ve böylece onları: "Allah'ın aramızdan büyük iyilikte bulunduğu kimseler bunlar mı?" demeleri için birbirleri ile sınadık. Allah şükredenleri daha iyi bilen değil midir?

54- Ve ayetlerimize inanmakta olanlar sana geldiği zaman artık de ki: "Esenlik üzerinize olsun. Efendiiniz rahmeti benliğine yazdı. Şöyle ki: Sizden kim bilgisizce hareket ederek bir kötülük işler sonra onun ardından (itaatle) döner ve (durumunu) düzeltirse, şüphesiz artık O, çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir."

55- Suçluların yolunun açıkça belli olması için ayetlerimizi böylece ayrıntılandırıyoruz.

56- De ki: "Şüphesiz ki ben Allah'ın aşağısından olan çağırmakta olduklarınıza kulluk etmekten vazgeçirildim." De ki: "Ben sizin keyfi arzularınıza uymam. Uyduğum takdirde muhakkak ki sapmış ve doğru yolu bulamayanlardan olurum."

57- De ki: "Şüphesiz ki ben Efendimden apaçık  bir delil üzerindeyim ve siz O'nu yalanladınız. Kendisini hızlı istemekte olduğunuz (azap) benim yanımda değildir. Karar gerçeği anlatan Allah'tan başkasına ait değildir. Ve O ayıranların en hayırlısıdır."

58- De ki: "Kendisini hızlı istemekte olduğunuz (azap) şayet benim yanımda olmuş olsaydı, benimle sizin aranızdaki buyruk kesinlikle yerine getirilmiş olurdu. Ve Allah haksızlık yapanları en iyi bilendir."

59- Ve duyularla algılanamayanın anahtarları, O'nun yanındadır. Onu O'ndan başkası bilmez. Ve karada ve denizde olanı bilir. Bir yaprak düşmüyor ki onu bilmesin. Ve yerin karanlıklarında ne bir tane, ne yaş ne de kuru bir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta olmasın.

60- Ve O, geceleyin sizin ömrünüzü tamamlayan ve gündüzleyin açtığınız yarayı bilen, sonra isimlenmiş bir süre sonunun yerine getirilmesi için onda sizi harekete geçirendir. Sonra dönüşünüz O'nadır. Sonra işlemekte olduklarınızı size haber verecektir.

61- Ve O, kullarının üstünde boyun eğdirici güce sahiptir. Ve sizin üzerinize (yaptıklarınızı) koruyucular gönderir. Nihayet birinize ölüm geldiği zaman, elçilerimiz onun ömrünü tamamlar ve onlar (görevlerinde) ölçüyü kaçırmazlar.

62- Sonra gerçek yönelenleri Allah'a geri döndürülürler. Dikkat edin, karar yetkisi O'nundur ve O, hesap görücülerin en hızlısıdır.

63- De ki: " 'And olsun ki eğer bizi bundan kurtarırsan, o takdirde şükredenlerden olacağız' (diye) gizli olarak yalvarıp yakararak O'na çağrı yapıyorsunuz. (O zaman)karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarıyor?"

64- De ki: "Sizi ondan ve her türlü sıkıntıdan Allah kurtarıyor. Sonra da siz O'nu ortaklaştırıyorsunuz."

65- De ki: "O, sizin üzerinize üstünüzden veya ayaklarınızın altından azap harekete geçirmeye veya grupçuluk elbisesini giydirerek bir kısmınızın kötülüğünü bir kısmınıza tattırmaya güç yetiricidir." Bak, kavrasınlar diye ayetleri nasıl çeşitli yönlerden açıklıyoruz.

66- Ve o, gerçek olduğu halde senin topluluğun onu yalanladı. De ki: "Ben sizin üzerinize üstlenici değilim."

67-Her haberin kararlaşma zamanı vardır. İleride bileceksiniz.

68- Ve ayetlerimizi (alaya) dalanları gördüğün zaman, ondan başka söze dalıncaya kadar artık onlardan yana kayıtsız kal. Ve eğer şeytan sana unutturacak olursa, hatırladıktan sonra artık o haksızlık yapanlar topluluğunun beraberinde oturma.

69- Ve korunanların üzerinde onların hesabından (sorumluluktan) bir şey yoktur. Fakat korunmaları için onlara hatırlatma vardır.

70- Ve itaat sistemlerine oyun ve eğlence olarak tutunmuş ve şimdiki yaşamın onları aldattığı kimseleri bırak. Ve hiç bir benlik kazandığı nedeniyle tutsak olmasın diye onunla hatırlatma yap. Onun için Allah'ın aşağısından ne bir yönelen ve ne de bir eşlikçi vardır. Her türlü denklik bedelini denkleştirecek olsa da ondan alınmaz. İşte onlar kazandıkları yüzünden tutsak tutulanlardır. Onlar için (gerçeği) örtmekte olduklarından dolayı kaynar sudan bir içecek ve acı azap vardır.

71-  72- De ki: "Allah'ın aşağısından bize ne fayda ve ne de zorluk veremeyecek olana mı çağrı yapalım? ve Allah bize doğru yolu gösterdikten sonra ökçelerimiz üzerinde geri döndürülelim de şeytanların keyfi arzusuna uydurduğu, yeryüzünde şaşkın bir halde dolaşan, arkadaşlarının onu 'Bize gel'  diye çağırmakta olduğu kişi gibi mi olalım?" De ki: "Allah'ın yolu, doğru yolun ta kendisidir. Alemlerin Efendisine teslim olmakla ve kulluk görevlerini ayakta tutmakla ve O'ndan korunmakla buyurulduk. Ve O, kendisine sürülüp toplanılacak olandır."

73- Ve O, gökleri ve yeri gerçek (bir neden)le takdir edendir. "Ol" diyeceği gün (herşey) oluverir. O'nun sözü gerçektir. Boruya üfürüleceği gün hükümranlık O'nundur. Duyularla algılanamayanın ve tanık olunanın bilicisidir. Ve O, en bilge her şeyden haberdar olandır.

74- Ve bir zaman İbrahim, babası Azer'e: "Sen putlara tanrılar olarak mı tutunuyorsun? Şüphesiz ben, seni ve topluluğunu apaçık bir sapkınlık içinde görüyorum" demişti.

75- Ve şüphe duymadan inananlardan olması için İbrahim'e, göklerin ve yerin hükümranlığını (n kimde olduğunu) şöyle gösteriyorduk.

76- Üzerine gece bastırdığında bir yıldız görmüş, "Efendim işte bu dur" demiş, kaybolduğunda ise, "Ben kaybolanları sevmem" demişti.

77- Ay'ı doğmuş halde gördüğünde, "Efendim işte bu dur" demiş, kaybolduğunda ise, " And olsun ki eğer Efendim beni doğru yola iletmemiş olsaydı, kesinlikle sapıklar toluluğundan olurdum" demişti. 

78- 79- Güneş'i doğmuş halde gördüğünde, "Efendim işte bu dur, bu en büyük" demiş, kaybolduğunda ise, "Ey topluluğum ben sizin ortaklaştırmakta olduklarınızdan uzağım. Şüphesiz ki ben yaratılış ayarı üzerine meyilli olarak yüzümü gökleri ve yeri yarıp açığa çıkarana yönelttim ve ben ortaklaştıranlardan değilim" demişti.

80- 81- 82- Toplumu onunla tartışmaya kalkışmış o da: "Beni doğru yola iletmişken Allah hakkında benimle tartışıyor musunuz? Ve ben O'na ortaklaştırmakta olduklarınızdan kaygı duymam, ancak Efendimin bir şeyi dilemesi hariç. Efendim bilgice her şeyi geniştir. Halâ hatırlamaz mısınız? Hakkında sizin üzerinize yetki indirmediği şeyleri siz Allah'ı ortaklaştırmaktan kaygı duymuyor iken, ben sizin ortak koştuklarınızdan nasıl kaygı duyarım? Biliyorsanız (söyleyin) iki kısımdan hangisi güvende olmaya daha hak sahibidir? İnanıp, inançlarına haksızlığı giydirmeyenler, işte güvende olmak onlar içindir ve onlar doğru yolu bulmuş olanlardır"demişti.

83- Ve işte bu, kendi topluluğuna karşı İbrahim'e verdiğimiz tartışma delilimizdir. Dilediğimizi kademelerle yükseltiriz. Şüphesiz senin Efendin en bilge her şeyi bilicidir.

84- Ve ona İshak ve Yakub'u bahşetmiş, her birini doğru yola iletmiştik. Ve önceden de Nuh'u doğru yola iletmiştik. Ve onun soyundan Davud ve Süleyman ve Eyyub ve Yusuf ve Musa ve Harun'u da. Biz güzel davrananlara böyle karşılık veririz.

85- Ve Zekeriyya ve Yahya ve İsa ve İlyas, her biri düzgünlerdendir.

86- Ve İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut, her birini insanların üzerine üstünleştirmiştik.

87- Ve babalarından ve soylarından ve kardeşlerinden de. Onları seçkinleştirmiş ve dosdoğru yola iletmiştik.

88- İşte bu, Allah'ın onunla kullarından dilediğine ilettiği doğru yoludur. Ve eğer ( o elçiler de) ortaklaştırmış olsalardı, işlemekte oldukları kesinlikle onlardan boşa gitmişti.

89- İşte onlar, kendilerine kitap ve bilgelik ve habercilik (görevi) verdiklerimizdir. Eğer onlar (Mekke müşrikleri) bunu (ret ederek) örterse, bunu (ret ederek) örtücüler olmayan bir topluluğu, onların yerine kesinlikle (sorumlukları) üstlenici kılmışızdır.

 90- İşte onlar, Allah'ın doğru yola ilettikleridir.  O halde sen de onların yolunu örnek al. De ki: "Ben sizden onun üzerine bir ödül sormuyorum. O, ancak insanlar için hatırlatmadan başka bir şey değildir."

91- Ve: "Allah, beşer üzerine bir şey indirmedi" demekle, Allah'ın gücünü gerçek olarak değerlendiremediler. De ki: "İnsanlara ışık verici ve yol gösterici olarak Musa'nın getirdiği, yazılı kağıtlar haline getirip (bir kısmını) açığa vurduğunuz ve bir çoğunu da gizlediğiniz, ne sizin ve ne de atalarınızın bilmediklerinin öğretildiği kitabı kim indirdi? "Allah (indirdi)" de, sonra da onları daldıklarının içinde oynamaya bırak.

92- Ve işte bu, önünde olanı doğrulayıcı şehirlerin anası ve çevresinde olanları uyarman için indirdiğimiz bereketli bir kitaptır. Sonrakine inananlar buna inanırlar. Ve onlar kulluk görevlerini koruyanlardır.

93- Ve Allah'ın üzerine yalan yakıştıran, veya kendisine hiçbir şey vahyolunmadığı halde "Bana da vahyolundu" diyen kimseden,  ve "Allah'ın indirdiğinin örneği gibi bende indireceğim" diyen kimseden daha haksızlık yapan kimdir? Ve sen o yanlış yapanları ölüm sancıları içinde ve melekler onlara ellerini geniş tutanlar oldukları halde: "Çıkarın benliklerinizi bugün Allah'ın üzerine gerçeğin dışında söylemekte ve O'nun ayetlerinden büyüklenmeniz nedeniyle küçük düşürücü azapla karşılık göreceksiniz" (derken) bir görsen. 

94- Ve and olsun ki sizi ilk defasında takdir ettiğimiz gibi bize tek başınıza geldiniz. Ve insan gücü olarak size verdiğimizi sırtlarınızın arkasında bıraktınız. Ve ortaklarınız olduklarını iddia ettiğiniz eşlikçilerinizi de sizin beraberinizde göremiyoruz. And olsun ki aranız(daki bağlar) kestirilmiş ve iddia etmekte olduklarınız sizden sapmıştır.

95- Şüphesiz ki Allah, tohum ve çekirdeğin yarıcısıdır. Ölüden yaşayanı çıkarıyor ve yaşayandan da ölüyü çıkarandır. Allah işte budur. Böyle iken nasıl döndürülüyorsunuz?

96- (O), Sabahın yarıcısıdır. Ve geceyi sakinleşme, güneşi ve ay'ı hesap olarak kıldı. Bu, en güçlünün her şeyi bilicinin ölçüsüdür.

97- O, karanın ve denizin karanlıklarında onlarla doğru yolu bulasınız diye sizin için yıldızları oluşturandır. Bilenler topluluğu için ayetleri kesinlikle ayrıntılandırdık.

98- O, sizi bir benlikten meydana getirendir. (Sizin için) bir kararlaşma yeri, bir de (dünya ile) ilgiyi kesme yeri (kabir) vardır. Kavrayanlar topluluğu için ayetleri kesinlikle ayrıntılandırdık.

99- O, gökten suyu indirendir. Onunla her şeyin bitkisini çıkardık. Ondan yeşillik çıkardık. O yeşillikten birbiri üstüne binmiş taneler çıkarıyoruz. Hurma ağacı tomurcuklarından yere doğru sarkmış salkımlar ve birbirine benzeyen benzemeyen üzümlerden ve zeytinlerden ve narlardan bahçeler çıkarıyoruz. Olgunlaştığı ve ürün verdiği zaman ürününe bakın (da şükredin). Şüphesiz ki sizin için bunlarda inananlar topluluğuna  kesinlikle işaretler vardır.

100- Ve cinleri Allah'a ortaklar kıldılar. Halbuki onları da O takdir etmiştir. O'na bilgisizce oğulları ve kızları düşüncesizce yakıştırdılar. O her türlü eksikten uzaktır ve onların nitelemekte olduklarından yücedir.

101- Göklerin ve yerin örneksiz olarak takdir edenidir. O'nun eşi olmadığı halde O'nun nasıl bir çocuğu olabilir? Ve her şeyi O yarattı ve O, her şeyi bilicidir.

102- İşte bu sizin Efendiniz olan Allah. O'ndan başka tanrı yoktur. Her şeyin takdir edenidir, artık O'na kulluk edin. Ve O, her şeyin üzerinde üstlenicidir.

103- Gözler O'na yetişemez ama O gözlere yetişir. Ve O, çok lütuf sahibidir, her şeyden haberdardır.

104- Size Efendinizden gözünüzü açacak deliller gerçekten gelmiştir. Artık kim görürse, benliği içindir. Ve kim kör olursa, onun aleyhinedir. Ve ben sizin üzerinizde koruyucu değilim.

105- Ve (inkarcıların) "Sen ders almışsın" demeleri ve bilenler topluluğuna da onu açıklamak için, işte böyle ayetleri evire çevire açıklıyoruz.

106- Efendinden sana vahyolunana uy. O'ndan başka tanrı yoktur. Ve ortaklaştıranlardan kayıtsız kal.

107- Ve eğer Allah dilemiş olsaydı, ortaklaştırmazlardı. Ve seni onların üzerine koruyucu olarak kılmadık. Ve sen onların üzerinde üstlenici de değilsin.

108-  Ve Allah'ın aşağısında olanları çağıranlara sakın sövmeyin, aksi takdirde onlar da bilgisizce sınırı aşarak Allah'a söverler. Her topluma işlemekte olduklarını böyle süsledik. Sonra onların dönüşleri Efendilerinedir. Artık işlemekte olduklarını onlara haber verecektir.  

109- Ve onlara eğer bir delil geldiği takdirde, ona kesinlikle inanacaklarına dair bütün güçleriyle Allah'a yemin ettiler. De ki: "Deliller ancak ve ancak Allah'ın yanındadır." O (delil) geldiği zaman da ona inanmayacaklarının farkında olmuyor musunuz?

110- Ve onların gönüllerini ve gözlerini ona ilk  defasında inanmadıkları gibi çevirir ve onları taşkınlıkları içinde bocalamaya bırakırız.

111- Ve eğer biz onlara melekleri indirmiş olsak ve ölüler onlarla konuşmuş olsa ve her şeyi önlerine sürüp toplamış olsaydık, Allah dilemedikçe kesinlikle inanacak değillerdi. Fakat onların hepsi bilgisizce hareket ediyorlar.

112- 113- Ve böylece her haberci için insanın ve cin'in şeytanlarını düşman kıldık. Onlar aldatmak için birbirlerine sözün yaldızlısını vahyeder. Ve eğer Efendin dilemiş olsaydı, bunu yapamazlardı. Artık sen onları ve yakıştırmakta olduklarını, sonrakine inanmayanların gönüllerinin ona meyletmesi ve ondan hoşnut olmaları ve gayret ederek kazanmakta olduklarını kazanmaya devam etmeleri için bırak.

114- O, size kitabı (zamanlara) ayrıntılandırılmış olarak indirmişken doğru karar veren olarak Allah'tan başkasının peşine mi düşeceğim? Ve kendilerine kitap verdiklerimiz biliyorlar ki, şüphesiz o, Efendinden gerçek (bir neden)le indirilmiştir. Artık sakın tereddüde düşenlerden olma.

115- Ve senin Efendinin kelimesi doğru sözlülük ve denklik bakımından tamamdır. O'nun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. Ve O, her şeyi işiticidir her şeyi bilicidir.

116- Ve eğer yeryüzün(Mekke)dekilerin çoğunluğuna itaat edecek olursan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar kanaatten başka bir şeye uymuyorlar. Ve onlar yalnızca saçmalıyorlar.

117- Şüphesiz ki senin Efendin O, kendisinin yolundan sapanı en iyi bilendir. Ve O, doğru yolu bulanları da en iyi bilendir.

118- Eğer O'nun ayetlerine inananlar iseniz, artık üzerine Allah'ın adı hatırlanmış olanlardan yeyin.

119- Ve size ne oluyor ki; (açlık sebebi ile) ona zorlanmanız hariç, yasaklaştırdığını size ayrıntılı olarak açıklamışken, üzerine Allah'ın adı hatırlanmış olanlardan yemiyorsunuz? Ve şüphesiz ki birçokları keyfi arzularına uyarak bilgisizce saptırıyorlar. Şüphesiz ki senin Efendin, O ki sınırı aşanları en iyi bilendir.

120- Günahın açığını da ve onun gizlisini de bırakın. Şüphesiz ki günah kazananlar, gayret ederek kazandıklarından dolayı karşılık göreceklerdir.

121- Ve üzerine Allah'ın adı hatırlanmamış olandan yemeyin. Ve çünkü o(nu yemek), kesinlikle itaatten çıkmaktır. Ve şüphesiz ki şeytanlar size karşı üstünlük sağlamak için, ona yönelenlere kesinlikle vahyederler. Ve eğer onlara itaat ederseniz, şüphesiz ki sizler de kesinlikle ortaklaştıranlarsınız.

122- Ölü halde iken ona yaşam verdiğimiz ve ona insanlar arasında onunla yürüyeceği bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinden çıkamayan o kimsenin örneği gibi midir? (Gerçeği) örtenlere işlemekte oldukları böyle süslendi.

123- Ve böylece her şehirde (ekonomik ve sosyal açıdan) en büyükleri, orada tuzak kurmaları sonucunda oranın suçluları yaptık. Oysa benliklerinden başkasına tuzak kurmuyorlar ve bunun farkında olmuyorlar.

124- Ve onlara bir ayet geldiği zaman: "Allah'ın elçilerine verilmiş olanın örneği gibi, bize de verilene kadar asla inanmacağız" dediler. Allah, mesajını nereye kılacağını en iyi bilendir. Suçlulara kurmakta oldukları tuzaktan dolayı, Allah'ın yanından küçülmüşlük ve şiddetli azap erişecektir.

125- Artık Allah kimi doğru yola iletmek isterse, onun göğsünü İslam'a açar. Ve kimi de saptırmak isterse, onun göğsünü sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve buruk hale sokar. İşte Allah inanmayanların üzerine pisliği böylece yığar.

126- Ve işte bu, senin Efendinin dosdoğru olan yoludur. Hatırlayanlar topluluğu için ayetleri kesinlikle ayrıntılı olarak açıkladık.

127- Efendilerinin yanında esenliğin yurdu onlar içindir. Ve O, işlemekte olduklarından dolayı onların yönelenidir.

128- Ve o gün onları toplu halde sürüp toplar. (Allah): "Ey cin takımı, insanlardan (inkarcıları) çoğaltmak istediniz." Ve onların insandan olan yönelenleri, "Efendimiz birbirimizden yararlanmak istedik ve bize belirlediğin süre sonunun sonuna ulaştık" dedi. (Allah): "Ateş, Allah'ın dilemesi hariç orada ölüm görmemek üzere kalıcı olacak yerinizdir" dedi.  Şüphesiz ki senin Efendin en bilge her şeyi bilicidir.

129- Biz haksızlık yapanları, kazanmakta oldukları sebebiyle böylece (ateşte) birbirlerine yönelen yaparız.

130- (Allah): "Ey cin ve insan takımı, içinizden size benim ayetlerimi anlatan ve sizi bu gününüzle karşılaşmakla uyaran elçiler gelmedi mi?" (dedi). "Benliğimiz aleyhine tanıklık ederiz (ki geldi)" dediler. Ve şimdiki yaşam onları aldattı ve (gerçeği) örtücü olduklarına dair benlikleri aleyhine tanıklık ettiler.

131- İşte bu, senin Efendinin şehirleri haksızlıkla ve halkı (elçilerden) duyarsız iken yok edici olmadığındandır.

132- Ve herkes için işlediklerinden dolayı dereceler vardır. Ve senin Rabbin onların işlemekte olduklarından duyarsız değildir.

133- Ve senin Efendin çok zengindir, çok rahmet sahibidir. Dilerse sizi giderir ve ardınızdan, sizi diğer topluluğun soyundan meydana getirdiği gibi, dilediğini yerinize getirir.

134- Şüphesiz ki size söz verilen kesinlikle gelecektir ve siz beceriksiz bırakıcılar değilsiniz.

135- De ki: "Ey topluluğum, durumunuz neyi gerektiriyorsa onu işleyin. Ben de (durumum neyi gerektiriyorsa onu) işleyiciyim. Yurdun sonunun kime ait olacağını ileride bileceksiniz. Gerçek şu ki; haksızlık yapanlar arzuladığına kavuşturulmazlar."

136- Ve yaydığı ekinden ve hayvanlardan Allah'a hisse ayırdılar. Kendi iddialarınca: "Bu Allah için ve bu da ortaklarımız için" dediler. Ortakları için olan Allah'a bitişmiyor, fakat Allah için olan ise ortaklarına bitişiyor. Vermekte oldukları karar ne kötüdür.

137- Ve böylece ortakları, ortaklaştıranlardan birçoğuna onları mahvetmek ve (sahte) itaat sistemlerini onlara giydirmek için çocuklarını öldürmeyi süsledi. Ve eğer Allah dilemiş olsaydı, bunu yapamazlardı. Artık sen onları ve yakıştırmakta olduklarını bırak.

138- Ve kendi iddialarınca: "Bu hayvanlar ve ekin yasaklaştırılmıştır. Onları bizim dilediğimizden başkası yiyemez" dediler. Ve hayvanlar var ki, onların sırtları (onlar tarafından) yasaklandı. Ve hayvanlar var ki, onların üzerlerine O'na  yakıştırarak Allah'ın adını hatırlamazlar. Yakıştırmalarının karşılığını yakında onlara verecektir..

139- Ve dediler ki: "Bu hayvanların karınlarında olan sadece erkeklerimize özgüdür ve eşlerimize yasaklaştırılmıştır. Ve eğer ölü olursa, artık onlar onda ortaktırlar." Nitelemelerinin karşılığını yakında verecektir. Şüphesiz ki O, en bilge her şeyi bilicidir.

140- Bilgisizlikten dolayı ahmakça çocuklarını öldüren ve Allah'ın onları rızıklandırdığı şeyleri Allah'ın üzerine yakıştırma yaparak yasaklaştıranlar, kesinlikle ziyan etmiştir. Onlar kesinlikle sapmışlar ve doğru yolu da bulanlar olamamışlardır.

141- Ve O, asmalı ve asmasız bahçeleri ve yemişleri farklı hurmalık ve ekinleri ve (tadları) birbirine benzeyen ve benzemeyen zeytinleri ve narları meydana getirendir. Ürün verdiği zaman onun ürününden yeyin ve biçme gününde de onun hakkını verin ve savurganlık yapmayın. Şüphesiz ki O, savurganları sevmez.

142- Ve hayvanlardan da yük taşıyan ve (tüyünden) döşek yapılanı da. Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden yeyin ve şeytanın adımlarına uymayın. Şüphesiz ki o, sizin için apaçık düşmandır.

143- Sekiz eş; Koyundan iki ve keçiden iki. De ki: "İki erkeği mi yasaklaştırdı, yoksa iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin rahimlerinin kapsadığını mı? Eğer doğru söyleyenler iseniz bana bilgiyle haber verin."

144- Deveden iki ve sığırdan iki. De ki: "İki erkeği mi yasaklaştırdı, yoksa iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin rahimlerinin kapsadığını mı? Yoksa Allah size bunu önerirken tanıklar mıydınız?" İnsanları bilgisizce saptırmak için Allah'ın üzerine yalan yakıştırmış olandan artık daha yanlış yapan kimdir? Şüphesiz ki Allah, haksızlık yapanlar topluluğunu doğru yola iletmez.

145- De ki: "Bana vahyolunanda leş veya akıcı kan veya domuzun eti, şüphesiz ki o pisliktir veya itaatten çıkmak olarak onunla Allah'tan başkasına ses yükseltilmiş olması dışında, yiyen kişi üzerine onu yemesi yasaklaştırılmış (bir bilgi) bulamıyorum. Artık kim (açlık sebebi ile) zorlanırsa, saldırganlık yapmamak ve sınırı aşmamak şartı ile, şüphesiz ki senin Efendin artık çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir."

146- Ve (daha önce) Yahudilere de bütün tırnaklı hayvanları yasaklaştırmıştık. Sığırdan ve koyundan iç yağlarını, bu ikisinin sırtlarında veya bağırsaklarında bulunanlar veya kemiğe karışanlar hariç, yasaklaştırmıştık. İşte bu aşırılıkları nedeniyle onlara olan karşılığımızdır. Ve şüphesiz ki biz kesinlikle doğru söyleyenlerdeniz.

147- Eğer seni yalanlarlarsa artık de ki: "Efendiniz geniş rahmet sahibidir. Ancak O'nun sıkıntısı da şuçlular topluluğundan geri döndürülmez."

148- Ortaklaştıranlar diyecekler ki: "Şayet Allah dilemiş olsaydı, ne biz ne atalarımız ortak koşmaz ve hiçbir şeyi de yasaklaştırmazdık". Onlardan öncekilerde böyle yalanlamış, nihayet sıkıntımızı tatmışlardı. De ki: "Yanınızda bilgiden bir şey varmı ki onu bize karşı çıkarabilesiniz? Siz kanaatten başkasına uymuyorsunuz ve siz saçma sözlerden başkasını söylemiyorsunuz."

149- De ki: "En yükseğe ulaşan kesin delil Allah'ındır. Şayet dilemiş olsaydı, sizi kesinlikle toplu halde doğru yola iletirdi."

150- De ki: " 'Allah şüphesiz ki bunu yasaklaştırdı' diye tanıklık edecek tanıklarınızı getirin. Eğer onlar tanıklık ederlerse, sen onların beraberinde tanıklık etme. Ve ayetlerimizi yalanlayan ve sonrakine inanmayanların keyfi arzularına uyma. Ve onlar (başkalarını) Efendilerine denk tutuyorlar.

151- De ki: "Gelin Efendinizin üzerinize neyi yasaklaştırdığını size peşi sıra okuyayım. Hiçbir şeyi O'na ortaklaştırmayın ve anne babaya güzel davranın ve geçim darlığından çocuklarınızı öldürmeyin. Biz sizi de ve onları da rızıklandırıyoruz. Ve hayasızlıklara, ondan açık olanına da kapalı olanına da yaklaşmayın. Ve Allah'ın (öldürülmesini) yasaklaştırdığı bir benliği gerçek (bir neden) olmadan öldürmeyin. İşte size bağ kurmanız için bunu önerdi."

152- "Ve olgunluğa ulaşıncaya kadar o ki en güzel şekilde olması dışında yetimin malına yaklaşmayın. Ölçeği ve tartıyı hakkaniyetli olarak tastamam yapın. Hiçbir benliği genişliğinden başkasıyla yükümlü tutmayız. Ve söylediğiniz zaman, eğer ki yakınlık sahibi de olsa denkliği sağlayın. Ve Allah'ın antlaşmasına tastamam uyun. İşte size hatırlamanız için bunu önerdi."

153- Ve şüphesiz ki bu benim dosdoğru olan yolumdur, artık siz de ona uyun. Ve (başka) yollara uymayın, sonra sizi O'nun yolundan ayrıştırır. İşte size korunmanız için bunu önerdi.

154- Ayrıca, güzel davrananın üzerine (nimetimi) yerine getirmek ve her şeyi ayrıntılı olarak açıklamak, yol gösterici ve rahmet olarak Musa'ya kitabı verdik ki onlar Efendileri ile karşılaşacaklarına inansınlar.

155- Ve işte bu da, indirdiğimiz bereketli bir kitaptır. Artık ona uyun ve korunun ki bağışlanasınız.

156- "Kitap, ancak ve ancak bizden önceki iki gruba indirilmiş ve biz onların derslerinden kesinlikle duyarsızlardık" dersiniz diye (kitabı indirdik).

157- Veya: "Şayet bize bir kitap indirilmiş olsaydı, o takdirde onlardan daha doğru yolda olurduk" dersiniz diye (kitabı indirdik). İşte size Efendinizden apaçık bir delil ve yol gösterici ve rahmet gelmiştir. Artık Allah'ın ayetlerini yalanlayan ve onlardan yana sert tutum takınan kimseden daha haksızlık yapan kimdir? Ayetlerimizden yana sert tutum takınanlara, sert tutum takınmaları nedeniyle azabın sıkıntılısını karşılık olarak vereceğiz.

158- Onlar (inanmak için) kendilerine meleklerin gelmesinden veya senin Efendinin gelmesinden veya senin Efendinin bazı delillerinin gelmesinden başka bir şeye mi bakıyorlar? Senin Efendinin bazı delillerinin geldiği gün, önceden inanmamış veya inanmasından bir hayır kazanmamış olan bir benliğin inanması artık ona fayda vermez. De ki: "Bakının şüphesiz ki biz de bakınanlarız."

159- Şüphesiz ki onlar itaat sistemlerini parçalara ayırdılar ve gruplar halinde ayrıştılar. Sen hiçbir şekilde onlardan değilsin. Onların buyruğu ancak ve ancak Allah'a kalmıştır. Sonra onlara yapmakta olduklarını haber verecektir.

160- Kim güzellik getirdiyse, ona getirdiğinin on örneği vardır. Ve kim kötülük getirdiyse, ancak getirdiğinin örneği kadar karşılık görür ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.

161- De ki: "Şüphesiz ki Efendim beni dosdoğru yola, dimdik ayakta duran itaat sistemine, yaratılış ayarı üzerin meyilli olan İbrahim'in ortak değerine iletti. Ve o ortaklaştırlardan değildi."

162- 163- De ki: "Şüphesiz ki benim kulluk görevim ve kurbanım ve yaşamım ve ölümüm, alemlerin Efendisi Allah içindir. Ona ortak yoktur. Ve bununla buyuruldum ve ben teslim olanların öncüsüyüm."

164- De ki: "O, her şeyin Rabbi iken, Efendi olarak Allah'tan başkasının mı peşine düşeceğim? Ve her benlik kendisine olandan başkasını kazanmaz. Ve hiçbir ağır yük taşıyıcı da diğerinin ağır yükünü taşımaz. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir, artık hakkında ayrışmakta olduğunuz konuları size haber verecektir."

165- O, sizi yeryüzünün ardılları yapan ve verdiği ile sizi yıpratmak için kiminizi kiminizin üstüne kademelerle yükseltendir. Şüphesiz ki senin Efendinin sonuçlandırması  hızlıdır ve şüphesiz ki O, kesinlikle çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

 

30 Ocak 2024 Salı

İsra s. 1. Ayeti Mekke'den Kudüs'e Bir Yolculuğu mu Yoksa Mekke'den Medine'ye Yapılan Hicreti Anlatmaktadır?

Yazımıza verdiğimiz başlığın, çoğu kimsede merak ve kuşku uyandıracağını en baştan tahmin etmekteyiz. Çünkü İsra s. 1. ayeti denildiği zaman, bir çok kimsenin aklına ilk gelen şey, miraca dair en ufak bir delil bulunmamasına, hatta başka ayetlerde (isras.93) miraç isteğinin müşriklerden gelen bir istek  olduğunun beyan edilmiş olmasına rağmen,  Muhammed (a.s.) ın bir gece Mekke'den Kudüs'e, oradan da semaya yükselmesinin adına kandiller düzenlenmiş miracın anlatıldığı ayet akla gelmektedir. Biz bu yazımızda, miraç konusu ile ilgili herhangi bir bahiste bulunmayacağız. Bu yalan ve iftira hakkında daha önce bir kaç yazımız bulunmakta olup, blogumuzda bunlar mevcuttur dileyenler oradan okuyabilir.

İsra s. 1. ayeti ile ilgili olarak tefsir, hadis veya yakın zamanda yazılan eserlerde bulunan bilgileri kısaca sıralayacak olursak, 1- Mekke'den Kudüs oradan semaya yani miraca çıkış, 2- Mekke'den Kudüs'e gidiş, 3- Mekke'den Cirane vadisindeki mescide gidiş, 4- Mekke'den semada bulunduğu iddia edilen Beyt-i Mamur'a çıkış olarak sayabiliriz.

Biz, bu bilgilerin hiç birisine katılmadığımızı, İsra s. 1. ayetinin Mekke'den Medine'ye yapılan hicret ile olduğunu düşündüğümüzü en baştan söyleyerek, yazımızda bu iddiamızı dayandırdığımız temeli sizlerle paylaşmaya çalışacağız. 

Miraç yalanlarına inanmayan, Kur'an merkezli düşünenlerin çoğunluğu bile, bu ayetin Mekke'den Kudüs'e yapılan mucizevi bir yolculuğu anlattığı konusunda hemfikirdir.

سُبْحَانَ الَّذ۪ٓي اَسْرٰى بِعَبْدِه۪ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الْاَقْصَا الَّذ۪ي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَاۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ

Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.

Bu ayette öncelikle "İsra" kelimesinin anlamını ve bu ayetin geçtiği ayetleri anlamak gerekmektedir.

İsra kelimesi sözlükte, "Gece yapılan yürüyüş" anlamına gelmektedir. Bu yürüyüşü ifade eden kelimenin geçtiği ayet mealleri şöyledir;

---Hud s. 81- (Elçiler) dediler ki: "Ey Lut! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana ilişemeyecekler. Gecenin bir vaktinde ailenle birlikte yürü ve sizden kimse geriye dönüp bakmasın. Ancak hanımın hariç. Onların başına gelen onun başına da gelecektir. Onlara vaadedilen (azabın) gelme vakti sabah vaktidir. Sabah yakın değil mi?"

---Hicr s. 65 - Hemen gecenin bir kısmında ehlini yürüt ve sen arkalarından git ve içinizden hiç bir kimse ardına bakmasın, emrolunduğunuz yere geçin gidin.

---Taha s. 77-Andolsun ki biz Musa'ya, kullarımla geceleyin yola çık, onlara denizde kuru bir yol aç, düşmanların yetişmelerinden ve denizde boğulmaktan da korkma diye vahyetmiştik.

---Şuara s. 52- Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yürüt. Şüphesiz siz takib edileceksiniz" diye vahyettik.

---Duhan s. 23- "O halde kullarımı geceleyin yürüt. Şüphesiz siz takib edileceksiniz.

İsra s. 1. ayetinde Allah (c.c.), kulunu bir gece Mescidi Haram'dan Mescidi Aksa'ya yürüttüğünü beyan etmektedir.  Yani olayın göğe doğru dikey bir çıkışı anlatmadığı ayan beyan ortadadır. Ayet içinde geçen "Kulunu" ifadesi ile kast edilen kulun Muhammed (a.s.) değil, Musa (a.s) olduğu yönünde iddiaların serdedildiği malumdur. Fakat biz bu iddiaya kesinlikle katılmıyoruz, bunun nedeni ise yazımızın ilerleyen bölümlerinde zaten anlaşılacaktır.

Bu iddiada bulunanların delilleri 2. ayetin başında bulunan "Vav" edatının bağlaç görevi gördüğü, dolayısı ile bu edatın, bir önceki ayet ile ilgili bulunduğu, 1. ayette bulunan "biabdihi" ifadesi ile kast edilen kişinin Musa (a.s.) olduğudur. Ancak bu edatın sadece bağlaç görevi olduğunu iddia edenler yanılgı içindedirler. Bu edatın işlevlerinden birisi de cümle başı olduğunu hatırlatması, yani kendinden önceki cümle ile bir alakası olmadığını bildirmesidir.

Ayet içinde geçen "Mescidi Haram" ifadesinin, Kabe'yi de içine alan bir bölgenin adı olduğu üzerinde herkesin ittifak ettiği malumdur. Konu "Mescidi Aksa" ile nerenin kast edildiği yönündedir. Biz burası ile ilgili farklı görüşler olduğunu yukarıda kısaca söylemiştik. Yazımızın amacı farklı görüşleri eleştirmek olmadığı için, biz kendi iddiamızı temellendirmeye çalışmaya devam edelim.

Mescidi Aksa'nın neresi olduğunu veya bu ifade ile kast edilenenin ne olduğunu anlayabilmek için, İsra suresinin devam eden ayetlerine dikkat edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Çünkü Mescidi aksa denildiği zaman hemen hemen herkesin aklına bugün Kudüs'te o isim ile bilinen yer akla gelmektedir. Ancak bu ayetin nazil olduğu zamanda Kudüs'te bulunan kutsal mabedin, bilinen böyle bir ismi kesinlikle yoktu.

Kudüs'te Yahudilerin kutsal kabul ettikleri bir mabed bulunuyor ve bunun ismi "Süleyman Mabedi" olarak biliniyordu. Bu nokta hatırdan çıkarılmamalıdır. Kudus'e Müslümanlar tarafından yapılan mescidin Ömer'in orayı fethetmesinden sonra yapıldığı tarihen sabittir. 

İsra suresinin ilerleyen ayetlerinin mealleri şu şekildedir:

2. Biz Mûsâ'ya kitap verdik ve onu, İsrailoğullarına "Benden başkasını Rab edinmeyin, benden başkasının himayesine girmeyin" diye, doğru yolu gösteren bir rehber kıldık.

3. Ey Nûh ile birlikte gemide taşıdığımız kimselerin nesli!Yalnız Bana güvenip, dayanın, Bana şükredin! Şunu bilin ki Nûh çok şükreden bir kul idi.

4. Biz İsrailoğullarına kitapta şu hükmü de bildirdik: "Siz ülkede iki kere bozgunculuk yapacak ve açık zorbalıklar edeceksiniz"

5. Onlardan birincisinin vâdesi gelince, kuvvet ve şiddet sahibi olan kullarımızı sizin üzerinize musallat ettik de onlar sizi yakalayabilmek için evlerin aralarına bile girerek her tarafı didik didik edip araştırdılar. Bu, yerine getirilmesi gereken bir vaad idi.

6. Sonra o istilacılara karşı size galibiyet ve zafer verdik, servet ve oğullarla kuvvetlendirdik, sayınızı daha da çoğalttık.

7. İyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz, onu da kendi aleyhinize işlemiş olursunuz. Derken sonraki taşkınlığınızın vâdesi gelince, kederinizden suratlarınız asılsın, daha önce girdikleri gibi yine Mescide girsinler ve istila ettikleri yeri mahvedip dursunlar diye başınıza yine düşmanlarınızı musallat ederiz.

8. Olur ki tövbe edersiniz de Rabbiniz size merhamet eder. Eğer tekrar bozgunculuğa dönerseniz, Biz de size ceza vermeye döneriz. Zaten cehennemi kâfirlere zindan kılmışız.

 İsra s. 1. ayetinden sonra, 2. ayette Musa (a.s) a geçilmesi ve devamında İsrailoğullarına hitap edilmesi, bu ayetlerin büyük ihtimalle Mekke'de inen son ayetler olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Mekke'li müşriklerin baskıları sonunda artık bu bölgeyi terk etmenin şart olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumu aynı surenin ortalarındaki (76. ayet) ayetlerden anlamak mümkündür. 

Allah (c.c) elçisine, artık bu şehri terk etmesi gerektiğini, kitap ve elçi ile muhatap olmuş olan bir topluluğun ikamet ettiği başka bir şehre hicret etmesi gerektiğini bildirmektedir. Bu şehir MEDİNE'den başka bir şehir değildir. Surenin ilerleyen ayetleri elçiye hicret edeceği şehirde karşılaşacağı toplum hakkında hem ön bilgi vermekte, hem de o şehirdeki İsrailoğulları topluluğuna, gelecek olan elçiye karşı yanlış yaptıklarında onlara geçmişi hatırlatmaktadır.

Muhammed (a.s.) Medine'ye hicret ettiği zaman, halkın önemli bir bölümünün İsrailoğulları'ndan  oluştuğu malumdur.  Bu durumu Medine'de inen ayetlerin çoğunun İsrailoğulları ile Müslümanlar arasındaki ilişkilerden bahsetmesinden anlayabiliriz. Allah (c.c), bu toplumun da kitap ve elçi ile muhatap kılınmış olmalarından ötürü, Mekke'den gelen Muhammed (a.s.) ile aralarında ortak bir payda olduğunu onlara hatırlatmakta, Musa (a.s) ile devam eden kitap ve elçi silsilesinin bir ferdinin de, Kur'an ve Muhammed (a.s) olduğunu, gelen her kitabın mesajının aynı olduğunu, "dolayısıyla İsrailoğulları'nın da bu elçi ve kitaba inanmaları gerektiğini beyan etmektedir. 

"Nuh ile birlikte taşıdığımız kimselerin nesli" denilerek, o topraklarda yaşayan, fakat farklı topluluklara mensup olan insanların kökünün, Nuh (a.s.) a dayandığı hatırlatılarak, aralarındaki nesep bağına dikkat çekilmekte, aralarındaki ortak payda daha da genişletilerek, yakınlaşmanın sağlanması amaçlanmaktadır. (2. ve 3. ayetler)

Ancak, İsrailoğulları'nın bu yakınlaşmayı ret etmesi neticesinde başlarına neler gelebileceği ise, geçmişte yaptıkları yanlışlar ve bu yanlışlarınının onların başlarına nasıl feleketler getirdiği hatırlatılarak, ayaklarını denk almaları gerektiği, bildirilmektedir. (4.5.6.7.8. ayetler)

Konuyu Muhammed (a.s.) açısından değerlendirdiğimizde ise karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır; Mekke'de kendisine düşmanlık eden, inanmalarından artık ümidini kesmiş müşrik bir toplumu terk ederek elçi ve kitaba inandıklarını söyleyen yeni bir topluluk ile tanışmıştır. Allah (c.c), 4. ve 8. ayetler arasında hem İsrailoğullarına mesaj vermekte, hem de Muhammed (a.s) ın Medine'de muhatap olduğu toplumun nasıl bir karaktere sahip olduğunu haber vererek ona göre hazırlık yapması sağlamaktadır.

7. ayette dikkatimizi çekmesi gereken bir kelime "Mescid" kelimesidir. Bu kelime  İsrailoğullarının ibadet mekanı anlamında kullanılmaktadır. Bu kelimenin Kur'an'da sadece Müslümanların ibadet mekanı anlamında kullanılmadığının, burada önemli bir husustur. İbadet mekanları tarih boyunca insanlar tarafından kutsal olarak kabul edilmiştir. Her toplumun kendi aidiyetini ifade ettiği, onun etrafında toplandığı ve birlikteliğini sağladığı bir kutsal mekanı mutlaka bulunmaktadır. 

Nuzül dönemi çerçevesinde düşündüğümüzde Arap toplumu için Kabe, bu işlevi taşıyan bir fonksiyona sahipti. Mescidi Haram,  Kabe ve Mekke'nin içinde bulunduğu bölgenin adıdır. Kudüs ise İsrailoğulları için kutsal bir bölge olup, orada da onlar için kutsal sayılan ve adına "Süleyman Mabedi" dedikleri, İsra suresi 7. ayetinde ismi "Mescid" olarak anılan bir ibadet mekanı bulunmaktaydı. 

İsra kelimesinin "Gece Yürüyüşü" anlamından hareketle, Muhammed (a.s.) bir gece evinden çıkıp Mekke'deki müşrik toplumu terk ederek başka bir yere hicret etmiştir. Bundan sonraki mesele Mescidi Haram'dan Mescidi Aksa'ya yapıldığı söylenen bu yürüyüşün neden böyle ifade edilmiş olduğu,  Mekke'den Medine'ye yürüyüş olarak neden ifade edilmediğinin anlaşılması üzerinde olması gerekmektedir. Çünkü bu yazıyı okuyanların en fazla merak ettikleri, hatta etmeleri gereken nokta da burasıdır.

Bu nokta açıklığa kavuştuğu zaman, Muhammed (a.s.) ın Medine'de neden aylarca Kabe yerine Kudüs'e yönelmiş olduğunun sebebi de anlaşılacaktır. Kıble değişimi konusunda en fazla merak edilen hususlardan birisi de bu dur. Bakara suresi içinde geçen kıble değişimi ile ilgili ayetlerde kıblenin yeniden Kabe'ye çevrildiği anlatılırken, neden Kabe yerine Kudus'e yönelme emrinin Kur'an'da bulunmadığı sorusu kafaları kurcalamaktadır. 

Bunun cevabını "Ehli Hadis" fırkası, bu değişim için Kur'an dışında ayrı bir vahiy geldiği yönünde cevaplamış olmasına rağmen, Kur'an dışı vahiy diye birşey olmadığını bilenler için sorunun cevabı aranmaktadır. Biz bunun cevabını Kur'an dışına çıkmadan cevaplamaya çalışalım.

Allah (c.c) İsra s. ilk ayetlerinde kulunu hicret etmeye sevk ederken, hicret edeceği yerdeki toplum ile ilgili bilgi de vermektedir. Bu bilgi o toplumun ilahi vahye aşina olduğu, dolayısı ile müşriklere nazaran, her ne kadar geçmişte yaptıkları yanlışları hatırlatmış olsa da, inanmaya daha yatkın bir topluluk olabileceğini elçisine bildirmektedir.

Bu bilgilere istinaden Muhammed (a.s.), İsrailoğulları ile olan ortak paydayı dikkate alarak, Kudüs'e yönelmiştir. Yani Muhammed (a.s.) Kabe yerine Kudüs'e yönelmeyi Kur'an dışı vahiyle değil, İsra suresi ilk ayetleri ile almış, İsrailoğulları ile ortak paydaları olduğu mesajını onlara vermeye çalışarak inanmaya davet etmiştir. Her ne kadar ilerleyen zamanlarda İsrailoğullarının inanma konusunda müşriklerden aşağı kalmadıkları ortaya çıkarak, kıble yeniden Kabe olarak belirlenmiş olsa da, hicretin ilk aylarındaki durum bu şekilde idi. 

Biz İsra s. 1. ayetinin Mekke'den Medine'ye yapılan hicreti anlattığını iddia ederken, ayet içinde geçen "Mescidi Aksa" nin Medine'de olduğunu veya Medine'de Müslümanlar tarafından yapılmış bir mescid olduğunu asla iddia ediyor değiliz

Bizim iddiamız, Kudüs'te bulunan kutsal mabedin 7. ayet içinde "Mescid" olarak ifade edilmiş olduğu, bu mescidin ise Kudüs'te "Süleyman Mabedi" olarak yıkılmış harap halde bulunan bir yer olduğu, dolayısı ile uzaklığına istinaden böyle bir isimle isimlendirilmiş olduğudur. Bu isim, zaman içinde Kudüs'ün Müslümanlar tarafından alınmasından sonra oraya yapılan mescide isim olarak verilmiştir. Yani Muhammed (a.s) zamanında Kudüs'te "Mescidi Aksa" adıyla bilinen bir yapı mevcut değildi.

Sanırım şimdi İsra s. 1. ayetinde Allah (c.c) nin neden kulunu Mescidi Haram'dan Mescidi Aksa'ya yürüttüğünü beyan ettiği biraz daha ortaya çıkmıştır. Yani Allah (c.c) insanlar tarafından o zaman kutsal olarak bilinen iki yapıdan biri olan Kabe'nin, müşrik kontrolunda olmasından dolayı, elçisini başka bir şehre hicret ettirmiş, bu şehirde ise İsrailoğullarının yöneldiği Kudüs'ü onlarla olan ortak payda nedeniyle, ikinci kutsal yer olarak bilinen yere yönelmesini sağlamak için böyle bir ifade kullanmıştır. 

Kabe ve Mekke'nin kutsallığı Kur'an ile belirlenmiş olsa da, Kudüs'ün kutsallığı konusunda Kur'an'da herhangi bir ifade bulunmadığını burada hatırlatmak isteriz. Kudüs'ün kutsallığı İsrailoğulları tarafından benimsenmiş olsa da, Allah (c.c) kulunun buraya yönelmesinde o zaman için herhangi bir beis görmemiştir. 

İsra s. 1. ayetinde geçen "Barekna havlehu" ifadesinin, yani Muhammed (a.s) ın hicret edeceği şehrin etrafının bereketli kılınmış olması ile neyin anlatılmak istendiğine kısaca şunu söyleyebiliriz. Musa ve Lut (a.s.) ların da hicret ettikten sonra vardıkları yerlerin "Barekna" olarak ifade edilmesi, Muhammed (a.s.) ın da hicret edeceği yerin Allah tarafından onaylı bir yer olduğunu göstermekte olduğunu söyleyebiliriz. (7. 137/ 21. 71) Allah (c.c) kuluna direk olarak "şu şehre hicret et" diye bir emir vermemekte, fakat hicret etmeye daha uygun olan yerin neresi olması gerektiğini 1. ayette beyan etmektedir. 

İsra hadisesinin Mekke'den Kudüs'e yapılan mucizevi bir yolculuk olduğunu düşünmek, İsra s. 59. , 93. ve diğer benzeri ayetlerdeki beyana ters düşmesi açısından da bir hayli sakıncalıdır. Bu noktadan hareketle yapılacak bir anlama faaliyetinde, İsra s. 1. ayeti ile verilen bilginin mucizevi bir yönünün olamayacağı dikkate alınır, sonrasında ise özellikle sure içine yayılmış olan ayetlerin hicret konusu ile alakası dikkate alınarak bir sonuca varılabilir.

Biz böyle bir iddia ortaya atmakla elbette "Bizim iddiamız tek doğrudur" şeklinde bir söz söylemek istemiyoruz. Bu noktanın dikkate alınarak öylelikle yazının okunması önemlidir. 

Olayı Kur'an bütnülüğünü dikkate alarak düşündüğümüzde ortaya şu sonuç çıkacaktır; Allah (c.c.) kulu Muhammed (a.s.) ı bir gece Mescidi Haram'dan Mescidi Aksa'ya yürüttüm derken, bizim anlamamız gereken ilk nokta, bu yürütmenin mucizevi bir olay olamayacağı yönünde olmalıdır. İlk düğmeyi böyle iliklediğimiz zaman sonraki düğmeler zaten doğru iliklenecektir.

Sonrasında Bakara suresi içinde bulunan kıble değişimi ile ilgili ayetleri bu konu ile birbirine bağlamaya çalışarak, Muhammed (a.s.) Medine'de İsrailoğulları ile aralarındaki ortak paydaya istinaden onlarla aynı kıbleye yönelmiş olduğunu anlayabiliriz. Bu kıblenin de Kudüs şehri olduğu üzerinde herhangi bir ihtilaf yoktur. 

Şimdi İsra s. 1. ayetinde neden Medine değil de, Mescdi Aksa denildiği daha net ortaya çıkmaktadır. Allah (c.c) kuluna, İsrailoğullarının eksriyette olduğu Medine şehrine hicret etmesini beyan etmekte, bu şehirde ise onlarla olan ortak paydayı hatırlatmak için onların kıblesine yönelmesini bildirmektedir. Bu durum ise Medine'den uzakta olan mescide yani Kudüs'teki kutsal mabede şeklinde ifade edilmektedir. "Mescidi Aksa", Medine'de yaşayan  İsrailoğullarının Mekke'den gelen elçiye karşı içlerinde bir sıcaklık ve inanç bağı hissetmesini amaçlamak açısından kullanılan bir ifadedir.

                                        EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

                                

21 Ocak 2024 Pazar

MAİDE SURESİ MEALİ

1- Ey inananlar, bağlılıklarınızı tastamam yerine getirin. Yasaklı olduğunuz halde iken avlanmayı serbestleştirmemek şartı ile, sizin üzerinize peşi sıra okunacaklar hariç, dört ayaklı hayvanlar size serbestleştirildi. Şüphesiz ki Allah istediği kararı verir.

2- Ey inananlar, ne Allah'ın (kulluk) farkındalıklarına ve ne yasak aya ve ne kurbanlık hediyeye ve ne gerdanlık (takılmış kurbanlık)lara ve ne de Efendilerinden bir lütuf ve hoşnutluk peşine düşerek yasak evi ziyarete gelenleri (hürmetsizliği) serbestleştiriniz. Ve serbestleştiğiniz zaman, artık avlanabilirsiniz. Ve sizi Yasak Mescit'ten uzaklaştırdılar diye, bir topluluğa karşı olan öfkeniz aşırı davranarak sizi kabahate sevketmesin. Ve erdemli olmak ve korunma bilinci üzerinde yardımlaşın. Ve günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Ve Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah sonuçlandırması şiddetlidir.

3- Leş ve kan ve domuzun eti ve Allah'tan başkasına ses yükseltilmiş ve boğulmuş ve vurulmuş ve yüksekten düşmüş ve boynuzla süsülmüş ve yırtıcı hayvan yemiş - ölmeden önce temize çıkardığınız hariç- ve dikili taşlar üzerine boğazlananlar ve fal okları ile pay aramanız, sizin üzerinize yasaklaştırıldı. Bütün bunlar sizin için itaatten çıkmaktır. (Gerçeği) örtenler bugün sizin itaat sisteminiz(i terk etmenizden)den ümit kesmiştir. Artık onlardan endişe duymayın, benden endişe duyun. Bugün size itaat sisyeminizi eksiksiz yaptım ve sizin üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size itaat sisyemi olarak İslam'a hoşnut oldum. Artık kim açlık sebebi ile zorlandığında, (tıka basa yemeye) meyletmeksizin (yerse), artık şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

4- Senden kendilerine neyin serbestleştirildiğini soruyorlar. De ki: "Size temiz olanlar ve Allah'ın size öğrettiğinden öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanlar (ın sizin için tuttukları) da serbestleştirildi. Artık sizin için tuttuklarından üzerine Allah'ın adını hatırlayarak yeyin. Ve Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah hesabı çabuk görendir."

5- Bugün size temiz olanlar serbestleştirildi. Ve kitap verilmiş olanların yemeği size serbest ve sizin yemeğiniz de onlara serbesttir. Ve inananlardan korunmuş kadınlar ve sizden önce kitap verilmiş olanlardan korunmuş kadınlar, korunarak zinadan kaçınan ve gizli dostlar tutmamışlar olarak, ödüllerini verdiğiniz zaman (size serbesttir). Ve kim inanmayı (ret ederek) örterse, artık onun işlediği kesinlikle boşa gitmiştir. Ve o ahirette de ziyan edenlerdendir.

6- Ey inananlar namaza kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve ellerinizi dirseklere kadar yıkayın ve başlarınızı ve iki topuğa kadar ayaklarınızı  mesh edin*. Ve eğer cünüpseniz, artık iyice temizlenin. Ve eğer hasta veya sefer üzerinde veya sizden biri tuvaletten gelmiş veya kadınlara dokunmuşsunuz da (cinsel ilişki) su bulamamışsanız, artık temiz toprağa yönelip ondan yüzlerinize ve ellerinize sürün. Allah sizin üzerinize bir burukluk vermek istemiyor, fakat şükredersiniz diye sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor.

* Ayetin Arapça metninde geçen "Vemsehu biruusiküm ve ercüleküm" ibaresi her ne kadar ayakların yıkanmasına işaret ediyor olsa da, ibarenin olması gereken şekli "Vemsehu biruusiküm ve ercüliküm" şeklindeki okumadır. Bu okuma ise ayakların da mesh edilmesi gerektiğine işaret etmektedir.

7- Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini ve onunla sizi bağladığı ve: "işittik ve itaat ettik" dediğiniz yeminle bağlanmış sözünüzü  hatırlayın. Ve Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah göğüslerin sahip olduğunu en iyi bilicidir.

8- Ey inananlar, Allah için hakkaniyeti ayakta tutan tanıklar olun. Ve bir topluluğa olan öfkeniz onlara denk davranmayarak sizi kabahate sevketmesin. Denk davranın; O, korunma bilincine daha yakındır. Ve Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah işlemekte olduklarınızdan haberdardır.

9- Allah, İnanan ve düzgün işler işleyenlere, onlar için bağışlama ve büyük ödül söz verdi.

10- Ve (gerçeği) örtenler ve ayetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar şiddetli ateşin arkadaşlarıdır. 

11- Ey inananlar, Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani bir topluluk size ellerini genişletmeye eğilim göstermişti de (Allah'ta) onların ellerini sizden uzak tutmuştu. Ve Allah'a karşı korunun. Ve inananlar artık yalnızca Allah'ı üstlenici edinsinler.

12- Ve and olsun ki İsrailoğulları'ndan yeminle bağlanmış söz tutmuş ve içlerinden oniki lider harekete geçirmiştik. Ve Allah: "Ben sizin beraberinizdeyim. And olsun ki eğer kulluk görevlerinizi ayakta tutar ve arınmayı yerine getirir ve elçilerime inanır ve onlara sahip çıkar ve Allah'a güzel borç verirseniz, kesinlikle sizden kötülüklerinizi örter ve kesinlikle altından nehirler akar cennetlere girdiririm. Artık bundan sonra içinizden kim (gerçeği) örtecek olursa, kesinlikle yolun düzgün olanından sapmıştır" demişti.

13- Yeminle bağlanmış sözlerini bozmaları nedeniyle onları dışladık ve kalplerini kaskatı hale getirdik. Kelimeyi konulduğu yerlerinden kaydırıyorlar. Ve onunla kendilerine hatırlatılanlardan hisse almayı unuttular. İçlerinden azı hariç, onların hainliklerine (güneş gibi) doğdurulmaya devam edeceksin.  Yine de sen (şimdilik) onlara karşılık vermekten geç ve müsamaha göster. Şüphesiz ki Allah güzel davrananları sever.

14- Ve "Biz Hristiyanlarız" diyenlerden de yeminle kayıtlanmış sözlerini tutmuştuk. Fakat onlar, onunla kendilerine hatırlatılanlardan hisse almayı unuttular. Bunun üzerine bizde aralarına, kalkışın gününe kadar (sürecek) düşmanlık ve nefret saldık. Ve Allah onların yetiştirmekte olduklarını ileride haber verecektir.

15- Ey kitabın halkı, size kitaptan gizlediğiniz çok şeyi açıklayan ve çok şeyden de geçen elçimiz kesinlikle gelmiştir. Allah'tan size kesinlikle  bir ışık ve apaçık kitap gelmiştir.

16- Allah, hoşnutluğuna uyanı onunla esenliğin yollarına iletir ve kendi duyumuyla karanlıklardan ışığa çıkarır ve onları dosdoğru yola iletir.

17- And olsun ki: "Allah, Meryem'in oğlu Mesih'tir" demiş olanlar (gerçeği) örtmüştür. De ki: "Eğer Meryem oğlu Mesih'i ve onun annesini ve yeryüzündekileri toplu halde yok etmeyi istese, Allah'tan bir şeye hükümran olan artık kimdir? Göklerin yerin ve ikisinin arasında olanların hükümranlığı Allah'ındır. Dileğini takdir eder. Ve Allah herşeyin üzerine ölçü koyucudur."

18- Yahudiler ve Hristiyanlar: "Biz Allah'ın oğulları ve O'nun sevdikleriyiz" dediler. De ki: "Öyleyse suçlarınız yüzünden sizi niçin azaplandırıyor? Aksine, siz takdir ettiğinden bir beşersiniz, dilediği kimseyi bağışlar ve dilediği kimseyi de azaplandırır. Göklerin ve yerin ve ikisinin arasında olanların hükümranlığı Allah'ındır. Dönüş yalnızca O'nadır."

19- Ey kitabın halkı, "Bize müjdeci ve uyarıcıdan kimse gelmedi" dersiniz diye elçilerden kesiklik olduğu bir dönemde, size (yanlışlarınızı) açıklayan elçimiz gelmiştir. Artık size kesinlikle müjdeci ve uyarıcı gelmiştir. Ve Allah herşeyin üzerine ölçü koyucudur.

20- 21- Ve bir zaman Musa topluluğuna: "Ey topluluğum, Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani içinizden haberciler çıkarmış ve sizi hükümdarlar yapmış ve diğer topluluklardan hiçbirine vermediğini size vermişti. Ey topluluğum, Allah'ın size yazdığı kutsallaştırılmış yere girin ve arkalarınızı dönmeyin, aksi takdirde ziyan edenler olarak geri çevrilirsiniz" demişti.

22- (Topluluğu ona): "Ey Musa, orada zorba bir topluluk var. Ve onlar oradan çıkıncaya kadar biz oraya asla girmeyeceğiz. Eğer onlar oradan çıkarlarsa, artık biz de girenleriz" demişlerdi.

23- (Musa'nın topluluğunun kendilerinden)kaygılandıkları kimselerden olan, Allah'ın kendilerini nimetlendirdiği iki adam: "Üzerlerine kapıdan girin, oradan girdiğiniz zaman, artık şüphesiz ki sizler üstün gelenlersiniz. Ve eğer inananlar iseniz, artık Allah'ı üstlenici edinin" demişti. 

24- (Topluluğu): "Ey Musa, onlar orada daimi oldukları sürece biz oraya asla girmeyeceğiz. Artık git sen ve Efendin ikiniz savaşın, biz burada oturanlarız" demişlerdi.

25- (Musa): "Efendim, benliğim ve kardeşim haricine (söz geçirmeye) hükümran değilim. Artık bizimle bu yoldan çıkanlar topluluğunun arasını ayır" demişti.

26- (Allah): "Şüphesiz ki orası onlara 40 sene yasaklaştırılmıştır. Yeryüzünde şaşkınca dolaşacaklardır. Artık yoldan çıkmışlar toplululuğunun üzerine üzülme" demişti.

27- 28- 29- Ve onlara  iki Ademoğlunun haberini gerçek (bir neden)le peşi sıra oku. Hani ikisi de yakınlık yaklaştırmışlar, ikisinin  birinden kabul edilmiş, sonrakinden kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen): "Seni kesinlikle öldüreceğim" demiş, (diğeri ise): "Allah ancak ve ancak korunanlardan kabul eder. And olsun ki eğer sen beni öldürmek için elini genişletecek olursan, ben seni öldürmek için elimi sana genişletici değilim. Şüphesiz ki ben  alemlerin Efendisi olan Allah'tan kaygılanırım. Ben, benim günahıma da, kendi günahına da yerleşmeni, böylelikle ateşin arkadaşlarından olmanı istiyorum. Ve işte bu haksızlık yapanların karşılığıdır" demişti.

30- Bunun üzerine benliği onu kardeşini öldürmeyi ister hale getirmiş, böylelikle o da onu öldürmüş, böylece ziyan edenlerden olmuştu.

31- Sonrasında Allah, kardeşinin avretini nasıl gizleyeceğini ona göstermek için, yerde eşelenen bir karga harekete geçirdi. "Yazıklar olsun bana, şu karga örneği gibi olup ta kardeşimin cesedini gizlemekten beceriksiz mi kaldım?" demiş ve pişmanlardan olmuştu.

32- İşte bundan dolayı, İsrailoğulları'na şunu yazdık: "Gerçek o ki, kim bir benliği başka bir kişiye veya yeryüzünde bozuculuk yapmasının karşılığı olmaksızın öldürürse, sanki insanları toplu halde öldürmüş gibidir. Ve kim de o canı yaşatırsa, sanki insanları toplu halde yaşatmış gibidir." Ve and olsun ki elçilerimiz onlara apaçık deliller getirdi. Sonra bunun ardından içlerinden bir çoğu yeryüzünde kesinlikle savurganlardır.

33- Allah'a ve O'nun elçisine harp açan ve yeryüzünde bozuculuğa koşanların karşılığı, ancak ve ancak öldürülmeleri veya asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazdan kestirilmesi veya bulundukları yerden sürgün edilmeleridir. İşte bu, onlar için şimdikindeki rezilliktir ve onlar için sonrakinde ise büyük azap vardır.

34- Ancak üzerlerine güç yetirmenizden önce (pişman olup) dönenler hariç. Bilin ki artık Allah çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

35- Ey inananlar, Allah'tan korunun, ve O'na (yakın olmaya) fırsat peşine düşün ve arzuladığınıza kavuşturulmanız için O'nun yolunda gücünüzü kullanın.

36- Şüphesiz ki (gerçeği) örtenler, yeryüzünde olanlar toplu halde ve onun beraberinde bir o kadarı da onların olmuş olsa, kalkışın gününün azabından kurtulmak için onu kurtulmalık olarak verseler, onlardan kabul olunmaz. Ve acı azap onlar içindir.

37- Ateşten çıkmak isterler. Oysa onlar ondan çıkıcılar değildir. Ve kalıcı azap onlar içindir.

38- Ve erkek hırsız ve kadın hırsızın ellerini, ikisinin kazandıklarına karşılık Allah'tan bir caydırıcılık olmak üzere kesin. Ve Allah, çok güçlüdür en bilgedir.

39- Fakat kim yaptığı haksızlıktan (pişmanlıkla) döner ve (durumunu) düzeltirse, şüphesiz ki Allah'ta artık ona (lütufla) döner. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

40- Göklerin ve yerin hükümranlığının Allah'a ait olduğunu bilmedin mi? Dilediği kimseyi azaplandırır ve dilediği kimseyi de bağışlar. Ve Allah her şeyin üzerine ölçü koyucudur.

41- Ey Elçi, kalpleri inanmadığı halde ağızları ile "inandık" diyenlerden (gerçeği) örtmekte koşuşturanlar seni üzmesin. Ve yahudilerden de yalana çokça dinleyen, sana (inanmış olarak) gelmeyen diğer topluluğu çokça dinleyenler vardır. Onlar kelimeyi yerlerine konulmasından sonra kaydırıyor: "Size bu verilirse, artık onu alın ve eğer o verilmezse, artık sakının" diyorlar. Allah kimin kötüye düşmesini  isterse, artık ona karşı  Allah'tan hiçbir şeye hükümran değilsin. İşte onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemedikleridir. Şimdikindeki rezillik onlar içindir. Ve sonrakinde büyük azap ise onlar içindir.

42- Onlar, yalanı çokça dinleyen (rüşvet faiz gibi) köksüz kazancı çokça yiyenlerdir. Eğer sana gelirlerse, artık (istersen) aralarında karar ver veya onlardan yana kayıtsız kal. Ve eğer onlardan yana kayıtsız kalacak olursan, artık sana asla hiçbir şeyle zora sokamazlar. Ve eğer karar verecek olursan, artık aralarında hakkaniyetle karar ver. Şüphesiz ki Allah hakkaniyetlileri sever.

43- Ve yanlarında onda Allah'ın kararı olan Tevrat olduğu halde, seni nasıl karar verici yapıyorlar? Sonra da bunun ardından (başka tarafa) yöneliyorlar? İşte onlar inananlar değildir.

44- Şüphesiz ki onda yol göstericilik ve ışık olan Tevrat'ı biz indirdik. Teslim olan haberciler Yahudilere onunla karar verirlerdi. Ve Efendiye adanmışlar ve hahamlar, Allah'ın kitabını korumakla görevli ve onun üzerine tanıklar olmaları sebebiyle (onunla karar verirlerdi). Artık insanlardan endişe duymayın benden endişe duyun ve ayetlerimi az bedele satmayın. Ve kim Allah'ın indirdiği ile karar vermezse, işte onlar (gerçeği) örtücülerin ta kendileridir.

45- Onlara, onda: "Benliğe benlik ve göze göz ve buruna burun ve kulağa kulak ve dişe diş ve yaralamalarda da suça denk karşılık" yazdık. Artık kim bunu (kısası) bağışlarsa, artık o kendisi için (günahını) örten bir karşılık olur. Ve kim Allah'ın indirdiği ile karar vermezse, işte onlar haksızlık yapanların ta kendileridir.

46- Ve ardından Meryem oğlu İsa'yı (elçilerin) izleri üzerinde (yürümek üzere), Tevrat'tan önünde olanı doğrulayıcı olarak peşine düşürdük. Ve ona, onda yol göstericilik ve ışık olan, Tevrat'tan önünde olanı doğrulayıcı ve korunanlar için bir öğüt ve yol gösterici olan İncil'i verdik.

47- Ve İncil'in halkı, ondaki Allah'ın indirdiği ile karar versin. Ve kim Allah'ın indirdiği ile karar vermezse, işte onlar itaatten çıkanların ta kendileridir.

48- Ve sana da kitabı gerçek (bir neden)le, kitap'tan (Tevrat ve İncil'den) önünde olanı doğrulayıcı ve onun üzerine gözetici koruyucu olarak indirdik. Artık  aralarında Allah'ın indirdiği ile karar ver. Sana gelen gerçekten sonra onların keyfi arzularına uyma. Sizden her biriniz için hukuk ve uygulama yöntemi kıldık. Ve eğer Allah dileseydi, sizi tek toplum yapardı, fakat verdikleriyle sizi yıpratmak için (böyle yapmadı). Öyleyse hayırlarda koşuşun. Dönüşünüz toplu halde Allah'adır. Artık hakkında ayrışmakta olduğunuz konuları size haber verecektir.

49- Ve aralarında Allah'ın indirdiği ile karar ver ve onların keyfi arzularına uyma ve Allah'ın sana indirdiğinin bazısından (alıkoyarak)seni kötüye düşürürler onlardan sakın diye (indirdik). Eğer (başka tarafa) yönelirlerse, artık bil ki Allah ancak ve ancak bazı suçlarını onlara eriştirmek istiyor. Ve şüphesiz ki insanlardan çoğu, kesinlikle itaatten çıkanlardır. 

50- Yoksa onlar bilgisizliğin kararının peşine mi düşüyorlar? Şüphe duymadan inananlar topluluğu için kararca Allah'tan daha güzel olan kimdir?

51- Ey inananlar, Yahudi ve Hristiyanlara yönelenler olarak tutunmayın. Onlar birbirlerinin yönelenleridir. Ve içinizden kim onları yönelen edinirse, şüphesiz ki artık o da onlardandır. Şüphesiz ki Allah, haksızlık yapanlar topluluğunu doğru yola iletmez.

52- Kalplerinde bozukluk olanların: "Bize bir felaketin erişmesinden endişe duyuyoruz" diyerek onlara koşuşturduğunu görürsün. Umulur ki Allah bir açılış veya kendi yanından bir buyruk getirir de, böylelikle benliklerinde sakladıklarından dolayı pişman olurlar.

53- Ve (o zaman) inananlar: "Sizin kesinlikle beraberinizde olduklarına dair, bütün güçleriyle Allah'a yemin etmiş olanlar bunlar mı?" diyeceklerdir. Onların işledikleri boşa gitmiş, böylelikle de ziyan edenlerden olmuşlardır.

54- Ey inananlar, içinizden kim kendi itaat sisteminden geri dönecek olursa (bilsin ki); Allah ileride bir topluluk getirir, O onları sever ve onlar da O'nu severler, inananların üzerine alçak gönüllü, (gerçeği) örtücülerin üzerine güçlüdürler, Allah'ın yolunda güçlerini kullanır ve kınayıcının kınamasından kaygılanmazlar. İşte bu, Allah'ın dilediğine verdiği lütfudur. Ve Allah çok geniştir her şeyi bilicidir.

55- Sizin yöneleniniz ancak ve ancak, Allah ve O'nun elçisi ve kulluk görevlerini ayakta tutan ve arınmayı eğilerek yerine getiren inananlardır.

56- Ve kim Allah'ı ve O'nun elçisini ve inananları yönelen edinirse, şüphesiz ki artık Allah'a taraf olanlar üstün gelecek olanların ta kendileridir.

57- Ey inananlar, itaat sisteminizi alay ve oyun konusu tutan sizden önce kitap verilmiş olanlardan  ve (gerçeği) örtücülerden yönelenler tutmayın. Ve eğer inananlar iseniz, Allah'a karşı korunun.

58- Ve namaza seslendiğiniz zaman ona alay ve oyun konusu olarak tutunurlar. İşte bu onların bağ kurmayan bir topluluk olmaları nedeniyledir.

59- De ki: "Ey kitabın halkı, Allah'a ve bize indirilmiş olana ve önceden indirilmiş olana inandık diye mi bizden hoşlanmıyorsunuz? Şüphesiz ki çoğunuz itaatten çıkmış kimselersiniz."

60- De ki: "Allah'ın yanında ödülü bundan daha şer olanı size haber vereyim mi? O kimse ki Allah onu dışladı ve ona hiddetlendi ve onlardan maymunlar ve domuzlar ve taşkınlık yapana kul haline getirdi. İşte onlar durumca daha şer ve yolun düzgün olanından daha çok sapmış olanlardır."

61- Ve size geldikleri zaman, "İnandık" derler. Oysa onlar (yanınıza gerçeği) örtücülük hali ile girmiş ve onlar yine (yanınızdan) onunla(örtücü olarak) çıkmışlardır. Ve Allah onların (kalplerinde) gizlemekte olduklarını en iyi bilendir.

62- Ve onlardan çoğunun günah ve düşmanlık ve (rüşvet faiz gibi) köksüz kazancı yemekte koşuştuklarını görürsün. İşlemekte oldukları gerçekten ne kötüdür.

63- Efendiye adanmışların ve ahbar'ın onları günah söylemelerinden ve (rüşvet faiz gibi) köksüz kazancı  yemelerinden vazgeçirmeleri gerekmez miydi? Yetiştirmekte oldukları ne kötüdür.

64- Ve Yahudiler dedi ki: "Allah'ın eli kelepçelenmiştir.Onların elleri kelepçelenmiştir ve dedikleri yüzünden dışlanmışlardır. Aksine, O'nun iki eli de geniştir, nasıl dilerse öyle dağıtır. Ve and olsun ki sana Efendinden indirilmiş olan, içlerinden çoğunun taşkınlığını ve (gerçeği) örtücülüğünü elbette arttırmaktadır. Bundan ötürü aralarını kalkışın gününe kadar (sürecek) düşmanlık ve nefretle karşılaştırdık. Her ne zaman harp için ateş tutuşturmuşlarsa, Allah onu söndürmüştür. Ve yeryüzünde bozuculuk için koşarlar.  Ve Allah bozucuları sevmez.

65- Ve eğer kitabın halkı inanmış ve korunmuş olsalardı, bunun sonucunda kötü işlerini kesinlikle onlardan örter ve kesinlikle onları nimet cennetlerine girdirirdik.

66- Ve eğer onlar Tevrat'ı ve İncil'i ve onlara Efendilerinden indirilmiş olanı gerçekten ayakta tutmuş olsalardı, bunun sonucunda üstlerinden ve ayaklarının altlarından yerlerdi*. İçlerinden ılımlı bir toplum vardır. Fakat içlerinden bir çoğunun işlemekte oldukları ne kötüdür.

*Göğün ve yerin nimetlerinden faydalanırlardı.

67- Ey Elçi, Efendinden sana indirilmiş olanı ulaştır. Ve eğer yapmazsan, o takdirde O'nun mesajını ulaştırmamış olursun. Ve Allah insanlar(ın zararın)dan seni saracaktır. Şüphesiz ki Allah (gerçeği) örtücüler topluluğunu doğru yola iletmez.

68- De ki: Ey kitabın halkı, Tevrat'ı ve İncil'i ve size Efendinizden indirilmiş olanı ayakta tutana kadar, hiçbir şey üzerinde değilsiniz. And olsun ki sana Efendinden indirilen, onlardan çoğunun taşkınlığını ve (gerçeği) örtücülüğünü elbette arttırmaktadır. Artık (gerçeği) örtücüler topluluğunun üzerine üzülme. 

69- Şüphesiz ki, İnananlar ve Yahudiler ve Sabiiler ve Hristiyanlar'dan, kim Allah'a ve sonraki güne inanır ve düzgün iş işlerse, artık onlara ne kaygı vardır ve onlar ne de üzüleceklerdir.

70- And olsun ki İsrailoğullarından yeminle bağlanmış söz tutmuş ve onlara elçiler göndermiştik. Her ne zaman bir elçi onlara benliklerinin hoşlanmadığı şey getirdiyse, bir kısmını yalanladılar bir kısmını da öldürüyorlardı.

71- (Elçilere karşı yaptıklarının) bir kargaşaya sebep olmayacağını hesap ettiler. Bu yüzden körleştiler ve sağırlaştılar. Sonra Allah onlara (lütuf ile) döndü, sonra onlardan bir çoğu yine körleştirler ve sağırlaştılar. Ve Allah onların işlemekte olduklarını görücüdür.

72- And olsun ki, "Şüphesiz ki Allah, Meryem oğlu Mesih'tir" diyenler (gerçeği) örtmüştür. Oysa Mesih, "Ey İsrailoğulları, benim Efendim ve sizin de Efendiniz olan Allah'a kulluk edin. Gerçek şu ki; kim Allah'ı ortaklaştırırsa, artık Allah ona cenneti kesinlikle yasaklaştırmıştır ve onun sığınağı ateştir ve haksızlık yapanlar için yardımcılardan kimse yoktur" demişti.

73- And olsun ki, "Şüphesiz Allah, üçün üçüncüsüdür" diyenler (gerçeği) örtmüştür. Oysa tek tanrıdan başka tanrı yoktur. Ve eğer söylediklerinden vazgeçmezlerse, içlerinden (gerçeği) örtenlere kesinlikle acı azap dokunacaktır.

74- Halâ Allah'a (itaatle) dönmezler ve O'nun bağışlamasını istemezler mi? Oysa ki  Allah çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

75- Meryem oğlu Mesih, elçiden başka biri değildir. Ondan önce de kesinlikle elçiler gelip geçmiştir. Ve onun annesi de çok doğru söyleyen bir kadındı. İkisi de yemek yerlerdi. Bak, onlara ayetleri nasıl açıklıyoruz, sonra bir bak nasıl döndürülüyorlar?

76- De ki: "Allah'ın aşağısından size ne faydaya ve ne de zorluğa hükümran olmayana mı kulluk ediyorsunuz? Ve Allah, her şeyi işiticidir her şeyi bilicidir."

77- De ki: "Ey kitabın halkı, gerçek bir neden olmaksızın itaat sisteminizde ileri gitmeyin. Ve önceden sapmış, birçoklarını da saptırmış ve yolun düzgün olanından daha çok sapmış olan bir topluluğun keyfi arzularına uymayın."

78- İsrailoğulları'ndan (gerçeği) örtenler, Davud ve Meryem oğlu İsa'nın diliyle dışlanmışlardır. İşte bunun nedeni karşı çıkmaları ve sınırı aşıyor olmalarıydı.

79- Onlar yaptıkları o yadırganandan birbirlerini vazgeçirmiyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötüdür.

80- İçlerinden bir çoğunun (gerçeği) örtenlere yönelmekte olduğunu görürsün. Benliklerinin sunduğu sebebiyle Allah'ın onlara olan kızgınlığı ne sıkıntılıdır. Ve onlar azapta ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

81- Ve eğer onlar Allah'a ve Haberci'ye ve ona indirilmiş olana inansalardı, onlara yönelenler olarak tutunmazlardı. Fakat içlerinden bir çoğu itaatten çıkmış kimselerdir.

82- And olsun ki inananlara karşı düşmanlıkta insanların en şiddetlisi olarak Yahudileri ve ortaklaştıranları bulursun. Ve and olsun ki inananlara karşı sevgide en onların yakını olarak "Biz Hristiyanlarız" diyenleri bulursun. İşte bu, onların içlerinde büyüklenmeyen keşişler ve rahipler olması nedeniyledir.

83- 84- Ve onları elçiye indirilmiş olanı işittikleri zaman tanıdıkları gerçekten dolayı, "Rabbimiz inandık, artık bizi tanıkların beraberinde yaz.Ve bize ne oluyor ki Efendimizin bizi düzgünler topluluğunun beraberinde (cennete) girdirmesini umarken Allah'a ve gerçekten bize gelmiş olana neden inanmayalım?" diyerek gözlerinin yaştan dolduğunu görürsün.

85- Allah'ta bu dediklerinden ötürü onları altından nehirler akar, orada ölüm görmemek üzere kalıcı olacakları cennetleri ödül olarak verdi. Ve işte bu güzel davrananların ödülüdür.

86- Ve onlar ki (gerçeği) örttüler ve ayetlerimizi yalanladılar, işte onlar şiddetli ateşin arkadaşlarıdır. 

87- Ey inananlar, Allah'ın size serbestleştirdiği temizleri yasaklaştırmayın. Ve sınırı aşmayın. Şüphesiz ki Allah sınırı aşanları sevmez.

88- Ve Allah'ın sizi rızıklandırdıklarından serbest temiz olması şartıyla yeyin ve kendisine inanan olduğunuz Allah'a karşı korunun.

89- Allah sizi rastgele yeminlerinizden dolayı (sorumlu) tutmaz. Fakat kendinizi bağladığınız yeminlerden dolayı (sorumlu) tutar. Ev halkınıza doyurmakta olduğunuzun ortalamasından on düşkünü doyurmak veya giydirmek veya bir köleyi hürleştirmek, onun (yemini bozmanın) günahının örtülmesidir. Kim bunu bulamazssa, artık üç gün oruç vardır. İşte bu, dostluk yemini ettiğiniz (ve onu bozduğunuz) zaman, yeminlerinizin günahının örtülmesidir. Ve yeminlerinizi koruyun. Allah, şükredersiniz diye ayetlerini size işte böyle açıklıyor.

90- Ey inananlar, şarap ve kumar ve dikili taşlar ve fal okları, ancak ve ancak şeytan işinden olan bir pisliktir. Arzuladığınıza kavuşturulmanız için artık ondan kaçının. 

91- Şeytan şarap ve kumarda, aranıza ancak ve ancak düşmanlık ve kin düşürmek ve sizi Allah'ı hatırlamaktan ve kulluk görevinden uzaklaştırmak istiyor. Artık sizler vazgeçenlersiniz değil mi?

92- Ve Allah'a itaat edin ve elçiye itaat edin ve sakının. Eğer (başka tarafa) yönelirseniz, artık bilin ki elçimizin üzerine düşen ancak ve ancak açıkça ulaştırmaktır.

93- İnanan ve düzgün işler işleyenler, korundukları ve inanıp düzgünlükleri işledikleri, sonra korundukları ve inandıkları, sonra korundukları ve güzel davrandıkları sürece yediklerinde, üzerlerine sorumluluk yoktur. Ve Allah güzel davrananları sever.

94- Ey inananlar, Allah, duyularıyla algılamadığı halde O'ndan kim kaygılanıyor diye bilmek için,  ellerinizin ve mızraklarınızın ona kavuşabileceği avdan bir şeyle, and olsun ki sizi yıpratacaktır. Bundan sonra kim sınırı aşarsa, artık ona acı azap vardır.

95- Ey inananlar, sizler yasaklı olduğunuz halde iken av (hayvanı) öldürmeyin. Sizden kim onu kasten öldürürse,  artık öldürdüğü hayvan dengi bir karşılığı vardır ki buna da içinizden denkliği sağlayabilen iki kişi, Kabe'ye ulaşan bir kurban veya buyruğunun günahını örtecek bir karşılık olarak, düşkünleri doyurmak veya bunun dengi oruç olarak, yaptığının ağırlığını tatması için karar verir. Allah geçmişte olandan geçti. Ve kim geri dönerse, artık Allah ondan intikam alır. Ve Allah çok güçlüdür intikam sahibidir.

96- Size ve yolculara bir yarar olmak üzere, denizin avı ve onun yemeği size serbestleştirildi. Ve karanın avı ise, yasakta daimi olduğunuz müddetçe üzerinize yasaklaştırıldı. Artık kendisine sürülüp toplanacak olduğunuz Allah'a karşı korunun.

97- Allah, yasak ev Kabe'yi ve haram ayı ve gerdanlık takılmış (kurbanlık) ları  insanlar için (ekonomik ve sosyal açıdan) ayakta durma (vesilesi) kıldı. İşte bu, Allah'ın şüphesiz göklerde ve yerde olanları bilmekte olduğunu ve şüphesiz Allah'ın her şeyi bilici olduğunu bilmeniz içindir. 

98- Bilin, şüphesiz ki Allah'ın sonuçlandırması şiddetlidir ve şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir.

99-  Elçinin üzerine ulaştırmaktan başka (görev) yoktur.  Ve Allah her ne açığa vuruyorsunuz ve her ne de gizliyorsunuz onu bilmektedir.

100- De ki: "Murdarın çokluğu seni şaşırtmış olsa bile, murdar ile temiz eşit olmaz." Ey temiz akıl sahipleri arzuladığınıza kavuşturulmanız için, artık Allah'tan korunun.

101- Ey inananlar, açığa vurulduğunda sizi kötü edecek olan şeylerden sormayın. Ve eğer Kur'an indiriliyor olduğu vakit ondan sorarsanız size açığa vurulur. Allah ondan (açıklamadığından) geçti. Ve Allah çok bağışlayıcıdır yumuşak davranıcıdır.

102- Gerçekten sizden önceki bir topluluk ondan sormuş, (açıklandıktan) sonra onları (inanmayarak) örtmüşlerdi.

103- Allah, ne Bahire ve ne Saibe ve ne Vasile ve ne de Ham'dan, (serbest) kılmıştır. Fakat (gerçeği) örtenler Allah'ın üzerine yalan yakıştırıyor ve onların tamamı bağ kurmuyorlar.

104- Ve onlara: "Allah'ın indirdiğine ve elçiye gelin" denildiği zaman: "Atalarımızın üzerinde bulduğumuz bize yeter" dediler. Ya eğer ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolu bulamayanlar olsa bile mi?

105- Ey inananlar, sizin üzerinde olan (sorumluluk) kendi benliklerinizdir. Siz doğru yolu bulduğunuz zaman, sapmış kimse size zora sokamaz. Dönüşünüz toplu halde Allah'adır, artık işlemekte olduklarınızı size haber verecektir.

106- Ey inananlar, aranızdaki (yapmanız gereken) tanıklık, birinize ölüm hazır olduğu zaman önerme vaktinde içinizden denkliği sağlayabilen iki kişi, veya yeryüzünde seferde olup ta ölüm erişeni erişmişse sizin dışınızdan diğer iki kişiyi (tanık olarak) bulundurmaktır. Eğer (bu ikisinden) belirsizliğe düşerseniz, namazdan sonra (bu ikisini) alıkoyarak: "Şayet yakınımız dahi olsa bunu bir bedel karşılığı satmayız, Allah'ın tanıklığını gizlemeyiz, gizlediğimiz takdirde günahkarlardan oluruz" diye Allah'a yemin ettirilir.

107- Eğer o ikisinin günah gerçekleştirdiğine rastlanırsa, artık bu sefer  üzerlerine (günah) gerçekleşen hak sahiplerinden, daha yakın olan diğer iki kişi o ikinin yerine geçerek: "Bizim tanıklığımız o ikisinin tanıklığından daha gerçektir, biz sınırı aşmadık, aksi takdirde şüphesiz ki biz haksızlık yapanlardan oluruz" diye Allah'a yemin ettirilir.

108- İşte bu,  tanıklığı yüz akıyla yerine getirmelerine veya yeminlerinden sonra (başka yeminlere başvurularak) yeminlerinin geri döndürülmesinden kaygılanmalarına daha yakındır. Allah'a karşı korunun ve dinleyin. Ve Allah itatten çıkmışlar topluluğunu doğru yola iletmez.

109- Allah o gün elçileri toplayarak: "Size ne cevap verildi?" der. (Onlar da) "Biz de bilgi yok, şüphesiz ki sen duyularla algılanamayananları en iyi bilicisin" dediler.

110- O zaman Allah dedi ki: "Ey Meryem oğlu İsa, senin ve annenin üzerindeki nimetimi hatırla. O zaman ki seni Kutsal'ın esintisi ile güçlendirmiştim. İnsanlarla beşikte iken de, yetişkin halde iken de konuşuyordun. Ve o zaman ki sana Kitab'ı ve bilgeliği ve Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. Ve o zaman ki benim duyumumla çamurdan kuş oluşumu gibi takdir ediyor, ona üflüyor ve benim duyumumla kuş oluyordu. Ve doğuştan körlüğü ve abraşı benim duyumumla (hastalardan) uzaklaştırıyordun. Ve o zaman ki ölüleri benim duyumumla çıkarıyordun. Ve o zaman ki İsrailoğullarını senden uzak tutmuştum. O zaman ki onlara apaçık deliller getirmiştin de, onlardan (gerçeği) örtenler: "Bu apaçık sihirden başka bir şey değildir" demişti."

111- Ve o zaman ki Havarilere: "Bana ve elçime inanın" diye vahyetmiştim de: "İnandık ve tanık ol şüphesiz ki biz teslim olanlarız" demişlerdi.

112- O zaman ki Havariler: "Ey Meryem oğlu İsa, senin Efendin gökten bizim üzerimize bir sofra indirmeye güç yetirebilir mi?" demişti de, (İsa onlara): "Eğer inananlar iseniz Allah'tan korunun" demişti.

113- (Onlar da): "Biz ondan yemeyi istiyoruz ki, kalplerimiz rahatlasın ve bize gerçekten doğru söylediğini bilelim ve buna tanıklardan olalım" demişlerdi.

114- Meryem oğlu İsa da: "Efendimiz (olan) Allah'ım, gökten bizim üzerimize bir sofra indir, öncemiz ve sonramız için bir bayram ve senden bir delil olsun. Ve bizi rızıklandır ve sen rızık vericilerin hayırlısısın" demişti.

115- Allah: "Şüphesiz ben onu sizin üzerinize indiriciyim. Fakat bundan sonra içinizden kim (gerçeği) örtecek olursa, şüphesiz ki ben onu insanlardan hiçbirini azaplandırmayacağım azapla azaplandıracağım" demişti.

116- 117- 118- Ve o zaman Allah: Ey Meryem oğlu İsa insanlara "Bana ve anneme Allah'ın aşağısından iki tanrı olarak tutunun" diye, sen mi dedin? demişti de, (İsa): "Sen her türlü eksikten uzaksın, benim için gerçek olmayan bir şeyi demek olmaz. Eğer ben onu demiş olsaydım, kesinlikle sen onu bilmiştin. Sen benim benliğimdekini bilirsin, ama ben senin benliğindekini bilmem. Şüphesiz ki sen duyularla algılanamayananları en iyi bilensin. Ben onlara senin bana o, -Benim de Efendim, sizin de Efendiniz olan Allah'a kulluk edin-  diye buyurduğundan başkasını demedim. Ve içlerinde kaldığım sürece onların üzerinde tanıktım. Fakat sen benim ömrümü tamamladığında üzerlerinde gözetici sen oldun. Ve sen her şeyin üzerinde tanıksın. Eğer onları azaplandırırsan, artık şüphesiz ki onlar senin kullarındır. Ve eğer onları bağışlarsan, artık şüphesiz ki sen çok güçlüsün en bilgesin" demişti.

119- Allah: "İşte bu doğru söyleyenlere, doğru söylemelerinin fayda vereceği gündür. Onlara orada ebedi olarak ölüm görmemek üzere kalıcı olacakları altından nehirler akar cennetler vardır. Allah onlardan hoşnut olmuş ve onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır. İşte bu büyük kurtuluştur" dedi.

120- Göklerin ve yerin ve bunların içinde ne varsa hükümranlığı Allah'ındır. Ve O, herşeyin üzerine ölçü koyucudur.

 

18 Ocak 2024 Perşembe

Maide s. 93. Ayetinin Farklı Mealleri Üzerinde Bir Mülahaza

Kur'an'ı Türkçe mealleri üzerinden okumaya ve anlamaya çalışan bir kimse, şayet bu okuma ve anlama faaliyetini, karşılaştırmalı olarak bir kaç meal üzerinden yapmaya çalışıyorsa, okuduğu bazı ayet meallerinin birbirinden farklı şekilde anlamlandırılmış olduğunu görecek, bu farklı meallerin hangisinin daha isabetli olabileceğinin cevabını arayacaktır. Biz daha önceki bazı yazılarımızda, bu meal farklılıklarına dikkat çekerek, bu farklı meallerden hangisinin daha isabetli olabileceği yönünde fikirlerimizi paylaşmaya çalışmıştık. Bu yazımızda ise, yine böyle bir farklılığa dikkkat çekmeye ve iki farklı mealden hangisinin daha isabetli olabileceğini görmeye çalışacağız. 

Konumuz ile ilgili ayet Maide s. 93. ayeti olup, orjinal metni ve bazı mealleri şu şekildedir:

لَيْسَ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جُنَاحٌ ف۪يمَا طَعِمُٓوا اِذَا مَا اتَّقَوْا وَاٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ثُمَّ اتَّقَوْا وَاٰمَنُوا ثُمَّ اتَّقَوْا وَاَحْسَنُواۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ۟

---Abdulbaki Gölpınarlı---İman edip iyi işlerde bulunanlara; çekindikleri, inandıkları ve iyi işlerde bulundukları, sonra gene çekinmede devam ettikleri, inançlarını güttükleri, sonra da gene çekinip durdukları ve iyilik ettikleri takdirde haram edilmeden önce yedikleri şeyler yüzünden bir vebal yok ve Allah iyilik edenleri sever.

---Abdullah Parlıyan---İman edip, doğru ve yararlı işler yapanlar, yollarını Allah'ın kitabı ve elçisi ile buldukları ve gerçekten inanıp, doğru ve yararlı işler yaptıkları sürece, haram olunmazdan önce yedikleri şeylerde bir günah yoktur. Yeter ki, hayatlarını Allah'ın kitabıyla düzenlemeye çalışsınlar, iman etmeye devam etsinler ve hayatlarını Allah'ın kitabı vasıtasıyla tanzim etmeye daha da özen göstersinler ve iyilik yapmakta arzulu ve kararlı davransınlar. Çünkü Allah, iyilik yapanları sever.

Yukarıda örneğini verdiğimiz ayet meallerininMaide s. 90. ayetinden başlayan bir bağlamı bulunmaktadır. Bu ayette içki, kumar, dikili taşlar ve fal oklarının şeytan işi pislik olduğu beyan edilmekte, inananların bunlardan sakınması emredilmektedir.

Genel geçer kanıya göre ise içkinin haram edilmesi, bir defada değil aşamalı olarak gerçekleşmiş, son aşama ise Maide s. 90. ve 91. ayetleri ile gerçekleşmiştir. Bu ayet ile tefsirlerde yazılanlara baktığımızda, içkinin haram kılınmasından önce içki içen Müslümanların durumları Allah'ın elçisine sorulmuş ve 93. ayet bu soruya cevap olarak indirilmiştir.

Ancak çoğu meal yapıcısı bu durumu rivayetlerin ışığında değerlendirdiği için, ayete verdikleri meale, orjinal metinde olmamasına rağmen "Haram edilmeden önce" şeklinde bir ilave yapmış, hatta çoğu meal bu sahibi bu ilaveyi parantez içine dahi almadan, sanki orjinal metnin bir parçasıymış gibi göstermiştir.

Ancak konuyu Kur'an bütünlüğünde değerlendirmeye çalıştığımızda durum gerçekten böyle midir? şeklinde bir sorunun cevabının da verilmesi icap etmektedir.

Bakara s. 275. , Nisa s. 22. ve 23. , Maide s. 95, Enfal s. 38. ayetlerine baktığımızda, o ayetler içinde "Gad selefe" ifadesinin geçtiği görülmektedir. Bu ifade ise Bakara s. 275. ayetinde faiz yiyenlerin geçmişte yaptıklarının faizciliği terk ettikleri takdirde cezalandırılmayacağı, Nisa s. 22. ve 23. ayetlerde ise evlenme yasakları ile ilgili emirde, geçmişte yapılan fakat bu ayetlerle yasaklanan evliliklerin cezalandırılmayacağı, Maide s. 95. ayetinde ise, ihram yasaklarından önceki yapılanların cezalandırılmayacağı, Enfal s. 38. ayetinde ise inkarcıların yaptıklarını terk ederlerse geçmişlerinin cezalandırılmayacağı haber verilmektedir. 

Bu ayetleri baz alarak Maide s. 93. ayetine yeniden baktığımızda, içkinin haram kılınmasından önce içki içenlerin yaptıklarının af edildiğine dair buna benzer herhangi bir ifadeye rastlamamaktayız. Bunu söylemekle, Allah'ın bunları af etmediği veya etmeyeceğini söylemek istemediğimizi hatırlatmak isteriz. Öyleyse bu ayette başka bir şeyin kast edilmiş olabileceğini düşünmek, herhalde yanlış olmayacaktır.

Kanaatimiz o dur ki bu ayet, inanan ve yasaklardan kaçınmaya dayalı bir hayat süren mü'minlerin tatmış olduklarından dolayı sorumlu olmayacaklarını, çünkü sahip oldukları inanç onlara, sakınmayı ve korunmayı emretmekte, dolayısı ile kendilerinin cezalandırılmasına sebep olacak hatalardan otomatikman kaçınacaklarını beyan etmektedir.

Bu noktayı dikkate alarak yapılan ayet mealleri ise şöyledir:

---Bahattin Sağlam---İman edip de amel-i salihte bulunanların tattıklarında onlara bir günah yoktur. Sakındıkları takdirde, inanıp ibadet görevlerini yerine getirdikleri takdirde, sonra daha da sakınıp inandıkları takdirde, sonra daha da sakınıp bütün güzellikleri (ve ibadetleri) yaptıkları takdirde.. Şüphesiz Allah sakınıp da güzel ameller yapanları sever.

---Edip Yüksel--- İnanıp erdemli işler yapanlar, emirlere uyarak inanıp erdemli davrandıkları, günahlardan sakınıp inandıkları ve yine sakınıp iyilik yaptıkları sürece yediklerinden ötürü kendilerine bir günah yoktur. ALLAH iyi davrananları sever.

---Mahmut Özdemir---Sakınıp korundukları, iman ettikleri ve Salih Ameller işledikleri, evet yine sakınıp korundukları ve iman ettikleri, yine sakınıp korundukları ve iyilik yaptıkları zaman, tadıp yedikleri şeylerde, iman eden ve Salih Ameller işleyenlere günah yoktur.
Muhsinler’i / İyilik-Güzellik Edenler’i Allah sever.

---Muhammed Esed---İmana ermiş olup doğru ve yararlı işler yapanlar, Allah’a karşı sorumluluk bilinci duydukları ve [gerçekten] inanıp doğru ve yararlı işler yaptıkları sürece her istediklerinden serbestçe yararlanabilirler: ¹⁰⁸ yeter ki Allah’a karşı sorumluluk bilinci duymaya ve iman etmeye devam etsinler ve Allah’a karşı sorumluluklarının bilincine daha çok varsınlar ¹⁰⁹ ve iyilik yapmakta arzulu ve kararlı davransınlar. Allah iyilik yapanları sever.

---Süleymaniye Vakfı---İnanıp güvenen ve iyi işler yapanlar, yiyip içtikleri şeyden dolayı sorumlu tutulmazlar[*]. Bu, çekindikleri, inanıp güvendikleri ve iyi işler yaptıkları, yine çekindikleri, inandıkları yine de çekindikleri ve güzel davrandıkları takdirde böyledir. Allah güzel davrananları sever.

Yukarıdaki Maide s. 93. ayeti ile ilgili yapılan meallerin, Kur'an bütünlüğü açısından daha doğru olduğu kanaatimizi belirtmek isteriz. Hatırlatmak isteriz ki; En başta verdiğimiz meal örnekleri hakkında "bu anlamdaki mealler kesinlikle hatalıdır" şeklinde bir iddiamız olmamakla birlikte, bu ayetin, gördüğümüz iki farklı mealinden bir tanesinin daha isabetli olduğunu, meallerin de yine neticede bir yorum olduğunu, meal yapıcısının Kur'an ile ilgili müktesebatının yaptığı meale bir yansıması olduğunu söylemek istiyoruz. 

                                   EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

11 Ocak 2024 Perşembe

İki Ademoğlunun Kıssasını Nüzul Dönemi Şartlarında Okumak

Kur'an, Muhammed (a.s.) a Mekke ve Medine şehirlerinde, 23 yıllık bir süreç içinde peyderpey indirilmiş bir kitaptır. Bu kitabın indirildiği şehirlerin, kendine özgü şartları mevcut olup, bu durumu Kur'an ayetlerinden kolayca anlamaktayız. Mekke şehrinde inen ayetlerde, o şehrin zengin kodamanlarının vahye karşı sergiledikleri inkarcı duruş anlatılırken, Medine şehrinde inen ayetlerde ise, Yahudi ve Hristiyanların vahye karşı sergiledikleri inkarcı duruş ile ilgili ayetlerin daha yoğunlukta olduğu rahatlıkla gözlemlenebilecektir. 

Kur'an, muhataplarına vermek istediği mesajı anlatırken "Kıssa yollu anlatım" olarak bildiğimiz anlatım üslubunu da kullanmaktadır. Bu üslupla anlatılan ayetler Mekke ve Medine şehirlerinde yaşayan mevcut muhataplara bir takım mesajlar içermekte olup, bu mesajlar doğru anlaşıldığı takdirde, bu anlatımların bize dönük ne gibi mesajlar taşımış olabileceği yönündeki sorulara da cevap kolayca bulunabilecektir.

Kıssa yollu anlatım ile ilgili olarak yukarıda söylediğimiz "Doğru anlaşılma" konusu üzerinde biraz durmak gerekirse, şunları söylemek mümkündür:

Kur'an kıssaları ile ilgili olarak bilgi veren eserlerde (tefsir v.s.) dikkatimizi çeken en önemli husus, anlatılan kıssanın ne gibi mesajlar içermiş olabileceği yönündeki bilgiler yerine, o kıssayı masala çeviren  bilgilerin mevcut olduğu, konu ile ilgili olan herkesçe malumdur.

Şurası asla hatırdan çıkarılmamalıdır ki; Kur'an eğer bir kıssa anlatıyor ise, öncelikle bu kıssa mevcut muhataplara önemli mesajlar içermektedir. Bu mesajların ne olabileceği ise ilgili ayetlerin bağlamı ve Kur'an bütünlüğü dikkate alınarak bizler tarafından da anlaşılabilir. 

Yine hatırdan çıkarılmamalıdır ki; Kur'an içinde yer alan her kıssa birebir yaşanmış bir kıssa değil, "Temsili kıssa" olarak isimlendirebileceğimiz bir anlatım üslubuna sahiptir. Bu üslup ile anlatılan kıssadaki en önemli husus, olayın birebir yaşanıp yaşanılmadığı konusu değildir. "Bir kıssanın temsili olduğu kanaati nasıl hasıl olabilir?" dersek; "Şayet kıssa ile ilgili yapılan anlama çalışmalarında sorulan sorulara verilebilecek cevaplar bir takım gerçekler ile çakışıyor ise bu kıssanın temsili olma ihtimali daha kuvvetlidir" diyebiliriz.

Örnek olarak, "Adem kıssası birebir yaşanmış bir kıssa değil, temsili bir kıssadır" dediğimiz zaman bu iddianın temelinde kıssa ile ilgili sorulan bir takım sorulara verilen cevapların tam yerine oturmadığı etrafında bir çok tarrtışmaların döndüğü görülecektir. Öyleyse kıssanın birebir yaşanmışlığını dikkate almak yerine, bize yönelik mesajlarının ne olabileceğini dikkate almaya çalışmak daha doğru olacaktır.

Sözü fazla uzatmadan yazımızın esas konusu olan iki Ademoğlu kıssası ile ilgili düşücelerimizi paylaşmaya çalışalım. Medine'de nazil olan Maide suresi içinde "İki Ademoğlunun kıssası"  olarak bilinen bir bir kıssa anlatılmaktadır.  Ancak bu kıssa, bu isimde değil de daha yaygın olarak "Adem'in iki oğlunun kıssası" isimiyle bilinmektedir. 

Bunun sebebi ise, bu kıssanın birebir yaşanmış bir kıssa olduğu düşüncesi ile üretilen israiliyyat dediğimiz bilgilerdir. Bu olayın anlatıldığı ayetlerin tefsir edildiği kitaplara baktığımız zaman, olayın tamamen masala dönüştürüldüğü açıkça görülecektir. Konumuz bu kıssanın anlatıldığı tefsirlerdeki masalları eleştrimek olmadığı için biz sadece kıssa ile ilgili düşüncelerimizi paylaşmaya çalışacağız.

Maide suresindeki ayetlerin mealleri şu şekildedir:

27- 28- 29- Onlara iki adem oğlunun gerçek haberini gerçek oku. Hani ikisi de kurban sunmuşlar, ikisinin  birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen) "Seni kesinlikle öldüreceğim" demişti. (Diğeri ise) "Allah ancak ve ancak korkanlardan kabul eder. Eğer sen beni öldürmek için elini uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim,şüphesiz ben  göklerin yerin ikisini arasında bulunanların besleyicisi, büyütücüsü, yetiştiricisi, hayatiyetlerini elinde tutucusu olan Allah'tan korkarım. Ben isterim ki, benim de günahımı, senin de günahını yüklenesin de ateşin arkadaşlarından olasın. Yanlış yapanların karşılığı işte bu dur" demişti.

30- Bunun üzerine nefsi onu kardeşini öldürmeyi ister hale getirdi, böylelikle o da onu öldürdü, zarar edenlerden oldu.

31- Sonrasında Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için, yeri eşeleyen bir karga gönderdi. "Yazıklar olsun bana, şu karga gibi olup ta kardeşimin cesedini gömmekten aciz mi kaldım?" dedi ve pişmanlardan oldu.

32- İşte bundan dolayı, İsrailoğullarına şöyle hükmettik: Şüphesiz kim bir canı başka bir cana veya yeryüzünde bozuculuk yapmasının karşılığı olmaksızın öldürdü ise, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de ona yaşama imkanı verirse, sanki bütün insanlara yaşama imkanı vermiş gibidir. And olsun ki elçilerimiz onlara apaçık belgeler getirdi. Sonra bunun ardından onlardan bir çoğu yeryüzünde aşırı gitmektedirler.


Kıssa ile ilgili ayetler öncesinde İsrailoğulları ile ilgili bir olayın anlatıldığına  dikkat edilmeli ve kıssa ile bağının olduğu dikkate alınmalıdır.

                   "Onlara iki Ademoğlunun gerçek haberini oku" 

"Onlar" ifadesi ile İsrailoğullarına işaret edilmiş olması kuvvetli bir ihtimaldir. Medine'deki  Müslüman ve İsrailoğulları'ndan oluşan iki topluluğun "İki Ademoğlu" olarak ifade edildiğini söyleyebiliriz. Allah (c.c.) böyle bir ifade ile Müslüman ve İsrailoğulları toplumunun aynı kökenden olduğuna işaret etmekte, aynı kökenden olan insanların birbirlerine karşı olan muamelelerinin kardeşlik hukuku çerçevesinde olması gerektiğine vurgu yapmaktadır. Bu vurgu "Ey Nuh ile birlikte taşıdıklarımız" şeklinde bir ifade ile İsra s. 3. ayetinde de göze çarpmaktadır. 

Bir erkek ve bir dişiden yaratıldığımıza işaret eden ayetlerin de bu yönde anlaşılmasının daha doğru olacağı kanaatindeyiz. Aksi takdirde insan neslinin nasıl çoğaldığı konusunu Kur'an'dan anlamaya çalıştığımızda, bu ayetler bizlere net bir bilgi vermekten uzak kalacaktır.

Medine'de yaşayan İsrailoğullarının Müslümanlara karşı olan haset ve kıskançlığını  Bakara suresi içindeki ayetlerde görmekteyiz. Allah (c.c), Yahudi ve Hristiyanlar ile ilgili ayetlerde, onların inandıkları elçi ve kitapların kaynağı ile son elçi ve kitabın kaynağının aynı olduğuna dikkat çekerek, onların elçiler ve kitaplar arasında ayrım yapmadan hepsine iman etmeleri gerektiğini beyan etmesine rağmen, özellikle Yahudilerin haset ve kıskançlık nedeni ile son elçi ve kitaba karşı büyük bir kin ve nefret taşıdıkları ilgili ayetlerden anlaşılmaktadır.

İki oğulun birer kurban sunması, bir oğulun kurbanının kabul edilip diğer oğulun kurbanının kabul edilmeyişi, Allah (c.c.) nin kulları hakkında verdiği karara ne olursa olsun boyun eğilmesi gerektiğini bizlere anlatmaktadır. Allah (c.c) nin gönderdiği son elçi ve kitabı Yahudilerden değil de, Araplardan seçmiş olmasından ötürü hasetlik duyan Yahudilerin, Allah (c.c.) nin verdiği bu karara boyun eğip, son elçinin hangi kavimden olduğunu dikkate almadan teslim olmaları gerektiği, kurban benzetmesi ile ifade edilmektedir. 

Kurbanı kabul edilmeyen kardeşin, kurbanı kabul edilen diğer kardeşini öldürmeye kalkması, haksız oldukları halde saldırgan Müslümanlara karşı saldırgan bir tavır takınan Yahudilerin haksızlığına işaret etmektedir. Yahudiler son elçinin Arap olmasından dolayı duydukları kin ve hasetle, Müslümanlara karşı saldırgan bir tavır sergilemekte, Allah (c.c.) ise Müslümanlara, henüz onlara karşı koyacak güce sahip olmamaları nedeni ile sabretmeleri, tebliğ dili ile karşılık vermeleri gerektiğini Medine döneminin  ilk inen ayetlerinde öğütlemektedir. Diğer kardeşin öldürmek isteğine karşılık vermeyeceğini ifade etmesinden bunu anlamaktayız.

Aksi takdirde "Kendisini öldürmek isteyen bir kardeşe karşı, diğer kardeşi neden kendisini savunmak istememiş" şeklinde sorular sorulacak ve cevabı peşinde koşulacaktır. Kıssanın temsili olduğu yani birebir yaşanmış olmadığı,  dikkate alındığında bu tür sorulara gerek kalmayacaktır.

Kıssa, Yahudilerin Müslümanlara karşı yaptığı saldırının onları ileride pişmanlığa sürükleyeceğini haber vermekle devam etmektedir. Medine döneminin ilk yıllarında güçsüz olan Müslümanlara karşı yaptıkları fitne ve fücür hareketlerinin, ilerde Müslümanların güçlenmesi ile Yahudilerin nasıl başlarına geçirildiği, Haşr suresi ayetleri ve diğer ayetlerinde açıkça görülecektir.

Kıssanın son ayeti, Allah (c.c.) nin insan hayatına verdiği değeri görmek açısından önemli bir hatırlatmadır. Özellikle İsrailoğullarına bunun en baştan bildirildiğinin beyan edilmiş olması dikkat çekicidir. Kendilerinin inandıklarını iddia ettikleri kitabın onlara böyle bir emir verdiğini bildikleri halde, bile bile bu emri tarih boyunca arkalarına atmış oldukları, binlerce yıllık  geçmişlerinde başlarına gelenlerden anlaşılmaktadır. Her ne zaman bulundukları topraklarda fitne fücür işlemiş iseler, bu yaptıkları onların başlarına geçirilmiş yanlarına kar bırakılmamıştır.

                                              Zulm ile abad olanın ahiri berbad olur.

Bu söz insanlık tarihinin değişmez bir yasasını veciz olarak anlatmaktadır. Tarih boyunca yapılan zülümlerin hiç bir zaman yapanın yanına kar kalmadığı, er veya geç zalimlerin, tarihin tozlu sayfaları arasında kaybolup gittiği bir vakıadır. 

Bugün İsrail adındaki devletin, yıllardır Filistin'li Müslümanlara uyguladığı zulümlerin onları nasıl bir sona götüreceğini, bu kıssadan anlamak mümkündür. Masum bir cana kıymanın bütün canlara kıymak gibi olduğunu bilenlerin, yıllardır Filistin halkını çoluk, çocuk, kadın, erkek demeden vahşice katletmesi onların nasıl bir sonla yıkılacağının habercisidir. Zalim İsrail de yaptıklarının karşılığını elbette dünya ve ahirette görecektir.

Sonuç olarak: Kıssadan bize düşen hisseyi bir cümle de özetlemek gerekirse; Haklı olan haksız tarafından öldürülse de kazanır, haksız olan haklıyı öldürse de kazanamaz.

                                EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

    

25 Ekim 2023 Çarşamba

Sünnet (Hitan) Fıtrata Müdahale Etmek midir?

 Türkiye'de son yıllarda Kur'an'ın meal olarak daha geniş kitlelerce okunmaya başlanması, İslam'ın gerekleri olarak bilinen bazı bilgi ameliyelerin  yeniden sorgulanmasını da beraberinde getirdiği malumdur. Sorgulanan ameliyelerden bir tanesi de çocukların sünnet ettirilmesidir. Bu konuda ortaya atılan atılan iddialara baktığımızda, çocukların sünnet ettirilmesinin fıtrata müdahale edilmesi anlamına geldiği, fıtrata müdahale edilmesinin ise (Nisa s. 119) şeytan iğvası olduğu, neticede şirk işlenmiş anlamına geleceği dile getirilmektedir.

Fıtratı kısaca, canlıların yaratılışları gereği kendilerine verilmiş olan özellikler olarak tarif etmek mümkündür. Fıtrata aykırı olan durum ise yaratılıştan kendilerine verilen özelliklerin dışına çıkmaktır.

Sünnet olmak fıtratın değiştirilmesi demek midir? sorusunun cevabını bulabilmek için, sünnet edilme işine konu olan cinsel organın, sünnet sonrasında işlevinin herhangi bir değişime uğrayıp uğramadığının dikkate alınmasının gerekli olduğunu düşünmekteyiz.

Erkeklerde bulunan cinsel organın bilindiği üzere idrar boşaltmak ve ergenlikte cinsel birleşimde bulunmak gibi bir işlevi bulunmaktadır. Sünnet edilme sonrasında bu işlevlerden hiç birisinin değişime uğramadığı herkesçe malumdur. Sünnet edilen bir kişinin sünnet sonrasında idrar ve (yetişkin kimse ise) cinsel işlev konusunda herhangi bir değişime uğramamamış olması, sünnet ameliyesinin herhangi bir şekilde fıtrata müdahale olmadığının, dolayısı ile şirk işlenme durumuna düşülmediğinin bir göstergesidir.

Fıtrata müdahale demek, bir kimse doğuştan cinsiyet olarak tam sağlıklı bir erkek olarak doğmuş, belli bir zaman sonra bu cinsiyetinden sapkınlığından dolayı memnun olmayarak kendisini kadın olarak değiştirmek istemesidir. Bu asla kabul edilebilir bir durum değildir.  

Bu noktada yine İslam coğrafyasının bazı bölgelerinde yapılan kadın sünneti üzerinde kısaca durmak istiyoruz. 

Kadına yapılan sünnet ameliyesinin onun cinsel birleşmeden alacağı hazzı engellemesi amacına matuf olması, dolayısı ile fıtrata müdahale sözkonusu olmasından ötürü yapılması asla doğru olmayan bir ameliyedir. Şayet fıtrata müdahale bakımından konuşulacak bir durum varsa kadın sünneti meselesi olmalıdır, erkek sünneti değil.

Sünnet olmak dini bir vecibe midir?.

Bu soruya vereceğimiz en kısa cevap hayır olacaktır. Çocukların sünnet ettirilmesi ülkemizde her ne kadar dini bir vecibe gereği yapılıyor olsa da bu ameliyenin dini karşılığı hiçbir şekilde bulunmamaktadır. Müslüman coğrafyasında yapılıyor olması dini bir vecibe olarak görülmesine karşın, sünnet olmadan yaşayan ve o şekilde ölen bir kimce için sünnet neden olmadığı konusunda hesap gününde ona herhangi bir soru sorulmayacaktır.