20 Şubat 2024 Salı

A'raf s. 43. Ayetinin Farklı Mealleri Üzerinde Bir Düşünce

 Kur'an mealini karşılaştırmalı olarak birkaç mealden birden dikkatli okuyanlar, bazı ayetlerin anlam açısından birbirinden farklı şekilde çevrilmiş olduğunu göreceklerdir. Bu durumla karşılaşan meal okuyucusu, hangi anlamın daha isabetli olduğunu haklı olarak araştırmaya gidecektir.

A'raf s. 43. ayeti, bir meal okuyucusunun böyle durumla karşılaşacağı ayetlerden biridir. Bu ayeti okuyan bir kimse, ayetin birbirinden farklı olarak çevrilmiş iki farklı anlama sahip olduğunu görecektir. Yazımızın konusu, bu farklı anlamdan hangisinin daha isabetli olabileceği yönünde olacaktır.

İlgili ayetin Arapça metni ve iki farklı çeviriden ilkinin mealleri şu şekildedir: 

وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُۚ وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي هَدٰينَا لِهٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلَٓا اَنْ هَدٰينَا اللّٰهُۚ لَقَدْ جَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّۜ وَنُودُٓوا اَنْ تِلْكُمُ الْجَنَّةُ اُو۫رِثْتُمُوهَا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

Ahmet Varol

Gönüllerinde kin adına ne varsa hepsini çıkarmışızdır ve altlarından ırmaklar akmaktadır. "Bizi doğru yola ileterek buraya kavuşturan Allah'a hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet vermiş olmasaydı biz doğru yola giremezdik. Şüphesiz ki Rabbimizin elçileri hakkı getirdiler" derler. Onlara: "İşte bu cennete yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındınız" diye seslenilir.

Ali Bulaç

Biz onların göğüslerinde kinden ne varsa çekip almışız. Altlarından ırmaklar akar. Derler ki: 'Bizi buna ulaştıran Allah'a hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet vermeseydi doğruya ermeyecektik. Andolsun, Rabbimizin elçileri hak ile geldiler.' Onlara: ' İşte bu, yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındığınız cennettir' diye seslenilecek.

Cemal Külünkoğlu

Onların içlerinde kinden ne varsa söküp atarız. Altlarından ırmaklar akarken derler ki: “Hidayetiyle bizi (bu nimete) kavuşturan Allah'a hamdolsun! Allah bize doğru yolu göstermeseydi kendiliğimizden hidayete eremezdik. Andolsun ki; Rabbimizin resulleri hakkı getirmiştir.” (Onlara:) “İşte (dünyada yapmış olduğunuz) güzel işlere karşılık, şu cennete vâris kılındınız” diye seslenilir.

Diyanet Vakfı

(Cennette) onların altlarından ırmaklar akarken, kalplerinde kinden ne varsa hepsini çıkarıp atarız. Ve onlar derler ki: «Hidayetiyle bizi (bu nimete) kavuşturan Allah'a hamdolsun! Allah bizi doğru yola iletmeseydi kendiliğimizden doğru yolu bulacak değildik. Hakikaten Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler.» Onlara: İşte size cennet; yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona vâris kılındınız diye seslenilir.

Elmalılı (sadeleştirilmiş)

Orada kalblerinde bulunan kini çıkarıp atarız. Onların altlarından ırmaklar akar. "Bizi buna erdiren Allah'a hamdolsun. Eğer Allah bizi doğru yola sevk etmeseydi biz doğru yola erişemezdik. Şüphesiz Rabbimizin peygamberleri bize gerçeği getirmişler." derler. Onlara şöyle seslenilir: "İşte size cennet! Yaptıklarınıza karşılık buna varis oldunuz".

Alıntı yaptığımız mealler, www.kuranmeali.com adlı siteden olup, burada sadece birkaç meali örnek olarak alıntıladık. Alıntı yaptığımız mealler övgü veya yergi amaçlı değildir.

A'raf s. 43. ayetine yukarıda verilen 1. grup meallerin ortak yönü, cennete girmiş olanlar tarafından söylenen "Allah bize doğru yolu göstermemiş olsaydı biz kendimiz doğru yolu bulamazdık" şeklindeki ifadedir.

Şimdi aşağıya aynı ayetin farklı şekilde yapılmış 2. grup meal örneklerinden birkaç tanesini verelim:

Bayraktar Bayraklı

Onların göğüslerinde kinden ne varsa hepsini çıkarıp atmışızdır. O cennette altlarından ırmaklar akmaktadır. “Lütfedip bizi buraya getiren Allah'a hamdolsun. Allah bizi getirmeseydi biz bunu bulamazdık. Rabbimizin peygamberleri gerçeği getirmişler” dediler. Onlara, “İşte size cennet, yaptıklarınıza karşılık size miras verildi” diye seslenilecektir.

Hasan Basri Çantay

Kinden göğüslerinde (dünyâdan kalma) ne varsa söküb atacağız. Altlarından ırmaklar akacakdır. «Hamd olsun Allaha ki, derler, bizi hidâyetiyle buna kavuşdurdu. Eğer Allah bize hidâyet etmeseydi kendiliğimizden bunun yolunu bulmuş olamazdık. Andolsun ki, Rabbimizin peygamberleri gerçeği getirmişlerdir». Onlara: «İşte (dünyâda) yapmakda devam etdiğiniz (iyi işler) sayesinde mîrascı edildiğiniz cennet budur» diye nida edilecekdir.

Yaşar Nuri Öztürk

Göğüslerinde düşmanlıktan ne varsa söküp atmışızdır. Irmaklar akar altlarından. Şöyle derler: "Hamd olsun bizi buraya ulaştıran Allah'a. Eğer Allah bize kılavuzluk etmeseydi, biz buraya ulaşamazdık. Yemin olsun ki, Rabbimizin resulleri gerçeği getirmişler." Şöyle seslenilir: "İşte size, yaptıklarınıza karşılık mirasçı kılındığınız cennet!"

Elmalılı (orjinal)

Bir halde ki derunlarında kîn kabilinden ne varsa hepsini söküb atmışızdır, altlarından ırmaklar akar «hamdolsun o Allaha ki hidayetile bizi buna muvaffak kıldı, o bize hidayet etmese idi bizim kendiliğimizden bunun yolunu bulmamıza imkân yoktu, hakıkat rabbımızın Peygamberleri emri hakk ile geldiler» demektedirler, ve şöyle nidâ olunmaktadırlar: işte bu gördüğünüz o Cennet ki buna amelleriniz sebebiyle vâris kılındınız

2. grupta verdiğimiz meallerin ortak yönü, yine cennete girmiş olanlar tarafından söylenen, "Kendilerini cennete Allah'ın ulaştırdığı, kendilerinin Allah'ın nimeti böyle bir şeye ulaşmalarının imkansız" olduğu yönündeki sözleridir.

Ayetin iki farklı mealini verdikten sonra, aradaki farklı anlama sebep olan duruma geçebiliriz.

Ayete iki farklı anlam verilme sebebi, ayet içinde geçen هَدٰينَا- لِنَهْتَدِيَ-هَدٰينَا 

kelimeleridir. Bu 3 kelime aynı kökten olup sözlük olarak, "Yol göstermek, iletmek, klavuzluk yapmak" anlamına gelmektedir. 

Kanaatimizce aradaki anlam farkı, bu kelimenin ıstılahi anlamda mı yoksa lügat anlamında mı kullanılmış olduğunun tercihi noktasındadır. 1. grupta bulunan mealler, kelimeyi ıstılahi anlamda kullanırken, 2. gruptaki mealler, kelimeyi lügat anlamında kullanmayı tercih etmişlerdir.

Peki bu iki farklı mealden hangisi daha isabetlidir?. Meallerden bir grubun doğru diğer grubun ise yanlış olduğunu söylemediğimizi burada önemle hatırlatmak istiyoruz. 

Konunun başlangıcı bir önceki ayet olan 42. ayetten başlamaktadır.

------A'raf s. 42- Onlar ki inandılar ve bozuculuğu önleyici filler işlediler. Hiçbir kimseye gücünün üzerinde bir mükellefiyet yüklemeyiz. İşte onlar cennetin arkadaşlarıdır, orada ölüm görmemek üzere kalıcıdırlar.

Bu ayette yaşamını iman ve salih amel üzerine sürdürmüş ve o halde ölmüş olan insanların, ahiretteki alacakları karşılık bildirilmektedir. 

43. ayetin ilk bölümünde, "Ve göğüslerinde kinden ne varsa söküp attık. Altlarından nehirler akarbuyurularak onların ahiretteki durumları ve verilecek nimetlerden bir kısmı bildirilmektedir.

Ayetin ikinci bölümünde ise, cennete girenlerin sözleri yer almakta, farklı mealler bu bölümün çevirisinden kaynaklanmaktadır. Diğer bölümlerin çevirilerinde herhangi bir farklılık bulunmamaktadır.

وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذٖي هَدٰينَا لِهٰذَا 

Dediler ki: "Övgü Allah'adır. O'ki bizi buna (cennete)iletti"

Dikkat edilirse cennet ehlinin ağzından çıkan ve ayet içinde geçen "Li heze" işaret zamiri cenneti işaret etmektedir. Çünkü konuşanlar cennettedir. Yani cennet ehli kendilerini cennete ulaştıran Allah'a hamd etmektedir. Cümlenin devamına verilecek anlam, bu ibareye verilecek anlam ile doğrudan alakalı olup, farklı meallerin bu zamirin cenneti işaret ettiğine dikkat edilmemesinden kaynaklandığı kanaatindeyiz.

Cennet ehlinin kendilerini cennete yerleştiren Allah'a hamd ettiklerini dikkate alan bir meallendirme yapıldığında ayetin devamı şu şekilde gelecektir: 

"Eğer Allah bizi (cennete)iletmemiş olsaydı, biz kendimizi (cennete) iletebilecek değildik. And olsun ki Rabbimizin elçileri gerçeği getirdi."

Bu durumda, 2. grupta bulunan meal örmeklerinin, 1. gruptaki meal örneklerine nazaran daha isabetli olduğunu söyleyebiliriz. Dikkat edilirse 1. Elmalılı (sadeleştirilmiş), 2. grupta ise Elmalılı (orjinal) meali örnek verilmiştir. Burada dikkat çekmek istediğimiz husus, 2. grupta bulunan orjinal meal ile, 2. grupta bulunan sadeleştirilmiş mealin birbirleri ile uyumlu olmadığıdır. Maalesef Elmalılı mealini sadeleştirmek için ellerine alanlar, Elmalılı'nın verdiği ayet bazı ayet meallerini anlamadan kendi kafalarınca meal vermeye çalışmışlardır.

A'raf s. 43. ayetine bu şekilde verilen farklı mealler, bazılarımız için önemsiz görülebilir. Ancak bizim amacımız meal yapıcılarını övmek veya yermek değil, yapılan meal örneklerini vererek meal okuyucularının bazılarının kafalarında oluşabilecek soru işaretlerine cevap verebilmektir.

A'raf s. 43. ayetine bizim tarafımızdan verilmeye çalışılan meal ise şu şekildedir:

Ve göğüslerinde kinden ne varsa söküp attık. Altlarından nehirler akar. "Övgü Allah'adır. O'ki bizi buna (cennete)iletti. Eğer Allah bizi (cennete)iletmemiş olsaydı, biz kendimizi (cennete) iletebilecek değildik. And olsun ki Rabbimizin elçileri gerçeği getirdi" dediler. Ve onlara "Yapmakta olduklarınızdan dolayı mirasçı kılındığınız cennet işte bu dur" diye seslenildi.

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

17 Şubat 2024 Cumartesi

EN'AM SURESİ MEALİ

 1- O övgü, o gökleri ve o yeri takdir eden ve o karanlıkları ve o ışığı oluşturan Allah'adır. Sonra (gerçeği) örtenler (başka şeyleri) Efendilerine denk tutuyorlar.

2- O, sizi bir çamurdan takdir eden, sonra bir süreyi (ölüm kararını) yerine getirendir. Ve bir isimlenmiş süre O'nun yanındadır. Sonra siz tereddüde düşüyorsunuz.

3- Ve O, o göklerde de ve o yerde de Allah'tır. Sizin saklınızı ve açığınızı biliyor ve kazanmakta olduklarınızı da biliyor.

4- Ve onlara Efendilerinin ayetlerinden bir ayet gelmiyor ki ondan ancak kayıtsız kalanlar olmasınlar.

5- Onlara geldiğinde gerçeği kesinlikle yalanladılar. Artık ileride kendisini alaya almakta oldukları şeyin haberleri onlara gelecektir.

6- Onlardan önce bir kısım kuşaklardan kaçını yok ettiğimizi görmediler mi? O yerde size sağlamadığımız olanağı biz onlara sağlamış ve onların üzerlerine göğü(n yağmurunu) bol bol göndermiş ve altlarından akar o nehirleri oluşturmuştuk. Fakat onları arkaya takılı suçları nedeniyle yok etmiş ve onların arkalarından diğerlerini bir kuşak olarak oluşturmuştuk.

7- Ve eğer sana kağıtta (yazılı halde) bir kitap indirmiş olsaydık ona da elleriyle dokunsalardı, (gerçeği) örtenler kesinlikle "Bu, (sihirbaz olduğunu) açıklayan bir sihirden başka bir şey değil" derdi.

8- Ve "Ona bir melek indirilmiş olmalı değil miydi?" dediler. Ve eğer melek indirmiş olsaydık, o buyruk kesinlikle yerine getirilir, sonra onlara bakılmazdı.

9- Ve eğer onu bir melek olarak yapmış olsaydık, onu yine kesinlikle bir adam olarak yapardık da giydikleri şeyi giydirirdik*.

*Düştükleri şüpheye yine düşürürdük veya giydikleri şüphe elbisesini yine giydirirdik.

10- Ve ant olsun ki senden önceki elçiler de alaya alınmıştı da içlerinden maskaraları, kendisini alaya almakta oldukları şey çepeçevre kuşatmıştı.

11- De ki: "O yerde dolaşın, sonra da o yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir bakın."

12- De ki: "O göklerdeki ve o yerdeki olan şeyler kimindir?" De ki: "Allah'ındır."Kendi benliğine o rahmeti yazmıştır. Ant olsun ki sizi, onda bir belirsizlik olmayan o kalkışın gününe toplayacaktır. Benliklerini ziyana sokmuş olanlar, işte onlar artık inanmazlar.

13- Ve o gece ve o gündüzün içinde durulan O'nundur. Ve O, o en iyi işiticidir o en iyi bilicidir.

14- De ki: "O göklerin ve o yerin yarıp açığa çıkarıcısı ve O yedirir fakat yedirilmez Allah'tan başkasına mı yönelen olarak tutunacağım?" De ki: "Şüphesiz ki ben, teslim olanın ilki olmamla ve sakın o ortak koşanlardan olmamamla buyuruldum."

15-De ki: "Eğer Efendime karşı çıkacak olursam, şüphesiz ki ben bir büyük gün azabından kaygılanırım."

16- O gün kim ondan çevrilirse, kesinlikle (Allah) ona merhamet etmiştir. Ve işte bu, o açıklayan kurtuluştur.

17- Ve eğer Allah sana bir zorluk dokunduracak olursa, artık onu O'ndan başka kaldırıcı yoktur. Ve eğer sana bir hayır dokunduracak olursa, artık O, her şeyin üzerine en doğru ölçü koyucudur.

18- Ve O, kullarının üstünde boyun eğdiricidir. Ve O, O en bilgedir O en iyi haber alıcıdır.

19- De ki: "Hangi şey tanıklıkça en büyüktür?" De ki: "Allah benimle sizin aranızda bir tanıktır. Ve bu okunan (Kur'an) bana, sizi ve ulaştığı kimseyi onunla uyarmam için vahyolundu. Gerçekten siz mi Allah'ın beraberinde diğer tanrılar olduğuna kesinlikle tanıklık ediyorsunuz?" De ki: "Ben tanıklık etmem." De ki: "O, ancak ve ancak tek bir tanrıdır. Ve şüphesiz ben sizin ortaklaştırmakta olduğunuz şeylerden uzağım."

20- Kendilerine o kitabı verdiklerimiz onu (Kur'an'ı) kendi oğullarını tanır gibi tanırlar. Benliklerini ziyana sokmuş olanlar, onlar artık inanmazlar.

21- Ve Allah'a karşı bir yalan yakıştıran veya kendisinin ayetlerini yalanlayan o kimseden, daha haksızlık yapan kimdir? Gerçek şu ki, o haksızlık yapanlar başarıya eriştirilmez.

22- Ve o gün onları toplu olarak sürüp toplayacak, sonra da ortaklaştıranlara: "(Tanrılıklarını) iddia etmekte olduğunuz ortaklarınız nerede?" diyeceğiz.

23- Sonra onların ayartması: "Efendimiz Allah'a yemin olsun ki biz ortaklaştıranlardan değildik" demelerinden başka birşey olmadı.

24- Bak, benliklerine karşı nasıl da yalan söylediler. Ve yakıştırmakta oldukları şeyler onlardan saptı.

25- Ve içlerinden seni dinleyenler vardır. Fakat onu (Kur'an'ı) kavrarlar diye kalplerinin üzerine bir kamuflaj ve kulaklarına da bir ağırlık oluşturduk. Ve eğer onlar her delili görseler, yine de ona inanmazlar. Hattâ o (gerçeği) örtenler sana geldikleri zaman seninle söz dalaşı yaparak: "Bu, o ilklerin söylencelerinden başkası değil" diyorlar.

26- Ve onlar, ondan hem vazgeçiriyorlar, hem de (kendileri) uzak duruyorlar. Ancak benliklerinden başkasını yok etmiyorlar ve bunu da fark etmiyorlar.

27- Ve onları Ateşin üzerinde durduruldukları zaman: "Ah keşke geri döndürülsek de Efendimizin ayetlerini yalanlamasak ve o inananlardan olsak" dediklerini bir görsen.

28- Aksine, önceden gizlemekte oldukları (yeniden diriliş gerçeği) kendilerine belli oldu. Ve eğer geri döndürülseler, ondan vazgeçirtildiklerini kesinlikle tekrar dönerlerdi. Ve şüphesiz ki onlar kesinlikle yalancılardır.

29- Ve onlar: "O (yaşam) bu şimdiki yaşamımızdan başkası değildir ve (öldükten sonra) biz harekete geçirilecekler de değiliz" demişlerdi.

30- Efendilerinin huzurunda durduruldukları zaman onları bir görsen. (Efendileri): "Bu gerçek değil miymiş" dedi. (Onlar): "Efendimize ant olsun ki evet" dediler. (Efendileri) "Öyleyse (gerçeği) örtüyor olmanız nedeniyle o azabı tadın" dedi.

31- Allah'ın karşılamasını yalanlamış olanlar, kesinlikle ziyan etmiştir. Nihayet o saat onlara bir anda geldiği zaman ağır yüklerini sırtlarında taşıyarak: "Orada ölçüyü kaçırmamızdan dolayı eyvahlar olsun bize" derler. Dikkat edin, onların taşıdıkları ağır yük ne kötüdür.

32- Ve bu şimdiki yaşam bir oyundan ve bir eğlenceden başka birşey değildir. Ve o sonraki yurt korunanlar için kesinlikle daha hayırlıdır. Hala bağ kurmaz mısınız?

33- Kesinlikle biliyoruz gerçek şu ki; Onların söylemekte oldukları kesinlikle seni üzüyor. Şüphesiz ki onlar seni yalanlamıyorlar, fakat o haksızlığı yapanlar Allah'ın ayetlerini ısrarla reddediyorlar.

34- Ve ant olsun ki senden önceki elçiler de yalanlanmış, buna rağmen onlar yardımımız gelene kadar yalanlandıkları ve rahatsız edildikleri şeye karşı direnip gayret etmişlerdi. Ve Allah'ın (elçilerine yardım) kelimelerini değiştirici olmaz. Ve Ant olsun ki o gönderilmişlerin (yardım) haberinden elbette sana gelmiştir. 

35- Ve eğer onların kayıtsız kalmaları sana ağır geldiyse, eğer o yerde bir tünele veya o gökte bir merdivene güç yetirebilirsen, o zaman onlara da (gözle görülen) bir ayet getirebilirsin. Ve eğer Allah dileseydi, onları o doğruya ileten üzerinde kesinlikle toplardı. Öyleyse sakın o düşüncesizlerden olma.

36- Ancak ve ancak işitmekte olanlar (olumlu) cevaplandırırlar. Ve o ölüleri ise onları Allah harekete geçirecek sonra da O'na döndürülecekler.

37- Ve: "Ona kendisinin Efendisinden (gözle görülen) bir ayet indirilmesi gerekmez miydi?" dediler. De ki: "Şüphesiz ki Allah (gözle görülen) bir ayet indirmeye güç yetiricidir." Fakat onların hiçbiri (bunu) bilmezler.

38- Ve o yerdeki hiçbir canlı ve iki kanadı ile uçan kuş yoktur ki, sizin örneğiniz gibi (yaratılış yasalarına bağlı) toplumlar olmasın. Biz o kitapta hiç bir ölçüyü kaçırmadık*. Sonra Efendilerine sürülüp toplanacaklar.

* Yarattığımız ne varsa hepsi ile ilgili işleyiş yasalarını gereğince koyduk. 

39- Ve ayetlerimizi yalanlamış olanlar, o karanlıklar içindeki sağır ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse onu saptırır ve kimi dilerse onu bir dosdoğru yol üzerinde yapar.

40-  41- De ki: "Eğer doğru sözlülerseniz bana söyleyin. Eğer Allah'ın azabı size gelse veya o saat size gelse, Allah'tan başkasını mı çağırırsınız? Aksine, yalnızca O'nu çağırırsınız. Eğer dilerse kendisi için çağırmakta olduğunuz şeyi kaldırır ve siz de ortaklaştırmakta olduğunuz şeyleri unutursunuz."

42- Ve ant olsun ki senden önceki toplumlara da (elçiler) göndermiş, yalvarıp yakarmaları için onları o sıkıntıya ve o zorluğa tutmuştuk.

43- Sıkıntımız onlara geldiği zaman artık yalvarıp yakarmalı değiller miydi? Fakat kalpleri katılaştı ve o şeytan onlara işlemekte oldukları şeyleri süsledi.

44- Derken onunla hatırlatıldıkları şeyleri unuttuklarında, onların üzerine her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilmiş olan şeylerle (şımarıp) sevindikleri zaman, onları bir anda tutuverdik de onlar hemen umutlarını yitirenler oldular.

45- Böylece haksızlık yapan topluluğun arkası kesildi. Ve o övgü o tüm insanların Efendisinedir.

46- De ki: "Bana söyleyin, eğer Allah işitmenizi ve görmelerinizi tutsa ve kalplerinizin üzerini mühürlese, onu Allah'ın dışında size getirecek tanrı kimdir? "Bak, o ayetleri nasıl evirip çeviriyoruz da sonra onlar sert bir tutum takınıyorlar.

47- De ki: "Bana söyleyin, eğer Allah'ın azabı size bir anda veya açıkça gelse, o haksızlığı yapanlar topluluğundan başkası mı yok edilir?"

48- Ve o gönderilmişleri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olmalarından başka göndermiyoruz. O halde kim inanır ve (durumunu) düzeltirse, artık onlara kaygı yoktur ve onlar üzülmezler.

49- Ve ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, itaatten çıkmaları nedeniyle onlara o azap dokunacaktır.

50- De ki: "Size 'Allah'ın depoları benim yanımdadır' demiyorum. Ve ben o algılanamayananı da bilmiyorum ve size 'Şüphesiz ki ben meleğim' de demiyorum. Ben, bana vahyolundan başkasına da takılmıyorum." De ki: "O kör ile o gören denk midir? Halâ düşünmez misiniz?"

51- Ve Efendilerine sürülüp toplanacaklarından kaygılananları, onunla uyar ki, onlar için O'nun aşağısından hiçbir yönelen ve hiçbir eşlikçi yoktur.

52- Ve O'nun yüzünü isteyerek o sabah o akşam karanlığı (sürekli olarak) Efendilerini çağırmakta olanları kovma. Onların hesabından sana hiçbir şey yoktur. Senin hesabından da onlara hiçbir şey yoktur. Eğer onları kovarsan, o haksızlığı yapanlardan olursun.

53- Ve böylece sonunda onları: "Allah'ın aramızdan kendilerine büyük iyilikte bulunduğu bunlar mı?" demeleri için bir kısmını bir kısmı ile denedik. Allah şükredenleri en iyi bilen değil midir?

54- Ve ayetlerimize inanmakta olanlar sana geldiği zaman, artık de ki: "Esenlik üzerinize olsun. Efendiniz kendi benliğine o rahmeti  yazmıştır. Şöyle ki: İçinizden kim düşüncesizce bir kötülük işler, sonra onun arkasından (itaate) döner ve (durumunu) düzeltirse, artık şüphesiz ki O, çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir."

55- Ve o suçluların yolunun açıkça belli olması için o ayetleri işte böyle ayrıntılandırıyoruz.

56- De ki: "Şüphesiz ki ben, Allah'ın aşağısından çağırmakta olduklarınıza kulluk etmemden vazgeçirildim." De ki: "Ben sizin keyfi arzularınıza takılmam. Aksi takdirde sapmış ve o doğruya iletilemeyenlerden olurum."

57- De ki: "Şüphesiz ki ben Efendimden apaçık bir delil üzerindeyim ve siz onu yalanladınız. Kendisinin çabuklaştırılmasını istemekte olduğunuz (azap) benim yanımda değildir. O karar, Allah'tan başkasına ait değildir. O, gerçeği anlatır ve O, o ayırıcıların en hayırlısıdır."

58- De ki: "Çabuklaştırılmasınıhızlı istemekte olduğunuz (azap) eğer benim yanımda olsaydı, benimle sizin aranızdaki o buyruk kesinlikle yerine getirilirdi. Ve Allah o haksızlığı yapanları en iyi bilendir."

59- Ve o algılanamayanın anahtarları, O'nun yanındadır. Onları O'ndan başkası bilmez. Ve o karada ve o su kütlesinde olan şeyleri bilir. Bir yaprak düşmüyor ki onu bilmesin. Ve o yerin karanlıkları içinde bir dane, bir yaş ve bir kuru yoktur ki, bir açıklayan kitapta olmasın.

60- Ve O, geceleyin sizin ömrünüzü tamamlayan ve gündüzleyin açtığınız yarayı (ne kazandığınızı) bilen, sonra bir isimlenmiş sürenin yerine getirilmesi için onda sizi harekete geçirendir. Sonra dönüşünüz O'nadır, sonra işlemekte olduklarınızı sizi haberlendirecektir.

61- Ve O, kullarının üstünde boyun eğdiricidir. Ve sizin üzerinize (yaptıklarınızı) kollayıcılar gönderir. Nihayet birinize o ölüm geldiği zaman, elçilerimiz onun ömrünü tamamlar ve onlar (görevlerinde) ölçüyü kaçırmazlar.

62- Sonra gerçek sahipleri Allah'a geri döndürülürler. Dikkat edin, o karar O'nundur ve O, o hesabı görücülerin en hızlısıdır.

63- De ki: " 'Ant olsun ki, eğer bizi bundan kurtarırsan, o takdirde o şükredenlerden olacağız' (diye) gizlice yalvarıp yakararak O'na çağırıyorsunuz. O karanın ve o su kütlesinin karanlıklarından sizi kim kurtarıyor?"

64- De ki: "Allah sizi ondan ve her türlü felâketten kurtarıyor. Sonra da siz O'nu ortaklaştırıyorsunuz."

65- De ki: "O, sizin üzerinize üstünüzden veya ayaklarınızın altından azabı harekete geçirmeye veya taraftarlığı giydirerek bir kısmınızın kötülüğünü bir kısmınıza tattırmaya güç yetiricidir." Bak, kavramaları için o ayetleri nasıl evirip çeviriyoruz.

66- Ve o (azap), gerçek olduğu halde senin topluluğun onu yalanladı. De ki: "Ben sizin dayanağınız değilim."

67-Her haberin sabitleşmiş zamanı vardır. Ve ileride bileceksiniz.

68- Ve ayetlerimizde (alaya) dalanları gördüğün zaman, ondan başka bir olaya dalıncaya kadar, artık onlardan yana kayıtsız kal. Ve eğer o şeytan sana unutturursa, onu (öğüdü) hatırladıktan sonra artık o haksızlık yapanlar topluluğunun beraberinde oturma.

69- Ve korunanların üzerine onların hesabından (sorumluluktan) hiçbir şey yoktur. Fakat korunmaları için onlara hatırlatma vardır.

70- Ve itaat nizamlarına bir oyun ve bir eğlence olarak tutunan ve bu şimdiki yaşamın onları aldattığı kimseleri bırak. Ve hiç bir benlik kazandığı nedeniyle tutsaklaşmasın diye onunla hatırlatma yap. Onun için Allah'ın aşağısından bir yönelen ve bir eşlikçi yoktur. Ve eğer türlü denklik bedelini denkleştirecek olsa da, ondan alınmaz. İşte onlar kazandıkları nedeniyle tutsaklaşmış olanlardır. Onlar için (gerçeği) örtmekte olmaları nedeniyle kaynar sudan bir içecek ve acı azap vardır.

71-  72- De ki: "Allah'ın aşağısından bize fayda veremeyecek ve zorluk veremeyecek olanı mı çağıralım? Ve Allah bize o doğruya ilettikten sonra ökçelerimiz üzerinde geri döndürülelim de o şeytanların keyfi arzusuna uydurduğu, o yerde şaşkın bir halde dolaşan, arkadaşlarının onu 'Bize gel'  diye çağırmakta olduğu kişi gibi mi olalım?" De ki: "Allah'ın iletmesi, o doğruya iletmenin ta kendisidir. O tüm insanların Efendisine teslim olmakla ve o kulluk görevini ayakta tutmakla ve O'na karşı korunmakla buyurulduk. Ve O, kendisine sürülüp toplanılacağınızdır."

73- Ve O, o gökleri ve o yeri o gerçekle takdir etti.  Ve "Ol" diyeceği gün (her şey) oluverir. O'nun sözü gerçektir. Ve o boruya üfürüleceği gün hükümranlık O'nundur. O algılanamayananın ve o tanık olunanın, bilenidir. Ve O, en bilgedir en iyi haber alıcıdır.

74- Ve bir zaman İbrahim, babası Azer'e: "Sen putlara tanrılar olarak mı tutunuyorsun? Şüphesiz ki ben, seni ve topluluğunu bir açıklanan sapkınlık içinde görüyorum" demişti.

75- Ve böylece o kesinkes inananlardan olması için İbrahim'e, o göklerin ve o yerin hükümranlığını (n kimde olduğunu) gösteriyorduk.

76- Gece üzerini kapadığında bir yıldız görmüş: "İşte bu, benim efendimdir" demiş, kaybolduğunda, "Ben o kaybolanları sevmem" demişti.

77- Ay'ı doğmuş olarak gördüğünde, "İşte bu, benim efendimdir" demiş, kaybolduğunda, " Ant olsun ki eğer Efendim beni doğruya iletmeseydi, kesinlikle o sapıklar topluluğundan olurdum" demişti. 

78- 79- Güneş'i doğmuş olarak gördüğünde, "İşte bu, benim efendimdir, bu en büyük" demiş, kaybolduğunda, "Ey topluluğum, şüphesiz ki ben sizin ortaklaştırmakta olduğunuz şeylerden uzağım. Şüphesiz ki ben (fıtrat yasalarına) bir meyilli olarak yüzümü o gökleri ve o yeri yarıp açığa çıkarana yönelttim ve ben o ortak koşanlardan değilim" demişti.

80- 81- 82- Ve topluluğu onunla tartışmaya girişmiş o da: "Beni doğruya iletmişken Allah hakkında benimle tartışıyor musunuz? Ve ben O'na ortaklaştırmakta olduğunuz şeylerden kaygılanmam, ancak Efendimin bir şey dilemesi hariç. Benim Efendimin bilgice her şeyi çevrelemiştir. Halâ hatırlamaz mısınız? Hakkında size bir yetki indirmediği şeyleri, siz Allah'a ortaklaştırmaktan kaygılanmıyor iken, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden nasıl kaygılanırım? Eğer biliyorsanız (söyleyin) iki kısımdan hangisi o emniyete daha hak sahibidir? İnanmış ve inançlarına haksızlığı giydirmeyenler, işte onlar emniyettelerdir ve onlar doğruya iletilenlerdir"demişti.

83- Ve bunlar, topluluğuna karşı onu İbrahim'e verdiğimiz tartışma delilimizdir. Dilediğimizi kademelerle yükseltiriz. Şüphesiz ki senin Efendin en bilgedir en iyi bilicidir.

84- Ve ona İshak ve Yakub'u bahşetmiş, her birini doğru yola iletmiştik. Ve önceden de Nuh'u doğruya iletmiştik. Ve onun soyundan Davud'u ve Süleyman'ı ve Eyyub'u ve Yusuf'u ve Musa'yı ve Harun'u da. Biz o iyilik edenlere böyle karşılık veririz.

85- Ve Zekeriyya ve Yahya ve İsa ve İlyas, her biri o düzgünlerdendir.

86- Ve İsmail'i , Elyesa'yı, Yunus'u ve Lut'u, hepsini o tüm insanların üzerine lütuflandırmıştık.

87- Ve babalarından ve soylarından ve kardeşlerinden de. Onları derleyip toplamış ve bir dosdoğru yola iletmiştik.

88- İşte bu, Allah'ın onunla kullarından kimi dilerse ileteceği yoludur. Ve eğer (o elçiler de) ortaklaştırsalardı, işlemekte oldukları şeyler kesinlikle onlardan boşa giderdi.

89- İşte onlar, kendilerine o kitabı ve o bilgeliği ve o haberciliği vermiş olduklarımızdır. Eğer onlar (Mekkeliler) bunları (reddederek) örterse, bunları (reddederek) örtücüler olmayan bir topluluğu, onların yerine kesinlikle (sorumlulukları) üstlendiririz.

 90- İşte onlar, Allah'ın doğruya iletmiş olduklarıdır, o halde sen de onların iletilmelerini örnek al. De ki: "Ben buna karşılık sizden bir iş karşılığı sormuyorum. O, tüm insanlar için ancak bir hatırlatmadan başka bir şey değildir."

91- Ve: "Allah, beşer üzerine hiçbir şey indirmedi" demekle, Allah'ın gücünü gereği gibi değerlendiremediler. De ki: "O insanlara ışık verici ve bir doğruya ileten olarak Musa'nın getirdiği, yazılı kağıtlar haline düzenleyip (bir kısmını) belli etmekte ve birçoğunu da gizlemekte olduğunuz sizin ve atalarınızın bilmediklerinin öğretildiği o kitabı kim indirdi? De ki:"Allah (indirdi)." Sonra da onları daldıklarının içinde oynamaya bırak.

92- Ve işte bu, önünde olanı doğrulayıcı o kasabaların anası ve çevresinde olanları uyarman için indirdiğimiz bereketlenmiş bir kitaptır. Sonrakine inananlar buna inanırlar ve onlar o kulluk görevini kollayanlardır.

93- Ve Allah'a karşı bir yalan yakıştıran, veya kendisine hiçbir şey vahyolunmadığı halde "Bana vahyolundu" diyen kimseden ve "Allah'ın indirdiğinin örneği gibi bende indireceğim" diyen kimseden daha haksızlık yapan kimdir? Ve sen o haksızlık yapanları o ölümün dalgınlıkları içinde oldukları ve o melekler onlara ellerini genişleticiler oldukları zaman: "Çıkarın benliklerinizi, bugün Allah'a karşı gerçeğin dışında söylemekte olmanız ve O'nun ayetlerinden büyüklük taslamanız nedeniyle o önemsizlik azabıyla karşılık göreceksiniz" (derken) bir görsen. 

94- Ve ant olsun ki sizi ilk defasında takdir ettiğimiz gibi bize tek başınıza geldiniz. Ve insan gücü olarak size verdiğimizi sırtlarınızın ötesinde bıraktınız. Ve ortaklarınız olduklarını iddia ettiğiniz sizin içinizdeki eşlikçilerinizi de sizin beraberinizde göremiyoruz. Ant olsun ki aranız(daki bağlar) paramparça kesilmiş ve (tanrılıklarını) iddia etmekte olduğunuz şeyler sizden sapmıştır.

95- Şüphesiz ki Allah, o dane ve o çekirdeğin yarıcısıdır. O ölüden yaşayanı çıkarıyor ve yaşayandan da o ölüyü çıkarandır. İşte bu, Allah'tır. Böyle iken nasıl çarptırılıyorsunuz?

96- O sabahın yarıcısıdır. Ve o geceyi bir durulma ve o güneşi ve o ay'ı hesap olarak oluşturdu. İşte bu, o en güçlünün o en iyi bilicinin ölçüsüdür.

97- Ve O, o karanın ve o su kütlesinin karanlıkları içinde onlarla doğruya iletilesiniz diye sizin için o yıldızları oluşturdu. Bilen bir topluluk için (gözle görülen) o ayetleri kesinlikle ayrıntılandırdık.

98- O, sizi bir tek benlikten oluşturdu. (Sizin için) bir sabitleşmiş yer, bir de ilgiyi kesme yeri vardır. Kavrayan bir topluluk için (gözle görülen) o ayetleri kesinlikle ayrıntılandırdık.

99- O, o gökten bir su indirdi. Onunla her şeyin bitkisini çıkardık. Ondan yeşillik çıkardık. Ondan da birbiri üstüne binmiş daneler çıkarıyoruz. Ve o hurma tomurcuklarından yere doğru sarkmış salkımlar ve birbirine benzeyen benzemeyen üzümlerden ve zeytinlerden ve narlardan bahçeler çıkarıyoruz. Olgunlaştığı ve ürün verdiği zaman ürününe bakın (da şükredin). Şüphesiz ki bunda size inanan bir topluluk için  kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

100- Ve cinleri Allah'a ortaklar olarak nisbet ettiler. Halbuki onları da (Allah) takdir etmiştir. Bir bilgi olmaksızın O'na oğulları ve kızları (isnad ederek) kestirip attılar. O, her türlü eksiklikten uzaktır ve onların nitelemekte oldukları şeylerden yücedir.

101- O gökleri ve o yeri bir örneği olmadan takdir edicisidir. O'nun eşi olmadığı halde O'nun nasıl bir çocuğu olabilir? Ve her şeyi O takdir etti. Ve O, her şeyi en iyi bilicidir.

102- İşte bu, sizin Efendiniz Allah'tır. O'ndan başka tanrı yoktur. Her şeyin takdir edicisidir, artık O'na kulluk edin. Ve O, her şeyin üzerinde dayanaktır.

103- O görme duyuları O'na yetişemez ama O, o görme duyularına yetişir. Ve O, o çok lütuf sahibidir, o en iyi haber alıcıdır.

104- Efendinizden size doğruyu görmeler gerçekten gelmiştir. Artık kim doğruyu görürse, benliği içindir. Ve kim kör olursa, onun aleyhinedir. Ve ben sizin üzerinize kollayıcı değilim.

105- Ve böylece "Sen ders almışsın" demeleri ve bilen bir topluluğa da onu açıklamamız için, o ayetleri evirip çeviriyoruz.

106- Efendinden sana vahyolunana takıl. O'ndan başka tanrı yoktur. Ve o ortak koşanlardan kayıtsız kal.

107- Ve eğer Allah dilemiş olsaydı, ortaklaştırmazlardı. Ve seni onların üzerine kollayıcı tayin etmedik. Ve sen onların dayanağı da değilsin.

108-  Ve Allah'ın aşağısından çağırmakta olduklarına sakın sövmeyin, aksi takdirde onlar da bir düşmanlıkla bir bilgi olmaksızın Allah'a söverler. Her bir topluma işlemekte olduklarını böyle süsledik. Sonra onların dönüşleri Efendilerinedir. Artık işlemekte oldukları şeyleri onları haberlendirecektir.  

109- Ve onlara eğer (gözle görülen) bir ayet gelirse, ona kesinlikle inanacaklarına dair güçlü yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. De ki: "(Gözle görülen) o ayetler ancak ve ancak Allah'ın yanındadır." O (delil) geldiği zaman da ona inanmayacaklarının farkında olmuyor musunuz?

110- Ve onların gönüllerini ve görmelerini ona ilk  defasında inanmamış oldukları gibi çevirir ve onları taşkınlıkları içinde bocalamaya bırakırız.

111- Ve eğer biz onlara o melekleri indirmiş olsaydık ve o ölüler onlarla konuşmuş olsaydı ve her şeyi karşılarına sürüp toplamış olsaydık, Allah dilemedikçe kesinlikle inanacak değillerdi. Fakat onların tamamı düşüncesizlik ediyorlar.

112- 113- Ve böylece her bir haberci için o insanın ve o cin'in  şeytanlarını düşman olarak oluşturduk. Onlar bir kısmı bir kısmını bir aldatmayla o sözün yaldızlısını fısıldar. Ve eğer senin Efendin dilemiş olsaydı, bunu yapamazlardı. Artık onları ve yakıştırmakta olduklarını, sonrakine inanmazların gönüllerinin ona meyletmesi ve ondan hoşnut olmaları ve gayret ederek kazanmakta olduklarını kazanmaya devam etmeleri için bırak.

114- O, size o kitabı (zamanlara) ayrıntılandırılmış olarak indirmişken doğru karar veren olarak Allah'tan başkasının peşine mi düşeceğim? Ve kendilerine o kitabı verdiklerimiz biliyorlar ki, şüphesiz ki o, senin Efendinden gerçek (bir neden)le indirilmiştir. Öyleyse sakın o tereddüde düşenlerden olma.

115- Ve senin Efendinin kelimesi doğrulukça ve denklikçe tamamdır. O'nun kelimelerini değiştirici olmaz. Ve O, O en iyi işiticidir O en iyi bilicidir.

116- Ve eğer  o yer(Mekke)dekilerin daha çoğuna itaat edersen, seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar (yanlış) kanaatten başka bir şeye takılmıyorlar. Ve onlar saçmalamaktan başkasını yapmıyorlar.

117- Şüphesiz ki senin Efendin O, kendisinin yolundan sapanı en iyi bilendir. Ve O, o doğruya iletilenleri de en iyi bilendir.

118- Eğer kendisinin ayetlerine inananlarsanız, artık üzerine Allah'ın adı hatırlanmış şeylerden yeyin.

119- Ve size ne oluyor ki (açlık nedeniyle) ona zorlanmanız hariç, size yasakladığını kesinlikle ayrıntılı olarak açıklamışken, üzerine Allah'ın adı hatırlanmış şeylerden yemiyorsunuz? Ve şüphesiz ki birçokları keyfi arzularına uyarak bir bilgi olmaksızın saptırıyorlar. Şüphesiz ki senin Efendin O, o sınırı aşanları en iyi bilendir.

120- O günahın görünenini ve onun görünmeyenini bırakın. Şüphesiz ki o günahı kazananlar, gayret ederek kazanmakta oldukları nedeniyle karşılık göreceklerdir.

121- Ve üzerine Allah'ın adı hatırlanmamış şeylerden yemeyin. Ve çünkü o(nu yemek), kesinlikle itaatten çıkmaktır. Ve şüphesiz ki o şeytanlar sizinle söz dalaşı yapmaları için, kendilerine yönelenlere kesinlikle fısıldarlar. Ve eğer onlara itaat ederseniz, şüphesiz ki sizler de kesinlikle ortaklaştıranlarsınız.

122- Ölü iken kendisine yaşama döndürdüğümüz ve ona o insanlar arasında onunla yürüyeceği bir ışık oluşturduğumuz kimse, o karanlıklar içinden çıkamayan kimsenin örneği gibi midir? O (gerçeği) örtenlere işlemekte oldukları şeyler işte böyle süslendi.

123- Ve böylece her bir kasabada (ekonomik ve sosyal açıdan) en büyüklerini, orada hile kurmaları sonucunda oranın suçluları yaptık. Oysa benliklerinden başkasına hile kurmuyorlar ve bunu da fark etmiyorlar.

124- Ve onlara bir ayet geldiği zaman: "Allah'ın elçilerine verilmiş şeyin bir örneği gibi, bize de verilene kadar, asla inanmayacağız" dediler. Allah, mesajını nereye vereceğini en iyi bilendir. Hile kurmakta olmaları nedeniyle suçlulara Allah'ın yanından bir küçülmüşlük ve bir sert azap eriştirilecektir.

125- Artık Allah kimi doğruya iletmek isterse, onun göğsünü İslam'a açar. Ve kimi de saptırmak isterse, onun göğsünü göğe yükseliyormuş gibi dar ve buruk bir hale sokar. Allah, inanmazların üzerine o pisliği işte böyle yığar.

126- Ve işte bu, senin Efendinin dosdoğru olan yoludur. Hatırlayan bir topluluk için o ayetleri kesinlikle ayrıntılı olarak açıkladık.

127- Efendilerinin yanında o esenliğin yurdu onlar içindir. Ve O, işlemekte oldukları nedeniyle onların yönelenidir.

128- Ve o gün onları toplu olarak sürüp toplar. (Allah): "Ey o cin oymağı, o insandan (inkârcıları) çoğaltmak istediniz." Ve onların o insandan olan yönelenleri, "Ey Efendimiz bir kısmımız bir kısmımızla yararlanmak istedi ve bize belirlediğin bir sürenin sonuna ulaştık" dedi. (Allah): "O ateş, Allah'ın dilemesi hariç orada sürekli barınağınızdır" dedi.  Şüphesiz ki senin Efendin en bilgedir en iyi bilicidir.

129- Ve böylece biz o haksızlığı yapanları, kazanmakta oldukları nedeniyle (o ateşte) bir kısmını bir kısmına yönelen yaparız.

130- (Allah): "Ey o cin ve o insan oymağı, içinizden size benim ayetlerimi anlatan ve sizi bu gününüzle karşılaşmakla uyaran elçiler gelmedi mi?" (dedi). "Benliklerimiz üzerine tanıklık ederiz (ki geldi)" dediler. Ve bu şimdiki yaşam onları aldattı ve (gerçeği) örtücü olduklarına dair benlikleri aleyhine tanıklık ettiler.

131- İşte bu, senin Efendinin o kasabaları haksızlıkla ve halkı (elçilerden) duyarsızlarken yok edici olmadığındandır.

132- Ve her biri için işledikleri şeylerden dolayı dereceler vardır. Ve senin Rabbin onların işlemekte oldukları şeylerden duyarsız değildir.

133- Ve senin Efendin çok zengindir, o rahmetin sahibidir. Dilerse sizi giderir ve sizi diğer bir topluluğun soyundan oluşturduğu gibi dilediğini size ardıl yapar.

134- Şüphesiz ki size söz verilen şey kesinlikle gelicidir ve siz başarısız bırakıcılar değilsiniz.

135- De ki: "Ey topluluğum, olduğunuz hal üzere işleyin. Ben de (bende olduğum hal üzere) işleyiciyim. O yurdun sonu onun olacağı ileride bileceksiniz. Gerçek şu ki, o haksızlık yapanlar başarıya eriştirilmez."

136- Ve yaydığı o ekin ve o hayvanlardan Allah'a hisse tayin ettiler de kendi iddialarınca: "Bu Allah'a ve bu da ortaklarımıza" dediler. Ortaklarına olan şey Allah'a ilişmez, fakat Allah'a olan şey ise ortaklarına ilişir. Karar vermekte oldukları şey ne kötüdür.

137- Ve böylece ortakları, o ortak koşanlardan birçoğuna çocuklarını öldürmeyi süsledi ki bunun sonucunda onları mahvetsin ve (sahte) itaat nizamlarını onlara giydirsin. Ve eğer Allah dileseydi, onu yapamazlardı. Artık sen onları ve yakıştırmakta oldukları o şeyi bırak.

138- Ve kendi iddialarınca: "Bu hayvanlar ve ekin yasaklaştırılmıştır. Onları bizim dilediğimizden başkası yiyemez" dediler. Ve hayvanlar var ki, onların sırtları (onlar tarafından) yasaklandı. Ve hayvanlar var ki, onların üzerlerine O'na  karşı yakıştırma yaparak Allah'ın adını hatırlamazlar. Yakıştırma yapıyor olmaları nedeniyle yakında onlara karşılık verecektir..

139- Ve dediler ki: "Bu hayvanların karınlarında olan şey sadece erkeklerimize özeldir ve eşlerimize yasaklaştırılmıştır. Ve eğer ölü halde olursa, artık onlar onda ortaktırlar." Nitelemelerinin karşılığını yakında verecektir. Şüphesiz ki O, en bilgedir en iyi bilicidir.

140- Bir bilgi olmaksızın ahmakça çocuklarını öldüren ve Allah'ın onlara rızık olarak verdiği şeyleri Allah'a karşı yakıştırma yaparak yasaklaştıranlar, kesinlikle ziyan etmiştir. Onlar kesinlikle sapmışlar ve doğruya iletilenler de olmamışlardır.

141- Ve O, asmalı ve asmasız bahçeleri ve yemişleri aykırı o hurma ve o ekinleri ve (tadları) birbirine benzeyen ve benzemeyen zeytinleri ve narları yetiştirdi. Ürün verdiği zaman onun ürününden yeyin ve biçme gününde de onun hakkını verin ve savurganlık yapmayın. Şüphesiz ki O, o savurganları sevmez.

142- Ve o hayvanlardan da yük taşıyan ve (tüyünden) döşek yapılanı da. Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden yeyin ve o şeytanın adımlarına takılmayın. Şüphesiz ki o, size apaçık bir düşmandır.

143- Sekiz eş; O koyundan iki ve o keçiden iki. De ki: "O iki erkeği mi yasakladı, yoksa o iki dişiyi mi? Yoksa o iki dişinin rahimlerinin kendisini kapsadığını mı? Eğer doğru sözlülerseniz beni bilgiyle haberlendirin."

144- Ve o deveden iki ve o sığırdan iki. De ki: "O iki erkeği mi yasakladı, yoksa o iki dişiyi mi? Yoksa o iki dişininin rahimlerin kendisini kapsadığını mı? Yoksa Allah size böyle önerirken tanıklar mıydınız?" O insanları bir bilgi olmaksızın saptırmak için Allah'a karşı bir yalan yakıştıran kimseden daha yanlış yapan kimdir? Şüphesiz ki Allah, o haksızlık yapanlar topluluğunu doğruya iletmez.

145- De ki: "Bana (yenilmesi yasak olduğu) vahyolunan şeyler içinde, leş veya akıcı kan veya domuzun eti, çünkü o bir pisliktir veya itaatten çıkmak olarak (kesilirken) kendisine Allah'tan başkasına ses yükseltilmiş olması dışında, yiyenin üzerine onu yemesi yasaklaştırılmış (bir bilgi) bulamıyorum. Artık kim (açlık sebebi ile) zorlanırsa, saldırganlık yapmaksızın ve sınırı aşmaksızın (yiyebilir), şüphesiz ki senin Efendin artık çok bağışlayıcı çok merhamet edicidir."

146- Ve (daha önce) Dönenlere* de bütün tırnaklı hayvanları yasaklaştırmıştık. Ve o sığır ve o koyundan o ikisinin iç yağlarını, sırtlarında veya bağırsaklarında taşınan veya kemiğe karışanları hariç, yasaklaştırmıştık. İşte bu, aşırılıkları nedeniyle onlara karşılığımızdır. Ve şüphesiz ki biz kesinlikle doğru sözlüleriz.

*Hadu kelimesine "Dönenler" anlamı verme gerekçemiz, Araf s. 156. ayetindeki bağlamına binaendir.

147- Eğer seni yalanlarlarsa artık de ki: "Efendiniz geniş rahmet sahibidir. Ve O'nun sıkıntısı da o suçlular topluluğundan geri döndürülmez."

148- Ortaklaştıranlar diyecekler ki: "Eğer Allah dilemiş olsaydı, biz ve atalarımız ortaklaştırmaz ve hiçbir şeyi de yasaklaştırmazdık." Onlardan öncekilerde sıkıntımızı tadana kadar böyle yalanlamışlardı. De ki: "Yanınızda onu bize karşı çıkarabileceğiniz herhangi bir bilgi varmı? Siz (yanlış) kanaatten başkasına takılmıyorsunuz ve siz saçma sözlerden başkasını söylemiyorsunuz."

149- De ki: "En üst seviyedeki o kesin delil Allah'ındır. Eğer dilemiş olsaydı, sizi kesinlikle toplu olarak doğruya iletirdi."

150- De ki: " 'Şüphesiz ki Allah bunu yasakladı' diye tanıklık edecek tanıklarınızı getirin. Eğer tanıklık ederlerse, sen onların beraberinde tanıklık etme. Ve ayetlerimizi yalanlayan ve sonrakine inanmazların ve Efendilerine (başkalarını) denk tutanların keyfi arzularına takılma.

151- De ki: "Gelin Efendinizin size yasakladığı şeyleri peşi sıra okuyayım. Hiçbir şeyi O'na ortaklaştırmayın ve anne babaya iyilik edin ve geçim darlığından çocuklarınızı öldürmeyin. Size de ve onlara da biz rızık veriyoruz. Ve o hayasızlıklara, onlardan görünen şeye ve görünmeyen şeye yaklaşmayın. Ve Allah'ın (öldürülmesini) yasakladığı o benliği o gerçek (neden) dışında öldürmeyin. İşte size bağ kurmanız için bunu önerdi."

152- "Ve en sertliğine ulaşıncaya kadar, onun en iyisi dışında o yetimin malına yaklaşmayın. Ve o ölçeği ve o tartıyı hakkaniyetle eksiksiz yapın. Bir benliği genişliğinin dışında yükümlendirmeyiz. Ve söylediğiniz zaman eğer ki yakınlık sahibi de olsa, denkliği sağlayın. Ve Allah'ın antlaşmasını eksiksiz yerine getirin. İşte size hatırlamanız için bunu önerdi."

153- Ve şüphesiz ki bu, benim dosdoğru yolumdur, o halde siz de ona takılın. Ve o (başka) yollara takılmayın, sonra sizi O'nun yolundan ayrıştırır. İşte size korunmanız için bunu önerdi.

154- Ayrıca, en iyiye karşı (nimetimi) yerine getirmek ve her şeyi ayrıntılı açıklamak, bir yola ileten ve bir rahmet olarak, Efendilerinin karşılamasına inanmaları için Musa'ya o kitabı vermiştik.

155- Ve işte bu da, indirdiğimiz bereketlenmiş bir kitaptır. Bağışlanmanız için artık ona takılın ve korunun.

156- "O kitap, ancak ve ancak bizden önceki iki ekibe indirilmiş ve biz onların derslerinden kesinlikle duyarsızlardık" dersiniz diye (indirdik).

157- Veya: "Şayet o kitap bize indirilmiş olsaydı, kesinlikle onlardan daha doğruya iletilen olurduk" dersiniz diye (indirdik). İşte size Efendinizden apaçık bir delil ve bir doğruya ileten ve bir rahmet gelmiştir. Artık Allah'ın ayetlerini yalanlayan ve onlardan yana sert tutum takınan kimseden daha haksızlık yapan kimdir? Ayetlerimizden yana sert tutum takınanlara, sert tutumda olmaları nedeniyle o azabın sıkıntılısını karşılık olarak vereceğiz.

158- Onlar (inanmak için) kendilerine ancak o meleklerin gelmesini veya senin Efendinin gelmesini veya senin Efendinin bir kısım (gözle görülen) ayetlerinin gelmesine mi bakıyorlar? Senin Efendinin bir kısım (gözle görülen) ayetlerinin geldiği gün, önceden inanmamış veya inanmasından bir hayır kazanmamış olan bir benliğin inanması, artık ona fayda vermez. De ki: "Bakının şüphesiz ki biz de bakınanlarız."

159- Şüphesiz ki onlar itaat nizamlarını ayırmış ve taraftarlar halinde olmuşlar var ya, sen hiçbir şekilde onlardan değilsin. Onların işi ancak ve ancak Allah'a kalmıştır, sonra yapmakta oldukları şeyleri onları haberlendirecektir.

160- Kim o iyiliği getirirse, ona onun on katı vardır. Ve kim o kötülüğü getirirse, onun katından başkasıyla karşılık görmez ve onlara haksızlık yapılmaz.

161- De ki: "Şüphesiz ki benim Efendim beni bir dosdoğru yola, dimdik ayakta duran bir itaat nizamına, (fıtrat yasalarına) bir meyilli olarak İbrahim'in inancına iletti. Ve o, o ortak koşanlardan değildi."

162- 163- De ki: "Şüphesiz ki benim kulluk görevim (namazım) ve kurbanım ve yaşamım ve ölümüm, o tüm insanların Efendisi Allah'adır. Onun ortağı yoktur. Ve bununla buyuruldum ve ben o teslim olanların ilkiyim."

164- De ki: "Ve O, her şeyin Efendisi iken, Efendi olarak Allah'tan başkasının mı peşine düşeceğim? Ve her bir benlik kendisine olandan başkasını kazanmaz. Ve hiçbir ağır yük taşıyıcı da diğerinin ağır yükünü taşımaz. Sonra dönüşünüz Efendinizedir, hakkında aykırılaşmakta olduğunuz şeyleri artık sizi haberlendirecektir."

165- Ve O, sizi o yerin ardılları olarak oluşturan ve verdiği şeyle sizi yoklamak için bir kısmınızı bir kısımın üstüne kademelerle yükseltendir. Şüphesiz ki senin Efendinin o sonu çok hızlıdır ve şüphesiz ki O, kesinlikle çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

 

30 Ocak 2024 Salı

İsra s. 1. Ayeti Mekke'den Kudüs'e Bir Yolculuğu mu Yoksa Mekke'den Medine'ye Yapılan Hicreti Anlatmaktadır?

Yazımıza verdiğimiz başlığın, çoğu kimsede merak ve kuşku uyandıracağını en baştan tahmin etmekteyiz. Çünkü İsra s. 1. ayeti denildiği zaman, bir çok kimsenin aklına ilk gelen şey, miraca dair en ufak bir delil bulunmamasına, hatta başka ayetlerde (isras.93) miraç isteğinin müşriklerden gelen bir istek  olduğunun beyan edilmiş olmasına rağmen,  Muhammed (a.s.) ın bir gece Mekke'den Kudüs'e, oradan da semaya yükselmesinin adına kandiller düzenlenmiş miracın anlatıldığı ayet akla gelmektedir. Biz bu yazımızda, miraç konusu ile ilgili herhangi bir bahiste bulunmayacağız. Bu yalan ve iftira hakkında daha önce bir kaç yazımız bulunmakta olup, blogumuzda bunlar mevcuttur dileyenler oradan okuyabilir.

İsra s. 1. ayeti ile ilgili olarak tefsir, hadis veya yakın zamanda yazılan eserlerde bulunan bilgileri kısaca sıralayacak olursak, 1- Mekke'den Kudüs oradan semaya yani miraca çıkış, 2- Mekke'den Kudüs'e gidiş, 3- Mekke'den Cirane vadisindeki mescide gidiş, 4- Mekke'den semada bulunduğu iddia edilen Beyt-i Mamur'a çıkış olarak sayabiliriz.

Biz, bu bilgilerin hiç birisine katılmadığımızı, İsra s. 1. ayetinin Mekke'den Medine'ye yapılan hicret ile olduğunu düşündüğümüzü en baştan söyleyerek, yazımızda bu iddiamızı dayandırdığımız temeli sizlerle paylaşmaya çalışacağız. 

Miraç yalanlarına inanmayan, Kur'an merkezli düşünenlerin çoğunluğu bile, bu ayetin Mekke'den Kudüs'e yapılan mucizevi bir yolculuğu anlattığı konusunda hemfikirdir.

سُبْحَانَ الَّذ۪ٓي اَسْرٰى بِعَبْدِه۪ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الْاَقْصَا الَّذ۪ي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَاۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ

Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.

Bu ayette öncelikle "İsra" kelimesinin anlamını ve bu ayetin geçtiği ayetleri anlamak gerekmektedir.

İsra kelimesi sözlükte, "Gece yapılan yürüyüş" anlamına gelmektedir. Bu yürüyüşü ifade eden kelimenin geçtiği ayet mealleri şöyledir;

---Hud s. 81- (Elçiler) dediler ki: "Ey Lut! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana ilişemeyecekler. Gecenin bir vaktinde ailenle birlikte yürü ve sizden kimse geriye dönüp bakmasın. Ancak hanımın hariç. Onların başına gelen onun başına da gelecektir. Onlara vaadedilen (azabın) gelme vakti sabah vaktidir. Sabah yakın değil mi?"

---Hicr s. 65 - Hemen gecenin bir kısmında ehlini yürüt ve sen arkalarından git ve içinizden hiç bir kimse ardına bakmasın, emrolunduğunuz yere geçin gidin.

---Taha s. 77-Andolsun ki biz Musa'ya, kullarımla geceleyin yola çık, onlara denizde kuru bir yol aç, düşmanların yetişmelerinden ve denizde boğulmaktan da korkma diye vahyetmiştik.

---Şuara s. 52- Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yürüt. Şüphesiz siz takib edileceksiniz" diye vahyettik.

---Duhan s. 23- "O halde kullarımı geceleyin yürüt. Şüphesiz siz takib edileceksiniz.

İsra s. 1. ayetinde Allah (c.c.), kulunu bir gece Mescidi Haram'dan Mescidi Aksa'ya yürüttüğünü beyan etmektedir.  Yani olayın göğe doğru dikey bir çıkışı anlatmadığı ayan beyan ortadadır. Ayet içinde geçen "Kulunu" ifadesi ile kast edilen kulun Muhammed (a.s.) değil, Musa (a.s) olduğu yönünde iddiaların serdedildiği malumdur. Fakat biz bu iddiaya kesinlikle katılmıyoruz, bunun nedeni ise yazımızın ilerleyen bölümlerinde zaten anlaşılacaktır.

Bu iddiada bulunanların delilleri 2. ayetin başında bulunan "Vav" edatının bağlaç görevi gördüğü, dolayısı ile bu edatın, bir önceki ayet ile ilgili bulunduğu, 1. ayette bulunan "biabdihi" ifadesi ile kast edilen kişinin Musa (a.s.) olduğudur. Ancak bu edatın sadece bağlaç görevi olduğunu iddia edenler yanılgı içindedirler. Bu edatın işlevlerinden birisi de cümle başı olduğunu hatırlatması, yani kendinden önceki cümle ile bir alakası olmadığını bildirmesidir.

Ayet içinde geçen "Mescidi Haram" ifadesinin, Kabe'yi de içine alan bir bölgenin adı olduğu üzerinde herkesin ittifak ettiği malumdur. Konu "Mescidi Aksa" ile nerenin kast edildiği yönündedir. Biz burası ile ilgili farklı görüşler olduğunu yukarıda kısaca söylemiştik. Yazımızın amacı farklı görüşleri eleştirmek olmadığı için, biz kendi iddiamızı temellendirmeye çalışmaya devam edelim.

Mescidi Aksa'nın neresi olduğunu veya bu ifade ile kast edilenenin ne olduğunu anlayabilmek için, İsra suresinin devam eden ayetlerine dikkat edilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Çünkü Mescidi aksa denildiği zaman hemen hemen herkesin aklına bugün Kudüs'te o isim ile bilinen yer akla gelmektedir. Ancak bu ayetin nazil olduğu zamanda Kudüs'te bulunan kutsal mabedin, bilinen böyle bir ismi kesinlikle yoktu.

Kudüs'te Yahudilerin kutsal kabul ettikleri bir mabed bulunuyor ve bunun ismi "Süleyman Mabedi" olarak biliniyordu. Bu nokta hatırdan çıkarılmamalıdır. Kudus'e Müslümanlar tarafından yapılan mescidin Ömer'in orayı fethetmesinden sonra yapıldığı tarihen sabittir. 

İsra suresinin ilerleyen ayetlerinin mealleri şu şekildedir:

2. Biz Mûsâ'ya kitap verdik ve onu, İsrailoğullarına "Benden başkasını Rab edinmeyin, benden başkasının himayesine girmeyin" diye, doğru yolu gösteren bir rehber kıldık.

3. Ey Nûh ile birlikte gemide taşıdığımız kimselerin nesli!Yalnız Bana güvenip, dayanın, Bana şükredin! Şunu bilin ki Nûh çok şükreden bir kul idi.

4. Biz İsrailoğullarına kitapta şu hükmü de bildirdik: "Siz ülkede iki kere bozgunculuk yapacak ve açık zorbalıklar edeceksiniz"

5. Onlardan birincisinin vâdesi gelince, kuvvet ve şiddet sahibi olan kullarımızı sizin üzerinize musallat ettik de onlar sizi yakalayabilmek için evlerin aralarına bile girerek her tarafı didik didik edip araştırdılar. Bu, yerine getirilmesi gereken bir vaad idi.

6. Sonra o istilacılara karşı size galibiyet ve zafer verdik, servet ve oğullarla kuvvetlendirdik, sayınızı daha da çoğalttık.

7. İyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz, onu da kendi aleyhinize işlemiş olursunuz. Derken sonraki taşkınlığınızın vâdesi gelince, kederinizden suratlarınız asılsın, daha önce girdikleri gibi yine Mescide girsinler ve istila ettikleri yeri mahvedip dursunlar diye başınıza yine düşmanlarınızı musallat ederiz.

8. Olur ki tövbe edersiniz de Rabbiniz size merhamet eder. Eğer tekrar bozgunculuğa dönerseniz, Biz de size ceza vermeye döneriz. Zaten cehennemi kâfirlere zindan kılmışız.

 İsra s. 1. ayetinden sonra, 2. ayette Musa (a.s) a geçilmesi ve devamında İsrailoğullarına hitap edilmesi, bu ayetlerin büyük ihtimalle Mekke'de inen son ayetler olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Mekke'li müşriklerin baskıları sonunda artık bu bölgeyi terk etmenin şart olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumu aynı surenin ortalarındaki (76. ayet) ayetlerden anlamak mümkündür. 

Allah (c.c) elçisine, artık bu şehri terk etmesi gerektiğini, kitap ve elçi ile muhatap olmuş olan bir topluluğun ikamet ettiği başka bir şehre hicret etmesi gerektiğini bildirmektedir. Bu şehir MEDİNE'den başka bir şehir değildir. Surenin ilerleyen ayetleri elçiye hicret edeceği şehirde karşılaşacağı toplum hakkında hem ön bilgi vermekte, hem de o şehirdeki İsrailoğulları topluluğuna, gelecek olan elçiye karşı yanlış yaptıklarında onlara geçmişi hatırlatmaktadır.

Muhammed (a.s.) Medine'ye hicret ettiği zaman, halkın önemli bir bölümünün İsrailoğulları'ndan  oluştuğu malumdur.  Bu durumu Medine'de inen ayetlerin çoğunun İsrailoğulları ile Müslümanlar arasındaki ilişkilerden bahsetmesinden anlayabiliriz. Allah (c.c), bu toplumun da kitap ve elçi ile muhatap kılınmış olmalarından ötürü, Mekke'den gelen Muhammed (a.s.) ile aralarında ortak bir payda olduğunu onlara hatırlatmakta, Musa (a.s) ile devam eden kitap ve elçi silsilesinin bir ferdinin de, Kur'an ve Muhammed (a.s) olduğunu, gelen her kitabın mesajının aynı olduğunu, "dolayısıyla İsrailoğulları'nın da bu elçi ve kitaba inanmaları gerektiğini beyan etmektedir. 

"Nuh ile birlikte taşıdığımız kimselerin nesli" denilerek, o topraklarda yaşayan, fakat farklı topluluklara mensup olan insanların kökünün, Nuh (a.s.) a dayandığı hatırlatılarak, aralarındaki nesep bağına dikkat çekilmekte, aralarındaki ortak payda daha da genişletilerek, yakınlaşmanın sağlanması amaçlanmaktadır. (2. ve 3. ayetler)

Ancak, İsrailoğulları'nın bu yakınlaşmayı ret etmesi neticesinde başlarına neler gelebileceği ise, geçmişte yaptıkları yanlışlar ve bu yanlışlarınının onların başlarına nasıl feleketler getirdiği hatırlatılarak, ayaklarını denk almaları gerektiği, bildirilmektedir. (4.5.6.7.8. ayetler)

Konuyu Muhammed (a.s.) açısından değerlendirdiğimizde ise karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır; Mekke'de kendisine düşmanlık eden, inanmalarından artık ümidini kesmiş müşrik bir toplumu terk ederek elçi ve kitaba inandıklarını söyleyen yeni bir topluluk ile tanışmıştır. Allah (c.c), 4. ve 8. ayetler arasında hem İsrailoğullarına mesaj vermekte, hem de Muhammed (a.s) ın Medine'de muhatap olduğu toplumun nasıl bir karaktere sahip olduğunu haber vererek ona göre hazırlık yapması sağlamaktadır.

7. ayette dikkatimizi çekmesi gereken bir kelime "Mescid" kelimesidir. Bu kelime  İsrailoğullarının ibadet mekanı anlamında kullanılmaktadır. Bu kelimenin Kur'an'da sadece Müslümanların ibadet mekanı anlamında kullanılmadığının, burada önemli bir husustur. İbadet mekanları tarih boyunca insanlar tarafından kutsal olarak kabul edilmiştir. Her toplumun kendi aidiyetini ifade ettiği, onun etrafında toplandığı ve birlikteliğini sağladığı bir kutsal mekanı mutlaka bulunmaktadır. 

Nuzül dönemi çerçevesinde düşündüğümüzde Arap toplumu için Kabe, bu işlevi taşıyan bir fonksiyona sahipti. Mescidi Haram,  Kabe ve Mekke'nin içinde bulunduğu bölgenin adıdır. Kudüs ise İsrailoğulları için kutsal bir bölge olup, orada da onlar için kutsal sayılan ve adına "Süleyman Mabedi" dedikleri, İsra suresi 7. ayetinde ismi "Mescid" olarak anılan bir ibadet mekanı bulunmaktaydı. 

İsra kelimesinin "Gece Yürüyüşü" anlamından hareketle, Muhammed (a.s.) bir gece evinden çıkıp Mekke'deki müşrik toplumu terk ederek başka bir yere hicret etmiştir. Bundan sonraki mesele Mescidi Haram'dan Mescidi Aksa'ya yapıldığı söylenen bu yürüyüşün neden böyle ifade edilmiş olduğu,  Mekke'den Medine'ye yürüyüş olarak neden ifade edilmediğinin anlaşılması üzerinde olması gerekmektedir. Çünkü bu yazıyı okuyanların en fazla merak ettikleri, hatta etmeleri gereken nokta da burasıdır.

Bu nokta açıklığa kavuştuğu zaman, Muhammed (a.s.) ın Medine'de neden aylarca Kabe yerine Kudüs'e yönelmiş olduğunun sebebi de anlaşılacaktır. Kıble değişimi konusunda en fazla merak edilen hususlardan birisi de bu dur. Bakara suresi içinde geçen kıble değişimi ile ilgili ayetlerde kıblenin yeniden Kabe'ye çevrildiği anlatılırken, neden Kabe yerine Kudus'e yönelme emrinin Kur'an'da bulunmadığı sorusu kafaları kurcalamaktadır. 

Bunun cevabını "Ehli Hadis" fırkası, bu değişim için Kur'an dışında ayrı bir vahiy geldiği yönünde cevaplamış olmasına rağmen, Kur'an dışı vahiy diye birşey olmadığını bilenler için sorunun cevabı aranmaktadır. Biz bunun cevabını Kur'an dışına çıkmadan cevaplamaya çalışalım.

Allah (c.c) İsra s. ilk ayetlerinde kulunu hicret etmeye sevk ederken, hicret edeceği yerdeki toplum ile ilgili bilgi de vermektedir. Bu bilgi o toplumun ilahi vahye aşina olduğu, dolayısı ile müşriklere nazaran, her ne kadar geçmişte yaptıkları yanlışları hatırlatmış olsa da, inanmaya daha yatkın bir topluluk olabileceğini elçisine bildirmektedir.

Bu bilgilere istinaden Muhammed (a.s.), İsrailoğulları ile olan ortak paydayı dikkate alarak, Kudüs'e yönelmiştir. Yani Muhammed (a.s.) Kabe yerine Kudüs'e yönelmeyi Kur'an dışı vahiyle değil, İsra suresi ilk ayetleri ile almış, İsrailoğulları ile ortak paydaları olduğu mesajını onlara vermeye çalışarak inanmaya davet etmiştir. Her ne kadar ilerleyen zamanlarda İsrailoğullarının inanma konusunda müşriklerden aşağı kalmadıkları ortaya çıkarak, kıble yeniden Kabe olarak belirlenmiş olsa da, hicretin ilk aylarındaki durum bu şekilde idi. 

Biz İsra s. 1. ayetinin Mekke'den Medine'ye yapılan hicreti anlattığını iddia ederken, ayet içinde geçen "Mescidi Aksa" nin Medine'de olduğunu veya Medine'de Müslümanlar tarafından yapılmış bir mescid olduğunu asla iddia ediyor değiliz

Bizim iddiamız, Kudüs'te bulunan kutsal mabedin 7. ayet içinde "Mescid" olarak ifade edilmiş olduğu, bu mescidin ise Kudüs'te "Süleyman Mabedi" olarak yıkılmış harap halde bulunan bir yer olduğu, dolayısı ile uzaklığına istinaden böyle bir isimle isimlendirilmiş olduğudur. Bu isim, zaman içinde Kudüs'ün Müslümanlar tarafından alınmasından sonra oraya yapılan mescide isim olarak verilmiştir. Yani Muhammed (a.s) zamanında Kudüs'te "Mescidi Aksa" adıyla bilinen bir yapı mevcut değildi.

Sanırım şimdi İsra s. 1. ayetinde Allah (c.c) nin neden kulunu Mescidi Haram'dan Mescidi Aksa'ya yürüttüğünü beyan ettiği biraz daha ortaya çıkmıştır. Yani Allah (c.c) insanlar tarafından o zaman kutsal olarak bilinen iki yapıdan biri olan Kabe'nin, müşrik kontrolunda olmasından dolayı, elçisini başka bir şehre hicret ettirmiş, bu şehirde ise İsrailoğullarının yöneldiği Kudüs'ü onlarla olan ortak payda nedeniyle, ikinci kutsal yer olarak bilinen yere yönelmesini sağlamak için böyle bir ifade kullanmıştır. 

Kabe ve Mekke'nin kutsallığı Kur'an ile belirlenmiş olsa da, Kudüs'ün kutsallığı konusunda Kur'an'da herhangi bir ifade bulunmadığını burada hatırlatmak isteriz. Kudüs'ün kutsallığı İsrailoğulları tarafından benimsenmiş olsa da, Allah (c.c) kulunun buraya yönelmesinde o zaman için herhangi bir beis görmemiştir. 

İsra s. 1. ayetinde geçen "Barekna havlehu" ifadesinin, yani Muhammed (a.s) ın hicret edeceği şehrin etrafının bereketli kılınmış olması ile neyin anlatılmak istendiğine kısaca şunu söyleyebiliriz. Musa ve Lut (a.s.) ların da hicret ettikten sonra vardıkları yerlerin "Barekna" olarak ifade edilmesi, Muhammed (a.s.) ın da hicret edeceği yerin Allah tarafından onaylı bir yer olduğunu göstermekte olduğunu söyleyebiliriz. (7. 137/ 21. 71) Allah (c.c) kuluna direk olarak "şu şehre hicret et" diye bir emir vermemekte, fakat hicret etmeye daha uygun olan yerin neresi olması gerektiğini 1. ayette beyan etmektedir. 

İsra hadisesinin Mekke'den Kudüs'e yapılan mucizevi bir yolculuk olduğunu düşünmek, İsra s. 59. , 93. ve diğer benzeri ayetlerdeki beyana ters düşmesi açısından da bir hayli sakıncalıdır. Bu noktadan hareketle yapılacak bir anlama faaliyetinde, İsra s. 1. ayeti ile verilen bilginin mucizevi bir yönünün olamayacağı dikkate alınır, sonrasında ise özellikle sure içine yayılmış olan ayetlerin hicret konusu ile alakası dikkate alınarak bir sonuca varılabilir.

Biz böyle bir iddia ortaya atmakla elbette "Bizim iddiamız tek doğrudur" şeklinde bir söz söylemek istemiyoruz. Bu noktanın dikkate alınarak öylelikle yazının okunması önemlidir. 

Olayı Kur'an bütnülüğünü dikkate alarak düşündüğümüzde ortaya şu sonuç çıkacaktır; Allah (c.c.) kulu Muhammed (a.s.) ı bir gece Mescidi Haram'dan Mescidi Aksa'ya yürüttüm derken, bizim anlamamız gereken ilk nokta, bu yürütmenin mucizevi bir olay olamayacağı yönünde olmalıdır. İlk düğmeyi böyle iliklediğimiz zaman sonraki düğmeler zaten doğru iliklenecektir.

Sonrasında Bakara suresi içinde bulunan kıble değişimi ile ilgili ayetleri bu konu ile birbirine bağlamaya çalışarak, Muhammed (a.s.) Medine'de İsrailoğulları ile aralarındaki ortak paydaya istinaden onlarla aynı kıbleye yönelmiş olduğunu anlayabiliriz. Bu kıblenin de Kudüs şehri olduğu üzerinde herhangi bir ihtilaf yoktur. 

Şimdi İsra s. 1. ayetinde neden Medine değil de, Mescdi Aksa denildiği daha net ortaya çıkmaktadır. Allah (c.c) kuluna, İsrailoğullarının eksriyette olduğu Medine şehrine hicret etmesini beyan etmekte, bu şehirde ise onlarla olan ortak paydayı hatırlatmak için onların kıblesine yönelmesini bildirmektedir. Bu durum ise Medine'den uzakta olan mescide yani Kudüs'teki kutsal mabede şeklinde ifade edilmektedir. "Mescidi Aksa", Medine'de yaşayan  İsrailoğullarının Mekke'den gelen elçiye karşı içlerinde bir sıcaklık ve inanç bağı hissetmesini amaçlamak açısından kullanılan bir ifadedir.

                                        EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

                                

21 Ocak 2024 Pazar

MAİDE SURESİ MEALİ

1- Ey inanmışlar, bağlılıklarınızı eksiksiz yerine getirin. Siz yasaklı halde iken avlanmayı serbest saymamak şartıyla sizin üzerinize peşi sıra okunacak olanlar hariç, o dört ayaklı hayvanlar size serbestleştirildi. Şüphesiz ki Allah, istediği kararı verir.

2- Ey inanmışlar, Allah'ın (kulluk) farkındalıklarına ve yasak aya ve o hediyeye ve o gerdanlık (takılmış kurbanlık)lara ve Efendilerinden bir lütuf ve hoşnutluk peşine düşerek o Yasak Ev'i ziyarete gelenlere (hürmetsizliği) serbest görmeyin. Ve (ihramdan çıkıp) serbestleştiğiniz zaman, artık avlanabilirsiniz. Ve sizi o Yasak Mescit'ten uzaklaştırdılar diye, bir topluluğa olan öfkeniz sizi aşırı davranmaya sevk etmesin. Ve o erdem ve o korunma bilinci üzerinde destekleşin. Ve o günah ve o düşmanlık üzerinde destekleşmeyin. Ve Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah'ın o sonu çok serttir.

3- Size o ölü hayvan ve kan ve domuzun eti ve (kesilirken) ona Allah'tan başkasına ses yükseltilmiş ve boğulmuş ve vurulmuş ve yüksekten düşmüş ve boynuzla süsülmüş ve yırtıcı hayvan yemiş - (ölmeden önce leş olmaktan) arındırdığınız başka- ve dikili taşlar üzerine boğazlanan ve fal okları ile pay aramanız yasaklaştırıldı. Bunlar(a uymamak) sizin için itaatten çıkmaktır. (Gerçeği) örtenler bugün sizin itaat nizamınız(ı bırakmanız)dan ümit kesmiştir. Artık onlardan endişelenmeyin, benden endişelenin. Bugün itaat nizamınızı size eksiksizleştirdim ve size olan nimetimi tamamladım ve size itaat nizamı olarak İslam'a hoşnut oldum. Artık kim açlık sebebi ile zorlanırsa, (tıka basa yemeye) meyletmeksizin (yerse), şüphesiz ki Allah artık çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

4- Senden kendilerine neyin serbestleştirildiğini soruyorlar. De ki: "Size o temizler ve Allah'ın size öğrettiği şeyden öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanlar(ın sizin için tuttukları) serbestleştirildi. Artık sizin için tuttukları şeylerin üzerine Allah'ın adını hatırlayarak yeyin. Ve Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah'ın o hesabı çok hızlıdır."

5- Bugün size o temizler serbestleştirildi. Ve o kitap verilmişlerin yiyeceği size serbest ve sizin yiyeceğiniz de onlara serbesttir. Ve o inananlardan olup o korunan hür kadınlar ve sizden önce o kitap verilmişlerden olup o korunan hür kadınlar, korunarak zinadan kaçınan ve gizli dostlar tutmayanlar olarak, iş karşılıklarını verdiğiniz zaman (size serbesttir). Ve kim o inancı (redderek) örterse, artık onun işlediği kesinlikle boşa gitmiştir. Ve o ahirette de o ziyan edenlerdendir.

6- Ey inanmışlar, o kulluk görevine (namaza) kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve ellerinizi dirseklere kadar yıkayın ve başlarınızı ve iki topuğa kadar ayaklarınızı  mesh edin*. Ve eğer cünüpseniz, iyice temizlenin. Ve eğer hasta veya sefer üzerinde veya sizden biri tuvaletten gelmiş veya kadınlarla (eşlerinizle) dokunuşmuş da (cinsel ilişki kurmuş) bir su bulamadıysanız, temiz toprağa yeltenin de ondan yüzlerinize ve ellerinize sürün. Allah, sizin üzerinize hiçbir burukluk yapmayı istemiyor, fakat şükretmeniz için sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor.

* Ayetin Arapça metninde geçen "Vemsehu biruusiküm ve ercüleküm" ibaresi her ne kadar ayakların yıkanmasına işaret ediyor olsa da, ibarenin olması gereken şekli "Vemsehu biruusiküm ve ercüliküm" şeklindeki okumadır. Bu okuma ise ayakların da mesh edilmesi gerektiğine işaret etmektedir.

7- Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini ve onunla sizi bağladığı ve: "işittik ve itaat ettik" dediğiniz yeminle bağlanmış sözünü  hatırlayın. Ve Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah, o göğüslerin sahip olduğunu en iyi bilicidir.

8- Ey inanmışlar, Allah için hakkaniyeti ayakta tutan tanıklar olun. Ve bir topluluğa olan öfkeniz sizi onlara karşı denk davranmamaya sevk etmesin. Denk davranın; O, korunma bilincine daha yakındır. Ve Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah, işlemekte olduğunuz şeyleri en iyi haber alıcıdır.

9- Allah, İnanmış ve o düzgün işleri işlemiş olanlara, onlar için bağışlama ve bir büyük iş karşılığı söz vermiştir.

10- Ve (gerçeği) örtenler ve ayetlerimizi yalanlayanlar ise, işte onlar o şiddetli ateşin arkadaşlarıdır. 

11- Ey inanmışlar, Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani bir topluluk size karşı ellerini geniş tutmaya eğilim göstermişti de, (Allah) onların ellerini sizden önlemişti. Ve Allah'a karşı korunun. Ve artık o inananlar yalnızca Allah'a dayansınlar.

12- Ve ant olsun ki Yakub oğulları'ndan yeminle bağlanmış söz tutmuş ve içlerinden oniki lider harekete geçirmiştik. Ve Allah: "Ben sizin beraberinizdeyim. Ant olsun ki eğer o kulluk görevini ayakta tutar ve o arınmayı yerine getirir ve elçilerime inanır ve onları destekler ve Allah'a biri iyi borç verirseniz, kesinlikle sizden kötülüklerinizi örter ve sizi kesinlikle altlarından o nehirler akar bahçelere girdiririm. Artık bundan sonra içinizden kim (gerçeği) örtecek olursa, kesinlikle o denk yoldan sapmıştır" demişti.

13- Yeminle bağlanmış sözlerini bozmaları nedeniyle onları dışladık ve kalplerini kaskatı bir hale dönüştürdük. Kelimeyi konuldukları yerlerinden oynatıyorlar. Ve onunla hatırlatıldıkları şeylerden hisse almayı unuttular. İçlerinden azı dışında, onların hainliklerininin üzerine aydınlatılmaya devam edeceksin. Buna rağmen sen onları (n hatalarını şimdilik) sil ve onlara müsamaha göster. Şüphesiz ki Allah, o iyilik edenleri sever.

14- Ve "Biz Yardımcılarız*" diyenlerden de yeminle bağlanmış sözlerini tutmuştuk. Fakat onlar, onunla hatırlatıldıkları şeylerden hisse almayı unuttular. Bunun üzerine bizde aralarına, o kalkışın gününe kadar (sürecek) o düşmanlığı ve o nefreti saldık. Ve Allah onların ustalıkla yapmakta oldukları şeyleri ileride haberlendirecektir.

*Nasara kelimesine "Yardımcılar" anlmı verme gerekçemiz, Al-i İmran s. 52. ayetinde geçen bağlamına binaendir.

15- Ey o kitabın halkı, size o kitaptan gizlediğiniz birçok şeyi açıklayan ve birçok şeyden de silen elçimiz kesinlikle gelmiştir. Allah'tan size kesinlikle bir ışık ve bir açıklayan kitap gelmiştir.

16- Allah, hoşnutluğuna takılanı onunla o esenliğin yollarına iletir ve kendi onayıyla o karanlıklardan o ışığa çıkarır ve onları bir dosdoğru yola iletir.

17- Ant olsun ki: "Allah, Meryem'in oğlu Mesih'tir" demiş olanlar (gerçeği) örtmüştür. De ki: "Eğer Meryem oğlu Mesih'i ve onun annesini ve o yerdekileri toplu olarak yok etmeyi istese, Allah'tan bir şeye kim hükümran olabilir? O göklerin ve o yerin ve o ikisinin arasında olan şeylerin hükümranlığı Allah'ındır. Ne dilerse takdir eder. Ve Allah, her şeyin üzerine en doğru ölçü koyucudur."

18- O Yahudiler ve o Yardımcılar: "Biz Allah'ın oğulları ve O'nun sevdikleriyiz" dediler. De ki: "Öyleyse arkaya takılı suçlarınız nedeniyle niçin sizi azaplandırıyor? Aksine, siz takdir ettiği kimselerden bir beşersiniz, kimi dilerse bağışlar ve kimi dilerse azaplandırır. O göklerin ve o yerin ve o ikisinin arasında olan şeylerin hükümranlığı Allah'ındır. O dönüş yalnızca O'nadır."

19- Ey o kitabın halkı, "Bize müjdeleyici ve uyarıcıdan kimse gelmedi" dersiniz diye elçiler(in gönderilmesin) den ara verme olduğu bir dönemde, (yanlışlarınızı) açıklayan o elçimiz size gelmiştir. Artık size kesinlikle bir müjdeleyici ve bir uyarıcı gelmiştir. Ve Allah, her şeyin üzerine en doğru ölçü koyucudur.

20- 21- Ve bir zaman Musa topluluğuna: "Ey topluluğum, Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani sizin içinizden haberciler oluşturmuş ve sizi hükümdarlar yapmış ve o tüm insanlardan hiç birine vermediğini size vermişti. Ey topluluğum, Allah'ın size yazdığı o kutsallaştırılmış o yere girin ve arkalarınızı geri döndürmeyin, aksi takdirde ziyan edenlere çevrilirsiniz" demişti.

22- (Topluluğu ona): "Ey Musa, orada zorbalar topluluğu var. Ve onlar oradan çıkıncaya kadar, şüphesiz ki biz asla oraya girmeyiz. Eğer onlar oradan çıkarlarsa, şüphesiz ki biz de girenleriz" demişlerdi.

23- (Musa'nın topluluğunun)kaygılandıkları kimselerden olan, Allah'ın kendilerini nimetlendirdiği iki adam: "Üzerlerine o kapıdan girin, oradan girdiğiniz zaman, artık şüphesiz ki sizler yenenlersiniz. Ve eğer inananlarsanız, artık Allah'a dayanın" demişti. 

24- (Topluluğu): "Ey Musa, onlar orada daimi oldukları sürece şüphesiz ki biz oraya ebedi olarak asla girmeyiz. Artık git sen ve senin Efendin ikiniz savaşın, şüphesiz ki biz burada oturanlarız" demişlerdi.

25- (Musa): "Ey Efendim, şüphesiz ki ben benliğim ve kardeşim haricine (söz geçirmeye) hükümran olamıyorum. Artık bizimle bu itaatten çıkanlar topluluğunun arasını ayır" demişti.

26- (Allah): "Şüphesiz ki orası onlara 40 sene yasaklaştırılmıştır. O Yerde şaşkınca dolaşacaklardır. Artık bu itaatten çıkanlar toplululuğuna karşı üzülme" demişti.

27- 28- 29- Ve onlara  iki Ademoğlunun haberini gerçek olarak peşi sıra oku. Hani ikisi de bir yakınlık yaklaştırmışlar, ikisinin birinden kabul edilmiş, o diğerinden kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen): "Seni kesinlikle öldüreceğim" demiş, (diğeri ise): "Allah ancak ve ancak o korunanlardan kabul eder. Ant olsun ki eğer sen beni öldürmek için elini genişleteci olursan, ben seni öldürmek için elimi sana genişletici değilim. Şüphesiz ki ben o tüm insanların Efendisi olan Allah'tan kaygılanırım. Şüphesiz ki ben, benim günahıma ve kendi günahına yerleşmeni, böylelikle o ateşin arkadaşlarından olmanı isterim. Ve işte bu, o haksızlığı yapanların karşılığıdır" demişti.

30- Bunun üzerine benliği onu kardeşini öldürmeyi çok istekli hale getirmiş, o da onu öldürmüş, böylece o ziyan edenlerden olarak sabahlamıştı.

31- Sonrasında Allah, kardeşinin avretini nasıl gizleyeceğini ona göstermek için, o yeri eşeleyen bir karga harekete geçirdi. "Yazıklar olsun bana, kardeşimin cesedini gizlemek için şu karga gibi olmamdan başarısız mı kaldım?" demiş ve o pişmanlık duyanlar olarak sabahlamıştı.

32- İşte bu cinayetten dolayı, Yakub oğulları'na şunu yazdık: "Gerçek şu ki, kim bir benliği başka bir benliği (öldürmesine) veya o yerde bir bozuculuğu olmaksızın öldürürse, o insanları toplu olarak öldürmüş gibidir. Ve kim de onu yaşama döndürürse de, insanları toplu olarak yaşama döndürmüş gibidir." Ve ant olsun ki elçilerimiz onlara o apaçık delilleri getirdi. Sonra bunun arkasından şüphesiz ki içlerinden birçoğu o yerde kesinlikle savurganlardır.

33- Allah'a ve O'nun elçisine harp açanların ve o yerde bozuculuğa koşanların ancak ve ancak karşılığı, öldürülmeleri veya asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının aykırısından kesilmesi veya o yerden sürgün edilmeleridir. İşte bu, onlar için bu şimdikinde bir rezilliktir ve onlar için o sonrakinde ise büyük bir azap vardır.

34- Üzerlerine güç yetirmeniz öncesinden (pişman olup) dönmüş olanlar başka. Bilin şüphesiz ki Allah, çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

35- Ey inanmışlar, Allah'a karşı korunun, ve O'na o yakınlık fırsatının peşine düşün ve başarıya eriştirilmeniz için, O'nun yolunda gücünüzü kullanın.

36- Şüphesiz ki (gerçeği) örtenler var ya, o yerde olanlar toplu olarak ve onun beraberinde bir o kadarı da onların olmuş olsa, o kalkışın günü azabından kurtulmak için onu kurtulmalık olarak verseler, onlardan kabul edilmez. Ve acı bir azap onlar içindir.

37- O ateşten çıkmayı isterler. Oysa onlar ondan çıkıcılar değildir. Ve bir kalıcı azap onlar içindir.

38- Ve erkek hırsızın ve kadın hırsızın kazandıklarına bir karşılık Allah'tan bir caydırıcılık olmak üzere, ikisinin ellerini kesin. Ve Allah, çok güçlüdür, en bilgedir.

39- Kim haksızlık yapmasının arkasından (itaate) döner ve (durumunu) düzeltirse, şüphesiz ki Allah ona (lütufla) döner. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

40- O göklerin ve o yerin hükümranlığının şüphesiz ki Allah'a ait olduğunu bilmedin mi? Kimi dilerse azaplandırır ve kimi dilerse bağışlar. Ve Allah, her şeyin üzerine en doğru ölçü koyucudur.

41- Ey o elçi, kalpleri inanmadığı halde ağızları ile "inandık" diyenlerden o (gerçeği) örtmekte birbirleriyle yarışanlar, sakın seni üzmesin. Ve Dönenlerden* de o yalanı çokça dinleyen, sana (inanmış olarak) gelmeyen diğer bir topluluğu çokça dinleyenler vardır. Onlar kelimeyi yerlerine konulmalarından sonra oynatıyor: "Eğer size şu verilirse, onu alın ve eğer o verilmezse, sakının" diyorlar. Ve Allah kimin ateşe düşmesini  isterse, artık ona karşı Allah'tan hiçbir şeye asla hükümran olamazsın. İşte onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemedikleridir. Onlar için bu şimdikinde bir rezilliktir. Ve o sonrakinde büyük bir azap ise onlar içindir.

*Hadu kelimesine "Dönenler" anlamı verme gerekçemiz, Araf s. 156. ayetindeki bağlamına binaendir.

42- Onlar, o yalanı çokça dinleyen (rüşvet, faiz gibi) köksüz kazancı çokça yiyenlerdir. Eğer sana gelirlerse, artık (istersen) onların arasında karar ver veya onlardan yana kayıtsız kal. Ve eğer onlardan yana kayıtsız kalacak olursan, artık hiçbir şekilde asla sana zorluk veremezler. Ve eğer karar verecek olursan, onların arasında hakkaniyetle karar ver. Şüphesiz ki Allah, hakkaniyetlileri sever.

43- Ve onda Allah'ın kararı olan Tevrat yanlarında olduğu halde, seni nasıl karar verici yapıyorlar? Sonra da bunun arkasından (başka tarafa) yöneliyorlar? Ve işte onlar, o inananlar değildir.

44- Şüphesiz ki onda bir doğruya iletme ve ışık olan Tevrat'ı biz indirdik. Teslim olan o haberciler Dönenlere onunla karar verirlerdi. Ve o Efendiye adananlar ve o hahamlar, Allah'ın kitabını kollamakla görevli ve onun üzerine tanıklar olmaları nedeniyle (onunla karar verirlerdi). Artık o insanlardan endişelenmeyin, benden endişelenin ve ayetlerimi az bir bedele satmayın. Ve kim Allah'ın indirdiği ile karar vermezse, işte onlar o (gerçeği) örtücülerin ta kendileridir.

45- Onlara, onda: "O benliğe karşılık o benlik ve o göze karşılık o göz ve o buruna karşılık o burun ve o kulağa karşılık o kulak ve o dişe karşılık o diş ve o yaralamalarda da suça denk karşılık" yazdık. Kim onu (kısası) bağışlarsa, artık o kendisi için (günahını) örten bir karşılık olur. Ve kim Allah'ın indirdiği ile karar vermezse, işte onlar o haksızlığı yapanların ta kendileridir.

46- Ve ardından Meryem oğlu İsa'yı (elçilerin) izleri üzerinde, Tevrat'tan önünde olanı doğrulayıcı olarak peşine düşürdük. Ve ona, onda bir doğruya iletme ve ışık olan, Tevrat'tan önünde olanı doğrulayıcı ve o korunanlar için bir öğüt ve bir doğruya iletme olan İncil'i verdik.

47- Ve İncil'in halkı, ondaki Allah'ın indirmiş olduğu ile karar versin. Ve kim Allah'ın indirdiği ile karar vermezse, işte onlar o itaatten çıkanların ta kendileridir.

48- Ve sana da o kitabı gerçek (bir neden)le, kitap'tan (Tevrat ve İncil'den) önünde olanı doğrulayıcı ve onun üzerine gözetici koruyucu olarak indirdik. Artık onların arasında Allah'ın indirdiği ile karar ver ve sana gerçekten geleni bırakıp onların keyfi arzularına takılma. Sizden her biriniz için hukuk ve uygulama yöntemi oluşturduk. Ve eğer Allah dilemiş olsa, sizi tek topluma dönüştürürdü, fakat verdikleriyle sizi yoklamak için (böyle yapmadı). Öyleyse o hayırlarda koşuşun. Dönüşünüz toplu olarak Allah'adır. Artık hakkında aykırılaşmakta olduğunuz şeyleri sizi haberlendirecektir.

49- Ve onların arasında Allah'ın indirdiği ile karar ver ve onların keyfi arzularına takılma ve Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmından (alıkoyarak)seni ayartmalarından onlardan sakın. Eğer (başka tarafa) yönelirlerse, artık bil ki Allah ancak ve ancak arkaya takılı bir kısım suçlarını (n karşılığını) onlara eriştirmek istiyor. Ve şüphesiz ki o insanlardan birçoğu, kesinlikle itaatten çıkanlardır. 

50- Yoksa onlar o düşüncesizliğin kararının peşine mi düşüyorlar? Kesinkes inanan bir topluluk için kararca Allah'tan daha iyi kimdir?

51- Ey inanmışlar, o Yahudilere ve o Yardımcılara yönelenler olarak tutunmayın. Onların bazısı bazısının yönelenleridir. Ve içinizden kim onları yönelen edinirse, şüphesiz ki artık o da onlardandır. Şüphesiz ki Allah, o haksızlık yapanlar topluluğunu doğruya iletmez.

52- Kalplerinde bir bozukluk olanların: "Bize bir felaketin eriştirilmesinden endişeleniyoruz" diyerek onlara doğru birbirleriyle yarışmakta olduklarını görürsün. Umulur ki Allah o fethi veya kendi yanından bir buyruğu getirir de, böylelikle benliklerinde sakladıkları şeye pişmanlar olarak sabahlarlar.

53- Ve (o zaman) inanmışlar: "Kendilerinin şüphesiz ki sizin beraberinizde olduklarına dair, güçlü yeminleriyle Allah'a yemin etmiş olanlar bunlar mı?" diyeceklerdir. Onların işledikleri boşa gitmiş, böylelikle de ziyan edenlerden olarak sabahlamışlardır.

54- Ey inanmışlar, içinizden kim kendi itaat nizamından geri döndürülecek olursa (bilsin ki); Allah ileride bir topluluk getirir, onları sever ve onlar da O'nu severler, o inananlara karşı alçak gönüllü, o (gerçeği) örtücülere karşı güçlüdürler, Allah'ın yolunda güçlerini kullanırlar ve kınayıcının kınamasından kaygılanmazlar. İşte bu, Allah'ın kime dilerse verdiği lütfudur. Ve Allah, (kudreti) çok geniştir en iyi bilicidir.

55- Sizin yöneleniniz ancak ve ancak, Allah ve O'nun elçisi ve o kulluk görevini ayakta tutan ve o arınmayı saygıyla eğilerek yerine getiren inanmışlardır.

56- Ve kim Allah'ı ve O'nun elçisini ve inanmışları yönelen edinirse, şüphesiz ki Allah'ın grubu o yenenlerin ta kendileridir.

57- Ey inanmışlar, itaat nizamınıza bir alay ve bir oyun konusu olarak tutunan sizden önce o kitap verilmişlerden  ve o azılı (gerçeği) örtücülerden olanlara yönelenler olarak tutunmayın. Ve eğer inananlarsanız, Allah'a karşı korunun.

58- Ve o kulluk görevine (namaza) seslendiğiniz zaman ona bir alay ve bir oyun konusu olarak tutunurlar. Bu, onların bir bağ kurmazlar topluluğu olmalarındandır.

59- De ki: "Ey o kitabın halkı, Allah'a ve bize indirilmiş şeye ve önceden indirilmiş şeye inandık diye mi bizden öç alıyorsunuz? Şüphesiz ki sizin en çoğunuz itaatten çıkanlardır."

60- De ki: "Allah'ın yanında ödülce bundan daha şerli olanı sizi haberlendireyim mi? Kimi ki Allah onu dışlamış ve ona hiddetlenmiş ve onlardan o maymunlar ve o domuzlar  ve o taşkınlık yapana kul haline getirmişse, işte onlar, durumca daha şerli ve o yolun denk olanından daha çok sapmış kimselerdir."

61- Ve size geldikleri zaman, "İnandık" derler. Oysa onlar (yanınıza o gerçeği) örtücülükle girmiş ve onlar yine onunla çıkmışlardır. Ve Allah, onların gizlemekte oldukları şeyleri en iyi bilendir.

62- Ve onlardan birçoğunun o günah ve o düşmanlık ve (rüşvet faiz gibi) o köksüz kazancı yemekte birbirleriyle yarışmakta olduklarını görürsün. İşlemekte oldukları şeyler gerçekten ne kötüdür.

63- O efendiye adananların ve o hahamların onları o günah söylemlerinden ve (rüşvet faiz gibi) o köksüz kazancı  yemelerinden vazgeçirmeleri gerekmez miydi? Ustalıkla yapmakta oldukları şeyler gerçekten ne kötüdür.

64- Ve Yahudiler dedi ki: "Allah'ın eli bağlanmıştır.Onların elleri bağlanmıştır ve dedikleri nedeniyle dışlanmışlardır. Aksine, O'nun iki eli de geniştir, nasıl dilerse öyle harcar. Ve and olsun ki sana Efendinden indirilmiş şey, içlerinden birçoğunun taşkınlığını ve (gerçeği) örtücülüğünü kesinlikle arttırmaktadır. Aralarını o kalkışın gününe kadar (sürecek) o düşmanlık ve o nefretle karşılaştırdık. Her ne zaman o harp için bir ateş tutuşturmuşlarsa, Allah onu söndürmüştür. Ve o yerde bozuculuğa koşarlar.  Ve Allah, o bozucuları sevmez.

65- Ve eğer o kitabın halkı inanmış ve korunmuş olsalardı, kötülüklerini kesinlikle onlardan örter ve kesinlikle onları o nimet bahçelerine girdirirdik.

66- Ve eğer onlar Tevrat'ı ve İncil'i ve onlara Efendilerinden indirilmiş şeyi gerçekten ayakta tutmuş olsalardı, üstlerinden ve ayaklarının altlarından yerlerdi*. İçlerinden ılımlı bir toplum vardır. Fakat içlerinden birçoğunun işlemekte oldukları ne kötüdür.

*Göğün ve yerin nimetlerinden faydalanırlardı.

67- Ey o Elçi, Efendinden sana indirilmiş şeyi ulaştır. Ve eğer yapmazsan, O'nun mesajını ulaştırmamış olursun. Ve Allah seni o insanlar(ın zararın)dan saracaktır. Şüphesiz ki Allah, o (gerçeği) örtücüler topluluğunu doğruya iletmez.

68- De ki: "Ey o kitabın halkı, Tevrat'ı ve İncil'i ve size Efendinizden indirilmiş şeyi ayakta tutana kadar, hiçbir şey üzerinde değilsiniz." And olsun ki sana Efendinden indirilmiş şey, onlardan birçoğunun taşkınlığını ve (gerçeği) örtücülüğünü kesinlikle arttırmaktadır. Artık o (gerçeği) örtücüler topluluğuna karşı üzülme. 

69- Şüphesiz ki, İnananlardan ve Dönenlerden ve Sabiilerden ve Yardımcılar'dan, kim Allah'a ve o sonraki güne inanır ve bir düzgün iş işlerse, artık onlara kaygı yoktur ve onlar üzülmezler.

70- Ant olsun ki Yakub oğulları'ndan yeminle bağlanmış söz tutmuş ve onlara elçiler göndermiştik. Her ne zaman bir elçi onlara benliklerinin hoşlanmadığı şey getirdiyse, bir bölüğü yalanladılar bir bölüğü de öldürüyorlardı.

71- (Elçilere karşı yaptıkları yüzünden) bir deneme olmayacağını hesap ettiler. Bu yüzden körleştiler ve sağırlaştılar. Sonra Allah onlara (lütufla) döndü, sonra içlerinden birçoğu yine körleştiler ve sağırlaştılar. Ve Allah, onların işlemekte olduklarını en iyi görücüdür.

72- Ant olsun ki, "Şüphesiz ki Allah, Meryem oğlu Mesih'in ta kendisidir" diyenler (gerçeği) örtmüştür. Oysa Mesih, "Ey Yakub oğulları, benim de Efendim ve sizin de Efendiniz olan Allah'a kulluk edin. Gerçek şu ki; kim Allah'ı ortaklaştırırsa, Allah ona o bahçeyi kesinlikle yasaklamıştır ve onun sığınağı o ateştir. Ve o haksızlık yapanların hiçbir yardımcıları yoktur" demişti.

73- Ant olsun ki, "Şüphesiz ki Allah, üçün üçüncüsüdür" diyenler (gerçeği) örtmüştür. Oysa tek bir tanrıdan başka hiçbir tanrı yoktur. Ve eğer söylediklerinden vazgeçmezlerse, içlerinden (gerçeği) örtenlere acı bir azap kesinlikle dokunacaktır.

74- Halâ Allah'a (itaatle) dönmezler ve O'nun bağışlamasını istemezler mi? Oysa ki  Allah, çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

75- Meryem oğlu Mesih, elçiden başkası değildir. Ondan önce de kesinlikle o elçiler gelip geçmiştir. Ve onun annesi de çok doğru sözlü biriydi. İkisi de o yiyeceği yerlerdi. Bak, onlara o ayetleri nasıl açıklıyoruz, sonra bak nasıl çarptırılıyorlar?

76- De ki: "Allah'ın aşağısından size ne bir fayda vermeye ve ne de bir zorluk vermeye hükümran olamayana mı kulluk ediyorsunuz? Ve Allah, o en iyi işiticinin o en iyi bilicinin ta kendisidir."

77- De ki: "Ey o kitabın halkı, gerçek (bir neden)siz yere itaat nizamınızda ileri gitmeyin. Ve önceden sapmış ve birçoğunu da saptırmış ve o yolun denk olanından sapmış bir topluluğun keyfi arzularına takılmayın."

78- Yakub oğulları'ndan (gerçeği) örtenler, Davud ve Meryem oğlu İsa'nın diliyle dışlanmışlardır. İşte bu, karşı çıkmaları ve sınırı aşıyor olmaları nedeniyledir.

79- Onlar o yaptıkları yadırganandan birbirlerini vazgeçirmezlerdi. Yapmakta oldukları şeyler gerçekten ne kötüdür.

80- İçlerinden birçoğunun (gerçeği) örtenlere yönelmekte olduğunu görürsün. Benliklerinin onlara öncelediği, Allah'ın onlara olan kızgınlığı gerçekten ne sıkıntılıdır. Ve onlar o azapta sürekli kalıcıdırlar.

81- Ve eğer onlar Allah'a ve o Haberci'ye ve ona indirilmiş şeye inansalardı, onlara yönelenler olarak tutunmazlardı. Fakat içlerinden birçoğu itaatten çıkanlardır.

82- Ant olsun ki inanmışlara karşı düşmanlıkça o insanların en serti olarak o Yahudileri ve ortaklaştıranları bulursun. Ve ant olsun ki inanmışlara karşı bir sevgice onların en yakını olarak "Biz Yardımcılarız" diyenleri bulursun. İşte bu, onların içlerinde büyüklük taslamayan keşişler ve ürkenler olması nedeniyledir.

83- 84- Ve onları o elçiye indirilmiş şeyi işittikleri zaman tanıdıkları gerçekten dolayı, "Ey Efendimiz inandık, artık bizi o tanıkların beraberinde yaz.Ve bize ne oluyor ki Efendimizin bizi o düzgünler topluluğunun beraberinde (cennete) girdirmesine umutlanıyorken Allah'a ve gerçek şeyden bize gelmiş olana neden inanmayalım?" diyerek gözlerinden yaş döküldüğünü görürsün.

85- Allah onları bu dedikleri nedeniyle altlarından o nehirler akar, orada sürekli kalacakları bahçelerle ödüllendirdi. Ve işte bu o iyilik edenlerin karşılığıdır.

86- Ve onlar ki (gerçeği) örttüler ve ayetlerimizi yalanladılar, işte onlar o şiddetli ateşin arkadaşlarıdır. 

87- Ey inanmışlar, Allah'ın size serbestleştirdiği temiz şeyleri yasaklaştırmayın ve sınırı aşmayın. Şüphesiz ki Allah, o sınırı aşanları sevmez.

88- Ve Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden serbest temiz olarak yeyin ve kendisine inananlar olduğunuz Allah'a karşı korunun.

89- Allah sizi yeminlerinizdeki amaçsız sözden dolayı (sorumlu) tutmaz. Fakat kendinizi sıkıca bağladığınız yeminler nedeniyle (sorumlu) tutar. Artık onun (yemini bozmanın) günahının örtülmesi, ev halkınıza yedirmekte olduğunuz şeyin ortalamasından on durgunu yedirmek veya giydirmek veya bir köleyi hürleştirmektir. Kim bunu bulamadıysa, artık üç gün oruç vardır. İşte bu, yemin ettiğiniz (ve onu bozduğunuz) zaman, yeminlerinizin günahının örtülmesidir. Ve yeminlerinizi kollayın. Allah, şükretmeniz için kendisinin ayetlerini size böyle açıklıyor.

90- Ey inanmışlar, şarap ve kumar ve dikili taşlar ve fal okları, ancak ve ancak o şeytanın işinden olan bir pisliktir. Başarıya eriştirilmeniz için artık ondan uzaklaşın. 

91- O şeytan şarap ve kumarda, aranıza ancak ve ancak düşmanlık ve kin düşürmek ve sizi Allah'ı hatırlamaktan ve o kulluk görevinden uzaklaştırmak istiyor. Artık vazgeçenlersiniz değil mi?

92- Ve Allah'a itaat edin ve o elçiye itaat edin ve sakının. Eğer (başka tarafa) yönelirseniz, artık bilin ki elçimizin üzerindeki ancak ve ancak o açıklayan ulaştırmadır.

93- İnanmış ve o düzgün işleri işlemişler, korundukları ve inanıp düzgünlükleri işledikleri, sonra korundukları ve inandıkları, sonra korundukları ve iyilik ettikleri sürece yediklerinde, üzerlerine bir sorumluluk yoktur. Ve Allah, o güzel davrananları sever.

94- Ey inanmışlar, Allah, o algılamadığı halde O'ndan kim kaygılanıyor diye bilmek için, ellerinizin ve mızraklarınızın ona kavuşabileceği avdan bir şeyle, ant olsun ki sizi yoklayacaktır. Bundan sonra kim sınırı aşarsa, artık ona acı bir azap vardır.

95- Ey inanmışlar, siz yasaklı halde iken av (hayvanı) öldürmeyin. Sizden kim onu bir kasıtlı olarak öldürürse, öldürdüğü şey örneği bir karşılığı vardır ki buna da içinizden denklik sahibi iki kişi, Kabe'ye ulaşan bir hediye veya işinin günahını örtecek bir karşılık olarak, durgunları yedirmek veya bunun dengi oruç olarak, işinin ağırlığını tatması için karar verir. Allah geçmişte olandan sildi. Ve kim tekrar dönerse, Allah ondan öç alır. Ve Allah, çok güçlüdür öç sahibidir.

96- Size ve  o yolculara bir yarar olmak üzere, o su kütlesinin avı ve onun yiyeceği size serbestleştirildi. Ve o karanın avı ise, yasakta daimi olduğunuz müddetçe üzerinize yasaklaştırıldı. Artık kendisine sürülüp toplanılacak olduğunuz Allah'a karşı korunun.

97- Allah, o Yasak Ev Kabe'yi ve o yasak ayı ve o gerdanlık takılmış kurbanlıkları ve o hediyeyi o insanlar için (ekonomik ve sosyal açıdan) ayakta durma (vesilesi) olarak oluşturdu. İşte bu, Allah'ın şüphesiz ki o göklerdeki olan şeyleri ve o yerdeki olan şeyleri bilmekte olduğunu ve şüphesiz ki Allah'ın her şeyi en iyi bilici olduğunu bilmeniz içindir. 

98- Bilin şüphesiz ki Allah'ın o  sonu çok serttir ve şüphesiz ki Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

99-  O elçinin üzerine o ulaştırmadan başka (görev) yoktur.  Ve Allah belli etmekte olduğunuz şeyleri ve gizlemekte olduğunuz şeyleri bilir.

100- De ki: "O murdarın çokluğu seni şaşırtmış olsa bile, o murdar ile o temiz denk olmaz." Ey o temiz akıl sahipleri başarıya eriştirilmeniz için, artık Allah'a karşı korunun.

101- Ey inanmışlar, belirtildiğinde sizi kötü duruma düşürecek olan şeylerden sormayın. Ve eğer bu okunan (Kur'an) indirilmekte olduğu vakit ondan sorarsanız size belirtilir. Allah onlardan (sorumluluğu) silmiştir. Ve Allah, çok bağışlayıcıdır yumuşak davranıcıdır.

102- Gerçekten sizden önceki bir topluluk onlardan sormuş, (açıklandıktan) sonra onları (işlerine gelmediği için inanmayarak) örtmüşlerdi.

103- Allah, Bahire ve Saibe ve Vasile ve Ham'dan, hiçbirini (serbest) yapmamıştır. Fakat (gerçeği) örtenler o yalanı Allah'a karşı yakıştırıyorlar ve onların tamamı bağ kurmazlar.

104- Ve onlara: "Allah'ın indirdiğine ve o elçiye gelin" denildiği zaman: "Atalarımızın onun üzerinde bulduğumuz şey bize yeter" dediler. Ya eğer ataları bir şey bilmezler ve doğruya iletilemezler olsa da mı?

105- Ey inanmışlar, sizin üzerinizde olan (sorumluluk) kendi benliklerinizdir. Siz doğruya iletildiğiniz zaman, sapmış kimse size zorluk veremez. Dönüşünüz toplu olarak Allah'adır, artık işlemekte olduklarınızı sizi haberlendirecektir.

106- Ey inanmışlar, aranızdaki (yapmanız gereken) tanıklık, o ölüm birinize hazır olduğu zaman önerme vaktinde içinizden denklik sahibi iki kişi, veya o yerde seferde olup da o ölümün musibeti eriştirilmişse, sizin dışınızdan diğer iki kişiyi (tanık olarak) bulundurmaktır. Eğer (bu ikisinden) belirsizliğe düşerseniz, o kulluk görevinin (namazın) arkasından (bu ikisini) alıkoyarak: "Şayet yakınlık sahibi dahi olsa onu hiçbir bedele satmayız ve Allah'ın tanıklığını gizlemeyiz, aksi takdirde kesinlikle o günahı işleyenlerden oluruz" diye Allah'a yemin ettirilirler.

107- Eğer o ikisinin bir günah gerçekleştirdiğine rastlanırsa, artık bu sefer  üzerlerine (günah) gerçekleşen hak sahiplerinden, daha yakın olan diğer iki kişi, o ikisinin yerine geçerek: "Bizim tanıklığımız o ikisinin tanıklığından daha gerçektir ve biz sınırı aşmadık, aksi takdirde şüphesiz ki biz kesinlikle o haksızlığı yapanlardanız" diye Allah'a yemin ettirilirler.

108- İşte bu, o tanıklığı yüz akıyla yerine getirmelerine veya yeminlerinden sonra (başka yeminlere başvurularak) yeminlerinin geri döndürülmesinden kaygılanmalarına daha yakındır. Ve Allah'a karşı korunun ve dinleyin. Ve Allah, o itatten çıkanlar topluluğunu doğruya iletmez.

109- Allah o gün o elçileri toplar da: "Ne ile cevaplandırıldınız?" der. (Onlar da) "Biz de bilgi yok, şüphesiz ki sen o algılanamayananları en iyi bilicinin ta kendisisin" dediler.

110- Hani Allah demişti ki: "Ey Meryem oğlu İsa, senin ve annenin üzerine olan nimetimi hatırla. Hani seni Kutsal'ın esintisi ile güçlendirmiştim. O insanlarla o döşekte iken de, yetişkin iken de konuşuyordun. Ve hani sana o kitab'ı ve o bilgeliği ve Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. Ve hani benim onayımla o çamurdan o kuşun oluşumu gibi takdir ediyor da ona üflüyor böylece benim onayımla kuş oluyordu. Ve doğuştan körlüğü ve abraşı benim onayımla uzaklaştırıyordun. Ve hani o ölüleri benim onayımla çıkarıyordun. Ve hani Yakub oğulları'nı senden önlemiştim. Hani onlara o apaçık delilleri getirmiştin de, onlardan (gerçeği) örtenler: "Bu, (onun sihirbaz olduğunu) açıklayan sihirden başka bir şey değil" demişti."

111- Ve hani Havarilere: "Bana ve elçime inanın" diye vahyetmiştim de: "İnandık ve tanık ol çünkü biz teslim olanlarız" demişlerdi.

112- Hani Havariler: "Ey Meryem oğlu İsa, senin Efendin gökten bizim üzerimize bir sofra indirmeye güç yetirebilir mi?" demişti de, (İsa onlara): "Eğer inananlarsanız Allah'a karşı korunun" demişti.

113- (Onlar da): "Biz ondan yemeyi istiyoruz ki, kalplerimiz rahatlasın ve bize gerçekten doğru söylediğini bilelim ve buna o tanıklardan olalım" demişlerdi.

114- Meryem oğlu İsa da: "Ey Efendimiz (olan) Allah'ım, bizim üzerimize gökten bir sofra indir de, öncemiz ve sonramız için bir bayram ve senden (gözle görülen) bir ayet olur. Ve bize rızık ver ve sen o rızık verenlerin en hayırlısısın" demişti.

115- Allah: "Şüphesiz ben onu sizin üzerinize indiriciyim. Artık bundan sonra içinizden kim (gerçeği) örterse, şüphesiz ki ben onu o tüm insanlardan hiçbirini azaplandırmayacağım bir azapla azaplandıracağım" demişti.

116- 117- 118- Ve o zaman Allah: Ey Meryem oğlu İsa o insanlara "Bana ve anneme Allah'ın aşağısından iki tanrı olarak tutunun" diye, sen mi dedin? demişti de, (İsa): "Sen her türlü eksiklikten uzaksın, bana (deme) hakkı olmayan bir şeyi demek, benim için (hiçbir zaman) olmadı. Eğer ben onu demiş olsaydım, sen onu kesinlikle bilmiştin. Sen benim benliğimdekini bilirsin, ama ben senin benliğindekini bilmem. Şüphesiz ki sen, o algılanamayananları en iyi bilenin ta kendisisin. Ben onlara senin bana, -Benim de Efendim, sizin de Efendiniz olan Allah'a kulluk edin- diye onu (dememi) buyurduğundan başkasını demedim. Ve içlerinde kaldığım sürece onların üzerinde bir tanıktım. Fakat sen benim ömrümü tamamladığında üzerlerinde o gözetici sen oldun. Ve sen, her şeyin üzerinde bir tanıksın. Eğer onları azaplandırırsan, şüphesiz ki onlar senin kullarındır. Ve eğer onları bağışlarsan, artık şüphesiz ki sen o çok güçlünün o en bilgenin ta kendisisin" demişti.

119- Allah: "İşte bu, o doğru sözlülere doğruluklarının fayda vereceği gündür. Onlara orada ebedi olarak sürekli kalacakları altından o nehirler akar bahçeler vardır. Allah onlardan hoşnut olmuş ve onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır. İşte bu, o büyük kurtuluştur" dedi.

120- O göklerin ve o yerin ve bunların içinde ne varsa hükümranlığı Allah'ındır. Ve O, herşeyin üzerine en doğru ölçü koyucudur.