19 Temmuz 2024 Cuma

HUD SURESİ ÇEVİRİSİ

 1- Elif, Lâm, Ra. Bir kitap ki onun ayetleri (dış etkenlere karşı) sağlamlaştırılmış, aynı zamanda bir en bilgenin ve bir en iyi haber alıcının  katından ayrıntılandırılmıştır.

2- Allah'tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye. Şüphesiz ki ben sizin için O'ndan bir uyarıcıyım ve bir müjdeciyim.

3- Ve Efendinizin bağışlamasını isteyin, sonra O'na itaate dönün ki, sizi bir isimlenmiş süreye kadar bir iyi yarar ile yararlandırsın ve her bir lütuf sahibine lütfunu(n karşılığını) versin. Ve eğer (başka tarafa) yönelirseniz, artık ben de sizin için bir büyük gün azabından kaygılanırım.

4- Dönüş yeriniz, Allah'adır. Ve O, her bir şeyin üzerine bir ölçü koyucudur.

5- Dikkat edin, şüphesiz ki onlar, O'ndan gizlenmek için  göğüslerini büküyorlar*. Dikkat edin, giysilerine kaplanmakta oldukları vakit onların saklamakta oldukları şeyleri ve açığa vurmakta oldukları şeyleri bilir. Şüphesiz ki O, o göğüslerin sahip olduğunu bir en iyi bilicidir.

*Gerçek inançlarının ortaya çıkmasını istememeleri anlamında bir deyim.

6- Ve o yerde hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkı Allah'a ait olmasın. Ve onun sabitleşme yerini ve onun ilgiyi kesme yerini de bilir. Her biri bir açıklanan kitaptadır.

7- Ve O ki, tahtı o suyun üzerinde iken bir iş yapan olarak hanginiz daha iyi diye sizi yoklamak için o gökleri ve o yeri altı dönemde takdir etmiştir. Ve ant olsun ki eğer sen onlara: "Şüphesiz ki sizler o ölümün arkasından harekete geçirileceksiniz" diyecek olsan, o gerçeği örtenler kesinlikle: "Bu bir açıklanan sihirden başkası değil" diyeceklerdir.

8- Ve ant olsun ki eğer o azabı onlardan (zaman parçalarından oluşan) sayılanmış bir topluluğa kadar sonralayacak olsak, kesinlikle: "Onu (azabı) alıkoyan nedir?" diyeceklerdir. Dikkat edin, (o azap) onlara geleceği gün onlardan çevrilmiş değildir ve kendisiyle alay etmekte oldukları şey onları sarıvermiştir.

9- Ve ant olsun ki eğer o insana bizden bir şefkat tattırsak, sonra onu kendisinden çekip alsak, şüphesiz ki o kesinlikle ümit keserek bir nankör olur.

10- Ve ant olsun ki eğer ona kendisine dokunan bir zarardan sonra bir nimet tattırsak, kesinlikle: "O kötülükler benden gitti" der. Şüphesiz ki o kesinlikle bir sevinen, bir övünendir.

11- (Her duruma karşı) direnip gayret etmiş ve o düzgün işleri işlemişler başka. İşte onlar, bir bağışlanma ve bir büyük iş karşılığı onlar içindir.

12- Sen onların: "Ona bir hazine indirilmiş olmalı veya onun beraberinde bir melek gelmiş olmalı değil miydi?" demelerinden ötürü, göğsün ona daralarak sana vahyedilmekte olan şeyin bir kısmını belki bırakıcısın. Sen ancak ve ancak bir uyarıcısın. Ve Allah her bir şey üzerine dayanaktır.

13- Yoksa: "Onu kendisi yakıştırdı" mı diyorlar? De ki: "Öyleyse, eğer doğru söyleyenler iseniz onun örneği gibi yakıştırılmış on sure getirin ve Allah'ın aşağısından gücünüzün yettiği kimseleri de çağırın." 

14- Buna rağmen eğer (o çağırdıklarınız da) sizi cevaplandırmadılarsa, artık bilin ki o ancak ve ancak Allah'ın bilgisi ile indirilmiştir ve şüphesiz ki O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Artık teslim olanlar mısınız?

15- Kim, bu şimdiki yaşamı ve onun süsünü istiyorsa, onlara işlerini onda eksiksiz olarak öderiz ve onlar onda (karşılıkça) düşük tutulmazlar.

16- İşte onlar o kimselerdir ki, o son (yaşamda) onlar için o ateşten başkası yoktur. Ve ustalıkla yaptıkları şeyler onda boşa gitmiştir ve işlemekte oldukları şeyler de geçersizdir.

17- Öyleyse (şimdiki hayatı ve süsünü isteyen kimse), kendisinin Efendisinden apaçık bir delil üzerinde olan ve kendisini O'ndan bir tanığın (İncil'in) peşi sıra izlediği ve onun (İncil'in) öncesinden de bir önder ve bir şefkat olarak Musa'nın kitabı (ile haber verilmiş) olan kimse gibi midir? İşte bunlar ona (Kur'an'a) inanırlar. Ve o gruplardan hangisi onu (ret ederek) örterse, artık ona söz verilmiş yer, o ateştir. Artık ondan yana bir tereddüt içinde  olma. Çünkü o, senin Efendinden bir gerçektir. Fakat o insanların daha çoğu inanmazlar.

18- Ve Allah'a karşı bir yalan yakıştırmış kimseden daha haksızlık yapan kimdir? İşte onlar Efendilerine sunulurlar ve o tanıklar da: " İşte bunlar Efendilerine karşı yalan söyleyenlerdir" der. Dikkat edin, Allah'ın dışlaması o haksızlık yapanların üzerinedir.

19- Onlar ki, Allah'ın yolundan uzaklaştırırlar ve onda bir eğrilik arama peşine düşerler. Ve onlar o son (yaşamı ret ederek) örtücülerin ta kendileridir.

20- İşte onlar, o yerde başarısız bırakıcılar olamadı ve onlar için Allah'ın aşağısından yönelenlerden hiç kimse de yoktur. O azap onlara katlamalıdır. Onlar o işitmeye dayanamıyorlar ve onlar görmüyorlardı.

21- İşte onla o kimselerdir ki, kendi benliklerini ziyana sokmuşlardır ve yakıştırmakta oldukları şeyler de onlardan sapmıştır.

22- (Allah'a) suç olmaz şüphesiz ki onlar, son (yaşamda) o en ziyan edenlerin ta kendileridir.

23- Şüphesiz ki inanmış ve o düzgün işleri işlemiş ve Efendilerine gönülden saygı duymuş olanlar var ya, işte onlar o bahçenin arkadaşlarıdır. Onlar onda sürekli kalıcıdırlar.

24- Bu iki bölüğün örneği o kör ve o işitmeyenle, o gören ve o işiten gibidir. Bu ikisi bir örnek olarak denk olur mu? Hiç hatırlamaz mısınız?

25- 26- Ve ant olsun ki Nuh'u topluluğuna gönderdik. (Onlara): "Şüphesiz ki ben sizin için Allah'tan başkasına kulluk etmeyin diye (gönderilmiş) bir açıklanan uyarıcıyım. Şüphesiz ki ben sizin üzerinize bir acı gün azabından kaygılanıyorum" (dedi).

27-Bunun üzerine topluluğundan olan o dolu gerçeği örtmüş olanlar: "Biz seni bizim örneğimiz gibi bir beşerden başkası olarak görmüyoruz ve biz sana takılmışı da bizim en aşağılık olan o belirsiz görüşlülerimizden başkası olarak da görmüyoruz. Ve biz sizin için bizim üzerimizde hiçbir üstünlük de göremiyoruz. Aksine biz sizin yalancılar olduğunuza (kesin) kanaat getiriyoruz" dedi.

28- 29- 30- 31- (Nuh): "Ey topluluğum gördünüz mü, eğer ben Efendimden apaçık bir delil üzerinde isem ve bana kendi yanından bir şefkat vermiş, bu da sizin üzerinize köreltildiyse, siz onu çirkin görenler olduğunuz halde biz sizi ona mecbur mu tutacağız? Ve ey topluluğum, ben  buna karşılık sizden bir mal da sormuyorum. Benim iş karşılığımAllah'tan başkasının üzerinde değildir. Ve ben inanmış olanları da kovucu değilim. Şüphesiz ki onlar Efendileri ile karşılaşıcıdırlardır. Fakat ben sizi bir düşüncesizler topluluğu olarak görüyorum. Ve ey topluluğum, eğer ben onları kovacak olursam, Allah'tan (gelecek olana karşı) bana yardım edecek kimdir? Hiç hatırlamaz mısınız? Ve ben size 'Allah'ın depoları benim yanımdadır' demiyorum ve ben o algılanamayananı da bilmem ve ben size 'Ben bir meleğim' de demiyorum ve ben gözlerinizin hor gördüğü kimseler için 'Allah onlara asla bir hayır vermeyecektir' de demiyorum. Allah, onların kendi benliklerinde olanı en iyi bilicidir. (Eğer onları kovacak olursam) o takdirde şüphesiz ki ben o haksızlık yapanlardan olurum" dedi.

32- (Onlar): "Ey Nuh, bizimle çok söz dalaşı yaptın, hem de bize karşı söz dalaşını çoğalttın. Eğer o doğru söyleyenlerden isen, bizi tehdit etmekte olduğun o şeyi haydi bize getir" dediler.

33- 34- (Nuh): "Onu, eğer dilemişse size ancak ve ancak Allah getirir. Ve siz başarısız bırakıcılar değilsiniz. Ve eğer Allah sizi azdırmayı istemişse, size içtenlikle öğüt vermek istesem bile, içtenlikle verdiğim o öğüt size fayda vermez. O, sizin Efendinizdir ve yalnızca O'na döndürüleceksiniz" dedi.

35- Yoksa, "Onu kendisi yakıştırdı" mı diyorlar? De ki: "Eğer onu kendim yakıştırmış isem, artık suçum benim üzerimedir ve ben sizin işlemekte olduğunuz suçlarınızdan beriyim."

36- 37- Ve Nuh'a: "Durum şu ki; Topluluğundan (şimdiye kadar) inanandan başka kimse asla inanmayacaktır. Artık onların yapmakta oldukları nedeniyle sıkıntı duyma. Ve bizim gözetimimiz ve vahyimizle o gemiyi ustalıkla yap ve haksızlık yapmış olanlar hakkında bana söz söyleme. Çünkü onlar batırılmış (olacak)lardır" diye vahyedildi.

38- 39- Ve (Nuh) o gemiyi ustalıkla yapıyor, topluluğundan olan dolular da her ne zaman onun yanından geçip gitse, onu (gemiden dolayı) maskaraya alıyorlardı. (Nuh): "Eğer siz biz(i meydana getirdiğimiz gemi)den dolayı maskaraya alırsanız, şüphesiz ki sizin bizi maskaraya aldığınız gibi, biz de sizi maskaraya alacağız. Kendisini rezil edecek bir azap kime gelecek ve bir kalıcı azap kimin üzerine serbest olacak ileride bileceksiniz" dedi.

40- Nihayet buyruğumuz geldiği ve o tandır kaynadığı (sular fışkırmaya başladığı) zaman, biz (Nuh'a): "Her çiftten ikişer ve üzerine o söylenen öne geçmiş dışında aile halkını ve inanmış kimseyi ona yükle" dedik. Ve onun beraberinde olan bir az kimseden başkası inanmamıştı.

41- Ve (Nuh): "Onun içine binin. Onun (suda) akması ve onun sabitleşmesi Allah'ın adınadır. Şüphesiz ki benim Efendim kesinlikle çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

42- Ve o (gemi), onları o dağlar gibi dalgalarda akıtıyordu. Ve Nuh uzakta kalmış oğluna: "Ey oğulcuğum bizim beraberimizde (gemiye) bin ve o gerçeği örtücülerin beraberinde olma" diye seslendi.

43- (Oğlu): "Bir dağa sığınacağım beni o sudan sarar" dedi. (Nuh): "Bugün Allah'ın buyruğundan, merhamet eden kimse (Allah) dışında sarıcı yoktur" dedi. Ve o dalga ikisinin arasını çevreledi de böylelikle (oğlu) o batırılmışlardan oldu.

44-  Ve: "Ey yer suyunu yut ve ey gök sen de onu tut" denildi. Ve o su eksildi böylece o buyruk yerine getirildi. Ve (gemi) Cudi'nin üzerine denkleşti. Ve: "Uzaklık, o haksızlık yapanlar topluluğuna olsun" denildi.

45- Ve Nuh Efendisine seslendi: "Ey Efendim, oğlum şüphesiz ki benim aile halkımdandı ve şüphesiz ki senin sözün gerçektir ve sen o karar vericilerin en doğru karar vericisisin" dedi.

46- (Allah): "Ey Nuh, şüphesiz ki o, senin aile halkından değildi. Şüphesiz ki o (nun yaptığı) düzgün olmayan bir işti. Öyleyse hakkında sana bir bilgi olmayan şeyi bana sorma. Şüphesiz ki ben sana o düşüncesizlerden olursun diye öğüt veriyorum." dedi.

47- (Nuh): "Ey Efendim, şüphesiz ki ben hakkında bana bir bilgi olmayan şeyi sana sormaktan sana sığınırım. Ve eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen, o ziyan edenlerden olurum" dedi.

48- Ve: "Ey Nuh, sana ve senin beraberindeki toplumlara bizden bir esenlik ve bereketlerle (gemiden) in. (Sizden sonra) bir takım toplumlar olacak, onları yararlandıracağız, sonra onlara bizden acı bir azap dokunacaktır" denildi.

49- Bunlar, o algılanamayanın haberlerindendir. Onları sana vahyediyoruz. Bundan önce sen ve senin topluluğun onları bilmiyordun. Artık direnip gayret et. Şüphesiz ki o (güzel) son o korunanlarındır.

50- 51- 52- Ve Ad'a da kardeşleri Hud'u. (Onlara): "Ey topluluğum, Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Siz yakıştırma yapanlardan başkası değilsiniz. Ey topluluğum, ben buna karşılık sizden bir iş karşılığı sormuyorum. Benim iş karşılığım beni yarıp açığa çıkarandan başkasının üzerinde değildir. Hiç bağ kurmaz mısınız? Ve ey topluluğum, Efendinizin bağışlamasını isteyin, sonra O'na itaate dönün ki üzerinize o göğü(n yağmurunu) bol bol göndersin ve kuvvetinize bir kuvvet katsın ve suçlular olarak (başka tarafa) yönelmeyin."

53- 54- 55- 56- 57- (Onlar): " Ey Hud, bize apaçık bir delil getirmedin ve biz tanrılarımızı senin sözünden dolayı bırakıcılar değiliz ve biz sana inananlar da olmayacağız. Biz 'Bir kısım tanrılarımız seni kötü çarpmış' tan başka birşey de demiyoruz" dediler. (Hud): "Şüphesiz ki ben Allah'ı tanık tutarım ve siz de tanık olun şüphesiz ki ben, sizin O'nun aşağısından ortaklaştırmakta olduğunuz şeylerden beriyim. Haydi toplu olarak bana bir plân kurun sonra bana sakın baktırmayın. Şüphesiz ki ben, benim de Efendim ve sizin de Efendiniz Allah'a dayandım. Hiçbir canlı yoktur ki O, onun perçeminden tutucu olmasın. Şüphesiz ki benim Efendim, bir dosdoğru yol üzerindedir. Eğer (başka tarafa) yönelirseniz, onunla gönderildiğim şeyi ben size kesinlikle ulaştırdım. Ve benim Efendim size başka bir topluluğu ardıl yapar. Ve siz de O'na hiç bir şeyle zarar veremezsiniz. Şüphesiz ki benim Efendim, her bir şeyin üzerinde bir kollayıcıdır" dedi.

58- Ve buyruğumuz geldiğinde Hud'u ve onun beraberindeki inanmış olan kimseleri, bizden bir şefkatle kurtardık. Ve onları bir sert azaptan kurtardık.

59- Ve bu Ad, Efendilerinin ayetlerini ısrarla reddettiler ve O'nun elçisine karşı çıktılar ve her zorba inatçının buyruğuna takıldılar.

60- Ve arkalarına bu şimdikinde de ve o kalkışın gününde de dışlama takıldı. Dikkat edin şüphesiz ki Ad, Efendilerini (nden gelen) gerçeği örttüler. Dikkat edin, uzaklık Hud'un topluluğı Ad içindir.

61- Ve Semud'a da kardeşleri Salih'i. (Onlara): "Ey topluluğum, Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O, sizi o yerde meydana getirdi ve size onda ömür verdi. Artık O'nun bağışlamasını isteyin sonra O'na itaate dönün. Şüphesiz ki benim Efendim (kullarına) yakındır (çağrılarını) cevaplandırandır" dedi.

62- (Onlar): "Ey Salih, sen bundan önce bizim içimizde (iyi şeyler) beklenen biriydin. Sen bizi atalarımızın kulluk etmekte olduğu şeylere, kulluk etmekten vaz mı geçiriyorsun? Şüphesiz ki biz, bizi kendisine çağırdığın şeyden dolayı bir kuşkulu belirsizlik içindeyiz" dediler.

63- 64- (Salih): "Ey topluluğum gördünüz mü, eğer ben Efendimden apaçık bir delil üzerinde isem ve bana kendisinden bir şefkat vermişse, eğer ben de O'na karşı çıkarsam, Allah'tan (gelecek azaba karşı) bana kim yardım eder? O zaman siz benim ziyanımdan başkasını arttırmazsınız. Ve ey topluluğum, bu size (gözle görülen) bir ayet olarak Allah'ın dişi devesidir. Onu bırakın da Allah'ın yerinde yesin ve ona sakın kötülükle dokunmayın, yoksa bir yakın azap sizi tutar" dedi.

65- Derken onu ayaklarını keserek öldürdüler. Bunun üzerine (Salih): "Yurdunuzda üç gün daha yararlanın. Bu, yalanlanmamış bir sözdür" dedi.

66- Süre bitip buyruğumuz geldiğinde Salih'i ve onun beraberindeki inanmış olan kimseleri, bizden bir şefkatle o günün rezilliğinden kurtardık. Şüphesiz ki senin O Efendin, o çok kuvvetlinin, o çok güçlünün ta kendisidir.

67- Ve haksızlık yapmış olanları o korkunç ses tutuverdi de onlar birden yurtlarında diz üstü çökenler oluverdiler.

68- Sanki onda zenginlik içinde hiç yaşamadılar gibi. Dikkat edin, şüphesiz ki Semud Efendilerini (nden gelen) gerçeği örttüler. Dikkat edin, uzaklık Semud içindir.

69- Ve ant olsun ki elçilerimiz ibrahim'e o müjdeyi getirip "Selâm" dediler. (İbrahim) "Selâm" dedi. Hemen kızarmış buzağıyı getirmesi gecikmedi.

70- Fakat ellerinin ona ilişmez olduğunu gördüğünde, onları yadırgadı ve onlardan dolayı bir kaygı hissetti. (Elçiler): "Hiç kaygılanma, şüphesiz ki biz Lût topluluğuna gönderildik" dediler.

71- Ve onun karısı da ayakta idi, bunun üzerine güldü. Biz de ona İshak'ı ve İshak'ın ardından da Yakub'u müjdeledik.

72- (Karısı): "Yazıklar olsun bana, ben bir kocamış kadın ve bu kocam da yaşlı biri olduğu halde, ben doğuracak mıyım? Şüphesiz ki bu kesinlikle şaşılacak bir şey" dedi.

73- (Elçiler): "Allah'ın buyruğundan dolayı mı şaşıyorsun? Allah'ın şefkati ve O'nun bereketleri sizin üzerinizedir ey o evin halkı. Şüphesiz ki O, övgüye lâyıktır şanı yücedir" dediler.

74- İbrahim'den o ürkme gittiği ve ona o müjde geldiğinde, Lût'un topluluğu hakkında bizimle söz dalaşına başladı.

75- Şüphesiz ki İbrahim, kesinlikle yumuşak davranan başkaları için üzüntü duyan bir içten yönelendi.

76- (Elçiler): "Ey İbrahim, bundan kayıtsız kal. Gerçek şu ki, senin Efendinin buyruğu kesinlikle gelmiştir. Ve şüphesiz ki geri döndürülmeyecek bir azap onlara gelicidir" (dediler).

77- Ve elçilerimiz Lût'a geldiğinde onlardan dolayı kötüleşti ve onlardan dolayı göğsü daraldı ve: "Bu, sıkı bir gündür" dedi.

78- Ve önceden o kötülükleri işlemekte olan topluluğu, koştura koştura ona geldi. (Lût): "Ey topluluğum, bunlar benim kızlarım, onlar sizin için daha temizdir. Artık Allah'a karşı korunun ve konuklarımın içinde beni rezil etmeyin. İçinizden hiç olgun adam yok mu?" dedi.

79- (Topluluğu): "Ant olsun ki bizim senin kızlarında hiçbir hakkımız  olmadığını sende bilmişsindir. Ve şüphesiz ki sen bizim ne istemekte olduğumuzu da kesinlikle biliyorsun" dediler.

80- (Lût): "Keşke benim size karşı bir kuvvetim olsa veya sert bir kaleye sığınabilseydim" dedi.

81- (Elçiler): "Ey Lût, biz senin Efendinin elçileriyiz sana asla ilişemeyecekler. Artık geceden bir kesitte karın hariç halkını yürüt ve içinizden bir kimse arkasına(kalan kimseye) eğilim göstermesin. Gerçek şu ki, onlara eriştirilecek olan şey ona da erişicidir. Şüphesiz ki onların verilmiş sözleri (azap vakitleri) o sabahtır. O sabah da yakın değil midir?" dediler.

82- 83- Artık buyruğumuz geldiğinde oranın üstünü altına getirdik ve oranın üzerine de senin Efendinin yanından bir işaretli pişirilmiş çamurdan birbirini izleyen taşlar yağdırdık. Ve orası o (Mekke'li) haksızlık yapanlardan çok ta uzak değildir.

84- 85- 86- Ve Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı. (Onlara): "Ey topluluğum, Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Ve o ölçeği ve o tartıyı eksik yapmayın. Şüphesiz ki ben sizi hayır (bolluk) içinde görüyorum ve şüphesiz ki ben sizin için bir kuşatıcı gün azabından kaygılanıyorum. Ve ey topluluğum o ölçeği ve o tartıyı hakkaniyetle eksiksiz yapın ve o insanların eşyalarını(n değerini) düşük tutmayın ve bu yerde bozucular olarak karışıklık çıkarmayın. Eğer inananlar iseniz, Allah'ın kalıntısı (bıraktığı kazanç) sizin için daha hayırlıdır. Ve ben sizin üzerinizde kollayıcı değilim" dedi.                      

87- (Topluluğu): "Ey Şuayb, atalarımızın kulluk etmekte olduğu şeyleri veya mallarımızda dilediğimiz şeyleri yapmayı bırakmamızı, sana elçilik görevin mi buyuruyor? Oysa sen kesinlikle o yumuşak davranan o olgunun ta kendisisin" dediler.

88- 89- 90- (Şuayb): "Ey topluluğum gördünüz mü, eğer ben Efendimden apaçık bir delil üzerinde isem ve bana kendisinden bir iyi rızık ile rızık vermişse (sizi vazgeçirmekten nasıl geri dururum?) Ve ben sizi kendisinden vazgeçirmeye çalıştığım şeylerde size aykırı düşmek istemiyorum. Ben, gücüm yettiğince (yanlışlarınızı) düzeltmekten başka bir şey istemiyorum. Benim uzlaşmam Allah'tan başkasına da değildir (sizinle asla uzlaşmam). Ben O'na dayandım ve yalnızca O'na içtenlikle yöneldim.Ve ey topluluğum, bana karşı ayrışmanız, Nuh'un topluluğu veya Hud'un topluluğu veya Salih'in topluluğuna eriştirilenin bir örneğinin size de eriştirilmesine sakın sebep olmasın. Ve Lût'un topluluğu da sizden çok ta uzak değildir.Ve Efendinizin bağışlamasını isteyin sonra O'na itaate dönün. Şüphesiz ki benim Efendim çok merhametlidir, (dönen kullarını) sevendir" dedi.

91- (Topluluğu): "Ey Şuayb söylemekte olduğun şeylerden birçoğunu kavramıyoruz. Ve biz seni bizim içimizde kesinlikle zayıf biri olarak görüyoruz. Ve şayet küçük topluluğun olmasaydı, seni kesinlikle taşlardık. Ve sen bizim üzerimizde gücü olan birisi de değilsin" dediler.

92- 93- (Şuayb): "Ey topluluğum, küçük topluluğum size Allah'tan daha mı güçlüdür ki, O'nu sırta öteleyeceğiniz bir şey olarak mı sahiplendiniz? Şüphesiz ki benim Efendim işlemekte olduğunuz şeyleri kuşatıcıdır. Ve ey topluluğum, durumunuzun gereği üzere işleyin. Şüphesiz ki ben de işleyiciyim. Kendisini rezil edecek bir azab kime gelecek ve o yalancı kimdir ileride bileceksiniz. Artık gözetleyin şüphesiz ki ben sizin beraberinizde gözetleyiciyim" dedi.

94- Ve buyruğumuz geldiğinde Şuayb'ı ve onun beraberindeki inanmış olan kimseleri, bizden bir şefkatle kurtardık. Ve haksızlık yapanları ise o korkunç ses tutuverdi de onlar birden yurtlarında diz üstü çökenler oluverdiler.

95- Sanki onda zenginlik içinde hiç yaşamadılar gibi. Dikkat edin, uzaklık Medyen içindir, Semud'un uzaklığı gibi.

96- 97- Ve ant olsun ki Musa'yı (gözle görülen) ayetlerimizle ve bir açıklayan yetkiyle, Firavun ve onun dolularına gönderdik. Fakat onlar Firavun'un buyruğuna takıldılar. Ve Firavun'un buyruğu ise olgun değildi. 

98- O kalkışın günü kendi topluluğunun önüne geçerek onları (su yerine) o ateşe vardırdı. Ve o varılmış yer ne sıkıntılıdır.

99- Ve arkalarına, burada da ve o kalkışın gününde de dışlama takıldı. O verilmiş armağan ne sıkıntılıdır.

100- Bu, o kasabaların haberlerindendir, onu sana anlatıyoruz. Onlardan kimi ayaktadır, kimi de biçilmiştir.

101- Ve biz onlara haksızlık yapmadık, fakat onlar kendi benliklerine haksızlık yaptılar. Allah'ın aşağısından çağırmakta oldukları tanrıları senin Efendinin buyruğu geldiğinde onları hiçbir şeyden zenginleştirmedi ve onlara yıkımdan başka bir şeyi de artırmadı.

102- Ve o kasabaları (n halkını) haksızlık yapanlar oldukları halde tuttuğu zaman, senin Efendinin tutması işte böyledir. Şüphesiz ki O'nun yakalaması çok acıdır çok serttir.

103- Şüphesiz ki bunda, o son (yaşamın) azabından kaygılanan kimse için kesinlikle bir ayet vardır. Bu, o insanların kendisinde toplanmış olacakları bir gündür. Ve bu, tanık olunmuş bir gündür.

104- Ve biz onu bir sayılanmış süreden başkası için sonralamıyoruz.

105- O gün gelir, hiçbir benlik O'nun onayı olmadıkça konuşamaz. Artık onlardan kimi kötü sonlu ve (kimi de) iyi sonludur.

106- Kötü sonlu olanlara gelince, artık onlar o ateşin içindedirler. Onlar için onda korkunç sesleri vardır.

107- O gökler ve o yer daimi olduğu sürece senin Efendinin dilemesi hariç, onlar onda sürekli kalıcıdırlar. Şüphesiz ki senin Efendin neyi isterse kesinlikle yapandır.

108- Ve iyi sonlulara gelince, artık onlar o bahçededirler. O gökler ve o yer daimi olduğu sürece senin Efendinin dilemesi hariç, onlar onda kırpması olmayan bir vergi olarak sürekli kalıcıdırlar.

109- Artık onların kulluk etmekte olduğu şeylerden yana bir tereddüt içinde olma. Onlar önceden atalarının kulluk etmekte olduklarından başka bir şekilde kulluk etmiyorlar. Ve şüphesiz ki biz onlara hisselerini eksiksiz olarak vereceğiz.

110- Ve ant olsun ki Musa'ya o kitabı vermiştik, fakat onda aykırı düşüldü. Ve eğer senin Efendinden öne geçmiş bir kelime olmasaydı, onların arasında (karar) kesinlikle yerine getirilirdi. Ve şüphesiz ki onlar (Mekkeliler), ondan (Kur'an'dan) bir kuşkulu belirsizlik içindedirler.

111- Ve şüphesiz ki senin Efendin onların her birine işlerini(n karşılığını) eksiksiz olarak verecektir. Şüphesiz ki O, onların işlemekte olduğu şeyleri en iyi haber alıcıdır.

112- Artık sen, senin beraberindeki (itaate) dönenlerle, buyurulduğun gibi dosdoğru ol. Ve taşkınlık yapmayın. Şüphesiz ki O, işlemekte olduğunuz şeyleri bir en iyi görücüdür.

113- Ve haksızlık yapmış olanlara yanaşmayın, yoksa o ateş size de dokunur. Sizin için Allah'ın aşağısından yönelenlerden kimse yoktur. Sonra yardım da olunmazsınız.

114- Ve gündüzün iki ucunda ve o geceden de o gündüze yakın kısımda o kulluk görevini ayakta tut. Şüphesiz ki o iyilikler o kötülükleri giderir. İşte bu, hatırlayıcılar için bir hatırlatmadır. 

115- Ve direnip gayret et. Artık şüphesiz ki Allah, o iyilik edenlerin iş karşılığını kayba uğratmaz.

116- Sizden önceki o kuşaklardan kalıntı (varlık) sahiplerinin, o yerde o bozuculuktan vazgeçirmeleri gerekmez miydi? O kimselerden içlerinden kurtarmış olduğumuz bir azı hariç (bunu yapmamıştı). Ve haksızlık yapmış olanlar, orada refahlandırıldıkları şeylere takılmışlar ve suç işleyenler olmuşlardı.

117- Ve senin Efendin oranın halkı düzelticiler oldukları halde iken, o kasabaları haksızlıkla yok edecek değildir.

118- Ve senin Efendin eğer dilemiş olsaydı, o insanları kesinlikle bir tek toplum yapardı. Fakat aykırı düşmeye devam edeceklerdir.

119- Senin Efendinin merhamet ettiği hariç. Ve onları bunun için (birbirleri ile ayrışıma müsait olarak) takdir etmiştir. Ve senin Efendinin: "Cehennemi kesinlikle o cinlerden ve o insanlardan toplu olarak dolduracağım" kelimesi (Efendilerinin merhametini geri tepmeleri neticesinde) tamam oldu.

120- Ve o elçilerin haberlerinden onunla gönlünü sabitleştirecek şeylerin hepsini sana anlatıyoruz. Ve bunlarda sana o gerçek ve o inananlara bir öğüt ve bir hatırlatma gelmiştir.

121- 122- Ve inanmaz kimselere de ki: "Durumunuzun gereği üzere işleyin, şüphesiz ki biz de işleyicileriz. Ve bakının şüphesiz ki biz de bakınanlarız."

123- Ve o göklerin ve o yerin algılanamayananı Allah'a aittir. Ve o işlerin hepsi yalnızca O'na döndürülür. Öyleyse O'na kulluk et ve O'na dayan. Ve senin Efendin işlemekte olduğunuz şeylerden duyarsız değildir.


9 Temmuz 2024 Salı

YUNUS SURESİ ÇEVİRİSİ

1-Elif, Lâm, Ra. Bunlar, o bilge kitabın ayetleridir.

2- İçlerinden bir adama: "O insanları uyar ve inanmışlara onlar için Efendilerinin yanında doğruluk önceliği olduğunu müjdele" diye vahyetmemiz, insanlar için şaşılacak bir şey mi oldu? O gerçeği örtücüler dedi ki: "Şüphesiz ki bu, kesinlikle bir açıklanan sihirbazdır."

3- Şüphesiz ki Efendiniz Allah, o gökleri ve o yeri altı dönemde takdir etmiş, sonra o tahtın üzerine (yönetime) denkleşmiş (o gökler ve o yer ile ilgili) o buyruğu ardı ardına düzenlemektedir. O'nun onayından sonrası hariç hiçbir eşlikçi yoktur. İşte bu, Efendiniz Allah'tır, öyleyse O'na kulluk edin. Hiç hatırlamaz mısınız?

4- Allah'ın bir gerçek söz vermesi olarak, dönüş yeriniz toplu olarak O'nadır. Şüphesiz ki O, o takdiri etmeyi başlatır sonra, inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olanlara hakkaniyetle karşılık vermesi için, onu tekrar döndürür. Ve onlar ki gerçeği örttüler, gerçeği örtmekte olmaları nedeniyle kaynar sudan bir içecek ve acı bir azap onlar içindir.

5- O ki, o güneşi bir aydınlık ve o ayı bir ışık yapmış ve senelerin sayısını ve o hesabı bilmeniz için, ona konaklama yerleri ölçülendirmiştir. Allah bunu gerçek (bir neden)den başka yapmamıştır. Bilmekte olan bir topluluk için (gözle görülen) o ayetleri ayrıntılı olarak açıklıyoruz.

6- Şüphesiz ki o gecenin ve o gündüzün aykırı düşmesinde ve Allah'ın o göklerde ve o yerde takdir ettiği şeylerde, korunmakta olan bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

7- 8- Şüphesiz ki onlar, bizimle karşılaşmayı beklemezler ve bu şimdiki yaşama hoşnut olup onunla rahatladılar. Ve onlar ayetlerimizden duyarsız kalanların ta kendileridir. İşte onların sığınağı, kazanmakta oldukları nedeniyle o ateştir. 

9- Şüphesiz ki inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olanları, inanmaları sebebi ile Efendileri onların altından o nehirler akar o nimet bahçelerine onları iletir.

10- Ondaki çağrıları: "Ey Allah'ım sen her türlü eksiklikten uzaksın" ve ondaki esenlik temennileri: "Selâm" dır. Çağrılarının sonu ise: "O övgü o tüm insanların Efendisi Allah'a" dır.

11- Ve eğer Allah o insanlara o hayrın çabuklanmasını istedikleri gibi o şerri de çabuklaştırsaydı, onların sürelerini kesinlikle yerine getirilirdi. Bizimle karşılaşmayı beklemezleri böylece kendi taşkınlıkları içinde bocalamaya bırakırız.

12- Ve o insana o zarar dokunduğu zaman, yanı üstü veya oturur veya ayakta olduğu halde bizi çağırır. Ondan zararını kaldırdığımızda ise, kendisine dokunan zarara sanki bizi hiç çağırmamış gibi geçip gider. O savurganlık yapanlara işlemekte oldukları şeyler işte böyle süslendi.

13- Ve ant olsun ki sizden önce o kuşakları haksızlık yaptıklarında yok ettik. Ve elçileri onlara o apaçık delilleri getirmiş olmalarına rağmen asla inananlar olmamışlardı. Biz o suç işleyenler topluluğuna işte böyle karşılık veririz.

14- Sonra nasıl işleyeceğinize bakmak için onların arkasından sizi o yerde ardıllar olarak oluşturduk.

15- Ve ayetlerimiz onlara apaçık olarak peşi sıra okunmakta olduğu zaman, bizimle karşılaşmayı beklemezler: "Bu okunandan başkasını getir veya onu değiştir" dedi. De ki: "Benim için onu kendi tarafımdan değiştirmem olmaz. Ben, bana vahyedilmekte olandan başkasına takılmıyorum. Şüphesiz ki ben eğer Efendime karşı çıkarsam, bir büyük gün azabından kaygılanırım."

16- De ki: "Eğer Allah dilemiş olsaydı, onu size peşi sıra okumazdım ve onu size de algılatmazdı. Ant olsun ki onun öncesinden sizin içinizde bir ömür kaldım. Hiç bağ kurmaz mısınız?"

17- Artık Allah'a karşı bir yalan yakıştırmış veya O'nun ayetlerini yalanlamış kimseden, daha haksızlık yapan kimdir? Gerçek şu ki, o suç işleyenler başarıya eriştirilmez.

18- Ve Allah'ın aşağısından onlara zarar veremez ve fayda veremez şeylere kulluk ediyorlar ve: "Bunlar Allah'ın yanında bizim eşlikçilerimizdir" diyorlar. De ki: "Allah'ı o göklerde ve o yerde bilemediği bir şeyi mi haberlendiyorsunuz?" O, her türlü eksiklikten uzaktır ve onların ortaklaştırmakta oldukları şeylerden yücedir.

19- O insanlar (yaratılış ayarı olarak) bir tek toplumdan başka değildi. Derken aykırı düştüler. Ve eğer senin Efendinden öne geçmiş bir kelime olmasaydı, hakkında aykırı düşmekte oldukları şeyler hakkında onların arasında (karar) kesinlikle yerine getirilirdi.

20- Ve: "Ona, onun Efendisinden (gözle görülen) bir ayet indirilmeli değil miydi?" diyorlar. De ki: "O algılanamayan ancak ve ancak Allah'a aittir, artık bakının şüphesiz ki bende sizin beraberinizde o bakınanlardanım."

21- Ve kendilerine dokunan bir zararın arkasından o insanlara bir şefkat tattırdığımız zaman, onların birden ayetlerimize karşı bir tuzağı vardır. De ki: "Allah, bir tuzak kurmada en hızlıdır." Şüphesiz ki elçilerimiz kurmakta olduğunuz tuzakları yazıyor.

22- O ki, sizi o karada ve o su kütlesinde gezdirmektedir. Nihayetinde o gemilerde olduğunuz zaman onları (yolcuları) bir güzel esintiyle akıttığı ve bununla sevindikleri zaman, bir fırtınalı esinti onlara (gemilere) gelir ve o dalgalarda her taraftan onlara (yolculara) gelir ve onlar (ölüm ile) kuşatıldıkları kanaatine vardıklarında, o yaşam sistemini sadece O'na özgüleyenler olarak:  "Ant olsun ki eğer bizi bundan kurtaracak olursan, kesinlikle o şükredenlerden olacağız" diye Allah'ı çağırırlar.

23- Onları kurtardığında ise onlar birden o yerde o hakları olmaksızın haddi aşarlar. Ey o insanlar, haddi aşamanız(ın zararı) benliklerinizedir. Bu şimdiki yaşam bir yararlılıktır, sonra dönüş yeriniz bizedir. Artık işlemekte olduğunuz şeyleri size biz haberlendireceğiz.

24- Bu şimdiki yaşamın örneği ancak ve ancak, onunla o insanların ve o hayvanların yiyeceği şeylerden olan, o yerin bitkisinin birbirine karıştığı o gökten indirdiğimiz bir su gibidir. Nihayet o yer takısını tutup süslendiği ve onun halkı da buna kendilerinin güç yetirici olduklarına (kesin) kanaat getirdikleri zaman, buyruğumuz ona geceleyin veya gündüzleyin gelir de, böylelikle onu dün üzerinde sanki hiç zenginlik yokmuş gibi bir biçilmiş ekine dönüştürürüz. Düşünen bir topluluk için biz (gözle görülen) o ayetleri işte böyle ayrıntılandırıyoruz.

25- Ve Allah, o esenliğin yurduna çağırır. Ve kimi dilerse bir dosdoğru yola iletir.

26- O iyilik etmiş olan kimseler için daha iyisi ve bir de fazlası vardır. Ve yüzlerini bir karalık ve bir aşağılanma bürümez. İşte onlar, o bahçenin arkadaşlarıdır. Onlar onda sürekli kalıcıdırlar.

27- Ve o kötülükleri kazanmış olan kimselerin karşılığı, o kötülüklerin örneği kadardır. Ve onları bir aşağılanma bürür. Onlar için Allah'tan (gelen azaptan) hiçbir sarıcı yoktur. Yüzleri o geceden bir karanlık kesit gibi kaplanmıştır. İşte onlar, o ateşin arkadaşlarıdır. Onlar onda sürekli kalıcıdırlar.

28- 29- Ve o günde onları toplu olarak sürüp toplayacağız, sonra ortaklaştırmış olan kimselere: "Siz ve ortaklarınız yerlerinize" diyeceğiz. Böylece onların arasındaki bağlantıyı ortadan kaldırmışızdır. Ve onların ortakları: "Siz yalnızca bize kulluk etmekte olanlar değilidiniz. Artık Allah, bizimle sizin aranızda bir tanık olarak yeter. Şüphesiz ki biz sizin kulluğunuzdan kesinlikle duyarsızlardık." dedi.

30- İşte orada her bir benlik geçmişiyle yoklanır. Ve o gerçek yönelenleri Allah'a geri döndürülmüşler ve yakıştırmakta oldukları şeyler de onlardan sapmıştır.

31- De ki: "O gökten ve o yerden size kim rızık veriyor? Ya da o işitmeye ve o görmelere hükümran olan kimdir? Ve o ölüden o yaşayanı ve o yaşayandan o ölüyü kim çıkarıyor? Ve (yer ve gök ile ilgili) o buyruğu ardı ardına kim düzenliyor? Diyecekler ki "Allah." Öyleyse de ki: "Hiç korunmaz mısınız?"

32- İşte bu Allah sizin o gerçek Efendinizdir. O gerçekten sonra artık o sapkınlıktan başka ne vardır? Böyle iken nasıl da çevriliyorsunuz?

33- Senin Efendinin itaatten çıkmış olanlar üzerindeki "Şüphesiz ki onlar inanmazlar" sözü işte böyle gerçek oldu.

34- De ki: "Ortaklarınızdan o takdiri başlatır sonra onu tekrar döndürür kimse var mıdır? De ki: " Allah, o takdiri başlatır sonra onu tekrar döndürür. Böyle iken nasıl çarptırılıyorsunuz?"

35- De ki: "Ortaklarınızdan o gerçeğe ileten kimse var mıdır? De ki: "Allah, o gerçeğe iletir. Öyleyse o gerçeğe ileten kimse mi, yoksa doğruya iletilmedikçe kendisini doğruya iletemeyen kimse mi takılmaya daha hak sahibidir? Size ne oluyor nasıl karar veriyorsunuz?"

36- Ve onların tamamı (yanlış) kanaatten başkasına takılmıyorlar. Şüphesiz ki o (yanlış) kanaat, gerçekten yana hiçbir şekilde zenginlik sağlamaz. Şüphesiz ki Allah, onların yapmakta oldukları şeyleri en iyi bilicidir.

37- Ve bu okunan (Kur'an) Allah'ın aşağısından (biri tarafından) yakıştırılan bir şey değildir. Fakat önündekinin doğrulayıcısı ve o kitabın ayrıntılı bir açıklamasıdır. O tüm insanların Efendisinden olması konusunda onda hiçbir belirsizlik yoktur.

38- Yoksa "Onu kendisi yakıştırdı" mı diyorlar? De ki: "Öyleyse, eğer doğru söyleyenler iseniz onun örneği bir sure getirin ve Allah'ın aşağısından gücünüzün yettiği kimseleri de çağırın."

39- Hayır, onlar bilgisini kuşatamadıkları ve onun (verdiği haberin) geri dönüşümü henüz kendilerine gelmemiş şeyi yalanladılar. Kendilerinden öncekiler de işte böyle yalanlamışlardı. O haksızlık yapanların sonu nasıl oldu artık bir bak.

40- Ve içlerinden ona (sonradan) inanacak kimse vardır ve içlerinden ona (sonradan da) inanmayacak kimse vardır. Ve senin Efendin o bozuculuk yapanları en iyi bilendir.

41- Eğer seni yalanlayacak olurlarsa artık de ki: "Benim işim banadır ve sizin işiniz de sizedir. Sizler benim işlemekte olduğum şeylerden berisiniz ve ben de sizin işlemekte olduğunuz şeylerden beriyim."

42- Ve içlerinden seni dinleyenler vardır. Ve eğer ki bağ kurmazlar olsalar da, o sağırlara artık sen mi işittireceksin? 

43- Ve içlerinden sana bakanlar vardır. Ve eğer ki görmezler olsalar da, o körleri artık sen mi doğruya ileteceksin?

44- Şüphesiz ki Allah, o insanlara hiçbir şekilde haksızlık yapmaz. Fakat o insanlar kendi benliklerine haksızlık yapıyorlar.

45- Ve onları (kabirlerinde) sanki o gündüzden bir saatten başka kalmamışlar gibi, kendi aralarında birbirleri ile tanışacak olarak sürüp toplayacağımız gün, Allah'ın karşılaşmasını yalanlamış olanlar kesinlikle ziyan etmişler ve doğruya iletilenler olmamışlardır.

46- Ve eğer onlara söz verdiğimizin bir kısmını sana göstersek veya seni ömrünü tamamlasak, artık onların dönüşü bizedir. Sonra Allah onların yapmakta oldukları şeylerin üzerinde bir tanıktır.

47- Ve her bir toplumun bir elçisi vardır. Elçileri (tanıklık için) geldiği zaman, onların arasında (karar) hakkaniyetle yerine getirilir. Ve onlara haksızlık yapılmaz.

48- Ve: "Eğer doğru söyleyenler iseniz bu söz ne zaman (gerçekleşecek)?" diyorlar.

49- De ki: "Allah dilemedikçe kendi benliğim için bir zarara ve bir faydaya hükümran değilim. Her bir toplum için bir süre vardır. Onların süreleri geldiği zaman, bir saat sonralayamazlar ve de önceleyemezler."

50- De ki: "Gördünüz mü eğer O'nun azabı size geceleyin veya gündüzleyin gelecek olsa, o suç işleyenler ondan neyi (geceyi mi gündüzü mü) çabuklaşmasını istiyor?"

51- (Azap başınıza) çöktükten sonra mı ona inandınız? Şimdi mi? Halbuki (önceden) onun çabuklaşmasını istiyordunuz.

52- Sonra o haksızlık yapmış olan kimselere: "O sürekli kalıcılığın azabını tadın. Kazanmakta olduğunuz şeylerin başkasıyla mı karşılık göreceksiniz?" denildi.

53- Ve senden: "O (azap haberi)gerçek mi?" diye haberlenmek istiyorlar. De ki: "Evet, ve benim Efendime ant olsun ki şüphesiz ki o kesin gerçektir ve siz başarısız bırakıcılar değilsiniz."

54- Ve eğer o yerde olan herşey yanlış yapan benliğin olsaydı, kesinlikle onu kurtulmalık olarak verirdi. Ve o azabı gördüklerinde o pişmanlığı sakladılar. Ve onların arasında (karar) hakkaniyetle yerine getirildi. Ve onlara haksızlık yapılmaz.

55- Dikkat edin, o göklerde ve o yerde olan şeyler şüphesiz ki Allah'ındır. Dikkat edin, şüphesiz ki Allah'ın söz vermesi bir gerçektir. Fakat onların tamamı bilmezler.

56- O, yaşatır ve öldürür ve O'na döndürüleceksiniz.

57- Ey o insanlar, Efendinizden size kesinlikle bir öğüt o göğüslerde olan şeye bir iyileştirme ve o inananları bir doğruya ileten ve bir şefkat gelmiştir.

58- De ki: "Allah'ın lütfuyla ve O'nun şefkatiyle, işte bununla artık sevinsinler. O, onların toplamakta olduğu şeylerden daha hayırlıdır.

59- De ki: "Allah'ın rızıktan size indirip de, ondan yasak ve serbest yaptığınız şeyleri gördünüz mü. De ki: "Size Allah mı onay verdi yoksa siz mi Allah'a karşı yakıştırma yapıyorsunuz?"

60- Ve o yalanı Allah'a karşı yakıştıranların, o kalkışın günü (hakkındaki kesin) kanaati nedir? Şüphesiz ki Allah, o insanların üzerine kesinlikle bir lütuf sahibidir. Fakat onların hiçbiri şükretmezler.

61- Ve sen bir durumda olmuyor ve ondan (o durumdan) okunandan peşi sıra birşey okumuyor ve sizler de işten birşey işlemezsiniz ki, ona döküldüğünüz zaman biz sizin üzerinizde tanıklar olmayalım. Ve o yerde ve o gökte bir zerre ağırlığının bir kısmı dahi, senin Efendinden uzak kalmıyor ve ondan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki, bir açıklanan kitapta olmasın. 

62- Dikkat edin, şüphesiz ki Allah'ı yönelen edinenlere hiç bir kaygı olmaz ve onlar üzülmezler.

63- Onlar ki, inanmış ve korunmakta olanlardır.

64- Onlar için bu şimdiki yaşamda ve o son (yaşam)da o müjde vardır. Allah'ın kelimeleri için hiçbir değiştirme olmaz. İşte bu, o büyük başarının ta kendisidir.

65- Ve onların dedikleri sakın seni üzmesin. Şüphesiz ki o güçlülük toplu olarak Allah'ındır. O, o en iyi işiticinin, o en iyi bilicinin ta kendisidir.

66- Dikkat edin, o göklerde kim varsa ve o yerde kim varsa şüphesiz ki Allah'ındır. Allah'ın aşağısından olanlara çağrı yapmakta olanlar (gerçekte o) ortaklara takılmıyorlar. Onlar (yanlış) kanaatten başkasına takılmıyorlar. Ve onlar saçmalamaktan başkasını da yapmıyorlar.

67- O ki, size o geceyi onda durulmanız için ve o gündüzü de bir görünür olarak, oluşturdu. Şüphesiz ki bunda, işiten bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

68- "Allah bir çocuğa tutundu" dediler. O, her türlü eksiklikten uzaktır. O, o çok zengindir. O göklerde ne varsa ve  o yerde ne varsa O'nundur. Yanınızda buna dair hiçbir yetki yoktur. Allah'a karşı bilemeyeceğiniz birşeyi mi diyorsunuz?

69- De ki: "Şüphesiz ki o yalanı Allah'a karşı yakıştıranlar, başarıya eriştirmezler."

70- Bu şimdikinde bir yararlılıktır, sonra onların dönüşleri bizedir, sonra onlara gerçeği örtmeleri nedeniyle o sert azabı tattıracağız.

71- 72- Ve onlara Nuh'un haberini peşi sıra oku. Bir zaman topluluğuna: "Ey topluluğum benim (tevhidi) duruşum ve Allah'ın ayetlerini hatırlatmam size ağır geliyorsa, artık ben sadece Allah'a dayandım. Artık siz ortaklarınız ile beraber buyruğunuz hakkında toplanın (karar kılın), sonra buyruğunuz size keder olarak kalmasın, sonra bana (olan kararı) yerine getirin ve bana sakın baktırmayın. Eğer (başka tarafa) yönelirseniz, ben sizden hiçbir iş karşılığı sormadım. Benim iş karşılığım Allah'tan başkasının üzerinde değildir. Ve ben o teslim olanlardan olmamla buyuruldum" demişti.

73- Buna rağmen onu yalanladılar. Bunun üzerine biz de onu ve onun beraberinde o gemide olan kimseleri kurtardık ve onları ardıllar olarak oluşturduk ve ayetlerimizi yalanlamış olanları ise batırdık. Artık bak o uyarılmışların sonu nasıl olmuş.

74- Sonra onun arkasından onların topluluklarına elçileri harekete geçirdik. Onlara o apaçık delilleri getirdiler. Önceden kendisini yalanladıkları şeye asla inananlar olmadılar. O sınırı aşanların kalplerine işte böyle damga vururuz.

75- Sonra onların arkasından Musa'yı ve Harun'u Firavun ve onun dolularına, (gözle görülen) ayetlerimizle harekete geçirdik. Fakat büyüklük tasladılar ve suç işleyenler topluluğu oldular.

76- Onlara yanımızdan o gerçek geldiğinde: "Şüphesiz ki bu kesinlikle bir açıklanan sihir" dediler.

77- Musa: "Size o gerçek geldiğinde böyle mi diyorsunuz? Bu sihir midir? Oysa o sihirbazlar başarıya eriştirilmez" dedi.

78- (Onlar da): "Sen bize atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyden eğilimi kesmemiz ve bu yerde o büyüklüğün ikinizin olması için mi geldin? Ve biz sizin ikinize inananlar olmayacağız" dediler.

79- Ve Firavun: "Bütün en iyi bilen sihirbazı bana getirin" dedi.

80- O usta sihirbazlar geldiğinde Musa onlara: "Atacısı olduğunuz şeyleri  atın" dedi.

81- 82- Attıklarında ise Musa: "Sizin o kendisini getirdiğiniz şey, sihirdir. Şüphesiz ki Allah, onu geçersizleştirecektir. Şüphesiz ki Allah, o bozuculuk yapanların işini düzeltmez. Ve eğer ki o suç işleyenler çirkin görse de, Allah kendi kelimeleri ile o gerçeği ortaya çıkaracaktır" dedi.

83- Musa'ya, topluluğu içindeki bir soy, ancak Firavun ve onun dolularının onların deneme aracı olma kaygısıyla inandı. Çünkü Firavun o yerde çok yüceydi. Ve şüphesiz ki o kesinlikle o savurganlık yapanlardandı.

84- Ve Musa (topluluğuna): "Ey topluluğum eğer Allah'a inandıysanız, eğer teslim olanlarsanız artık yalnızca O'na dayanın" dedi.

85- 86- Bunun üzerine onlar da: "Allah'a dayandık. Ey Efendimiz bizi o haksızlık yapan topluluğa bir deneme aracı yapma. Ve bizi şefkatinle o gerçeği örtenler topluluğundan kurtar" dediler.

87- Ve Musa'ya ve kardeşine: "Topluluğunuz için Mısır'a evler yerleştirin ve evlerinizi birbirine yönelik hale (birbirinden haber alabilecek vaziyete) dönüştürün ve o kulluk görevini ayakta tutun ve o inananları müjdele" diye vahyettik.

88- Ve Musa: "Ey Efendimiz, şüphesiz ki sen Firavun ve onun dolularına bu şimdiki yaşamda süs ve mallar verdin. Ey Efendimiz, bunun sonucunda senin yolundan saptırıyorlar. Ey Efendimiz, onların mallarının üzerine silgi çek ve kalplerinin üzerini sertleştir. Artık onlar o acı azabı görmelerine kadar, inanmazlar" dedi.

89- (Allah): "İkinizin çağrısı kesinlikle cevaplandırılmıştır. Artık ikiniz dimdik ayakta durun ve bilmezlerin yoluna sakın takılmayın" dedi.

90- Ve Yakub'un oğulları'nı o su kütlesini geçirdik. Firavun ve onun askerleri bir hadsizlikle ve düşmanlıkla onlara takıldılar. Nihayet o batma hali ona yetiştiği zaman: "Ben inandım, gerçek şu ki; Yakub oğulları'nın kendisine inandığından başka tanrı yoktur ve ben o teslim olanlardanım" dedi.

91- 92- Şimdi mi? Önceden karşı çıkmış ve o bozuculuk yapanlardan olmuştun. Artık bugün senin ardıllarına (gözle görülen) bir ayet olman için senin zırhını kurtaracağız. Ve şüphesiz ki o insanlardan birçoğu ayetlerimizden kesinlikle duyarsızdırlar.

93- Ve ant olsun ki Yakub'un oğulları'nı doğru bir yerleşkeye yerleştirdik ve onları o temizlerden rızık verdik. Kendilerine o bilgi gelinceye kadar, aykırı düşmediler. Şüphesiz ki senin Efendin o kalkışın gününde aykırı düşmekte oldukları şeyler hakkında onların arasında (kararı) yerine getirecektir.

94- Eğer sana indirdiğimizden bir kuşkuda isen, senden önceki o kitab (Tevrat)ı okuyanlara sor. Ant olsun ki sana Efendinden o gerçek gelmiştir. Öyleyse sakın o tereddüde düşenlerden olma.

95- Ve sakın Allah'ın ayetlerini yalanlayanlardan olma. Yoksa o ziyan edenlerden olursun.

96- 97- Şüphesiz ki senin Efendinin (azap) kelimesi üzerlerine gerçek olmuş olanlar, eğer ki onlara her ayet gelmiş olsa da, o acı azabı görmelerine kadar, inanmazlar.

98- Yunus topluluğu dışında (sonradan) inanıp ta inanması ona fayda vermiş (başka) bir kasaba da olması gerekmez miydi? Onlar inandıklarında bu şimdiki yaşamdaki o rezillik azabını onlardan kaldırdık ve bir vakte kadar onları yararlandırdık.

99- Ve eğer senin Efendin dilemiş olsaydı, o yerdeki kimselerin hepsi kesinlikle toplu olarak inanırdı. İnananlardan olmalarına kadar, o insanları artık sen mi zorlayacaksın?

100- Allah'ın onayı olmadıkça bir benliğin inanması olamaz. Allah, o pisliği bağ kurmazların üzerine yığar.

101- De ki: "O göklerde ve o yerde ne var bir bakın." Ancak, (gözle görülen) o ayetler ve o uyarılar inanmazlar topluluğunu (n inancını) zenginleştirmiyor.

102- Onlar kendilerinden önce gelip geçenlerin günlerinin örneğinden başkasına mı bakıyorlar? De ki: "Artık bakının şüphesiz ki ben de sizin beraberinizde o bakınanlardanım."

103- Sonra elçilerimizi ve inanmış olan kimseleri kurtarırız. İşte böyle, o inanmışları kurtarmak bizim üzerimizde bir haktır.

104- 105- 106- De ki: "Ey o insanlar, eğer siz benim yaşam sistemimden bir kuşku içindeyseniz, artık (bilin ki) ben sizin Allah'ın aşağısından kulluk ettiklerinize kulluk etmiyorum. Fakat ben, sizin ömrünüzü tamamlayacak olan Allah'a kulluk ediyorum. Ve ben o inananlardan olmamla ve yüzünü (fıtrat yasalarına) bir meyleden olarak o yaşam sistemine doğrult ve o ortak koşanlardan sakın olma diye ve Allah'ın aşağısından sana fayda veremez ve zarar veremez şeyleri çağırma, eğer böyle yaparsan, o takdirde şüphesiz ki sen de o haksızlıkı yapanlardansın" (buyuruldum).

107- Ve eğer Allah sana bir zarar dokundurursa, artık onu O'ndan başka kaldırıcı olmaz. Ve eğer senin için bir hayır isterse, artık O'nun lütfunu da geri döndürücü olmaz. Onu kullarından kimi dilerse eriştirir. Ve O, o çok bağışlayıcıdır o çok merhamet edicidir.

108- De ki: "Ey o insanlar, Efendinizden o gerçek kesinlikle size gelmiştir. Artık kim doğruya iletilirse, ancak ve ancak kendi benliği için iletilir. Ve kim saparsa, ancak ve ancak kendi benliğine karşı sapmış olur. Ve ben sizin dayanağınız değilim."

109- Ve sana vahyedilmekte olana takıl ve Allah karar verinceye kadar, direnip gayret et. Ve O, o karar vericilerin en hayırlısıdır. 


29 Haziran 2024 Cumartesi

TEVBE SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Allah'tan ve O'nun elçisinden, o ortak koşanlardan antlaşma yaptıklarınıza bir ilişik kesme bildirisidir.

2- Artık o yerde dört ay dolaşın ve Allah'ı başarısız bırakıcılar olmadığınızı bilin ve şüphesiz ki Allah, o gerçeği örtücüleri rezil edicidir.

3- Ve Allah'tan ve O'nun elçisinden o büyük hacc günü o insanlara bir duyurudur: Şüphesiz ki Allah o ortak koşanlardan beridir ve O'nun elçisi de. Eğer itaate dönerseniz, artık o sizin için daha hayırlıdır. Ve eğer (başka tarafa) yönelirseniz, artık Allah'ı başarısız bırakıcılar olmadığınızı bilin. Ve gerçeği örtmüş olanları bir acı azapla müjdele.

4- O ortak koşanlardan antlaşma yaptığınız, sonra (sözleşmelerinden) size karşı hiçbir şeyi eksik yapmamış ve size karşı bir kimseyle sırt sırta vermemiş olanlar, bunun dışındadır. Artık onların antlaşmalarını son uzatmalarına kadar tamamlayın. Şüphesiz ki Allah, o korunanları sever.

5- Artık o yasak aylar sıyrıldığı zaman, artık o ortak koşanları nerede bulursanız öldürün ve onları tutun ve kısıtlayın ve onlar için her gözlem yerine oturun. Eğer itaate dönerler ve o kulluk görevini ayağa kaldırırlar ve o arınmayı yerine getirirlerse, artık onlara yollarını (serbestçe dolaşmaları için) boş bırakın. Şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

6- Ve o ortak koşanlardan biri eğer senden himaye isterse, sen de Allah'ın kelâmını işitene kadar, onu himaye et sonra da onu güvende olacağı yere ulaştır. Bu, onların bilmezler topluluğu olmaları nedeniyledir.

7- O yasak mescitin yanında antlaşma yaptıklarınız dışında, o ortak koşanların Allah'ın yanında ve O'nun elçisinin yanında nasıl bir antlaşması olabilir? Onlar size karşı dosdoğru olurlarsa, artık siz de onlara karşı dosdoğru olun. Şüphesiz ki Allah, o korunanları sever.

8- Nasıl (bir antlaşma olabilir ki)? Ve eğer sizin üzerinize üstün gelselerdi, sizin hakkınızda bir yakınlık bağı ve bir anlaşma yükümlülüğü gözetmezlerdi. Onlar ağızları ile sizi hoşnut ederler ve onların kalpleri ise direnir ve onların tamamı itaatten çıkanlardır.

9- Onlar, Allah'ın ayetlerini bir az bedele değiştiler de, O'nun yolundan uzaklaştırdılar. Şüphesiz ki onların işlemekte oldukları şeyler ne kötüdür.

10- Bir inanan hakkında bir yakınlık bağı  ve bir anlaşma yükümlülüğü gözetmezlerdi. Ve işte onlar, o sınırı aşanların ta kendileridir.

11-  Eğer itaate dönerler ve o kulluk görevini ayağa kaldırırlar ve o arınmayı yerine getirirlerse, artık o yaşam sisteminde sizin kardeşlerinizdir. Ve biz bilmekte olan bir topluluk için o ayetleri ayrıntılı olarak açıklıyoruz.

12- Ve eğer antlaşmalarının arkasından yeminlerini bozarlar ve sizin o yaşam sisteminize dil uzatırlarsa, artık sizde o gerçeği örtenlerin önderleriyle öldürüşün. Çünkü onların yeminleri(nin geçerliliği) olmaz. Umulur ki onlar (düşmanlıktan) vazgeçerler.

13- Yeminlerini bozmuş olan ve o elçiyi (Mekke'den) çıkarmaya eğilim göstermiş olan ve sizinle (öldürüşmeye) ilk defa (kendileri) başlamış olan bir toplulukla öldürüşmeyecek misiniz? Yoksa onlardan endişeleniyor musunuz? Eğer inananlar iseniz, artık Allah kendisinden endişelenmenize daha hak sahibidir.

14- 15- Onlarla öldürüşün ki, Allah sizin ellerinizle onları azaplandırsın ve onları rezil etsin ve onlara karşı size yardım etsin ve inananlar topluluğunun göğüslerini iyileştirsin. Ve onların kalplerindeki kini gidersin. Ve Allah kime dilerse lütufla döner. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

16- Yoksa Allah içinizden güçlerini kullanmış olanları ve Allah'tan ve O'nun elçisinden ve o inananların aşağısından başka bir sırdaş sahiplenmemiş olanları bilmeden bırakılacağınızı mı hesap ettiniz? Ve Allah, işlemekte olduğunuz şeyleri en iyi haber alıcıdır.

17- O gerçeği örtmelerine kendi benlikleri tanıklık edenler iken, o ortaklaştıranların Allah'ın boyun eğilen yerlerini onarmaları (doğru) değildir. İşte onların işledikleri boşa gitmiştir. Ve onlar, o ateşin içinde sürekli kalıcıdırlar.

18- Allah'ın boyun eğilen yerlerini ancak ve ancak, Allah'a ve o son güne inanmış ve o kulluk görevini ayakta tutmuş ve o arınmayı yerine getirmiş olan ve Allah'tan başkasından endişelenmeyen kimseler onarabilir. İşte bunların o doğruya iletilenlerden olması umulur.

19- Yoksa siz o hacılara suvarmayı ve o yasak mesciti onarmayı, Allah'a ve o son güne inanmış ve Allah'ın yolunda gücünü kullanmış kimse(nin yaptığı) gibi (aynı) mi saydınız? Bunlar Allah'ın yanında denk olmazlar. Ve Allah, o haksızlık yapanlar topluluğunu doğruya iletmez.

20- Onlar ki, inandılar ve göç ettiler ve Allah'ın yolunda mallarıyla ve benlikleriyle güçlerini kullandılar. (İşte onların) Allah'ın yanındaki kademeleri daha büyüktür. Ve işte onlar, o başaranların ta kendileridir.

21- Efendileri onları kendisinden bir şefkat ve bir hoşnutluk ve onda kalıcı nimetler olan bahçeler ile müjdeliyor.

22- Orada sonsuz olarak sürekli kalıcılar olacakları. Şüphesiz ki Allah, bir büyük iş karşılığı O'nun yanındadır.

23- Ey inanmış olanlar, babalarınıza ve kardeşlerinize, eğer o gerçeği örtmeyi o inancın üzerine sevip tercih ediyorlarsa, yönelenler olarak sahiplenmeyin. İçinizden kim onlara yönelirse, işte onlar, o haksızlığı yapanların ta kendileridir.

24- De ki: "Eğer babalarınız ve oğullarınız ve kardeşleriniz ve eşleriniz ve oymağınız ve gayret ederek kazandığınız mallar ve durgun gitmesinden endişelenmekte olduğunuz ticaret ve hoşlandığınız durulma yerleri, size Allah'tan ve O'nun elçisinden ve O'nun yolunda gücünüzü kullanmaktan daha sevimli ise, artık Allah buyruğunu getirinceye kadar, bekleyin. Ve Allah, o itaatten çıkanlar topluluğunu doğruya iletmez."

25- Ant olsun ki Allah size size pek çok savaş meydanlarında ve Huneyn gününde de yardım etmişti. Hani çokluğunuz sizi şaşırtmıştı da bu sizden bir şeyi zenginleştirmemiş ve o yer tüm genişliğine rağmen size dar gelmiş, sonra arka dönenler olarak (başka tarafa) yönelmiştiniz.

26- Sonra Allah, elçisinin üzerine ve o inananların üzerine durgunluğunu indirdi ve sizin onları  göremediğiniz bir ordu indirdi ve gerçeği örtmüş olanları azaplandırdı. İşte bu, o (gerçeği) örtücülerin karşılığıdır.

27- Sonra bunun ardından Allah kime dilerse lütufla döner. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

28- Ey inanmışlar, o ortak koşanlar ancak ve ancak pisliktir. Artık bu yıllarından sonra o Yasak Mescit'e yaklaşmasınlar. Ve eğer fakirlikten kaygılanırsanız, Allah dilerse sizi ileride kendi lütfundan zenginleştirecektir. Şüphesiz ki Allah, en iyi bilicidir en bilgedir.

29- O kitap verilmiş olanlardan, Allah'a ve o son güne inanmaz ve Allah ve  O'nun elçisinin yasakladığı şeyi yasaklamaz ve o gerçek yaşam sistemini (kendileri için de) yaşam sistemiedinmezlerle, onlar küçülenler olarak elden o (maddi) karşılığı verinceye kadar, öldürüşün.

30- Ve dönenler* (Yahudiler), "Uzeyr Allah'ın oğludur" dedi. Ve o Yardımcılar* (Hristiyanlar) da "Mesih Allah'ın oğludur" dedi. Bu, ağızlarının dedikleridir. Önceki gerçeği örtmüş olanların sözünü taklit ediyorlar. Allah onları öldürsün nasıl da çarptırılıyorlar.

*Genelde Yahudiler olarak anlam verilen Hadu kelimesine "Dönen" anlamı verme gerekçemiz, Araf. s. 156. ayetinde geçen bağlamına binaendir.
*Nasara kelimesine "Yardımcılar" anlamı verme gerekçemiz, Al-i İmran s. 52. ayetinde geçen bağlamına binaendir.

31- Hahamlarına ve rahiplerine ve Meryem oğlu Mesih'e Allah'ın aşağısından efendiler olarak sahiplendiler. Halbuki bir tek tanrıya kulluk etmekten başkasıyla buyurulmamışlardı. O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O, onların ortaklaştırmakta oldukları şeylerden uzaktır.

32- Ağızları ile Allah'ın ışığını söndürmeyi istiyorlar. Ve Allah ise o gerçeği örtücüler çirkin görse de ancak ışığını tamamlamaya direniyor.

33- O ki, elçisini o ortak koşanlar çirkin görse de yaşam sisteminin tamamını ona sırtlatmak için o doğruya ileten ve o gerçek yaşam sistemi ile gönderdi.  

34- Ey inanmış olanlar, şüphesiz ki o hahamlardan ve o rahiplerden birçoğu, o insanların mallarını kesinlikle o geçersiz nedenle yerler ve Allah'ın yolundan uzaklaştırırlar. Ve onlar ki o altını ve o gümüşü yığarlar ve onları Allah'ın yolunda harcamazlar, artık onları acı bir azabı müjdele.

35- O gün, (yığdıkları) cehennem ateşi üzerinde kızdırılır ve onlarla, onların alınları ve yanları ve sırtları: "Bu benliğiniz için yığdığınız şeydir, öyleyse yığmakta olduğunuz şeyleri tadın" (denilerek) dağlanır.

36- Şüphesiz ki Allah'ın o gökleri ve o yeri takdir ettiği gündeki yazgısında, o ayların sayısı Allah'ın yanında ay olarak onikidir. Bunlardan dördü yasaklıdır. İşte bu, o dimdik duran o yaşam sistemidir. Öyleyse bu aylarda  benliklerinize haksızlık yapmayın ve o ortak koşanlarla onların sizinle hep birlikte öldürüştüğü gibi, sizde onlarla hep birlikte öldürüşün. Ve Allah'ın o korunanların beraberinde olduğunu bilin.

37- O geriye öteleme, ancak ve ancak o gerçeği örtmede artırmadır ki onunla gerçeği örtmüş olanlar saptırılır. Allah'ın yasaklaştırdığı şeyi serbestleştirmek için onu bir yıl serbestleştiriyorlar ve bir yılda yasaklaştırıyorlar, böylece Allah'ın yasaklaştırdığı şeyin sayısına ayak uyduruyorlar. Kötü işleri onlara süslü gösterildi. Ve Allah, o gerçeği örtenler topluluğunu doğruya iletmez.

38- Ey inanmış olanlar, size ne oluyor ki, size: "Allah'ın yolunda sefere çıkın" denildiği zaman o yere ağırlaştınız. Yoksa o son (yaşam) dan (vazgeçip) bu şimdiki yaşama mı hoşlandınız? Oysa bu şimdiki hayatın yararı, o sonrakine göre ancak bir azdır.

39- Eğer siz sefere çıkmazsanız, sizi bir acı azapla azaplandırır ve sizi başka bir toplulukla değiştirir ve siz de O'na hiç bir şeyle zarar veremezsiniz. Ve Allah, her bir şeyin üzerine bir ölçü koyucudur.

40- Eğer siz ona (elçiye) yardım etmezseniz, gerçeği örtmüş olanlar ikinin ikincisi olarak onu çıkardığı zaman da Allah ona kesinlikle yardım etmişti. Hani ikisi o çukurda iken arkadaşına: "Üzülme şüphesiz ki Allah bizim beraberimizdedir" diyordu. Bunun üzerine Allah onun üzerine durgunluğunu indirdi ve sizin onları göremediğiniz bir orduyla onu güçlendirdi ve gerçeği örtmüş olanların kelimesini en aşağı yaptı. Ve Allah'ın kelimesi ise, o en yüksektir. Ve Allah, çok güçlüdür en bilgedir.

41- Zor da gelse kolay da gelse, sefere çıkın ve mallarınız ve benlikleriniz ile Allah'ın yolunda gücünüzü kullanın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.

42- Şayet yakın bir sunum ve orta mesafeli bir sefer olsaydı, kesinlikle sana takılırlardı. Fakat o meşakkatli sefer onlara uzak geldi. Ve "Eğer gücümüz yetseydi, kesinlikle senin beraberinde çıkardık" diye Allah (adın)a yemin edecekler. Onlar (böyle demekle) kendi benliklerini yok ediyorlar. Ve Allah biliyor ki şüphesiz ki onlar, kesinlikle yalancılardır.

43- Allah senden (hatanı) sildi. Doğru söylemiş olanlar sana apaçık belli oluncaya ve sen o yalancıları bilinceye kadar, niçin onlara onay verdin?

44- Allah'a ve o son güne inanmakta olanlar, mallarıyla ve benlikleriyle güçlerini kullanmaları konusunda senden (savaşa çıkmamak için) onay istemezler. Ve Allah, o korunanları en iyi bilicidir.

45- Senden ancak ve ancak, Allah'a ve o son güne inanmaz ve kalpleri belirsizlik içinde olup, belirsizlikleri içinde bir oraya bir buraya geri döndürülüp duranlar onay ister.

46- Ve eğer o (savaşa) çıkmayı istemiş olsalardı, onun için kesinlikle bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların (savaş için) harekete geçmelerini çirkin gördü böylece onları (kararlarında) sebatlandırdı ve onlara: "Oturanların beraberinde oturun" denildi.

47- Eğer sizin içinizde (savaşa) çıkmış olsalardı, size bozgundan başka birşeyi  artırmazlar ve sizin için o kargaşa peşine düşmek için kesinlikle aranıza konuşlanırlardı. Ve içinizde onlara kulak verenler vardır. Ve Allah, o haksızlık yapanları en iyi bilicidir.

48- Ant olsun ki önceden de o kargaşa peşine düşmüşler ve senin için (arkandan) o işleri çevirmişlerdi. Nihayet o gerçek gelmiş ve onlar çirkin görenler oldukları halde Allah'ın buyruğu üstün gelmişti.

49- Ve içlerinden kimi var ki: "Bana (savaşmamak için) onay ver ve beni ateşe düşürme" der. Dikkat edin, onlar o ateşe düşmüşlerdir. Ve şüphesiz ki cehennem, kesinlikle o gerçeği örtücüleri kuşatıcıdır.

50- Eğer sana bir iyilik eriştirilirse, bu onları üzer. Ve eğer sana bir hoş olmayan durum eriştirilirse: "Biz işimizi  kesinlikle (sağlam) tutmuştuk" derler ve sevinenler olarak (başka tarafa) yönelirler.

51- De ki: "Bize, Allah'ın bizim için yazdığından başkası asla eriştirilmeyecektir. O, bizim yönelenimizdir. Ve o inananlar artık yalnızca Allah'a dayansın."

52- De ki: "Siz bizim için, o iki iyiliğin birinden başkasını mı bekliyorsunuz? Ve oysa biz sizin için, Allah'ın kendi yanından veya bizim elimizle size bir azap eriştirmesini bekliyoruz. Artık bekleyin şüphesiz ki biz de sizin beraberinizde bekleyenleriz."

53- De ki: "İsteyerek veya istemeyerek harcayın, sizden asla kabûl edilmeyecektir. Şüphesiz ki sizler, itaatten çıkanlar topluluğu oldunuz."

54- Ve onlardan harcamalarının kabûl edilmesini, onların Allah'ı ve O'nun elçisini (ret ederek) örtmüş olmaları ve o kulluk görevine üşenenlerden başka halde gelmemeleri ve harcamayı çirkin görenler olmalarından başka birşey alıkoymadı.

55- Artık onların malları da ve çocukları da sakın seni şaşırtmasın. Allah onlarla ancak ve ancak, bu şimdiki yaşamda onları azaplandırmayı ve benliklerinin onlar gerçeği örtücü oldukları halde perişan olmasını istiyor.

56- Ve onlar şüphesiz ki sizden olduklarına dair yemin ediyorlar. Oysa onlar sizden değillerdir. Fakat onlar ayrılmakta olanlar topluluğudur.

57- Eğer onlar bir sığınacak bir yer veya çukurluklar veya girebilecek bir delik bulabilselerdi, kesinlikle dolu dizgin olarak ona yönelirlerdi.

58- Ve içlerinden kimi o bağışlar konusunda seni karalar. Eğer onlardan kendilerine verilirse, hoşnut olurlar ve eğer onlardan verilmezse, onlar birden kızarlar.

59- Ve eğer onlar Allah'ın ve O'nun elçisinin onlara verdiği şeye hoşnut olsalar ve: "Allah bize yeter, Allah yakında bize lütfundan verecektir ve O'nun elçisi de, şüphesiz ki biz sadece Allah'a ilgi duyanlarız" deselerdi (onlar için daha hayırlı olurdu).

60- O bağışlar, Allah'tan bir belirleme olarak ancak ve ancak, o muhtaçlara ve o durgunlara ve onun üzerinde (toplamak için) o çalışanlara ve o kalpleri kaynaştırılacak olanlara ve o boyunduruk altındakilere ve o borç altındakilere ve Allah'ın yoluna ve o yolun oğluna (yolda kalmışa) dır. Ve Allah, en iyi bilicidir en bilgedir.

61- Ve içlerinden kimileri o haberciyi rahatsız ediyor ve: "O bir kulaktır"* diyorlar. De ki: "O, sizin için bir hayır kulağıdır. Allah'a inanır ve o inananlara güvenir. Ve içinizden inanmış olan kimseler için bir şefkattir." Ve onlar ki,  Allah'ın elçisini rahatsız ediyorlar, bir acı azap onlar içindir.

*Her duyduğu şeyi onaylayan ve herkesin sözünü kabûl eden kişi.

62- Sizi hoşnut etmek için Allah (adın) a yemin ediyorlar. Eğer inananlar iseler Allah ve O'nun elçisi, kendisini razı etmelerine daha hak sahibidir.

63- Daha şu gerçeği bilmediler mi? Kim Allah'a ve O'nun elçisine sınır koyarsa, şüphesiz ki ona onda sürekli kalacağı cehennem ateşi vardır. İşte bu, o büyük rezilliktir.

64- O ikiyüzlüler, kalplerindeki o şeyi onları haberlendirecek bir surenin üzerlerine indirilmesinden sakınır. De ki: "Alay edin. Şüphesiz ki Allah, sakınmakta olduğunuz şeyi ortaya çıkarıcıdır."

65- Ve ant olsun ki eğer onlara (alaylarının sebebini) sorsan, sana kesinlikle: "Biz ancak ve ancak (lâfa) dalmıştık ve (ciddi bir amacımız olmadan) oynuyorduk" diyeceklerdir. De ki: "Allah'ı ve O'nun ayetlerine ve O'nun elçisine mi alay etmekteydiniz?"

66- Hiç özür ileri sürmeyin, inanmanızdan sonra kesinlikle gerçeği örttünüz. Eğer içinizden bir ekipten (döndükleri için hatalarını) silsek bile, bir ekibi (dönmedikleri için) onları suç işleyenler olmaları nedeniyle azaplandıracağız.

67- O ikiyüzlü erkekler ve o ikiyüzlü kadınlar bir kısmı bir kısmındandır, o yadırgananı buyurur ve o benimsenenden vazgeçirtir ve (cimrilik yaparak) ellerini sıkarlar. Onlar Allah'ı unuttular buna karşılık O'da onları (rahmetinden payı) unuttu. Şüphesiz ki o iki yüzlüler, o itaatten çıkanların ta kendileridir.

68- Allah, o ikiyüzlü erkeklere ve o ikiyüzlü kadınlara ve o azılı gerçeği örtücülere, onda sürekli kalacakları  cehennem ateşini söz verdi. O, onlara yeterlidir. Ve Allah onları dışlamıştır. Ve kalıcı bir azap, onlar içindir.

69- Sizden öncekiler gibi. Onlar sizden kuvvet olarak daha sert ve mallar ve çocuklar bakımından daha çoktu. Onlar kendileri için takdir edilenlerle yararlandılar. Sizler de, sizden öncekilerin kendilerine takdir edilenlerle yararlandıkları gibi, sizlere takdir edilenlerle yararlandınız ve onların daldıkları gibi siz de (şimdiki hayata) daldınız. İşte onların işledikleri bu şimdiki (yaşamda) ve o son (yaşamda) boşa gitmiştir. Ve işte onlar, o ziyan edenlerin ta kendileridir.

70- Onlara, kendilerinden önceki Nuh ve Ad ve Semud topluluğu ve İbrahim topluluğu ve Medyen'in arkadaşları ve o çarptırılmış şehirlerin haberi gelmedi mi? Elçileri onlara o apaçık delillleri getirmişti. Demek ki Allah onlara haksızlık yapıyor değildi. Fakat onlar kendi benliklerine haksızlık yapıyorlardı.

71- O inanan erkekler ve o inanan kadınlar bir kısmı bir kısmın yönelenleridir. O benimsenene uygun olanı buyururlar ve o yadırganandan vazgeçirirler ve o kulluk görevini ayağa kaldırırlar ve o arınmayı yerine getirirler ve Allah'a ve O'nun elçisine itaat ederler. İşte onlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz ki Allah, çok güçlüdür en bilgedir.

72- Allah, o inanan erkeklere ve o inanan kadınlara onda sürekli kalacakları onların altından o nehirler akar bahçeler ve Adn bahçelerinde güzel durulma yerleri söz verdi. Ve Allah'tan bir hoşnutluk ise daha büyüktür. İşte bu, o büyük başarının ta kendisidir.

73- Ey o haberci, o azılı gerçeği örtücülere ve o ikiyüzlülere karşı güç kullan ve onlara karşı sert davran. Ve onların sığınağı cehennemdir. Ve o ne sıkıntılı dönüş yeridir.

74- Demediklerine dair Allah (adın) a yemin ediyorlar. Ve ant olsun ki onlar o gerçeği örtmenin kelimesini söylemişler ve teslim olmalarından sonra gerçeği örtmüş olanlar ve kavuşamadıkları şeye eğilim göstermişlerdir. Onlar Allah'ın ve O'nun elçisinin Allah'ın lütfundan onları zenginleştirmesinden başka (bir nedenle) öç almadılar Eğer itaate dönerlerse, kendileri için hayırlı olur. Ve eğer (başka tarafa) yönelirlerse, Allah onları bu şimdiki (yaşamda) ve o son (yaşamda) bir acı azapla azaplandıracaktır. Ve onlar için bu yerde hiçbir yönelen ve hiçbir yardımcı yoktur.

75- Ve içlerinden kimi: "Ant olsun ki eğer bize kendi lütfundan verirse, biz de kesinlikle bağış vereceğiz ve kesinlikle o düzgünlerden olacağız" diye Allah'a antlaşma yapmıştı.

76- Kendi lütfundan verdiğinde ise, onda cimrilik ettiler ve kayıtsız kalarak (başka tarafa) yöneldiler.

77- Allah'a karşı O'na verdikleri söze aykırı davranmaları ve yalanlamakta olmaları nedeniyle, O'nunla karşılaşacakları güne kadar ikiyüzlülüğü kalplerinde onlara bir son yaptı.

78- Şüphesiz ki Allah'ın onların saklılarını ve başbaşa konuşmalarını bilmekte olduğunu ve şüphesiz ki Allah'ın o algılanamayananların en iyi bilicisi olduğunu bilmediler mi?

79- Onlar ki, o inananlardan o bağışı istekli yapanlara ve güçlerinden başkasını bulamazlara dil uzatarak maskaraya alıyorlar. Allah onları maskara almıştırve bir acı azap onlar içindir.

80- Onlar için bağışlanma iste veya onlar için bağışlanma isteme. Eğer onlar için yetmiş defa bağışlanma istesen de, Allah onları asla bağışlamayacaktır. Bu, onların Allah'ı ve O'nun elçisini (ret ederek) örtmüş olmaları nedeniyledir. Ve Allah, o itaatten çıkanlar topluluğunu doğruya iletmez.

81- O arkada kalanlar, Allah'ın elçisine aykırı düşerek (evlerinde) oturmalarına sevindi ve mallarıyla ve benlikleriyle Allah'ın yolunda güçlerini kullanmayı çirkin gördüler ve: "Bu sıcakta sefere çıkmayın" dediler. De ki: "Cehennem ateşi, sıcaklıkça daha serttir." Keşke kavrayabilir olsalardı.

82- Artık kazanmakta oldukları şeylere bir karşılık olarak bir az gülsünler bir çok ağlasınlar.

83- Eğer Allah seni onlardan bir ekibe döndürür de, onlar (sefere) çıkmak için senden onay isteyecek olurlarsa artık onlara de ki: "Benim beraberimde sonsuz olarak asla çıkamayacaksınız ve benim beraberimde bir düşmanla asla öldürüşemeyeceksiniz. Çünkü sizler ilk defasında o oturmaya hoşnut oldunuz. Artık o arkada kalanların beraberinde oturun."

84- Ve onlardan ölen birine sonsuz olarak sahip çıkma ve onun kabrinde de durma. Şüphesiz ki onlar Allah'ı ve O'nun elçisini (ret ederek) örttüler ve itaatten çıkanlar olarak öldüler.

85- Ve onların malları da ve çocukları da seni şaşırtmasın. Allah bunlarla onlara ancak ve ancak bu şimdikinde azap etmek ve benliklerinin onlar gerçeği örtücüler olarak perişan olmasını istiyor.

86- Ve: "Allah'a inanın ve O'nun elçisinin beraberinde gücünüzü kullanın" diye (emreden) bir sure indirildiği zaman, o uzunluk (maddi güç) sahipleri senden onay istemiş ve: "Bizi bırak o oturanların beraberinde olalım" demişlerdi.

87- O arkada kalan kadınların beraberinde olmaya hoşnut oldular ve kalplerinin üzerine damga vuruldu, artık onlar kavramazlar.

88- Fakat o elçi ve onun beraberinde olan inanmış olan kimseler, mallarıyla ve benlikleriyle güçlerini kullandılar. Ve işte onlar için hayırlar vardır. Ve işte onlar, o başarıya eriştirilenlerin  ta kendileridir.

89- Allah onlar için onda sürekli kalacakları onların altından o nehirler akar bahçeler hazırlamıştır. İşte bu, o büyük başarıdır.

90-Ve o bedevilerden (geçerli bir özürleri olmadığı halde) o özür ileri sürenler onlara (savaşmamak için) onay verilmesi için geldi de, Allah'a ve O'nun elçisine yalan söyleyenler (hiçbir özür ileri sürmeden) oturdu. Onlardan gerçeği örtmüş olanlara acı bir azap eriştirilecektir.

91- O zayıflara ve o hastalara ve (savaşa çıkmak için) harcayacak birşey bulamazlara, Allah'a ve O'nun elçisine içtenlikle samimi oldukları sürece bir burukluk yoktur. O iyilik edenlerin üzerine de hiçbir yol (sorumluluk) yoktur. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

92- Ve onları yüklemen için sana geldikleri  zaman: "Sizi onun üzerine yükleyecek birşey bulamıyorum" dediğinde, harcayacak birşey bulamamalarından ötürü üzülerek o yaştan dolayı gözleri dolarak (geriye) yönelenlerin üzerine de (sorumluluk yoktur).

93- O yol (sorumluluk) ancak ve ancak, zengin oldukları halde senden onay isteyerek o arkada kalan kadınların beraberinde olmaya hoşnut olanların üzerinedir. Ve Allah onların kalplerinin üzerine damga vurmuştur, artık onlar bilmezler.

94- (Savaş bitip) onlara geri döndüğünüz zaman size özür ileri sürerler. De ki: "Hiç özür ileri sürmeyin, size asla inanmayacağız. Allah bize iç durumlarınızdan kesinlikle haber vermiştir. Ve işlediğinizi Allah görecek ve O'nun elçisi de (görecek) sonra o algılanamayananın ve o tanık olunanın bilicisine döndürüleceksiniz, artık işlemekte olduğunuz şeyleri sizi haberlendirecektir."

95- (Savaş bitip) onlara çevrildiğiniz zaman onlar(ı sorgulamak)dan kayıtsız kalmanız için size Allah (adın)a yemin edecekler. Artık onlardan yana kayıtsız kal. Şüphesiz ki onlar bir pisliktir. Ve kazanmakta oldukları şeylere bir karşılık olarak onların sığınağı cehennemdir.

96- Onlardan hoşnut olmanız için size yemin ediyorlar. Eğer siz onlardan hoşnut olsanız da, artık şüphesiz ki Allah, o itaatten çıkanlar topluluğundan hoşnut olmaz.

97- O bedeviler gerçeği örtmek ve ikiyüzlülük yönünden daha sert ve Allah'ın elçisinin üzerine indirdiği sınırları bilmemeye daha yatkındırlar. Ve Allah, en iyi bilicidir en bilgedir.

98- Ve o bedevilerden kimi harcamakta olduğu şeyi maddi bir yıkım olarak sahiplenir ve size o (kötü) devirleri gözetler. Devrin o kötüsü onların üzerine olsun. Ve Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi bilicidir.

99- Ve o bedevilerden kimi Allah'a ve o son güne inanır ve harcamakta olduğu şeyi Allah'ın yanında yakınlıklar ve o elçinin sahip çıkması olarak sahiplenir. Dikkat edin şüphesiz ki o, onlar için bir yakınlıktır. Allah onları şefkatine girdirecektir. Şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

100- Ve o göçenler ve o yardımcılardan o öne geçen ilkler ve onlara iyilikle takılan kimseler var ya, Allah onlardan hoşnut olmuş ve onlarda O'ndan hoşnut olmuşlardır. Ve onlara orada sonsuz olarak sürekli kalıcılar olacakları altlarından o nehirler akar bahçeler hazırlamıştır. İşte bu, o büyük başarıdır.

101- Ve çevrenizdeki o bedevilerden ikiyüzlüler de vardır. Ve o şehrin halkından da o ikiyüzlülük üzerinde inat edenler vardır ki onları sen bilmezsin, onları biz biliriz. Onları iki kere azaplandıracağız sonra da bir büyük azaba geri döndürülecekler.

102- Ve düzgün bir işi diğer kötüsüyle karıştıran diğerleri de arkaya takılı suçlarını tanıttılar. Allah'ın onlara lütufla dönmesi umulur. Şüphesiz Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

103- Onların mallarından  bir kısmını bağış olarak tut ki onunla onları temizleyesin ve onları arındırasın. Ve onlara sahip çık. Şüphesiz ki senin sahip çıkman, onlara bir durgunluktur. Ve Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi bilicidir.

104- Onlar, Allah'ın kullarından o itaate dönüşü kabul edenin ve o bağışları tutanın şüphesiz ki O olduğunu bilmediler mi? Şüphesiz ki Allah, o çok lütufla dönücünün, o çok merhamet edicinin ta kendisidir.

105- De ki: "(İşleyeceğinizi) işleyin, artık işlediğinizi Allah görecek ve O'nun elçisi  ve o inananlar da (görecek) ve o algılanamayananın ve o tanık olunanın bilicisine geri döndürüleceksiniz. Artık işlemekte olduğunuz şeyleri sizi haberlendirecektir."

106-Ve diğerleri Allah'ın buyruğu için beklemeye bırakılmışlardır. Onları ya azaplandırır ya da onlara lütufla döner. Ve Allah, en iyi bilicidir en bilgedir.

107- Ve onlar ki, bir zarar vermek ve gerçeği örtmek ve o inananlar arasına ayrılık sokmak ve önceden Allah ve O'nun elçisi ile harp eden kimselere (destek için) gözlemek için bir boyun eğilen yer sahiplendiler. (Sizi inandırmak için de): "Biz o iyilikten başkasını istemedik" diye yemin ediyorlar. Ve şüphesiz ki onların kesinlikle yalancı olduklarına Allah tanıklık eder.

108- Orada sonsuz olarak durma. İlk günden beri o korunma bilinci üzerine temellendirilen boyun eğilen yer, orada durmana daha hak sahibidir. Orada adamlar vardır ki temizlenmeyi severler. Ve Allah, o temizlenenleri sever.

109- Öyleyse yapısını Allah'tan bir korunma bilinci ve bir hoşnutluk üzerine temellendiren kimse mi daha hayırlıdır, yoksa yapısını kösecek bir uçurum kenarına temellendirip de onunla beraber cehennem ateşine kösülüp giden kimse mi? Ve Allah, o haksızlık yapanlar topluluğunu doğruya iletmez.

110- Yaptıkları yapıları, onların kalpleri parça parça olana kadar kalplerinde bir belirsizlik olarak kalmaya devam edecektir. Ve Allah, en iyi bilicidir en bilgedir.

111- Şüphesiz ki Allah o inananlardan mallarını ve benliklerini o bahçe onların olmak üzere değişmiştir. Onlar Allah'ın yolunda öldürüşürler, öldürürler ve öldürülürler. Tevrat'ta ve İncil'de ve bu okunan (Kur'an)da,  kendisinin üzerine yükümlülük olarak aldığı gerçek söz olarak. Ve antlaşmasını Allah'tan daha çok eksiksiz yerine getiren kimdir? O'nunla yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı artık müjdeleşin. Ve işte bu, o büyük başarının ta kendisidir.

112- (Ki onlar) o itaate dönenler, o kulluk edenler, o övgüde bulunanlar, o (yeryüzünde) dolaşanlar, o saygıyla eğilenler, o boyun eğenler, o benimsenene uygun olanı buyuranlar ve o yadırganandan vazgeçirtenler ve Allah'ın sınırlarını kollayanlardır. Ve o inananları müjdele.

113- O haberci ve inanmış olan kimseler için, yakınlık sahipleri olsalar da, onların o şiddetli ateşin arkadaşları olduğu onlara apaçık belli olmasının arkasından, o ortak koşanlar için bağışlanma istemeleri (doğru) değildir.

114- İbrahim'in babası için bağışlanma istemesi, yalnızca ona vermiş olduğu sözden başka bir nedenle değildi. Onun Allah'a düşman olduğu, kendisine apaçık belli olduğunda ise o, ondan beri oldu. Şüphesiz ki İbrahim, başkaları için çokça üzüntü duyan yumuşak davranan biriydi.

115- Ve Allah'ın bir topluluğu doğruya ilettikten sonra, korunmaları gereken şeyleri onlara apaçık belli edene kadar, onları saptıracak değildir. Şüphesiz ki Allah, her bir şeyi en iyi bilicidir.

116- Şüphesiz ki Allah, o göklerin ve o yerin hükümranlığı O'nundur. Yaşatır ve öldürür. Ve sizin için Allah'ın aşağısından hiçbir yönelen ve hiçbir yardımcı yoktur.

117- Ant olsun ki Allah, o haberciye ve içlerinden bir bölüğün neredeyse kalplerinin kaymaya yüz tutması arkasından, o zorluğun saatinde ona takılmış olan o göçenlere ve o yardımcılara lütufla döndü. Sonra onlara lütufla döndü. Şüphesiz ki O, onlara karşı çok acıyıcıdır çok merhametlidir.

118- Ve arkada bırakılmış üç kişiye de. Hattâ ki o yer tüm genişliğine rağmen onlara dar gelmiş ve benlikleri de onlara dar gelmiş ve artık Allah'tan yine kendisinden başka sığınacak olmadığına (kesin) kanaat getirmişlerdi. Sonra onlara dönmeleri için lütufla döndü. Şüphesiz ki Allah, o çok lütufla dönücünün o çok merhamet edicinin ta kendisidir.

119- Ey inanmış olanlar, Allah'tan korunun ve o doğru sözlülerin beraberinde olun.

120- O şehrin halkından ve onların çevresindeki o bedevilerden Allah'ın elçisinden arkada kalmaları ve kendi benliklerini onun benliği üzerine ilgi duymaları (doğru) değildir. Bu onlara bir susuzluk ve bir yorgunluk ve Allah'ın yolunda bir açlık eriştirilmez ve o azılı gerçeği örtücüleri kızdıracak bir yere ayak basmazlar ve de düşmandan bir başarıya kavuşmazlar ki, onunla onlara düzgün iş (işlediği) yazılmış olması nedeniyledir. Şüphesiz ki Allah o iyilik edenlerin iş karşılığını kayba uğratmaz.

121- Ve küçük ve büyük zorunlu bir harcama yapmamış ve de bir vadiyi kesmemiş (geçmemiş) olsunlar ki, Allah'ın onlara ancak işlemekte oldukları şeylerin en iyisi ile karşılık vermesi için yazılmış olmasın.

122- (Medine haricindeki) o inananların hep birlikte (Medine'ye) seferber olmaları (doğru) değildir. Onlardan her bölükten bir ekibin yaşam sisteminde anlayış sahibi olmaları ve döndüklerinde topluluklarını sakınmaya uyarmaları için (Medine'ye) seferber olmaları gerekmez miydi?

123- Ey inanmış olanlar, o azılı gerçeği örtücülerden size yönelenlerle öldürüşün ki sizde bir sertlik bulsunlar. Ve Allah'ın o korunanların beraberinde olduğunu bilin.

124- Ve bir sure indirildiği zaman içlerinden kimi "Bu hanginizin inancını artırdı?" der. İnanmış olanlara gelince, (inen sure) onların inançlarını artırmış ve onlar müjdeleşmektedirler.

125- Ve kalplerinde bir bozukluk olanlara gelince, pisliklerine pislik artırmış ve gerçeği örtücüler olarak ölmüşlerdir.

126- Ve onlar her yıl bir kere veya iki kere denenmekte olduklarını görmüyorlar mı? Sonra itaate dönmezler ve hatırlamazlar.

127- Ve bir sure indirildiği zaman bir kısmı bir kısmına bakıp "Sizi bir kimse görüyormu? (diyerek) çevrildiler. Allah onların kalplerini çevirmiştir. Çünkü onlar, kavramazlar topluluğudur. 

128- Ant olsun ki size benliklerinizden (sizin gibi beşer olan) sizin şiddetli sıkıntıya düşmeniz benliğine ağır gelen, size karşı istekli, o inananlara karşı ise çok acıyıcı çok merhametli bir elçi gelmiştir.

129- Eğer (başka tarafa) yönelirlerse artık onlara de ki: "Allah bana yeterlidir. O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O'na dayandım ve O, o çok büyük taht'ın Efendisidir."


13 Haziran 2024 Perşembe

Enfâl s. 33. Ayetinde وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ İfadesinde Kast Edilenler Kimlerdir?

 Enfal s. 33. ayeti ile ilgili daha geniş bilgi sahibi olmak isteyen bir kimse, bu ayet ile ilgili olarak yapılan yorumlara ve meâllere baktığında bağlam ile alakası olmayan bilgiler olduğunu görecektir. Bazı meâl ve yorumlarda yazımıza başlık yaptığımız ifade ile inananların kast edildiği yönünde bilgiler olduğunu gördüğü zaman, "Acaba öyle mi?" sorusunun cevabını arayacaktır. Biz bu yazımızda bu ayetin bağlamı üzerinden bir anlama çalışması yapmaya çalışacağız. 

Ayetin metni şu şekildedir: 

وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَاَنْتَ ف۪يهِمْۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ

Bu ayete verilen meâller genelde şöyledir:

Fakat sen, onların içinde oldukça onları azaplandırmaz ve gene yarlıganma dilerlerken Allah onlara azap vermez.

Oysa (ey Resulüm!) Sen onların içlerinde bulunduğun sürece, Allah onları azaplandıracak değildi. Ve onlar, (tevbe istiğfar edip) bağışlanmalarını dilerlerken de, Allah onları azaplandıran olmayacaktır.

Halbuki sen (Ey Rasûlüm), onların içindeyken Allah onlara azap verecek değildi. İstiğfar ettikleri halde de Allah onlara azap edecek değil...

Oysa sen onların içinde bulundukça Allah, onlara azab edecek değildi ve onlar istiğfar ederlerken (içlerinde istiğfar edenler var iken) de Allah, onlara azab edecek değildi.

Yukarıdaki meâl örneklerini anlamak için 32. ayetten başlayan bir okuma yapmak gerektiğini düşünmekteyiz. 

Enfâl s. 32----Hani yine onlar, “Allahımız! Eğer bu kitap senin katından gelen gerçek ise, gökten üzerimize taş yağdır veya bize elem verici bir azap ver!” demişlerdi.

Bu ayette Mekke'li müşriklerin Kur'an'a karşı açıkça meydan okumalarını görmekteyiz. Allah (c.c) ayetin devamında, onların bu meydan okumalarına cevap vermektedir. 33. ayetin metnine dikkat ettiğimizde, 32. ayette Kur'an'a meydan okuyan Mekke'liler, burada "Hum" (onlar) zamiri ile ifade edilmektedir. Ayet içinde 4 adet "Hum" zamiri bulunmakta ve hepsi de Mekke'li müşriklere işaret etmektedir.

Fakat 4. zamirin geçtiği وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ ifadesi ile ilgili tefsirlere ve bazı meâllere baktığımızda, bu ifade ile inananların kast edildiği yönünde izahlar bulunmaktadır. Arapça gramer kaidelerinde her ne kadar bazı istisnai durumlar olsa da, zamir en yakınındaki isme racidir, şeklinde genel bir kaide vardır. Bu kaideden haberi olan bir kimse, "Acaba neden böyle bir yoruma gidildi? sorusunu haklı olarak soracaktır.

Yorumlar hakkında "Bu düşünce kesinlikle yanlıştır" şeklinde bir iddiamız olmamakla birlikte, Kur'an bütünlüğü dikkate alınarak bir okuma yapılsaydı, 33. ayette geçen  وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ ifadesi ile yine Mekke'li müşriklerin kast edildiği rahatlıkla anlaşılacak farklı yorumlara da gerek kalmayacaktı. 

Hud s. ilk ayetlerine baktığımızda, Allah'ın elçisinin muhataplarına O'ndan bağışlama istemelerini söylediğini görmekteyiz. 

Hud s. 1--- Elif, Lam, Ra. (Bu,) Ayetleri muhkem kılınmış, sonra hüküm ve hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından 'birer birer (bölüm bölüm) açıklanmış' bir Kitap'tır.

Hud s. 2--- Öyle ki, Allah'tan başkasına ibadet etmeyin. Gerçekten ben, sizi O'nun tarafından uyaran ve müjdeleyenim;

Hud s. 3--- Ve Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O'na tevbe edin. O da sizi, adı konulmuş bir vakte kadar güzel bir meta (fayda) ile metalandırsın ve her ihsan sahibine kendi ihsanını versin. Eğer yüz çevirirseniz gerçekten ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım.

Hud s. 3. ayetinde Allah'ın elçisinin muhataplarına bağışlama istemelerini söylenmektedir. Hud suresinin bağlamına baktığımızda, önceki elçilerin de muhataplarına bu doğrultuda mesajlar verdiğini görmekteyiz. 

Konumuz olan ayete dönecek olursak, Allah (c.c.) azap için belirli bir şart koşmaktadır. 1- Elçi onların içlerinde olduğu sürece, 2- Onlar Allah'tan bağışlama istedikleri sürece. 

Ancak bu ayet ile ilgili yapılan meâller, 2. şart ile ilgili olarak, halen bağışlanma isteyenler olduğu şeklinde bir anlam vermişlerdir. Bu anlamı vermenin sebebi ise, Mekke'de halen inananların olmasından ötürü, onların Allah'tan bağışlanma istemekte oldukları şeklinde tefsirlerde yapılan yorumların dikkate alınmış olmasıdır. 

Halbuki ayetin siyak ve sibakında inananlar ile ilgili olarak hiçbir ifade bulunmamaktadır. Biz bu tür yorumların Kur'an bütünlüğünün dikkate alınmamasının neticesinde yapıldığını düşünmekteyiz. 

Halbuki وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ ifadesini, Mekke'li müşriklerin bağışlanma istedikleri takdirde şeklinde anlamış olsalardı, daha isabetli yorum ve anlam vermiş olacaklarını düşünmekteyiz. Yani Allah (c.c.) Mekke'li müşriklerin azap isteklerinin geri çevrilmesini, onların bağışlanma istemeleri şartına bağlamaktadır. Yani 33. ayette Allah (c.c) Mekke'li müşriklere dolaylı olarak şöyle söylemektedir:

"Ey Mekke'li müşrikler siz bana meydan okuyarak sizi helâk etmemi istiyorsunuz, ancak benim sizi helâk etmem iki şarta bağlıdır. 1- Benim elçim sizin yaşadığınız topraklarda olduğu sürece sizi helâk etmem, ancak elçi aranızdan giderse 1. şart gerçekleşebilir. 2- Siz inkarı bırakıp inanmaya dönüp bağışlanma istediğiniz takdirde sizi helâk etmem, ancak bunu yapmayıp inkara devam ederseniz o zaman helâk ederim."

Konu ile ilgili ayeti bağlamı dahilinde okuduğumuzda şöyle bir anlam vermek daha isabetli olacaktır.

Enfâl s. --- 30- Ve bir zaman o inkar edenler, seni kısıtlamaları veya seni öldürmeleri veya seni (Mekke'den) çıkarmaları için sana tuzak kuruyordu. Ve onlar tuzak kuruyorlar, Allah'ta onların tuzaklarını boşa çıkarıyordu. Allah tuzakları boşa çıkaranların hayırlısıdır.

Enfâl s. --- 31- Ayetlerimiz onlara okunduğu zaman, "İşittik, şayet dilemiş olsaydık bunu örneği gibisini biz de deriz. Bu öncekilerin yazdıklarından başka birşey değildir." dediler.

Enfâl s. --- 32- Ve bir zaman, "Ey Allah'ımız, eğer bu senin katından bir hakikat ise, o takdirde üzerimize gökten taş yağdır veya bize acı veren azabı getir" demişlerdi.

Enfâl s. --- 33- Ve sen onların içlerinde olduğun halde iken, Allah onlara azap edecek değildir. Ve onlar bağışlanma istiyor halde oldukları takdirde de, Allah onlara azap edici değildir.

Enfâl s. --- 34- Ve onlar, onun sahip çıkan koruyucuları olmadıkları halde, Mescid-i Haram'dan uzaklaştırmaktalar iken, Allah onlara niçin azap etmesin?  Onun sahip çıkan koruyucuları korunanlardan başkası değildir. Fakat onların hiçbiri bunu bilmezler.

Enfâl s. --- 35- Onların, Ev'in (Kabe'nin) çevresindeki tavafları, ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka birşey değildir. İnkar etmekte olmanızdan dolayı artık azabı tadın. 

Ayetleri bağlam dahilinde okuduğumuzda "Onlar" olarak ifade edilenlerin hepsinin Mekke'li müşrikler olduğu anlaşılmaktadır. Bağlam ve anlam müsade etmediği halde, araya inananların sıkıştırılmış olmasının, bağlam ve bütünlük gözetilmemesi sonucunda olduğunu düşünmekteyiz.

                                       EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

12 Haziran 2024 Çarşamba

ENFAL SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Sana (ganimet dışındaki) o fazlalıklardan soruyorlar. De ki: "O fazlalıklar (üzerindeki karar hakkı) Allah'ın ve o elçinindir. Artık Allah'a karşı korunun ve aranızdaki durumu düzeltin. Ve eğer inananlar iseniz, Allah'a ve O'nun elçisine itaat edin."

2- O inananlar ancak ve ancak o kimselerdir ki, Allah hatırlatıldığı zaman kalpleri ürperir ve O'nun ayetleri onlara peşi sıra okunduğu zaman inançları artar ve onlar Efendilerine dayanırlar.

3- Onlar ki, o kulluk görevini ayağa kaldırırlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden harcarlar.

4- İşte onlar, o gerçek olarak inananların ta kendileridir. Rablerinin yanında kademeler ve bir bağışlanma ve bir değerli rızık, onlar içindir.

5- (Fazlalık taksiminden ötürü o inananlardan bazılarının durumu Bedir'de) senin Efendinin seni evinden o gerçekle çıkardığı durum gibidir. Ve şüphesiz ki o inananlardan bir bölük (Bedir'de savaşı) kesinlikle çirkin görenlerdi.

6- O gerçek ( yani savaşma kararı) apaçık belli olduktan sonra bile, baka baka o ölüme sevk ediliyorlarmış gibi sana karşı üstünlük sağlamaya çalışıyorlardı.

7- Ve hani Allah size iki ekipten birini "Şüphesiz ki o sizindir" diye söz veriyordu. Siz ise o dikensiz (silâhsız) olanın sizin olmasını arzu ediyordunuz. Ve Allah ise kelimeleri ile o gerçeği gerçekleştirmek ve o gerçeği örtücülerin arkasını kesmek istiyordu.

8- O suç işleyenler çirkin görse de o gerçeği gerçekleştirmek ve o geçersizi de geçersizleştirmek için.

9- Hani siz Efendinizden yana yakıla yardım istiyordunuz da, hemen: "Şüphesiz ki ben, sizi ardı ardına sıralanan o meleklerden bin tanesi ile uzatıcıyım" (diye) cevaplandırmıştı.

10- Ve Allah onu ancak bir müjde ve onunla kalplerinizin rahatlamasından başka nedenle yapmamıştı. Ve o yardım Allah'ın yanından başkasından değildir. Şüphesiz ki Allah, bir çok güçlüdür, bir en bilgedir.

11- Hani kendisinden bir güvenlik olarak o hafif uyku sizi kaplıyor ve onunla sizi temizlemek ve o şeytanın titretmesini sizden gidermek ve kalplerinizi bağlamak ve onunla ayaklarınızı sabitleştirmek için, üzerinize gökten bir su indiriyordu.

12- Hani senin Efendin o meleklere: "Şüphesiz ki ben sizin beraberinizdeyim. Artık inanmış olan kimseleri(n ayaklarını) sabitleştirin. Gerçeği örtmüş olan kimselerin kalplerini o korkuyla karşılaştıracağım. Artık vurun o boyunlarının üstüne ve vurun onlardan her bir parmağa" (diye) vahyediyordu.

13- Bu, onların Allah ve O'nun elçisiyle ayrışmış olmaları nedeniyledir. Ve kim Allah ve O'nun elçisiyle ayrışırsa, artık şüphesiz ki Allah, o sonuçlandırması çok serttir.

14- Bu, sizin içindir artık onu tadın. Ve şüphesiz ki o gerçeği örtücülere o ateşin azabı da vardır.

15- Ey inanmış olan kimseler, kalabalık halde iken gerçeği örtmüş olan kimselerle karşılaştığınız zaman, sakın o arkaları yöneltmeyin. 

16- Ve kim o gün savaş (taktiği) için bir tarafa kaydırma hali veya askeri birliğe katılma hali dışında arkasını (başka tarafa) yöneltirse, kesinlikle Allah'tan bir hiddete yerleşmiştir ve onun sığınağı cehennemdir. Ve o ne sıkıntılı dönüş yeridir.

17- Sonuçta onları siz öldürmediniz, fakat onları Allah öldürdü. Ve (oku) attığın zaman da sen atmadın fakat (oku) Allah attı. Ve (bunu) o inananları kendisinden bir iyi yoklamayla yoklamak için (yaptı). Şüphesiz ki Allah, bir en iyi işiticidir, bir en iyi bilicidir.

18- Bu, sizin içindir. Ve şüphesiz ki Allah, o gerçeği örtücülerin plânını yıldırıcıdır.

19- Ve eğer zafer istiyorsanız o zafer kesinlikle size gelmiştir. Ve eğer vazgeçerseniz, artık bu sizin için daha hayırlıdır. Ve eğer tekrar dönerseniz, biz de tekrar döneriz. Ve askeri birliğiniz ne kadar çok olsa da, sizi hiçbir şeyle asla zenginleştirmeyecektir. Ve şüphesiz ki Allah, o inananların beraberindedir.

20- Ey inanmış olan kimseler, Allah'a ve O'nun elçisine itaat edin. Ve işitmekte olduğunuz halde iken ondan (elçiden başka tarafa) yönelmeyin.

21- Ve "İşittik" diyenler gibi olmayın, oysa onlar işitmezler.

22- Şüphesiz ki Allah'ın yanında o canlıların en şerlisi, bağ kuramaz o sağırlar ve o dilsizlerdir.

23- Ve eğer Allah onlarda bir hayır bilmiş olsaydı, onlara kesinlikle işittirirdi. Ve eğer onları işittirmiş olsaydı da, onlar kayıtsız kalanlar olarak kesinlikle (başka tarafa) yönelirlerdi.
  
24- Ey inanmış olan kimseler, sizi yaşatacak şeye çağırdığı zaman, Allah'ı ve o elçiyi (olumlu) cevaplandırın. Ve Allah'ın, o kişi ile onun kalbi arasını çevrelemekte olduğunu bilin. Ve gerçek şu ki, O'na sürülüp toplanılacaksınız.

25- Ve bir denemeden korunun, o ki içinizden yalnızca haksızlık yapmış olan kimselere özel olarak eriştirilmez. Ve Allah'ın o sonuçlandırmasının çok sert olduğunu bilin.

26- Ve hatırlayın ki hani siz o yer (Mekke)de zayıf düşürülmüş bir azınlıktınız, o (müşrik) insanların sizi kapıvermelerinden kaygılanıyordunuz da, şükretmeniz için sizi sığındırdı ve kendisinin yardımıyla güçlendirdi ve size o temizlerden rızık verdi.

27- Ey inanmış olan kimseler, Allah'a ve o elçiye ihanet etmeyin. Ve siz bilmekte olduğunuz halde emanetlerinize (Allah ve elçiye karşı olan sorumluluğunuza) ihanet etmeyin.

28- Ve mallarınızın ve çocuklarınızın ancak ve ancak bir deneme olduğunu ve Allah ki, bir büyük iş karşılığının O'nun yanında olduğunu bilin.

29- Ey inanmış olan kimseler, eğer Allah'a karşı korunursanız, size (doğru ile yanlışı) bir ayırma gücü verir ve sizden kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Ve Allah, o büyük lütuf sahibidir.

30- Ve hani o gerçeği örtmüş olan kimseler, seni sabitleştirmeleri (hareketini engellemeleri) veya seni öldürmeleri veya seni (Mekke'den) çıkarmaları için sana tuzak kuruyordu. Ve onlar tuzak kuruyorlar, Allah'ta onlara tuzak kuruyordu. Ve Allah, o tuzak kurucuların en hayırlısıdır.

31- Ve ayetlerimiz onlara peşi sıra okunmakta olduğu zaman: "Kesinlikle işittik, eğer dilersek, bunun örneğini kesinlikle biz de diyebiliriz. Bu, o ilklerin söylencelerinden başkası değil." dediler.

32- Ve bir zaman: "Ey Allah'ımız, eğer bu senin yanından o gerçeğin ta kendisi ise, o takdirde üzerimize gökten taşlar yağdır veya bir acı azabı bize getir" demişlerdi.

33- Ve sen onların içinde iken, Allah onları asla azaplandıracak değildi. Ve onlar bağışlanma istiyor oldukları takdirde de, Allah onlara azap edici değildir.

34- Ve Allah onları neden azaplandırmasın? Ve onlar (inananları) o yasak mescitten uzaklaştırıyorlar ve onlar onun yönelenleri de değildir. Onun yönelenleri o korunanlardan başkası değildir. Fakat onların hiçbiri bilmezler.

35- Ve onların, o ev'in (Kabe'nin) yanındaki kulluk görevleri, bir ıslık çalmak ve bir el çırpmaktan başkası değildir. Öyleyse gerçeği örtmekte olmanız nedeniyle o azabı tadın.

36- Şüphesiz ki gerçeği örtmüş olan kimseler mallarını Allah'ın yolundan alıkoymak için harcıyorlar. Onları (aynı yolda) harcayacaklardır da, sonra (bu yaptıkları) onlara bir özlem olacak, sonra da yenilecekler. Ve gerçeği örtmüş olan kimseler cehenneme sürülüp toplanacaklar.

37- Allah'ın o murdarı o temizden ayırması ve o murdarın bir kısmını bir kısmın üzerine toplu olarak yığarak böylece onu cehenneme atması için. İşte onlar, o ziyan edenlerin ta kendileridir.

38- O gerçeği örtmüş olan kimselere de ki: Eğer vazgeçerlerse, geçmişte olan şey onlara bağışlanacaktır. Ve eğer tekrar dönerlerse, kesinlikle o ilklerin yasası (her zaman uygulamaya) geçmiştir.

39- Ve kargaşa olmayıncaya ve o yaşam sisteminin tamamı Allah'a ait oluncaya kadar, onlarla öldürüşün. Eğer vazgeçerlerse, artık şüphesiz ki Allah, onların işlemekte oldukları şeyleri bir en iyi görücüdür.

40- Ve eğer (başka tarafa) yönelirlerse, artık sizin yöneleninizin Allah olduğunu bilin. Ne güzeldir o yönelen ve ne güzeldir o yardımcı.

41- Ve eğer Allah'a ve o ayırmanın gününde, o iki toplu birliğin karşılaşmasının gününde kulumuzun üzerine indirdiğimize inanıyorsanız, ganimet olarak ele geçirdiğiniz şeyden beşte birinin Allah'a ve o elçiye ve o en yakınlığın sahiplerine ve o yetimlere ve o durgunlara ve o yolun oğluna (yolda kalmışa) olduğunu bilin. Ve Allah, her bir şeyin üzerine bir ölçü koyucudur.

42- Hani siz o yakın vadide ve onlar o uzak vadide ve o binekliler (kervan) sizden daha aşağıda idi. Ve eğer sözleşseydiniz, o verilen söze kesinlikle aykırı davranırdınız. Fakat Allah (her zaman) yapılagelmiş bir buyruğun yerine gelmesi için (böyle yaptı) ki, yok olacak kimse apaçık bir delilden ötürü yok olsun ve yaşayacak kimse de apaçık bir delilden ötürü yaşasın. Ve şüphesiz ki Allah, kesinlikle bir en iyi işiticidir, bir en iyi bilicidir.

43- Hani Allah uykunda onları sana az olarak gösteriyordu. Ve eğer onları sana çok olarak gösterseydi, siz kesinlikle yılgınlığa düşer ve o (savaş) buyruğu konusunda kesinlikle birbirinizle çekişirdiniz. Fakat Allah (sizi bu durumlara düşmekten) uzak tuttu. Şüphesiz ki O, o göğüslerin sahip olduğunu bir en iyi bilicidir.

44- Ve hani onlarla karşılaştığınız zaman, Allah (her zaman) yapılagelmiş bir buyruğun yerine gelmesi için onları sizin gözlerinizde az olarak gördürüyor ve onların gözlerinde de sizi azaltıyordu. Ve o işler Allah'a döndürülür.

45- Ey inanmış olan kimseler, bir askeri birlikle karşılaştığınız zaman, artık (yerinizde) sabitleşin ve başarıya eriştirilmeniz için Allah'ı pek çok hatırlayın.

46- Ve Allah'a ve O'nun elçisine itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin, yoksa yılgınlığa düşersiniz ve rüzgârınız (gücünüz) gider ve direnip gayret edin. Şüphesiz ki Allah, o direnip gayret edenlerin beraberindedir.

47- Ve yurtlarından çalım satarak ve o insanlara gösteriş yaparak çıkmış olanlar ve Allah'ın yolundan uzaklaştıranlar gibi olmayın. Ve Allah, onların işlemekte oldukları şeyleri kuşatıcıdır.

48- Ve o zaman o şeytan onların işlediklerini onlara süslemiş ve: "Bugün o insanlardan sizi hiçbir yenici yoktur ve şüphesiz ki ben sizin için himayeciyim" demişti. Fakat o iki askeri birlik birbirini gördüğünde ise, iki ökçesi üzerinde geri kaçmış ve: "Şüphesiz ki ben sizden beriyim. Şüphesiz ki ben sizin göremeyeceğiniz  şeyleri görüyorum. Şüphesiz ki ben Allah'tan kaygılanıyorum" demişti. Ve Allah, o sonuçlandırması çok serttir.

49- O zaman o ikiyüzlüler ve kalplerinde bir bozukluk olan kimseler: "Bunları yaşam sistemleri aldattı" diyordu. Ve kim Allah'a dayanırsa, şüphesiz ki Allah, bir çok güçlüdür, bir en bilgedir.

50- Ve o melekler, gerçeği örtmüş olan kimselerin ömürlerini tamamlayacakları zaman yüzlerine ve arkalarına vuruyorlarken: "Ve o yakıp kül edicinin azabını tadın" (derlerken onların halini) eğer ki bir görsen...

51- Bu, ellerinizin öncelediği nedeniyle ve Allah'ın o kullara haksızlık yapıcı olmadığındandır.

52- (Bunların gidişatı) Firavun'un hanedanı ve onlardan önceki kimselerin aynı minval üzere gidişatı gibidir. Onlar Allah'ın (gözle görülen) ayetlerini örtmüşler, bundan dolayı Allah'ta arkaya takılı suçları nedeniyle onları tutuvermişti. Şüphesiz ki Allah, bir çok kuvvetlidir, o sonuçlandırması çok serttir.

53- Bu, Allah'ın bir topluluğun üzerine olan bir nimeti, onlar benliklerindeki şeyi başkalaştırana kadar, (O'nun da) başkalaştırıcı olmaması ve Allah'ın bir en iyi işitici, bir en iyi bilici olması nedeniyledir.

54- (Bunların gidişatı) Firavun'un hanedanı ve onlardan önceki kimselerin aynı minval üzere gidişatı gibidir. Onlar Efendilerinin (gözle görülen) ayetlerini yalanlamışlar bundan dolayı biz de arkaya takılı suçları nedeniyle onları yok etmiş ve Firavun yoldaşlarını batırmıştık. Ve her biri haksızlık yapanlardı.

55- Şüphesiz ki Allah'ın yanında o canlıların en şerlisi, gerçeği örtmüş olan kimselerdir. Artık onlar inanmazlar.

56- Onlar ki, içlerinden antlaşma yaptığın, sonra da antlaşmalarını her defasında bozanlardır. Ve onlar korunmazlar.

57- Bundan dolayı eğer onları o harpte ele geçirirsen, artık ardılları olan kimselerin hatırlamaları için onlara gözdağı ver.

58- Ve eğer bir topluluğun ihanetinden kaygılanırsan, sende (anlaşmayı) bir denklik üzere onlara fırlatıp at. Şüphesiz ki Allah o hainlik edenleri sevmez.

59- Ve o gerçeği örtmüş olan kimseler (kaçıp) öne geçtiklerini sakın hesap etmesin. Şüphesiz ki onlar (bizi) başarısız bırakamazlar.

60- Ve onlara karşı kuvvetten gücünüzün yettiği şeyi (asker ve silahtan) ve o (eğitilmiş) bağlı atlardan hazırlayın. Bununla Allah'ın düşmanını ve sizin düşmanınızı ve bunların aşağısındaki diğerlerini -ki onları siz bilmezsiniz, onları Allah bilir- ürkütürsünüz.  Ve Allah'ın yolunda bir şeyden ne harcıyorsanız, size eksiksiz ödenir ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.

61-Ve eğer o barışa kanat açarlarsa, artık sen de ona kanat aç ve Allah'a dayan. Şüphesiz ki O, en iyi işiticinin, en iyi bilicinin ta kendisidir.

62- Ve eğer seni aldatmak isterlerse, şüphesiz ki Allah sana yeterlidir. O ki, seni kendisinin yardımıyla ve o inananlarla güçlendirdi.

63- Ve onların kalplerinin arasını kaynaştırdı. Eğer o yerde olan şeyleri toplu olarak harcasaydın, onların kalplerının arasını yine de kaynaştıramazdın. Fakat Allah onların arasını kaynaştırdı. Şüphesiz ki O, bir çok güçlüdür, bir en bilgedir.

64- Ey o haberci, Allah sana ve o inananlardan sana takılmış kimselere yeterlidir.

65- Ey o haberci, o inananları o öldürüşme üzerinde teşvik et. Eğer içinizden direnip gayret eden yirmi kişi olursa, iki yüz kişiyi yenerler. Ve eğer içinizden yüz kişi olursa, gerçeği örtmüş olan kimselerden bin kişiyi yenerler. (Bu) onların kavramazlar topluluğu olması nedeniyledir.

66-Şimdi Allah sizden hafifletti ve sizde bir zayıflık olduğunu bildi. Artık eğer sizden direnip gayret eden yüz kişi olursa, iki yüz kişiyi yenerler. Ve eğer içinizden bin kişi olursa, Allah'ın onayıyla iki bin kişiyi yenerler. Ve Allah o direnip gayret edenlerin beraberindedir.

67- Hiçbir Haberci için o yerde (savaş meydanında) ağır basana kadar, kendisi için esirleri olması (doğru) değildir. Siz bu şimdiki (yaşamın) sunumunu istiyorsunuz ve Allah ise o son (yaşamı) istiyor. Ve Allah, bir çok güçlüdür, bir en bilgedir.

68- Eğer Allah'tan (fidyenin serbestliğine dair) öne geçmiş bir yazgı olmasaydı, tuttuğunuz şeyde, (fidyede) size kesinlikle büyük bir azap dokunurdu.

69- Artık ganimet olarak ele geçirdiğiniz şeylerden serbest temiz olarak yeyin ve Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir.

70- Ey o haberci, o esirlerden ellerinizdeki kimselere de ki:"Eğer Allah sizin kalplerinizde bir hayır bilirse, sizden tutulmuş olan şeyden daha hayırlısını size verir ve sizi bağışlar. Ve Allah, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok merhamet edicidir." 

71- Ve eğer sana ihanet etmek isterlerse, onlar önceden  kesinlikle Allah'a da ihanet etmişler, O'da (sana) onlardan yana olanak sağlamıştı. Ve Allah, bir en iyi bilicidir, bir en bilgedir.

72- Şüphesiz ki inanmış ve göç etmiş ve Allah'ın yolunda mallarıyla ve benlikleriyle güçlerini kullanmış olan kimseler ve onları (göçenleri) sığındırmış olan ve yardım etmiş olan kimseler, işte onların bir kısmı bir kısmının yönelenidir. Ve inanmış ve göç etmemişlere gelince, onlar göç edinceye kadar, size onların yöneliminden hiçbir şey yoktur. Ve eğer yaşam sistemi ile ilgili sizden yardım isterlerse, o yardımı etmek sizinle onların arasında yeminle bağlanmış söz bulunan topluluğa karşı olması dışında sizin üzerinizedir. Ve Allah, işlemekte olduğunuz şeyleri, bir en iyi görücüdür.
 
73- Ve gerçeği örtmüş olan kimselerin bir kısmı bir kısmın yönelenleridir. Eğer siz de onu (birbirinize yönelen olmayı) yapmazsanız, o takdirde o yerde bir kargaşa ve bir büyük bozuculuk olur.

74- Ve inanmış ve göç etmiş ve Allah'ın yolunda güçlerini kullanmış olan kimseler ve onları (göçenleri) sığındırmış ve onlara yardım etmiş olan kimseler, işte onlar o gerçek inananların ta kendileridir. Bir bağışlanma ve bir değerli rızık onlar içindir.

75- Ve sonradan inanmış ve göç etmiş ve sizin beraberinizde güçlerini kullanmış olan kimseler, işte onlar artık sizdendir. O rahmin sahipleri (akrabalar) Allah'ın yazgısında onların bir kısmı bir kısmına daha yakındır. Şüphesiz ki Allah, her bir şeyi en iyi bilicidir.

Enfâl s. 64. Ayetinin Farklı Mealleri Üzerinde Bir Mülâhaza

Enfâl s. 64. ayet meâlini karşılaştırmalı olarak okuyan bir kimse, bu ayet ile ilgili olarak birbirinden farklı iki meâle rastlayacaktır. Ancak bu iki farklı meâlden birisinin doğru, diğerinin ise yanlış olduğunu söylemek yanlış olacaktır. Çünkü irab kaideleri bakımından farklı tercihler, bu ayetin iki farklı şekilde çevrilmesini mümkün kılmaktadır. 

Ayetin Arapça metni ve iki farklı meâli şöyledir: 

يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ حَسْبُكَ اللّٰهُ وَمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ۟

1. Meâl----Ey peygamber! Allah sana da yeter, sana uyan inanmış kişilere de. 

2. Meâl----Ey Peygamber! Allah ve sana uyan müminler, sana yeter. 

Dikkat edilirse 1. Meâlde, Allah'ın Nebi'ye ve inananlara yeteceği şeklinde bir anlam verilmişken, 2. Meâlde ise, Allah'ın ve inananların Nebi'ye yeteceği şeklinde bir anlam verilmiştir. Bu iki farklı meâlden birisinin doğru, diğerinin ise yanlış olduğunu söylemenin yanlış olacağını yukarıda belirtmiş, bu farklı meâllerin sebebinin ise irab kurallarının tercihlerinden kaynaklandığını söylemiştik.

Ancak bağlama dikkat edersek, hangi anlamın doğruya daha yakın olduğu konusunda bir fikir olmamız mümkün olacaktır. Biz de bağlama riayet ederek bu ayetleri okumaya çalışacağız. Konuyu fazla uzatmamak adına, surenin 62. ayetinden itibaren okumaya başlayacağız.

Konunun daha öncesi müşriklerle savaş ve anlaşmayı bozması ile ilgilidir. 

Enfâl s. 62----- Sana hile yapmak isterlerse, sana Allah yeter. O seni yardımıyla ve müminlerle destekleyendir.

Bu ayette Allah'ın elçisini kendi yardımı ve inananlarla desteklediği beyan edilmektedir. Bu nokta 64. ayeti anlamak için bize bir ipucu vermektedir. Allah (c.c.) elçisini hem kendi yardımıyla hem de inananlarla desteklemesi ayetin anlaşılması için önemli bir noktadır. 

Enfâl s. 63----- (Allah) onların kalplerinin arasını birleştirmiştir. [*] Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların kalplerinin arasını birleştiremezdin fakat Allah onların arasını kaynaştırdı. Şüphesiz ki O güçlüdür, doğru hüküm verendir.

Bu ayette ise Allah (c.c.) inananlarla ilgili olarak, onların daha önce bozuk olan aralarının düzeltilmiş olduğu beyan edilmektedir. 

Enfâl s. 64----- Ey Peygamber! Allah ve sana uyan müminler, sana yeter.

Enfâl s. 64. ayetinin iki farklı şekilde yapılmış meâlinden, bizim tercihimiz 2. meâldir. bunun nedeni ise 62. ayette Allah'ın elçisini inananlarla desteklemiş olduğunu beyan etmesidir Çünkü buradaki anlam 64. ayetin anlamı ile yakından alâkalıdır.

Kur'an ayetleri ile ilgili yorum ve çevirilerde Arapçanın irab kurallarından kaynaklanan farklı yorum ve çeviriler, birçok Kur'an ayetinden rastlamaktadır. Bizler bu farklılıkları doğru veya yanlış olarak ifade etmek yerine, doğruya daha yakın hangisidir? sorusunun cevabını bulmaya çalışmanın daha yerinde olacağını düşünmekteyiz. Bu noktada bağlama dikkat etmek bizi daha doğruyu bulma noktasında önemli bir katkı sağlayacaktır.

                                         EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

3 Haziran 2024 Pazartesi

Kur'an Çeviri Çalışması İle İlgili Birkaç Söz

Blogda yayınlamaya başladığım çalışma, yıllardır okumaya, anlamaya ve yaşamaya çalıştığım Kur'an'ı daha iyi ve doğru anlamak için yapmaya gayret ettiğim bir çeviri çalışmasıdır. Bu çalışma, "Ben herkesten daha iyi çeviri yaparım" iddiası asla değildir. Ancak çevirilerde görülen bazı aksaklıkları tekrar etmemek üzerine kurulmuş bir düşüncenin pratiğe aktarılmaya çalışılan bir ürünü olma gayretiyle yapılmaktadır.

"Her çeviri kişisel bir yorumdur" düşüncesinin doğru tarafı olmakla birlikte, bu doğruluk "Anlam Yorum" tarzında yapılan mealler için daha geçerlidir. Benim yapmaya çalıştığım "Lafzi Çeviri" tarzı, kişisel yorumu en fazla kısıtlayan ve metne sadakat esasına dayalı bir yöntem olması açısından her türlü eleştiriye açıktır. Anlam yorum tarzında kişisel yorum daha fazla öne çıktığı için eleştiri alanı daha kısıtlıdır.

Çalışmamızda merkeze almaya çalıştığımız en önemli nokta, Kur'an'da eş anlamlı kelimenin olmadığı düşüncesinden yola çıkarak her kelimenin kök anlamı üzerinden bütün geçtiği yerlerde aynı anlamı verme çalışmasıdır. Bu nokta dikkatli bir meal okuyucusunun en önemli sıkıntılarından bir tanesidir.

Kur'an meallerini karşılaştırmalı okuyan bir kimsenin karşılaştığı en büyük sorun, ayet içindeki herhangi bir kelimenin veya ibarenin aynı kelime ve ibarenin geçtiği ayetlerdeki anlam uyumuna pek dikkat edilmemesidir. Kur'an'da bulunan herhangi bir kelimenin anlamı kitabın her yerinde kök anlamına uygun biçimde olduğu kanaatine sahip olduğumuz için, bütün kelimeleri kök anlama uygun biçimde vermeye gayret ediyoruz. 

Böyle bir yöntem izlememizdeki amacımız, Kur'an'ın kendi içindeki bütünlüğünün kelimeler ile sağlanmış olmasından dolayı, bu kelimelere farklı anlamlar verilmesinin bu bütünlüğün meallerde görülmemesine yol açmasıdır.

Kur'an'ı Arapça metninden okuyan bir kimse birçok cümlenin özellikle ayet sonlarının farklı surelerde aynı kalıpta geldiğini görecektir. Fakat aynı kalıpta gelen bu cümle veya kelimeler aynı kişi tarafından farklı şekilde anlam verilmiştir. Çevirmenin yapması gereken şey, mealini bitirdikten sonra sadece tekrar gözden geçirerek aynı şekilde gelen ibarelerin çevirisinde uyum sorunu olup olmadığını kontrol etmektir. Maalesef bu kontrolun pek yapılamadığını okuduğumuz meallerden görmekteyiz.

Biz bu hataya düşmemek adına meali her daim kontrol ederek uyum sorunu olup olmadığı noktasında herhangi bir yanlışı düzeltme cihetine gidiyoruz. Bundan dolayı mealimizde her zaman düzeltme yapmamız sözkonusu olmaktadır. 

Bu çeviri bittiği takdirde Kur'an'ı kırık mealden okuyanlar için, kelimeleri anlamada bir kolaylık sağlayabileceğini düşünmekteyiz. Şöyle ki:

Kırık meal okuyan bir kimse okuduğu mealin sayfa kenarındaki diğer meale baktığı zaman, kırık meal ile arasında kelimelerin anlamı açısından pek uyum bulamamaktadır. Bunun nedeni ise sayfa kenerındaki mealin kırık meali yapan kişi tarafından yapılmaması veya kırık meali yapan kişinin sayfa kenarındaki meal ile kırık meal arasında uyum sağlama zorunluluğu yokmuş bir düşünce içinde meal yapmasından kaynaklanmaktadır.

Bizim yapmaya çalıştığımız çeviri derli toplu bir kırık meal çalışması olup, meal okuyucusu Arapça metinde bulunan her kelime ve edatın anlamının çeviriye yansıtılmaya çalışıldığını görecektir. Çevirimizde parantez kullanmamaya büyük ölçüde özen göstermeye çalıştığımız gözden kaçmayacaktır. Açılan parantezlerin çoğu da hazfedilen ifadeleri göstermek içindir.

Eleştiriler bizim için önemli bir katkı sağlama açısından her zaman dikkate alınacaktır.

Gayret bizden başarı Allah'tandır.