insan yaratılışından gelen özellikler nedeniyle sosyal bir varlıktır. Bu özelliği nedeniyle birlikte yaşamanın gereklerini yerine getirmek durumundadır. İnsan yaşamında manevi duygular onların birlikte yaşamaları için önemli bir yer tutmaktadır. İnsan fıtratı,birlikte yaşamanın bir gereği olan aidiyet duygusunu açığa vurmak için bir takım ritüel ve sembolleri kullanmak durumundadır. Bu ritüel ve semboller onların nanevi birlikteliğini göstermek açısından olmazsa olmazlarındandır. Biz bu konuyu islamdaki ritüel ibadetlerin ve sembollerin insan hayatındaki birliktelik duygusunun dışa vurumu açısından ele alarak bu ritüel ve sembollerin müslüman için önce ne ifade ettiği konusu üzerinde durmak istiyoruz. Bu ritüel ve sembollerin en önde gelen kısmı , salat, hac, kıble ve kabedir.
-----7.172 Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler.
----7.173 Yahut «Daha önce babalarımız Allah'a ortak koştu, biz de onlardan sonra gelen bir nesildik (onların izinden gittik). Bâtıl işleyenlerin yüzünden bizi helâk edecek misin?» dememeniz için (böyle yaptık).
Araf suresindeki bu ayetler bize göstermektedirki Adem as dan kıyamete kadar gelecek olan bütün insanların fıtratında Allah cc yi rab olarak bilme yetisi mevcuttur. Ancak fıtratında olan bu duygu çeşitli saikler vasıtası ile başkaları tarafından istismar edilerek kendilerini Allahtan başka rabler olarak insanlar üzerinde baskı ve zulüm düzeni kurma aracı olarak kullanılmıştır. Bunların örnekleri kur'anda çeşitli ayetlerde verilmektedir.
-----79.24(firavun) «Sizin en yüce rabbiniz benim» dedi.
----9.31 Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih'i rableri olarak kabul ettiler. Oysa tek Tanrı'dan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. Ondan başka tanrı yoktur. Allah, koştukları eşlerden münezzehtir.
-----3.64 De ki: «Ey Kitap ehli! Ancak Allah'a kulluk etmek, O'na bir şeyi eş koşmamak, Allah'ı bırakıp birbirimizi rab olarak benimsememek üzere, bizimle sizin aranızda müşterek bir söze gelin». Eğer yüz çevirirlerse: «Bizim müslüman olduğumuza şahid olun» deyin.
-----3.80 Size melekleri, peygamberleri Rab olarak benimsemenizi emretmesi de yaraşmaz. Siz müslüman olduktan sonra, size inkar etmeyi mi emredecek?
Bu ayetler bizlere göstermedirki insanoğlu fıtratında olan kendisinden yüce bir varlığa inanma duygusu gerçek rab ve ilah olan Allah cc nin dışındaki varlıklara vermek suretiyle "şirk" olarak tabir edilen duruma düşmüştür. Düştüğü bu durumu izah ederken kur'anda bir çok ayette karşımıza çıkan aidiyyet duygusunun bir eseri olan "biz babadan böyle gördük " bahanesini göstermiştir.
-----2.170Onlara: «Allah'ın indirdiğine uyun» denilince, «Hayır, atalarımızı yapar bulduğumuz şeye uyarız» derler; ya ataları bir şey akledemeyen ve doğru olmayan kimseler idiyseler.
-----5.104 Onlara, «Gelin Allah'ın indirdiği Kitap'a ve peygambere uyun» dendiğinde, «Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yol bize yeter» derler; ya ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolda olmayan kimseler idiyseler
-----10.78 «Siz ikiniz, bizi babalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan çevirmek ve yeryüzünün büyükleri olasınız diye mi geldiniz? Biz size inanmıyoruz» dediler
-----31.21Onlara, «Allah'ın indirdiğine uyun» denince: «Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız» derler. Ya şeytan, babalarını alevli ateşin azabına çağırmışsa.
Ayetlerde geçen "babaların yoluna uymak" sözlerinden insanın fıtratından gelen aidiyyet duygusunun bir eseri olarak birlikteliklerini göstermek arzusu yatmaktadır. Bu müşriklerin babalarının yollarına uyduklarının göstergesi olarak belli ritüeller ve semboller etrafında toplanarak onlara ibadet etmelerini görüyoruz. Tabiki bu durum bir sapmadır. Allah cc ilk insanı yaratmasından itibaren ona tek ilah ve rab olan kendisine nasıl ve ne şekilde ibadet edileceğini gönderdiği resuller vasıtası ile bildirmiş ancak "adem ile iblis " kıssalarındaki gördüğümüz ayetlerde " şeytanın" kıyamete kadar Allahtan izin alarak insanları onun doğru yolundan saptırmaya çalışacağını ve insanların çoğunun buna uyarak yoldan çıkacağını görmekteyiz.
Allah cc gönderdiği bütün resullere vermiş olduğu ortak bir emir vardır. " SALATI İKAME EDİN" salatı ayakta tutmak insanın var olmasından beri süregelen bir emirdir. "Salat" kavramı kur'anda birden fazla anlama gelen kavramlardan biridir. Bu kavramın en önde gelen ve bu kavramın anlamlarını içine alan bir ibadet olan "NAMAZ" konusunda kur'anın bazı kavramlarının içini boşaltarak hevaya uygun bir anlam yükleme peşinde koşan baz kişler "namaz" kelimesinin arapça bir kelime olmadığından yola çıkarak salatın ritüel boyutunu inkar etme yoluna gitmektedirler.
Ritüel ibadetlerin arkaplanına baktığımız zaman toplumların aynı inancı paylaşmalarının önemi bir ifadesi olduğunu görmekteyiz. Musa as kıssasına baktığımız zaman firavunun büyücüleri ile boy ölçüşme zamanı olarak insanların bir arada oldukları bayram gününün tesbit edildiğin görmekteyiz.
-----20.59Musa: «Buluşma zamanımız sizin bayram gününüzde, insanların toplandığı kuşluk vaktidir» dedi.
Önümüzde en bariz örnek olarak tc nin milli bayram günlerinde her şehir ,ilçelerindeki heykeller önündeve anıt kabirde yapılan ritüellerin tc ye bağlılığın bir göstergesi olarak ve bu ritüellere katılmayanların tc ye bağlı olmadıklarının göstergesi olarak algılanmaktadır. Konumuz tevhidi ritüeller olduğu için bu şirk rüitüellerini sadece bu kadarı ile hatırlayıp esas konumuz olan Allah cc ye olan bağlılığın ritüel bir göstergesi olan "NAMAZA" devam edelim.
"NAMAZ" ibadetinin ritüel boyutunun yanında ikame ederken yöneldiğimiz bir yön olan "kıble" olarak isimlendirilen yöneldiğimiz "kabe" nin sembolik yönünü bilmek gerekmektedir. Çünkü "sağdan yanaşan şeytanlar" namaz ibadetinden önce bu "kıble" kavramını eğerek "kabenin" taştan bir put olduğu düşüncesini yaymaya çalışmaktadırlar. Biz önce bu tevhidi ritüellerin arka planını görüp bu kavramların içinin boşaltılarak müminlerin namaz ibadetinin kaldırılması şeklinde ortaya çıkan ihanetin arka planını anlayabiliriz.
"KIBLE" kelimesi sözlükte yön anlamına gelmektedir. Istılahi bir kavram olarak "kıble" düşünce birliğininin bir göstergesinin sembolu olarak insanların yöneldikleri bir objedir. Bu obje müslümanlar için mekkedeki "KABE"dir.
-----2.145 Sen, Kitap verilenlere her türlü delili getirsen, yine de KIBLENE uymazlar; sen de onların KIBLESİNE uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. And olsun ki, eğer sana gelen ilimden sonra onların heveslerine uyarsan, şüphesiz o zaman zulmedenlerden olursun.
-----2.148 Herkesin yöneldiği bir yön vardır. Hayırlı işlerde birbirinizle yarışın. Nerede olursanız olun Allah sizi bir araya toplar, Allah şüphesiz her şeye Kadir'dir
-----2.127 İbrahim ve İsmail, beytin temellerini yükseltiyordu: «Rabbimiz! Yaptığımızı kabul buyur. Şüphesiz ki, Sen hem işitir hem bilirsin»
-----3.096 Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbet), Mekke'deki (Kâbe)dir.
-----5.97 Allah, hürmetli ev Kabe'yi, hürmetli ayı, kurbanı, boynu tasmalı kurbanlıkları insanların faydası için ortaya koydu. Bu, Allah'ın göklerde ve yerde olanları bildiğini ve Allah'ın şüphesiz her şeyi Bilen olduğunu bilmeniz içindir.
-----22.26 «Bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, orada kıyama duranlar, rüku edenler ve secdeye varanlar için Evimi temiz tut» diye İbrahim'i Kabe'nin yerine yerleştirmiştik.
Verilen örnek ayetlerden anlamaktayızki Allah cc insanlığın başlangıcından buyana tevhidi duruşun ortak bir göstergesi olarak sembolik bir mekan yada bir obje belirlemiştir. Bunun karşısındaki şirk düşüncesi ise karşı objeler ve mekanlar oluşturarak aynı şekilde müşriki duruşun bir göstergesi olarak belli belirli mekan ve objelere yönelerek duruşlarını sergilemişlerdir.
Müminler için "KABE" sembolu ise tevhidi duruşun göstergesi olarak dünyanın hertarafında bulunan müminlerin ortak kıblesi olmuştur. Dünyanın her tarafındaki müslümanların günde 5 vakit olarak ikame ettikleri ritüel salat olan " NAMAZ" ise bu tevhidi duruşun hiç unutulmadan devamlı surette hatırlanmasıdır. Yani mümin ikameettiği bu ritüel ile şunu demek ister. "EY RABBİM SENDEN BAŞKASININ KARŞISINDA EĞİLİP BEL BÜKMEDEN BİRLİK VE BERABERLİĞİN BİR SEMBOLU OLAN KABEYE YÖNELİP SANA OLAN KULLUĞUMU İFADE EDİYORUM."
Ancak salatın mecraaından çıkarılarak sadece bir spor gösterisi haline döndürülmesi karşısında "papaza kızıp oruç bozan müslüman" tavrındaki bazı kimseler kabenin taşının kutsanması olarak ifade edilen bazı yanlış uygulamaları bahane ederek kabeyi "PUT" olarak ifade etme cüretini göstermeye başlamışlardır. Hepimizin malumudurki yapılan yanlışlar o düşüncenin yanlış olduğunun göstergesi olamaz. Bugün kabenin olması gereken durumundan çıkarılarak bir kısım müslümanlar tarafından sadece taşı öpülmesi gereken bir obje olarak görülmesi ifratı karşısındakiyapılan yanlışlara karşılık olarak bazı kimselerin kabeyi bir put olarak görme tefritleride daha yanlıştır.
Aynı şekilde "NAMAZ" ibadetininde esas işlevi unutulup neredeyse sportif bir olay haline getirilmesi yanlışı karşındaki ifrati yanlışa karşılık " zaten namaz arapça bir kelime değil salatın anlamı namaz demek değildir" şeklindeki tefritde o kadar yanlıştır. Ancak bu semboller ve ritüellerin bu şekilde olmadığının iddiası o kadar samimi ve masum iddialar olarak görülmemelidir.
RİTÜELLER VE SEMBOLLERİN BİRLEŞTİRİCİ ÖZELLİĞİNİ BİLEN İSLAM DÜŞMANLARI EN ÖNEMLİ UNSURLAR OLAN "KIBLE" "KABE" "NAMAZ" "HAC" GİBİ RİTÜEL VE SEMBOLLER ÜZERİNDE ŞEYTANIN SAĞDAN YANAŞMA ŞEKLİ OLAN "ALLAH İLE ALDATMA" TAKTİĞİNİN BİR YANSIMASI OLARAK GÜYA KUR'ANI BAZ ALARAK BU RİTÜEL VE SEMBOLLERİN BİRER ŞİRK UNSURU OLDUĞUNU YAYARAK MÜSLÜMANLARIN EN ÖNEMLİ BİRLEŞTİRİCİ UNSURLARI ETRAFINDA ŞÜPHELER YAYAMAYA ÇALIŞARAK BU KONULAR ETRAFINDA FESAD TOHUMLARI SAÇMAYA ÇALIŞMAKTADIRLAR. ACI OLAN TARAF İSE BU FESADA BAZI SAMİMİ İNSANLARINDA ACABA ÖYLEMİ DİYEREK O DÜŞÜNCEYE YÖNELME DURUMUNDA OLMALARIDIR. VAZİFEMİZ BU YANLIŞLARI ORTAYA KOYUP DİLEYEN KİMSENİN ÖĞÜT ALMASIDIR. KİMSE ÜZERİNDE ZORLAYICI VE BEKÇİ DEĞİLİZ. RABBİMİZ HEPİMİZİ HİDAYET YOLUNDAN AYIRMASIN AMİN.
İsmail Hakkı Bey; Makalenizle ilgili olarak bazı hususları dile getirmek istiyorum.
YanıtlaSil- 3/96’da “Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbet), Mekke'deki (Kâbe)dir.” diyorsunuz. Ayetin orjinalinde BEKKE mi geçiyor yoksa Mekke mi?
Ayrıca, kuranda kabe kelimesi geçiyormu, hangi ayette geçiyor. “Ka’be” olarak geçen kelimeler (Maide/6, 95 ve 97), Maide/6’da ayak topukları (ka’beyn), Maide/95’de yasaklı dönemde av hayvanını öldüren kimseye verilecek ceza tayininide öldürülen hayvanın yetişmişliğine uygun (ka’be), yetişmişlik derecesindeki hayvanın bedelinin ceza olarak tayini, Maide/97’de de insanlığın kurtuluşunu temin eden, insanlığa onur ve şeref veren Allah’ın indirdiği şerefli islam sistemi anlatılır. Bunun dışında kuranda kabe kelimesi geçmez. Beyt (islam sistemin, din), mescid-i haram (Mekke kenti), beyt-i haram (mukaddes islam sistemi), beyt-i atik (köklü, kadim islam düzeni-dini) kavramları maalesef kabe olarak tercüme edilmiştir. Ancak tüm bu tercümeler hatalıdır.
- Makalenizde, müminin namazında “ "Ey rabbim SENDEN BAŞKASININ KARŞISINDA EĞİLİP BEL BÜKMEDEN birlik ve beraberliğin bir sembolu olan kabeye yönelip sana olan kulluğumu ifade ediyorum." dediğini söylüyorsunuz. Peki mümin kişi namaz kılarken Allah’ın karşısındamıdır, huzurunda mıdır, kabe döndüğünde yine Allah’ın karşısındamıdır. Hani Allah mekandan münezzeh değilmiydi, Allah’ın yüzü (kudreti, hakimiyeti) her yönde değilmiydi. Bu durumda mümin kişi Allah’ı yeryüzü kralına benzetmiş olmuyor mu, zira kralın karşısında el pençe divan durulup, huzurunda eğilinir, yere kapanılır.
Sayın adsız bey yorumunuz için teşekkürler inanın düşüncelerinizin bu kadar olduğunu tahmin bile edemiyordum biz kabeye put diyen mealci arkadaşları eleştirirken siz hepten söküp attınız size Allah basiret ve izan versn demekten başka bir söz bulamıyorum
Sil